Ä°SLAM’DA KABÄ°R AZABI’ndan GÜLDESTE (Antoloji)
“BÄ°D’AT EHLÄ° SAPIKLAR ÖLÜDEN YARDIM ZAVALLILIÄžINA DÜÅžÜRÜLMÜÅžTÜR” Yazan: Ä°mam BÄ°RGÄ°VÄ° Çeviren: Ahmed ÅžAHÄ°N “Åžeraite en uzak olan bid’at, bir çok insanların yaptıkları gibi, ölüden muradının husûlü için yardım istemektir. Bu hal, puta tapmak gibidir.” “..ölüden medet dilemek, ÅŸekli bir benzeyiÅŸ deÄŸil, fiili bir putperestlik, müÅŸrikliktir.” “..ölüden yardım (dilemek avamı) zavallılığa düÅŸürmüÅŸtür.” “.. insanın büyüklüÄŸüne inandığı ölünün kabrine tazim ederek ÅŸirke düÅŸmesi, aÄŸaca, taÅŸa, taparak ÅŸirke düÅŸmesinden kolaydır. Bu kolaylıktandır ki, çok insanlar mescitlerde duymadıkları huÅŸû ve hudûu kabirlerde hissederler..”
“.. Allah ile kendi arasında bir vasıta ve ÅŸefaatçiyi kabule kendisini mecbur bilen adam, ya zanneder ki, Allah, Kulunun isteÄŸini bilmiyor. Yahut kendi uzaklarda olduÄŸundan iÅŸitmiyor da böyle bir vasıtaya muhtaç oluyor…. Bir hükümdarın, kabul etmek istemediÄŸi dileÄŸi vezir ve memurlarının tesiriyle kabul ettiÄŸi gibi Dünya büyüklerinin idarelerinde vasıtaya mecbur oldukları gibi. Böyle fasid ve batıl zanlara kapılan adam bilmiyor ki, padiÅŸah… devletin intizamı, asayiÅŸin devamı, halkın rahatı için padiÅŸah bu vasıta ve müÅŸavirlere muhtaçtır..” “.. bazı cahiller “ziyaret” denilen türbelere giderek kıtlık, kuraklık, düÅŸman istilası gibi felaketlerden korunmak, muradına kavuÅŸmak için ölüden medet umarlar..” “Aleyhisselâtü vesselam Efendimiz, peygamberlerinin kabirlerini mescit yaptıklarından dolayı Yahudilere ve Nasaraya lanet etmiÅŸtir.” “Bu türlü hareketler insanı Ä°slam’dan uzaklaÅŸtırır, putperestliÄŸe doÄŸru götürür. Resulullah’ın ÅŸiddetle men’ettiÄŸi kötülükleri teÅŸvik edenler, kendilerine uyan cahilleri uçuruma sürüklemektedirler.” “Türbelere, mezarlara mum yakmak, çaput baÄŸlamak, bu gibi yerlerde… bu türlü hareketlerle peygamberlere, velilere hürmet ve tazimde bulunduklarını sananlar… putlara tapanların, bu putlara gösterdikleri hürmete benzer… öncekiler de, baÅŸlangıçta sevdikleri saydıkları ölülerin kabirlerine tazimde bulunmuÅŸlardı… bu türlü batıl adetleri terk etmeyi saygısızlık sanma…. Bid’atlarle meÅŸgul kalpler sünnetlerden nefret ederler… kendi bildiÄŸine devam edenlere dikkat ederseniz, Müslümanların ihya etmeye çalıştıkları sünnetlerden yüz çevirdiklerini, hep bidatlerle uÄŸraÅŸtıklarını görürsünüz… peygamberlere tazim, sünnetlerine uymakla, velilere muhabbet, nasihatlerini dinlemekle olur.” “.. kabirlerine üzerine türbeler bina etmek… bunlara dualar edip adak adamak gibi batıl inanç ve geleneklerin hemen hepsi putperest aşılarının tezahürleridir… müÅŸrikleri taklit etmektir.” “Kabirde yatanın veli olması, ÅŸeyh olması, duaya ihtiyacı olmadığı manasına gelmez.” “Birtakım bid’at ve dalalet ehli sapıklar, ölüye yardım için yapılan duayı, ölüden yardım ÅŸekline çevirdiler. Ondan medet beklemek, ÅŸifa talep etmek manasında bozdular.” “.. bir takım bid’atciler çıkarak emir olunanlardan sapmışlar, nehyedilenleri irtikaba baÅŸlamışlardır.” “.. gafil ve safdil Müslümanlar maalesef bu sapıklığın yayılmasına alet olmuÅŸlardır.”
“Bugünkü ilim ve irfandan nasipsiz bid’atcı gürüh, meÅŸru ibadetten yüz çevirerek yeni yeni adetler icadına adeta kendilerini mecbur bilmektedirler… ibadet ÅŸekilleri ve vakitleri ÅŸeriat tarafından tayin ve tespit edilmiÅŸtir. Bu ölçünün dışında ortaya atılan adet ve hareketler görünüÅŸte ibadete benzerse de elbette hakikatte hiçbir fazilet ve sevabı yoktur.” “Mezarlara…adak adamak, bu taklidin canlı misallerinden biridir… kabir ziyareti için yolculuk yapıp uzun mesafeler aÅŸmanın sevap olduÄŸunu sanmak da batıl ve fasid bir itikaddır… yolculuÄŸa çıkmalarına “sevap var” zannı sebep oldu ise, bu inançlar sefere çıkmak, icma-ı müslimin ile haramdır.”
“Kabirleri kireçlemek men edildiÄŸi halde, tantanalı kubbeler oturtuyorlar. Ölünün ÅŸöhretini bildiren yazılar yazmak islama aykırı olduÄŸu halde mubaÄŸalı kitabeler yazıyorlar. Resulullah’ın izni olmadığı halde, kabrin kendi toprağından fazla olarak yığdıkları toprak üzerine kiremit, taÅŸ kireçle duvarlar yaparak sünnete muhalefet ediyorlar… mezar ziyaretini de bir nevi Kabe ziyaretine benzetiyorlar… bu türlü hareketler insanı Ä°slamdan uzaklaÅŸtırır, putperestliÄŸe doÄŸru götürür. Resullullah’ın ÅŸiddetle men’ettiÄŸi kötülükleri teÅŸvik edenler, kendilerine uyan cahilleri uçuruma sürüklemiÅŸlerdir.”
“Bid’atçıların… ihdas ettikleri yeni yeni adetlerle sünnetin kifayetsizliÄŸini iddia ve bid’atın sünnetten hayırlı olduÄŸunu ilan ediyorlar da ondan haberleri yok… cahil kimseler bazı evliya ve meÅŸayihe ve onların türbelerine karşı duydukları hissiyatta o kadar ifrata düÅŸüyorlar ki, ÅŸirke ve putperestliÄŸe saptıklarından hiç de haberleri olmuyor… kendilerini bu türlü hurafelerle avutuyorlar” “hiç ÅŸer’i delile dayanmayan bu batıl inanışları muvazeneli insanlar taşımazlar doÄŸrusu.”
“Hurafeye asla yer vermeyen Ömerül Faruk, altında Resullullah’a biat edilen aÄŸacı, halkın bölük bölük ziyarete gittiklerini duyunca da kökünden kestirmiÅŸti. Çünkü bu aÄŸaçta bir kutsiyetin varlığına inanarak ziyaret ediyorlar… Ebu Bekril Hallaf diyor ki: “Kolunda, sıtmadan kurtarır itikadiyle bir ÅŸey baÄŸlı olan adamı Ebû Hüzeyfe görünce: EÄŸer bu baÄŸ kolunda iken ölürsen, cenaze namazını kılmaktan vazgeçerim, dedi.” …Hazreti Ömer, aÄŸacı hemen kestirmekte tereddüt etmemiÅŸtir… Hacerül Esved’in karşısına dikilerek : Bilirim, bir kara taÅŸtan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸilsin, demiÅŸti. Ebû Bekri Tarsusî diyor ki: “Bakınız ey Allah’ın rahmetine nail olan müminler! Ä°nsanların iyilik, kötülük, ÅŸifa, medet umdukları taÅŸları, aÄŸaçları görürseniz kırınız.”
“..mum vesaire yakan müÅŸriklerin tazimi gibi tazime sebep olmak da ; mescid yapan da putperestlerin adetlerine taklide yol açmaktadır. “Ümmetler her ne zaman peygamberlerinin sünnetlerine baÄŸlılıklarına laubaliliÄŸe baÅŸlamışlarsa o zaman imanları zayıflamış terk ettikleri birçok sünnetlere ve yüksek düsturlara mukabil, ÅŸirk ve bid’atları doÄŸuran hurafelere saplanmışlardır.” “EÄŸer Resul aleyhisselamın tebliÄŸ ettiÄŸi Ä°slam dinini hayatlarında tam manasıyla tatbik ederek, bize örnek olarak yaÅŸayan Eshab-ı Kiram olmasaydı, bu tahrifçiler, Ä°slam dinini de evvelki dinlerin akıbetine uÄŸratacaklar; indi te’vil ve tefsirleri ile halkı aldatacaklardı… batıl fikilerini, resulullahın sözüne dayamak istediklerinden, hadisleri gaye ve MAKSADINDAN uzak tevillerle tahrife çalışıyorlar.”
“Mevzu” hadisler, Ä°slam dinini temelden yıkmak gayesiyle uydurulup vaz’edilmiÅŸtir. Uydurma hadislerden biri ÅŸudur ; “Ä°ÅŸlerinizde tereddüte düÅŸtüÄŸünüzde, kabirlerdekinden yardım isteyiniz.” Buna benzer daha bir çok hadisleri, putperestler sapıklıklarını gizlemek için yaydılar. Sapmışlara uyan bazı cahiller de bu mugalatanın tesiriyle mevzu, hadislere inanıp amel ettiler… Filan adam falan türbeye gitmiÅŸ de, iÅŸi hemen olmuÅŸ, gibi hurafeler… Bu türlü hikayeler.. cahillerin hafızasında yığın yığın yerleÅŸmiÅŸ, nakÅŸolmuÅŸtur. Bunlar en yalancı kimselerdir.” “..sünnetten yüz çeviren de azından bid’atcı ve dalaletçi olur.” “Ä°mam Åžafii’nin, Ä°mam Ebu Hanife’nin kabri başına dua etmek için geldiÄŸi rivayeti de uydurmalardan biridir.”
“Ehl-i ÅŸirk ise, Allah’ a affettiremeyeceklerini sandıkları günahları için ÅŸefaatçi aradılar, inandıkları bu ÅŸefaatçinin de mutlak kurtarıcılığına itikat edip onu hareketlerinde müstakli saydıklarından ÅŸirke düÅŸtüler… Hiçbir fert Hakim-i mutlak olan Allah’ü zülcelale yardımcı tasavvur edilemez. Onun indinde mahlukatın en yükseÄŸi, en efdali, en muhteremi peygamberleri ve melekleridir. Bunlar bile her iÅŸlerinde emir ve müsaade ile hareket ederler… bilinmesi vacib olan ÅŸeyleri bilmiyor, Rabbi Tealayı, yanında yardımcı bulundurmaya mecbur olan ve bazı yakınlarını iÅŸlerine ortak eden padiÅŸahlar ve dünya büyükleri gibi sanıyor. Avam ÅŸirke buradan düÅŸüyor. Din bilgisi olmayan cahillerin sapıtmalarına en çok bu vasıta meselesi sebep oluyor… Allah ile kendi arasında bir vasıta ve ÅŸefaatçiyi kabule kendisini mecbur bilen adam, ya zanneder ki, Allah, kulunun isteÄŸini bilmiyor da vasıta bu isteÄŸi ona bildiriyor. Yahut kendi uzaklarda olduÄŸundan iÅŸitmiyor da böyle bir vasıtaya muhtaç oluyor. Yahut da kulunun isteÄŸini yapmak istemiyor, fakat vasıta bu dileÄŸin yerine getirilmesini saÄŸlıyor. Bir hükümdarın, kabul etmek istemediÄŸi dileÄŸi, vezir ve memurlarının tesiriyle kabul ettiÄŸi gibi. Dünya büyüklerinin idarelerinde vasıtaya mecbur oldukları gibi. Böyle fasid ve batıl zanlara kapılan adam bilmiyor ki, padiÅŸah devletin intizamı, asayiÅŸin devamı, halkın rahatı için padiÅŸah bu vasıta ve müÅŸavirlere muhtaçtır. Mutlak olarak kadir olan Allah(c.c.) böyle yardımcılara muhtaç deÄŸil ki…”
“… Kuduri diyor ki: “Ebu Yusuf’un ÅŸöyle dediÄŸini iÅŸittim : Ebu Muhammed dedi ki, dua ederken, falanın, filanın hakkı için bana ÅŸunu, bunu ver, demek bir Müslüman’a yakışmaz. Çünkü kulların Allah’ta hakkı yoktur ki.. bir defa insan aracılığı manasına “filan evliyanın, falan ÅŸeyhin hakkı için” denildi mi, artık o veli veya ÅŸeyh, avam nazarında mukaddesleÅŸmekte, türbesine kandiller yakılıp kurbanlar kesilmekte… Bu türlü hareketler putperestlerin ve sapık itikatlıkların hareketlerine öylesine benzer ki, adeta, bunlar putperesttir, diyesimiz gelir.” “Bir Müslüman, bir müÅŸrikle akrabalık kuramaz.” “..batıl inanç ve fena adetlere karşı Åžeriatın emirlerini, bu fiil sahiplerini bildirmeyi, kendimce mühim dini bir vazife telakki ettim…”
“Allah’u AzimüÅŸÅŸan Resulünü, böyle batıl inançları iptal, doÄŸrusunu ikame için gönderdi. Bizim için onun sözünü dinlemek kafidir..” Yazan: Ä°mam BÄ°RGÄ°VÄ° Çeviren: Ahmed ÅžAHÄ°N
|
Aydın Menderes'in bir yazısı Yazar bilal sürgeç açık 2008-09-04 13:18:19 Bu konuda Aydın Menderes'in bu konu ile ilgili ibretli bir yazısını okumuştum Bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum: Elimden bırakmadığım kitaplar (1) Mizan-ül Hak 09.08.2006 KÂTİP Çelebi bu eserini yazalı tam 350 yıl olmuştur. Bu kitap bize ve günümüze ta o kadar zaman öncesinden muhteşem bir hoşgörü dersi vermektedir. Böyle bir kitabın o dönemde yazılması âdeta bir mucizedir. Bu kitapta yıllarca Müslümanlar'ı ihtilâfa düşürmüş ve birbirlerine her manada kıyasıya karşı çıkmalarına sebep olmuş dini konular büyük bir cesaret ve geniş görüşlülükle ele alınmıştır. Bugün dahi böyle bir kitabın yazılması zordur. Burada ele alınmış tartışma konularının bir kısmı günümüzde de tartışma konusudur. Ancak, kitabın asıl önemini artıran husus Kâtip Çelebi'nin bu konulara getirdiği çözümler değildir. Önemli olan konulara bütünüyle yaklaşım tarzıdır. Bu eserinde Kâtip Çelebi büyük bir idrak örneği göstererek, bir taraftan halkın örf ve âdeti haline gelmiş hususların, diğer taraftan koyu mutaassıpların kesin inançlarının "doğrusu şudur veya budur" diye tartışma konusu yapmanın ne kadar yanlış ve neticesiz olacağını anlatmıştır. Hem herkese, hem de devlet yönetimine bunların karşısında asla baskıcı bir tavrı tercih etmemelerini sıkı sıkıya öğütlemiştir. Kâtip Çelebi'nin hoşgörüsü felsefi veya metafizik bir gerekçeğe değil, tamamen bütün tarihi de kapsayan gerçekçi bir gözleme istinad etmektedir. Kâtip Çelebi'nin bu tutumunu Kuran'ı Kerim'de sık sık geçen "hikmet" kavramının çok özgün bir yorumu olarak ele almamız çok doğru olacaktır. İbret