Ezan Ahmet ALTAN
Arada bir öÄŸlenleri Kadıköy’deki OsmanaÄŸa Camii’nin yanına gidiyorum.
Oradaki müezzinin sesini seviyorum.
Ezanı kendine has bir tarzda, araları biraz uzatarak ve çok güzel okuyor.
Cumaları söyleyiÅŸi sanki daha da tatlılaşıyor.
Güzel söylenen ezanı seviyorum.
Benim her öÄŸlen gidip ezan dinlememin bir hediyesi gibi biraz önce gelen bir paketten Ahmet Özhan’ın söylediÄŸi ilahilerin başında ezan çıktı. Åžimdi onu dinliyorum.
Bir ney taksiminin ardından ezan başlıyor.
ÇocukluÄŸumu hatırlatıyor biraz bana.
AkÅŸam ezanından sonra boÅŸalan kömür kokulu sokaklarda, iyice gölgelenen alacakaranlık kaldırımlarda ağır ağır yürüyerek eve giderdim.
Hep benimle kalacak bir yalnızlığın kokularını, seslerini ve kurÅŸuni rengini içime sindirirdim.
O seslerin içinde ezan da vardı.
Hep de orada kaldı sanırım.
Din, benim gibi mahcup bir sevgiyle uzaktan bakanlara bile huzur verici, insana hem yalnızlığını hem sonsuzluğunu anlatan bir tesirle dokunuyor yaklaştığınızda.
Çok sık olmasa da bazen geceleyin camiye giderim.
Işıklarının çoÄŸu sönmüÅŸ, kandil misali birkaç lambayla aydınlanmış o büyük kubbenin altında yalnız başıma otururum.
Öyle otururum.
Her ÅŸey sonsuzluÄŸun kuvvetli ışığı altında solgunlaÅŸana kadar halıların üstünde baÄŸdaÅŸ kurup beklerim.
Ve, o sonsuzluÄŸu bir yalnızlık içinde hissetmekten hoÅŸlanırım.
Tanrı, evinin kapılarını bazen açar, bazen açmaz bana.
O saatte camiye giremeyeceÄŸimi bana bir hoca efendi ya da bir bekçi söylese de, ben onu tanrının söylediÄŸini düÅŸünürüm.
Kapılar açılmadıysa, “bir kırgınlık var” diye geçiririm içimden.
“Onu kıracak bir ÅŸey yaptım, onun için açmıyor kapısını.”
Hiç zorlamam.
“Peki” der ayrılırım.
Bilirim ki o kapılar yeniden açılacaktır.
Bir gece gittiÄŸimde beni buyur edecektir.
Åžefkatli bir ses “hadi açayım kapıları” diyecektir.
Bundan hiç kuÅŸkulanmam.
Kendimden kuşkulanırım.
Bir dindar gibi gitmem oraya, ibadete, dua etmeye gitmem.
“Sana inanıyorum” demeye de gitmem.
Bir ÅŸey istemeye de gitmem.
O’ndan korkmam, ölümden korkmam, korktuÄŸumdan gitmem oraya.
Hiçbir nedeni yoktur gitmemin.
Giderim sadece.
Kokusunu, ışığını, huzurunu, sonsuzluÄŸunu sevdiÄŸim için giderim.
Söylenmeyen bir ezan duyarım o sessizliÄŸin içinde.
Kömür kokulu sokaklarda dolaÅŸan bir hayali görürüm.
Hayatla ölüm iki küçük çocuk gibi oturur karşıma.
Ben onların başını okşarım.
O benim başımı okÅŸar, öyle hissederim.
Öyle otururum.
Bir ÅŸey söylemem O’na.
Ne söyleyeyim?
Kim olduÄŸumu biliyor, günahlarımı biliyor, her ÅŸeyi biliyor.
“Sen inançsız birisin, niye geldin evime” demiyor.
O demez.
Bazen kapılarını açıyor.
Bazen onu kıracak bir ÅŸey yaptıysam eÄŸer kapılarını açmıyor bana.
Sessizce uzaklaşıyorum.
“Bir dahaki sefere” diyorum, “açacak kapılarını”.
Açmasa da açana kadar gideceÄŸim.
Ä°nançsız biri için tuhaf inançlarım var benim, en açılmayacak gibi görünen kapıların bile çok istersen, samimiyetle istersen, dürüstlükle istersen açılacağına inanırım.
Ve, ne dindarlara yapılan zulmü anlarım, ne de dindarların yaptığı zulmü.
Dinin yanında, çevresinde, içinde bir zulüm olmasın isterim.
Ä°nan ya da inanma ama dine dokun.
Korkulacak bir ÅŸey yok.
Türbanlı çocukta da, oruç yiyende de korkulacak bir yan yok.
Korku dinden uzak bence.
Geceleri camiye gittiÄŸimde, o loÅŸ ışıkta, sonsuz bir aydınlığın bütün hayatı solgunlaÅŸtırdığını gördüÄŸümde korkmam ben.
Kimse korkmaz.
Hayat ve ölüm iki küçük çocuk gibi oturur yanıma.
Onlara gülümserim.
Belli belirsiz bir hüzün, neye olduÄŸunu bilmediÄŸim bir özlem, derin bir ÅŸefkat hissederim.
Bir ÅŸey söylemem.
Bir ÅŸey istemem.
“Ä°nançsız” olduÄŸumu içimden bile geçirmem, yapmam böyle bir kabalık, O da hatırlatmaz zaten.
Öyle otururum.
Bir konuÄŸum ben orada.
Bazen kapısını açar, bazen açmaz.
Yakında gene gideceğim.
Bakalım açacak mı kapılarını.
Yoksa bir “kırgınlık” mı var aramızda...
(çaÄŸrı filminden süsleme tarafımızdan konulmuÅŸtur. kriter)
|
Bu yazı bana ÅŸu ÅŸiiri çaÄŸrıştırdı Yazar Sanih açık 2008-09-23 22:04:13 http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=13&Itemid=58 | Ve bir de Åžunu... Yazar Sanih açık 2008-09-23 22:08:16 “Su sesi çaÄŸlardı kulağımızda “Borularda akıp gitti “Para sesi vardı cüzdanımızda “Kağıtlar yerini aldı, bitti... “Bir ses daha vardı “Ä°liklerimize kadar akardı “Alkole buladılar “Mikrofonlar eritti... “Lahuti bir naÄŸme eserdi “Dünyamızda “Onu şükürsüzlük yedi bitirdi... “Pekmez köyde varsa var “Pal parmağı uzunda “Küheylan atlar artık antika “EÅŸeÄŸin arkadaÅŸlığı Barış Manço'da “Göğü uçaklar, “Denizi torpidolar, “Yeri fabrikalar öğüttü... “Mekanik bir dünya geldi “Tabii dünyamızı itti...” M. Said ÇEKMEGÄ°L | Yazık Yazar girisim açık 2008-09-24 10:23:31 Hayli kalabalık okuyucu kitlesi olan bir yazarın neredeyse yazı hayatının son demlerinde dahi yolunu bulamamış olması tuhaf. Kendi yolunu bulamamış bu insandan yollarının aydınlatılmasını isteyenlerinki daha da tuhaf. Din, Tanrı, inanç gibi temel sorunlar çözümlenmeden insan ne kadar aydınlanmış olabilir? Ne kadar çeliÅŸkisiz düşünebilir? Ne diyelim. Allah acısın ve hidayet etsin. O’ndan baÅŸka hidayete erdirici yok. Raci D.
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |