26-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow Anayasa Mhk. Kararına Hukuki DeÄŸerlendirmeler
Anayasa Mhk. Kararına Hukuki Değerlendirmeler PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 1
KötüÇok iyi 
Yazar 23.10.08-Taraf'tan   
23-10-2008
ANAYASA MAHKEMESÄ°’NE ‘Ä°ÇERÄ°DEN’ HUKUK DERSÄ° •

Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili iptal kararına BaÅŸkan HaÅŸim Kılıç ile üye Sacit Adalı ... ağır karşı oy yazıları yazdı.

KILIÇ: ÜNÄ°VERSÄ°TELER KIÅžLA DEĞİL
ESASA GÄ°RDÄ°-YETKÄ° TÜRETTÄ° •

“DeÄŸiÅŸiklik, ÅŸekil denetiminden yola çıkılarak esası denetlenmek suretiyle incelenip iptal edilmiÅŸ, anayasanın 148. maddesinden yetki türetilerek iÅŸin esas denetimi yapılmıştır.

BÄ°Z DE UYMALIYIZ •

Hukuk devleti ilkesi, yalnızca hukuk kuralı koyan iktidarların deÄŸil, bu kuralları uygulayan ve yorumlayan kurumların da Anayasal çerçeve içinde kalmaları gerektiÄŸini göstermektedir.

DEĞİŞMEZSE DEMOKRASÄ° GÄ°DER •
Sosyal ve siyasal yaÅŸamın dinamizmine uyum saÄŸlamak amacıyla Anayasal düzende deÄŸiÅŸikliklere her zaman gidilebilir. DeÄŸiÅŸtirilemez kurallar dinamik bir dönüÅŸüme tabi tutulmazsa demokrasi dışı giriÅŸimlerin gündeme gelmesi kaçınılmazdır.

KURGU Ä°LE KARAR OLMAZ •
Anayasa deÄŸiÅŸikliklerinde parlamentonun çoÄŸunluk koÅŸulu aranmasına raÄŸmen, aşırı faraziyeler örnek gösterilip TBMM’ye duyulan güvensizlik üzerine yorumlar yapılarak kararlar kurgulanamaz.

MAHKEME EGEMENLİĞİ SINIRLADI •
Anayasal deÄŸerleri koruma adına deÄŸiÅŸikliklerin esastan denetimine olanak tanınması erkler arası dengenin bozulmasına yol açması kaçınılmazdır.

TÜRBANA ÖZGÜRLÜK EŞİTLÄ°K Ä°ÇÄ°N • Yapılan deÄŸiÅŸikliÄŸin Anayasa’nın evrensel ilkelerinden olan eÅŸitlik ilkesinin somutlaÅŸtırılmasından baÅŸka bir anlamı bulunmamaktadır. Üniversiteler kışla deÄŸildir.

ADALI: YENÄ° ANAYASA HAYAL
ARTIK YAPAMAZLAR • Anayasa Mahkemesi heyetinin çoÄŸunluÄŸu, esasa girerek karar vermiÅŸtir, ancak bu yetkisi dışındadır. Bundan sonra her türlü gerekçenin gayet rahatlıkla içine girebileceÄŸi derecede geniÅŸ anlamları olan demokrasi, laiklik, sosyallik kavramları uyarınca artık hiçbir Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi yapılamayacak, teklif edilemeyecektir.

NE GELMEZ BÄ°R TEHLÄ°KE •
Bir türlü gelmeyen ama devamlı tekrarlayarak, vehmedilen (varsayılan) mücerret (soyut) ve mevhum (hayali, belirsiz) bir tehlike uÄŸruna müÅŸahhas (somut) bir eÄŸitim hakkının gasbına göz yumulmaktadır.

HUKUKU DOLANDILAR •
Anayasa’da yapılan deÄŸiÅŸikliklerin ‘Cumhuriyetin 2. maddede belirtilen temel niteliklerini dolaylı bir ÅŸekilde deÄŸiÅŸtirdiÄŸi ve iÅŸlevsizleÅŸtirdiÄŸi’ iddiası gerçekte asıl hukuk devletinin dolanarak ihlâl edildiÄŸi anlamına ulaÅŸmaktadır.


Anayasa Mahkemesi kararı neden ’keenlemyekûn’* hükmündedir


MUSTAFA ÅžENTOP* / Anayasanın 148. maddesinde yer alan açık ve somut bir hüküm bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından ihlâl edilmiÅŸtir. Mahkeme, bir anayasa hükmünü çiÄŸneyerek bir karar vermiÅŸtir. Bu ihlâlin, hangi “şık” yoruma dayandığı, hangi “mukaddes” gerekçelerle yapıldığı farketmez; sonuç anayasa hükmünün ihlâlidir.


Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin baÅŸörtüsüne serbestlik getiren, anayasanın 10. ve 42. maddelerinin iptaline dair kararı çok önemli bir karardır. Gerekçeli kararın açıklanmasındaki zamanlama, AYM’nin, bu kararı kamuoyunun gözünden kaçırmaya ve AK Parti’nin kapatılması kararını da aynı günlerde açıklayıp Ergenekon davasının tartışmalarıyla birleÅŸtirerek üstünü örtmeye çalıştığını ifade etmek gerekir. AYM’nin “anayasa deÄŸiÅŸikliklerinin iptali” kararı, anayasa hukuku, hukuk tarihi ve AYM tarihi bakımından çok vahim sonuçları olan bir karardır. Büyük ihtimalle mahkeme de bu endiÅŸeyi taşıdığından, hem kararın yazılışında, hem de açıklanışında bir ÅŸeylerin üstünü örtme tedirginliÄŸinin yaÅŸandığını söyleyebiliriz. Bu vahim karar, AK Parti’nin kapatılması ve Ergenekon davalarının tartışmalarıyla asla örtülmemelidir. MAHKEME YETKÄ° GASPETMÄ°ÅžTÄ°RAYM’nin gerekçeli kararı oradan buradan toplama görüÅŸlerle, bu görüÅŸlerin bir mantıksal baÄŸlantı içinde birleÅŸtirilmesine gerek bile görülmeden, çalakalem yazılmış bir metindir. Burada unutulmaması gereken husus, AYM’nin kurucu iktidar yetkisi denilen, anayasayı deÄŸiÅŸtirme yetkisini “gaspettiÄŸi” hususudur. Bu vahim icraatın üç sayfalık rutin bir gerekçeyle geçiÅŸtirilmeye çalışılması da en azından topluma karşı bir saygısızlıktır. AYM’nin gerekçeli kararı yaklaşık 22 sayfadır. Bunun 12 sayfası, davayı açanlar tarafından verilen dilekçenin özetidir. Geriye kalan 10 sayfanın beÅŸi karara muhalif kalan HaÅŸim Kılıç ile Sacit Adalı’nın gerekçeleridir. AYM’nin gerekçesi olarak kalan beÅŸ sayfanın da, ilk sayfası yine dava dilekçesinin özeti, son sayfası da belli bir formu olan hüküm kısmıdır. Demek ki, aslında AYM’nin gerekçeli kararı 3 sayfadan ibarettir. Oranla ifade edecek olursak, kelime sayısı bakımından, toplam kararın sadece yüzde 16’sı AYM gerekçesidir. Türk hukuk tarihinin en önemli kararlarından biri olan bu kararı böyle geçiÅŸtirmeye çalışmak, tekrar ediyoruz, topluma karşı bir saygısızlıktır.
Dahası var... Bu kararda yeni bir ÅŸey de söylenmiyor. AYM, 1970’li yıllarda vermiÅŸ olduÄŸu kararlara atıf yapmakta, o kararlardaki yaklaşımının devam ettiÄŸini söylemeye çalışmaktadır. Ama ortada duran daÄŸ gibi bir sorun hakkında tek kelime etmemektedir. 1970’li yıllardaki anayasa ile bugünkü anayasa, tam da mahkemenin ele aldığı konuda çok farklı bir hüküm koymuÅŸtur; bu farklı hükmü ne yapacaksınız? Bu çeliÅŸki açıklanmadan, rutin “aydınlanma hikâyeleri” ile gerekçe kurulamaz. 1982 Anayasası, muhalefet ÅŸerhi yazan HaÅŸim Kılıç’ın da uzunca bir ÅŸekilde izah ettiÄŸi gibi, 70’li yıllarda yaÅŸanan AYM’nin kural tanımaz tutumuna tepki olarak yeni bir hüküm getirmiÅŸ, ÅŸekil denetiminin ne olduÄŸunu tanımlamıştır. “Yıllar geçer, dünya deÄŸiÅŸir, anayasalar deÄŸiÅŸir ama biz bildiÄŸimizi okuruz” deme hakkı bir anayasal kurum için söz konusu olamaz.KARAR NEDEN YOK HÜKMÜNDEDÄ°R AYM kararının gerekçesi, anayasa hukukuna dair çeÅŸitli kaynaklardan toplanmış, birbiriyle irtibatsız, verilen kararla iliÅŸkilendirilmiÅŸ bir gerekçe olmaktan çok uzaktır. Öyle ki, Mahkeme, 1970’li yıllardaki kararlarına atıf yaparken, 1987’de, 2007’de vermiÅŸ olduÄŸu kararlarda söylediklerini bile unutmaktadır. AYM, anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸini mi yoksa hiçbir baÄŸlayıcılığı olmayan deÄŸiÅŸiklik gerekçesini mi imlemektedir, o bile karadan anlaşılamamaktadır.Gerekçeli kararla ilgili çok ayrıntılı deÄŸerlendirmeler yapılabilir; bunu ileriye erteleyelim. Öncelikle tartışılması gereken, bu kararın, gerekçesiyle de açık bir ÅŸekilde ortaya çıktığı üzere, hukuken “keenlemyekûn”, yani “yok hükmünde” olduÄŸu hususudur. Yapılan deÄŸerlendirmelerin, bir “tespit” olduÄŸunu, ortadaki durumun bir açıklaması, kayda alınması niteliÄŸinde olduÄŸunu ifade edelim. Elbette, aylar sonra veya yıllar sonra yaÅŸadıklarımızı deÄŸerlendirecek hukukçular çıkacaktır ve benzer ÅŸeyleri söyleyecektir; ancak bu tespitlerin bugün yapılması bir “ahlâki” sorumluluktur.
