15-10-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
ÇANAKKALE: BİR İMRENMENİN ÇETİN HİKAYESİ PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 5
KötüÇok iyi 
Yazar Ercan Arslaner   
06-04-2009
ÇANAKKALE ZAFERÄ° BÄ°R Ä°MRENMENÄ°N ÇETÄ°N HÄ°KAYESÄ°DÄ°R


                                                      Ercan ARSLANER (*)
   Sayın Selami Çekmegil “Tilki Tuzağı” adlı bir eserin sahibidir. Çanakkale Zaferinin yıldönümü sebebiyle TV konuÅŸmasındaki pürüzsüz hitabetle, yazdığı eser arasında açık bir paralellik vardır. Öncelikle her ikisi de zalimlerin adalet ve ÅŸefkat bilmeyen davranışlarına isyandır. Bu ülkede bürokrasinin kör taassubu pek çok aydının önüne aşılması zor duvarlar çekmiÅŸtir. Çekmegil, bu anlayışsızlığın hesabını eseriyle sormaktan çekinmemiÅŸtir.
   Ben de onun deÄŸerli konuÅŸmalarındaki “MehmetçiÄŸin aziz hatırasına bir ÅŸey demek” zor olsa da farklı bir bakış açısı getirmek istedim. Olaya duygusallıktan biraz ayrılarak bakabildimse,
sevineceÄŸim.  Åžahsen amacıma ulaÅŸabilirsem, hatta bu yolda ilgililer nezdinde bazı uyanmalar saÄŸlayabilirsem, ÅŸüheda fışkıran topraklarda yatanların güller gibi açan tebessümlerini hayalden ötede gözlerimle görür gibi olacağım.
   Duygu ve düÅŸünce birbirine çok yakın iki kavram… Onlar birbirlerine gece ve gündüz gibi muhtaçtırlar. Çanakkale savaşına zafer tacı giydiren üçüncü unsur MehmetçiÄŸin büyük cesareti olmuÅŸtur.
   Bir eser veya olaya hamasi yönleriyle bakmanın ötesinde objektif ve hayati önemiyle yaklaşım, en azından ötekiler kadar deÄŸerlidir. Buradaki hayati önem üzerinde çok dikkatle durmak gerekir; tıpkı “Hiç ibret alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi?”  sözlerinde olduÄŸu gibi…
  ***  
   Bir Alman yazar, konu üzerine yazdığı bir eserde her iki BoÄŸaz’ı Türk’ün kızıl elması olarak adlandırır. Bir ülkenin kızıl elması yoksa o milleti var saymak da anlamsızdır. Bir yabancıya göre kızıl elma olan yer (Çanakkale ve Ä°stanbul BoÄŸazları) bizim için kıpkızıl elmadır. Biz her iki BoÄŸazın önemini anavatanımızla eÅŸ deÄŸerde tutmayı nasıl açıklayacağız; çünkü diÄŸer ülkeler de bu deÄŸeri anlamış olmalılar ki oradan gözlerini tarihler boyu ayıramadılar.
   “Kızılelma” sözcüÄŸünü ilk kez Ahmet Kabaklı Hoca‘dan duymuÅŸtum. Derste “Türk’ün Kızıl elması nedir?” diye sormuÅŸlardı. Hiçbir öÄŸrenci doÄŸru cevabı bilememiÅŸti. Kendileri bunun “Ä°la-ı Kelimatullah: Allah’ın adını yükseltmek” olduÄŸunu söylemiÅŸlerdi. Osmanlı Ä°la-ı Kelimatullah peÅŸinde iken BoÄŸazlar, Ege Denizi dışında Akdeniz bile ayaklarının altında bir halı gibi Ä°spanya’ya, Atlas Okyanus’una doÄŸru uzanıyordu. (Sayın okuyucu, bu noktada bir ÅŸeyler hatırladın mı? Tarık Bin Ziyad ne demiÅŸti? ”Hey yüce Allah’ım! Önüme ÅŸu deniz çıkmasaydı, senin adını daha ötelere götürecektim.) Tüm bu amaçların veya güçlerin iç yapısında insanların, askerlerin birbirlerini kardeÅŸ bilmeleri vardı. Daha sonraları Allah için kardeÅŸlik duyguları yerine ÅŸeytanların peÅŸinde kardeÅŸ kardeÅŸle konuÅŸmaz hale gelince her ÅŸey küçülmeye, ufalanmaya baÅŸlamıştır. Åžimdilerde Çanakkale’ye giden lise öÄŸrencileri ÅŸehitlerin kanlarıyla sulanan yerlere bira ÅŸiÅŸeleri saçıyorlar.
   En ideal kızıl elmanın ne olacağı önemli bir sorudur. Ä°çtenlikle düÅŸünebilen bilginler bu sorunun cevabını yine ön paragraftaki iki kelimede bulacaktır. Çünkü o yönde giden insanlar farklı kavimlerden gelseler bile kendilerini kardeÅŸ sayacaklardır.  Yaratan’ın huzurunda kendilerini kardeÅŸ görenler “Birbirinizi sevmedikçe iman etmiÅŸ olmazsınız; iman etmedikçe de Cennet’e gidemezsiniz.” sözlerinin aydınlığında gerçek kardeÅŸliÄŸin bu dünyada baÅŸladığını bilirler. Bunun için onların savaÅŸları da kardeÅŸlik uÄŸrunadır. Osmanlı toprak için deÄŸil, bu anlam için dövüÅŸürken kendisi de zamanının süper gücü oluvermiÅŸti; hem de bilimde, sanatta ve her bir alanda. 
***    
   SavaÅŸ öncesi ekonomik ve sosyal durumu eleÅŸtirilerle birbirine baÄŸlamak, gelecek için önem taşır. Türk askerinin bilinmez gafletlerle yakılıp kavrulduÄŸu Sarıkamış olaylarında bir Rus albayı esir alınmıştır. Türk’ün barış zamanında savaÅŸtaki gibi çalışmaması[1] yüzünden esir albay manzaraya yürekten acımış olmalı ki  “Yahu bunları soÄŸuktan ölmeye götürüyorsunuz.” demekten kendini alamamıştır.[2] Aynı savaÅŸla ilgili olarak Moskova’da ateÅŸe militer olan Saffet Arıkan’la cephe komutanı Enver PaÅŸa arasındaki konuÅŸma ordunun donanımını doÄŸrudan ilgilendirmektedir: S.A. ”PaÅŸa Hazretleri, biz Sarıkamış meselesini bir türlü anlayamamıştık. ”E. PaÅŸanın cevabı” Zaten açlıktan öleceklerdi. Cephede düÅŸman da öldürerek öldüler.” cevabını verir.[3]  Biz cihan Sultanı Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Zaferi öncesinde savaÅŸ meclisi yaparak paÅŸalarının fikrini aldığını da biliyoruz. ”Ä°stiÅŸare” gibi çok yüce bir metot Ä°slam Dininin emriydi. KeÅŸke Enver PaÅŸa da bunu yapabilseydi. O savaÅŸta donanımsızlık, barış zamanında bilgi ve teknoloji ile uÄŸraÅŸmamak Türk halkından intikamını çok acı bir ÅŸekilde almıştır. SavaÅŸ alanına 80 km uzaktaki bir ÅŸehirde var olan cephaneyi askere taşımak için elde merkep bile yoktur.. Bu iÅŸi lise çağındaki öÄŸrenciler  görmeye kalkmışsa da sonuç tam bir felakettir.    
   Anlaşıldığına göre Çanakkale’de donanım Almanlara aitti. Havranlı Seyit onbaşının kaldırdığı iki yüz elli kiloluk gülle acaba nerede imal edildi? Cephe komutanı Cevat PaÅŸa 18 Mart sabahını kastederek “Bu sabah müttefikler donanması olanca kuvvet ve ÅŸiddetiyle kaleye taarruza baÅŸladı. Elimizde mermi miktarı az olmakla beraber, bunlardan ve kara ordusu topçuları ile bilhassa obüslerden azami faydalanmayı düÅŸünmüÅŸ ve bu sebeple mestur (örtülü) mevziler hazırlamıştık. Her tabya ve batarya kendilerine evvelce verilen emir gereÄŸince düÅŸman gemilerine hemen ateÅŸ açıyordu.”[4] Anlaşılan Çanakkale’deki donanımsızlık Sarıkamış’takinden biraz farklıydı. Yine de komutan cephane azlığından bahsediyordu. Fakat karşı taraftakiler tepeden tırnaÄŸa zırha girmiÅŸ gibidirler. Bu savaÅŸta rol oynayan Yavuz Zırhlısı dikkat çekicidir. Bizim ÅŸimdiki donanma güncümüz ise arada sırada bir savaÅŸ gemisi yaptığından bahsediyorsa da yapılan gemi Yavuz’la ne kadar karşılaÅŸtırılabilir?
