28 yıl sonra 12 Eylül Mümtaz'er Türköne
12 Eylül’ün üzerinden yıllar geçti, ama hala etkileri sürüyor.Bugün tartıştığımız bir çok mesele bize 12 Eylül’den miras kaldı. Kürtçülük, bölücülük, eyyamcılık, köÅŸe dönücülük bize 12 eylül darbesinin armaÄŸanlarının sadece bazıları..
Belki bu problemlerin çoÄŸu bir tohum olarak vardı, ancak tohumu çatlatan 12 Eylül darbesi oldu.
Her darbe yıkıcıdır.
Onaran, tamir eden, düzelten ihya ve imar eden tek bir darbe gösterilemez.Onun için darbelerin hepsinin, modern, postmodern, Atatürkçü, milliyetçi, bilmem neci ayırımı yapılmadan aynı potada deÄŸerlendirilmesi gerekiyor. Birine arka çıkmak, hepsine arka çıkmaktır.Darbelerin birbirinden tek farkı yıkıcılık dereceleridir.
12 Eylül, hiç ÅŸüphesiz tesir ve yıkıcılık bakımından diÄŸer darbelere göre daha önemli bir yere sahiptir. Binlerce insanın yargılanması, iÅŸkence görmesi,asılması, zulme uÄŸraması,milli reflekslerinin yok edilmesi darbenin sadece bir boyutunu temsil ediyor.. Bir de yirmi dört yıldır 12 eylül uygulamalarıyla beslenen,semiren bölücü terör boyutu var.12 Eylül ‘ün GüneydoÄŸu insanına akıl almaz yasaklar koyan, ona ikinci sınıf insan muamelesi yapan ve zorla farklı bir kimliÄŸe iten uygulamaları olmasa, bu ölçüde bir terör de olmazdı.Apo varlığını Kürt vatandaÅŸlarımızın desteÄŸine deÄŸil, 12 Eylül’ün akıl almaz uygulamalarına borçludur. Onun için 12 Eylül yönetimiyle ne kadar övünse yeridir.
GeçmiÅŸi takvim yapraklarıyla saymak, gazete kupürleri ile hatırlamak yerine rüyalarda tekrar tekrar yaÅŸamanın farkını iyi biliyorum.
12 Eylül darbesinin gerekçesi olan ÅŸiddet dolu yılları, akrep yuvası bir fakültede, üstelik bir tarafın "elebaşı" sıfatıyla hücrelerime kadar hissederek yaÅŸadım. Bu yüzden 28 yıl sonra, 12 Eylül hakkında yazmak, benim için tanıklık yapmak demek.
Gözümde bütün ayrıntıları ile canlanan bir sahne: 11 Eylül günü, yani bir gün önce, bir öÄŸle vakti Atatürk Bulvarı üzerinde, MeÅŸrutiyet Caddesi'nin köÅŸesinden karşıya geçiyordum. Polis trafiÄŸi durdurmuÅŸ, yayaları Kızılay istikametine yaklaÅŸtırmıyordu. Caddenin tam ortasında renkli jelatin kâğıdı ile hediye paketi ÅŸeklinde sarılmış orta boy iki kutu duruyordu. Ankara'nın göbeÄŸinde Kızılay'da iki bomba paketi kalabalığın gözü önünde polis tarafından etkisiz hale getiriliyordu. YaÅŸanan onca ÅŸiddetin üzerine bomba süsü verilmiÅŸ paketleri seyredenlerin ertesi gün devlet televizyonunda Kenan Evren'i yanındaki dört komutanla birlikte gördükleri zaman rahat bir nefes almaları doÄŸaldı. DoÄŸal olmayan ise ÅŸuydu: Kızılay'a bomba paketlerini koyanlar ile darbe yapanlar aynı kurumun hiyerarÅŸisi içinde yer alıyorlardı.
