05-05-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow ÅžEYTANÄ° GÜÇLER
ŞEYTANİ GÜÇLER PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 38
KötüÇok iyi 
Yazar Prof. Dr. Seyit Mehmet ÅžEN   
30-10-2007

ÅžEYTANÄ° GÜÇLER
                                             Prof. Dr. Seyit Mehmet ÅžEN


      
Bu yazıyı 1998 yılında yayınlanan “demoklasya/tabular ülkesi” kitabımdan alıntılıyorum. “Tarih tekerrürden ibaret diyorlar; hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi” diyen Akif’in ruhuna fatiha niyetiyle.
      Bilimsel çalışmalarda, herhangi bir araÅŸtırmadan doÄŸru sonuç alınabilmesi için; araÅŸtırmanın saÄŸlam bir temele oturması ve uygun bir metodun seçilmesi gerekir. Yani, ulaşılmak istenen hedefe, doÄŸru yolla varılır. Bir diÄŸer ifadeyle, eÄŸri yolla doÄŸru hedefe varmak mümkün deÄŸildir. Tasavvufi tabirle, ”vusulsüzlük, yani vasıl olamayış, usulsüzlüktendir”. Bu baÅŸucu tespiti ortaya koyduktan sonra, GüneydoÄŸu bölgemizde yaÅŸanmakta olan problemler üzerinde düÅŸüncelerimizi yoÄŸunlaÅŸtırabiliriz.
Ülkemizin GüneydoÄŸu bölgesinde bir sıkıntının, bir sancının ve hatta acilen tedavi edilmesi gerekli olan bir hastalığın olduÄŸu çok açık bir gerçektir. Bu bir vakıa olarak ortadadır ve bunu yok saymak, ya da göz ardı etmek ÅŸüphesiz ki mümkün deÄŸildir. Fakat bu konuda yapılacak ilk ÅŸey, hastalığın teÅŸhisinin iyi yapılması ve isminin doÄŸru konulmasının gerekliliÄŸidir. Bu yapılamayacak olursa; tedavinin mümkün olamayacağı bilinen bir gerçektir. Nitekim en basit bir hastalıkta bile, teÅŸhis yanlış konulur ve tedavi metotları yanlış seçilecek olursa; tedaviyi çok iyi yetiÅŸmiÅŸ tabipler bile yapacak olsa, hastanın saÄŸlığına kavuÅŸması mümkün deÄŸildir. EÄŸer teÅŸhisi iyi koyamazsak, isimlendirmeyi doÄŸru yapamazsak ve uygun bir sosyolojik metot seçemezsek, ülkemizin GüneydoÄŸusunda baÅŸ gösteren ve yıllardır bir kanayan yara olarak sürüp giden sosyal hastalığın saÄŸlıklı bir çözüme kavuÅŸması mümkün deÄŸildir. Gerçekten de, uzun yıllardır sürüp giden bu hastalığın bir türlü tedavi edilemeyiÅŸinin ilk ve en önemli nedeni, kanımca, isimlendirmenin yanlış, ürkütücü ve ürpertici oluÅŸudur. Tedavisine çalışılan bir sosyal hastalığın, eÄŸer ismi bile doÄŸru dürüst konulamamışsa; bu hastalık nasıl olacak ta tedavi edilecek ve hasta saÄŸlığına kavuÅŸacaktır, söyleyebilir misiniz?
    Bütün bunlardan sonra, GüneydoÄŸudaki sosyal hastalığın tedavi edilebilmesi için; öncelikli olarak isminin doÄŸru konması gerekir diyorum ve ÅŸu soruyu soruyorum:
          EÄŸer ülkemizin GüneydoÄŸu bölgesinde, Anadolu insanının Kürt kesimi deÄŸil de, Türk kesimi yaÅŸamış olsaydı; bugünkü problemler yine de yaÅŸanır mıydı, yoksa yaÅŸanmaz mıydı, ne dersiniz?
          Ülke yönetimini ellerinde tutanlar, GüneydoÄŸu bölgemizde yaÅŸanan sosyal hastalığın tedavi edilmesini istiyorlarsa; “efradını cami, aÄŸyarını mani” olacak biçimde, bu sorunun cevabını bulmak zorundadırlar. Bu cevap bulunmadıkça, hastalığa hiçbir zaman doÄŸru bir isim verilemeyecek ve buna baÄŸlı olarak ta, kalıcı, yani kesin bir tedavi yapılamayacaktır. Nitekim etkili ve yetkili deÄŸiÅŸik kesimlerin GüneydoÄŸu meselesini isimlendirmelerine baktığımızda, konuya ne kadar da yüzeysel ve tek gözle yaklaşıldığını, yani cevabın “efradını cami, aÄŸyarını mani” olmadığını görüyoruz.
           Bana kalırsa, ülkemizin GüneydoÄŸu kesiminde Anadolu insanının Kürt kesimi deÄŸil de, Türk kesimi yaÅŸamış olsaydı bile; bu problemler yine yaÅŸanırdı. Bir baÅŸka ifadeyle, GüneydoÄŸu meselesi bir "Kürt" meselesi, ya da “Kürt kimliÄŸi” meselesi deÄŸildir. Bu bakımdan, ”eÄŸer Kürtçe eÄŸitim veren okullar açacak olursak; Kürtçe yayın yapan radyo ve televizyon yayınlarına izin verirsek; Kürt kimliÄŸini tanımış oluruz ve bunun doÄŸal sonucu olarak, Kürt meselesini çözmüÅŸ oluruz” tezi, ya da yaklaşımı, bana göre tamamen yanlıştır. Bununla, bu söylenenler yapılmasın demiyorum. Bütün bunlar yapılsa da, Güney doÄŸunun problemi çözülmez diyorum. Çünkü bunların yapılıp yapılmamasına, her ÅŸeyi bildiklerini iddia eden çok sayın yöneticilerimiz karar vereceklerdir; ya da bir raporla GüneydoÄŸuyu tanımaya çalışan iÅŸ adamlarımız.
       Bu meseleye biraz daha yakından bakalım:
       Ülkemizin GüneydoÄŸu bölgesinde, yıllar yılı ÅŸeytanın inanan insanla kavgasına benzer bir kavga yaÅŸanmaktadır. Bilinen çok açık bir gerçektir ki; GüneydoÄŸunun ÅŸeytanı, ülkemizin güçlenmesinden ve Orta doÄŸuya hâkim olmasından endiÅŸe eden ve orada vazgeçilemez çıkarları bulunan dış güçlerdir. Büyük iÅŸveren, durumundaki bu dış güçler; GüneydoÄŸu bölgemizin yakın çevresindeki taÅŸeron firmalarla, ya da daha küçük boyutlu ÅŸeytanlarla, bölge insanını tahrik etmekte; deÄŸiÅŸik yöntemlerle, onların içinden binde birlerden daha düÅŸük oranlarla ifade edilebilecek kimilerini, kendi ÅŸeytani güçlerine katmaktadırlar. Binde birlerden daha da düÅŸük oranlardaki bölge insanını da saflarına katan bu taÅŸeronlar, ya da bu küçücük ÅŸeytanlar; kendilerini besleyen, yani bu iÅŸi kendilerine veren büyük iÅŸverenlerin, yani büyük ÅŸeytanların istekleri, amaçları ve çıkarları doÄŸrultusunda, görevlerini yerine getirmekte; GüneydoÄŸuyu kana bulayarak, ülkeyi ekonomik çıkmaza sokmaktadırlar. Ekonomik çıkmaza giren bir ülkenin ise, dış güçlerin karşısında direnebilmesi, yani dik durması zaten mümkün deÄŸildir. Nerede kaldı Orta doÄŸuya hâkim olması? Mesele bu kadar açık deÄŸil mi?
    Gerçekten, GüneydoÄŸu bölgemizde ismi konulmamış bir savaÅŸ yapılmıyor mu?         Yılardır sürüp giden bu savaÅŸta, bu ülkenin, bu devletin ve aziz Anadolu insanının düÅŸmanları “yedi düvel”den fazla deÄŸil mi? Hal böyleyken, meseleye nasıl “Kürt meselesi”, ya da, ”Kürt kimliÄŸi meselesi” olarak bakabiliriz, söyler misiniz? Meseleyi nasıl, ”Müslümanların meselesi deÄŸil”, yani “görmüyor musunuz, camide meselemiz var mı”, biçiminde deÄŸerlendirebilir ve hafife alabilirsiniz? Kimilerimizin sandığı ve de savunduÄŸu gibi, eÄŸer camide meselemiz olmasaydı ve ÅŸeytan camiye girmeseydi, Allah’ın Resulü(sav) cemaatin arasında dolaşır ve safları sıklaÅŸtırmakla uÄŸraşır mıydı?
        Bir kere daha tekrarında fayda görüyorum ki; GüneydoÄŸu meselesi esas olarak dış kaynaklıdır ve Orta doÄŸuda hayati çıkarları olan ve günümüz dünyasında büyük kabul edilen dış güçlerin oyunudur.
        Ä°kinci olarak, bilindiÄŸi gibi, GüneydoÄŸu bölgemiz, doÄŸudan batıya uzanan dünya uyuÅŸturucu ticaretinin en önemli ve en kısa geçiÅŸ güzergâhı üzerinde yer almaktadır. Bu noktada, yani GüneydoÄŸudaki kavganın sürüp gitmesi hususunda Ülkemizin güçlenmesini istemeyen dış güçlerle Uzak doÄŸudan aldıkları uyuÅŸturucuyu Uzak Batıya taşıyan uluslararası beyaz zehir kaçakçılarının çıkarları örtüÅŸmektedir. Daha önce belirtildiÄŸi gibi, bu güç odaklarının, bu ÅŸer gruplarının ve bu çıkar çevrelerinin faaliyetlerine yardımcı olan, onların doÄŸrultusunda hareket eden, sayıları binde birler oranında da olsa kimi GüneydoÄŸu insanımız elbette bulunmaktadır. Bu binde birlerin, özellikle silahlı güç olarak ÅŸer odaklarının yanında yer almasının ve onların cephesinde, ülkemizin güvenlik güçlerine karşı savaÅŸmasının bir kaç nedeni vardır. Bunları ÅŸu ÅŸekilde sıralayabiliriz:
   _   Bir kısım bölge insanımız, ÅŸeytani güçlerin tehdidi ve baskısıyla, zoraki onların saflarına katılmaktadırlar. Bu insanlarımız, kelimenin tam anlamıyla, ”birer kader kurbanı” durumundadırlar ve en azından, baÅŸlangıç itibariyle masum gözükmektedirler. Gerçekten de, bu insanlarımızın yapacak fazlaca bir ÅŸeyleri yoktur; ya ÅŸer odaklarının saflarında yer alacaklar, ya da onların kurÅŸunlarıyla, hemen oracıkta, anne/ babalarının gözleri önünde, öldürüleceklerdir. Bu durumda kalan genç bir GüneydoÄŸu insanının ömrünü uzatarak kendi meselesini çözmeye çalışmaktan baÅŸka çaresi yoktur. Böyle bir durumda kalan insana, ”ölümü tercih etseydi” demeye kimsenin hakkı olmasa gerek. Nitekim bu kesim, önüne çıkan ilk fırsatta ÅŸeytani güçlerin yanından kaçmakta ve güvenlik güçlerine teslim olarak hayatını kurtarmaktadır.
  _Kimi bölge insanı, iÅŸsiz oldukları için insanca yaÅŸayabilmek amacıyla ÅŸeytani güçlerin safında yer almaktadırlar. Bunlar, GüneydoÄŸunun çok zor ÅŸartlarında yaÅŸamak durumunda olan ve hayatın dayatması karşısında yapacak baÅŸka bir ÅŸeyler bulamayıp, Anadolu insanının tabiriyle “denize düÅŸtükleri için yılana sarılmak zorunda kalan”, ekonomik yönden çok zayıf olan insanlardır. Ä°yi hayat ÅŸartları yutturmacısıyla ÅŸer odaklarının saflarına katılan bu kesimler de kısa zamanda uyanmakta ve ellerine geçen ilk fırsatta katıldıkları ÅŸeytani safları terk ederek güvenlik güçlerine katılmaktadırlar. GüneydoÄŸunun ekonomisi düzelirse, ya da ülkedeki iÅŸsizlik meselesi çözülecek olursa bu kesimden insanların ÅŸeytani güçlere katılmalarının önüne geçilmiÅŸ olunacaktır.
    _  Kimi GüneydoÄŸu insanımız ÅŸer odaklarının propagandasına kanmakta, hayallerini de zorlayarak, kurulacak olan muhayyel bir devletçikte makam ve mevki sahibi olabilmek amacıyla ÅŸeytani güçlere yardımcı olmayı tercih etmektedirler. Bunlar, ÅŸu veya bu ÅŸekilde, GüneydoÄŸu insanının önce gelenleri ve önde gelenleri durumunda olanlardır ve asıl tehlikeli noktada bulunanlar bu kesimi oluÅŸturanlardır. Çünkü bunların esas olarak hiçbir sıkıntıları yoktur ve genellikle “tuzu kuru” insanlardır. Bunların iyi takip edilmeleri ve çok iyi teÅŸhis edilmeleri gerekir. Yine bilinen bir gerçektir ki, bu kesim özellikle tehlike bölgesinde yaÅŸamazlar ve görünen ÅŸekliyle ülke genelindeki itibarları yerindedir. Öyle ki,  devletin deÄŸiÅŸik kademesinde çok önemli mevkileri de iÅŸgal etmiÅŸ olabilirler.
   _  Kimi bölge insanı ve de özellikle genç olanlar fuhuÅŸ ve uyuÅŸturucu gibi genel olarak bölge insanının reddettiÄŸi, fakat nefsin arzuladığı bazı rezaletleri iÅŸleyebilmek amacıyla ÅŸeytani güçlere katılmaktadırlar. Bunlar kelimenin tam anlamıyla Ä°slami terbiyeden ve  donanımlardan yoksun olan kesimi oluÅŸturmaktadırlar. Bir baÅŸka ifadeyle, eÄŸer bu kesimdeki insanlarımıza Ä°slami özellikler kazandırılacak olursa; bunların ÅŸeytani güçlere katılmaları önlenmiÅŸ olacaktır. Devlete giydirilen sistemin, bu kesim insanlarının ÅŸeytani güçlere katılmasındaki kusuru çok açıktır. Ä°nsanlar, Anayasada yer aldığı halde, Ä°slami terbiyeden böylesine uzak yetiÅŸtirilecek olurlarsa; olacak olan bundan baÅŸkası deÄŸildir. Bilinen bir gerçektir ki; boÅŸ bırakılan bir tarlada, deve dikenleri ve ayrık otları yetiÅŸir ve katiyen gül yetiÅŸmez; istenildiÄŸi kadar tumturaklı ve ağızlar dolusu nutuklar atılsa da.
  _Macera olsun diye ÅŸeytani güçlere katılanların olduÄŸu bir gerçektir. Her toplumda lejyoner karakterli bu tür insanlar bulunabilir. Åžeytani güçlerin GüneydoÄŸudaki olumsuz propagandaları, açıkçası ajanların faaliyetleri önlenecek ve güvenlik güçleri üzerlerine düÅŸen görevleri yeterince yapacak olurlarsa; maceraperestlerin katılımı asgariye indirilecektir. Aslında bu kesim, diÄŸer kesimlere göre en az sayıyı oluÅŸturmaktadır ve ÅŸüphesiz masum deÄŸillerdir.
     _ Kavmi asabiyeti/ırkçılığı ön planda tuttukları için ÅŸeytani güçlere katılarak onların cephesinde güvenlik güçlerine karşı mücadele verenler. Bu kesimin de masum oldukları söylenemez. Gerçekten, Anadolu insanı olarak bu toprakların fethinde ve vatan olmasında payları olan Türklerin ve Kürtlerin beraber kurdukları bu devletin iÅŸleyiÅŸinde birbirlerine göre hiçbir ayrıcalıkları yoktur. Bir baÅŸka ifadeyle, yeni kurulan devletimize (Türkiye Cumhuriyeti) ismini veren Türklerin bu isim dışında, devletin hiçbir kademesinde önceliklerinin olmadığı bilinen bir gerçektir.
       Kavmi asabiyeti ön plana çıkarmanın gerekçesi olarak ezilme ve fakir bırakılma gibi etmenler ileri sürülecek olursa; bunun haklılık payının olmadığı da açıktır. Çünkü Orta Anadolu baÅŸta olmak üzere, ismi Türk olanların, yani Türk oluÅŸlarını ”mutlu” oluÅŸlarına borçlu olmayanların yoÄŸun olarak yaÅŸadıkları birçok yerleÅŸim yerine devletin yaptığı, ya da yapabildiÄŸi her türlü harcamanın, GüneydoÄŸu bölgesine yapılandan daha az olduÄŸu bilinen bir gerçektir. “Devletin iÅŸleyiÅŸi içinde, Türklere daha çok yer veriliyor” gibi bir husus öne sürülecek olursa; böyle bir ÅŸeyi öne sürenlerin her ÅŸeyden önce ÅŸu soruya cevap vermeleri gerekir:
      ”Devletimizin Cumhuriyet döneminde, acaba kaç CumhurbaÅŸkanı, BaÅŸbakan, veya üst düzey bürokrat, ”mutlu” olmadan önce “Türk” olabilmiÅŸlerdir, söyleyebilir misiniz?
      Her ne ÅŸekilde ve her ne gerekçeyle olursa olsun; ÅŸeytani güçlere bir kere katılanların, kolay ayrılamadıkları da herkesçe bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bu katılımı daha da aza indirmek, oranları düÅŸük ve sayıları az da olsa, bölge insanı tarafından ÅŸeytani güçlere verilen lojistik desteÄŸi önleyebilmek için yapılacakları da ÅŸu ÅŸekilde sıralamak mümkündür:
  _Åžeytani güçlerin, vurucu gücünü oluÅŸturan ve ülke kamuoyunda “bölücü terör” olarak nitelenen ÅŸer odaklarıyla, onların anlayacağı biçimde etkili bir mücadele ÅŸarttır. Fakat bu mücadele, bugün yapıldığı gibi; düzenli orduyla, jandarmayla, mecburi askerlik hizmeti yapanlarla ve deÄŸiÅŸik nedenlerle disipline edilmeleri çok zor olan korucularla yapılamaz. Yapılırsa da kalıcı, yani kesin sonuç alınamaz. Nitekim etkili ve yetkililerin açık beyanlarıyla, yıllardır “bu sonbaharda beli kırılacak” olan bölücü terörün belinin ”bu sonbaharda da kırılmadığı” ve hep bir baÅŸka “sonbahar” beklendiÄŸi bilinen bir gerçektir. Hal böyle olunca, ”bölücü terörle” yapılacak etkili mücadeleyi yapacak olanlar, hiçbir ÅŸekilde “erler” deÄŸil; özel olarak yetiÅŸtirilmiÅŸ, profesyonel askerlerdir. Bu askerler, tarihini, örfünü, dinini bilen ve Anadolu insanını seven fertlerden oluÅŸmalıdır. Bir baÅŸka ifadeyle, bunlar teröriste son derece acımasız, fakat bölgenin masum ve çaresiz insanlarına olabildiÄŸince merhametli davranabilmelidirler. Unutulmamalıdır ki, devlet-millet kaynaÅŸması ancak böyle saÄŸlanabilir; zorbalıkla, kötü muamele yapmakla, ya da gözdağı vermekle deÄŸil.
    _GüneydoÄŸuda görev alan devletlilerin, yani üst düzey devlet yöneticilerinin ve  bürokratların, tarihiyle, diniyle, örfüyle ve topyekûn, insanıyla barışık olması saÄŸlanmalıdır. Resmi bayram törenlerinde, Anadolu insanının kutsallarına saldıran, nice üst düzey yönetici görmüÅŸüzdür. Böyle bir davranışın, devlet-millet kaynaÅŸmasını ne derecede tahrip edeceÄŸini düÅŸünebiliyor musunuz?
    _GüneydoÄŸu insanını tahrik edecek ve oyuna getirilmesine vesile olacak istismar unsurlarının ortadan kaldırılması gerekir. Ä°ÅŸ için, iyi saÄŸlık hizmetine kavuÅŸabilmek için, her kademede iyi eÄŸitim için ülkenin batısına gitmek zorunda kalan insanları tahrik etmek, onları istismar etmek ve bu insanları isyana teÅŸvik etmek, ÅŸeytani güçler için son derece kolay olacaktır.
     GüneydoÄŸuda hayat gerçekten zordur. Dünün insanlarını bu zorluÄŸa ikna etmek ve bu zorluÄŸu deÄŸiÅŸtirilemez bir kader olarak bölge insanına kabul ettirmek oldukça kolaydı. Fakat evinin çatısına astığı uydu antenlerle, ülkenin batısını ve bütün dünyayı rengârenk seyreden insanları, siyah beyaz bir hayatı yaÅŸamaya ikna etmek imkânsıza yakın zordur. Sistemin kaymağını yiyen çok sayın yöneticilerimizin anlamak istemediÄŸi, ya da anlamakta zorlandığı husus iÅŸte bu yalın gerçektir. Bu nedenle, GüneydoÄŸu insanına ülkemizin batı bölgelerinde bulunan, üniversiteler gibi üniversite, saÄŸlık kuruluÅŸları gibi saÄŸlık kuruluÅŸları saÄŸlanmalı ve bölgenin ekonomik sıkıntısı mutlaka giderilmelidir. Bölgedeki ekonomik sıkıntıların giderilmesi için en öncelikli yapılacak ÅŸey; bölgenin ve bölge insanının mevcut potansiyellerini harekete geçirmek olmalıdır. Ä°ÅŸte bu çerçevede, Ä°ran, Irak ve Suriye baÅŸta olmak üzere, yakın ve uzak komÅŸularla yapılacak olan ticari iliÅŸkiler canlandırılmalı ve bölge insanının bu ticaretten yeterli ölçüde pay alması saÄŸlanmalıdır. Unutmayalım ve soralım kendimize; kaybedecek ÅŸeyleri olmayanlar, acaba neyin muhafazasına çalışacaklardır, bir bileniniz var mı? Yine unutmayalım ve hatırlatalım kendimize; insanları hayata baÄŸlayan ÅŸeyler kazanımlarıdır, yani sahip oldukları ÅŸeylerdir; sahip olmadıkları ve sadece baÅŸkalarının elinde olan ÅŸeyler deÄŸil.
Bütün bunların ötesinde, ÅŸu gerçeÄŸi sürekli olarak göz önünde tutmak zorundayız:
Ülkeler arası iliÅŸkilerde duygusallık olmaz. Yani bu tür iliÅŸkilerde duygusallığa yer yoktur. Bir baÅŸka ifadeyle milletlerin dini, dili, ırkı ne olursa olsun, yani milletler aynı ırktan olsalar, aynı dili konuÅŸsalar ve aynı dine inansalar da; bu milletlerin sahip oldukları devletlerarası iliÅŸkiler, yine de çıkar esaslarıyla yürütülmek zorundadır. Çünkü devletlerarasında dostluk deÄŸil, çıkar hesapları ön plandadır.
     Hiçbir devletin, ya da milletin; bir baÅŸka devlete, ya da millete “rejim ihracı” diye bir meselesi ve böyle bir amacı olmaz. EÄŸer öyle olsaydı, ülkelerinde aynı rejimin hüküm sürdüÄŸü devletlerin birbirleriyle kavgaları olmaması gerekirdi. Herkesin bildiÄŸi gibi, saltanatla yönetilen küçücük devletleri kontrollerinde tutan geliÅŸmiÅŸ ülkelerin büyük sayılan demokratik devletleri; eÄŸer isteselerdi, kendi demokrasilerini bu küçücük devletlere kolaylıkla kabul ettirirlerdi. Bu örneklerden de kolayca anlaşılacağı gibi, ülkeler ve devletlerarası iliÅŸkilerde, rejim de dâhil çıkardan baÅŸka hiçbir ÅŸeyin önceliÄŸi yoktur. Bu apaçık gerçeÄŸe raÄŸmen, ülkeler arası iliÅŸkileri hiçbir esasa dayanmayan, duygusal vehimlerle yürütecek olursak; GüneydoÄŸu meselesini hiçbir zaman çözemeyiz. Bunu da bilmek ve hiçbir zaman ve mekânda unutmamak zorundayız. Hal böyle olunca, yapılacak ilk iÅŸ; ülkeler arası iliÅŸkilerin çıkara dayalı olduÄŸunu bilmek ve bu hususu sürekli olarak akılda tutmaktır. Sonra da bu çerçevede hareket ederek, doÄŸuda olsun, batıda olsun, uzak ve yakın bütün komÅŸularla ticari iliÅŸkileri geliÅŸtirmek ve bu ülkelerin bizimle olan iliÅŸkilerindeki çıkarlarının, ya da paylarının artmasını saÄŸlamaktır. Bir baÅŸka ifadeyle, onları ortak geliÅŸmeye ve ortak paylaşıma razı etmek, onlarla güçlü bir çıkar çemberi oluÅŸturmak; böylece, ülkemizin göreceÄŸi bir zarardan onların da etkilenmesini saÄŸlamaktır. Bunu baÅŸarmak kolay mıdır? Elbette deÄŸildir. Zaten devlet adamlığı da zor olanı baÅŸarmak deÄŸil midir?
      Mekân olarak çok uzakta olmalarına raÄŸmen, Orta doÄŸuda hayati çıkarları bulunan, bugünün geliÅŸmiÅŸ ve büyük sayılan devletleriyle olan iliÅŸkilerde de yapılacak olanlar biraz önce dile getirilenlerin benzeri olacaktır. Bu ülkelerle olan iliÅŸkilerde yapılacak ilk ÅŸey; gözü kapalı ve kara sevdalı dostluk türküleri söylemek deÄŸil; günün ÅŸartları içinde yapılabilecekleri iyi hesaplayarak, ayağı yere basar biçimde, ülke çıkarlarını öne çıkaran politikalar belirlemek ve bu politikaları, ısrarlı bir ÅŸekilde yürütmektir; mehter yürüyüÅŸüyle bile olsa. Unutmayalım, mehter yürüyüÅŸü, uluslararası iliÅŸkilerde çok önemli bir yöntemdir; bu bakımdan katiyen küçümsenmeye.
    Bir gerçeÄŸi bir kere daha belirtmek durumundayım:
    Dünyanın hiçbir coÄŸrafyasında, ÅŸeytani güçleri, hiçbir ülkenin, devletin, milletin ve ırkın dini, dili, rengi ve rejimi hiç mi hiç ilgilendirmez. Aynı durum, aynen ve belki biraz daha fazlasıyla, ülkemiz ve milletimiz için de geçerlidir. Ülkemizin başını gaileden gaileye sokan ve belini bir türlü doÄŸrultturmayan ÅŸeytani güçler için önemli ve öncelikli olan ÅŸey, hiçbir ÅŸekilde vazgeçemeyecekleri, Orta doÄŸudaki çıkarlarıdır. EÄŸer güçlü olur, ya da güçlü olmanın yollarını bularak dik durmasını öÄŸrenebilirsek; üzerimizde oynanan oyunları sona erdirebilir ve GüneydoÄŸu meselemizi kolayca çözebiliriz.
Aksi halde.
Aksini düÅŸünmek bile istemiyorum...

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 10-11-2007 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
112067068 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net