29-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow SURÄ°YE GÖZLEMÄ°
SURİYE GÖZLEMİ PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 3
KötüÇok iyi 
Yazar Sıddık DEMÄ°R   
23-02-2009
                                           SURÄ°YE GÖZLEMÄ°
                                                                                        Sıddık DEMÄ°R
            Selçuklu Vakfı tarafından organize edilen kısa süreli Suriye seyahati, bu seyahate katılanlar tarafından fevkalade doyurucu bulundu.

            Zamanımızın yeterli olmaması nedeniyle birçok önemli yerler ziyaret edilememiÅŸtir. Ziyaret edilemeyen önemli yerlerin başında Mevlana Halid BaÄŸdadi ve Ömer Bin Abdülaziz’in makamları ile Åžam’ın güneyinde Busra denilen ÅŸehirdeki tarihi olaylara  ÅŸahit olmuÅŸ Papaz Bahire’nin görev yaptığı kilise baÅŸta gelmektedir. Bu arada insanlığa beÅŸiklik etmiÅŸ o beldelerdeki müze ve ören kalıntılarını zaman kısıtlığı nedeniyle ziyaret edemedik.

        Anadolu fatihi olarak bilinen Sultan KutalmışoÄŸlu Süleyman Åžah’ın ilk yattığı yer olan Caber Kalesine gitmemize raÄŸmen, kalenin Suriye Devleti tarafından yapılan barajın altında kalma ihtimali bahane edilerek mezarın çok daha doÄŸu da bir mekâna Türkiye’nin bilgisi dâhilinde taşınması dolayısıyla yeni yeri ziyaret edemediysek de esas kalktığı yer olan Caber kalesi mevkiini görmüÅŸ olduk. Ruhaniyetine bir Yasin-i Åžerif okuyarak hediye ettik. BilindiÄŸi gibi KutalmışoÄŸlu Süleyman Åžah Anadolu’nun fethine memur edilmiÅŸ Sultan Alparslan’ın en önemli komutanıdır. Kendisi fethi tamamlar ve Üsküdar’dan Köhne Bizans’a iÅŸtah kabartarak uzaktan seyreden bu komutan bir kuÅŸak sonra torunu Osman Gazi tarafından temeli atılan imparatorluÄŸun farkında bile olamıyacaktır.

        Bir isyanı bastırmak için Musul tarafına ordusuyla beraber yönelmiÅŸken Fırat’ın suyuna sürdüÄŸü atın piyadesiz karşı kıyıya çıkması, Sultan’ın sonu olmuÅŸtur. Uzun bir aramadan sonra cesedi bulunur ve bugün Suriye’de Caber denilen kalenin eteÄŸine gömülür. O gün bu gün Caber kalesinin manevi deÄŸeri Sultan Åžah’la daha da büyür.

        Milli mücadele sırasında sınırların yeniden çizilmesiyle Caber, Misak-ı Milli sınırları dışında kalır. Caber’in içinde olduÄŸu Suriye sınırlarını Suriye halkı adına en az 20 yıl idare etmeye memur Fransızlar, Türkler için Süleyman Åžah’ın önemine binaen ikili anlaÅŸma gereÄŸi burasının Türk toprağı kabul edilmesi hassasiyetini göstermiÅŸlerdir. O günden itibaren Caber Kalesi ve eteÄŸine defnedilmiÅŸ Süleyman Åžah’ın mezarı Türkiye’den aylık nöbetlerle giden bir manga Türk askeri tarafından beklenir durur. KuruluÅŸ aÅŸamasında onca sıkıntılara raÄŸmen bu türde milli olan deÄŸerlerimize ahd-e vefa göstererek saÄŸlanan milli duruÅŸa saygı duymamak elde deÄŸil.

         Fransızlara bu gerçeÄŸi dikte ettiren o günün diplomatlarına sırası gelmiÅŸken ÅŸükran duygularımı belirtmeden geçemeyeceÄŸim. Helal olsun onlara ki en az o ecdatları kadar büyük iÅŸ yapmışlar.

            Yine ziyaret edemediklerimiz arasında halkının ezici çoÄŸunluÄŸu Türk olan Lazkiye ÅŸehriydi. Suriyeli Türkmenlerin çoÄŸunun yaÅŸadığı “Bucak-Bayır” genellemesiyle anılan bu yöredeki soydaÅŸlarımız bugünkü devlet baÅŸkanlarının babası Esat tarafından çok zulüm görmüÅŸlerdir. Adeta sindirilmiÅŸ olup Türk olduklarını bile unutturmaya çalışılmış bu insanlara Türkiye’de sahip çıkmamıştır. Milli mücadele de sınırların  orta Toros daÄŸlarının tepesinden itibaren çizgileri belirlenirken Torosların güneyinde kalan onlarca köy ve kasabada yaÅŸayan Türkmenler bir an da Suriye vatandaşı olmuÅŸ, kuzeyinde kalan Nusayri veya Fellah olarak bilinen Araplar ise Türkiye vatandaşı olarak var olmuÅŸlardır. Türkiye’de ki bu azınlıklar gerek kültürlerini gerekse iktisadi anlamda durumlarını geliÅŸtirirken, güneydeki Bucak-Bayır Türkmenleri uzun bir dönem takibe alınmış olup hep potansiyel tehlike olarak devlet ricalince algılanmıştır. Ä°leri gelenleri çoÄŸu zaman takibe alınarak AraplaÅŸtırma politikası uyÄŸulanmıştır.
GeldiÄŸimiz nokta itibari ile iki devlet arası iliÅŸkilerin geliÅŸmesiyle ortalığın süt liman olduÄŸu herhangi bir sıkıntının uzun dönemdir yaÅŸanmadığı bilinir. Ä°nÅŸallah hep öyle olur. Ä°nsan her nerede her ne ÅŸekilde kendini tarif ederse o ÅŸekilde yaÅŸama hürriyeti olmalıdır. Bu bir insani veya Ä°slami hak ve hukuktur. KeÅŸke Bucak-Bayır Türklerinin arasında birkaç gün kalabilseydik. Lazkiye’yi bu açıdan görüp kültür haritalarına ÅŸahit olsaydık.

          Hemen ÅŸunu belirtmeliyim; Türkiye’den Suriye’ye seyahat eden Türk Turizm firmaları bu topraklarda genelde inanç haritası üzerinde yol programları yapmaktadır. Onlara göre ne Bucak-Bayır Türkleri ne Lazkiye ne de Caber veya Süleyman Åžah…
          Kendi zorlamamızla Caber’e gidebildik. Yol haritalarının hiçbirinde Caber yoktu. Temennimiz Türk firmalarının biraz da milli olan uÄŸrak yelerinin olmazsa olmazları arasına almaları, talep edenleri bu anlamda ÅŸuurlandırmaları…
          Gelelim Gördüklerimize;
          Emevi camisi dediler ama mimari özelliÄŸi camiden daha ziyade kışlaya benziyordu. Yine de Åžam da uÄŸranılan yerin başında geliyordu. Hz. Yahya peygamber kerbela ÅŸehitlerinden Hüseyin efendimizin başının defnedildiÄŸi yer bu caminin hemen her bir köÅŸesinde bizleri seyrediyordu. Ä°slamiyet’ten önce yapılmış baÅŸka bir ÅŸeriatın kültürü gereÄŸi olan sembolik özelliklerini taşıyordu. Ä°slam’ın hükümranlığında ise kilise olarak yapılan bu eser camiye dönüÅŸtürülmüÅŸ. Kışlaya benzeme bu zorlamadan ötürü oluÅŸan durumdan kaynaklanmaktadır.