2 Mayıs 1977'de sabah gazetelerde, 1 Mayıs Taksim katliamının fotoÄŸraflarını gördüÄŸüm zaman, ÅŸiddeti kanıksamış biri olmama raÄŸmen yaÅŸadığım ÅŸaÅŸkınlığı ve dehÅŸeti unutmuyorum. Sadece "bu bambaÅŸka bir ÅŸey, ama ne?" diye bütün gün kendi kendime sorduÄŸumu hatırlıyorum. Gündelik hale gelen ÅŸiddeti körükleyenler bu sefer kendileri sahneye çıkmışlardı. Manzara farklı siyasî görüÅŸlerin, ideolojilerin eseri olamayacak kadar vahÅŸiydi.
MaraÅŸ katliamı, bugün bile anlatılması zor bir vahÅŸet. Gündelik hayatlarında son derece normal görünen insanlar cinnet geçirmiÅŸler ve insanlıktan çıkmışlardı. Bu vahÅŸetin bir benzeri Çorum'da yaÅŸandı. Bu katliamlarda da baÅŸka bir ÅŸey vardı. Kitle insanının içindeki vahÅŸi yaratığı doludizgin ortalığa salmayı bilen provokatörler iÅŸ başındaydı. Kitle ayaÄŸa kaldırılırken en ön safta görünen bu yabancılar, iÅŸ çığırından çıkınca ortalıktan kaybolmuÅŸlardı. Åžahitlerden dinledim: Polisin gözaltına aldığı birkaç "yabancı", yukarılardan gelen emirlerle serbest bırakılmıştı.
Herkes yol haritasını ve pusulasını kaybetmiÅŸti. Ä°deolojiler, pusula arayanları mıknatıs gibi kendine çekti. Bir ideolojiye mensup olmak bir kimlik edinmek, benzerleri ile aynı hayatı paylaÅŸmak demekti. Dost edinmenin ve yalnızlıktan kurtulmanın bedeli ise düÅŸmanlar kazanmaktı. Herkes toydu. Alışmaya çalıştığı hayatı yargılayacak donanım kimsede yoktu. Bu puslu havada iktidar hesaplarına giriÅŸen, tuzaklar, tezgâhlar ve pusular kuranlar olmasaydı, bu sapmaların hepsi bir çocukluk hastalığı olarak saman alevi gibi yanıp geçebilirdi. Devir SoÄŸuk SavaÅŸ devriydi. Devletin toplum psikolojisini yönetecek araçları vardı. Elindeki her aracı, Sovyet tehdidine karşı geliÅŸtirilen ideolojik savaÅŸ araçlarını da iktidar hesapları için kullanan bir silahlı iktidar geleneÄŸi mevcuttu. Demokratik olgunluÄŸu ve sorumluluÄŸu saded dışı bırakan siyasî rekabet, yangına benzinle gitmekten fayda umuyordu. 12 Eylül Darbesi, toplumun yaÅŸadığı çalkantılardan, bunalımlardan bir askerî dikta çıkarma projesinin adıdır. Mesele basit olarak, darbe ÅŸartlarının olgunlaÅŸtırılması idi. Åžiddet bu proje adına tırmandırılmış, bezdirici hale gelmesi için resmî devlet görevlileri katliamları provoke etmiÅŸ, cinayet iÅŸlemiÅŸti. Sonunda cinnete dönüÅŸtürülen ÅŸiddet ortamı, 12 Eylül darbesinin gerekçesi haline getirildi.
Tarihten hangi dersi çıkartacağız? Ergenekon terör örgütü, 12 Eylül'de darbe ÅŸartlarını olgunlaÅŸtıranların örgütü. SoÄŸuk SavaÅŸ bitti, bu örgütün aslî görevi ortadan kalktı; darbe ÅŸartları hazırlamak gibi talî görevleri ise astarı yüzünden pahalıya gelmeye baÅŸladı. Bu örgüt, darbeciler de dahil herkesin başına bela oldu. Åžimdi katliam yaptıran, cinayet iÅŸleyen devlet içindeki çeteleri tasfiye etme fırsatı doÄŸdu. 28 yıl sonra, bu fırsatı hakkıyla kullanmak zorundayız.
Mümtaz'er Türköne - Zaman
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |