Yazar Etyen Mahçupyan -Taraf, 04.11.2008
|
05-11-2008 |
Mahkemenin zihniyeti (4) Etyen Mahçupyan
Anayasa Mahkemesi’nin akıl yürütmesinin temelinde darbe rejimini ve hukukunu meÅŸru kabul etmesi ve daha da önemlisi meÅŸruiyetin sınırını bizzat bu darbe hukuku ile çizmesi yatıyor. Ne var ki hukuk böylesine yerelleÅŸtirilebilecek bir alan deÄŸil... Dolayısıyla söz konusu darbenin modern ve çaÄŸdaÅŸ bir ülke yarattığı ve halen geçerli olan hukukun da bu nedenle evrensel temellere dayandığı ‘laiklik’ üzerinden gösterilmeye çalışılıyor. Ancak buradaki argümanlar da sonuçta Türkiye’nin tam da rejim nedeniyle laik olamadığını ortaya koymakta... Böylece bir sıkışmanın eÅŸiÄŸine geliyoruz. Çare alınan ret kararının somut ve pratik nedenlerinin olduÄŸunun kanıtlanmasında...
Nitekim gerekçe metni ÅŸu ‘delilleri’ öne sürerek istediÄŸi sonucu üretmeye çalışıyor: “(1)...Kullanılan dinsel simgenin tüm öÄŸrencilerin bulunmak zorunda olduÄŸu... ortamlarda, farklı yaÅŸam tercihlerine... sahip insanlar üzerinde bir baskı aracına dönüÅŸme olasılığı bulunmaktadır. (2)Anayasal düzenimizde yasa koyucuyu yasal düzenlemeye zorlayıcı bir hukuksal yaptırım mekanizması bulunmadığından... kamu düzenini koruyucu yasal önlemlerin alınmasının yasa koyucunun takdirine kalacağı açıktır. (3)...Ülke nüfusunun büyük çoÄŸunluÄŸunun belirli bir dine mensup olduÄŸu dikkate alındığında, bu takdirin dinsel özgürlüklerin sınırlandırılmasında kullanılmasının güçlüÄŸü açıktır. (4)...Meclis görüÅŸmelerinde... demokratik uzlaÅŸma yolları dışlanarak meydan okumanın ve dayatmanın yöntem olarak benimsendiÄŸi... tutanaklardan anlaşılmaktadır. (5)...Toplumsal sorunların... demokratik barışı ve uzlaşıyı esas alan yöntemlerle çözümü yerine, dinin, din duygularının veya dince kutsal sayılan ÅŸeylerin istismar edilmek suretiyle kullanılmasına Anayasa izin vermemektedir. (Rakamları ben ekledim...)
Birinci cümle baÅŸörtüsünün farklı dinsel inançlara sahip kiÅŸiler üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılma ‘olasılığını’ vurguluyor. Açıktır ki her ÅŸey uygun konjonktür ve güçle beslendiÄŸinde ve en önemlisi zihniyetiniz buna uygunsa, bir baskı aracına dönüÅŸebilir. Bu durumda yargının ‘her ÅŸeyi’ yasaklaması mümkündür ve neyin yasaklanacağını da bizzat yargının zihniyeti belirleyecektir. Ama bu durum zaten yargının kendisinin bir “baskı aracı olarak kullanılma” halini betimler, ki zaten yapılan da o... Dolayısıyla yargının bir olasılıktan hareket ederek bugün yaÅŸanan, yani ‘olasılık’ deÄŸil gerçek olan bir özgürlük eksikliÄŸini olumlaması, hukuka deÄŸil otoriter bir ideolojiye bağımlılığını ortaya koymakta.
Ä°kinci cümle Mahkeme’nin ‘mutsuzluÄŸunu’ ortaya koyması açısından ilginç bir tespit. Eksik olan tek kelime ‘maalesef’ olabilirdi... Çünkü Mahkeme anayasal düzende Meclis’e zorla yasa yaptırılamayacağını, bunun Meclis’in takdirine kaldığına sanki hayıflanıyor. DiÄŸer bir deyiÅŸle ‘eÄŸer Meclis’e zorla yasa yaptırılabilseydi, bu kararın alınmak zorunda kalınmayacağı’ ima ediliyor. Yani Mahkeme darbe rejiminin yasama üzerindeki etkisinin azalmasını telafi eden bir iÅŸleve sahip olduÄŸunu itiraf ediyor.
Üçüncü cümlede çoÄŸunluÄŸu Müslüman olan bir ülkede, Meclis’in Müslümanların neden olduÄŸu sorunlarda özgürlük sınırlandırmasına gitme ‘olasılığının’ az olduÄŸu vurgulanmakta. Ne var ki bu da sadece bir olasılık ve gerçekleÅŸtiÄŸinde de zaten hukuken, insan hakları baÄŸlamında zorlanması mümkün. Yani Mahkeme gerçekleÅŸmemiÅŸ bir duruma karşı Meclis’in bilinmeyen tavrını ‘veri’ alıp, bugün somut bir özgürlüÄŸü sınırlamayı hukuksal saymak istiyor...
Dördüncü nokta Meclis’teki muhalefetin siyasi itirazlarının ve buna karşılık hükümetin yine siyaseten verdiÄŸi yanıtların hukuksal delil olarak gösterilmesi gibi bir zafiyete iÅŸaret etmekte. Çünkü bu karşılıklı söz almalar çoÄŸu zaman ‘tartışmanın’ deÄŸil, karşılıklı duygusal kışkırtmaların sonucu olarak biçimlenmekte. Böyle bir ortamdan hareketle Meclis’in gelecekteki ‘kararının’ ne olacağını anladığına hükmetmek ise herhalde hukukla pek baÄŸlantılı deÄŸil... Ancak anlaşılan bu ‘delil’ Mahkeme’yi rahatsız etmiyor, çünkü yüzeysel ideolojik siyasetle hukukun ayırt edilmesi gibi bir kaygıya zaten rastlanmıyor.
Nihayet son cümle; Anayasa’nın, sorunları “demokratik barışı ve uzlaşıyı” esas alan yöntemlerle çözmesi gerektirdiÄŸini öne sürerken, Meclis’te bu doÄŸrultuda bir ‘barış ve uzlaşı’ olmamasına dayandırıyor. Anlaşılan herhangi bir muhalif partinin ısrarı ile ‘uzlaÅŸma’ ortadan kalkabiliyor. Oysa Meclis’in kendisi zaten bir toplumsal uzlaÅŸma dengesinin göstergesidir. Oradaki çoÄŸunluk toplumdaki uzlaÅŸma yaygınlığını ima eder...
Kısacası, Mahkeme topluma bakmayı, toplumu esas almayı bilmediÄŸi için, mantığını aktörlerin muhtemel davranışlarına ve darbe rejiminin tehdit algılamasına dayandırmakta. Böylece ‘bir ihtimal’ ortaya çıkabilecek durumlar ve tutumlar yan yana getirilip, temel bir özgürlüÄŸün kategorik olarak yasaklanması isteniyor ve ortaya eÅŸitsizliÄŸi savunan bir ‘hukuk’ kurumu çıkıyor.Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |