Şehre katmak ve şehre katılmak: Necmettin EVCİ
Sadece ÅŸehirler yerleÅŸim yerleri deÄŸildir. Köyler de yerleÅŸim yerleridir ama köydeki hayatla ÅŸehirdeki yaÅŸam arasında, köylüyle kentli arasında uçurumlar ölçüsünde farklar vardır. Bu farklar siyasal, sosyal, düÅŸünsel, ekonomik alanda algı, tutum ve davranışlarda görülür. Sadece görünürdeki farklara bakarsanız bile ÅŸehri köylerden ayıran en önemli farkın ekonomik, kültürel ve siyasal anlamda çeÅŸitlilik ve zenginlik olduÄŸu görülecektir. Göçerler bu yapıya eklenmekte köylüler kadar zorluk yaÅŸamazlar. Göçer topluluklar kent kültürüne sahip olmayabilirler. Bu anlamda
bir hukuk bir mimari ve edebiyat geliÅŸtirmemiÅŸ de olabilirler. Bu yaÅŸama tarzları gereÄŸi böyledir. Ama yine bu realite onların kendilerine özgü kültürleri olmadığı anlamına gelmez. Göçerler belki üstün bir mimari ortaya koymamışlardır. DoÄŸrudur. Seyyar ve gezgin yaÅŸayanlar için monimental mimariye gerek de yoktur. Ama göçerler yüklenip yanlarında götürecekleri muazzam ve dayanıklı çadırlar yapmışlardır. Yine bu topluluklarda hayvancılığa dayalı istihsal ve sanatlar geliÅŸmiÅŸtir. Dokumacılık ilerlemiÅŸtir. Sözlü edebiyat ve müzik oldukça yaygın ve etkin olarak icra edilmiÅŸtir. Göçer her gittiÄŸi yere sanatını götürmek zorundadır. Ve her yerden yataÄŸa eklenen akarlarla coÅŸkun, derin ırmaklara dönüÅŸen sular gibi bir tasavvur oluÅŸur. Bu tasavvurlar özellikle sözlü edebiyatta, müzikte ve dokumacılık baÅŸta olmak üzere çeÅŸitli el sanatlarında yaÅŸamdan birebir etkiler içeren canlı ve anlamlı motiflerle ifade edilir. Bu sanatı icra edenler ÅŸimdi hayal bile edemediÄŸimiz geniÅŸ coÄŸrafyalara yayılmış Yörük obalarına yayılarak sanatlarını paylaşırlar. Ellerinde kopuz veya baÄŸlamalarıyla obaları gezen ozanlar ve âşıklar bu baÄŸlamda çok önemli görevler ifa ederler. Benzer paylaşım ekonomik alanda da söz konusudur. Göçerlerde çok canlı bir pazar ve panayır kültürü vardır. Muayyen zamanlarda, muayyen yerlerde kurulan bu panayırlarda muazzam tanışmalar, görüÅŸmeler, üretilmiÅŸ veya ihtiyaç duyulan her türlü mal ve eÅŸyanın satışı ve mübadelesi yapılır. Bu zamanlar nüfus olarak sayıları yüz binleri milyonları bulan geniÅŸ göçebe kitlesini her alanda ve anlamda birbirlerine yaklaÅŸtırır. Orada farklı yaÅŸamlar, acılar, sevinçler, coÅŸkular, problemler, çözümler paylaşılır. Kararlar alınır. MüthiÅŸ muazzam bir sosyal olayla karşı karşıyayız. Mekân engelini aÅŸarak daha doÄŸrusu yaÅŸamı mekânla sınırlamadan zaman içinde su gibi akan bu dinamik yapıdan kültür ve uygarlık çıkmaz mı? Åžöyle söylense yeridir: Göçerler sınırsızlığı yurt edinmiÅŸ, yurtlarını yüreklerinde gezdiren güzel insanlardır. Osmanlının nüvesinde böyle bir ruh yok mudur? Her güzelliÄŸin dayanılmaz, olumsuz yanı elbette yok deÄŸildir. YerleÅŸik düzenin de olumlu ve olumsuz yanları vardır. Bu konuda da saplantılara dönüÅŸen indirgemeci yaklaşımlar gerçekçi çözümlemeler yapmamızı zorlaÅŸtırır. Kent insanı mekândan yana rahat ve emniyette olduÄŸu için kalıcı eserler ve kalıcı kurumlar yaratmaya yönelir. Tüm toplumsal yapı ve elemanlarda bu kalıcılık kaygısı görülür. Devlet, hukuk, sanat olabildiÄŸince kalıcı ve uzun ömürlü olmaya çalışır. Kent, gündelik çözümler yerine muhtemel problemleri de önceden kestirerek hazırlıklı bir yapı oluÅŸturur. Ä°ÅŸte ÅŸehrin en önemli özelliklerinden biridir bu. Åžehirlerin güzelliÄŸi ve kiÅŸiliÄŸi insanına ve insanının yaÅŸama biçimine en uygun geliÅŸimi yapmasıyla mümkün olur. Åžehir bir canlı gibi hareket kazanır. Her ÅŸehrin bir yaÅŸamı olur. O yaÅŸam ÅŸehirlinin gündelik ve tarihsel yaÅŸamından ayrı düÅŸünülemez. Åžehirli yaÅŸamı farkında bile olmaksızın ÅŸehirden öÄŸrenir. Bu yaÅŸamın ayrımına varmak yaÅŸamdan ve bir yerli olmaktan zevk alma bilincini geliÅŸtirir. Åžehirli olmak biraz böyle bir ÅŸeydir. Åžehre sahip çıkmak oradaki, kültüre, yaÅŸama, insana sahip çıkmak anlamına gelir. Yani bir yandan ÅŸehri insanlar biçimlendirirken bir yandan da ÅŸehir ÅŸehirdekileri biçimlendirir. Bu büyülü, kendiliÄŸinden bir etkileÅŸimdir. Åžehirli olmak güzeldir. Bazen ÅŸehirler içe kapanır. Orada insanlar da, kültür de, düÅŸünce de içe kapanmıştır. Daha doÄŸrusu insanlar kültürel ve siyasal anlamda gereken açılımları yapamadıkları için ÅŸehir içine kapanık olmuÅŸtur. Bazen ÅŸehir tıkanır, coÅŸkusu, canlılığı azalır; René Dubos’un deyiÅŸiyle kendini çeÅŸitlendiremez, körelir. ‘Aşırı düzenli ve uygulayımın alabildiÄŸine etkisine girmiÅŸ bir yaÅŸamın gizli tekdüzeliÄŸinin adım adım doÄŸuracağı ekinsel benzeÅŸme ve toplumca sürüleÅŸme, eÄŸitim düzeneklerinin birörnekleÅŸmesi, kitlesel bilgi ve boÅŸ zamanların edilgin etkinliklerle geçirilmesi göz önünde bulundurulursa, insan türündeki dirimsel zenginliÄŸi dolu dolu kullanmak gittikçe güçleÅŸecek ve uygarlığın ileriki evrimi bundan ötürü yavaÅŸlayacaktır.’(28) Åžehir ve insan arasındaki o büyülü ve o zenginleÅŸtirici iliÅŸki olumsuz bir satıhta seyrediyorsa, ÅŸehir çökmenin, çürümenin eÅŸiÄŸine yaklaÅŸmaya baÅŸlamış demektir. Bir ÅŸehrin çökmesi, çürümesi esasen orada boy atmış hayat aÄŸacının kuruması, çürümesi demektir. YaÅŸam ÅŸehri canlı ve diri tutamayacak ölçüde sönükleÅŸmiÅŸ, enerjisini kaybetmiÅŸtir; ÅŸehir de kendisiyle birlikte serpilen yaÅŸamı besleyip geliÅŸtiremeyecek ölçüde yorulmuÅŸ, halsiz düÅŸmüÅŸtür. Bir ÅŸehir çökerse tüm hatlarıyla, tüm kurumlarıyla çöker. Aynı tespiti uygarlık için de yapabiliriz. Bir uygarlık aklıyla, algısıyla, siyasetiyle, estetiÄŸiyle, ekonomisiyle yani her ÅŸeyiyle yükselir ya da çöker. Duraklama ve gerileme öncelikle insandan baÅŸlamıştır. Bazen silah icat olunca mertlik bozulur bazen de mertlik bozulduÄŸu için silah icat olunur. Åžehir bozulduÄŸu için insan, insan bozulduÄŸu için ÅŸehir bozulur. Ä°ÅŸte tam bu durumda o ÅŸehirlerin yeni, canlı, diri bir atılıma, açılıma ihtiyaçları vardır. Bu açılımı köylülerin kente göçü saÄŸlayamaz. Belki bu durumlarda ÅŸehirler irileÅŸir, büyür ama ÅŸehir vasfını da hızla yitirir. Åžehirlerin irileÅŸmesi köyleÅŸmesi anlamına gelir. Ama ÅŸehirlere o sıçramayı göçerler yapar ya da yaptırabilir. Göçerlerin yeni unsurlar olarak ÅŸehre eklenmeleri sanılanın tersine köylüler kadar zor olmaz. Bilakis ÅŸehre yeni bir ruh, yeni bir canlılık, dirilik, hamle gücü, yeni bir heyecan, var olma coÅŸkusu ve cesareti katar, kazandırır. Göçerler ÅŸehre su gibi akar. Akar ve daha çok yerleÅŸik yapıyı kabul ederek bir etkileÅŸime girer. Yani o zamana kadar deÄŸiÅŸen zamanın coÄŸrafyaların icaplarını yerine getiren topluluklar hiçbir saplantıları ve ön kabulleri olmaksızın bu kez de kent yaÅŸamının icaplarına uygun davranmakta zorlanmazlar. Çünkü göçerler ÅŸartların koÅŸullarını gözetmeyi ilke edinmiÅŸlerdir. Hatta bu saplantısız ve fikrisabitsiz yapı ÅŸehirli kimliÄŸin ve kiÅŸiliÄŸin oluÅŸması için mükemmel bir ortam oluÅŸturur. Göçerlerin intibak yetenekleri oldukça yüksektir. Göçerler bu vasıflarıyla sadece yerleÅŸik yapıya eklenmekle kalmaz ayrıca tıkanıklık yaÅŸayan o yapının önünü açacak görüÅŸ ve öneriler de getirir. Çünkü onların daÄŸarında sadece azıkları deÄŸil içlerinden, yanlarından, yörelerinden geçerken farklı ÅŸehirlerin uygulamalarından derleyip toparladıkları örfleri, adetleri, gelenek ve görenekleri de vardır. Ä°ÅŸte bu yeni tecrübeler yerleÅŸik tecrübelerle birleÅŸince medeni bir sıçrayışı saÄŸlayacak uygun ÅŸartları oluÅŸtururlar. Denilebilir ki hemen her büyük uygarlık böyle bir buluÅŸma ve birleÅŸme sonucunda inkiÅŸaf etmiÅŸtir. Ege Uygarlıkları Dor göçleri sonrasında ortaya çıktı. Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret etmeseydi Ä°slam uygarlığının kuruluÅŸu daha zor ve geç olabilirdi. Türkler Asya’dan Anadolu’ya göç ettiler. Bu göç aynı zamanda kültürel bir göçtü. Anadolu’da köhnemiÅŸ bir uygarlık vardı. Ama Türkler Anadolu’ya taze bir öz suyu gibi aktılar ve medeniyet yeÅŸerdi. (28) -Henri Laborıt, Ä°nsan ve Kent, s.110, çev. Bertan Onaran, Payel yay. Ä°st. 1990)Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |