25-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
PARİS'TE BEŞ PARASIZ PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 20
KötüÇok iyi 
Yazar Raci Durcan   
31-05-2006
Image                                    Raci Durcan 
 
   Bu tuhaf bir ÅŸekilde oldu.

   Fransa’da bir fuara katılmak önce bana cazip göründü. Böylece, gerekli uçak ve otel rezervasyonunu onaylamakta mütereddit davranmadım. Fakat gitme zamanı yaklaÅŸtıkça doÄŸru yapıp yapmadığım hakkındaki ÅŸüphelerim arttı. Gönülsüz hazırladığım vize evraklarının yerine ulaÅŸmasında bir gecikme oldu. Bunu pek hararetle takip etmedim. Vize dilekçesini usulüne uygun yazmadığımı söylediklerinde canım iyice sıkıldı. Küçük formalitelere büyük önem atfetmiÅŸlerdi. DoÄŸrunu yazmak için teÅŸebbüste bulunmadım. Düzeltmeleri meÄŸer turizm ÅŸirketi kendisi yapmış. Seyahat tarihinden üç gün önce tüm iÅŸlemlerin tamamlanmış olduÄŸunu öÄŸrendim. Hazırlanmak için fazla vakit yoktu.

    Son iÅŸ gününde bankaya gelen havaleyi çekip dövize dönüÅŸtürmek mümkün olmadı. Yanımdaki cüzi parayla ve kredi kartıyla idare edecektim. Grup olarak gittiÄŸimiz için sıkıştığımda baÅŸkalarından da para istemek mümkün diye düÅŸündüÄŸümden bu önemli bir konu gibi görünmedi bana.

Nihayet yola çıktığımızda, gece saatin 02,30’uydu. Çok az uyuduÄŸumdan daha ÅŸimdiden baÅŸ aÄŸrısı vardı. Ankaradan aktarmalı gideceÄŸimiz için, Ä°stanbul’a kadar uyumak zaten mümkün deÄŸildi. Ä°stanbuldan uçak iki saat gecikmeli kalkınca geri kalan kısımda da uykuyu tamamlamak da mümkün olmadı. Gecikme, seyahatin ilk gününün yolda heba olmasına yolaçtı. BaÅŸ aÄŸrım iyice artmıştı. Sınırdan girerken de korktuÄŸum başıma geldi. Grup halinde gümrükten geçerken, kenarda bekleyen polisler bir kaç kiÅŸi geçtikten sonra birden hareketlendiler. Gidenleri tekrar geri çağıramadılar. Fakat tam o sırada önlerinde ben vardım. Kenara çekip sorgulamaya baÅŸladılar. Kaç param olduÄŸunu, ne için geldiÄŸimi öÄŸrenmek istiyorlardı. Evrakları göstermek yeterli olmadı, valizi de kontrol ettiler. Sonra birden ikna olmuÅŸ gibi yapıp geçmeme müsaade ettiler. Tavırları kaba deÄŸildi ancak bir iÅŸ yapmış olmak için beni kurban seçtikleri anlaşılıyordu. Vize aldığımızda, bu vizenin sınırdan geçmeyi garanti etmediÄŸi, sınır polisinin gerektiÄŸinde müsaade etmeyebileceÄŸi Fransa konsolosluÄŸu tarafından vize ekinde bir notla bildirilmiÅŸti. Bütün bunlar, Avrupa BirliÄŸinin sınır geçiÅŸlerine ne kadar duyarlı davrandığını gösteriyor.
    Parise varışımızın ilk günü, otel kayıtlarının tamalanmasından sonra kısa bir süre de olsa fuarı ziyaret etmek mümkün oldu. Geri dönüÅŸte Turizm firmasının otobüs tahsis etmediÄŸi ve metroyla dönüÅŸ yapmak zorunda olduÄŸumuzu açıklaması can sıkıcıydı. Åžimdi bu ilk defa geldiÄŸimiz yabancı ülkede yolları ezberlemek zorunda kalacaktık. Üstelik yolu öÄŸretmekle görevli turizm ÅŸirketi memuresi de bizi otele salimen götürmekte muaffak olamamış, saatlerce Paris sokaklarında dolaÅŸmak zorunda kalmıştık. Allah’tan çevrede karşılaÅŸtığımız Türk iÅŸyerlerine adresi sorup oteli bulabildik. Ülkemizdeki turistlerin ellerinde haritalarla dolaÅŸmasını siz de benim gibi gördüÄŸünüzde tuhaf bulduÄŸunuz oldu mu, ilmiyorum. MeÄŸer, Avrupa ÅŸehirleri, baÅŸkasına ihtiyaç kalmadan sadece harita ile gezilebilecek ÅŸekilde düzenlenmiÅŸler. Elinizde bir harita varsa ve onu okumayı biliyorsanız istediÄŸiniz yere kimsenin yardımı olmadan varmanız mümkün. Paris'n her tarafına metroyla ulaşılabiliyor. Haftalık bir seyahat bileti aldığınızda, bir hafta boyunca sınırsız sayıda metroya ve otobüse binmeniz mümkün oluyor. Bütün cadde ve sokaklara isimleri yazılmış. Ülkemizde 20 yıl süresince oturduÄŸu halde sokağın adının bilinmemesini kiÅŸinin ilgisizliÄŸine baÄŸlamak doÄŸru deÄŸil. Bu belki de sık isim deÄŸiÅŸmesinden ve belediyenin oraya bir tabela asma gereÄŸi duymamasından kaynaklanıyordur.

   Bir yabancı bakışıyla Paris’te benim gözüme çarpan ilk ÅŸey; sokaktaki insanların kendilerine duydukları güvendi. Ä°nsanlar çevrelerinden çok emin duruyorlar. Mesela bir çocuk, acaba biri bana birÅŸey der mi? endiÅŸesi taşımıyor. Bir kadın rahatsız edileceÄŸi gibi bir kaygıdan uzak. Bir otomabil kullanıcısı, bir baÅŸkasının saldırısına uÄŸrayabileceÄŸi gibi endiÅŸe taşımadan dolaşıyor gibi geldi bana. Sokaklarda pek polis görünmüyor. Havalanı ve Eyfel kulesi, Elyesse sarayı önünde  silahlı askerler gördüm. Onlar da sanki sadece terör saldırına karşı orada bulunuyorlar gibi duruyor, halka ÅŸüpheli nazarlarla bakmıyorlardı.

    DiÄŸer göze çarpan ÅŸey pahalılıktı. HerÅŸey o kadar pahalı ki! Bu insanı ister istemez hiç birÅŸey almamaya yönlendiriyor. Yurt dışına çalışmaya giden iÅŸçilerimizin pek rahat para harcayamamalarının bir nedeni de bu olmalı. Burada alıştığınız fiyatları orada göremeyince deÄŸerinden fazla ücret ödediÄŸiniz düÅŸüncesine kapılıyorsunuz. Bu ister istemez harcalamalarınızı etkiliyor.

    Paris her tarafı turistle dolu bir ÅŸehir. Öyle ki, nereye gitseniz karşınıza ÅŸehri dolaÅŸmakta olan bir turist grubuyla karşılaşıyorsunuz. Eyfel kulesi, Luvr müzesi gibi yerlerin önünde metrelerce giriÅŸ kuyruÄŸu var. Hemen her yerde, eÄŸer günün erken saati gitmemiÅŸseniz kuyrukta beklemek zorunda kalıyorsunuz. Bu kadar pahalı bir ÅŸehirde benim getirdiÄŸim cuzi para hemen suyunu çekince kredi kartı geçmeyen ÅŸeyleri yapmam mümkün olmadı. Zaten pek vakit de yoktu. Sadece luvr müzesini gezmenin iki gün alacağını söyledi grup arkadaÅŸlarım. Eyfel kuleinin tepesinden Paris’i seyretmek yerine Uçaktan bedava olarak dönüÅŸte izlemek bir tercih deÄŸil, zorunluluktu.

  Turistler için hazırlanmış bir broÅŸürden anladığım kadarıyla, mükellef bir Paris seyahati için cüzdanın oldukça kabarık olması gerekiyor. Åžehir merkezi sayılan alanda neredeyse 40-50 yıldan önce yapılmış hiç bir bina olmadığı gibi, yapılacak yer de kalmamış. Tarihi eserer olduÄŸu gibi korunmuÅŸ ve bizdeki gibi, günlük hayatı kesip fonksiyonsuz bir biçimde insanın gözüne batmıyorlar. Hepsi zaten hayatın içindeler. Dolayısıyla kimse onları kazayla (!) yakıp yerine yeni bir bina dikme ihtiyacı hissetmiyor olmalı. Caddelerin ve yaya kadırımlarının, ÅŸehir çok eskiden kurulmuÅŸ olmasına raÄŸman hala günün ihtiyaçlarına verebiliyor olması beni düÅŸündürdü. Acaba bizde hiç mi, ÅŸehir plancısı; hiç mi mimar yok? Biliyorsunuz bizde dün açılmış bir cadde bugün ihtiyaca cevap veremez hale gelir.

   MaÄŸazalar mal dolu fakat kimsenin kucak dolusu paketle maÄŸazadan çıktığını görmedim. Mutlaka bu ÅŸekilde alışveriÅŸ yapanlar vardır ancak bunun anlamlı olmadığını düÅŸündüm. Çünkü büyük ihtimalle Çinde fason üretilip buraya gelen bir Adidas marka ayakkabının üzerine 100-150 Euro fiyat vurulmuÅŸ. Bir kadın el çantası 300-500 Euroya satılıyor. Böyle olunca zenginlerin niçin alışveriÅŸe Paris’e gittiklerini anlamak zorlaşıyor. Belki prestij anlamında önem arzediyordur.

    Avrupaya giden iÅŸçilerin genelde tutumlu bir tavır sergiledikleri bilinir. Buna, geçici bir süre için ve bir an önce para biriktirip yurtlarına dönme düÅŸüncesinin sebep olduÄŸunu sanıyordum. Tek sebep bu olmasa gerek. Ä°nsan fiyatları ülkemizdeki fiyatlarla karşılÅŸtırınca eli cebine gitmez oluyor.

   Ä°lk defa klise ziyaretini Paris’te yaptım. Sokakları dolaşırken tarihi bir kilisienin önüne yolum düÅŸünce bahçesinde mola verdim. Parkta çocuklar oynuyor, kimi yaÅŸlılar ellerindeki kitap ve gazeteleri okuyordu. Birkaç kızlı-erkekli grup ise, etraflarında kimse yokmuÅŸ ve kendi evlerindeymiÅŸcesine rahat davranıyorlardı. Çevredekiler onlarla ilgilenmiyor gibi görünüyor ve onlar da kimse tarafından rahatsız edilmeyeceklerini biliyor tavrındaydılar. Kadınlar erkeklere göre daha rahat davranıyorlar. Bu durum bana Avrupa da kadının eÅŸ olmaktan erkeÄŸin Metresi olmaya terfi(!) ettiÄŸi ÅŸeklinde bir intibaa uyandırdı. Bunun doÄŸruluÄŸunu kadın güzellik ürünlerinin bu kadar önem kazanmış olmasından da kendimce teyit ettim. Bu serbestlik içerisinde kadın, erkeÄŸi elinde tutabilmek için sürekli hemcinsleriyle rekabet etmek zorundaydı. Belki bu nedenle Fransız kadınları ÅŸiÅŸmanlayamıyor, rahat ve umursamaz  olmıyorlardı. (Fransız kadının ince olmasını, beslenmesine baÄŸlayıp Fransız usulü diyet diyet reçeteleri sunanlar ne kadar ciddiye alınmalı?). Bahçede oturup dinledikten sonra Kilisenin içine girdim. Küçük bir topluluk ayin yapıyordu. Onların bulunduÄŸu yere kadar yaklaÅŸmaya, rahatsız etmek endiÅŸesiyle çekindim. Birkaç kiÅŸi sıralara oturmuÅŸ, ayinde okunan dua ve ilahileri dinliyordu. Bizdeki dini müzik ve çalgıların kliseden etkilenmiÅŸ olabileceÄŸini düÅŸündüm. Kenarda ise mumlar yanıyordu. Ä°steyen ücretini bırakıp mum yakabiliyordu. Mum yapmanın neden bir ibadet hüviyeti kazandığı anlaşılıyordu. ElektriÄŸin henüz bulunmadığı dönemlerde aydınatma aracı bulmak önemli bir sorun teÅŸkil etse gerek. Ä°ÅŸte o dönemde ibadet edenlerin yolunu aydınlatmak üzere kliseye bağışta bulunanlar papazlar tarafından el üstünde tutuluyor olmalıydılar. Åžimdi elektrik var ancak, ücreti ödenerek yakılan mumlar kliseye bağış olarak döndüÄŸünden önem kazanıyor.

   LaiklikliÄŸin nasıl bir kavram olduÄŸunu somut bir ÅŸekilde Pariste hissettim. Klise, önündeki bahçeye bile karışamıyor Papazlar. Tabii onlarla birlikte ibadet eden dindar Klise müdavimleri. Bahçesindeki gençlerin, böyle bir mekan önünde tasvip etmeyecekleri davranışlarını engellemeyi düÅŸünmüyorlar. BireyselleÅŸme ve özgürlüÄŸün adeta yeni kutsallar gibi benimsendiÄŸi Batı kültüründe baÅŸkalarına karışmak, baÅŸkalarını yanlış bir davranıştan dolayı uyarmak düÅŸünülemez bile. Binlerce yıldır Emri bil marufun en önemli ibadet sayıldığı ülkemizde de ÅŸimdi bireyselleÅŸme adına bu kavram deÄŸil unutulmak, adeta savaÅŸ açılarak yok edilmek istenmektedir. Halbuki kötülüklerin yayılmasının önündeki en önemli engel, kuldan utanmaktır. Åžimdi zaten Allah’tan korkulmuyor. Kuldan utanmayı da ortadan kaldırarak her türlü ÅŸerrin kapılarını sonunaadar açıyorlar. Avrupa sokaklarında birtakım nezaket ve görgü  kurallarına uyulduÄŸunu fark edersiniz ama; kuldan utanmak diye bir kavram yok. Ne yazık ki aynı ÅŸeyleri ÅŸimdi uygarlaÅŸma adına bizde de uygulamak istiyorlar. Nitekim Ä°mam Hatip menÅŸeli, Hürriyet yazarı aydınımız A. Hakan, okul boyunca ‘emril bil marufun’ ne olduÄŸunu bilecek ÅŸekilde yetiÅŸmiÅŸ olmasına raÄŸmen, mini eteÄŸinden dolayı Lise öÄŸrencisini uyaran polisin toplum tarafından infaz edilmesi için öncülük yapmaktan çekinmemiÅŸtir.

    Dünyanın eskiden nasıl olduÄŸunu anlamak için geliÅŸmemiÅŸ yerlere, nasıl olacağını anlamak içinse; sizden daha Batıda olan ülkelere seyahat etmelisiniz. Paris’in bugünkü durumu en fazla 20 yıl sonra Ä°stanbulun nasıl olacağını göstermesi açısından da ilginçti benim açımdan.

    Paris’in ciddi manada bir turizm geliri olduÄŸu anlaşılıyor. Buraya duyulan ilginin ve bunun tam anlamıyla profosyonel bir hale dönüÅŸmesinin altında ciddi bir planlama yatıyor. Bundan sadece ÅŸehir planlamasını anlamayınız. Bu komple bir plandır. Mesela yenilerde çok satan ‘Da Vinci ÅŸifresi’ adlı kitabı okuyup, Luvr müzesini gezme gereÄŸi duyan kaç tane Türk vardı grubumuzda. Mona Lisa resmine bakıp, gerçekten de kitapta olduÄŸu gibi gizli ÅŸifrelerin resme yerleÅŸtirilip yerleÅŸtirilmediÄŸini kontrol eden ve kitapta geçen caddelerin adını bana gösteren... Sokaklar insanlara biraz tanıdık geliyor çünkü; kitabını okuyarak büyüdükleri bir yazarın mesela Emile Zola’nın adını taşıyan caddeyi arşınlamak onlara ayrı bir keyif veriyor olmalı. Fransız kültürünün Avrupa kültürünü etkilediÄŸi düÅŸünüldüÄŸünde, Turizm iÅŸini ÅŸehirde sadece Turistlerin ilgi duyacağı mekanlar hazırlamak ÅŸeklinde düÅŸünmek yanlış olacaktır. Türkiye’nin tarih turizmi konusunda asla Paris’e yakalayamacağı kanaati hasıl oldu bende. Bu nedenle Türkiye baÅŸka ÅŸeyler bulmalıdır. Hiç bir zaman Topkapı sarayının 15-20 Euro gibi bir ücrete yabancılar tarafından gezilmek isteneceÄŸini sanmıyorum. Fakat Luvr’u geziyorlar. Bunun ancak Dünyadaki kültürel bir deÄŸiÅŸimle mümkün olacağını sanıyorum. Türkiye’yi Batı kültürünün ÅŸubesi gibi tanıtmaya çalışan Turizm acentalarının bu yönteminin baÅŸarısızlığa mahkum olduÄŸunu düÅŸündüm.

   DiÄŸer dikkat çekici bir nokta, Fransızların çok sigara içiyor olmalarıydı. Üstelik bunu çoktan beri unuttuÄŸum bir tarzda, entel tavrıyla yapmaları ilgimi çekti. Buna raÄŸmen sokaklarda bir tane dahi izmarite rastlamadığımı, Paris’den dönünce hatırladım.

    Metroda giderken bir bayan birden ÅŸarkı mırıldanmaya baÅŸladı. Ben ‘ne kadar neÅŸeli insanlar!’ diye düÅŸünürken, meÄŸer kadının bu ÅŸekilde dilendiÄŸini anladım. Åžarkı bitince uzattığı bardaÄŸa pek cömertçe bahÅŸiÅŸler bırakıldığını söyleyemem. Ancak tarzıyla hiç dilenciye benzemiyordu. Bizde eli-ayağı düzgün, çalışabilecek konumda olanlara bu görünümleriyle yardım eden olmaz.

    Metroda bizim kısımda bulunan zenci genç birden ÅŸarkı sözleri mırıldanmaya ve elleriyle çeÅŸitli iÅŸaretler yapmaya baÅŸladı. Åžarkıyı sanki yakınındaki bayana söylüyordu. Çünkü elleriyle onu iÅŸaret ediyordu. Bayan bir adım uzaklaÅŸmakla yetindi. Kimse delikanlıya birÅŸey söyleme ve rahatsız olduÄŸunu belirtme ihtiyacı hisetmedi. Bu anlattıklarımdan Fransızların medeni durumları hakkında bir kanaat edinmiÅŸ olmalısınız. Ancak, ben insanların birbirini rahatsız etmiyor olmalarını tamamnen baÅŸka bir ÅŸeye baÄŸlamayı uygun gördüm. O kadar serbestler ki, zaten istedikleri herÅŸeyi yapabiliyorlar. Bunu niçin istemeyen birine yapıp baÅŸlarını derde soksunlar? Çünkü aradıklarında iÅŸkence yapılarak öldürülmeyi kabul eden tiplere bile raslandığını gazetelerden takip ediyoruz. O halde niçin kanun önünde kendini zor durumda bırakacak birÅŸey yapsınlar?

    Eyfel kulesinin eÄŸriliÄŸiyle ilgili ÅŸeyler mutlaka benim gibi sizin de kulağınıza gelmiÅŸtir. Fransız cinliÄŸiyle ilgi uyandırmak için  çıkarılmış bir efsane mi? diye bakıyordum. Birden Kulenin üzerime doÄŸru geldiÄŸini gördüm. Ne oluyor? demeye kalmadan, kulenin tam dibinden yukarıya doÄŸru bakınca, tepe hizasındaki hareketli bulutların insanı böyle bir yanılgıya düÅŸürdüÄŸünü anladım.

    Fransa da ÅŸeytan önemli bir figür olarak çıktı karşıma. Fuar alanında bir firmanın standında yapılan gösteride, ÅŸeytanı andırır tuhaf hareketler yapan canlı manken herkesin ilgisini çekti. Tam yolumun üzerindeydi ve önünden geçip geçmemekte tereddüt ettim. Çünkü uzun boyu ve garip ÅŸekliyle içime bir ürperti vermiÅŸti. Etrafıma baktım, diÄŸer insanlar da aynı ÅŸeyi hissetmiÅŸ olmalı ki onlar da yollarını deÄŸiÅŸtirdiler. Hatta bakmaya dahi cesaretsiz görünüyorlardı. Aynı tuhaflığı, caddede dolaşırken alt katta, penceresi açık bir salonda sadece kısa bir an göz göze geldiÄŸim dans hocasının bakışlarında da yakaladım. Ä°çeride kızlı- erkekli bir grup dans öÄŸreniyorlardı. Bu anlık ve çok kısa karşılaÅŸmada yakaldığım ÅŸeytani bakış, Avrupa insanın iç dünyasını olduÄŸu gibi yansıtıyor. Heyecan duyacak birÅŸey bulmakta zorlanan insanlar ÅŸeytan olmayı deniyor olmamlılar...

   Kapitalizm Dünyadaki herÅŸeyi insan zevkine sunmuÅŸ. Bundan tabii ki kadın da payını almış. O da erkek eÄŸelencesinin bir aracına dönüÅŸmüÅŸ. Evinden alınmış, pudralanıp güzelleÅŸtirilmiÅŸ, modayla süslenmiÅŸ ve ahlak baskısından da sıyrılarak erkeÄŸe metres yapılmış. Paris sokaklarını dolaşırken bunu hissedebiliyorsunuz. Bizdeki batılılaÅŸma yanlısı kadınlar keÅŸke bunu farkedip, ne kadar yanlış yolda olduklarını anlayabilseler.

    Dikkatimi çeken diÄŸer birÅŸey; insanlar arasında neredeyse cinsiyet ayrımının kalmamasıydı. Okul öÄŸrencileri erkek yada kız olup olmadığı önemsiz ÅŸekilde birbiriyle konuÅŸuyorlardı. Kadın, kadın olarak görülmediÄŸi bir ortmada daha fazla mutlu hisseder mi kendini?

     Paris’e giderken  George Orwell’in ‘Paris ve Londrada BeÅŸ Parasız’ adlı kitabı zihnimde yankılanmış, büyük yazarın karşılaÅŸtığı zorlukları düÅŸünmüÅŸtüm. Bir daha böyle ÅŸeyleri merak etmemeye kendi kendime söz verdim. Yabancı bir ülkede beÅŸ parasız kalmak hiç hoÅŸ deÄŸil çünkü.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 01-06-2006 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111680093 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net