verici bir tablo İMAM Birgivi, Kanuni Dönemi İslam ulemasındandır. Ebussuud Efendi'nin muasırı ve onun münekkididir. Ödemiş'in Birgi Beldesi'nde, bu belde merkezinin biraz uzağında ve yükseğinde bir yerde medfundur. İmam Birgivi ömrü boyunca kabir ziyaretlerine, mezarların türbe şeklinde üstünün örtülmesine ve buralarda kurban kesmeye ve dilek tutmak için kumaş parçaları bağlamaya bütün gücüyle karşı çıkmıştır. İmam Birgivi'nin kabrini ziyaret bana 30 yıl önce nasip oldu. Daha yoldayken insanı hayretler içinde bırakacak bir manzarayla karşılaşmıştım. Yol boyunca çalılara ve ağaçlara kumaş parçaları bağlanmıştı. Kabrine vardığım vakit üstünün kapatılmadığını, büyük bir mermer bloğun kabrin üzerine bir lahit gibi boylu boyunca konulduğunu gördüm. Kabristan civarında ise koyunlar vardı. Bunlar ziyaretçiler tarafından adak olarak kesiliyorlardı. Halk, İmam Birgivi'nin öğütlerini hiç dinlememişti. Onu büyük bir İslam bilgini olmaktan çok büyük bir yatır olarak düşünmüş, kabrini ziyaretgâha dönüştürmüş ve burada niyet tutup adak kesmişti. Kâtip Çelebi'nin dediği olmuş, sonunda halk kendi bildiğini yapmıştır. Dikkat edilecek olan DAHA sonraki yıllarda da İmam Birgivi'yi ve kabrini ziyarete gittim. Artık kumaş parçaları bağlanmıyordu. Buna mukabil, kabristanın biraz altında Birgi Belediyesi tarafından kurban kesilmesi için uygun, üstü kapalı, içinde suyu bulunan, kesim yerleri olan küçük bir mezbaha inşa ettirtmişti. Belediye Başkanı da övünçle bu küçük mezbahanın kendisi tarafından yaptırıldığını anlatıyordu. Ne diyeceğimi şaşırdım: ne kadar güzel olmuş desem, İmam Birgivi'nin ruhu muazzeb olacak; keşke yapmasaydınız ve burada kurban kesimine izin vermeseydiniz, bu Zatın öğüt ve vasiyetine uygun hareket etmiş olurdunuz desem, bu hizmeti büyük bir ihlas ve samimiyetle yaptırmış olan Belediye Başkanı'nın kalbini kırmış olurdum. Tekrar Kâtip Çelebi'yi ve Mizan-ül Hak'kı hatırlayıp ortadan sözlerle Belediye Başkanı'nı cevaplandırmaya çalıştım. Kâtip Çelebi son derece de hoşgörü sahibi bugünün sık kullanılan tabiriyle liberal denilebilecek bir şahsiyettir. Ancak Kâtip Çelebi'nin bu hoşgörüsünün önemli bir bileşimi onun toplumda huzur ve sükununun bozulmaması için taşıdığı muhafazakâr kaygıdır. Gerçi muhafazakâr kelimesi, bir taraftan Amerika'daki Neo-Con'lar diğer taraftan Türkiye'de kendilerini muhafazakâr demokrat diye tanımlayan AK Partililer bu kavramı çok bulandırdılar. Ancak her şeye rağmen önemli, tarihi ve toplumumuzu açıklamakta da az-çok gerekli bir kavramdır. Kaâtip Çelebi muhafazakâr ama statükocu değildir. Düzenin korunması için baskı ve dayatmayı değil, hoşgörüyü şart olarak görür. Bu açıdan Kâtip Çelebi hem kendi toplumumuz, hem de kendine özgü bu gerekçesi dolayısıyla Batı dünyası içinde bir ilktir.
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |