15-10-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow SEZAÄ° KARAKOÇ DÜŞÜNCESÄ°NDE, ÇEKMEGÄ°L.....
SEZAİ KARAKOÇ DÜŞÜNCESİNDE, ÇEKMEGİL..... PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 6
KötüÇok iyi 
Yazar Asım ÖZ- Haksöz dergisi'nden   
21-03-2010
SEZAÄ° KARAKOÇ DÜÅžÜNCESÄ°NDE
M. SAÄ°D ÇEKMEGÄ°L ETKÄ°SÄ°NDEN SÖZ EDÄ°LEBÄ°LÄ°R (MÄ°?)

                                                      Asım ÖZ, Haksöz dergisi'nden
      “Kâtip Çelebi'nin aktardığı "Sinnimar Cezası" pek çok açıdan öÄŸreticidir:     Kadim çaÄŸ imparatorlarından biri, dönemin ünlü mimarı Sinnimar'a, eÅŸi benzeri olmayan bir saray yaptırtır Fırat kıyısında; yapının inÅŸası tamamlandığında, en üstteki taraçaya çıkan imparatorun yanına yaklaşır Sinnimar ve ona sarayın bir noktasındaki bir taşın yerinden çekilmesi durumunda bütün herÅŸeyin o anda çökeceÄŸini söyledikten sonra ekler: "Ama merak etmeyin haÅŸmetlim, söz konusu taşın hangisi olduÄŸunu benden baÅŸka bilen yoktur". Ä°mparator, bunun üzerine, duraksamaksızın onu öldürtecektir.”     
                                                                                  Enis Batur[1]
Edebiyat araÅŸtırmalarının sahası, zannedildiÄŸi gibi sadece edebî eserlerin incelenmesinden ibaret deÄŸildir. Kaldı ki edebî eserler, bütün düÅŸünce ve sanat ürünleri gibi, toplumun hayatıyla ilgili oldukları ve kültürel etkileÅŸimlerin izlerini taşıdıkları için, hem sanat eseri, hem de yazıldıkları zaman içinde açık ya da örtük etkileÅŸimleri canlandıran birer belgedirler. Zira yazarlar hayatlarının deÄŸiÅŸik safhalarında siyasî, sosyal, felsefî ve kültürel faaliyetlerle bir ÅŸekilde ilgilenmek bu çerçevede farklı kiÅŸilerle fikir alış veriÅŸi içinde olmak hatta bu kiÅŸilerle etkileÅŸim ya da etkilenim durumunda kalmışlar, söz konusu arka plan içinden pek çok konuyu, kavramı eserlerine taşımışlardır. Ä°ÅŸte bu nedenledir ki, edebiyat araÅŸtırmaları edebî yönü ön plana çıkan kiÅŸilerin, sanatlarıyla yan yana devam eden hatta sanatlarının temel kurucu niteliÄŸinde olan bir düÅŸünce ve fikir serüveni olduÄŸunu kabul etmek ve bu doÄŸrultuda çalışmalar yapmak zorunluluk gibidir.

'Diyaloglar' Üretmek
Bilgi Ä°letiÅŸim Kültür AraÅŸtırma DerneÄŸi (BÄ°LKAD) tarafından Konya’da gerçekleÅŸtirilen Salı SöyleÅŸilerinde “Sezai Karakoç ve DüÅŸünce Dünyası” üzerine konuÅŸan Kemal Kelleci, Sezai Karakoç’la tanışma anını ÅŸöyle anlatır: “Sezai Karakoç, Büyük DoÄŸu’da yazıyordu. Mona Roza ÅŸiirinden dolayı ona büyük ilgi duyuyoruz. Sezai Karakoç’u hiç görmediÄŸimiz için büyük bir insan olarak tahayyül ediyoruz. Geldi; baktık ki, toparlak-kıvırcık saçlı bir kiÅŸi. Dedik, ‘bu mu Sezai Karakoç?’ Onunla ilk tanışmamız böyle oldu.” Sezai Karakoç’un Siyasalda okumasına raÄŸmen Ä°slamiyet’i özümseme noktasında Necip Fazıl’dan daha nitelikli oluÅŸundan da söz eder. Kur'an’ı anlayan bir insan onun ÅŸiirlerini anlar, diyen Kemal Kelleci deÄŸiÅŸik konuÅŸmalarında Ankara’daki Kur’an çalışmalarının da Sezai Karakoç’un ÅŸiirlerini, -Karakoç’un kendi deyiÅŸiyle- bütün saÄŸanaklarında geçen Kur’an’i kavramların mahiyetini anlamak için Kur’an meallerine müracaat neticesinde baÅŸladığını da ifade eder. Gerçekten de doÄŸru bir tespittir bu: Ondaki çekirdek bu noktada Kur’an olarak karşımıza çıkar. Kur’an temelli söylemin kendini fark ettirmesinin esas olarak 1970’li yıllara rastladığı anımsandığında bu söylemin bu tarihten önce bir teÅŸekkül ve/veya bir tür mayalanma evresinden geçtiÄŸi söylenebilir. Åžöyle ki 1960’lı yıllardan itibaren Türkiye’de egemen Ä°slam anlayışından kendini ayrıştırmaya çalışan tenkitçi bir Müslüman kimliÄŸin inÅŸasına yönelik çabalar baÅŸladı.[1] Bu isimler içinde Malatya Ekolü’nün önemli bir yerinin olduÄŸu daha sonra Seyyid Kutub gibi çaÄŸdaÅŸ Müslüman düÅŸünürlere ait çeÅŸitli kitapların Türkçeye tercüme edilmesi söz konusu çabalara hız ve heyecan kazandırdığı döneme iliÅŸkin çalışmalara ve tanıklıklara bakıldığında rahatlıkla görülür.[2]

DüÅŸünce ve sanat dünyasının önemli isimlerinden biri olarak Sezai Karakoç, elli yılı aÅŸkın bir süredir gerek ÅŸiirleri, hikâyeleri, piyesleri ve çevirileri, gerekse düÅŸünce yazılarıyla göz ardı edilemeyecek bir deÄŸerdir. Ä°ÅŸte bu düÅŸünceden hareketle Cumhuriyet dönemi Türkçe ÅŸiiri içinde Ä°slami kültürün yansımasını irdelemek ve bu çerçevede Sezai Karakoç’un yerini belirlemek önemli olmakla beraber Karakoç’un etkileÅŸim içinde olduÄŸu isimlerden bahsedilirken adı anılmayan hatta bilinçli bir biçimde üstü örtülen, görmezden gelinen bir isimden söz etmek mümkündür. Son yıllarda onun fikrî yönünü inceleyen yazılar da artmakla birlikte, bunların hemen tamamında M. Said Çekmegil adının anılmaması oldukça düÅŸündürücüdür.

Türkiye’deki birçok Müslüman Ä°slam nokta-i nazarından çaÄŸdaÅŸ kimi kavramların mahiyetini ve dinin temel kaynağına dönük vurguları Çekmegil’in temel olarak 70’li yıllardan önce yazmış olduÄŸu kitaplar sayesinde öÄŸrendiÄŸi hatırlandığında bu etkinin Karakoç’un Çekmegil’le iliÅŸkisini belgeleyen iki fotoÄŸrafla da sınırlı olmayacağını ortaya koyar. M. Said Çekmegil’in her türlü hiyerarÅŸiyi reddeden, kiÅŸiye deÄŸil metne referans veren tutumu kültürel açıdan Karakoç’un Ä°slam anlayışını kısmen de olsa etkilemiÅŸtir. Onun Karakoç üzerindeki etkisi nedir, diye sorduÄŸumuzda aklımıza ilk gelen ÅŸey Kur’an vurgusudur. Bu vurgunun kaynağı noktasında o yıllar bakımından M. Said Çekmegil’in adını anmamızın nedeni Çekmegil dışında o yıllarda bu vurguyu yapan/yapabilecek ve aynı zamanda da Sezai Karakoç’la iliÅŸki içinde bir baÅŸka ismin olmamasıdır kanımca. Bunu daha sıhhatli deÄŸerlendirebilmek için bu dönemin Ä°slami düÅŸünce çizgisinde Çekmegil’in yerini genel hatlarıyla deÄŸinmekte yarar vardır. Çekmegil o yıllarda belirli bir akıma baÄŸlı kalmayıp kendi yolunu çizerken bütünüyle kendi çevresinin düÅŸünce geleneÄŸinden beslenmiÅŸ bir mütefekkirdir. Uyanış olarak görebileceÄŸimiz bu çabaların oluÅŸmasının pek çok dinamiklerinden ve kiÅŸilerden bahsedilebilir. Çekmegil Ä°slami perspektifini; babasından, Musa Carullah ile Rusya'da bir dönem hapiste tanışan "Dayı"sından (Topal Hoca),  Ä°smail Hatip Erzen ve KeÅŸÅŸaf Hoca'dan almıştır.  Bu nedenle Cumhuriyet dönemi Ä°slami düÅŸünüÅŸün ilk yılları bakımından bu yılların genel panoramasını oluÅŸtururken Çekmegil olmazsa olmaz bir isimdir.[3]
 
Belgesel Yaşam Karşımızda
Sezai Karakoç, 22 Ocak 1933 tarihinde Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doÄŸmuÅŸtur. ÇocukluÄŸu, babasının iÅŸi sebebiyle çeÅŸitli yerlerde geçmiÅŸ olan Sezai Karakoç, ilkokulu Ergani’de (1944), ortaokulu MaraÅŸ’ta (1947), liseyi de Gaziantep Lisesi’nde (1950) okumuÅŸtur.
[4] Gaziantep Lisesi’nde okurken sıkça gidip geldiÄŸi ve görüÅŸtüÄŸü isim kimdir? dediÄŸimizde M. Said Çekmegil adıyla karşılaşırız.[5]Bunu belgeleyen iki fotoÄŸraf bu iddiamızı delillendirmektedir. KuÅŸkusuz bu fotoÄŸraflar dışında da bu etkileÅŸim hakkında baÄŸ kurmamızı mümkün kılan noktalar vardır.

Karakoç, fikrî mücadele için öteden beri istediÄŸi dergi çıkarma hedefini 1960 baharında DiriliÅŸ ile gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. 27 Mayıs darbesinin öncesinde çıkan dergi, Nisan ve Mayıs aylarında iki ay çıkabilmiÅŸ ve darbe yüzünden yayına devam edememiÅŸtir. Karakoç bu arada askerliÄŸini yapmış 1962 de Ä°stanbul’a gelmiÅŸ ve Körfez’den sonra ikinci kitabı Åžahdamar’ı yayımlanmıştır. Bu arada memuriyeti gereÄŸi Anadolu’yu dolaÅŸmaktadır. Bu dönemde pek düzenli olmamakla birlikte Yeni Ä°stiklâl’de yazıları çıkmıştır.
[6] O; bu gazetede Mehmet Yasin adıyla yazdığı yazıda Çekmegil’i sürekli takip ettiÄŸini ortaya koyar. Çünkü yazısının baÅŸlığı “Çekmegil’in Son Eseri” adını taşımaktadır.[7](*) Buradan onun ilk eserlerini de takip ettiÄŸini, okuduÄŸunu hatta bunlardan yeni yazılar çıkardığını da ifade edebiliriz.

Karakoç’un millet anlayışı ise Ä°slâm’dan mülhemdir. O, “millet” kavramının Kur’ân-ı Kerim’de tüm inananlar toplumunu ifade etmek üzere yer almış olmasından yola çıkar ve “millet, toprak, dil, ırk realitelerinin üstünde inanç ve ülkü beraberliÄŸini ifade eden bir kavramdır” tanımına ulaşır. Ayrıca Batı’daki “nation” kavramının, millet kelimesini tam olarak karşılamadığını ifade eder. Batı’nın “millet” kavramı ile Ä°slâm’ın “millet” kavramı arasında büyük bir fark göze çarpmaktadır. Batı’nın millet (nation) kavramı, “kavim” kavramına yakın bir anlam taşır. Oysa Ä°slâm’ın “millet” kavramı, bütün insanlığı hedef alan bir geniÅŸliÄŸe sahiptir. Millet kavramı, “cemaat” sözünden çok daha geniÅŸ, yoÄŸun ve kaynaÅŸmış bir kitleyi belirtir. Bu yüzdendir ki, Hıristiyan mezhepler, ayrı ayrı cemaatler kabul edildiÄŸi halde, Ä°slâm milleti kavramı, tüm mezhep ve tarikatları kapsayan bir evrensellik özelliÄŸi gösterir. Karakoç, Ä°slâm’ın millet anlayışının Batı’nın millet anlayışının çok üstünde olduÄŸu görüÅŸüne sahiptir. Ä°nsanları doÄŸuÅŸtan getirdikleri, kendi niyet ve iradelerinin katkısı olmayan özelliklerle ayırma, gerçekte ilkel bir bölünme ve parçalanma düÅŸüncesine dayanmaktadır.
[8]Oysa bu ayrımları kavramsal düzeyde ilk olarak 1959 yılında ilk basımı yapılan Milliyet Anlayışımız adlı eserinde M. Said Çekmegil ortaya koymuÅŸtur. Zaman içerisinde daha saf, daha rafine bir Ä°slam arayışına koyulan ve bu arayışın sonunda Ä°slam’ın ana kaynağına dönüÅŸ fikrine vasıl olan öze dönüÅŸ düÅŸüncesine dönük bilgi ihtiyacını o yıllar içinde büyük ölçüde karşılamıştır bu kitaplar.  

60lı yılların ilk yarısında insanın ve toplumun din yorumları, kavrayış ve uygulayışlarının eskiyebileceÄŸini, fakat dinin saf kaynağına dönmek, eskimez vahiy bütünlerine baÅŸvurmak, onunla yeniden duygu düÅŸünce ve davranış bağı kurmanın gerekli olduÄŸunu, dinde yenilenmenin anlamının insanda ve toplumda eskiyen duygu, düÅŸünce ve davranışları dinin özüyle temasa getirerek, yenilemek, arıtmak olduÄŸunu ifade ediÅŸi oldukça önemlidir.
[9]

Karakoç DüÅŸünce Kozasını Kendisi Ören ''Tek Başına Bir Ekol'' mü?
Sanat yapıtı gibi sanatçı da her ÅŸeyden önce bir oluÅŸum sürecidir. Yazarın sanatı kadar yaÅŸamı da ilginçliklerle doludur.  Sezai Karakoç’un bu iki resmi bende büyük bir heyecan uyandırmış, bundan da öte, önümde bir ufuk açmıştı. Sadece resimdeki insanlar arasındaki iliÅŸkiler bakımından deÄŸil onun tüm sanatsal disiplinleri arasındaki karşılıklı iliÅŸkileri daha da önemlisi etkileÅŸimleri konusunda deÄŸerli bilgiler sunan, düÅŸünmeye yönelten iki resim karşısındayız. Bu iki resmi baÅŸlıkta andığımı soru çerçevesinde düÅŸünmeliyiz derim. Öyle sanıyorum ki bu yöntem, yukarıdaki örneklerdeki gibi bu konuda Karakoç ve Çekmegil ürünlerinin yayımlanma tarihlerini de göz önünde tutarak yapısal özelliklerinin çözümlenmelerine uygulanması gerektiÄŸi kanısındayım. Aynı konuların her iki yazarın eserlerinde benzer temalar üzerinden iÅŸlenmesinin yanı sıra, benzer kurgu, kompozisyon vb. biçimlendirme öÄŸelerinin bulunması dikkatlerden kaçmıyor. Buna karşın Çekmegil’in dipnot verme noktasındaki titizliÄŸi ile Karakoç’un bu noktadaki farklı tutumundan kaynaklı öznellikler anlaşılır bir ÅŸeydir.

Çekmegil’in “geleneÄŸe ciddi bir mesafe koymak ama aidiyet bağını koparmamak” ÅŸeklinde nitelendirilebilecek tavrını, ilmî ve ciddi bir üslubun hâkim olduÄŸu yazılarında kaynak gösterdiÄŸi metinlerden de anlamak mümkündür. Tüm yazılarında ağırlıklı olarak Kur’an’ı anlamak ve Kur’an’a dönmek fikrini salık veren Çekmegil aynı zamanda güncel tartışmaların Ä°slam nokta-i nazarından tahlilini içeren yazılar da yazmış, bunların çoÄŸunu daha sonra zengin dipnotlarıyla kitaplaÅŸtırmıştır.

   M. Said Çekmegil’in. DiriliÅŸ dergisinin1966 Martı'nda yayınlanmaya baÅŸlayıp, son üç sayısı müÅŸterek basılan 12 sayılık ilk önemli atılımının 2. sayısında “Ä°slâmda Ä°ÅŸ ve Ä°ÅŸçi Meselesi” baÅŸlıklı bir yazısı da yayımlanır Yine bu dönemin DiriliÅŸ dergisinde,  altıncı ve yedinci sayıda Muhammed Abduh’un “Kur'an Tefsiri” baÅŸlıklı iki çeviri metnin yanı sıra Malik Bin Nebi, Mevdudi, Meryem Cemile, Seyyid Kutup, Muhammed Hamidullah gibi çaÄŸdaÅŸ Müslüman düÅŸünürlerin eserlerinden yapılan çevirilerin yayımlanmış olması, Seyyid Kutub'un ÅŸehadetinin, Karakoç'un "Åžehidin Mirası Zaferdir" baÅŸlıklı yazısı ile gündemleÅŸtirilmesi Sezai Karakoç’un  çaÄŸdaÅŸ Ä°slami düÅŸüncenin kimi noktalarından etkilendiÄŸinin apaçık bir iÅŸareti olarak önümüzde durmaktadır.[10]

Ä°slam kültürünün kritik bir gözle sorgulanmasının beÅŸiÄŸi haline gelen Malatya’da Türkiye Müslümanlarının gündemine Kur'an'ı yeniden sokmayı amaçlayan bu akımın kısmen de olsa Karakoç ÅŸiirini etkilediÄŸini ifade edebiliriz. Kur'an'ın 'kutsallığı' ve 'dokunulmazlığı'  Müslümanların her zaman en fazla hassasiyet gösterdikleri bir konudur. Kur'an'ın dokunulmazlığı algısı,  ona muhatap olmayı engellemeye dönüÅŸmüÅŸ, anlamak ve öÄŸrenmek için Kur'an'a baÅŸvurmanın onun kutsallığını bozacağı ÅŸeklinde bir anlayış zihinlerde kökleÅŸmiÅŸti. Ä°ÅŸte, Müslüman ile onun kaynak kitabı arasına aşılmaz kültürel, sosyal ve manevi engeller koyan böyle bir anlayışa karşı amansız bir mücadelenin gerekliliÄŸine inanan Karakoç Hızırla Kırk Saat (1967) baÅŸlıklı ÅŸiirinde açık bir biçimde imgeselleÅŸtirdiÄŸi bu dinî kavrayış ve kültürel dokudan etkilenerek ÅŸunları yazmıştır: “Her evde kutsal kitaplar asılıydı/ Okuyan kimseyi göremedim/ Okusa da anlayanı göremedim.” Müslümanların Kur'an’a yaklaşımını özetleyen bu dizeler, ne yazık ki yine bir yanlış anlama üzerine bina edilen ve onun kültürel genetiÄŸinde aşılmaz bir yer edinen Hızır mitosunun aÄŸzından dile getirilmiÅŸtir.
[11] Devamında, YeÅŸil sarıklı ulu hocaların öÄŸretmediÄŸini söylediÄŸi ÅŸeyler aslında hayatla ve Kur'an ile karşılaÅŸma, varoluÅŸun bilincine varma sorunudur. Müslümanın kendi kimliÄŸini öncelikle Kur'an'ın rehberliÄŸinde oluÅŸturması gerektiÄŸine inanan ve çekirdek olarak anabileceÄŸimiz bu yaklaşımlar yetmiÅŸli yıllardan itibaren belirsizleÅŸir.

Sonraki yıllarda Karakoç’un geçirdiÄŸi iç süreçler, endiÅŸeler, kararsızlıklar ve bireysel kırgınlıkları dolayısıyla edindiÄŸi bu çekirdek birikimden uzaklaÅŸtığını görürüz. Zamanla M. Said Çekmegil’e gerekli deÄŸeri verip, saÄŸlam ölçümler kurarak, kültürel üretiminin yücelmesini saÄŸlama noktasında kısırlığa düÅŸtüÄŸü görülür Sezai Karakoç’un. Uzmanlık vurgusu baskın olan bu ölçüsüzlükle ve bir rekabet kaygısıyla onun hakkında “Malatyalı” birisinden bahsederken isim vermeden yaptığı ÅŸu yorumlar onda temel kırılma zamanlarının olduÄŸunu kanıtlar: “Fakat sonraları bir iddiacılık aşırılığına kapılmış, sınırı geçerek ihtisas isteyen birçok dini  konuda ileri geri konuÅŸmuÅŸ ve yazmıştır. Hâlâ da bunda ısrar etmektedir. Herhalde kendince bid’atlerle mücadele etmektedir ama bunu yaparken ilmi formasyonu o ihatada olmadığı için manevî plânı adeta ihmal eder duruma düÅŸmektedir, kanaatindeyim.”
[12] Karakoç’un bu savı sizi öyle kışkırtır ve hemen baÅŸlarsınız kendi bulgularınızı sıralamaya. Ä°lk okuyuÅŸta altını çizdim bu satırların, yeni sorular belirdi kafamda. Zaten Sezai Karakoç’un bazı düzyazılarında en belirgin yanı da bu. Hatıralarında bu ifadelere rastlayınca, yazarın ihtisas baÄŸlamında kendi düÅŸünsel verimlerini/yazılarını iptal edecek bir aşırılık içinde olduÄŸunu anladığımız gibi ilk dönem yazılarında çekirdek olarak beliren düÅŸüncenin ileriki yıllarda, özellikle de 70'lerden sonra söylem yönünden tümüyle deÄŸiÅŸmiÅŸ olduÄŸunu ve Ä°slami düÅŸünceye eklenemediÄŸini daha iyi anlıyoruz.[13] Oysa M. Said Çekmegil doymak bilmez bir “kitap kurdu”dur. Dizgeli okumaları sırasında aldığı notlar daha sonra yazılarında bir bir ortaya çıkmaya baÅŸlar yeri geldikçe; öyle ki, bu kadar birbirinden ayrı yerden ve kitaptan yapılan alıntıların nasıl bir araya geldiÄŸine ÅŸaÅŸarsınız. Öte yandan Sezai Karakoç’un her Müslümanın dininin adamı olduÄŸunu dolayısıyla diniyle ilgili konularda tefekkür ederek bilgilenme zorunluluÄŸunu bilmemesi düÅŸünülemez. Kırgınlığını uzmanlık kisvesi hatta statükosu ardında gizleyerek Çekmegil’in ilmi formasyonuna gölge düÅŸürmeye çalışması anlaşılır gibi deÄŸildir. M. Said Çekmegil’in ilmi formasyonunun yetkinliÄŸi noktasında pek çok örnek zikredilebilir. Ben sadece bir örneÄŸi hatırlatacağım: Tayyip Okiç’in Çekmegil’in Sünneti Seniyye kitabına yazdığı takdim yazısı onun ilmi formasyonunu kanıtlayan en saÄŸlam örnek olarak önümüzde durmaktadır[14]. Çünkü modern dönemdeki hadisçiliÄŸin en önemli isimlerinden biridir Tayyip Okiç. Ä°lmi formasyonunun yetkinliÄŸi noktasında kimsenin ÅŸüphesi yoktur. Ä°lmi formasyonu yerinde olan bir ismin bir esere yazdığı takdim yazısı sebepsiz deÄŸildir.    

Çekmegil, yazılarında hele döneminin diÄŸer Müslüman kiÅŸilikleri ile kıyaslandığında en fazla dipnot kullanan bir yazar olmakla da ünlüdür. Bu onun araÅŸtırmacı kiÅŸiliÄŸinden ve sözlerini kanıtlara dayandırma titizliÄŸinden kaynaklanmaktadır. Bunu belki de, yine baÅŸa dönersek,  Sezai Karakoç’un kendini bir eleÅŸtirmenden çok, Ä°slami düÅŸünüÅŸle ilgili çabasını araÅŸtırma ve incelemeye ve delilli konuÅŸmaya adamış bir alaylı düÅŸünür karşısında duyduÄŸu acziyetle de açıklayabiliriz gibime geliyor. Bir anlayış ya da anlayışsızlık sorunudur bu belki de. Ya da her ÅŸey benden sorulur anlayışının bir sonucu. Ola ki ben yanılıyorumdur da,  son yıllarda kitaplarına almadığı ve benim yayımlandığı sırada kaçırdığım yazılardan bir bölüÄŸünde M. Said Çekmegil’in hakkını teslim eden bir yazısı vardır. Oysa ben bugün birçok kiÅŸinin M. Said Çekmegil’den Karakoç’un delilsiz bu tür açıklamalarından daha çok ÅŸey kazandığı kanısındayım.

Çekmegil ise bu yazılanlardan bir yıl kadar sonra Altın Anahtarlar kitabına 1993 yılında yazdığı birkaç ilave sözde Karakoç’tan ÅŸöyle bahseder: “Ä°ÅŸ yerimiz bir fikir yuvası gibiydi. 1960’lardan önce (…) Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç ve Ä°hsan Babalı gibi seçkinler de Malatya’ya geldikçe müdavimleri olurlardı atölyemizin”
[15] Çekmegil’in bu tür anısal yazılarını okuyup bitirdikten sonra o güne kadar sormayı akıl edemediÄŸiniz yeni sorular belirir kafanızda. Böylece, ilk anda tek yönüyle ele aldığınız bir konu yavaÅŸ yavaÅŸ somutlaÅŸmaya, bir derinlik kazanmaya; sorulardan yanıtlara, sonra yeniden sorulara doÄŸru ilerleyen düÅŸünce, ele aldığı sorunu dört bir yanıyla kuÅŸatmaya baÅŸlar. Soru sormak bunu 'sordurmak' olarak da alabiliriz. Bu yılların hiç mi hatırı yok?

Bizim sanat ortamımızda eksik olan bu tür karşılaÅŸtırmalı yapısalcı çözümlemelerin yapılmayışıdır. Karakoç’un ilk dönem yapıtlarını okuduÄŸum sırada aldığım notlar bile M. Said Çekmegil’in eserlerinde kullandığı terim ve kavramlarının zengin sözlükçesini oluÅŸturuyor. Akademizmin sıkıcılığına düÅŸmeyen heyecan verici bir gezinti bu. Fakat kuÅŸkusuz, asıl konu,  yazının baÅŸlığındaki gibi, resimlerden hareketle baÅŸka etkilerin izlerini sürmek. Sontag'ın da belirttiÄŸi gibi her ne kadar görüntülere doymuÅŸ bir dünyada, gerçekten önemli olan ÅŸeylerin etkisi giderek azalıyor ve hepimiz sıradanlaşıyorsak da, yine de bu görüntüler, dikkatlerin iki isimi üzerinde toplanmasına, nelere ilgi göstermemiz ve bunlar hakkında ne tür deÄŸerlendirmeler yapmamız gerektiÄŸi konusuna katkıda bulunmaktadır.

Her ÅŸeye raÄŸmen insanı ilgilendiren, özellikle iki önemli ve ekol kiÅŸi arasındaki iliÅŸkiye dair her türlü olayın ve olgunun aktarılması ve kamuoyunda yer almasıdır. Bu aynı zamanda insanın bilgi edinme hakkıyla da ilintilidir. Burada bir noktaya daha deÄŸinmek gerekiyor. Kurgu, manipülasyon ürünü gibi gerçeÄŸi saptıran, çarpıtan ya da gerçeÄŸi tek yanlı aktaran görüntüler olabileceÄŸi gibi gerçeÄŸi olabildiÄŸince nesnel yansıtan görüntüler de söz konusudur. Her görüntü asıl gerçeÄŸin belgesi niteliÄŸinde sayılmasalar da, dönemin düÅŸünce, tavır ve zihniyetleriyle ilgilenenlere önemli kanıtlar sunduklarından her ÅŸeye raÄŸmen belgedirler ve bu baÄŸlamda tarihsel deÄŸerleri olduÄŸu söylenebilir. Önemli olan bakmak ve görmek, görüneni "okuyabilmek", bir baÅŸka deyiÅŸle görme eylemiyle, zihnin bakışını eleÅŸtirel bir gözle harekete geçirmektir.

Karakoç sözkonusu olduÄŸunda gördüÄŸüm hiçbir ÅŸey -fotoÄŸraf olarak ya da gerçek yaÅŸamda­ beni böylesine derinden etkilememiÅŸti. Gerçekten de, ne hakkında olduklarını tam olarak anlamamdan sonra her iki isme dair yaklaşımlarımı bu fotoÄŸraflara bakmamdan öncesi ve sonrası diye ikiye ayırmak bana çok akla yakın geliyor. Peki bunlara bakmamın ne gibi bir yararı olmuÅŸtu? Bunlar yalnızca birer fotoÄŸraftı ­ sözünün edildiÄŸini pek sık duymadığım bir iliÅŸkinin fotoÄŸrafları. Sonradan deÄŸiÅŸtirmek için hiçbir ÅŸey yapamayacağım kırgınlıklardan, tahmin edemeyeceÄŸim ve dindiremeyeceÄŸim bencilliklerden öncesine ait iki belge. Bu fotoÄŸraflara baktığımda bir ÅŸey kopuvermiÅŸti. Acaba bir etkileÅŸim için iz sürebilir miydik bu fotoÄŸraflar üzerinden?

Ä°ki düÅŸünce adamının görüntüleri, belki bir gün hatırlanma olasılığı olsa bile unutuÅŸun sonsuzluÄŸunda yitip gitmeden önce, görüneni ve görünmeyeni ile birlikte tüm masumiyetiyle edebiyat tarihinin aktörleri arasındaki yerini alıyor.
Bir ÅŸairin her resmini üstelik fotoÄŸrafın bu kadar yaygın olmadığı ve üstelik ekstra törensellik gerektirdiÄŸi zamanlarda çekilmiÅŸ bir fotoÄŸrafsa söz konusu olan ÅŸairi anlatmak için vazgeçilmez yapıtaşı olarak görmemizde sakınca yoktur. FotoÄŸraf çekimi ile alakalı dönemin ekonomik ÅŸartları ve imkânlarını ve elbette ki yakınlık ve saygı duyulan isimlerle fotoÄŸraf çektirme adeti üzerinde de durulabilir bu resimlerin kılavuzluÄŸunda. Karıştırmak bazen yüksek bir sezgiyi iÅŸaret eder ve 'devam' diyebilmek için düÅŸünüyor olmak gerekir. Sezai Karakoç’un ÅŸiir ve tefekkürünün belli bir döneminde baÅŸka isimlerle birlikte M. Said Çekmegil’ de önemli bir yere haizdir. Mehmet Yasin imzasıyla yayımlanan Çekmegil’in Son Eseri baÅŸlıklı yazı ile birlikteliklerinin bir baÅŸka niÅŸanesi olan iki resim bu etkileÅŸimin tarihi kanıtları mesabesindedir. Önemi buradadır ki, bundan sonra Sezai Karakoç’un ÅŸiir ve tefekküründeki aÅŸamaları ve etkileÅŸimleri kavramak isteyenler, ister istemez meselenin bu yönüne de bakmak zorunda kalacaklardır.

Tabii seçtiÄŸimiz bu iki fotoÄŸrafın ÅŸairin bütün yapıtlarını, yapıtlarının bütününü eksiksiz fazlasız temsil edebileceÄŸini öne sürecek kadar iddialı davranmaya yorumcu olarak kalkışmayalım: O durumda kendi yorumumuzun altında ezilmek kaçınamayacağımız bir ceza olacaktır.


[1] Ä°lhan Kutluer 60’lı yıllardan itibaren Sezai Karakoç vb. düÅŸünürlerin öne çıkışının bir nedeni olarak Ä°kinci MeÅŸrutiyet dönemi Ä°slamcılarının son temsilcilerinin de vefat etmiÅŸ oluÅŸunu görür. Ä°lhan Kutluer,  Ä°lim ve Hikmetin Aydınlığında, Ä°z Yayıncılık, 2001,  ss. 231.

[2] Kemal Kelleci  Seyyid Kutup etkisini ÅŸöyle özetler: “O zamanlar Elmalılı’yı anlayabilecek birikimde kimse yoktu. Konyalı Mehmet Vehbi Efendi’nin tefsiri de oldukça ağırdı. Biz baktık Türkçe tefsirlerden olan Elmalılı’yı, Vehbi Efendi’yi anlayamıyoruz, bunun üzerine Kur’an’ı anlamak için bir arayışa girdik. Ä°smail Hakkı Åžengüler ve Bekir Karlığa ile tanıştım o zamanlar. Onlar Seyyid Kutub’un Fî Zilâl’ini tercüme ettiler. Baktık ki bu tefsir diÄŸerleri gibi deÄŸil; anlaşılıyor. Bayram ettik. Kutub’u okuyunca Kur’an beni çarptı. Artık Kur’an’ı anlamada çok önemli bir kaynak daha vardı elimizde.

Bu dönemde, Fî Zilâl’i okurken mealleri beni çarpıyordu. Mealleri çok net anlaşılıyordu. Ben mealleri defterlere yazıyordum ve bu mealler üzerinde çalışmalar yapıyordum.” Kemal Kelleci, “Kur’an’a Adanmış Bir Ömür” BaÅŸlıklı SöyleÅŸi, Ä°slâmiyât-Kitâbiyât Bülten, Sayı: 16, Temmuz-Eylül 2005, s. 7. Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu’da  bir konuÅŸmasında Malatya Fikir Kulubü’nden ÅŸöyle bahseder: “Benim aralarında yetiÅŸtiÄŸim Müslümanlar Malatya Fikir Kulübü adıyla faaliyet gösteren herkese açık bir düÅŸünce kulübü etrafında kümelenmiÅŸti. Fırka ayrımı yapmadığı gibi, parti, saÄŸ, sol ayrımı da yapmayan bir kulüptü o. Müdavimleri arasında, kulübün manevi kurucusu sayabileceÄŸimiz M. Said Çekmegil baÅŸta olmak üzere, kendilerinden çok ÅŸey öÄŸrendiÄŸim iki ilim adamı Said Ertürk ve Bahaddin Bilhan da vardı.
Orada vahye müstenid bir anlayış ve yaÅŸamın çare ve tedbirleri üzerinde kafa yoruyorduk. Öteki Müslümanlar bir tür azınlık muamelesi reva görüyorlardı bize. Din’i adeta tapulamış ortodoks tavırlı çevreler geniÅŸ ve cahil halk yığınlarını da yanlarına alarak karşımıza çıkıyorlardı.” Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu ile SöyleÅŸi KonuÅŸan: Fatih Bütün       Nida Dergisi, Åžubat, 2001.

[3] “Malatya Ekolü”nde müÅŸahede ettiÄŸimiz Kur’ân’ı merkeze alan, Kur’ânî bakışı ve düÅŸünceyi önceleyen, hurafelere geçit vermeyen  bu kes(k)in tavrın kaynağı noktasında Musa Çağıl, o yıllarda bir yandan Arapça dersi aldığını öbür yandan da Said Çekmegil’in akrabası Bekir KeÅŸÅŸafoÄŸlu’ndan Asrı Saadet tarihi öÄŸrendiklerini anlatır. Bu konuda kendilerini en fazla etkileyen ve yetiÅŸmelerinde büyük emeÄŸi olan, dönemin (1948 ve sonrası) Malatya müftüsü Ä°smail Hatip Erzen’i rahmet ve minnetle hatırlar: “Ezher mezunuydu ve eski dersiâm hocalarındandı. Büyük alimdi. Yazılı eserleri yoktu; ama Arap dili ve edebiyatı profesörü Åžerafettin Yaltkaya, ünlü Muallakat-ı Seb’a’yı çevirirken; bazı anlayamadığı ibareleri Müftü efendiye sorarmış… Ve Ä°slâm’da nizam fikrini bize ilk kez öÄŸreten oydu; beÅŸeriyetin bütün problemlerinin çözümünün Kur’ân’da olduÄŸunu; Kur’ân’ı anlamadan, Kur’ân’la düÅŸünmeden saÄŸlıklı bir Müslüman olunamayacağını söylerdi. Ä°slami prensiplerden taviz vermez, bidat ve hurafelere asla tahammül göstermezdi. Konya müftüsü iken, camilerde kutsal kabul edilen o kocaman tespihleri toplatıp yaktırmıştı. Namazlardan önce bidat olarak uygulanan birtakım seremonileri kaldırtmıştı. Tabi, adı ‘Vehhabi’ye çıkmıştı; ama Said Bey baÅŸta olmak üzere hepimizin üzerinde emeÄŸi vardı. Allah rahmet eylesin... Hasılı, biz Kur’ânî düÅŸünceyi büyük ölçüde ondan öÄŸrendik.” Abdullah Yıldız “Bir Gayret Abidesi: Saatçi Musa Abi” GeçmiÅŸten GeleceÄŸe Ko(nu)ÅŸanlar, AKV Yayınları, 2006.  
 Ahmet Ertürk’de babasını anlattığı yazıda Ä°. Hatip Erzen hakkında ÅŸunları ifade eder: “Ä°. Hatip Erzen, son yüzyıllar Ä°slam toplumlarında oldukça etkin bulunan tarikatleri ve bunların gerisindeki tasavvuf düÅŸüncesini, ayrıca Ä°slam düÅŸünce tarihinin daha bir çok temel kavram ve müesseselerini yenilikçi bir bakışla ele alan ve bütün bu kavram, müessese ve düÅŸünce ekollerinin üzerindeki gelenek örtüsünü aralamak isteyen farklı (aykırı) bir insandı. Yüzyılın baÅŸlarında ortaya çıkan reformcu Ä°slami düÅŸüncenin "bilginin kaynaklarına dönüÅŸ"ü vurgulayan yanı O'nu etkilemiÅŸti. Bu yanıyla, Türkiye'de sayıları çok azalmış, gerçekten düÅŸünen, 'tefekkür eden' hocalardan biriydi. Yüzyılların olumlu-olumsuz birikimini kucaklayan muazzam bir bilgi ambarının içinden 'seçme' yapabilme yeteneÄŸine sahip olan ve bu hakkı kendinde gören bir hocaydı.” Said Hoca: Bilgi ile Hayatın EÅŸsiz Uyumu,
Dünya ve Ä°slam Dergisi - Sayı: 3,  Yaz 1990

[4] Sezai Karakoç, “Hâtıralar XL”,  DiriliÅŸ, S. 40, 21 Nisan 1989, S. 11.   
[5] 1940’lı-50’li yıllarda ve sonrasında Said Çekmegil’in Malatya’daki terzihânesi nasıl bir iÅŸlev görmüÅŸse, Musa Çağıl’ın Gazi M. Kemal bulvarındaki saatçi dükkanı da 1960’lı yıllardan baÅŸlayarak Ankara’da aynı iÅŸlevi görmüÅŸtür. Totaliter, yasakçı Tek Parti uygulamalarının ülkedeki Ä°slâmi varlığın üzerinden adeta bir silindir gibi geçtiÄŸi dönemlerin ardından dini duyarlılığı yeniden canlandırmak isteyenler, Türkiye’nin Ä°slâmî geleceÄŸine iliÅŸkin ciddî endiÅŸeler taşıyanlar, doÄŸrudan Kur’ân’dan ilhâm alıp asrın idrâkine Ä°slâm’ın mesajını ulaÅŸtırmak isteyenlerin Ankara serencamının mayalanmasında da Said Çekmegil etkisinden söz edilebilir.

[6] Münire Kevser BaÅŸ, DiriliÅŸ TaÅŸları, Lotus Yayınları,2008.

[7] Mehmet Yasin “Çekmegil’in Son Eseri”  Yeni Ä°stiklal sayı:96 17 Ekim 1962
(bkz. http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1604&Itemid=48 )
[8]  Sezai Karakoç, Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi II, s.131.

[9] Sezai Karakoç, ÇaÄŸ ve Ä°lham I, s.55-56.

[10] Hamza Türkmen “DiriliÅŸ”i ÇiçeklendiremeyiÅŸin Hüznü”, Haksöz Dergisi Sayı:91, 1998

[11] Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu “Sekizinci OÄŸul Ana Rahminde: Sezai Karakoç” Umran Dergisi Sayı:179, 2009

[12]  Sezai Karakoç, Hatıralar,  DiriliÅŸ, S.76, 29 Aralık 1989 Necmettin Turinay’ın “Sezai Karakoç’un Öksüz Kitabı:Hatıralar” baÅŸlıklı yazısını burada hatırlamak gerekiyor. O kitaplaÅŸmayan  bu yazılarda Karakoç’un bir ÅŸair ve bir gazeteci dışında kimseyi  rencide edecek isnat ve yorumlarda bulunulmadığını ifade ediyordu. Çekmegil bu yazılarda rencide edilen kiÅŸilerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan anlatılanların daha hızlı ve bir an evvel anlatıp kurtulmak hissi ile yazıldığını da seziyoruz bu satırlarda. Hece Dergisi Sayı: 73, 2003 ss:365.

[13] Hamza Türkmen üçüncü dönem DiriliÅŸ dergisi ile ilgili olarak ÅŸu tespitleri yapar: “Türkiye'deki Ä°slami duyarlılığa bilinç düzeyinde önemli katkılar saÄŸlayan bu süreçte ise Sezai Karakoç, kendini tekrar eden ve kendi tespitleri ve düÅŸünce kurgusuyla yetinen bir halet-i ruhiye içine girmiÅŸtir. Karakoç bu tutumuyla, 196O'lı yıllarda tüm eklektisizmine raÄŸmen, ümmeti önceleyen evrensel kaygılarıyla yakaladığı olumlu tespitlerini geliÅŸtirmek, yanlışlarından uzaklaÅŸmak ve Ä°slami hareketlerin evrensel ve meÅŸru dilini paylaÅŸarak kendi birikimini ve kimliÄŸini tevhidi ilkelerle yeniden tanımlamak fırsatını adeta reddetmiÅŸ ve kendini çevresindeki geliÅŸmelere kapatmıştır.” Hamza Türkmen “DiriliÅŸ”i ÇiçeklendiremeyiÅŸin Hüznü”, Haksöz Dergisi Sayı:91, 1998.

[14] M.Said Çekmegil Sünneti Seniyye, Sanih Kütüphanesi Yayınları,1974 Malatya.

[15] M.Said Çekmegil, Altın Anahtarlar, Sanih Dizisi,1993,Malatya.

(*) Bu yazı ayrıca alıntılanmıştır. kriter
http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1604&Itemid=48

Yorum
Tarihe Işık Tutmak
Yazar suphi açık 2010-03-27 14:46:50
Bu tür yazılar tarihten birer yapraktır.Bizleri aydınlatanlara teşekkürü bir borç bilirim.Selamlar...

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 21-03-2010 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
120906297 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net