MAHKEME KARARLARI YOKLUK MÜEYYÄ°DESÄ°AYM kararının “yok hükmünde” olduÄŸunu, kararın açıklandığı günden beri dile getirmekteyiz. Bu, kararı tanımamak deÄŸildir; tamamen bir hukuki durumdan, bir hukuki kavramdan söz etmekteyiz. Hukukta yokluk, bir hukuki iÅŸlemin çok ağır bir sakatlık ile malûl olması halinde söz konusudur. Özel hukukta da kamu hukukunda da “yokluk” bir hukuki iÅŸlemin geçerliliÄŸi ile ilgili bir müeyyidedir. Genel olarak kabul edilen, fonksiyon gaspı, yetki gaspı, ağır ve bariz yetki tecavüzü ile malûl iÅŸlemler yok hükmündedir (Kemal Gözler, Hukuka GiriÅŸ; Bursa, 1998, s. 305). Fransız hukukundan verilen bir örnek ilgi çekicidir: Yargı alanına karışan idari iÅŸlemler, (mesela, belediye seçimlerini iptal eden valilik kararı) yok hükmünde sayılmaktadır (Gözler, s. 306). Buradan hareketle, “yokluk” müeyyidesinin sadece hukuk kuralları için deÄŸil, mahkeme kararları için de söz konusu olabileceÄŸini düÅŸünmekteyiz. Aslında “yokluk” meselesini Türkiye’nin gündemine taşıyan AYM’nin kendisidir. Mahkeme, zaman zaman, bazı yasama iÅŸlemleriyle ilgili olarak “yokluk” müeyyidesi bakımından da inceleme yapmaktadır. 1992 yılında vermiÅŸ olduÄŸu bir kararında (E.1992/26, K.1992/48) ÅŸöyle demektedir: “Yönetim hukukunda yokluk, bir hukuksal iÅŸlemin hiç doÄŸmamış, hukuk âlemine çıkmamış sayılması sonucunu doÄŸurur. Bu baÄŸlamda, Anayasa yargısında yasama iÅŸlemlerinin yok sayılabilmesi ancak yetki ve görev gaspı ya da çok ağır biçim eksikliÄŸi durumlarında söz konusu olabilir.”Yine, çok yakın bir zamanda, 27 Kasım 2007’de vermiÅŸ olduÄŸu bir kararda (E.2007/99, K.2007/86), AYM, daha önceki baÅŸka bir kararına da atıf yaparak, konuyla ilgili ÅŸöyle demektedir:
“Anayasanın norm olarak tanımadığı bir tasarrufu norm olarak var kabul etmek olanaksızdır. Anayasa bir normun varlığını, bu normu ortaya çıkaran belirli bir iradenin varlığına baÄŸladığı durumlarda, bu iradenin yokluÄŸunun normun yokluÄŸu anlamına geleceÄŸi açıktır. Anayasa Mahkemesi 02.07.2007 günlü, E. 2007/72, K. 2007/68 sayılı kararında; “Yokluk, bir normun var olmadığının ifadesidir. Yasalar bakımından, parlamento iradesinin olmaması, CumhurbaÅŸkanının yayımlama iradesinin bulunmaması, resmî gazetede yayımlanmaması gibi bir normun varlığının zorunlu koÅŸulları bulunmadığı sürece ‘var’lıktan söz etmek olanaksızdır. Ancak, bunun dışındaki sakatlıklar, denetime tabi oldukları sürece, Anayasal denetimin konusunu oluÅŸturabilirler” ifadesini kullanarak, yokluÄŸu ancak bir norma vücut veren ya da yürürlüÄŸe koyan iradelerin yokluÄŸu hususlarıyla sınırlı olarak kabul etmiÅŸtir.”“Yokluk” müeyyidesinin dayanağı, anayasada veya baÅŸka bir mevzuat hükmünde bulunmamaktadır. Nitekim AYM yapmış olduÄŸu deÄŸerlendirmelerinde, “yokluk” müeyyidesini bir hukuk metnine dayandırmaya gerek görmemiÅŸ, bunu bir “bedahet” olarak kabul etmiÅŸtir: “Anayasanın norm olarak tanımadığı bir tasarrufu norm olarak var kabul etmek olanaksızdır.” O halde, “yokluk” müeyyidesini uygulayabilmek için, AYM’nin de kabul ettiÄŸi gibi, anayasada veya baÅŸka bir mevzuat metninde dayanak aramaya gerek yoktur. FONKSÄ°YON VE YETKÄ° GASPIAYM’nin son kararının “yokluk”la malûl olduÄŸu iddiamız, kararın “fonksiyon gaspı” ve “yetki gaspı” gibi temel sakatlıkları taşımasına dayanmaktadır. Aslında, AYM kararına karşı bu iki temel itirazı hemen herkes dile getirmektedir; diyebiliriz ki, bu konuda bir ittifak bile mevcuttur. Biz de, herkesin dile getirdiÄŸi bu temel eleÅŸtirinin hukuki sonucunu ortaya koymaya çalışıyoruz; eÄŸer durum böyleyse, karar “yokluk”la malûldür.
Kamuoyunda çok tartışıldığı için fazla ayrıntıya girmeden, AYM kararının nasıl bir fonksiyon ve yetki gaspı içerdiÄŸine deÄŸinmek istiyoruz. Anayasanın 148. maddesi, çok açık bir ÅŸekilde, anayasa deÄŸiÅŸikliklerinin sadece ÅŸekil bakımından denetlenebileceÄŸini belirtmektedir. AYM kararını savunmaya çalışanların ve iptal yönünde oy kullananların tam anlamadıkları veya keyfi olarak yorumladıkları önemli bir ayrışma noktası burada ortaya çıkmaktadır. Anayasa, anayasa deÄŸiÅŸikliklerinin ÅŸekil bakımından denetlenmesini de “mutlak” olarak kabul etmiÅŸ deÄŸildir; sadece saydığı ÅŸekil meselelerini denetlemeye cevaz vermiÅŸtir. Bunlar da üç meseledir: Teklif çoÄŸunluÄŸu, oylama çoÄŸunluÄŸu ve ivedilikle görüÅŸme yasağı.Bu üç ÅŸekil meselesi dışındaki diÄŸer ÅŸekil meselelerinin denetlenmesi de anayasa tarafından yasaklanmaktadır. Mesela, anayasanın 175. maddesindeki baÅŸka ÅŸekil ÅŸartları bakımından da denetim yapılamaz; deÄŸiÅŸiklik tekliflerinin “yazılı” olarak verilmesi, oylamaların “gizli” yapılması gibi hususlar da denetime tabi deÄŸildir. Anayasanın 4. maddesinde yer alan “deÄŸiÅŸtirilmezlik” hükmü ve onu koruyan “deÄŸiÅŸtirilmenin teklif edilemezliÄŸi” hükmü bir “teklif edilebilirlik” meselesi olarak ele alınırsa, ÅŸekil denetimine tabi olmaz mı? Bu konunun ÅŸekil denetimi mi yoksa içerik (esas) denetimi mi olduÄŸu tartışılabilir. Ancak, tartışmayarak, ÅŸekil denetimi olduÄŸunu varsaysak, 148. maddedeki anayasa deÄŸiÅŸikliklerinin denetimi kapsamına dâhil olabilir mi? 148. maddeyi tekrar okuduÄŸumuzda, ÅŸekil denetiminin mutlak manada kabul edilmediÄŸini, sadece üç meselede denetime cevaz verildiÄŸini görürüz. O zaman, 4. madde üzerinden 2. madde çerçevesinde yapılacak bir denetim, ÅŸekil denetimi olarak kabul edilse bile, 148. maddede izin verilen denetim kapsamına giremez; bunu da tartışma dışı bırakmalıyız.Anayasanın 148. maddesindeki denetim imkânı dışında, baÅŸka maddeleri de, özellikle 4. madde hükmünü, dikkate alarak bir denetim yapmak mümkün deÄŸil midir? Önemli bir soru da budur. Hangi tarihî süreçten geçilerek, yaÅŸanan hangi hadiselerden mülhem olarak düzenlendiÄŸine bakacak olursak, tam da 4. madde üzerinden, 2. madde çerçevesinde bir denetimi engellemek üzere 148. madde hükmünün konulduÄŸunu ifade etmek gerekir. 70’li yıllarda yaÅŸanan “yasama organı ile AYM arasındaki çekiÅŸmeler” 2. madde çerçevesindeki denetimin ÅŸekil denetimi olduÄŸu noktasında mahkemenin ısrarına dayanmaktaydı.
Yeni anayasa hazırlanırken AYM’nin bu yorumunu devre dışı bırakmak, yani, 2. madde çerçevesindeki denetimi ÅŸekil denetimi kapsamı dışına çıkartmak için 148. madde bugünkü haliyle düzenlenmiÅŸtir. Danışma Meclisi tutanaklarına bakacak olursak bu tartışmaları açık bir ÅŸekilde görebiliriz. Çok daha açık bir ÅŸekilde, 148. maddenin danışma meclisinden geçen hali konuyu tartışmaya mahal vermeyecek ÅŸekilde ortaya koymaktadır. 148. madde danışma meclisinden geçtiÄŸi zaman 157. madde olarak düzenlenmiÅŸtir. Orada, ÅŸekil bakımından denetimin kapsamı belirtilirken “yüzdoksanbirinci (ÅŸimdiki 175.) maddedeki teklif ve oylama çoÄŸunluÄŸuna ve ivedilikle görüÅŸülemeyeceÄŸi ÅŸartına uyulup uyulmadığı hususlarına inhisar eder” denmektedir. Bugünkü 175. maddeye yapılan atıf Milli Güvenlik Konseyi tarafından, gereksiz bulunduÄŸu için çıkartılmıştır. Zaten, teklif ve oylama çoÄŸunluÄŸu ile ivedilikle görüÅŸülemeyeceÄŸi ÅŸartı 175. maddede yer almaktadır; ayrıca 175. maddeyi zikretmek gereksizdir. 148. maddenin hazırlanmasındaki bu çerçeve de göstermektedir ki, anayasa deÄŸiÅŸikliklerinin denetimini sadece 148. maddede belirtilen üç hususla sınırlandırma, baÅŸka bir meselenin (4. ve 2. maddeler dâhil) ÅŸekil meselesi de olsa, denetim konusu dışında bırakılması “kurucu iktidar”ın amacıdır.AYM, anayasanın 4. maddesini de yanlış okumaktadır. 4. maddede, anayasanın 2. maddesindeki hükmün tamamı deÄŸil, sadece “Cumhuriyetin nitelikleri”nin deÄŸiÅŸtirilemeyeceÄŸi ifade edilmektedir. Mahkemenin, sadece niteliklerin deÄŸiÅŸtirilmesini koruma altına alan bir hükmü geniÅŸ yorumlayarak, niteliklerin içeriÄŸiyle ilgili keyfî yaklaşımları anayasal güvence altına alabilmesi mümkün deÄŸildir. TEKLÄ°F EDÄ°LEMEZLÄ°K HÜKMÜNÜN MÜEYYÄ°DELERÄ°Son tartışma konusu ise, anayasanın 4. maddesinde yer alan “teklif edilemez”lik hükmünün bir müeyyidesi olup olmayacağıdır. Anayasa koyucu 4. maddeye bir yasaklama koymuÅŸtur; ama ona uyulup uyulmadığını denetleme yetkisini AYM’ye vermemiÅŸtir. AYM, devletin genel zabıtası, anayasanın ve rejimin nihaî muhafızı deÄŸildir; sadece anayasadan meÅŸruiyetini alan ve sadece anayasada belirtilen görevleri yerine getiren bir kurumdur. “Åžöyle olursa ne yaparız?” ÅŸeklindeki mülâhazalarla, varsayımlarla, AYM’yi, anayasanın vermediÄŸi, bilinçli olarak vermekten kaçındığı yetkilerle donatmaya çalışırsak o zaman anayasal düzeni bozmuÅŸ oluruz. O türden mülâhazaların sonu yoktur; benzerleri, pekala, AYM için de düÅŸünülebilir. Farzımuhal, 2. maddedeki “demokratik devlet” ve “hukuk devleti” ilkelerini bir türlü hazmedemeyen bazı seçilmemiÅŸ iktidar odakları, bir gün, seçilmiÅŸ parlamentoya müdahale etmek isteseler, ama ülke ve dünya ÅŸartları buna imkân vermese, bunun yerine anayasal kurumların yetkilerini keyfî bir ÅŸekilde yorumlayıp geniÅŸleterek istediklerini gerçekleÅŸtirmeye çalışsalar... Olmaz ya, AYM de buna uygun kararlar verse... O zaman 2. maddede sayılan nitelikler “deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ” olmaz mı? O zaman bunu kim denetleyecek? 4. maddedeki “deÄŸiÅŸtirilmezlik” hükmünden hareketle parlamento devreye girip, deÄŸiÅŸtirilmez nitelikleri yorumla deÄŸiÅŸtirmeye kalkan AYM hakkında yeni bir düzenleme mi yapacak?
Varsayımlardan hareket edersek ihtimaller sınırsız sayıda çoÄŸaltılabilir ve iÅŸin içinden çıkamayız. Varsayımlar deÄŸil, somut hukuk kuralları karşımızda... Onlara uymak ve onları uygulamak ise bütün kurumların görevidir.ANCAK HUKUKÄ° OLAN KARAR GEÇERLÄ°DÄ°R Bütün bu deÄŸerlendirmelerden sonra, anayasanın 148. maddesinde yer alan açık ve somut bir hükmün bizzat AYM tarafından ihlâl edildiÄŸini ifade edebiliriz. AYM, bir anayasa hükmünü çiÄŸneyerek bir karar vermiÅŸtir. Bu ihlâlin, hangi “şık” yoruma dayandığı, hangi “mukaddes” gerekçelerle yapıldığı da önemli deÄŸildir; sonuç anayasa hükmünün ihlâlidir. Böyle bir ihlâlle, hem “tâlî kurucu iktidar” yetkisi bulunan yasama organının fonksiyonu üstlenilmiÅŸ (fonksiyon gaspı), hem de anayasada verilmemiÅŸ çok önemli bir yetki kullanılmıştır (yetki gaspı). Bu bakımdan, son karar, “yokluk ile malûl” bir karardır. Kararın “yokluk ile malûl” oluÅŸu bir hukuki realitedir, karar hukuk âleminde “yok”tur; uygulamadaki durum bu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmez. Bir mahkeme kararı sadece mahkeme kararı olması hasebiyle hukuken geçerli olmaz; olamaz. Kararı geçerli hale getiren onun hukukiliÄŸidir.
* ‘Yokluk’la malûl
* Doç. Dr.; Marmara Üniversitesi ÖÄŸretim Görevlisi /
http://www.taraf.com.tr/haber/19746.htm

