19-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow GeçmiÅŸten arrow GeçmiÅŸten arrow DANÄ°ÅžMENDOÄžULLARI'NIN SÄ°YASETÄ° (2)
DANİŞMENDOĞULLARI'NIN SİYASETİ (2) PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 19
KötüÇok iyi 
Yazar Prof.Dr.Mikail BAYRAM   
26-02-2008
DANÄ°ÅžMENDOÄžULLARI'NIN  ...  SÄ°YASETÄ° (2)


                          Prof.Dr. Mikail BAYRAM(*)

(devam)
c- DaniÅŸmendliler’in Dinî Siyaseti
DaniÅŸmend OÄŸulları Devleti’nin kurucusu Melik Ahmed Gazi, yukarıda iÅŸaret olunduÄŸu üzere Selçuklu ailesinin muallimi olan DaniÅŸmend Ali Taylu’nun oÄŸludur. Kendisi de bilge bir kiÅŸi olduÄŸu  için DaniÅŸmend Gâzi diye
anılmıştır.[1] KurduÄŸu devlete "DaniÅŸmendiye" devleti denmesi bundandır. Onun da eniÅŸtesi Kutalmış gibi itikatta Mu’tezile mezhepli olduÄŸu anlaşılmaktadır. Melik Ahmed Gazi’den sonra diÄŸer DaniÅŸmendli hükümdarlar dedeleri DaniÅŸmend Ali Taylu’dan kaynaklanan bu dini eÄŸilimi gelenek halinde devam ettirmiÅŸlerdir.Melik Ahmed Gazi, bir yandan fütuhat ile uÄŸraşırken, bir yandan da fethettiÄŸi beldelerde yoÄŸun bir kültürel faaliyet içinde bulunduÄŸu, ülkesinde ilmî ve dinî çalışmaları baÅŸlattığı anlaşılmaktadır.  DaniÅŸmend OÄŸulları, özellikle devletlerinin ilk kurulduÄŸu bölge olan Niksar, Tokat, Amasya, Sivas,Kayseri ve Çorum yörelerinde daha yoÄŸun bir kültürel faaliyet içinde bulunmuÅŸ ve yöreye devletlerinin kültürel politikasını yerleÅŸtirmiÅŸlerdir. Bu yüzden de bu yöreler çok erken tarihlerde belli bir kültürel karakter kazanmıştır. DaniÅŸmend OÄŸulları’nın bu yoÄŸun milli ve dinî diyebileceÄŸimiz, kültürel faaliyetlerinin sonucu olarak bu yörelerin çok erken sayılacak tarihlerde TürkleÅŸmesi ve Ä°slâmlaÅŸması gerçekleÅŸmiÅŸtir. Bölgelerindeki bütün yerleÅŸim yerlerinde Cuma namazlarının kılındığı ulu camiler inÅŸa etmiÅŸlerdir. Bu ulu camilerin bir çoÄŸu bugün halâ faal durumdadır. Bu durum DaniÅŸmendliler döneminde DaniÅŸmend ülkesinde canlı bir dinî hayatın gelenekleÅŸmiÅŸ olduÄŸunu göstermektedir.


DaniÅŸmend OÄŸulları itikatta Mu’tezile Mezhebi’ne yatkın ve felsefî geleneÄŸe baÄŸlı oldukları gibi, amelde de Hanefî Mezhebi’ne mensup idiler. DaniÅŸmend Ä°lindeki Medreselerde Hanefî fıkhı tedris ediliyordu. Ebu Hanife akliyeci bir fakih olduÄŸu için eskiden beri Mu’tezilîler amelde Hanefî Mezhebini tercih etmiÅŸlerdir. Bu yüzden DaniÅŸmend Ä°li’ndeki fakihlere “Türkmen Hanefi Fukaha” denmiÅŸtir. Hatta o dönemde Hanefî sözü ile Mu’tezile Mezhebi kasdediliyordu. Rüknü’d-din Süleyman-Åžah zamanında Tokat ve çevresinde Türkmen fukahanın nüfuzlu oldukları görülmektedir.Ä°bnü’l-Esir, bir filozofun Rüknü’d-din Süleyman-ÅŸah’ın DaniÅŸmend Ä°li Melik’i olduÄŸu sırada Tokat’a gittiÄŸini, Tokatlı bir fakih ile tartıştığını ve bu DaniÅŸmendli fakihin Süleyman-ÅŸah’ın huzurunda filozofu tartakladığını, Süleyman-ÅŸah’ın buna ses çıkarmadığını yazmaktadır[2]. Bu filozof da MeÅŸhur Ä°ranlı Ä°ÅŸraki filozof Åžihabu’d-din Suhreverdî el-Maktul’dan (587/1191) baÅŸkası deÄŸildir. Zira Ä°bn Bibi, bu Sühreverdî’nin Süleyman-ÅŸah zamanında Tokat’a gittiÄŸini ve “Pertev-name” adlı eserini orada yazdığını bildirmektedir[3]