         Benzeri Halep de de var. Yalnız Halep de ki Emevi camisi Åžam’da kinin kopyası durumunda olup sütun baÅŸlıkları ve diÄŸer bazı incelikler tamamen Arap uygarlığına ait olduÄŸu kendini göstermektedir. Halep de ki Emeviye caminin demirbaşı ise Hz. Zekeriya peygamberdir. Türbesi önündeki sanat anlayışı iÅŸlemelerin Araplara ait olmadığı belli oluyor. Ziyaretçiler çok yoÄŸun. Cami etrafında en az beÅŸ asır hüküm sürmüÅŸ bir milletten, çok çeÅŸitli, ayakta veya ölmüÅŸ görünerek kendini asırlara taşımak için direnen yapıları hemen her alanda  görmek mümkün.
         Kapalı çarşılar ecdadımızın ÅŸehircilik anlayışının en önemli göstergesi olmuÅŸtur, hemen her zaman ve her yerde. Bunun en bariz örneÄŸi bu topraklarda görünüyor. Hükümran olunan beldelerin imarı, kültürümüzün o topraklara vefası görülmüÅŸtür hep.
         Åžam da Halep de Humus ve Hama da bunlar hep bariz olarak görünür durumda.
Hele de Åžam; Sultan Abdülhamid’in adıyla anılan Hamidiye kapalı çarşısı dillere destan harikulade devasa bir çarşı. O günün ÅŸartlarında güvenlik, barınma ve konaklamaktan tutunda ticari her türlü faaliyeti emin bir ÅŸekilde yapabilme konforu için hazırlanmış olan bu çarşı ÅŸimdilerde bile modern yapılara raÄŸmen kendi gizemliliÄŸini, kendi asaletini korumaktadır. Adeta etrafa var mı benden daha iyisi dermiÅŸçesine höykürmektedir. Ecdatla gurur duymamak elden mi?
       Halep’te ki çarşı da aynen öyle. Bizden birilerinin vurmuÅŸ olduÄŸu tarihi mühür. Çok labirentli devasa uzunlukta ve esrarengiz. Tadını alamadım. Çünkü dil fakirliÄŸi o canlı yapılarla konuÅŸmamıza mani oldu. Tam da sırası dedim ki oradan: zaman kısa ben dilsiz ve yorgunum ve yol haritamız yetersiz…
       Derken Süleymaniye külliyesine iniverdik. Kapıdan girer girmez yine bizim estetik anlayışımız olan cami ile karşılaÅŸtık. Yanı başındaki Türbe bekçisi kapalı olan kapıyı aralayınca kendimizi yaÅŸarken çok büyük tarihi haksızlığa uÄŸramış son Osmanlı padiÅŸahı Sultan Vahdeddin’in huzurunda bulduk. Mezar baÅŸlarında ki kitabeler de  yazı Arapça olduÄŸu için mihmandarın iÅŸte bu ÅŸu, deyince bize seslenmeyen yazıları unuttuk. Gerçek anlamda kalbi rikkatle gözyaşı döken ziyaretçileri bir ulvi bir uhrevi bir milli duygu kapladı ki hiç sormayın.
        Türk Devleti’nin halen milli olan idarecilerle yönetilmediÄŸi gerçeÄŸine bir de oradan ÅŸahit oldum. Kerbela ÅŸehitleri Hz.Rukiye ve Hz.Zeynep analarımız bütün Ä°slam alemi için büyük ÅŸehittirler. Onların acılarını yalnız ÅŸia dünyası deÄŸil bütün Müslümanlar yüreklerinde hissederler. Ama görünen olay ÅŸu; Kerbela ÅŸehitlerine ilgi ÅŸia Müslümanları tarafından daha fazla gösterildiÄŸine oradan bir daha  ÅŸahit olduk. Bu mübarek yerlerin etrafı ve özellikle iç düzenlemesi duvarından tutun da tavanına kadar bu mekanların neredeyse altından kaplanması çok manidardır. Bize biraz abartılı geldi. Ama o kardeÅŸlerin fikri ve kültürel duruÅŸu budur. Saygı duymamak elden deÄŸil. Özellikle Ä°ran devletinin Suriye de her türlü anlamda Ä°hyaya yönelik emeÄŸi, kendi devletimizin  Süleymaniye  de aranmasına vesile oldu.
            Süleymaniye camisi Sultan mezarları çok bakımsız, adeta halen masumiyetlerini yaşıyorlarmış gibi bir tablo... Bilal-ı HabeÅŸi Hz. lerinin bile makamına giriÅŸte Türkçe kitabe olduÄŸu halde Sultan Vahdeddin’in mekanın da tek bir harf bile yok Türkçe, çok garip veya çok gafleti gösterir bir tablo deÄŸil mi?
        Ancak ÅŸunun hakkını da vermek lazım. Kanuni külliyatında TiKA tarafından baÅŸlatıldığı söylenen tamir ve tadilat projesi inÅŸallah duyumla kalmaz. Türk Milletine layık eski coÄŸrafyamız da ki ecdat mekanlarının ihyası gittikçe millilik göstergesi geliÅŸen Türkiye Cumhuriyeti yönetimlerini iyice sarar. En az komÅŸumuz Ä°ran devleti nin o bölgelerde ki varlığı kadar Türk Devleti de olmalıdır.  Öncelikli olarak Selçuklu Türk varlığı olan kültürel mirasları yeniden inÅŸa için gayret gösterilmelidir.
