27-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow Yargılama BasitleÅŸtirilebilir mi?
Yargılama Basitleştirilebilir mi? PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 5
KötüÇok iyi 
Yazar Av.Cüneyt Toraman   
31-05-2011

Yargılama Basitleştirilebilir mi?

                                   Avukat Cüneyt TORAMAN
Yargılama, insanlık tarihi kadar eskidir. Suçluyu cezalandırmak veya uyuÅŸmazlığı çözmek için, gücün yanında, vicdanları tatmin eden kurallara da ihtiyaç duyulmuÅŸtur. Dünyanın hemen her yerinde, yargılama, (ulusal veya uluslararası) belli kurallara baÄŸlanmıştır. Bu kurallar olmadığı takdirde, adaletin gerçekleÅŸemeyeceÄŸi düÅŸünülmektedir. Yargılama mercii veya yargılanan kim olursa olsun, her yargılama, ortak özelliklere sahiptir. Yargılama hukuku, tarafsız ve adil bir yargılama için, bazı kurallar geliÅŸtirmiÅŸtir.  ÖrneÄŸin, yargıcın, kendisi ve yakın çevresiyle ilgili davaya bakması yasaklanmıştır.  Taraflar da, yargıcın tarafsızlığını etkileyecek durumlarda, 
Yargıcın reddini talep etme hakkına sahiptir. Yargılama hukuku, yargıçların, dış etkilere karşı korunması için de, bazı  güvenceler getirmektedir. Yargılamanın en temel konularından birini de, “ispat hukuku” oluÅŸturmaktadır. Ä°spat araçları, yargılama usulünde net olarak belirlenmediÄŸi takdirde, aynı uyuÅŸmazlık, her yargıca göre, farklı bir ÅŸekilde çözümlenecek, bu da toplumdaki adalet duygusunu zedeleyecektir.  Tanıkla ispatın mümkün olduÄŸu durumlarda, tanığın beyanlarının tespiti de, belli kuralları gerekli kılmaktadır. Aynı ÅŸekilde, (teknik konularda gerekli görüldüÄŸü takirde) “bilirkiÅŸilerin” seçimi, inceleme usulü, belli kurallara baÄŸlanmıştır.  Yargılama sonunda, yargıcın vereceÄŸi karar, bazen bir tarafı, bazen her iki tarafı de tatmin etmeyebilir. Bu kararın, bir üst mahkeme tarafından kontrol edilmesi (temyiz/itiraz) de, belli kurallara baÄŸlanmıştır. Bu iÅŸ için belli kurallar konulmadığı takdirde, taraflardan biri, farklı bir zamanda, farklı bir gerekçeyle, kararın bozulmasını isteyebilecek, bu da, büyük bir karmaÅŸaya ve kaosa yol açacaktır. Mahkemeler, mevcut delillere göre karar verdiÄŸinden, verilen karar, her zaman gerçeÄŸi yasıtmayabilir. Karar verildikten sonra, “yeni kanıt” elde edilmesi ihtimaline karşı, “yargılamanın yenilenmesi” kurumu getirilmiÅŸtir. Yargılama usulündeki kuralların önemi, “ÅŸekil, keyfiliÄŸin can düÅŸmanı ve hürriyetin ikiz kardeÅŸidir” (Ihering) özdeyiÅŸiyle vurgulanmaya çalışılmıştır.

Ancak, yargılama usulüne iliÅŸkin kuralların önemi, bu kurallar yığınından, hangisinin zorunlu, hangisinin gerekli, hangisinin faydalı ve hangisinin fazlalık olduÄŸunun tartışılmasına engel teÅŸkil etmemelidir. Yargılama kurallarının, ülkeden ülkeye farklılık göstermesi, bu konudaki kuralların, deÄŸiÅŸmez ve sabit olmadığını göstermektedir. Her ülke, kendi tarihsel koÅŸullarına ve ihtiyaçlarına uygun mahkemeler kurmaktadır. Bir ülkede bulunan bir mahkeme, baÅŸka bir ülkede bulunmayabilmektedir. ÖrneÄŸin, bizde, askerlere mahsus mahkemeler, çok az ülkede mevcuttur. Bizdeki Danıştayın yetkileri, baÅŸka hiç bir ülkede bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi dahi, bazı ülkelerde hiç olmadığı gibi, olan ülkelerde de, (bizdekiyle) aynı iÅŸlevi görmemektedir. Bazı ülkelerde,yargılama sisteminin gedikleri, “ombudsmanlık” kurumuyla kapatılmaya, idareye aleyhine baÅŸvurular, daha iÅŸlevsel hale getirilmeye çalışılmaktadır. Aynı ülkede dahi, yeni mahkemeler kurulabilmekte, mevcut olanlar kaldırılabilmektedir. ÖrneÄŸin, Anayasa Mahkemesi, 1982 anayasıyla kurulmuÅŸ, aynı tarihlerde kurulan “Devlet Güvenlik Mahkemeleri” 21 yıl sonra,  yürürlükten kaldırılmıştır.  Mevcut yargılama usulü kuralları da, aksaklık görüldüÄŸünde, zaman içinde deÄŸiÅŸtirilebilmektedir. ÖrneÄŸin, “gıyap” müessesesi, tamamen kaldırılmıştır. Sulh hukuk mahkemelerinin kararlarına karşı temyiz süresi, 8 gün iken, daha sonra 15 güne çıkarılmış, Asliye Hukuk Mahkemelerinin 30 günlük temyiz süresi, 15 güne indirilmiÅŸtir. Takip edilmediÄŸi için iÅŸlemden kaldırılan davaların, (harçsız, üç ay) bir yıllık yenileme süresi, (harçsız, bir ay) üç aya indirilmiÅŸtir.

Farklı mahkemeler, Farklı Yargılama usulleri:
Yargılama usulündeki karmaşıklığın temel sebeplerinden birini, “yargılama birliÄŸi” illkesinden sapma oluÅŸturmaktadır. Bu sapma sonucunda, yeni yeni mahkemeler kurulmuÅŸ, her mahkeme, kendi yargılama usulünü getirmiÅŸtir. Bunlar arasında, “Anayasa Mahkemesi”,  “Danıştay”,  “Sayıştay”, “Askeri Yüksek Ä°dare Mahkemesi”,   gibi yüksek mahkemeler dışında, “Bölge Ä°dare Mahkemeleri, Ä°dare Mahkemeleri ve Mahkemeleri”,  yine, temel mahkemeler olarak nitelendirilen “asliye” mahkemeleri yanında, “Ticaret Mahkemeleri”,  “Ä°ÅŸ Mahkemeleri”, “Ä°cra Hakimlikleri”,   “Kadastro Mahkemeleri”, “Tüketici Mahkemeleri”,  “Fikri ve Sınai Haklar mahkemesi”, “Aile Mahkemeleri”, “Denizcilik ihtisas Mahkemeleri” ,“Çocuk Mahkemeleri” gibi, ihtisas mahkemeleri görev yapmaktadır. Adli yargı içinde yer alan bazı mahkemelerde, belli davalar için, özel yargılama usulü uygulamaktadır

Yargılamanın basitleÅŸtirilmesinde, (yargı birliÄŸi) mahkemelerin birleÅŸtirilmesi, önemli ise de, asıl sorun, yerleÅŸik yargılama mantığındadır. Mevcut yargılama sistemi içinde de, (çeÅŸitli mahkemelerin) yargılama usulündeki farklılıkları kaldırmak veya bazı deÄŸiÅŸiklikler yapmak suretiyle, yargılamayı basitleÅŸtirmek mümkündür.

Her uyuÅŸmazlık için belli mahkemelerin görevlendirilmesi ve bu mahkemelerin yargılama usullerinin farklı olması, “yargılamayı” bu konuda uzman olmayanların baÅŸaramayacağı bir hale getirmiÅŸtir. Asliye mahkemeleri tarafından görülmekte olan davalar, görev ve iÅŸbölümü ayırımıyla pek çok mahkemeye dağıtılmış, bu mahkemelerin dışında da, onlarca mahkeme görev yapmaktadır. Hangi uyuÅŸmazlığın, hangi mahkemede görüleceÄŸini tayin etmek bazı davalarda, ciddi bir uzmanlık gerektirmektedir. Dava açılırken görevli mahkemeyi tayin etmek yeterli olmamakta, yetkili mahkemeyi de doÄŸru tayin etmek gerekmektedir. Davanın doÄŸru yerde açılmasının sadece bir baÅŸlagıç teÅŸkil ettiÄŸi kuÅŸkusuzdur. Açılan bir davada hata yapmamak için, bu mahkemelerin “yargılama usülünü” de iyi bilmek gerekir. Kendisi aleyhinde açılan bir davayı, bizzat takip etmek isteyen bir vatandaşın, yargılama sonuçlanıncaya kadar, usul çukurlarından birine düÅŸmemesi, mucize sayılmak gerekir. Bu konuda eÄŸitim almış,  yargıçları ve avukatları bile yanılgıya sevk eden yargılama usulü kurallarını vatandaşın bilebilmesi zaten mümkün deÄŸidir.

Yargılama usulü kurallarını, deÄŸiÅŸtirilmesi mümkün olmayan bir yazgı gibi kabullenmek, zaten karmaşık olan bu yapıyı, daha da karmaşık hale getirecektir. Yargılamanın, “olmazsa olmaz”larından ödün vermemek kaydıyla, uzman olmayanların da takip edebileceÄŸi ölçüde “basitleÅŸtirilmesi” elbette mümkündür. Mevzuatımızda, bazı davalar için, “basit yargılama usulü”[1]  uygulanmakta ise de, bu yazıyla, bu yargılama usülünü  kastetmediÄŸimi belirtmek isterim. Basit yargılama usulü, oldukça sınırlı bir uygulama imkanına sahip olduÄŸu gibi, bu yargılama usulü de, usul hükümlerinin büyük bir kısmıyla baÄŸlı bulunmaktadır. Yargılama usullerinin herbirinin ayrı ayrı incelenmesi, gereksiz zaman kaybına yol açacağından, bütün yargılama sistemlerini kapsayan gelen deÄŸerlendirmeler dışında, en yaygın kullanım alanına sahip olan, “hukuk yargılama usulü”ndeki bazı uygulama örneklerine yer vereceÄŸiz.

Görev-Yetki:
Yargılama usulünde, mahkemelerin görevleri “yasayla” belirlendiÄŸi için, yasalayla belirlenen görevleri dışında yargılama yapma imkanı bulunmamaktadır. Mahkemeler, “görev” konusunu, taraflardan birinin itirazına gerek kalmaksızın, re'sen (kendiliÄŸinden) gözetmek zorundadır. Mahkeme, önüne gelen davada, görevli olmadığı kanısına varırsa, görev yönünden davanın reddine karar vermektedir. Davanın görev yönünden reddedilmesi, gereksiz zaman kaybına neden olduÄŸu gibi, görevsiz mahkemede dava açan aleyhine, yargılama giderine hükmedilmesine de neden olmaktadır. Görev konusu, itiraza tabi hususlardan olmadığına göre, yargılama usulünde, dava açılırken, mahkemelere, “ön inceleme/kontrol” yükümlülüÄŸü getirilebilmelidir. Mahkemelerin, davanın kaydı sırasındaki ön incelemesi, bu yanlışlıkları büyük ölçüde azaltacaktır. Davacının, “yetkili” mahkemeyi seçmesi, (yetki itirazında bulunulmadığı takdirde mahkeme yetki kazanacağından) kendi ihtiyarına bırakılabilir.

Yargılama usulündeki süreler:
Yargılama usulünde en çok tartışma yaratan hususlardan biri de, “süreler”dir. Yargılama usulündeki sayısız sürelere, mahkemelerin ilave ettiÄŸi süreler de eklendiÄŸi takdirde, tarafların, tam bir cendere içine sıkıştırıldığı görülecektir. Bunların başında, “davaya cevap süresi” gelmektedir. Davacı davasını açtığında, dava dilekçesi, karşı tarafa tebliÄŸ edilmekte, davalı da, tebliÄŸden itibaren 10 gün içinde, cevaplarını sunmak zorundadır.[2] Bu süre içinde cevaplarını sunmadığı takdirde, “münkir” (davayı inkar etmiÅŸ) adeddilmektedir. Davayı inkar etmiÅŸ sayılmanın, davalı açısından ağır hukuki sonuçları vardır. Bu kiÅŸi, ancak, inkar kapsamında delil sunabilir. Pratikte, aleyhine dava açılan birinin, dava açılır açılmaz avukata gitmediÄŸi, (gitse bile) hemen avukat tutmadığı/tutamadığı, bilinen bir gerçektir. AraÅŸtırmaları, (çoÄŸu kere) duruÅŸma gününe kadar sürmektedir. DuruÅŸma günü geldiÄŸinde, mahkemede, beklemediÄŸi bir durumla karşı karşıya gelmektedir. Belki de “çok önemli” ve “haklı” sebepleri olan davalı, on günlük cevap süresini kaçırdığı için, hakkını ispat edemeyecektir. Davaya cevap süresinin duruÅŸma gününe kadar uzatılması, veya ilk duruÅŸmada 15 gün mehil verilmesi, kime, ne zarar verebilir?! Mahkeme, davalıya, ilk duruÅŸmada, cevaplarını ve delillerini sunması için, 15 gün süre verilebilir. Davaya cevap süresinin, ilk duruÅŸmaya kadar uzatılması halinde, yapılacak iÅŸlemler azalacağı için, böyle bir deÄŸiÅŸiklik, olaÄŸan yargılama süresini de uzatmayacaktır.

Dava dosyasının işlemden kaldırılması:
Hukuk yargılama usulündeki önemli kurumlardan biri de “davanın müracaata bırakılması” uygulamasıdır. Davacı, (mazereti olmaksızın) duruÅŸmaya katılmadığı takdirde, dava dosyası iÅŸlemden kaldırılmaktadır.[3] Davacı, mahkemeye baÅŸvurarak, (ilk bir ay içinde,   harç ödemeksizin) üç ay içinde, davasını yenileyebilmekte, karşı tarafa yeni duruÅŸma günü tebliÄŸ edilerek, dava kaldığı yerden devam etmektedir. Davanın üçüncü kez müracaata kalması halinde, “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilmektedir. DuruÅŸmaların saatinde yapılmadığı, adliyelerin dağınıklığı  ve trafik yoÄŸunluÄŸu dikkate alındığında, yargılama usulündeki bu hüküm nedeniyle, binlerce kiÅŸi, “hakkından” mahrum olmaktadır. Müracaata bırakılan davaların önemli bir kısmının, “sayılı dakikalarla” müracaata bırakıldığı düÅŸünülecek olursa, güya davayı hızlandırmaya yönelik bu kurum, bir tuzaÄŸa, yıllarca süren davalarda, tam bir kabusa dönüÅŸmektedir. dir. Davacıya kısaca ÅŸöyle denilmektedir: “haklı olabilirsin ama, davana üç kez yetiÅŸemediÄŸin için bu hakkını iptal ediyoruz!” Daha da vahimi, avukatlar, -davayı takip iradesi olarak kabul edilebilecek- faksla mazeret dilekçesi gönderdiÄŸi halde, (mazeret dilekçesinde) pul ekli olmadığı için, davası müracaata bırakılmakta, Yüksek mahkeme de bunu onaylamaktadır. Davacı, mazeretinin kabul edilmediÄŸini ve davasının müracaata bırakıldığını üç ay geçtikten sonra öÄŸrendiÄŸinde, iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸ olmaktadır.
Davacı duruÅŸmaya yetiÅŸemeyeceÄŸi durumlarda, (bırakın pul ekli mazeret dilekçesini) yargıca veya kaleme -mazeretini- telefonla bildirmesi dahi yeterli olmalıdır!!! Bu bildirim, “tutanakla” tespit edilip, dava dosyasına konulabilir. Bildirimde bulunmaksızın yetiÅŸemediÄŸi takdirde, (o günkü) duruÅŸmaların sonuna bırakılabileceÄŸi gibi, (ilgili baro ve adalet komisyonunun ortaklaÅŸa alacağı karara göre önceden belirlenen) “makul bir süre” de beklenebilir. Davacı, bu süre içinde de gelmezse, davanın müracaata bırakılması, “ihtarlı tebligattan” sonra kabul edilmelidir. Davacı, ihtardan sonra, mazeretini kanıtlayamadığı takdirde, “duruÅŸma giderine” mahkum edilebilir. Ayrıca, müracaata bırakılma sayısının, adli yıla göre belirlenmesi, yıllarca süren davalar için, hakkaniyete daha uygun olacaktır.

Görevli ve Yetkili Mahkemeye gönderme süresi ve masrafları:
Hukuk yargılama usulündeki tuzaklardan biri de, mahkemenin “görevsizlik” veya “yetkisizlik” kararından sonra, on gün içinde, görevli ve yetkili mahkemeye gönderme masraflarının yatırılmasıdır. Davalı veya davacı, iÅŸ bölümüne dayalı mahkemelerde, kararın verildiÄŸi tarihten, diÄŸer mahkemelerde, kararın kesinleÅŸmesini müteakip on gün içinde, gönderme masraflarını yatırmak zorundadır. Bu masraflar, bu süre içinde yatırılmadığı takdirde, dosyanın gönderildiÄŸi (görevli/yetkili) mahkeme, bu durumu resen (kendiliÄŸinden) inceleyerek, “davanın açılmamış sayılmasına” karar vermek zorundadır.  Görevsizlik veya yetkisizlik kararları kesinleÅŸmeden görevli/yetkili mahkemeye gönderilemeyeceÄŸi için, mahkemeler, karar kesinleÅŸinceye kadar, dava dosyasını göndermemektedir. Bu kuralı bilenler, karar verildikten sonra, kararın kesinleÅŸmesini beklemeksizin, dava dosyasının, (görevli/yetkili mahkemeye) gönderme masraflarını mahkeme kalemine yatırmakta, karar kesinleÅŸtiÄŸinde dosya, mahkemece görevli/yetkili mahkemeye gönderilmektedir. Davacı, bu önemli kuralı bilmediÄŸi ve on günlük süre geçtikten sonra (gönderme) masraflarını yatırdığı takdirde, başına gelecek olan, yukarıda belirtildiÄŸi gibidir. Mahkemenin, sırf görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesiyle, davacının davasını takip etmeyeceÄŸi düÅŸünülebilir mi?! Eksik yatırılan temyiz giderinin tamamlanması için, mahkeme kalemi tarafından gönderilen muhtıranın (ihtarlı davetiyenin), gönderme masrafları için iÅŸletilmemesinin haklı bir mantığının bulunmadığı kanısındayım. Sırf masraf eksikliÄŸi yüzünden, davalar, aylarca sürüncemede kalmakta, bazen hak kaybına sebep olmaktadır.  Oysa, usul yasasında küçük bir deÄŸiÅŸiklikle buna çözüm getirilebilmesi mümkündür. Ä°dari yargılamada olduÄŸu gibi, dava açılırken, (artarsa, yargılama sonunda iade edilmek üzere) yedek tebligat masrafı alınabilir.

