29-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow ULSAL KÄ°MLÄ°K ÃœZERÄ°NE
ULSAL KİMLİK ÜZERİNE PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 3
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin EVCÄ°   
19-04-2009
                             ULSAL KÄ°MLÄ°K ÜZERÄ°NE

                Necmettin EVCÄ°
1.
Birlikte yaÅŸama insanoÄŸlunun fıtri özelliÄŸidir. Ä°nsan birlikteliÄŸinin tematik baÄŸları farklı zamanların deÄŸiÅŸik kültürel ve yaÅŸam koÅŸullarına göre çeÅŸitlilik göstermiÅŸtir. Ä°nanca, ırka, coÄŸrafi veya hayati zaruretlere göre kitlesel bütünlükler aÅŸiret, kavim, millet, ümmet veya ulus olarak tasnif edilirler. Bütün bu aidiyetlerin birinin veya birkaçının belirleyici olduÄŸu durumlar çoktur. Çoklu yapı devlet organizasyonu içinde, özellikle ÅŸehirlerde ÅŸekillenen toplumlarda daha belirgin
olmuÅŸtur. Çoklu dokuyla oluÅŸan ancak sonuç itibariyle belli bir homojenliÄŸi de gerekli kılan ulusu çaÄŸrıştırıcı  ilk çizgiler, antik toplumlarda görülüyor olsa da, ana unsurları itibariyle tanımlanmış kitlesel kategori olarak modern bir olgudur. Ulus feodal düzenden kentleÅŸme ve sanayileÅŸmeye geçiÅŸte ve sonrasında toplumsal yapının modern karakterini ifade eden bir kavramdır. Bu süreçte ekonomi eksenli geliÅŸmelerle beraber toplum insan, yaÅŸam, dünya ve kültür algısında köklü deÄŸiÅŸmeler olmuÅŸtur. Devletle toplum arasındaki etkileÅŸim birbirini tanımlayıcı ve baÄŸlayıcı bir nitelik kazanmıştır. Ulus, toplumun kendi bütünlüÄŸü içinde aynileÅŸmesiyle olduÄŸu kadar, ‘öteki’ karşısında farklılaÅŸmakla edinilen aidiyettir. Ulusal kimlikler  her zaman politik muhtevaya sahip olmuÅŸlardır. Bireyden devlete kadar hemen tüm kurum ve deÄŸerler, yeni forma göre biçimlenmiÅŸtir.  Biçimlenmenin doÄŸal akış içinde olmasını önleyici ve engelleyici zorlamalar çok boyutlu sıkıntılar yaratmıştır. Ulusal varlıkların barış içinde inÅŸa edildiÄŸi toplumlar, idari yapılarını iradi yapılara tersleÅŸmeden oluÅŸturmuÅŸlardır. Ulusal kimliÄŸin ve ulusal bilincin saÄŸlıklı denebilecek zeminde gerçekleÅŸmesi bu koÅŸullarda mümkün olmuÅŸtur.   

2.
Türklerin ulusal varlığını oluÅŸturması, batılı milletlerin kendi toplumsal doÄŸaları içinde geçirdikleri zorunlu tarihsel sürece benzer tecrübelerden yoksundur. Her ÅŸeyden evvel Türk kimliÄŸinin baskın karakterinin bir anlamda batı karşısındaki konumlanışı ile kazanıldığı söylenebilir. Modern dönem öncesi dünya dengelerini oluÅŸturan kutuplaÅŸma içinde kısmen Selçuklular ama büyük ölçüde Osmanlılar, bütün bir Müslüman dünyasını temsil etmiÅŸlerdir. Bu misyonun sürdürülerek inÅŸa edilecek ulusallık, bizzat batı dünyasında ulusu oluÅŸturan diyalektik dinamiklerin mantığına uygun düÅŸmezdi.

Bu sorunu anlamak isteyenler esnek düÅŸünmezlerse kendilerini tarihsel mecburiyetlerle politik zihni kurgular arasında sıkışmış bulabilirler. Zaman düÅŸünceler ve tutumlar karşısında adildir. Kayda deÄŸer bir etki veya etkinlik içindeysek er geç bu tarihsel ve kültürel akışa sirayet edecektir. Ama bu ifadeler hiçbir zaman kendi yatağında akıp giden tarihsel ve kültürel akışa doÄŸrudan müdahale edilebileceÄŸi anlamına gelmez. Toplum tarihsel, kültürel bir bütünlüÄŸe tekabül ediyorsa ulus, millet veya baÅŸka bir bütünlük olacağımız kendi isteÄŸimize baÄŸlı deÄŸildir. Daha açık söyleyiÅŸle insanlar ‘hadi millet olalım’ demekle millet, ‘hadi ulus olalım’ demekle de ulus olmazlar. Onlar inançları ve idealleri doÄŸrultusunda kendi hayatlarını, yine hayatın pratik kuralları içinde yaÅŸarlarken, ulus, millet veya baÅŸka bir ÅŸey olurlar. O nedenle batıdaki ulusların yaÅŸadığı süreçleri aynıyla yaÅŸamak veya çok kestirme bir soruyla batılı tarzda bir ulus olmak zorunda olup olmadığımız belki basit ama en can alıcı soru olmalıdır. Bu soruya ‘evet’ ile baÅŸlayarak cevap verenlerin indirgemeci bir tutum içinde oldukları söylenebilir. EÄŸer bu tutum Türkiye örneÄŸi üzerinden ve ideolojik mülahazalarla sürdürülüyorsa muhtemelen sürdürenlerin yenilgi ve teslimiyetçi psikolojileri sebebiyledir. Tanzimat’tan beri sürmekte olan bu teslimiyetçilik; içinde, baÅŸkalarına özenerek, doÄŸrudan doÄŸruya onları taklit ederek deÄŸer sahibi olunacağı öldürücü yanılgısını barındırmıştır.   Kendimiz olarak baÅŸkasını kavramak yerine, baÅŸkaları olarak kendimiz olacağımız ÅŸeklinde çarpıklıktan da öte tutarsız, alçaltıcı, onur kırıcı bir yol izlemiÅŸizdir. Kendi elleriyle kendini mankurtlaÅŸtıran dünyada hangi millet vardır bizden baÅŸka?

Bütün hışmına ve trajik gerçekliÄŸine raÄŸmen, bilhassa yakın geçmiÅŸimizde yaÅŸananları, milletimiz adına geçici güvensizlik ve ÅŸuur kayması olarak yorumlamalıdır. Her milletin hayatında iniÅŸ çıkışlar olur. Hiçbir gece bitimsiz deÄŸildir, olmamıştır. Sonuçta her millet kendi kaderini ve tarihini yaÅŸar. Millet olmak sevinçte de kederde de, iyi günde de kötü günde de birlikte olmak demektir. Türkler muazzam tarihi tecrübesi ve kültürel derinliÄŸi olan bir millettir. Dünyadan Türkleri çekerseniz tarih çöker. Dünya ve medeniyet tarihinin omurgası olmuÅŸ bu çok köklü milletin ana karakterini Ä°slâm oluÅŸturmuÅŸtur. Avrupalı ‘Türk’ derken Ä°slâm’ı, Ä°slâm derken de Türkü kastediyorsa bu az önce söylediÄŸimiz gibi, batı karşısında bin yıldır Ä°slâm’ın bayraktarlığını yaptığımız içindir. Batılıların örtüÅŸtürmesinde ifade bulan bu gerçek; bize, konjonktürel siyasal hesapların tayin ettiÄŸi bir yakıştırma deÄŸil doÄŸrudan tarihin verdiÄŸi rol ve konumdur. Tarihin bize verdikleri ve bizim tarihe kattıklarımız basit siyasi katakullilerle yok hükmünde sayılamaz.

Türkler bir millettir ve çoklarının yanlış anladığı ÅŸekliyle sadece bir kavme, bir ırka tekabül etmez. Bu anlamda yirminci yüzyıla gelinceye kadar batıdaki milliyetçi muhtevaya denk düÅŸen bir Türk kimliÄŸinden bahsedilemeyeceÄŸi savı pek tutarsız deÄŸildir. Ama etnik aidiyetlerin dominant olduÄŸu ulusal kimlik tanımları batıda da henüz yenidir. Batılı ulusların da yeni aidiyetleri tarihsel olarak çok eskilere gitmez.(1) Bizim en baskın özelliÄŸimizi din belirler. Müslümanlığı çıkarırsanız orada Türklük namına bir deÄŸer kalmaz. Müslümanlık farklı kavimsel kökenlere raÄŸmen; hepimizi buluÅŸturan, canımız ve kanımız pahasına bizi birbirimize baÄŸlayan ana kuvvet olmuÅŸtur.(2) Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut, BoÅŸnak tarihte bu baÄŸlanışın eÅŸsiz örneklerini vermiÅŸizdir. “BoÅŸnak ve Arnavutlar 20. yüzyılın baÅŸlarına deÄŸin kendilerini eÅŸanlamlı olarak ‘Türk’ veya ‘Osmanlı’ biçiminde vasıflandırmışlardır”(3) “Kesin olan bir ÅŸey varsa o da Türk kelimesinin ırk manasında anlaşılmasının her zaman marjinal bir fikir seviyesinde kaldığıdır. Bunun da ana sebebi dinden/ Ä°slâm’dan tecrit edilmiÅŸ bir Türk tanımının –imkânı bir tarafa- siyaseten doÄŸru bulunmadığı ve ortaya çıkaracağı problemlerden ısrarla kaçınıldığıdır.”(4) Türk milleti ister istemez içinde bir ümmet motifi taşımaktadır. En son Çanakkale boÄŸaz harbi bunun canlı hatıra ve yankılarıyla içimizde durmakta var oluÅŸ aÅŸkımızı alevlendirmektedir.

Çanakkale; farklı kökenlere mensup kiÅŸilerin, bir tek amaç için ve bir bayrak altında birleÅŸerek destanlaÅŸtırdıkları ölümüne direniÅŸin, bütün idrakleri acze düÅŸürmesidir. UÄŸrunda göz kırpmadan ölünen o gerçek ÅŸu üç kelimede gizlidir: Allah, Ä°stiklâl, Vatan!.. Ä°ÅŸte bu millete hayatiyet kazandıran ana damarlar… Aynı Allah için, aynı istiklâl için, aynı vatan için birlikte ölen milyonlarca kardeÅŸler topluluÄŸu acaba ulus mudur deÄŸil midir? Ä°sterseniz adına ulus demeyin, millet de demeyin; belki bütün bu tanımlamaların fevkinde bir iman, aÅŸk, gönül, kader birliÄŸi; bütün kollektiviteleri basitleÅŸtiren içkin baÄŸlılık neyse, Türk milleti iÅŸte odur!.. Ä°stiklal harbimizi bu ruhla verdik ve kazandık. Ä°stiklâl Marşımız bu milletin var olma kararlılığının ve ana seciyesinin ifadesidir. Dahası bu milletin bütün bir  tarih, bütün bir milletler karşısında varoluÅŸ kararlılığını ve felsefesini deklere eden anayasa metni gibidir. Evet Ä°stiklâl marşı bu milletin anayasası hükmündedir. Batılı uluslar zorlu geçmiÅŸlerinden sonra acaba bizim sahip olduÄŸumuz bu birliktelik ÅŸuuruna eriÅŸebilmiÅŸler midir? Bu ifadelerle içi boÅŸ, şımarık bir benlik büyütmek, onu pohpohlamak deÄŸil maksadım. Ama her halükarda ulus farklı etnik grupları kendi içine alan bir çerçeveyi gerekli kılmaktadır. BirlikteliÄŸin ve çerçevenin oluÅŸma biçimleri farklı olabilmektedir.

Türk milletinin uluslaÅŸma sürecinin batıdakine benzer geliÅŸme ve motiflerle oluÅŸmadığı söylenebilir. Olmasına da imkân yoktur. Çünkü batılı insan tipi ve yaÅŸam algısı ile bizim insan tipimiz ve yaÅŸam algımız arasında köklü farklar vardır. Bu farklardan dolayı zaman zaman arada paralel veya kesiÅŸen alanlar oluÅŸsa da aynileÅŸmenin, aynı sonuçlara varmanın imkânı yok gibidir. Evvela dinsel farklılık aynı sonuçlara varmayı ebediyen engelleyici bir unsur olarak gözükmektedir. Bu vakıa öncelikle Ä°slâmiyet ve Hıristiyanlığın varlık ve yaÅŸam tasavvurlarının köklü ayrılıkları sebebiyledir. Ä°slâmiyet, baÅŸta ticaret ve sosyal hayat olmak üzere hayatı daraltmamış, bilakis onu geliÅŸtirici tarzda düzenlemiÅŸ veya düzenlemeye imkân tanımıştır. Ä°slâm’da din adamı ve kilise gibi kurumlar yoktur; son derece sivildir ve ister birey, ister cemaat olun her durumda yaÅŸanabilecek mahiyete sahiptir. Yine dinin de etkisiyle Türklerde batıdakine benzer sınıf veya doÄŸudakine benzer kast sistemi olmamıştı. Yine de bütün bunlar bizim hiçbir sıkıntımızın olmadığı ÅŸeklinde yorumlanırsa yakın ve uzak realitelere ters düÅŸmüÅŸ oluruz. Ancak bizim yaÅŸadığımız toplumsal, siyasal ekonomik sıkıntıların mahiyeti Avrupa’da yaÅŸananlarla kıyaslanmayacak kadar baÅŸkadır. Bütün bu anlattıklarımızdan Avrupa ile aramızda aşılması imkânsız duvarlar olduÄŸu, olması gerektiÄŸi ÅŸeklinde bir kanaate varmak doÄŸru olmaz. Bu vargı baÅŸta yaÅŸamın ve kültürün iÅŸleyiÅŸine ters düÅŸer. Ä°nsanın kullandığı araçlar, üretim biçimi,  üretim teknikleri, ÅŸehirleÅŸme elbette yaÅŸamı, insanı doÄŸrudan etkileyen faktörlerdir. Biz de bu geliÅŸmeleri yaşıyoruz. Ancak sözgelimi sanayileÅŸmek ve ÅŸehirleÅŸmekle içine girdiÄŸimiz modernleÅŸme süreci, bizde nedense batıdakine benzer seyretmemiÅŸ ve batıdakine benzer sonuçlar vermemiÅŸtir. Ä°lginçtir; batıda modernleÅŸmekle, pozitivist temayüller ağırlık kazanmışken, bizde modernleÅŸmeyle birlikte muhafazakâr ve Ä°slâmi ilgiler yoÄŸunlaÅŸmıştır, yoÄŸunlaÅŸmaktadır. “Tabiatı ve kalkış noktaları itibarıyla geleneÄŸin temerküz ettiÄŸi dini alanı tahrip etmeye, zaafa uÄŸratmaya, gerilere doÄŸru itmeye, dönüÅŸtürmeye müteveccih olan modernleÅŸtirme teÅŸebbüslerinin nasıl olup da bizde aynı zamanda dini bir hüviyete büründüÄŸü sorusu, bugün de dün olduÄŸu gibi hayati bir sorudur.” (Kara; 2003; s. 29) Bütün bunları Türklerin özellikle aydın bürokrat kesimi itibarıyla batıyı hayranlık derecesinde örnek alan tutumlarına raÄŸmen kendi uluslaÅŸma sürecimizin batıdan farklı geliÅŸtiÄŸine, geliÅŸmekte olduÄŸuna dikkat çekmek için söyledim.   
____________________________
(1)-Ondokuzuncu yüzyıla kadar Avrupa da ulus devletlere bölünmüÅŸ deÄŸildir. Hatta Ä°talya ve Almanya gibi bazıları 1871’e kadar gecikmiÅŸtir. ‘Ulus Devlet’ tanımı veya kavramsallaÅŸtırması kesinlikle bu tarihten sonradır. Bkz. Montserrat Guıbernau, Milliyetçilikler, s. 106, çev. NeÅŸe Nur Domaniç, Sarmal yay, Ä°st. 1998
(2) -Donald Quataert, Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu, s. 251, Çev. AyÅŸe Berktay, Ä°letiÅŸim yay, Ä°st. 2002.
(3) -Selçuk AkÅŸin Somel, “Osmanlıdan Cumhuriyete Türk KimliÄŸi”, Cumhuriyet, Demokrasi ve Kimlik Sorunu, s. 71, Haz. Nuri Bilgin, BaÄŸlam Yay, Ä°st. 1997.
(4) -Ä°smail Kara, Din Ä°le ModernleÅŸme Arasında ÇaÄŸdaÅŸ Türk DüÅŸüncesinin Meseleleri, s. 16, Dergâh yay. Ä°st. 2003.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 19-04-2009 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111820121 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net