   Barış zamanında savaÅŸa hazırlanmakla mevcut savaÅŸlar nasıl karşılaÅŸtırılır? Bizdeki ve onlardaki bu beceri farklılığının tek sebebi vardır: Bu da onların eÄŸitim sistemlerinden gelir. Her nedense bizdeki eÄŸitim, ÅŸimdiye kadar hiçbir ÅŸekilde üretkenliÄŸin yanından bile geçemedi. Bir zamanlar (1955’li yıllar) bazı kiÅŸiler üzerinde -kendi ülkemizde görmeye alışmadığımız- asker elbiseleriyle dolaÅŸan gençler görürdünüz. Bunlar Kore’deki NATO gücünde askerlik yapan gençlerdi. Sol kolları üzerinde Korea niÅŸanı görürdünüz. Ayaklarındaki botlar ABD imalatıydı ve çok saÄŸlamdı. Tabanları yıllarca giyilse de eskimezdi elbiseleri gibi. Onlar her gencine meslek eÄŸitimi veya yüksek tahsille ekmek parası verirken sayın ulaÅŸtırma Bakanı Binali Yıldırım Tuzla’daki kazalar sebebi ile yeterli eleman bulamadıklarını, daha yeni yeni deniz meslek lisesi açtıklarını söylüyorlardı. Heyhaat bu güzel ülkenin üç tarafı denizlerle çevriliydi. DiÄŸer yandan okullara giremediÄŸi için meslek sahibi olamayan gençlerimizin sayısı kim bilir ne kadardır? Ve ülkemizde meslek sahibi olan ve olamayan gençlerin sayısı hiçbir zaman ilan edilmedi, istatistiÄŸi yapılmadı. Bu sorumluluk elbetteki Yeni Türkiye’de iÅŸe yepyeni gayretle baÅŸladığını söyleyen, Avrupa’dan hiç ders almamış yöneticilere aitti. ”SorumluluÄŸu sadece yöneticiden beklemek doÄŸru olmayabilir; halkın da acılarını, sancılarını dile getirmesi gerekmez miydi?” derken Ankara’da Sıhhiye’den trene binerek batı illerine çalışmak için giden iÅŸçilerle karşılaşılırmış. Ordu gibi giden bu gençler Kızılay tarafına polis engeliyle bırakılmazmış, o tarafa geçmeleri yasakmış; çünkü onların üst başı da esir Rus albayın acıyacağı kadar sefilmiÅŸ. Belki ayakkabısız, sırtlarında yorganlarıyla yürüyen bu insanları yabancı elçilik mensupları görmemeliymiÅŸ.
***

   Tarihimizin vatansever, çalışkan, ilerici padiÅŸahlarından Sultan Abdülhamid’in çabalarından biri Çanakkale SavaÅŸlarını deniz savaşı olması sebebiyle doÄŸrudan etkileyebilirdi. Belki çok merak ederek “Bu neydi acaba?” diye sorulur. Bu padiÅŸah, her türden okullar açmışsa da, nedense bilim düÅŸmanı olarak gösterilmiÅŸtir. Bilim düÅŸmanı(!) padiÅŸah, belki tarihin en uzun demiryolları ile BaÄŸdat, Medine, Paris ve Berlin’i birbirine baÄŸlamıştır. Fakat Mehmet Akif Ersoy aynı görüÅŸle hareket ederken ondan hiç bahsetmese de “Bize iki ÅŸey lazım: Biri mektep, biri yol” [5] demeye devam etmiÅŸtir.
   Okullarımızdaki tarih kitapları onun denizaltı çalışmalarını anlatmasa da biz bu haberi Feridun Kandemir’in çıkardığı Yakın Tarihimiz dergisinden öÄŸreniyoruz. [6] Mr. Garret adlı bir Ä°ngiliz mühendis, denizaltı çalışmalarında epeyce mesafe almıştır. II. Abdülhamit olayı duyar duymaz onu Ä°stanbul’a davet eder. Üç yıllık çalışmalarda denizaltının geliÅŸimine devam edilmiÅŸse de tam bir sonuç alınmadan 1883’lerde tekrar yurduna geri döner. Ordumuzun elinde tam anlamıyla geliÅŸtirilmiÅŸ denizaltılar olsaydı belki Çanakkale Zaferi çok daha kısa yoldan kazanılabiliridi. Ä°ngiliz, Ä°talyan, Fransız devletlerinin daha sonraları Çanakkale’den geçerek Ä°stanbul’a giriÅŸleri bile önlenebilirdi. 
   Japonlar birinci ve ikinci cihan savaşından beri uÄŸradıkları yenilgilerde Ä°sveç kralı DemirbaÅŸ Åžarl’ın “yenile yenile yenmeyi öÄŸreneceÄŸim deyiÅŸindeki gibi iÅŸe çok hızlı baÅŸladı. UlaÅŸtığı endüstriyel düzey göz önündedir. Bizdekiler ise daha büyük iÅŸlerle, ihtilâllerle(!) uÄŸraÅŸmaktadır. 
   Kısacası eÄŸitimin –doÄŸru yapılırsa- etkilemeyeceÄŸi bir hayat alanı yoktur. Ne kadar yazıktır ki bizdeki eÄŸitim her yönüyle yürekler acısıdır. Yurdumuz insan kaynağı da dâhil her türlü doÄŸal kaynaÄŸa sahipse de biz onlardan ne kadar yararlanıyoruz?

   Sayın Çekmegil’in konuÅŸmalarında açıklanması gereken bir nokta da ÅŸudur: Türk askerleri bu savaşın bir taarruzunda ellerine Kuran almışlardır. Bir zamanlar Hariciler de ellerinde Kuran’la taarruza kalkmıştı. Anlaşılan Hariciler Kuran’ı anlamamıştı; çünkü o Müslümanların birbirleriyle savaÅŸmasını kesinlikle yasaklardı. Çanakkale’deki durumda da askerler ellerindeki Yüce Kitabın bir ÅŸey yapmadığını gördüler. Mehmet Akif “Hele Kuran hiç inmemiÅŸtir mezarlıkta okunsun diye”[7] derken onun anlamıyla hareket edilmesi gerektiÄŸini vurguluyordu. Çanakkale’de ise yapılacak iÅŸ, hep ön hazırlık olmalıydı. Cevat PaÅŸa yamaçlara mevziler kazdıklarını söylüyordu. Åžahsen gördüÄŸüm gibi orada betondan yapılmış koruganlar vardı. KeÅŸke bu koruganlar BoÄŸaz’ın her iki yanında olsaydı ve kendi imalatımız olan uzun menzilli toplarla düÅŸmana ateÅŸ edilebilseydi, Çanakkale’de -250 000 ÅŸehit verilmesi yerine-kimsenin burnu kanamayabilirdi.
   Bu savaÅŸta ellerinde Kur’an tutan askerlerin ÅŸahadetinden dolayı Yüce Kitap onları koruyamamış mıdır? Kur’an’a hürmetiyle daima onu başında gezdiren bir ÅŸahıs, içindeki anlamı bilmiyorsa, ona tamamen ters yönde hareket ederse, buna ÅŸaÅŸmamak gerekir. Onun anlamıyla hareket edilince dünyada hangi mucizelerin oluÅŸtuÄŸunu bilen Lord Kürzon “Bu kitap onların elinde oldukça biz onları yenemeyiz.”diye boÅŸuna söylemedi. Herhalde o, anlam ve ona uygun davranışları kastediyordu.
   Galiba bizde tarih dersi sadece olayların çizgileriyle veya ruhsuz bir masal gibi öÄŸretiliyor. Halbuki tarih, endüstri ve bilimin de etkilediÄŸi geliÅŸimleri mutlaka dikkate almak zorundadır.1930-1955’li yılların tarih kitaplarını hatırlayınız! Sayfalar Yunan heykellerinden çekilmiÅŸ büst heykelleriyle dolu idi. Teknik buluÅŸların genellikle Batı’ya ait oluÅŸunun nedenleri ve bize ait problemlerin ilgili çözümleri bu derslerin önemli konularından olması gerekmez miydi?. Zaten bize yaramayan dil, tarih ve teknoloji öÄŸretimine milletten kesilen vergilerin neden harcandığı konusunda biraz daha derin düÅŸünmek gerekmez mi? Bu konuların kompozisyon derslerinde iÅŸlenmesi öÄŸrencileri geleceÄŸe en iyi ÅŸekilde yöneltebilir. DoÄŸrusu bizdeki lise ve fakültelerde Kompozisyon alanında neler yapıldığı incelemeye deÄŸer bir konudur.
   AÅŸağıdaki soruları cevaplandırarak, çözümleri izlemek doÄŸrudan vatandaÅŸa ait olmalı. Aksi halde Japonlar kış uykusundan çoktan uyanmışlarsa da bizdeki bir türlü bitmek bilmiyor.
1.Çanakkale bir savaÅŸ-zafer MÜZESÄ° olmalıdır. Dost ve düÅŸman kuvvetler orada en canlı modellerle gösterilmelidir.
2.Özellikle ordumuzun kullandığı her tür silah, donanım ve cephanenin miktarlarıyla yerlilik ve yabancılığı tespit edilmelidir.
3.SavaÅŸta donanımla baÄŸlantılı olarak verdiÄŸimiz ÅŸehitler meslekleriyle birlikte yapılacak müzede gösterilmelidir.
4.Zaferi kazanan ruh üzerinde en doÄŸru açılımlar yapılabilmeli, savaşın Haçlı Seferleriyle ilgisi araÅŸtırılmalı, geleceÄŸe yönelik öngörüler en nesnel yönleriyle ortaya konmalıdır.
   Atinalı askerler ne demiÅŸti? ”Yolcu! Atina’ya git ve bizim burada vatanımız için öldüÄŸümüzü söyle!” Çanakkale’deki ÅŸehitler ise vatan sevgisi ve imanı birbirinden ayırmayarak ÅŸehit oldu.
   “Sana aÄŸuÅŸunu açmış duruyor, peygamber!” sözündeki güzellik ve anlamın derinliÄŸini ancak okuyanlar ve düÅŸünenler anlayabilir. Kur’an da “Oku!” ile baÅŸlıyordu. Onun harfleri altınla yazılsa, gece gündüz okunsa kör cehaletin bir damlası bile yok olmaz. Sözcüklerin seslerinden ötede anlamları var; insan ruhuna geçiÅŸ; hareketi, düÅŸünceyi etkileyiÅŸ ancak anlamakla olur. Bitkilerin damarlarına su geçmiyorsa, ona denizlerin içinde olmak hiç fayda vermez.
   Ruh kökümüzün büyük ÅŸairi Mehmet Akif “Çanakkale Åžehitleri” ÅŸiirinde Bedr’in aslanlarının ÅŸanını da anar. Çanakkale ÅŸehitleri aslında onların Cennetteki mevkilerine imrenerek o büyük mutluluÄŸa ulaÅŸtı. Bedri’n aslanları belki sonrakilerden daha erken sınırsız mutluluÄŸa ulaÅŸmış oldu; çünkü dünyada tek imrenilecek mutluluk orada sınırsızdır. 
   Sayın Çekmegil belki gelecek yılki konuÅŸmasında biraz da yukarıdaki bakış açılarıyla konuya bakar.

(*) Almanya E. EÄŸitim AtaÅŸemiz



[1] HurÅŸit Ahmet Pakistan’da doÄŸmuÅŸ bir eÄŸitim – öÄŸretim profesörüne aittir. Almanca’ya da çevrilen eserinin adı “Ä°slami   EÄŸitim!dir”
[2] Çankaya- F.R. Atay Ä°stanbul-1980- BateÅŸ  Yayıncılık Sh. 82
[3] Ages. Sh. 83. F.R.Atay’ın eserine Sultan Abdülhamid’e hal haberini getirenler tanıtılmamıştır. Aksine Feridun Kandemir “yakın Tarihimiz” dergisinde bu ÅŸahıslar hakkında yeterli bilgiler vererek Türk okuyucusunu aydınlatmıştır.
[4] Yakın Tarihimiz-Feridun Kandemir- I. Cilt-Sayı:3-1962. Sh. 77
[5] Safahat- Mehmet Akif Ersoy
[6] Yakın Tarihimiz- Yukarıdaki dergi. Sh:121
[7] Safahat-Mehmet Akif Ersoy

Yorum
Teşekkür...
Yazar Selami Çekmegil açık 2009-04-06 19:38:42
DeÄŸerli EÄŸitim AteÅŸemiz Ercan bey'e, ÅŸahsıma yönelik mültefit ifadeleri ve konuya gösterdiÄŸi ilgi için yürekten teÅŸekkür ediyorum. Katkılarından yararlanacağım... 
Selami Çekmegil
Yazar Fahri açık 2009-04-07 01:55:04
Çanakkale de düşman kayıpları 52bin, ÅŸehitlerimiz ise 57bin olarak verilmektedir. 250bin rakamı toplam zayiattır. Yani, yaralanma, hastalık vb çeÅŸitli sebeplerle savaÅŸ dışı kalanlar. 
Çanakkale de ikmal hatalarından ötürü türlü yoksunluklar görülsede, düşman donanmasının gücü ve azameti bir kenara ayrılırsa, kara savaşında güçler ve silahlar birbirine yakındır. Bu durumda belirleyici olan, öncelikle komuta kademesinin mahareti ve buna baÄŸlı olarak askerin muharebe yeteneÄŸidir. Önemli fark: Yıllardır hep yenilmiÅŸ, hep geri çekilmiÅŸ, artık bitti sanılan Osmanlıya (Türk'e) karşı, batının bir arada ve moral üstünlükle, son darbeyi vurmak üzere saldıran taraf oluÅŸudur.  
Retorik olarak, MehmetçiÄŸe övgüler düzülmesi pektabii haktır. Ancak unutmamak gerekirki, ehil bir komuta kademesi yoksa, en iyi askeri telef olmaktan hiçbir ÅŸey kurtaramaz. ÖrneÄŸi, hemen aynı tarihlerdeki Sarıkamış faciasıdır.  
Bu elim olaya gönderme yaparak, Ercan Bey kurÅŸunlara karşı kitapla-muskayla yürümenin faydasızlığını belirtmek istemiÅŸ, baÅŸka bir hususa dikkat çekmiÅŸ.. Bu büyük zaferin edebi yanını ve manevi gücü, hayatın gerçekliÄŸi ve savaÅŸ sanatıyla deÄŸiÅŸtirmek isteyenlere –bir baÅŸka açıdan- karşı çıkmış. Yerindedir. 
Es geçilen, Türk Askeri denirken, eriyle subayıyla bir kastediliyor olmasıdır. Çünkü, Türk subayı eriyle omuz omuza, çoÄŸu zaman önünde topraÄŸa düşmektedir. Ä°stiklal harbinde de böyledir. Bizde, galibiyetler daima tüm orduya atfedilir. Komutan'ın adıyla anılmaz. 
Çanakkale zaferini, "aksakallı atlılara" maledenler, Sarıkamış'ta niçin görülmediklerini de izah etmek zorundadırlar.  
DeÄŸerli Selami Bey'i keÅŸke daha uzun süre izleme-dinleme imkanımız olabilse, daha uzun süreli bir proÄŸram olsaydı. Dinlemek hem sanÅŸ, hem keyif.  
Re.EleÅŸtiri
Yazar girisim açık 2009-04-08 14:09:48
Çanakkale savaşı elbette üzerinde durulması gereken tarihi bir olaydır. Fakat bu üzerinde durmalar, gün geçtikçe daha destansı ögeler taşımakta, hadise gerçek boyutundan hızla uzaklaÅŸmaktadır. Bir savaşın kazanılmasını, savaÅŸan askerlerin kahramanlığına baÄŸlamak en temel eÄŸilimdir. Çünkü hadiseyi gündeme getirenlerin amacı, aynı kahramanlık eÄŸilimlerinin kuÅŸaklar boyu devamını saÄŸlamaktır. Böylece ulusun asker ihtiyacı ve bunun için gerekli moral deÄŸerler saÄŸlanmış olacaktır. Aslında savaşın kazanılması olayı bir dizi teknik olaydır. Tüm bunların izahının yapılaması kimseye bir kazanç saÄŸlamaz. Ama ‘kahraman asker’ tanımlamanızdan sonra birçok kiÅŸinin bu kahramanlığa heveslendiÄŸini görmek mümkündür. Bu söylediklerim eleÅŸtiri için deÄŸil; vakıanın tespiti açısındandır. 
Çanakkale savaşında Türk ordusu Alman teknolojisinin ürettiÄŸi silahları kullanıyordu. Mesela mayın gemileri bu teknolojiyle denizi geçilemez hale getirmeseydi savaşın seyri farklı olurdu diye düşünüyorum. Gözden kaçan önemli noktalardan biri de düşman ordusunun pek çok sayıda üst düzet subay zayiatı vermesidir. SavaÅŸlarda asker zayiatı sayılarla ifade edilirken subayların adları ve rütbeleri unutulmaz. Osmanlı askeri keskin niÅŸancılarıyla bu savaÅŸta nokta atışı yaparak pek çok düşman subayını öldürmüştür. Bununla ilgili düzeneÄŸi (üçgen ÅŸeklinde, ortası niÅŸan almak için delinmiÅŸ, bir kiÅŸinin rahatlıkla taşıyabileceÄŸi, arkasına mermi geçirmeyen kalkan) gezdiÄŸim bir müzede görmüştüm. 
Çanakkale anmaları, ÅŸu haliyle insanı düşüncesizce ölümün üzerine yürümeye yönlendirdiÄŸi gibi; ölümü yaÅŸamdan daha deÄŸerliymiÅŸ gibi göstermektedir. Kahramanlık, dengeli bir güç mücadelesinde avantaj saÄŸlayabilir. Bizde halen okullarda, Osmanlı ordusunun yaptığı fetihleri, zamanına göre daha modern silah kullanmasına baÄŸlayan tarihi izahlar görülmez. Osmanlı, ortaçağın en konvansiyonel silahlarını kullanıyordu. Ä°stanbul’un fethinde bir Macar topçunun büyük toplar döktüğü söylenir ama bu konu hep Ulubatlı Hasan’ın kahramanlığının gölgesinde kalır. 
Yazara bir noktada eleÅŸtiri getirmek istiyorum; Yazar müslümanın müslümanla savaşının kesin olarak Kuranda yasaklandığını söylüyor. Bunun kaynağını bize gösterebilir mi? Tabii ki gösterecektir ancak o zaman ÅŸu sorulara cevap verirse daha aydınlatıcı olabilir: 
GöstereceÄŸi delili Hz Ebubekir yanlış mı anlamıştır ( halife olduktan sonra ilk savaşı vergi vermeyenlere karşıdır). 
Hz. Ali yanlış mı anlamıştır, Hz. AyÅŸe ve taraftarlarıyla ile savaÅŸmıştır. 
Hz. Osman da mı yanlış anlamıştır, Hz. Ali’yi katledenlerin ardına düşmüştür? 
Fatih sultan Mehmet yanlış anlamıştır, kardeÅŸi Cem ile problem yaÅŸamıştır? 
Müslümanlığından şüphe etmediÄŸimiz bazı ÅŸahıslar da mesela kardeÅŸleriyle savaÅŸmaktadır (toprak kavgası, alacak- verecek, amirlik memurluk iliÅŸkileri v.s). 
Raci D 
Yazar Fahri açık 2009-04-10 20:42:01
"Hadiseyi gündeme getirenlerin amacı" ÅŸeklindeki bir giriÅŸ, size yakışmamış ve kastı çok aÅŸmış deÄŸerli dost.! 
Bu tür zaferler, zamanla, her toplumda destanlaşır ve bu böyle olması kötü bir ÅŸey de deÄŸildir. 
Öte yandan, savaÅŸların halk arasında ve edebi literatürde iÅŸlenmesiyle, harp akademilerinde ders olarak iÅŸlenmesi arasında pektabii fark olacaktır, bildiÄŸiniz üzere. 
Bizde sorun, herÅŸeyin çorba ediliyor oluÅŸudur kanısındayım.  
 
Bir de şu açıdan bamayı deneyelim mi?
Yazar kubha açık 2009-04-11 00:51:21
Allah insanları dünyada değişik şekillerde imtihan ediyor. Yukarıda bahsi geçen tüm olaylar o olayı yaşayanlar için çetin bir imtihandı ve allah o derece ağır imtihanı bize yüklemesin. Çanakkale harbinde şehadete yürüyenlerin bir elinde kuran taşımasını niye küçümser bir ifadeyle aktarıyor Ercan Bey?
kahramanlık
Yazar girisim açık 2009-04-13 12:38:37
Fahri Bey uyarılarınıza teÅŸekkürler. Yazınızdan sonra düşüncelerimin Çanakkale savaÅŸlarına karşı olduÄŸum ÅŸeklinde anlaşılabileceÄŸinin farkına vardım. O ÅŸekilde bilinmek istemem. Ben ‘kahramanlık’ diye bilinen evrensel terime genel bir yorum getirmek istemiÅŸtim. Özel olarak Çanakkale savaşı her türkün iftihar duyması gereken bir hadisedir.

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 08-04-2009 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
120906965 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net