Hayati unsuru da,
"üstád" bellediÄŸi
Hegel’in devlet teorisini baÅŸ tácı etmesi oluÅŸturur.
Başka bir deyişle, aslında
"saÄŸ" ve muhafazakar bir
Bismarck Prusya’sına payanda oluÅŸturan
"ideal devlet" ideolojisi, yukarıdaki virajla birlikte
"sol"a da musallat olmuÅŸtur.
Zaten bundan sonrasını açıklamak ve iÅŸi bizim
"Ergenekon"a vardırmak kolaylaşıyor.
***
ÖYLE, zira ilkin, devlet son tahlilde insanlık için
"amaç" deÄŸil, ancak bir
"araç"tır.
Oysa siz o devleti kutsallaştırır
ve siyaset felsefe ve pratiğini de aynı
"mukaddesat"la donatırsanız, en önce
"saÄŸ" ve
"sol" kavramları muÄŸlaklık kazanır. İçeriÄŸinden boÅŸalırlar.
Çünkü, somut insan unsurunu deÄŸil soyut bir devlet kavramını
"ideal" bellediÄŸinize göre, hangi kıstas, ölçek ve parametrelere göre
"solcu" veya
"solcu" olabilirsiniz?
Ne biri yekdiÄŸerinden daha az yahut daha fazla deÄŸer taşır, ne de daha hümanist olur.
***
AMA en önemlisi, her ikisinin de
"aşırı"sında varılacak olan nokta totalitarizmdir.
Nitekim, bu mutlakçı anlayış káh
Mussolini veya
Hitler’in
"saÄŸ" denilen faÅŸizminde; káh da
Lenin yahut
Stalin’in
"sol" addedilen komünizminde hayat bulur.
Oysa, her ikisinin de karakteri
ö-z itibariyle bir bütündür. Aynı yolun yolcusudurlar.
Zira, biri gibi diÄŸeri de,
"birey yurttaÅŸ" yerine
"kolektif kitle"yi kendisine tábi kılacak olan bir
"total", bir
"kapsamcı", bir
"içselleÅŸtirici" devlet kavramını benimsemiÅŸtir.
Üstelik, pragmatik zorunluluklardan dolayı pek uygulanmamış olsa dahi, o
"sağcı" faşizm de tıpkı
"solcu" komünizm gibi,
esas
"kitábi proje"sinde, liberal özgürlükçülüÄŸün maddi altyapısını oluÅŸturan piyasa ekonomisini reddeder. Burjuvaziye
"diÅŸ biler".
Dolayısıyla da, aslında aynı zihin rendesinde yontulmuÅŸ olan insanların ve militanların birinden ötekine geçiÅŸi sonsuz kolay, sonsuz çabuk ve sonsuz
"pürüzsüz" gerçekleÅŸir.
***
EVET evet, zaten böylesine sonsuz çabuk, kolay ve pürüzsüz gerçekleÅŸtiÄŸi içindir ki, Türkiye’de ortaya çıkmış olan bugünkü tablo ne bir sürpriz, ne de bir
"yenilik" oluÅŸturuyor.
Yani, dün en
"kızıl komünist" geçinen
"karanlıkçı Maocular"dan; yine dün en anti-komünist bilinen
"JİTEM"cilere, şimdiki
"ulusalcı - neo-ittihatçı" taifenin
"Ergenekon" çatısı altında buluÅŸması maddenin tabiatına son derece uygun bir seyir izliyor. Cukka oturuyor
Eh, bizimkilerden zaten haydi haydi çoook ve faÅŸizme ve Nazizme kapak atmadan, hátta onların kurucusu olmadan önce, bir İtalyan
Mussolini; bir Alman
Strasser biraderler; bir Fransız
Druot veya bir Belçikalı
Deman falan, kimdiler ki?
***
TABİİ ki, sosyalist ve komünist partiler içindeki en "sol" kanadı temsil ediyordular.
Oysa, "kızıl milis" olarak burjuva döverken, bir çırpıda, bu defa "kara gömlekli" olarak yine o burjuvazinin demokratik kurumlarına karşı kendi "Ergenekon"larını kurdular.
Yahut aksi yönde, DoÄŸu Almanya resmileÅŸtiÄŸi an, eski Naziler derhal yeni rejime adapte oldular. Orta - alt kadroları saÄŸladılar ve "Gestapo"dan "Stasi" polisine geçtiler.
Yani, "ulusalcı - neo-ittihatçı" taifenin aÄŸababaları, eninde sonunda totalitarizme varması mukadder olan ve liberal özgürlükçülüÄŸün zıt kutbunda yer alan "devlet fetiÅŸizmi"nden mustarip oldukları için, birinden ötekisine sıçramakta bizimkilerine yol gösterdiler.
O illet yolun "saÄŸ"da ve "sol"da nereye götürdüÄŸünü ise hepimiz biliyoruz.
HADİ ULUENGİN - HÜRRİYET
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.