Temyiz süreleri:
Yargılama usulündeki en önemli hükümlerden birini de, “temyiz süreleri” oluÅŸturmaktadır.
Aleyhine karar verilen kiÅŸi, kararı temyiz etmek istediÄŸi takdirde, o mahkemeler için belirlenmiÅŸ temyiz süresi içinde, temyiz harcını yatırarak, kararı temyiz etmek zorundadır. Bu süre geçtikten sonra yapılan temyiztalebinin reddine karar verilecektir. Hukuka aykırı olduÄŸu düÅŸünülen bir kararın temyiz incelemesi için, belli bir süre konulması, olaÄŸan karşılanmalıdır. Ancak temyiz süresinin, kimi zaman tefhimden kimi zaman tebliÄŸden itibaren baÅŸlatılması, bu sürelerin, davadan davaya ve mahkemeden mahkemeye deÄŸiÅŸmesinde bir zorunluluk olmadığı kanısındayım. Bütün temyiz süreleri, gerekçeli kararın tebliÄŸinden itibaren baÅŸlatılmalıdır. Mevcut yargılama sistemimizde, temyiz süreleri, -kural olarak- ceza mahkemelerinde tefhimle, hukuk mahkemelerinde ise tebliÄŸden itibaren baÅŸlamaktadır. Bununla birlikte, bazı hukuk mahkemelerinde, (Ä°ÅŸ Mahkemesi, Ä°cra HakimliÄŸi) temyiz süresi, (tebliÄŸle deÄŸil) tefhimle baÅŸlatılmaktadır. Hukuk mahkemelerinde bu kuraldan ayrılmayı gerektirecek bir zorunluluk olmadığı kanısındayım.
Temyiz sürelerinin, her mahkemeye göre farklılık göstermesi, bazen, temyiz sürelerinin geçirilmesine neden olmaktadır. Temyiz süreleri, Asliye ve Sulh Hukuk Mahkemelerinde 15 gün.  Ä°ÅŸ mahkemesinde 8 gün,[2] Ä°cra HakimliÄŸi'nde 10 gün, Danıştay, Ä°dare ve Vergi mahkemesinde 30 gündür.  Karar düzeltme süreleri de, temyiz süreleriyle baÄŸlı olmaksızın, mahkemeden mahkemeye deÄŸiÅŸmektedir. Herhangi bir kazaya maruz kalmamak için, her davanın temyizinden önce, yasaya bakmak en saÄŸlıklı yol olarak gözükmektedir. Temyiz ve karar düzeltme sürelerine bakıldığında, bu sürelerin, genel olarak, 7 gün ile 30 gün arasında deÄŸiÅŸtiÄŸi görülmektedir. Bazı mahkemeler ve davalar için, temyiz ve karar düzeltme sürelerindeki 3-5 günlük kısaltmanın, yargılamanın hızlanmasıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığı kanısındayım. Bir tebligat, 10-15 günden önce yapılmazken, temyiz sürelerini kısaltarak yargılamayı hızlandırmaya çalışmak, abesle iÅŸtigaldir. Hangi mahkeme olursa olsun, temyiz süreleri, tefhimden deÄŸil, tebliÄŸden itibaren baÅŸlatılmalıdır. Temyiz süresi, tefhimden itibaren baÅŸlatıldığı takdirde, gerekçeli karar yazılıp tebliÄŸ edildinde, (gerekçeli kararda, temyizi gerektirecek hususlar olsa bile) temyiz süresi çoktan sona ermektedir. Gerekçeli karar taraflara tebliÄŸ edilmeden temyiz süresi iÅŸlemeye baÅŸlatılmamalıdır.

Temyiz süresi de, davadan davaya ve mahkemeden mahkemeye deÄŸiÅŸmemeli, bütün mahkemeler için “aynı süre” belirlenmelidir. ÖrneÄŸin, bütün mahkemeler için, temyiz süresi, (tebliÄŸden itibaren) 15 gün olarak belirlenebilir. 15 gün, iki haftayı da aÅŸan bir süre olduÄŸu için, bu süre, yeterli ve makul bir süre olarak kabul edilebilir. Ayrıca, temyiz için, yeniden harç istenmesi, adaletin bir gereÄŸi deÄŸil, temyiz baÅŸvurularını azaltmaya yönelik bir uygulamadır. Basit bir inceleme (kontrol) için yatırılan harç, bazen yıllarca süren dava harcıyla eÅŸdeÄŸerdedir. Yenidern yargılama yapmayan temyiz incelemesi için istenen harç son derece yüksektir. DiÄŸer yandan, hukuka aykırı olduÄŸu düÅŸünülen bir kararın (temyizinin) faturasını, niçin temyiz eden ödesin?! Temyiz eden haksız çıkarsa, zaten yargılama giderlerini ödemek zorunda kalacaktır. Temyiz için mutlaka harç alınacak ise, harcın yatırılmasıyla ilgili hükümlerin yumuÅŸatılması, bu hakkın daha geniÅŸ bir ÅŸekilde kullanılmasına imkan verecektir. ÖrneÄŸin, temyiz baÅŸvurusu sırasında, baÅŸvuru harcı yeterli kabul edilebilir. Temyiz dilekçesi karşı tarafa tebliÄŸ edildiÄŸinden, temyiz edene, temyizden itibaren 15 günlük bir süre verilebilir.
“Yazılı kanıt” sorunu:
Yargılama usulündeki kuralların belki de en önemli kısmını, hiç kuÅŸkusuz, “yazılı kanıt” sistemi ve kuralları oluÅŸturmaktadır. Taraflar, -kural olarak- belli bir miktarın üzerindeki iddialarını, sadece yazılı belge ile kanıtlayabilir.   Yazılı kanıt esasına dayanan bir   yargılama sistemi, ancak, saÄŸlam bir alt yapı üzerinde adalet dağıtabilir. SaÄŸlam bir alt yapı olmadığı takdirde bu sistem, adalet deÄŸil, “adaletsizlik” üretecektir. Bu ilkenin geçerli olduÄŸu hukuk sistemlerinde, ekonominin tamamına yakını kayıt altına alınmıştır. Kayıt dışı bir faaliyet ağır yaptırımlara tabidir. Bu ülke vatandaÅŸlarının, (hukuki sonuç doÄŸuran muamelelerinde) yazılı belge temin etmeleri için, özel bir gayret göstermelerine gerek bulunmamaktadır. Üretimden tüketiciye kadar, tüm ekonomik faaliyet kayıt altındadır. Oysa ülkemizde, kayıt dışı faaliyet, kayıtlı olandan çok daha fazladır. Bunun yanında, “yazılı kanıt sistemi”, yüzlerce yıllık geleneÄŸimizle de örtüÅŸmemektedir. Batıda, (en küçük bir iÅŸte) “sözleÅŸme” geleneÄŸi yaygın olduÄŸu halde, bizde, bazı önemli ortaklıklar bile, resmi kayıtlara dayanmamaktadır. Üreticiden faturasız mal alan kötü niyetli bir esnaf, borcunu ödemediÄŸi takdirde, (mevcut) yargı sisteminden, “tam bir himaye” görmektedir.  Bu durum, hukuka güveni yok etmekte, maÄŸdur olanları, hukuk-dışı çözüm arayışlarına itmektedir. Yargılama usulünde, “yazılı kanıta” dayanan bu sistem, yeniden gözden geçirilmeli, (bu sistemin muhafazası düÅŸünülüyor ise) saÄŸlam bir alt yapı kuruluncaya kadar, daha esnek hale getirilmelidir.

“Tanık” sorunu:
Mevcut yargılama sistemimiz, “yazılı kanıt” esasına dayandığı için, “tanık” deliline çok istisnai durumlarda baÅŸvurulmaktadır. Bu yola baÅŸvurulduÄŸunda da, tanığa güvenilmemektedir. Bunun temelinde de, yargılama sistemi yatmaktadır. Tanığa deÄŸer ve önem vermeyen bir yargı sisteminin, tanık delilini, saÄŸlam temeller üzerine inÅŸa etmesi beklenemez. Mevcut yargı sistemi içinde, tanığın güvenilir olup olmadığına önem verilmemekte, bununla ilgili, hiç bir araÅŸtırma yapılmamaktadır. Daha da önemlisi, ağır iÅŸ yükü altında, tanık, “usulen” dinlenmekte, tanığın doÄŸru söyleyip-söylemediÄŸi yönünde en küçük bir ÅŸaşırtmaca dahi yapılmamaktadır. Oysa, (geçmiÅŸ) yargı geleneÄŸimizde, tanıklık, saygınlık karinesi olup, herkes tanık olarak kabul edilmez, tanıklar hakkında, “güvenilirlik” soruÅŸturması yapılırdı. Tanıklıkla ilgili gerekli düzeltmeler yapılmadığı takdirde, (sadece) yazılı kanıt esasına dayanan sistemin esnetilmesi, tek başına bir anlam ifade etmeyecektir.

DiÄŸer yasalar:
Adil bir yargılamaya, sadece (gereksiz) “yargılama usulü kuralları” deÄŸil, diÄŸer yasalar da sayısız engeller koymaktadır. Özellikle “zamanaşımı” kurumu, hak sahiplerinin karşısında, ciddi bir tehdit oluÅŸturmaktadır. Sırf belli bir süre içinde dava açmadığı için, on binlerce kiÅŸi, hak kaybına uÄŸramaktadır. Zamanaşımı sürelerinin çoÄŸu, adalatin gereÄŸi için deÄŸil, yargının yükünü hafifletmek amacıyla (ve oldukça kısa) belirlenmiÅŸtir. Hak sahibinin hakkı, 1 yıl, 2 yıl, 5 yıl gibi sürelerle kısıtlanmamalıdır. Süre sınırlamalarının yanında, çoÄŸu gereksiz ÅŸekil ÅŸartları da, davanın esasına girilmeden reddine sebep olmaktadır. ÖrneÄŸin, elinde yazılı kira sözleÅŸmesi olmayan kiraya veren, kira miktarında uyuÅŸmazlık halinde, kiracının insafına terk edilmektedir. Oysa bu sorun, tahliye davası içinde, “ön mesele” olarak incelenip halledilebilir. Yine, kiraya verenin, kirayı ödemeyen kiracısı aleyhine keÅŸide ettiÄŸi ihtarname, ihtarnamede bazı kelimelerin yer almaması nedeniyle “geçersiz” sayılması; “ÅŸekli”, “hakka” tercih anlamına gelmektedir. Yine, eser sözleÅŸmesinde, müteahhidin ayıplı ifasında, muayene sürelerini geçiren eser sahibi, sırf bu nedenle, eksikliklerin bedelini dava etme hakkından mahrum bırakılmaktadır.

Sonuç:
Mevcut yargılama sistemi, bu konuda özel eÄŸitim almış kiÅŸilerin bile içinden çıkamayacağı karmaşık bir hale gelmiÅŸtir. Hukuk literötürünün önemli bir kısmını, bu usul tartışmaları oluÅŸturmaktadır. Bu kuralların büyük bir çoÄŸunluÄŸu (bizce) gereksiz, önemli bir kısmı da, yüzlerce yıllık tarihsel birikimimizle ve geleneklerimizle baÄŸdaÅŸmamaktadır. Yargılama usulü kuralları, (yargılamanın nihai amacı olan) “hakkın” ve “adaletin” önüne geçmiÅŸtir. Hakkı sahibine teslim edemeyen bir yargı sisteminin, adil ve yararlı olduÄŸunu öne sürmek mümkün deÄŸildir. Yargılamayı, vatandaÅŸların da anlayabileceÄŸi bir düzene sokmak, basitleÅŸtirmek, hukuk devletinin asli görevlerinden biri olmalıdır.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 31-05-2011 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111718225 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net