Süryanî Mihail, DaniÅŸmendli emirler arasında DaniÅŸmend Melik Ahmed Gazi’den sonra en dindar hükümdarın Melik Muhammed olduÄŸunu onun Ä°slâmî kanunları uyguladığını, asla ÅŸarap içmez ve Müslümanlara saygı gösterdiÄŸini bildirmektedir.[4] Ayrıca bu Melik Muhammed Hanefî Mezhebi’ne mensup bir Ä°slâm hukukçusu olan Abdülmecid b. Ä°smail el-Herevî’yi Anadolu’ya getirerek onu Kayseri’ye kadı olarak tayin etmiÅŸtir.[5] Bu dinî anlayış ve uygulama DaniÅŸmendliler’in dinî politikasının esasını teÅŸkil etmiÅŸtir. Bu durum DaniÅŸmend OÄŸulları Devleti ortadan kalktıktan sonra da DaniÅŸmend Ä°li’nde gelenek halinde devam etmiÅŸtir.
Bu DaniÅŸmendli geleneÄŸi DaniÅŸmendli Türkmenlerin dini eÄŸilimini ÅŸekillendirmiÅŸtir. Bu yöredeki Türkmenler müteÅŸerri’(Åžeriata baÄŸlı) bir dinî anlayışa sahip olmuÅŸlardır. Rüknü’d-din Süleyman-ÅŸah ve Alâü’d-din Keykubad bu bölgenin melikleriydiler ve burada eÄŸitim görmüÅŸlerdi. Bu iki ÅŸehzade sultan oldukları zaman bu bölgedeki dinî zihniyeti iktidara getirmiÅŸler ve destek vermiÅŸler ve geliÅŸmesine vesile olmuÅŸlardı. Babası I. Alâü’d-din Keykubad’a suikast düzenleyerek iktidara gelen II. Giyasü’d-din Keyhüsrev, Ä°ranî çevrelerin desteklediÄŸi ÅŸehzadeydi. Ä°ktidara gelince DaniÅŸmend Ä°lindeki bu Türkmen çevreler üzerinde ÅŸiddetli bir dinî ve fikri baskı kurmaya çalıştı. Bu yöredeki dini ve kültürel zihniyeti yok etmeÄŸe kararlıydı. Nitekim iktidara geldiÄŸi yıl yani 1237 (635) yılında EÄŸirdir’de yaptırdığı hanın kitabesinde kendisini zamanın Keyhüsrevi ve Zü’l-Karneyni (Ä°ranî çevrelerin padiÅŸahı) ve Ä°kinci Ä°skender(Rum halkın kralı) olarak tavsif ederken Türkmenleri kâfir ve müÅŸriklerle bir tutarak onları, kendisine itaat etmeyen,baÄŸi, zındık ve havaric diye anmakta ve kendisini onları ezen göz açtırmayan, .iflahlarını kesen bir hükümdar diye tarif etmektedir.Ä°ktidarının ilk yılından itibaren Türkmenlere karşı savaÅŸ baÅŸlatmıştır. Pek çok Türkmen ileri gelenleri öldürttü. Baba Ä°lyas’ın halifelerinden Åžeyh Uban ve Emirce Sultan bunlardan birkaçıdır. Bir çoklarını tutuklattı. Baba Ä°lyas, Ahi Evren Hace Nasirü’d-din, Ahi Ahmed de bunlardan birkaçıdır.Ä°ÅŸte bu baskı ve uygulamalar üzerine DaniÅŸmend Ä°linde Türkmen Babalar, “Babaîler Ä°syanı” diye bilinen Türkmenlerin devlete karşı baÅŸ kaldırısı olan isyanı baÅŸlattılar Babaîler Ä°syanı’nın temel sebebi de budur. Burada maksadımız Babaîler Ä°syanı’nı anlatmak deÄŸildir. Ancak bu harekâtı baÅŸlatan insanların fikrî ve dinî temellerine bir nebze iÅŸarette bulunmak istedim. Ayrıca Babaîler Hareketi’ni Hetorodoksî bir hareket olarak niteleyenlerin onların mı? Yoksa II. Giyasü’d-din Keyhüsrev ve yandaÅŸlarının mı hetorodoks olduklalarını insafla ve islâmi ölçülerle düÅŸünmeleri gerektiÄŸini de burada bir daha hatırlatmak istiyorum. EÄŸer Anadolu AlevîliÄŸine bir orjin, bir çıkış yeri aranmak isteniyorsa DaniÅŸmend OÄŸulları’nın yarattıkları i’tizal hareketine bakmak gerekir. Babaî hareketinin meydana gelmesinde, DaniÅŸmend Ä°lindeki Mu’tezile eyilimli Türkmen fukaha nın büyük rolu bulunduÄŸu muhakkaktır.