Devlet laik degil ki

TARAF/ADNAN KESKÄ°N/ANKARA - Istanbul - 25.10.2008
Anayasa Mahkemesi’nin AKP kapatma davası kararına BaÅŸkan HaÅŸim Kılıç’ın ÅŸerhi, Türkiye’deki sistemin çarpıklığını ortaya koydu: Bize özgü laiklik anlayışı ancak bize özgü demokrasi yaratır

Kapatma davalarında bir ilk
AKP’ye kapatma istemini reddeden, ancak 1’e karşı 10 oyla hazine yardımı kesintisine hükmeden Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. Gerekçe, ‘AKP laiklik karşıtı odak, ancak eylemleri kapatılmayı gerektirecek kadar yoÄŸun deÄŸil’ diyen dört üyenin görüÅŸüyle ÅŸekillendi.

‘AKP büyük tehlike kapatılsın’ diyen altı üye ile ‘dava tümden reddedilsin’ diyen BaÅŸkan HaÅŸim Kılıç buna karşıoy yazdı. Gerekçe, bu nedenle de RP ve FP’ye kapatma kararlarında olduÄŸu kadar davalı AKP’ye sert, ve ‘ÅŸeriatı amaçlıyor’ gibi ağır iddialar içermedi.

Anayasa Mahkemesi bu kararıyla ilk kez bir parti kapatma davasında lehte deliller toplanmasını zorunluluk haline getirdi.

400 Ä°DDÄ°ADAN 30’U • AKP’nin “demokratik ve laik cumhuriyet” ilkesine aykırı söz ve eylemlerin sayısı davayı açan Yargıtay BaÅŸsavcısına göre 400’ü aÅŸkındı.

Ancak Anayasa Mahkemesi, bunlardan yalnız 30 kadarını ceza kararına gerekçe yaptı.

Mahkemenin eylemlerini laikliÄŸe aykırı bulduÄŸu AKP’liler arasında ilk sırayı 12 eylemle BaÅŸbakan ve AKP lideri ErdoÄŸan aldı. ErdoÄŸan’ın “KiÅŸiler laik olmaz,” “Laiklik din olursa aynı anda Müslüman olunamaz,” “Kızlarım başını örttükleri için Türkiye’de okuyamadı” ve “türban velev ki siyasi simge” dediÄŸi konuÅŸmalar kararda önemli yer tuttu. 

11 AKP’LÄ° SAKINCALI • Mahkeme, hazine yardımı kesintisi yaptırımına giderken, merkeze yine baÅŸörtüsünü koydu. BaÅŸbakan dahil 11 AKP’li siyasetçinin beyanlarını laiklik karşıtı bulan mahkeme, cezaya gerekçe yaptığı ‘diÄŸer eylemler’ baÅŸlığı altında ise türbana özgürlük giriÅŸimi, imam-hatiplilerle ilgili katsayı sorununa çözüm ve Kuran kurslarına yönelik yaÅŸ sınırının kaldırılmasını hedefleyen çalışmaları saydı.

Anayasa Mahkemesi, AKP’nin bu konulardaki beyan ve eylemlerini neden laikliÄŸe aykırı bulduÄŸunun, bunların toplamının neden ‘odak’ tanımına esas alındığının gerekçesini de ÅŸöyle anlattı:

TOPLUMSAL TALEPLER, ANCAK •  BaÅŸörtüsü yasağı, Kuran kurslarına yönelik yaÅŸ kısıtlaması ve imam hatip liselerine uygulanan katsayı sınırlamasının kaldırılmasına yönelik toplumsal taleplerin bulunduÄŸu görülmektedir.

Bu sorunlar AKP tarafından toplumda ayrışma ve gerginliklere yol açacak düzeyde siyasetin temel sorunu haline dönüÅŸtürülmüÅŸ, toplumun dinsel konulardaki duyarlılıkları yalın siyasal çıkar amacıyla araçsallaÅŸtırılmış, toplumun temel ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarının siyasetin gündeminde yer alması güçleÅŸmiÅŸtir.

LAÄ°KLÄ°K YOKSA DEMOKRASÄ° YOK • Özgürlükleri yok etmeyi amaçlamayan bir siyasi parti kapatılmaz. LaikliÄŸi reddeden düzenlerin demokratik olarak nitelendirilmesi olanaksızdır.

Partiler dinsel özgürlük talepleriyle ilgili politika belirleyebilir ancak dinsel duyguları siyasal mücadele aracı haline getirerek toplumda dinsel talep ekseninde ayrışmalara yol açması laiklikle baÄŸdaÅŸmaz.”

LEHÄ°NE KANITLARA DA BAKARIM • Gerekçeli kararda, kapatma davalarında yalnızca partiler aleyhine deÄŸil, lehine kanıtların da toplanıp deÄŸerlendirilme-sinin zorunlulu- ÄŸuna deÄŸinildi. Ardından da AKP’ye neden kapatma yerine hazine yardımı kesintisine karar verildiÄŸi ÅŸöyle anlatıldı:


GÄ°ZLÄ° GÜNDEMÄ° YOK • Ä°ddia makamı tarafından davalı partiye isnat edilen laiklik karşıtı eylemlerin çoÄŸunluÄŸu 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce gerçekleÅŸmiÅŸtir.

Bu eylemlerle birlikte, iktidarda olan davalı partinin tüm icraatları kamuoyunun bilgisi dahilindedir. 22 Temmuz seçimlerinde davalı parti seçmenlerin yarıya yakınının oyunu aldığına göre, halkın davalı partiye onay verdiÄŸi görülmekte, buna dayalı olarak demokratik ulusal iradenin yasama ve yürütme görev ve sorumluluÄŸunun davalı parti tarafından yürütülmesi yönünde somutlaÅŸtığı anlaşılmaktadır.

KADINLARA POZÄ°TÄ°F AYRIMCILIK • Davalı partinin iktidarı döneminde Türkiye’nin temel dış politikası haline gelen AB’ye giriÅŸ çabası sürdürülmüÅŸ, hukuksal ve siyasal reformlara hız verilmiÅŸ, Anayasa’da ve yasalarda esaslı deÄŸiÅŸiklikler yapılmıştır.

Bu çerçevede ölüm cezası kaldırılmış, uluslararası insan hakları sözleÅŸmelerine yasaların uygulanmasında öncelik tanınarak ulusal uygulamaların uluslararası insan hakları standartlarına uygunluÄŸu saÄŸlanmıştır.

Kadın-erkek eÅŸitliÄŸinde ileri bir aÅŸama olan pozitif ayrımcılık temel bir anayasal ilke olarak kabul edilmiÅŸtir. Davalı partinin sahip olduÄŸu iktidar gücünü ülkenin çaÄŸdaÅŸ batı demokrasileri standardına kavuÅŸması yönünde kullandığı açıktır.”

ŞİDDET YOKSA KAPATMA DA YOK • Gerekçeli kararda, ÅŸiddet kullanmayan, bunu teÅŸvik etmeyen partilerin kapatılmayacağı gerekçede ÅŸöyle yer aldı:

“Üniversitelerde baÅŸörtüsünün serbest bırakılması amacını taşıyan yasanın laiklik ilkesine aykırılık nedeniyle iptal edilmesinin ardından davalı parti seçmen kitlesini eyleme ve ÅŸiddet hareketlerine teÅŸvik etme gibi, üstlendiÄŸi iktidar gücünü bu yönde kullandığına iliÅŸkin delile de rastlanılamamıştır. Davalı partinin demokrasiyi ve laik devlet düzenini ÅŸiddet kullanarak tahrip etme amacı, bu amacı somutlaÅŸtıran eylemleri ve elindeki iktidar olanaklarını ÅŸiddet doÄŸrultusunda kullandığına iliÅŸkin veriler saptanamamış, bu eylemler kapatmayı gerektirecek ağırlıkta görülmemiÅŸtir.”

BAÅžKANINDAN MAHKEME’YE LAÄ°KLÄ°K DERSÄ°
AKP’ye atılı eylemlerin laikliÄŸe aykırı olmadığını savunan Kılıç, davanın tümden reddini isterken Türkiye’de devlete egemen olan resmi laiklik anlayışının çeliÅŸkilerine dikkat çekti. BaÅŸkan Kılıç’ın kapatma olmasa bile AKP’ye para yaptırımı kararını özgürlüklerin daraltılması olarak yorumladığı karşıoy yazısında ÅŸu görüÅŸler yer aldı: 

BÄ°ZE ÖZGÜ DEMOKRASÄ° OLMAZ • Bir türlü yakalayamadığımız uluslararası çaÄŸdaÅŸ ölçüler yerine bize özgü demokrasi, laiklik ve hukuk devleti anlayışı ve bu deÄŸerlerin dar bir alanda yorumlanması bu sonucu ortaya çıkarmıştır.

Türkiye’de devletin dinle ilgisini kesmediÄŸi açıktır. (zorunlu din dersi ve Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı örnekleri) Belirtilen düzenlemeler, Türk halkına verilen dinsel içerikli eÄŸitim, öÄŸretim, kurs ve uygulamalarla hayata geçirilmiÅŸ, bireyler buradan aldıkları dini kültürle dini yaÅŸamalarına yön vermiÅŸlerdir.

Verilen bu kültürle davalı partinin aldığı cezanın dayanağı olan baÅŸörtüsü, imam hatip liseleri ve Kuran kurslarına iliÅŸkin söylemleri arasında ciddi bir baÄŸlantı vardır...

Bir siyasi parti, dinsel bir inancı benimseyemez ya da onun propagandasını yapamaz. Devletin düzeninin din kuralları ile yönetilmesine iliÅŸkin taleplerle ilgilenemez.

Ancak, bu inanç ya da dinsel öÄŸretinin dış dünyaya yansıması ile baÄŸlılarının ihtiyacı olan özgürlük alanı ile ilgilenmesi de engellenemez. Ä°lgi duyulan din deÄŸil özgürlüktür.

Siyasi partilerin yaptığı da bu özgürlüÄŸün sözcülüÄŸüdür.

Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi siyasi parti kapatma davalarında demokrasinin, laikliÄŸin ve hukuk devletinin temel ögelerinin partilerce reddedilip edilmediÄŸi, partilerin demokratik ve laik hukuk devletine düÅŸmanca tavrının olup olmadığı, insan onurunu aÅŸağılayan amacının varlığı ya da farklı düÅŸünenlere hoÅŸgörüsüzlük konularında inceleme yapmak zorundadır.

BaÅŸka bir anlatımla, demokratik düzen reddedilmeden laikliÄŸin somut düzenleniÅŸ ve uygulanış biçimine aykırı söylemler ÅŸiddet içermedikçe ifade özgürlüÄŸünün güvencesi altındadır.

PAKSÜT VE ARKADAÅžLARI  LAÄ°KLÄ°KLERÄ° FARKLI
Anayasa Mahkemesi BaÅŸkanvekili Osman Paksüt’ün de aralarında bulunduÄŸu altı üye karşıoy yazılarında mahkemenin para cezasını yeterli bulmayıp, ‘laikliÄŸe karşı odak’ suçlamasından AKP’nin kapatılmasını istedi. Bu görüÅŸlerini de ÅŸöyle gerekçelendirdi:

Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan laiklik ilkesine aykırı fiillerin iÅŸlendiÄŸi bir odak haline geldiÄŸi saptanan Parti’nin, sahip olduÄŸu oy potansiyeli ve TBMM’de saÄŸladığı çoÄŸunluk bu Parti’nin, demokratik siyasi yaÅŸam için oluÅŸturduÄŸu tehlikenin büyük boyutlara ulaÅŸtığını göstermektedir.

Davalı partinin Anayasa Mahkemesi kararlarıyla anlam ve içerik kazandırılan laiklik tanımlaması yerine farklı bir laiklik anlayışını savunarak, Anayasa’da Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer alan laiklik ilkesini geçersiz kılmaya yönelik yoÄŸun çabaları, amacını gerçekleÅŸtirme konusundaki kararlılığını ortaya koymaktadır.

GEREKÇE TAMAM SIRA TAHSÄ°LATTA
Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yle ilgili gerekçeli kararını yayımlanmasının ardından sıra, para cezasının tahsilatına geldi. Mahkeme kararına göre, AKP’nin 2008 yılı için aldığı devlet yardımının yarısı olan yaklaşık 22.8 milyon YTL, Hazine’ye aktarılacak. Bu iÅŸlem için Maliye Bakanlığı’nın harekete geçmesi bekleniyor.

Anayasa Mahkemesi, ‘laiklik karşıtı eylemlerin odağı’ tespiti yaptığı AKP hakkında kapatma yerine hazine yardımının yarısının kesilmesi yaptırımına hükmetmiÅŸti. Bu yaptırım, gerekçeli kararın sonuç bölümünde ÅŸöyle açıklandı:

“Anayasanın 69. maddesinin yedinci fıkrası ile Partiler Yasası’nın 101. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davalı partinin almakta olduÄŸu yıllık devlet yardımından bu kararın Resmi Gazetede yayımlandığı yıla tekabül eden miktarının yarısı oranında yoksun bırakılması, yardımın tamamı ödenmiÅŸse aynı miktarın hazineye iadesine karar verilmesi gerekir.”






Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 01-11-2008 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111693984 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net