       Hz. Habibe ve Hz. Ümmügülsüm analarımızın mekanını ziyaret ettik. Ä°ranlı kafilelerle gelen  insanları hemen her yerde belirgin ve diri olarak görmek mümkün. Mihmandarımız onların psikolojik doÄŸasından etkilenmiÅŸ olmalı ki bu iki anamızla aynı mekanı paylaÅŸan  Hz. Muaviye den hiç ismen bile bahsetmeden oradan ayrılmamız bana göre yersiz bir tavır oldu. Bilahare araçlarımıza binince biraz da espiri bir dille durumu gezi sakinlerine anlattım. Mihmandarın “Ä°ranlı turistlerden esirgemek için size bahsetmedim, adamlar  Muaviye ismini duyması halinde taÅŸ yaÄŸmuruna tutuyorlar” gibi mazereti ne kadar gerçekçi, bilmediÄŸimiz için ürpererek inandık.
        En önemli kazanımlarımızdan biri de Endülüs den doÄŸan Ä°bn-i RüÅŸd gibi bir filozofun Rahle-i tedrisatında yetiÅŸen, haç farizesi için ön Asya ya intikal eden ve bir daha Endülüs’e dönme fırsatı bulamadan, deÄŸiÅŸik mekanlarda bulunduktan sonra Åžam’da vefat eden büyük alim ve mutasavvuf  Muhyiddin Arabi nin mezarını ziyaret ettik. Kendisine Ä°bn-ül Arabi de denilen bu bilge kiÅŸinin, ilmiye sınıfı olarak ÅŸöhreti, halen Ä°slam ülkelerinde yaÅŸamaktadır.
        Tevafuk oldu da diyebilirim benim için. Åžu an itibariyle basımı beklenen “En Uzun Gün” isimli romanım da kendisini çok önemli bir göreve mamur ettim, haddim olmayarak. Çünkü Ä°bn-ül Arabi, I.Alaattin Keykubat döneminin en önemli bilge kiÅŸiliÄŸiyle öne çıkarttığı bir ÅŸahsiyettir. Kendine ait varoluÅŸçuluk ve ALLAH iliÅŸkisi noktasında ki düÅŸünce hayatıyla meÅŸhur o dönemin Konya kadısı Sadrettin Konevi yi bile etkilemesi ve günümüze kadar gelen bir düÅŸünce sistematiÄŸi oluÅŸturmasıyla saygınlığını bir daha  artırır. Orjinal fikirlerin sahibi olmuÅŸtur. I.Alaaddin Keykubat dönemi Anadolu da Türk Hakimiyeti apayrı bir özelliÄŸe sahip olmuÅŸsa, bunda yine Sultan’ın ilmiye sınıfına çok deÄŸer vermesi ve Konya da toplaması en önemli faktördür.
        Yine büyük Türk filozofu Ä°bn-i Sina nın ifade ettiÄŸi “ilim ve sanat ilgi ve iltifat görmediÄŸi yerden göç eder” deyiÅŸine uygun olan “ilgi ve iltifat”  I.Aladdin Keykubat zamanında noksansız uygulanmıştır. Bunun gereÄŸi olarak Muhiddin Arabi Konyayı baÅŸkent yapan Selçuklu devletin de Sultana yakın olarak 4-5 yıl kaldığı tarihi kaynaklar da bahsi olur.
       Ä°ÅŸte “En Uzun Gün” romanından  sonra makamını ziyaret etmem tamamen nasip meselesidir. DiÄŸer ziyaretçi arkadaÅŸlarımdan farklı olarak ÅŸahsımı ilgilendiren bu etkenden ötürü halet-i ruhiyem de farklı idi…




Yorum
Gel de ÅŸu ÅŸiiri okuma...
Yazar Melitenli açık 2009-02-23 22:13:48
Sıddık beyin bu gezi yazısında önemli hususlara iÅŸaret ediliyor. Hele de ölmüş büyüklerimize yönelik bazı tavırların eleÅŸtirisi oldukça düşündürücü. Ä°nsan bunu görünce ister istemez Merhum Akifimizin bu ilginç dizelerinin önemini çok iyi anlıyor. Diyor ki Akif merhum: 
 
http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1155&Itemid=54
Yanlış mı biliyorum?
Yazar kubha açık 2009-02-24 00:00:34
Muhyiddin Arabi "Enel Hak" diyen sapık deÄŸil miydi?  
 
Yanlış hatırlıyorsam özür dilerim.
Hayır!..
Yazar Sanih açık 2009-02-24 06:11:28
Hayır; "Enel Hak" (Ben tanrıyım) şeklindeki çirkin sözü söyleyenin Nesimi veya Hallac-ı Mansur olduğu; Muhiddin Arabi'nin ise ahaliye " taptığınız benim ayağımın altında" şeklinde saygısız bir söz söylediği rivayet edilir...

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 09-03-2009 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111813818 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net