Ä°ÇTÄ°MAÄ° ÇÖKÜNTÜNÜN ALTINDAN GÖZÜKEN IÅžIK (Merhum) M. Said ÇEKMEGÄ°L
Bir önceki “Fikri Durgunluk” baÅŸlıklı yazımızda, Ä°slam alemindeki arayıcılık ibadetinin aksamasıyla, insanlara musallat olan taklit marazının açtığı yaralara dokunmuÅŸtuk. Ayrıca günün acı sancılarından sonra doÄŸacak aydınlık belirtilerine de iÅŸaret etmiÅŸtik. (1) ÅŸimdi de içtimai çöküntü ve getirdiklerine bakacağız.
Fikri kısırlığın ÅŸuur kıtlığına düÅŸürdüÄŸü kitlelerin bocalayışı tabiidir de, Ä°slam’a nispet edilen bir toplumun kopyacılık bataklığında çırpınışı normal görülmez.
Nebilerin sonuncusu olan, Allah resulünün vefatından sonra da adalet dağıtacakları sahaların geniÅŸletilmesine devam eden Müslümanların ma’ÅŸeri güçleri tamdır. Buna raÄŸmen onlarda da hatalar görülmüÅŸ olabilir. Ancak ne var ki, mevcut aksamalar onları, ana gayeyi unutturacak bir gaflete götürür halde bulunmaz. Ömer bin Abdülaziz gibi büyük devlet reislerini, Ebu Hanife gibi güçlü fıkıh önderlerini baÄŸrından çıkaran içtimai yapıyı dimdik ayakta tutan bir dinamik yaÅŸanıyordu. Bir ucu Çin’e, diÄŸeri Ä°berik yarımadasına dayanan; doÄŸu ve batı’ya Ä°slam davetini ulaÅŸtıracak güçte aktif bir cemaat berhayattı. Buna da sebep bazı aksamalara raÄŸmen Resulullah’ın “… bir dengini bulmuyorum” (2) dediÄŸi ve insanlara adil bir sistem sunan Ä°slam tebliÄŸlerini yayma gayretinin adı olan “Cihad” ibadetini yerine getirebilme gayretiydi. Selahaddin-i Eyyubi’lerle temsil edilen; Ehl-i Salip’i kovup periÅŸan eden moral gücün çelikleÅŸmesi, Ä°mamı Takiyyüddin’lerle temsil edilen, zalim MoÄŸolların tahribatlarını gideren ilmi hamlelerin kılıçlaÅŸması, bu gayretin tarihteki silinemeyecek izler bırakan hamasetlerinin nirengi noktalarıdır. Osmanlı kuruluÅŸunda da bu gayreti diniyenin, canlı canlı ayakta durduÄŸunu görüyoruz. Fikri aksamalara raÄŸmen, Osmanlının üç kıtada hakim bir güç haline gelmesine sebep elbette ki Ä°slam gayreti idi. Bu Fatih’te ÅŸöyle mısralamıştır : “Imtisali cahidu fillah oluptur niyyetim, Din-i Ä°slamın mücerret gayretidir gayretim…” Ancak ne var ki, bu gayret, ilmi konularda, Gazali’lerin, Ä°bni RüÅŸt’lerin kritiklerinin yapacak çapta bulunan Hocazade’lere raÄŸmen, aynı hızda olmamış; veya olamamıştı.
Yukarıda sözü edilen sebeplerle, refahın getirdiÄŸi sarhoÅŸluÄŸa kapılar açılır olmuÅŸtu. Kanuni’lerden beri baÅŸlayan bu refah sarhoÅŸluÄŸu ; cenneti dünyada yaÅŸama sabırsızlığı, Emevilerin de Abbasilerin de yıkılış sebepleri arasında görülür.
Yavuz’la gelen hilafetin, Osmanlıları, tüm dünya Müslümanlarının lideri haline getirmiÅŸ görülmesi yadırganamazdı. 1964’de Mekke-i Mükerrem’de, Filipin adalarından gelen kardeÅŸlerimizle görüÅŸmelerden anladığım kadarıyla öÄŸrendim ki, orada pek çok camilerde hutbeler hala “Sultan II. Abdulhamid” adına okunur haldeymiÅŸ.
Böylesine yüce bir nimet, tarihte pek az kavme kısmet olmuÅŸtur; onun kıymetinin bilinmesi ve ona layık olmaya bütün güçlerle çalışılması gerekiyordu. Eldeki dokümanlarımıza göre bu gerek gereÄŸi gibi yapılamamıştı. Rahata düÅŸkünlük, fantezi bir hayat özlemi ile “Cihad-Ä°ctihad” gibi temel ibadetler ya yok sayılmış, ya da ikinci plana düÅŸürülmüÅŸ bulunuyordu. Bundan dolayı az zaman sonra, iç çürüme artık su yüzüne çıkmaya baÅŸlamış oluyordu. Tehlike çanları çalmaya baÅŸlamıştır, ama toplum ÅŸuuru ilme dayanmadığından , veya dayandırılamadığı için, aranılan çareler imani olmuyor; dünyacı bir kafa ile “ıslahatlara” yöneliniyordu.
Takva baÄŸlarnı zayıflatmış fasık idarecilere dur diyemeyen ÅŸeyhül Ä°slamlar ve mukallit bir efkar-ı umumiye’yi besleyen çoÄŸu cerci valizler, ilme yönelmeyen amirlerle beraber uçuruma doÄŸru yuvarlanmaya baÅŸlayan koca bir kitleyi kurtarmaya vesile olabilecek güçler artık çok zayıflamış bulunuyordu. Çok düÅŸündürücüdür; bir paÅŸa çıkıyor – bu paÅŸa Kanuni’nin eniÅŸtesidir – adam sarayının önüne birkaç heykel diktiriyor da bazı cılız itirazlardan baÅŸka bir mukabele görmüyor. (3) Bir halife düÅŸünelim, ki bu halife 1829’ların sultanı II. Mahmut’tur. Devlet dairelerine resmini astırmaya baÅŸlayan ilk padiÅŸah olduÄŸu kaydediliyor. (4) Zamanında çürümüÅŸ kurumuÅŸlarla beraber, güzel manalar da kaldırılıp atılıyordu. Mesela, 1826’da “…mehter takımının kaldırılarak yerine Avrupa stilini taklit eden bir boru takımının kurulması, onun devrinin tipik zihniyetini gösterir.(5) Bu sultan aynı zamanda, komplekslerden yakasını kurtaramadığından “AvrupalılaÅŸmak çığrını ilk defa açan hükümdar..” olarak tarihe geçiyor ve halk tarafından da, “gavur PadiÅŸah” denilecek kadar mustaÄŸripleÅŸiyor…(6)
Bir de ÅŸu manzara; Sultan Abdülmecit halife makamındadır. Devrin Åžehülislamı, Mekki-zade Mustafa Asım Efendidir. Sadrazam (baÅŸbakan) Koca Hüsrev Mehmet PaÅŸa’dır. Taklide terk edilen halk bunlara bel baÄŸlar bir görüntüdedir. O günün, tavan ve tabanıyla, toplumu bu… Sene 1839, Mübarek Ramazan ayına bir haftadan az bir zaman vardır. “PadiÅŸahla vükela ve ülemanın, Hırka-i Åžeref odasında”, “harfe-harf icrasına” ve “ …taÄŸyirini (deÄŸiÅŸtirilmesini) tecviz” etmeyeceklerine yeminle söz verdikleri : anayasa mahiyetinde ki TANZÄ°MAT fermanı için bir karar alınmıştır. Batılıların tasvip ettiÄŸi, araÅŸtırıcı Müslümanların “.. devlet eliyle kendi küfrünün ilanı anlamına geldiÄŸi” kaydedilen (7) ve “Tanzimat-ı Hayriye” diye anılan, aslında gizli bir ÅŸer ifade eden bu karar, o zaif ve aciz dönemin tipik bir ÅŸuursuzluk ürünüdür. Böyle olduÄŸu halde, gel gör ki devrin halifesi olan biçare zat, bu gayrı Ä°slamı kanunun “hilafına hareket edenler Allah-u Teala hazretlerinin la’netine mahzar olsunlar” diyen ilanatlarla beddualar yapıyordu. Osmanlı tarihinin bir büyük gaflet ve zaafını gösteren iÅŸbu Tanzimat-ı “ÅŸerriye”, ulema, vükela, ÅŸeyhülislam ve Müslüman halka raÄŸmen pervasızca ilan edilebilmiÅŸti iÅŸte…(8) Artık böylesi bir toplumdan Ä°slam adına ne beklenebilirdi? Gerçi bu iç kanamalar dıştan görülemediÄŸi için Japon Ä°mparatoru halkına Ä°slamı öÄŸretecek alimleri günün halifesinden istemiÅŸ; ama bulamamıştı. Bu hususu, Sultan II. Abdülhamid’in neÅŸredilen hatırasında ÅŸöyle buluruz: “Japon Ä°mparatoru benden Müslüman alim istedi. Ä°stediklerini ben bulabilseydim, evvela milletimin ve halifesi bulunduÄŸum Ä°slam aleminin istifadesini temin ederim” diyerek, “içtihad sahibi büyük alim” telakki ettiÄŸi Cemaleddin-i Efgani gibilerin yokluÄŸundan bahseder ve medreselerin “birer ilim irfan kaynağı olmaktan mahrum” olduÄŸunu söyler.(9) Dahası var, günümüzde dahi övüle övüle bitirilmeyen, gerçekten de esaslı hukuki maddeleri muhtevi (içeren) büyük bir kanunname olan, o dönemin “Mecelle”sinde, hayret, faiz yasağı bulunamamıştır. (10) Bir de, Türk sancağına haç koyduracak kadar ahmaklıklarla övünebilecek bu gözükara kimselerin sadarete (baÅŸkanlığa) tırmanmasına bakarak (11), bu masum milletin hangi badirelerden geçmiÅŸ olduÄŸunu anlamak mümkün. Faiz yasağının iÅŸlemediÄŸi hilafet merkezinde batılı bankalar boy atmaya baÅŸlamıştır artık. Bu yıkılış döneminin halife telakki edilen padiÅŸahı, “cümlenin efendisi” dediÄŸi ÅŸeyhini : “… bütün canlılara ruh ve hayat veren” diye anacak kadar sekre düÅŸmüÅŸ bulunur. Ä°ÅŸte böylece, saltanat, Tanzimat, meÅŸrutiyet diye diye, hakim zümreleriyle ÅŸaÅŸkın bir toplum meydana gelmiÅŸtir. Bu toplumda Ä°slam mütefekkiri deÄŸil, batı hayranı, ya da mukallidi aydıncıklar boy atmaya baÅŸlar… Batı’lı bir müellifin dediÄŸi gibi, “ Ä°slam dünyası kendinden utanmaktadır” artık. (12)
Åžairi, mürted Tevfik Fikret ; sosyologu, teslisçi Ziya Gökalp; müçtehidi gafil Dr. Abdullah Cevdet ; sanatkarı sarhoÅŸ Neyzen Tevfik; romancısı, “Vurun Kahbeye” yazarı Halide Edip ; BaÅŸvekili, Ä°slam bilmez Talat PaÅŸa ; padiÅŸahı, aciz Sultan ReÅŸad olan bu camia, hasta imparatorluÄŸun koma girdiÄŸi bir döneminde çaresiz baÅŸ ucu bekleyicilerdir.
Elit görünen, sentezci geçinen bi neslin meydanlara hükmettiÄŸi bir dönemdir ki, cinayetler, hiyanetler başını alıp yürümektedir. Koca Akif gibi, sayısı çok azalmış bulunan münevver Müslümanlar pek azdır o devirde. Yazık “Panislamizm” gibi reçete görünenler bile çok geç kalmıştır. Bundan sonra kahraman Müslümanlar, fert fert, haksızlıkların karşısına dikilmiÅŸ de olsalar; köprü baÅŸlarını tutmuÅŸ bulunan üst düzeydeki batıcıların tahribatını önlemeleri çok zor bulunuyordu. Nitekim önlenemedi de. Altı asır ayakta duracak gücü, hak yolunda deÄŸil de, dünyacı hevesler ardında harcaya harcaya bitiremedikleri, nihayet tirakisi oldukları bayağı zevkleri uÄŸrunda ÅŸereflerini feda edecek ve gözleri kendilerinden baÅŸkasını görmeyecek hale geldikleri bir zamanda çöktüler. Çökenler sade kendileri deÄŸil, “Türkler halifemiz, efendimiz” diye keyiflerince yaÅŸayan Ä°slam alemindeki tüm halkın hayallerini de beraber çöktürdüler.
“Osmanlı devletinin hakim olduÄŸu topraklar üzerinde bugün yirminin üzerinde devlet kurulduÄŸu söyleniyor” (13). Büyük imkanlar böylesine israf edilebilir miydi? Elbette böyle yakın bir geçmiÅŸ, sebep ne olursa olsun, mahsunluk veriyor insana… Ancak ne var ki, Allah’tan ümit kesemezdi mümin. Yaratıcı, Müslümanlara, tabii bir yıkılışın altından, taptaze oluÅŸlara imanlarını yenilemek; fikirlerini hurafelerden, amellerini atmasyon ve köhnelikten kalma (bid’at)lardan temizleyebilmek imkanlarını yine bir baÅŸka ÅŸekilde açıyor… Müslüman olmayanlar, nükleer savaÅŸ veya sosyalist barış, ya da zevk ve sefaletleriyle oyalanırken Müslüman olanlar ilmi bir yola girerek ferasetleriyle ÅŸahsiyet kazanabilirler…
Yüce yaratıcı hanif millet için, Ä°slam gibi yüce bir nimeti adil bir sistem olarak vazetmiÅŸtir. Takva esas; zulüm, israf, tembellik yasak olmalıydı… ona uyanlar, uyabildikleri kadar aziz, koptukları nispette de zelil olurlardı. Müfessirimizin, “..kim dininden dönerse duysun : Allah onun yerine öyle bir kavim geçirecek ki Allah onları sever, onlar Allah’ı sever..” mealindeki ayeti açarken dediÄŸi gibi : Kur’anı Ä°slam’a “Evvela Araplar, kavimden kavime bu hizmeti yapmışlar, badehu Emeviyyenin son zamanlarında olduÄŸu gibi bu hizmet, Arapdan aceme doÄŸru geçmiÅŸ, … kavimi Fürs ma’nen ve maddeten Ä°slam’a pek büyük hizmetler eylemiÅŸ, sonra bunlar da aynı hale gelmiÅŸ, bu def’a da Allah Türkleri göndermiÅŸ, Arapların, Fürslerin kadrini bilmeyip zayi ettikleri devleti Ä°slam’ı ele alarak Ä°stanbul’ a ve oradan kıtaatı Arzın her tarafına yaymışlar. Binaenaleyh… onlar da bu nimetin kadrini bilmez, küfr-ü küfrana doÄŸru giderlerse, mevkilerini Allah’ın göndereceÄŸi diÄŸer bir kavime terk etmeye mecbur olacaklardır.”(14)
SÜNNETULLAH bu: “Senin Rabbin – ahalisi ıslahedip duruken de – o memleketleri zulmederek helak edecek deÄŸil” (15). “EÄŸer yüz çevirir” de (16) “..dininden dönerse..” bir topluluk (17) Cenabı Hak onları giderir de yerlerine yepyeni bir halk getirir (ki) bu Allah’a göre güç (bir iÅŸ) deÄŸildir. (18) hem bilinsin ki: “.. bir kavim nefislerinde olan (iyi hali) deÄŸiÅŸtirinceye kadar Allah da onlara ihsan ettiÄŸi bir nimeti deÄŸiÅŸtirici deÄŸildir.”(19) Ve “..onlar, nefislerindeki (güzellikleri)ni bozmadıkça Allah da (onların iyi gidiÅŸatını deÄŸiÅŸtirip) bozmaz. (Fakat, nefislerinde bulunan güzel istidatlara ihanetle, fıtrata uymayan zalim düzenlere rıza gösteren bir topluluÄŸu da cezalandırmak için bir) kötülük irade ederse, artık onun reddine (bizzat kendileri tövbe etmedikçe hiçbir kimse) çare bulamaz. Onlar için ondan baÅŸka bir vali yok (ki)” (20)
“.. kötü düzen ona ehil (müstehak) olandan baÅŸkasını (ebedi olarak) sarsmaz. Ya onlar (Sünnetullah da görülen bu ebedi kanunları anlamak istemeyen) daha evvelkiler (hakkında cari olan) kanunlardan baÅŸkasını mı bekliyorlar? Sen Allah’ın Sünnetinde bir deÄŸiÅŸiklik bulamazsın: sen Sünnetullah da (bulunan bu ilahi müeyyidelerde) asla bir baÅŸkalık da göremezsin.”(21)
Özetlersek; bir çöküntü olmuÅŸtur. Bu gerçek. Sorumluları düÅŸmanlar deÄŸil, müslümanım diyen, Sünnetullah’ı hesaba almayan; takvaya yönelik, bulunmayan insanlardır. Her neyse, bu halin mes’ulleri varsa, ki vardır, onları hesaba çekecek olan bizler deÄŸil, “Ahkamül’hakimin” olan Adil-i mutlaktır. Bizle çöküÅŸün altından sızan ışık menfezlerinden Sünnetullah’a uyup uymadığımızın kontrolüyle vazifeliyiz. Bu yüce vazifelere dikkat etmeyenlerin, kainat Müslüman olsa bile, kendilerine bir ecir beklemeye hakları yoktur; vazifelerinde kusur etmemeye talip halde yaÅŸayanlar ise, alem küfre batsa, onlar ebediyetteki ecirlerinden hiçbir gayba uÄŸramazlar. “Rabbimiz Allah’tır deyip de sonra doÄŸruluÄŸu (dosdoÄŸru gitmeyi prensip) iltizam edenlere hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklar.” (22)
Nefsimizi ve diÄŸer müminleri, mahzun olunacak hallerden korunmaya çağırıyoruz.
(2) Riyazussalihin, Cilt : 2, Sh. 404. Ve ibadet Anlayışımız, Sh. 60 (3) Bkz. Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Ä°. Hami DaniÅŸmend, Cilt :2 , Sh. 118. Bu heykelleri diktiren Ä°brahim PaÅŸa’ya o zaman ÅŸöyle bir sitem de yapılıyor : “Bir Halil-i evvel gelüp asnamı kılmıştı ÅŸikest/ Sen halilim geldin halkı kıldın putperest?” (4) Bkz. Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi, Prof. Osman Turan, C. 2, Sh. 268 (5) Milli EÄŸitim ve Kültür, Sayı: 24 (6) Bkz. Türkiye Tarihi, Yılmaz Öztuna, Sh. 226 (7) Yeni Devir, 21.9.1977, Rasim Özdemir (8) Age. Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt : 4, Sh. 124 (9) Bkz. Bilginin Gücü, M. Said Çekmegil, Sh. 102 (10) Bu hususu bir Batı’lı Yazar da fark etmiÅŸ, bkz. Ä°slamiyet Ve Kapitalizm, Maxime Rodinson. Sh. 196 Biz de Mecellenin borçlanmalarla ilgili kısımlarına baktık, faizin yasaklanacağına dair bir ÅŸey göremedik. Yanılmış olmamızı dilerim. (11) Bkz. Age. O.T. Kronoloji, Cilt: 4, Sh. 241 (12) Bkz. Batıyı Büyüleyen Ä°slam, Maxime Rodinson, Çev. Cemil Meriç, Sh. 69 (13) Türk edebiyatı, Sayı: 123, Sh. 30 (14) Türkçe Tefsir, Elmalı’lı M. Hamdi Yazır, Cilt : 2, Sh. 1719 (15) Hud: 117. Ä°slam Daveti, Seyyid Sabık Çev. Ahmet GürtaÅŸ Sh. 139 (16) Muhammed Suresi : 38/17 –Maide Suresi : 54/18 – Fatır Suresi : 16,17/19 Enfal Suresi : 53 Rad Suresi 11/20 – age Tefsir Cilt: 4, Sh:2945/21 – Fatır Suresi 43/22 Ahkaf Suresi : 13 |
Yazar Fahri açık 2008-07-01 02:49:33 "Takva esas; zulüm, israf, tembellik yasak olmamalıydı…" YANLIŞ MI yazılmış.? Olmalıydı, yazılması gerekirdi. * Bütün yeryüzünde, parmakla gösterilen ilerlemeyi ve medeniyeti kuramayan bir toplumun, övünmeye ve ben ibadetimi hakkıyla yerine getiriyorum demeye, -BENCE- hakkı yoktur. İslam gelişmeye engeldir diyenler, ne zamanki, böyle bir "mucize" sonucu; bu gelişmenin nedeni bu insanların inançları mıdır diye tartışmaya başlar, işte o zaman Müslümanlar, İslam'ı hak ettiği yere ulaştırmış olurlar. TÜRK gibi. TÜRKLÜK gibi. Mustafa Kemal Paşa, bu yolu açmıştı. İşte bundan dolayı hayranım, minnettarım. İngiliz himayesindeki halifeyi, Amerikan İslamını, Alman Pan-Türkizmini neyleyeyim.? "Yok mudur bahtı kara maderini.."
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |