BU SITE Selami ÇEKMEG?L’in Yegenleri: Melike TANBERK ve Fatih ZEYVELI'nin beyaz.net ekibi ile birlikte M.Said ÇEKMEGIL an?sina ARMAGANIDIR!
Anasayfa
Anasayfa
PARÄ°S'TE BEÅž PARASIZ
Yazar Raci Durcan
31-05-2006
Raci Durcan
Bu tuhaf bir ÅŸekilde oldu.
Fransa’da bir fuara katılmak önce bana cazip göründü. Böylece, gerekli uçak ve otel rezervasyonunu onaylamakta mütereddit davranmadım. Fakat gitme zamanı yaklaÅŸtıkça doÄŸru yapıp yapmadığım hakkındaki ÅŸüphelerim arttı. Gönülsüz hazırladığım vize evraklarının yerine ulaÅŸmasında bir gecikme oldu. Bunu pek hararetle takip etmedim. Vize dilekçesini usulüne uygun yazmadığımı söylediklerinde canım iyice sıkıldı. Küçük formalitelere büyük önem atfetmiÅŸlerdi. DoÄŸrunu yazmak için teÅŸebbüste bulunmadım. Düzeltmeleri meÄŸer turizm ÅŸirketi kendisi yapmış. Seyahat tarihinden üç gün önce tüm iÅŸlemlerin tamamlanmış olduÄŸunu öÄŸrendim. Hazırlanmak için fazla vakit yoktu.
Son iÅŸ gününde bankaya gelen havaleyi çekip dövize dönüÅŸtürmek mümkün olmadı. Yanımdaki cüzi parayla ve kredi kartıyla idare edecektim. Grup olarak gittiÄŸimiz için sıkıştığımda baÅŸkalarından da para istemek mümkün diye düÅŸündüÄŸümden bu önemli bir konu gibi görünmedi bana.
EÄŸer çocuksanız insanlar size nasihat etmeye bayılırlar ve bu nasihatlerin belki en başında kitap okumanın teÅŸviki gelir. Kitap okumanın öÄŸrenme yolunda yürümek için bir ÅŸart olduÄŸu iddia edilir. Ben insanların kitap okumalarının ÅŸart olduÄŸunu düÅŸünmüyorum. Kitap okumak bir ilgi meselesidir, ve kitap okumaktan maksat öÄŸrenmekse, öÄŸrenmenin tek bir yolu olduÄŸunu iddia etmek büyük bir yanılgı olur. Tecrübe gibi acı bir öÄŸrenme yolunu bir kenara ayırırsak, insanlar izledikleri filmlerden, girdikleri tartışmalardan, dinlediklerinden, gördüklerinden ya da daha kısa ifadeyle yaÅŸadıkları hemen her ÅŸeyden bir ÅŸeyler öÄŸrenir. Kitaplar ise size hazır bilgi sunarak, teorik dünyaya giriÅŸ yapmanıza yardımcı olur. Henüz okula gitmeden önce bile sürekli okuyan biri olarak söylemeliyim ki, kitap okumak bir alışkanlıkta olabilir. Pekala kitaplar size yanlış bilgi de öÄŸretebilir; iÅŸte bugün deÄŸineceÄŸim asıl konu…
Ä°ran’ın, nükleer enerji yolunda önemli bir adım olan Uranyumu zenginleÅŸtirmeyi baÅŸardığını açıklaması bazı çevrelerde heyacanla karşılandı; sanırım ileride ve istenildiÄŸinde bunun nükleer silaha da dönüÅŸtürülerek Batı karşısında bir denge unsuru olacağı düÅŸünüldüÄŸünden... Böylece, bir elinde silah olan Batı medeniyetiyeti bitecek, yahut en azından durum eÅŸitlenerek yeni medeniyet için umut belirecektir.
Ä°ran’ın bu çabası, Dünya’nın Batı medeniyetinin tahakkümünden nasıl kurtulacakları konusunu da yeniden gündeme getirdi. Nükleer bir silaha sahip olmak gerçekten bir denge unsuru olabilir mi?
Her ne kadar uygarlıklar sadece silaha dayanarak ayakta duramasalar da, her uygarlığın, yerini aldığı uygarlıktan daha üstün silahları olduÄŸu da bir gerçektir. Burada sorulması gereken soru; yeni uygarlık daha üstün silahlar geliÅŸtirebilen bir uygarlık olduÄŸu için mi oradadır? Yoksa daha üstün silahlarından dolayı mı eski uygarlığın yerini devralma baÅŸarısını göstermiÅŸtir? Galiba bu sorunun cevabı ‘her ikisi de’dir. Bir medeniyet sadece kültürel temeller üzerinde duramaz. Kimse onun daha insancıl, daha barışçıl ve hoÅŸgörülü olduÄŸu için orada durmasına müsaade etmez. Bu medeniyet göstergesi sair vasıflarının yanında, ne kadar dirençli ve yaÅŸama arzusu taşıdığını da ispatlayabilmelidir.
Çok efendiydi. Yalvaç’lıydı ama bazı Ä°spartalıları sevmezdi. Malatyalılara daha çok hayrandı. Bir Malatyalı için: “… “Malatya ilimizin soylu asil çocuÄŸu, “Said bey’in oÄŸludur, Sanih’in de torunu “Sanihi bilen bilir o bir üstadı azam, Åžiirde dürü yekta ÅŸairlikte muazzam” diye yazmıştı.
Divan edebiyatına hakimdi. Sohbetlerinde fikirlerini ve katkılarını Divan edebiyatından ÅŸiirler okuyarak yapardı. Ä°slam’ı ideal edinmiÅŸti. Ama ondan taviz verenlerden ve delilsiz konuÅŸanlardan hoÅŸlanmazdı. Bir dostunu:
Ä°nsanlar yaygın olarak sermaye sahiplerine düÅŸmanlık güderler. Sermayeye “muhakkak haksız kazanç” gözüyle baktıkları gibi, neredeyse bütün sermayedarları da bu mesele de aynı kefeye koyarlar. Zenginin daima zenginleÅŸirken, fakirin daima fakirleÅŸtiÄŸine ya da zenginin fakirin sırtından zengin olduÄŸuna inanan insanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur. Åžahsen ben bu konuda çoÄŸunluk gibi düÅŸünmeyi tercih etmiyorum. Sermaye sahibi insanların, sermayelerini artırmalarının yegane yolunun, fakirlerin zenginleÅŸmesinden geçtiÄŸini düÅŸünüyorum. Çünkü eÄŸer fakirler zenginleÅŸirse, zenginlerin ürettiÄŸi ürünleri daha rahat satın alırlar ve bu sayede zenginler, daha çok kiÅŸiye ürünlerini satarak, daha fazla para kazanma fırsatı bulurlar. BahsettiÄŸim bu unsurların, bu bakış açısıyla deÄŸerlendirilmesi neticesinde görürüz ki, aslında zenginin, fakirin fakir kalmasını istediÄŸi iddiası asılsızdır ama kimse bu açıdan bakmayı tercih etmediÄŸi için de sermaye sahipleri ‘kötü adam’ ya da ‘emek sömürücü’ ilan edilir.
Zaman ve mekân mukayyet varlıkların ana var oluÅŸ unsurlarıdır. Zaman ve hareket unsurunu ayrı tuttuÄŸunuzda tek başına mekân kavramının anlamı kalmaz. Mekânlar içlerinde, üzerlerinde süren yaÅŸamlarla mahiyet kazanır. Yani mekânlar ayrıntılı anlamıyla düÅŸünsel, kültürel, ekonomik, psikolojik, dinsel hâsılı tüm yönleriyle yaÅŸamsal alanlardır. Kültürel çeÅŸitlilikler büyük ölçüde mekânsal iliÅŸkilerle oluÅŸur. Genellikle mimarlık kavramı olarak bilinmesine karşın fizik’ten coÄŸrafyaya, sanata, antropolojiden tarihe, siyasete, edebiyata kadar farklı disiplinlerin ilgi alanı içindedir.(1) Bir coÄŸrafyacı için farklı lokasyonlardır,(2) bir romancı için kahramanın dünyasını, beÅŸeri iliÅŸkilerini belirleyen önemli bir unsur. Bizde Yakup Kadri’nin Kiralık Konak’ında yoÄŸun bir mekân betimlemesi söz konusudur mesela. Kafka’nın Åžato romanında insan mekân iliÅŸkisi daha az yoÄŸun deÄŸildir.(3) Ama mekân; hacim yaratma, çevre düzenleme gibi amacıyla dolaysız olarak mimarinin konusudur öncelikle. Ä°nsan gerçeÄŸiyle örtüÅŸmeyen yavan anlamıyla mekânı, ‘barınma ihtiyacını karşılayan yerler’ olarak tek boyutlu iÅŸlevselliÄŸe indirgemek doÄŸru bir yaklaşım deÄŸildir. Böyle bir algı kısır yaÅŸam ve insan anlayışının yansımasıdır. Bu anlayış var oluÅŸ amacını, derinliÄŸini; düÅŸünsel, kültürel, estetik deÄŸerini gereÄŸi gibi, gereÄŸi kadar önemsemeyen mekanik anlayıştır. Fonksiyonellik dar ve sınırlı ihtiyacı karşılayan önemsiz bir öÄŸe deÄŸildir, yaÅŸamı tüm niceliÄŸi ve niteliÄŸiyle karşılamayı amaçlamalıdır. Dört duvar bir tavanla mekân kurulmaz. YaÅŸam ve insanla köklü, sarıcı iliÅŸkileri, etkileÅŸimleri sebebiyle mekân sanılandan çok önemli bir kavramdır. Her kültürün, her uygarlığın özgün mekân tasavvurları olmuÅŸsa, özgü(n) yaÅŸam ve insan tasavvurları sebebiyledir. Ä°nsanı ait olduÄŸu mekândan, mekânı içinde yaÅŸayan insandan ayrı düÅŸünmenin imkânı yoktur.
Ulusal kimlik statüsü olarak ‘vatandaÅŸlık’, bir yönüyle bireyin devlete yasal sorumluluÄŸu anlamını içerir. VatandaÅŸlık, bireyin devletle haklar, sorumluluklar baÄŸlamında niteliÄŸi yasalarla belirlenmiÅŸ iliÅŸkisini çerçeveleyen bir statüdür. VatandaÅŸlık statüsünün toplumsal sözleÅŸme ile tarafların gönüllü tercihleri ve katılımıyla saÄŸlandığı kabul edilir. Yasalar bu anlamda en geniÅŸ uzlaÅŸma, anlaÅŸma alanını ifade eden sözleÅŸme metinleridir.
Her kurum, her kiÅŸi yasal sınırlar içinde serbestliÄŸin sınırlarını, nereye kadar gidileceÄŸini, nerede duracaklarını bilir. Hukuk, bireyin ve devletin yasal sınırlarınaa özen gösterme pratiÄŸi ile toplumsal yaygınlık ve güç kazanır. Hukuk toplumu hiçbir gayri meÅŸru zorlama olmaksızın kendiliÄŸinden iÅŸleyiÅŸle kazanılan deneyim ve yaÅŸama tecrübesiyle oluÅŸur. DoÄŸal olarak insanı, yaÅŸamı merkeze alan anlayış içselleÅŸtirilmek durumundadır. Yorum yazınız (0 Yorum)
AB UYUM YASALARI MI,İMALAT SEKTÖRÜNÜN İNFAZ FERMANI MI?
Yazar Raci Durcan
19-04-2006
Raci Durcan
Yazıya ‘Vay canına!’ diye baÅŸlaÅŸam yaÅŸadığım hayreti herhalde aktarmış olurum.
Bu kadar ÅŸaşırmamın iki nedeni var. Birincisi; böyle önemli bir konuyla hiç beklemediÄŸim anda karşılaÅŸmış olmak. DiÄŸeriyse ülke geleceÄŸini bu kadar yakından ilgilendiren ve etkileyen meselelerin, kamuoyunda hiç tartışılmadan, sessizce çalışma hayatımızı düzenleyen yasaların içine yerleÅŸtirilmiÅŸ olması.
Üyesi olduÄŸum mesleki bir dernek, ‘Ä°ÅŸ ve Çevre SaÄŸlığı’ baÅŸlığı altında bir seminer tertiplemiÅŸti. Benim ilgimi çekebilecek bir konu deÄŸil prensipte. Çünkü, iÅŸçiye yeterli ücret veremiyor ve bu nedenle iÅŸ esnasında sürekli nasıl yaÅŸamayı becereceÄŸini düÅŸünmek zorunda kalıp, dikkati dağılıyorsa; iÅŸ saÄŸlığını kaynak maskesi v.s gibi harici unsurlarla kollamak mümkün deÄŸildir diye düÅŸünürüm ben. SoÄŸuktan donmamak için etraflarındaki aÄŸaçları kesmekten baÅŸka çaresi olmayanlara yasayla hükmetmeye çalışmak gibi birÅŸey bu