13-12-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Temel Konular arrow ÇOBAN KUR'AN'I ANLAR MI? (Sempozyumdan..)
ÇOBAN KUR'AN'I ANLAR MI? (Sempozyumdan..) PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 49
KötüÇok iyi 
Yazar M.Selami Çekmegil   
07-07-2004
Makale Ana Sayfası
ÇOBAN KUR'AN'I ANLAR MI? (Sempozyumdan..)
Sayfa 2
Sayfa 3
Sayfa 4
Sayfa 5
Sayfa 6
Sayfa 7

 
O halde deÄŸerli arkadaÅŸlarım buradan ÅŸu sonucu çıkarıyoruz ki, Kur'an bize en çok, anlayabilmemizi teminen verilen  zaruri bir ÅŸeyi: aklı öne getiriyor ve bize  onunla hitap ediyor. O  halde akıl varsa Allah insanı muhatap alıyor ve ona hitap ediyor... Bu akıldır aslında bizim sorumluluÄŸumuz. EÄŸer biz bu aklı kullanırsak, Kur'an'dan habersiz olmamıza raÄŸmen yine de Cennete gitmemiz mümkün; yeter ki aklı kullanalım. Neden? Çünkü akıl Allah'ın verdiÄŸi bir emanet, bir yetenek; ona ihanet etmemektir esas olan. Yani Allah size bir lütuf vermiÅŸse sizin suçunuz ona nakörlük olabilir... Allah size Kur'an'ı göstermemiÅŸ sadece akıl vermiÅŸse, Kur'an'ı size haber veren olmadıysa, Kur'an'dan haberiniz yoksa, siz nasıl Kur'an'ı okuyacaksınız, nasıl Kur'an'ı anlayacaksınız?.. Mümkün deÄŸil, Ama  siz aklınızı kullanırsanız Cenab-ı Allah'ın emanetine ihanet etmediÄŸiniz için görevinizi yerine getirdiniz ve Allah'ın ödülüne layık oldunuz. Ama onu kullanmaz ihanet ederseniz o zaman muhakkak ki bir cezası vardır  bunun. Çünkü neden;  Allah verdi sen teptin. Allah sana yolunu çizesin, doÄŸruyu göresin diye bir akıl verdi, sen teptin kullanmadın, diÄŸerini, eÄŸriyi seçtin  yanlışa düÅŸtün... Bunu klasık alimlerimizden de örneklemek mümkün. Gerekli de deÄŸil ama.. mesela Ebu Hanife'ye atfediyorlar: Bir adam peygamberi tanımasa, ama hayatın hakikatini arayış içinde ölürse bu adam müslüman ölür diyormuÅŸ. Çocuk mesela Ä°slam fıtratı üzerine doÄŸuyor. Bu çocuk akıl teÅŸekkül etmeden ölürse, Kur'an'ı falan hiçbir ÅŸeyi okumamış olduÄŸu halde müslüman hükmündedir diyorlar... Dün Gemlik'te bir sohbetimiz  vardı; 'Batılı çizgide zaaflarımız' diye. Orada Helsinki'deki bir olayı anlattım: Helsinki'de geziyordum, orada istasyonların altında süpermarketler var, dükkanlar var orada geziyordum. Bir bayan ve bir bay geldiler. Bir baktım, biri elini başıma koydu, biri omzuma... Bana bir takım dualar okudular. Dualar bittikten sonra hissettim içinde  neler geçtiÄŸini ve dedimki, 'Size çok teÅŸekkür ederim. Åžunu anlıyorum ki, bana dua ettiniz. Bana iyilik istediniz. Yollarımın aydınlanmasını, kurtuluÅŸumu dilediniz. Ve Ä°sa'dan dilediniz bana kurtuluÅŸ vermesini' dedim. DoÄŸru mu? DoÄŸru dediler. Ben de dedim ki ben de bunları istiyorum sizin için, sizin için diliyorum, iyiliÄŸinize bu iyilikle mukabele ediyorum, ancak ben Türkiye'den geldim. Ben bunu Peygamber Muhammed'den dilemiyorum, ben bunu O'nu da yaratan ve bütün rahmetin sahibi olan, bütün hidayetin sahibi olan Cenab-ı Allah'tan diliyorum, dedim. Böyle deyince tartışma çıktı. Oradaki genç nesil çoklukla Ä°ngilizce bildikleri için etrafımızda birikim baÅŸladı. Tartışıyoruz, tartışıyoruz..  