1261(659) yılında Sultan II. Ä°zzü’d-din Keykavus’un Anadolu’yu terk etmesinden sonra DaniÅŸmend Ä°li’nin mutlak hakimi konumuna gelen Selçuklu Emiri Pervane Müinü’d-din Süleyman bu yörenin kültürel karakterini deÄŸiÅŸtirmek için, hem yoÄŸun bir ilmî ve fikrî faaliyet içine girmiÅŸ, hem de yöredeki Türkmenler üzerinde ağır bir siyasî ve kültürel baskı uygulamaya baÅŸlamıştır. KırÅŸehir Emiri CacaoÄŸlu Nuru’d-din ve oÄŸlu Emir Polat da aynı ÅŸeyi KırÅŸehir yöresinde gerçekleÅŸtirmeye çalışıyorlardı. Bu yöredeki Türkmen ve Ahilerin mal ve mülklerinin, tekke ve medrese gibi iÅŸ yerlerinin ellerinden alınmasına dair Sultan IV. Kılıç Arslan’dan ferman da alınmıştı.Bu baskılardan dolayı pek çok Türkmen BeÄŸlerin, boyların ve fikir adamlarının bu yörelerden uç bölgelere göçtüklerini görüyoruz[6]. Kadı Burhanü’d-din devri (1345-1398) tarihçisi Aziz-i Esterabadî, Kadı Burhanü’d-din iktidara gelmeden önce yaÅŸanan yoÄŸun göçlerden ötürü Selçuklular döneminin KırÅŸehir ve Aksaray gibi mamur ÅŸehirleri köy durumuna geldiler demektedir[7].Baba Ä°lyas’ın nebiresi KırÅŸehirli Aşık PaÅŸa’nın oÄŸlu Elvan Çelebi, “Menakibü’l-kudsiyye” adlı eserinde Baba Ä°lyas-i Horasanî’nin pek çok halifelerinin Ercuma’ya yani Karasi Ä°line göçtüklerini
“Çıktı kâfirden Ercuma’ya kaçup
Åžeyh Affan u cümlegi suleha”
 diyerek ifade etmektedir[8].Balıkesir ve Çanakkale yöresinde Karesi OÄŸulları BeyliÄŸini kuran Karesi OÄŸulları ailesinin de DaniÅŸmendli oldukları ve hatta DaniÅŸmend OÄŸulları ailesinden geldikleri tesbit olunmaktadır. Ünlü Türkmen Åžeyh Sarı Saltuk da kalabalık cemaatiyle birlikte Bizans’a sığınmak zorunda kaldı. Bizans Hükümeti’nin de onları önce Çanakkale yöresine yani Karesi Ä°li’ne yerleÅŸtirdiÄŸi, bilahere bazı siyasî mülahazalarla Sarı Saltuk ve bir kısım adamlarının Dobruca’ya sürüldükleri bilinmektedir.Selçuklu Emiri Pervane Muinü’d-din Süleyman’ın 1278’de öldürülmesinden sonra vatan hasreti çeken bu Sarı Saltuklu derviÅŸlerden pek çoÄŸu Kırım ve  Sinop üzerinden Anadolu’ya dönmüÅŸler ve ayrıldıkları topraklara yani tokat ve Amasya yörelerine yerleÅŸmiÅŸlerdir.Kırım’da bulunan II.Ä°zzü’d-din Keykavus’un oÄŸlu Sultan Mes’ud’un Anadolu’ya geçerek, MoÄŸollarla anlaşıp 681(1281) de Konya’da Selçuklu tahtına geçmesi de Daha önce MoÄŸol zulmünden dolayı Anadolu’yu terkedip, Dobruca’ya, DeÅŸt-i Kıpçak’a ve Kırım’a göçmüÅŸ olan  Türkmen DerviÅŸler”in  kalabalık kafileler halinde Anadolu’ya dönmelerini hızlandırmıştır. Baba Saltuk ve derviÅŸlerinin Anadolu’dan göçüÅŸ ve tekrar dönüÅŸ  maceralarını destanî bir üslupla dile getiren “Saltuk-name” adlı eser Ebü’l-Hayr-i Rumî tarafından Tokat yöresindeki  Sarı Saltuklu derviÅŸlerin anlatımlarına dayanarak  derlenmiÅŸtir[9].Sarı Saltuk’un Anadolu’ya dönen birçok halifeleriyle ÅŸahsen görüÅŸen ve onlarla hac yolculuÄŸu yapan Kâhta Kadısı Ä°bnü’s-Serrac ed-DimaÅŸkî onları Rufâî ve Kalender’i olarak nitelemektedir


Pervane Süleyman, Ä°bnü’l-Arabî’nin üvey oÄŸlu ve talebesi olan Sadru’d-din-i Konevî’nin en tanınmış talebelerini DaniÅŸmend Ä°li’ne götürmüÅŸ ve orada kendilerine medreseler inÅŸa ederek Muhyi’d-din Ä°bnü’1-Arabî’nin felsefesini (Ekberiyye denilen fikir hareketini) yaymaya ve yerleÅŸtirmeye çalışmıştır. Kutbu’d-din-i Åžirazî Kayseri’de, Saidü’d-din-i Fergânî Tokat’ta, Fahrü’d-din-i Irakî ile ilk "Fususu’l-Hikem" ÅŸarihi Müeyyedü’d-din-i Cendî Tokat ve Sinop’da, Pervane Süleyman’ın ve oÄŸlu Muhammed’in hizmetinde faaliyet gösteriyorlardı.[10] CacaoÄŸlu Nuru’d-din de KırÅŸehir yöresinde Mevlevî düÅŸünceyi hâkim kılmaya ve yerleÅŸtirmeye çalışıyordu.


Muinü’d-din Süleyman’ın, MoÄŸollar tarafından idam edilmesinden sonra (676-1278) DaniÅŸmend Ä°li’nde siyasî otorite boÅŸluÄŸu meydana gelmiÅŸti. Bu otorite boÅŸluÄŸundan bi’l-istifade belli merkezlerde Türkmen çevrelerin hem kültürel faaliyetlerini yoÄŸunlaÅŸtırdıkları, hem de siyasî bir mücadele baÅŸlattıkları görülmektedir. Yukarıda bahsini ettiÄŸimiz Emir Mübarizü’d-din Halifet Gazi’nin oÄŸul ve torunları (Halifet-zâdeler) da XIV. asrın ortalarına kadar iktidar mücadelelerini sürdürmüÅŸlerdir. Hacı Åžadgeldi’nin Amasya’yı zaptetmesinden sonra (1362) batıya Osmanlı topraklarına göçmüÅŸlerdir.[11]MoÄŸol iktidarına ve özellikle Pervane Muinü’d-din Süleyman’ın ağır baskılarına raÄŸmen DaniÅŸmend Ä°li, bu milli karakterini ve kültürel hüviyetini uzun süre muhafaza etmiÅŸtir. Osmanlılar zamanında Balıkesir ve çevresinde yoÄŸun olarak yaÅŸanan Ustuvanî Mehmed Efendi ve Ä°mam Birgivî’nin öncülük ettikleri “Kadı-zadeliler” hareketinin de DaniÅŸmendli Fukaha zihniyetinin yeniden gündeme gelmesi olduÄŸunu söylemek istiyorum. Zira DaniÅŸmend Ä°linden bu yöreye yönelen yoÄŸun göçler ve DaniÅŸmendli ruhunu devam ettiren Karesi OÄŸulları müteÅŸerri’ diyebileceÄŸimiz bu dinî anlayışın bu yöreye yerleÅŸmesini ve DaniÅŸmendli geleneÄŸinin devam etmesini saÄŸlamıştır.
“Ä°bnü’s-Serrac” diye ünlenen Muhammed b. Ali el-KureÅŸî, Kahta Kadısı iken 715 (l215) de kaleme aldığı “Tuffahu’l-ervah” adlı eserinde Åžeyh Yusuf b. Nebhan el-Eyluhî’den naklen ÅŸu bilgileri vermektedir: “Åžeyh Yusuf b. Nebhan el-Eyluhi bir defasında Türkmen bir taife ile karşılaÅŸtı. Bu taife sofîlere en muhalif ve munkir bir taifeydi. Bunun sebebi Türkmen fukahası olan DaniÅŸmendliler idi. Onlar sofilere son derece muhalif idiler. Onlarda hayırlı bir itikad yoktu. Bu konuda o kadar aşırı idiler ki, kâfirler dahi onların derecesinde olamaz. Bunlardan bir cemaatle karşılaÅŸtım. Bunlar her kim bir sofiye yarım ekmek verse kâfir olur diyorlardı.”[12] Bu bilgileri veren Yusuf b. Nebhan Kalenderî bir derviÅŸ olup, diplomat olarak Hulagu Han ile görüÅŸmüÅŸ bir kiÅŸidir. Anlattığı bu olay da Tokat ve çevresinde geçmiÅŸtir. Bu zatın anlattıklarından DaniÅŸmend Ä°lindeki Türkmenlerin Fıkıh kurallarına çok baÄŸlı ve Mu’tezili bir inançta oldukları anlaşılmaktadır. Ayrıca XIII. yüzyılda Anadolu’da halk arasında dilenerek geçinen ve tufeyli olan Kalenderi derviÅŸlere de muhalif oldukları, Ä°bnü’s-Serrac tarafından ifade edilmektedir.


d-DaniÅŸmendliler’in Millî Siyaseti
DaniÅŸmend OÄŸulları, gazilik mefkuresine, Türk kültürüne ve Türkmencilik ülküsüne büyük bir önem vermiÅŸler ve ülkelerinde bunu yerleÅŸtirmeye ve yaymaya çalışmışlardır. DaniÅŸmendoÄŸlu Melik Ahmed Gazi ve beraberindekilerin kahramanlıklarını dile getiren "DaniÅŸmend-nâme" adlı eser DaniÅŸmend Ä°li’ndeki kültürel anlayışın mahsûlü olduÄŸu gibi "Dede Korkut Hikâyeleri" de XIV. asırda gene bu yörede, Amasya’da derlenmiÅŸtir[13].MelhameciliÄŸin(Destan Kültürü) de DaniÅŸmend ilinde kuvvetli ve yaygın olduÄŸu ÄŸu görülmektedir. Bu yüzden Anadolu’da melhameye dair ilk eserler gene DaniÅŸmend Ä°linde kaleme alınmıştır. DaniÅŸmend OÄŸulları devrindeki bu kültürel politika sonucu, DaniÅŸmend ili belli bir kültürel yapıya sahip olmuÅŸtur. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında da bu aslî karakterini muhafaza etmiÅŸtir.[14]
Amasyalı Hakîm Bereket adlı bir zat "Tuhfe-i Mubârizî" adlı eserinin önsözünde bildirdiÄŸine göre, bu eserini önce "Lubâbu’n-Nuhâb" adıyla Arapça olarak yazmış, sonra bunu "Tuhfe-i Mubârizî" adıyla Farsça’ya tercüme edip, Emir Mübarizü’d-din Halifet Gazî’ye sunmuÅŸtur. Halifet Gazî’nin, eseri çok beÄŸendiÄŸini ve bu eser eÄŸer Türkçe olarak yazılmış olsaydı çok deÄŸerli ve bulunmaz bir eser olacağını belirttiÄŸini, bir müddet sonra da onun emri üzerine bu eserini Türkçe’ye tercüme ettiÄŸini belirtmektedir.[15]
Bu Emir Mübarizü’d-din Halifet Gazi, Sultan I. Alâü’d-din Keykubâd’ın Amasya valisidir. Türbesi halen Amasya’dadır.[16] Amasya’da kurduÄŸu medresenin vakfiyesi 622 (1225) tarihlidir.[17] Bu Emir ve ecdadının "DaniÅŸmend-nâme"nin kahramanları arasında adlarının anılmış olması,[18] bu ailenin Türklük ülküsüne hizmet etmiÅŸ olmalarının ve hakim oldukları Amasya yöresinde, Türkmencilik hareketini ve Türk kültürünü himaye etmiÅŸ olmalarının sonucudur. DaniÅŸmend-nâme’nin bu emir ve ailesinin gayretleriyle yazılmış olduÄŸunu tahmin ediyoruz.
Görülüyor ki, Anadolu’da ilk olarak Türkçe eser yazma geleneÄŸi Amasya’da yani DaniÅŸmend Ä°li’nde baÅŸlamıştır. Hakîm Bereket, "Tuhfe-i Mubarizî" adlı eserinden sonra "Hülasa der Ä°lm-i Tıb" ve "Tabiat-nâme" adlarında iki Türkçe eser daha yazmıştır.[19] "Tabiat nâme"yi manzum olarak kaleme almıştır. Hiç ÅŸüphe yok ki, Türkmenlerin "UluÄŸ Sultan" diye andıkları I. Alâü’d-din Keykubâd’ın, Türk kültürü lehindeki kültürel politikasının te’sirleri, DaniÅŸmend Ä°li’nde daha etkili olmuÅŸtur.
Selçuklular zamanında Tokat ve Amasya yöresinde AhiliÄŸin de çok yaygın ve kuvvetli olduÄŸu fark edilmektedir. Bir süre önce yayınladığım Turhal ve çevresinde medfun bulunan evliyanın adları ve kurdukları tekke, zaviye gibi müesseseleri ile ilgili belgede[20] bu bölgede Türkmen ilim ve fikir adamlarının ne kadar güçlü olduklarını göstermektedir.[21] Anadolu’da ilk “Ahi Fütuvvet-namesi” de Tokatlı Nasırü’d-din Vaiz tarafından XIII(VII). Asrın sonlarında kaleme alınmıştır.

Sanıldığı gibi Anadolu’da Türkçe eser yazma geleneÄŸi Karaman OÄŸulları Devleti’nin Türkçe’yi resmi dil olarak ilan etmeleriyle baÅŸlamış deÄŸildir. Anadolu’da Türkçe eser yazma geleneÄŸi ilk olarak DaniÅŸmend Ä°li’nde ve DaniÅŸmend OÄŸulları’nın yarattığı fikrî ve kültürel ortamda yazılmaya baÅŸlanmıştır. Bugünkü bilgilerimize göre Anadolu toprağında te’lif edilen ilk Türkçe eser XIII. yüzyılın baÅŸlarında Amasya’da yani DaniÅŸmend Ä°li’nde Hakim Bereket tarafından kaleme alınan “Tuhfe-i Mübarızi” adlı tıp ilmine dair olan eserdir. Bu Hakim Bereket daha sonra gene tıp ilmine dair iki risale daha Türkçe olarak kaleme almıştır. Eserini DaniÅŸmendli emirlerden olan Tereken-ÅŸah’ın oÄŸlu Mübarizü’d-din Halifet Alp Gazi’ye sunmuÅŸtur.[22] Hakim Bereket DaniÅŸmendli geleneÄŸinden gelen bu Halifet Gazi’nin Türkçe eserler yazmayı teÅŸvik ettiÄŸini de kaydetmektedir.

Ünlü Osmanlı tarihcisi Paul Wittek, Timur’un Anadolu’yu istila etmesinden sonra parçalanan Osmanlı Devleti’nin birliÄŸini Amasya ÅŸehzâdesi olan I. Mehmed Çelebi’nin yeniden saÄŸlamış olmasını, bu ÅŸehzadenin 10 sene daÄŸlık Amasya bölgesinde DaniÅŸmend OÄŸulları’ndan intikal eden milli ÅŸuur ve gezilik ruhu içinde yaÅŸayıp yeniden tav almış olması ile izah etmektedir.[23] Åžüphesiz bu doÄŸrudur. Buna Türk ruhiyatına uygun olan ve gene DaniÅŸmendlilerden gelen dinî duygu ile donanmış fetih ruhu ve milli irfanın rolünü de eklemek gerekir.


[1] Ä°bnü’l-Esir, el-Kâmi’l fi’t-Tarih, Beyrut 1385/1966, X, 300; lbnü'l-Cevzi, el-Muntazam, Haydarabad 1359, IX, 114; Matheos, Vekayi-nâme, Ankara 1962, s. 205, 225; H. Hüsameddin, Amasya Tarihi, Ä°stanbul 1929-1932, 11. 296; O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ä°stanbul 1971, s. 115; Ä°. H. Uzunçarşılı, Sivas Åžehri, Ä°stanbul 1928, s. 16-43.

[2] el-Kâmil fi’t-Tarih, XII, l96.

[3] El-Evâmirü’l-alâiyye, Ankara 1956, s. 25

[4] Süryanî Mihail, Süryanî KeÅŸiÅŸ Mihail’in Vekayi-nâmesi, trc. H. D. Andreasyan, II, TTK Kütüphanesinde 44-2 no’lu basılmamış nüsha, s. 103.

[5] Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, çev. Yıldız Moran, Ä°stanbul 1984, s. 247; Fakih Abdu’l-Mecid el-Herevî’nin “el-Ä°ÅŸraf ala gavamizi’l- hukûmat” adlı eseri Yeni Cami (Süleymaniye) Kütüphanesi Nr. 359’dadır.

[6] Bu konuyu ayrı bir makalede yayınlamış bulunuyoruz. Bkz. Anadolu Selçukluları Zamanında Ahi TeÅŸkilâtı'nın KuruluÅŸu ve GeliÅŸmesi, Kelime Dergisi, Konya 1986, Sayı: 3, s. 43-54.

[7] Bezm u Rezm, Ä°stanbul 1928, s. 397.

[8] Age. Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi, nr. 4937, yp. 108 b. Bu beyte kâfirden maksadın MoÄŸollar olduÄŸu izahtan varestedir.

[9] Ebu’l-Hayr-ı Rumî,Tokat ve yöresine geri dönen Sarı Saltuklu derviÅŸlerin anlatımlarına dayanarak “Saltuk-name”yi kaleme almıştır.Åžükrü Kaluk Akalın bu eseri Ankara 1988-1990’da yayınlamıştır.Fakat Ebu’l-Hayr-i Rumî’den önce 1315(715) yılında Kahta’da kadı olan Ä°bnü’s-Serrac diye maruf olan Muhammed b. Ali el-KuraÅŸî ed-DimaÅŸkî, Anadolu’ya dönen Baba Saltuk’un bir çok halifeleri ile taniÅŸmiÅŸ ve onların anlatımına dayanarak Sarı Saltuk’dan menkabeler derlemiÅŸtir. Bkz.TeÅŸvikü’l-ervah ve’l-kulûb,Amuca-zade Hüseyin PaÅŸa Kütüphanesi(Süleymaniye), nr. 272, yp. 180a-185b.

[10] Åžeyh Sadru’d-din-i Konevî'nin "Vasiyyet-nâme"sinde (Åžarkiyat Mecmuası, Ä°stanbul 1958, Sayı: 2, s. 64-66) kendisinin ve ÅŸeyhi Muhyi'd-din Ä°bnü’l-Arabî'nin yolundan gidilmemesini ve eserlerinin okunmamasını öÄŸütlemesini, bu talebelerinin faaliyetlerini onaylamamasının bir ifadesi olduÄŸunu tahmin ediyoruz. Çünkü o MoÄŸol yanlısı iktidara muhalif idi. Talebesi olan Pervane Süleyman'a da muhalefet etmekteydi. Yakın dostu Ahi Evren Åžeyh Nasîru’d-din Mahmud, Muharrir-i Sadık'ı el-Hac Tacü'd-din-i KâÅŸî, Zeynü'd-din-i Sadaka ve muhtemelen kendi oÄŸlu Sa'dü'd-din Çelebi bu iktidar tarafından öldürülmüÅŸlerdir.

[11] Amasya Tarihi, I, 59-67.

[12] Tuffahü’l-ervah, Prınceton Üniversity Library Gift Robert Gerrett, Nr. 97, yp. 130b-131a.

[13] F. KırzıoÄŸlu, Milli Destanlarımızdan Dede Korkut OÄŸuz-nâmelerinin Tarih Belgesi Bakımından DeÄŸerleri, (Belleten, Ankara 1987, Sayı: 198, 1, 915) adlı makalesinde Dede Korkut Hikâyelerinin, Timur'un önünden kaçıp, Amasya yöresine yerleÅŸen Türkmenler tarafından kaleme alındığını yazmaktadır. Halbuki bu eser DaniÅŸmend OÄŸulları zamanından beri bu yörede teÅŸekkül eden ve yerleÅŸmiÅŸ olan Türk kültürünün mahsulüdür. Hiç ÅŸüphe yok ki, DaniÅŸmendliler zamanından beri sözlü olarak yaÅŸayan bu hikâyeler, XIV. asırda bu yörede kaleme alınmıştır.

[14] P.Wittek, Ankara Bozgunundan İstanbul Zabtına, Belleten, VII, 582,

[15] Bu eserin Konya Izzettin KoyunoÄŸlu Ktp.Nr. 12049' daki nüshasının la sahifesinde Emir Mübarizü'd-din'in adı ÅŸu ÅŸekilde tesbit edilmiÅŸtir.  
ÅÍf»AË Ò»Ëf»A kiBJ¿ Aj¿ ÞA ¹¼À»A Á¤§A fÃËAfa ÂBÄI ÔkiBJ¿ Ò°ZM LBN·
Ó» B¨M ɼ»A ÉÀYi ÊBrÄ·jM ÅI Ó»ÌM ÅIA K»E O°Î¼a ÔkB¬»A fÇBVÀ»A
 Bu eserin Konya Ä°zzet KoyunoÄŸlu Ktp. Nr. 12049 daki nüshasının tavsifi için bkz. Åž. TekindaÄŸ, Konya Ä°zzet KoyunoÄŸlu Ktp. de Bulunan Türkçe Yazmalar Üzerine Çalışmalar, Türkiyat Mec. Ä°stanbul 1972, XV, 133-139.

[16] Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, Ä°stanbul 1327-1330, I, 59-67. Merhum Hüseyin Hüsameddin, Emir Mübarizü'd-din Halifet Gazi'nin Amasya 'dak türbesini ta'rif ederken, türbenin mimarisindeki Türk kültüründen gelen unsurlara dikkatleri çekmiÅŸtir. Bkz. a.g.e., I, 196-197. Bu türbe hakkında ayrıca bkz. O. Cemil Tuncer, Anadolu Kümbetleri (Selçuklu Dönemi), Ankara 1986, s. 64-68.

[17] Amasya Tarihi, I, 197; O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ä°stanbul 1971, s. 131. Bu vakfiyenin metni, Prof. Dr. Rafet Yinanç tarafından vakfiye üzerinde deÄŸerli bir inceleme ve araÅŸtırma ile birlikte "Vakıflar Dergisi"nde (Ankara 1982, XV, 5-22) yayınlanmıştır.

[18] Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 131.

[19] Konya lzzet KoyunoÄŸlu Ktp. N r. 12050 ve 12051.

[20] Mikâil Bayram, “Selçuklular Zamanında Tokat ve Yöresinde Îlmî ve Fikrî Faaliyetler”, Türk Tarihinde ve Kültüründe Tokat Sempozyumu, (2-6 Temmuz, 1986, s. 30-37).

[21] Bkz. Burada Levha, I.

[22] Mikail Bayram, “Anadolu’da Te’lif Edilen Ä°lk Türkçe Eser Meselesi”, S. Ü. Selçuklu AraÅŸtırmaları Merkezi, V. Milli Selçuklu Kültür ve Medeniyyeti Semineri Bildirileri, Konya 1996, s. 95-100.

[23] “Ankara Bozgunundan Ä°stanbul Zaptına”, Belleten, Ankara 1943, VII, 582. 


* S.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.

Yorum
Soru?
Yazar Melitenli açık 2008-02-28 09:02:32
Müslümanlarda "dini ile milli"nin ayrımında ölçüt nedir? sayın yazar ırki (harsi) ve dini mi demek istiyor? Bu ayrımın Kur'an Bakara 135 karşısındaki konumu nedir?  
Ä°.Melitenli
Yahut
Yazar Melitenli açık 2008-02-28 09:07:27
Bir Müslüman için dinini milletinden milletini dininden ayırmak mümkün müdür?  
Ä°.Melitenli
yazının birinci bölümü
Yazar sanih açık 2008-03-02 10:07:57
 
http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=663&Itemid=52

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 27-02-2008 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111292707 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net