BU SITE Selami ÇEKMEG?L’in Yegenleri: Melike TANBERK ve Fatih ZEYVELI'nin beyaz.net ekibi ile birlikte M.Said ÇEKMEGIL an?sina ARMAGANIDIR!
Anasayfa
Anasayfa
TAKLİD ve...
Yazar Burhan HOÅžHAN
10-10-2005
İnsanımızın en önemli problemi bilmek deÄŸil yaÅŸamaktır.
İnsan her ÅŸeyi bilebilir. Hatta karşı çıktığı, düÅŸman olduÄŸu düÅŸünceleri dahi bilebilir. Bu nedenle bilmek deÄŸil, bilmek, inanmak ve yaÅŸamak önemlidir.
Ama ilimsiz yaÅŸamak hiç bir ÅŸeyi ifade etmez. Anlatmak istediÄŸimiz bilerek yaÅŸamaktır. İlim olmadan yapılan hareketler takliddir. Taklid ise insanın beynini paslandıran bir hastalıktır.Çünkü, çalışan akıl (beyin) ışıldar.
Taklid; neyi, niçin, nasıl sorularının cevabı aranmadan bazı fikirlerin veya hareketlerin ÅŸuursuzca tekrarıdır. Anne babayı toplumun sivri kiÅŸilerini veya liderleri olduÄŸu gibi örf ve adetlerin, mezheplerin taklidi yapılmaktadır.
Sıcak, boÄŸucu ve insanı uyutmayan yaz havasından kurtulmak için kendimi balkona attığım ve uyumaya çalıştığım bir geceydi. Henüz dalmışken uzaktan ve derinden bir ses duydum. Uyku ile uyanıklık arası ses yakınlaÅŸtı. Bir kadın sesiydi ve ÅŸimdi iyice yakına geldiÄŸi için ne dediÄŸi net olarak anlaşılabiliyordu. ‘YumoÅŸ’ diye avazı çıktığı kadar ve aÄŸlamaklı bir ses tonuyla bağırıyordu. Uykum tamamen kaçmıştı. Kadınsa tam apartman hizasında bağırıyordu. Kedi mi köpek mi anlayamadığım bir hayvanı çağırıyordu. O bağırdıkça uyumanın imkansızlığından pencereden sarktım. Böylece ne kadar rahatsız olduÄŸumu göstermeyi umuyordum. Nihayet anlayıp uzaklaÅŸtı. Bu arada kara bir kedi şımarık bir eda ile kadının yanına ulaÅŸmıştı zaten. Karanlıkta göremedim ancak sanırım büyük bir ihtimamla kucağına alıp, bir annenin çocuÄŸuna sarıldığı gibi kucaklamıştır onu. Çünkü ses tonunda onu hemen bulamazsa oturup aÄŸlayacakmış edası vardı. Bu bağırtıyı balkonda yatmayı denediÄŸim çoÄŸu gece duydum. Belki sırf bu yüzden bundan vaz geçip yatağıma döndüm. Sonra eÅŸimden kadının Amerikaya göç ettiÄŸini öÄŸrendim. Sevgili YumoÅŸ kedisini, hayattaki tek varlığını da yanında götürmüÅŸtü.
Hukukçu ve yazar Selami Çekmegil’in “Kendimizi Tartışmak”(*) isimli katabında “FarklılaÅŸmak DonuklaÅŸmak”, Malatyalı ünlü terzi ve fikir adamı Said Çekmegil’in de daha sonra çıkan “İman”(**) adını verdiÄŸi kitabındaki ”FarklılaÅŸmak ÅžaÅŸkınlığı”nda adlı makaleleri dikkatimi çekti.
Elbette baba ile oÄŸul arasına girmek pek doÄŸru olmasa gerek. Mesele barışa varmaksa mümkün. Ancak bu da bizim haddimiz deÄŸil.
Bir çok nesil çatışması görmüÅŸüzdür. Bu “genelde beÅŸeri münasebetlerin farklı yorumu” ve “gizli hakimiyet isteÄŸinin açığa çıkması” ÅŸeklinde görülüyor. Ancak fikri çatışma çok nadir görülen ÅŸeydir.