papazlar aklen aciz kalınca bir iki tanesi kızdı terketti. Bir iki tanesi makul ÅŸekilde direndi. Ve sohbet neticesinde topluluk benim yaklaşım tarzımın daha rasyonel, daha kabul edilebilir, daha makul olduÄŸunu gördü. Ve bunu hissedince ben  ÅŸöyle dedim: Aranızda benim gibi müslüman ismi taşıyan var mı, bilmiyorum. Bu, patent meselesi, açıktan patent iÅŸidir. Ahmet müslümandır, Agop'sa müslüman deÄŸildir. Böyle bir patent taşıyan var mı bilmiyorum. Ama bizim bir kabulümüz var; müslümanlığın bize telkin ettiÄŸi bir kabul var. Bu kabul ÅŸudur: eÄŸer bir insan peygamberi tanımamışsa.. - peygamberi tanımak nasıl olur, onun misyonunu, vasfını, özelliklerini tanımakla olur. Size gelirler, eÄŸer peygamberi bir vasıf deÄŸil de faraza  herhangi filozof gibi bir vasıf çizerlerse, bu peygamberi tanımak deÄŸildir. Böyle bir tip çizildiÄŸi zaman bunu kabul eden adam berbat adam olur. Peygamberimizi misyonuyla tanımıyorlarsa bunu kasdederek söyledim- Biz de bir kabul var, peygamberi tanımayan,  ve Kur'an bizim kitabımız bundan haberi olmayan bir insan, bunu deÄŸerlendirme imkanı olmayan bir insan.. ne iyi ne kötü, ne doÄŸru ne yanlış, hayatın anlamı ne, Acaba nedir dünyada yaÅŸamanın, insanın varlık anlamı nedir gibi bir düÅŸünce hali içinde yaÅŸarsa, -Ebu Hanife’nin Robenson düÅŸüncelerini taşıyorum zihnimde bunları söylerken- bu insanı biz müslüman addederiz. Bu manada -yüzlerinizden, nasiyelerinizden anlıyorum- benim gibi çok deÄŸerli müslüman arkadaÅŸlar olduÄŸunu hissediyorum aranızda. Bir baktım o genç çocuklar, o merakla dinleyen adamlarda bir yüz rahatlaması, bir tebessüm, 'çünkü öncesinde detay mevzuları da konuÅŸmuÅŸtuk', müslümanlığın nereye varacağı, hayat ve realitesini konuÅŸmuÅŸtuk. Bir tebessüm ve bir hoÅŸnutluk. Ben bu noktayı yakaladıktan sonra, bu dengeyi bozmamak için, good bye  dedim ve ayrıldım. Bir baktım o topluluktan  bir kesim peÅŸimden geliyor. Beni kahveye  davet ettiler. Gittim Finlandiya kahvesinden içtim, masada da sohbeti uzattıkça uzattılar. Benden Ä°slam hakkında kitap listesi sordular; Ä°ngilizce-Fransızca... Ben o anda -dökümanter bilgilerim de zayıf- Muhammed Hamidullah'ın Ä°slama GiriÅŸ'inden bahsettim, Yusuf Ali'nin Kur'an tercümesinden bahsettim, Reca Garodi'nin Ä°slamın Vadettikleri kitabından bahsettim, M. Pickthall’ün Kur'an tercümesinden bahsettim. Onun, o tercümeyi yaparken müslüman oluÅŸundan anlattım... Not aldılar, vedalaşım ve ayrıldım.
 
Bakın bu, Ebu Hanife'nin dedikleri bu ictihadı, Kur'an'ın, “biz vermediÄŸimiz gücün hesabını sormayız”, mesajına, 'La yükellifullahü nefsen illa vüs’aha'***** mesajına uygun gözüken bir düÅŸünüÅŸ tarzı. Ve bu çocukların, bu gençlerin eÄŸer biz götürmemiÅŸsek, biz bunlara Kur'an'ın esprisini doÄŸru olarak nakletmemiÅŸsek, ve bu adam bundan habersizse, bu adam neyin hesabını verecek?.. O zaman Kur'an'daki -bugün bizim avami düÅŸüncelerimizle çözümünün karşılığını bulamadığımız- birçok ÅŸeyin de yerine oturduÄŸunu görürüz. Bu demek ki -buradan ÅŸuraya yeniden gelicem- aslında Kur'an bize hep düÅŸünmeyi, hep doÄŸruya yönelmeyi, hep doÄŸruyu hedef almayı telkin ediyor... Bunu 'vemen esleme fe ulaike taharraw reÅŸeda’****** ayetiyle çok daha net görüyoruz. Burada bir müslüman tanımı var: 'Müslümanlar ki, onlar doÄŸruyu ararlar.' Zaten bizim imanımızla müslüman olmayanların imanı arasındaki önemli fark budur. DüÅŸünün.. biz bir olan Allah'a inanıyoruz. Diyelim ki Hintli de 'bir ineÄŸin' tanrı olduÄŸuna inanıyor. Ä°man olarak bu iki iman arasında ne fark var. Ä°kisi de kesin kabuldür, ikisi de tartışmasız.. bu böyle denebilir. Ama öyle bir fark var ki: teslis akidesine inananın inancı onu cehenneme götürüyor, veya ineÄŸi tanrı edinenin imanı onu cehenneme götürüyor; ama benim imanım beni cennete götürüyor. Bir fark olması lazım bu iki iman arasında. Bu fark nedir? Bu fark benim imanımın doÄŸruya iman olmasıdır... Bunun için, ilim ve bilgi imandan önce gelir... EÄŸer bir ÅŸeyin doÄŸruluÄŸunu tespit etmediyseniz bu rasgele imandır. Halbuki Kur'an diyor ki 'Biz sizi körü körüne deÄŸil, bir basiret üzere davet ediyoruz'******* Åžimdi bundan tegafül Kur'an'ı tanımamaktır. 'Fe men esleme fe ulaike  taharraw reÅŸeda' diyen Cenab-ı Allah... Kur'an okurken kovulmuÅŸ ÅŸeytanın ÅŸerrinden Allah'a sığınmamız lazım', ben söze  baÅŸlarken içimden bu sığıntıyı yaptım inÅŸallah, Allah beni doÄŸru fikirler üzerinde sürdürsün diye dua ediyorum’ bu espriyi yitirmememiz lazım. Bu espriyi yitirdiÄŸimiz zaman bizim imanımızın ineÄŸe tapan Hintlinin imanından ne farkı kalır, mahiyet olarak bilemiyorum... Ha.. ahiretteki hesap, Cenab-ı Allah'ın. O zulmetmez.Ben bunu böyle düÅŸünüyorum. O halde kafir nedir? Kafir, onu da Kur'an tarif ediyor. Hem de en baÅŸta:. 'O küfredenler var ya onları uyarsan da birdir, uyarmasan da; yola gelmezler' diyor. Bakın burada da kafir tarif ediliyor. Kafir nedir? ‘Kur'an'dan habersiz insan, Kur'an'a inanmayan’ deriz biz çoklukla. Haberi yoksa nasıl inansın. Peygamberi kabul etmeyen, tanımamışsa nasıl kabul etsin? Ama Kur'an ne diyor bakın 'O küfredenlen var ya onları uyarsan da birdir, uyarmasan da; yola gelmezler' Bakın kafir tarifi. Kafir ne demektir o zaman. Yanlışa ÅŸartlanmış adam. Müslüman doÄŸruyu arayan adam, kafir yanlışa ÅŸartlanmış adam. Åžimdi ÅŸu tanımı aldıktan sonra hayatın hangi çizgisini birbiriyle çeliÅŸkili görüp de hangi müslümanın hangi kafirden ayrılmadığını tespit edemeyiz. Ama kalkar bize geleneksel aktarımlar içerisinde büyük annemin 'Muhammediye' veya bir baÅŸka kitaptan yanlış öÄŸrenerek verdiÄŸi tarifleri esas alırsam, o zaman ne Kur'an'la uyum halinde olabilirim, ne Kur'an içerisindeki tutarlılığı görebilirim, ne de hayatın içerisindeki bu tariflerin anlamını kavrayabilirim. O halde Kur'an'ı anlayabilmek için ne lazım? ön Ömpozelerden arınmış, Kur'an'ın ne dediÄŸini anlamaya yönelik bir tavır lazım. Bu çobandadır iÅŸte. O halde Kur'an'ı en iyi Ä°slam felsefesi okumuÅŸ bir akademisyen deÄŸil, hayatı iyi gözlemleyen çoban anlar. Çünkü o hayatın içinde... Ä°slam felsefesi okuyan akademisyen ise fildiÅŸi kulelerde üretilmiÅŸ nazariyelerle meÅŸgul. Tabii bu bir kanaattır; Kur'an'a bir bakıştır. Aslında Ä°slam felsefesi okuyan akademisyen o fildiÅŸi kulesinde üretilen nazariyelerden arınarak o çoban gibi hayatın gerçekleri içerisinde Kur'an'ı anlmaya yönelirse tabiki o çobandan çok daha iyi anlar. O ayrı bir bahis. Bu espriyi unutmamak lazım. Onun için bir bakarsınız çok zeki bir yazar bunlardan birisine 'Allah'tan korkmaz profesör' diye tabir kullanmış. Adam Allah dememek için ‘aÅŸkın boyut’ diye bir ÅŸey uyduruyor; ondan sonra, bir takım kendine göre nimetler sıralaması yapıyor. Sonra bir bakıyorsun Kur'an'ı baÅŸka nimetlerin –hatta nimetlerin deÄŸil, sun’iliklerin- altına düÅŸürüyor... Tabii bu kiÅŸiye özel birÅŸey, bunu genelleme yapmamak lazım. Ama ÅŸunu demek istiyorumu ki çoban -simge olarak kullanıyorum ben- çoban, safiyetiyle, sadeliÄŸiyle, samimiyetiyle, hayat gerçeklerini müÅŸahade ederek, güncel meselelerin içinde yoÄŸrularak Kur'an'a yönelmek, Kur'an'ı anlamayı da kolay hale getirir. Bir de o Kur'an konusundaki bir takım aktarımcıların saptırmalarına dikkat gerek. Çünkü Kur'an'da bazı mülahazalarla mael yazılırken, tercüme ve tefsir yapılırken yönlendirmeler yapılıyor kelimeler  kavramlar deÄŸiÅŸtiriliyor. Neden deÄŸiÅŸtiriliyor? Çünkü egemen bir görüÅŸ, bilimsel bir kanaat var. Åžimdi okuyor; bir de bakıyor tam tercüme ederse tercümesi bilimsel dediÄŸi kanaatiyle çeliÅŸiyor, ve ne yapıyor o zaman; bu ikisi arasında uyum saÄŸlamak için mealde kelime deÄŸiÅŸikliÄŸi yapıyor. Örnek vermek mümkün. Mesela 'ashabül yemin' dedi Kur'an'ı Kerim.********. Bu nedir saÄŸ ehli. Bir anlamda Türkçe konuÅŸursanız saÄŸcı. Piyasada da cari bir saÄŸcı tarifi var. Kur'an'aki saÄŸcıyı getirip buna koysa yakıştıramıyor. Bunu bunla tercüme ettimi olmuyor. O zaman ne yapıyor. SaÄŸ ehlini kaldırıyor ve kitabı saÄŸdan verilenler diyor. O baÅŸka bir olay bu baÅŸka bir olay. Çünkü arkasından Cenab-ı Allah hemen arkasından saÄŸ ehlinin tarifini getiriyor. Mesela sol ehli diyor. Orada bir tarif var. Bu tarifi bırakıyor ve bunun yerine insanların uydurduÄŸu tarifi esas alıyor. Onunla Kur'an meallendirmeye baÅŸlıyor ve o zaman Kur'an anlamını yitiriyor. O zaman ne oluyor. Bu tanımlar baÅŸka yerlerde de tekrarlandığı için Kur'an'ın kendi içerisindeki  tutarlılığını yok ediyor. Bunlardan bir tanesi de örneÄŸin kavim, millet ve din kelimesi üzerinde yapılıyor. ve Kur'an'ı tercüme ederken yine konuyu saptırıyor.  Kur'an'ın orjinalinde 'Allah Nuh kavmine terzil edici bir azaptan haber veriyor'********* Åžimdi Nuh kavminin içerisinde Nuh'a inanmayanlar, onun mesajına inanmayanlar var, kabullenenler var... Åžimdi reddedenler için böyle bir azabtan bahsediyor Kur'an'ı AzimüÅŸÅŸan. Halbuki bir yerde de Ä°brahim milletinin saadetinden bahsediyor. Åžimdi bizim mealci, kavim kelimesinin orjinalindeki yerini beÄŸenmiyor tercüme ederken diyorki Allah Nuh milletine terzil edici bir azap vaat etti diyor. Kur'an'ı öyle tercüme ediyor.********** Nuh milletine terzil edici bir azap vardır dediÄŸiniz zaman, diÄŸer bir ifade ile de Ä°brahim'in kurtulmuÅŸ milletine acıklı bir haber var demiÅŸ oluyorsunuz. Çünkü Nuh Milleti de müslümanlardan ve dolayısıyla Ä°brahim Milletinden. Kur’andaki kavim kelimesini millet diye çevirince Kur’anla  cennet vaat edilmiÅŸ bir millete  getirip, Kur’an aÄŸzından terzil edici bir azaptan söz etmiÅŸ oluyorsunuz. Halbu ki, oradaki ifade ile buradakinin arasındaki çeliÅŸkiyi sen uyduruyorsun Kur'an'da yok ki böyle birÅŸey. Åžimdi üçü de Arapça olan bu üç kelimeyi bizim mütercimimiz tercümesinde 'Allah bunları doÄŸru kullanmamış' diye birini diÄŸeriyle yer deÄŸiÅŸtiriyor ve Kur'an içerisindeki tutarlılığı yok ediyor... Bir de böyle bir espri var...


Son Güncelleme ( 24-09-2016 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
124460504 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net