Fikri çatışma hele de aynı kulvarda koÅŸarken nefes açacak bir nüans farkı; elbette bir “bilgi”ve “fikri çilenin” ürünü olursa enfes oluyor.
Makalelerin yazarları; sosyal meselelerimize “adam sendee” ve “nasıl gelmiÅŸse öyle gitsin, “dememiÅŸ, yaÅŸarken onu deÅŸmenin ve deÄŸiÅŸtirmenin de mücadelesine girmiÅŸ iki insan. SezdiÄŸimiz kadarı ile “büyüklere has” bir özellikle,“kendi emeÄŸi” ile rızkını kazanırken öbür yanda fikri çileye adanmış ömür. Dünyalığını baÅŸkalarının sırtına yükleyerek çırçır böceÄŸi gibi kendi müziÄŸini çalan ama kimseyi bir gram etkileme gücünden uzak olanlardan azade bilge kiÅŸiler...
Son günlerde 'herkese' bol keseden aspirin öneren yerli ve ithal doktorlarımızı görünce 'Aspirin hakkında yazmak ÅŸart oldu' diye düÅŸündüm...Üretici firmalar bana kızacaklar ama televizyonlara çıkıp 'Herkes bir aspirin almalı' diyen meslektaÅŸlarımın büyük yanlış yaptıklarını söylemek boynumuzun borcu. Daha önce de bahsettiÄŸim gibi FDA, (Food and Drug Administration) İlaç firmasının bu konuda kendisine yaptığı baÅŸvuruya cevaben, aspirinin birincil korumada kullanılması önerisini, yani Türkçe'si 'Kalbinde sorun olsun veya olmasın herkes aspirin alsın diyelim...' önerisini kabul etmemiÅŸtir. Sebebi de aspirinin Çorum leblebisi deÄŸil, önemli yan tesirleri olan bir İLAÇ olmasıdır. Bedava da dağıtılmıyor... Parayla satılıyor... İnsan 'Herkes leblebi yesin' derken bile durup bir düÅŸünür... Nasıl oluyor da bir 'ilaç' için 'herkes alsın' deniyor bunu anlamıyorum...Yorum yazınız (0 Yorum)
Iraktaki Åžiilerin önde gelen liderlerinden El Hekim, Türkiye’yi ziyaretinde, Amerikalıları kendilerinin davet ettiÄŸini söyledi. Kendi ülkelerine iÅŸgalci çağırmak ve ardından bunu deklare etmek, savaÅŸ boyunca öldürülen onca masum sivilin sorumluluÄŸunu hissetmemek bunlara has bir duyarsızlık olsa gerek.
Felluce’deki direniÅŸçilere, Amerikan askerleriyle birlikte Kürt ve Åžii grupların da saldırmakta olduklarını gazetelerden okumuÅŸtuk. Birlik olup ülkelerini iÅŸgal eden yabancı unsurlara karşı beraberce çarpışması gereken insanlar, aksine birbirini kırmaya duruyorlar. Kürtleri belki biraz anlamak mümkündür, çünkü onların İslam’i duyarlılığa sahip olan örgütlerini, Amerikalılar bu ülkeye girer girmez bombaladılar. Geriye sadece ırk kaygusuyla hareket edenleri kaldı. Fakat Åžiiler’e ne oluyordu ki modern haçlılarla birlikte kendi kardeÅŸlerine saldırıyorlardı? Dinlerinin hangi ideali ve prensibiyle baÄŸdaÅŸtıracaklardı bu durumu? Yüz yıllardır birlikte yaÅŸadıkları, hakim unsur onlarken bir zararını görmedikleri Sünni kardeÅŸlerinin, ellerine ilk geçen ilk fırsatta boÄŸazına sarılmakla dini hangi yararı saÄŸlayacaklardır? Cennete daha kolay mı gideceklerdir? Yorum yazınız (0 Yorum)
Åžimdi sizlere; ‘Batı uygarlığını ÅŸu dev teknolojiye dönüÅŸtüren nedir?’ diye sorsam, eÄŸer konu ile ilgili özel araÅŸtırmanız yoksa ‘müthiÅŸ mucitleridir’ dersiniz. DoÄŸrusu yakın zamana kadar ben de öyle sanıyordum. Karmaşık ve pahalı dizel motoru teknolojisinin niçin daha basit yollar varken bu yönde seyrettiÄŸini araÅŸtırıken ilginç ÅŸeylerle karşılaÅŸtım. Bulduklarıma sizlerin de ilgi duyabileceÄŸinizi düÅŸündüm:
Türkiyenin en önemli projelerinden biri olan Atatürk Barajı İnÅŸaatında çalışırken, iÅŸ yerinde Avrupalı ve Amerikalı bir çok yabancı personel de bulunuyordu. Türk iÅŸçi ve mühendisleri yabancılarla temaslarında ölçülü bir saygı ve nezaket gösteriyorlardı. Bunu normal karşılamak gerekirdi çünkü zaten eÄŸitim sürecinde Batı uygarlığına hayranlık duymamızı gerektiren bir çok ÅŸey kulaklarımıza doldurulmuÅŸtu. Åžimdi ise bu uygarlığın somut verileri demek olan son versiyon makinalar karşımızdaydı. Biz ise bir mühendis olarak deÄŸil bunları üretmek, teknik bakımlarını yapmak için uzun bir süre eÄŸitim almamız gerekiyordu. Bu nedenle batılılara duyulan saygıyı, zaman zaman hayranlığı, en azından yadırganacak bir durummuÅŸ gibi görmüyordum. Ülkemin insanları Batının dev teknolojisi karşısında boyunlarını bükmüÅŸlerdi.Yorum yazınız (0 Yorum)
Önümüzdeki yüz yılda dünyayı büyük firmalar özellikle de ilaç firmaları yönetecek. Yoksa yönetiyor mu demeliydim?...
İnsanlık ilaç tüketimi açısından tek yönlü muazzam bir propagandanın etkisi altında. Bizi görsel ve yazılı medya aracılığı ile korkutup 'Hapı yutmazsanız hapı yutarsınız...' diyorlar.. Öyle bir bilgi bombardımanına tutuluyoruz ki ne kadar aldırmazlık edersek edelim bir süre sonra 'Acaba yanılıyor muyum? Bu vitamin sahiden iÅŸe yarıyor da ben mi almıyorum?' diye ÅŸüpheye düÅŸüyor, yanımızda avuç avuç ilaç yutan, muhtemelen Amerika'dan yeni dönmüÅŸ mesai arkadaşımızı gördükçe 'Yoksa bu kendini beÄŸenmiÅŸ benden uzun mu yaÅŸacak?' diye geriliyoruz. Bir gün, iki gün dayanıp sonunda 'Parasıyla deÄŸil mi?' deyip en yakın eczanenin yolunu tutuyoruz... Yalan mı?
Dün İlker Sarıer kardeÅŸim de kendi gazetesinde yazmış bu konuyu, 'mükerrer' gibi olacak ama bundan hiç gocunmam, İlker'in her satırının altına kendi imzamı da atarım.
Yazmaya baÅŸladığımdan bu yana sanki 'SaÄŸlıkla ilgili çok önemli bir geliÅŸme olacak da size haber vermekte geç kalacağım' ÅŸeklindeki bir duyguyla tıbbi konulardaki tüm yayınları daha dikkatli takip eder oldum. Bir nevi gazeteciliÄŸe bulaÅŸmanın zorunlu bir cezası bu... Dünyada o kadar garip ÅŸeyler oluyor ki; daha çok kazanmaktan baÅŸka hiçbir ÅŸey düÅŸünmeyen uluslararası ilaç ÅŸirketleri, dönen dolaplar, söylentiler, gerçekleÅŸenler, gerçekleÅŸmesi beklenenler velhasıl okuduÄŸum yazılarla geliÅŸmeler arasında baÄŸlantılar kurdukça paranoyaklaÅŸtığımı hissediyorum. Öte yandan siyaset, ekonomi, güvenlik gibi çeÅŸitli konularda haftada dört beÅŸ makale yazmak zorunda olan köÅŸe yazarlarını da düÅŸününce halime ÅŸükrediyor onların nasıl olup da depresyona girmediklerini merak ediyorum. Belli ki, zaman içinde geliÅŸtirdikleri (ileride benim de öÄŸreneceÄŸim) bir savunma mekanizmaları var ya da depresyondalar ama çaktırmıyorlar...