SAMÄ°MÄ°YETSÄ°ZLÄ°ÄžE DAÄ°R… M. Selami ÇEKMEGÄ°L Artık popüler nitelik kazanmış olan Mevlana Hz.lerinin OLDUKÇA POPÜLER HALE GELEN bir sözünü irdeleyerek “ Çoban Tefsiri”nden esintili bir fikir jimnastiÄŸi yapmanın yararlı olacağı sanısındayım. *** Mevlana hazretlerine mal edilerek sofi camiada çok beÄŸenilen ve çok tekrarlanan bu söz ÅŸöyle diyor: "Ya göründüÄŸün gibi ol, ya olduÄŸun gibi görün!.."
Bu söz doÄŸru mu diye sordum. Yılarca önce Bursa’ya birlikte seyahat ettiÄŸim Bilkentli öÄŸrenci, 'Mevlana söylediÄŸine göre doÄŸrudur' dedi. Peki, Mevlana söylememiÅŸ olsaydı da yine doÄŸru olur muydu bu söz, dedim. Åžöyle bir düÅŸündü ve 'tabi!..' diye ekledi. Bence bu söz bir yönüyle insana yakışmıyor. Ä°nsana yakışan, olduÄŸu gibi görünmek yerine giyinik olmaktır. Ancak hayvanlardır ki, baÅŸkalarını önemsemeksizin karşılarına olduÄŸu gibi çıkar ve göründüÄŸü gibi beklenileni yapar. Ne yapsan insan bunu kabullenemez. Hatta hayvanlığa özenenleri dahi, çıplaklar kampında dolaşırken bile, aÄŸaçtan kopardığı bir gülü aksesuvar niyetine saçına takar ve olduÄŸundan daha güzel, daha alımlı görünmeye çalışır. Åžu halde çirkinlikten kurtularak güzelleÅŸmek insani bir davranış olduÄŸu gibi, çirkinliklerini kapayarak güzel görünmeye çabalamak da yine insani bir tavır olsa gerek... Bakınz Ä°slami çizgide kafa yoranlar da böyle düÅŸünüyorlar. Mesela, oruç tutmak onlara göre iyi iken, Ramazan ayında oruçsuzluk kötü tanımlanıyor. Ama, bu kötülüÄŸü benimseyip teÅŸhir ederek sokak ortasında, müslüman topluma hakaret edercesine sigara tellendirenlerin kötülüÄŸü müslüman mütefekkirlere göre ÅŸeddeleniyor. Hatta, övünürcesine oruçsuz görünme çabasını büyük bir kesim müslümanlar, yanlışa ÅŸartlanmışlık, küfür gibi deÄŸerlendiriyor. Yani, Mevlana'nın, ulularından olarak tanındığı Ä°slam platformunda da bu insanî olgu böyle algılanıyor ve olduÄŸu gibi görünerek, kötülüÄŸünden ve çirkinliÄŸinden utanmamak o kötülükten daha vahim bir kötülük olarak tanımlanıyor. Mesela, hırsızlık kötü bir ayıpken, hırsızlıktan utanmamak ve toplum platformunda onunla övünmek, yıkıcı ve ölümcül bir içtimai yaranın iÅŸareti oluyor. Demek ki, ulu Mevlana'nın bu sözüyle bize aktarılmak istenen mana bu yönden doÄŸru deÄŸildir diyebiliriz. Ä°nsan, olduÄŸu gibi deÄŸil, giyinik ve olduÄŸundan daha güzel görünmeli, çirkinliklerinden utanarak gizlemeli, göründüÄŸünden daha güzeli de hedeflemeli. Tabii bu gizleyiÅŸ, baÅŸkalarını aldatmak için deÄŸil; tam tersine baÅŸkalarının, kötülükleri iyi sanarak aldanmasını önlemek içindir. Ya da, kendinde mevcut olabilcek bazı çirkinliklere raÄŸmen bile insanın, özünde iyi olduÄŸu, iyi olması gerektiÄŸi mesajına katkıda bulunmak içindir. Yoksa, kötülüklerin en ileri düzeyinde bir kötülük olarak insanı aldatmak deÄŸildir maksat... Daha doÄŸrusu baÅŸkalarına saygıdan kaynaklanmalıdır bu ayıpları gizleyiÅŸ... Burada iki husus çok büyük bir önem taşıyor. Birincisi, çirkinliklerini utanarak gizlemenin ve giyinik olmanın herkese karşı amaçlanması ve ikincisi, insanları aldatma amacına matuf bulunmaması... Åžayet, kötülükten utanma duygusu olmaksızın, giyinik görünmekten amaç, bir kısım ve hem de iyi insanları aldatmak, dolandırmak veya yanıltmaksa, bu amacı insanlığın vasfı gibi sunmak çok aldatıcı bir yanılgı olur. Bu, insana kötülük etme amacı, çok daha büyük ve utandırıcı bir çirkinlik ifadesidir ki, burada bu amaç sahiplerini, yanlışsız tek kitap Kur'anın kahredici tanımıyla algılamak en kibar bir yaklaşım tarzı olur. Kur'an bunlara hasta diyor. Hasta derken de onlara bir acıma veya koruma duygusu telkin etmiyor; tam tersine, hakikat örtücüsü yanlışa ÅŸartlanmışların çok daha aÅŸağılanmış bir kategorisi olarak, onları tahkir etmeyi murad ediyor...
*** Åžu halde insanları bir de samimi olanlar ve samimi olmayanlar diye iki gruba ayırabiliriz. Samimiyet, doÄŸruda olunca, doÄŸruya matuf bulununca büyük bir meziyettir. Samimiyetsiz fikirlerinden dolayı sahibine meziyet isnadı mümkün görülmemiÅŸtir. Peygamberimize atfedilen bir söyleme göre, 'din, samimiyettir: Allah'a karşı samimiyet, peygamberine karşı samimiyet, topluma ve nihayet kendine karşı samimi olmaktır.' Samimiyetin olmadığı yerde imandan söz edilemez. Samimiyetsiz insan bilmediÄŸi halde bilmiÅŸ gözüken, bilip inanmış gibi tavır takınandır. Kendine karşı samimi olmayan kiÅŸi, Allaha karşı nasıl samimi, nasıl müslüman olsun ki?.. Zaten ancak nefsini (yani kendini) bilenler Rabbini bilir, denilmiÅŸtir. Nitekim Ä°slam konusunda samimiyetsiz olanları bakınız Allah nasıl ve ne güzel tanımlıyor, nasıl nitelendiriyor. Diyor ki, mealen: "Ä°nsanlardan bazıları da, inanmadıkları halde ' inandık' derler. Onlar, güya Allah'ı ve inananları aldatırlar. Oysa, sadece kendilerini aldatıyorlar da farkında deÄŸiller. "Kalplerinde hastalık vardır onların; Allah da hastalıklarını artırmıştır. Yalan söyleyegeldikleri için onlara acıklı bir azap vardır. "kendilerine 'yeryüzünde bozgunculuk yapmayın' denildiÄŸi zaman, onlar 'biz ancak ıslah edicileriz' derler. "Dikkat edin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir; ama bunun bilincini taşımıyorlar." *** Çoban tefsirine göre bu samimiyetsizler, bir anlamda alemi kör herkesi sersem sanırlar; kibirlidirler. Onlara 'siz de diÄŸer insanlar gibi doÄŸruya talip olun, ÅŸartlanmışlıklarınızı bırakın, hakka ve hakikate inkıyad edin' denildiÄŸinde, iyi insanları küçümseyerek, biz de o zavallılar gibi mi olalım diye böbürlenirler. Bilmezler ki, doÄŸrudan, ilimden, gerçeklerden yüz çevirmekle asıl kafasız ve düÅŸük seviyeli olanlar kendileridir. Ama bilmiyorlar, anlamıyorlar... Bunlar o denli seviyesiz insanlardır ki, küçümsedikleri, beyinsiz dedikleri insanlarla yüz yüze geldiklerinde, küçücük menfaatleri için, biz de iman ettik derler. Ama, ÅŸeytanlarıyla baÅŸbaÅŸa kaldıklarında ise 'biz sizinleyiz; onlarla sadece alay ediyoruz' derler. Aslında, Allah onlarla alay eder de kendilerini azgınlıkları içinde bocalar halde bırakıverir. Bunlar gerçekte, doÄŸruluk ve aydınlık yerine karanlık ve sapkınlığı satın almışlardır. Ticaretleri de kar etmemiÅŸ, doÄŸruya ulaÅŸamamışlardır. "
Bakın Kur'an samimiyetsiz olanları devamla kimlere benzetiyor, nelerle tarif ediyor. Diyor ki mealen: "Onların hali karanlıkta ateÅŸ yakıp da (gözünü kapayan) kimsenin haline benzer. AteÅŸ, etrafındaki ÅŸeyleri aydınlatır ama, Allah böylelerinin nurunu söndürür; kendilerini karanlıklar içinde bırakır; göremezler. "Onlar, sağırlar, dilsizler ve körlerdir; artık dönemezler (iyiliklere)... "yahut gökten boÅŸalan bir yaÄŸmur haline benzer ki, onda karanlıklar var, bir gök gürlemesi var, bir ÅŸimÅŸek var da; ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa ki Allah muhîttir; küfredenleri (yannlışa ÅŸartlanmışları) kuÅŸatmıştır. "(Öyle ki), ÅŸimÅŸek neredeyse gözlerini çıkarıp götürüverecek gibi olur. Kendilerine aydınlık verdiÄŸinde yürür, karanlık indirince çakılıp kalıverirler. Allah dileseydi, onların iÅŸitmelerini ve görmelerini de yok ediverirdi. Çünkü Allah herÅŸeye kadirdir."(*) Çoban bunları ancak bu kadar ve böyle anlıyor. Ancak -insan kalpleri bilmediÄŸi ve bilemeyeceÄŸi için de- samimiyetsizleri tam belirleyemeyiz diye düÅŸünüyor. Ama hislerimize göre davranamayız; yanıltabilir bizi, diye de ilave ediyor.
(*) bkz. Bakara/ 7-20 (Çoban Tefsiri'nden)
|
Yazar Fahri açık 2008-06-26 04:25:33 yenildik ya, selami beye de çatmasam olmaz. * Yorumu bana, bir zamanlar "adalet mülkün temelidir" üzerine -alakasız- telkinleri hatırlattı. Bak gördün mü, adalet bile zenginlerin mülkünü korumak için varmış.. Beni affetsin ama seçtiği örnek maalesef böyle. Anlatmak isteği mevzuu çok doğru, referans çok yanlış görünüyor. Mevlana bence, nefs ve irade çelişkisini işliyor. İnsanoğlunun yüreği, hem şeytani hem ilahi duygularla karmakarışık. Hangisini beslerse o galip geliyor. Hangisini besleyeceği ise, -iradi- tercih meselesi.
| Yazar Fahri açık 2008-06-26 04:38:34 Tartışıyoruz.. -Niçin sesimi kısayım, niçin teybin sesini kısmam gereksin.? Ben özgür bir insan olarak, istediğim gibi davranabilmeliyim. Evimde olsun, yüksek sesle konuşmak, müzik dinlemek, maç seyretmek benim hakkımdır.. Yüksek sesle dinlemek bu müziğin olmazsa olmazıdır. Onlar bahçede düğün yaparken, biz bir şey diyor muyuz.? -Tabii özgürsün ve hakkındır. İstersen, anadan üryan sokağa da çıkabilirsin. -İstersem çıkarım. Beni mutlu edecekse yaparım. -İstersen, çöplerini kapının önünde bir hafta bekletirsin, kime ne.? -..?! -İstersen sen kırmızı ışıkta geçer, yeşilde durursun, özgürsün sen.? -Ne alakası var, konuyu çarpıtıyorsun .! -Pekala. Komşumuz, çöplerini bir hafta kapı önünde bekletsin, hergün akşam yüksek sesle müzik dinlesin ister misin.? -.. -Hergün bahçemizde, sokakta bir düğün yapılması zevk verir mi.? -Gitsin salonda yapsınlar, niçin zevk alacakmışım.. Arada bir neyse.! -Mesela, anneannenin başağrısı tutuyor arada. Böyle bir zamanda, yukarıdaki komşunuzun oğlu evde arkadaşlarıyla eğleniyor olsa ve sen çıkıp biraz alçak ses rica etsen.. -..!! -Demekki, bize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi, başkalarına yapmayarak, aslında kendi hakkımızı savunmuş, garanti altına almış oluyoruz. Açık veya zımni bir anlaşma içerisindeyiz. Bu durum, özgürlüğümüzden taviz vermek, hakkımızın kısıtlanması olmasa gerek. Bilakis.. -Ama burada özel bir durum, hastalık sözkonusu.. -Peki. Öyle olsun. Yerleşik kurallar, aslında binlerce yılın mahsulüdür. Birileri kafasına göre icat etmemiştir. Örneğin ilk gelenin hakkı kuralı vardır. İlk gelen sırasının önünde yer alır. Hayır, benim zamanım onunkinden kıymetli, ben beklemem diyebilir misin.? -Olabilir aslında.. -Evet olabilir. Senin "önemli kişi" olduğuna dair bir belge gösterebilirsen, herkeste bunu kabul edebilirse, neden olmasın. Haa. Yazlığın yakınına disko açıldı. Sabaha kadar dan-dun.. -Eee. Yazlık, turistik yer. Olacak o kadar.! -Tamam olsun ama ben orayı kafamı dinlemek için aldım ve aldığımda orası sakin, huzurlu bir yerdi. Şimdi benim kabahatim ne.? -Belediyeden ruhsatı var mı? Beğenmiyorsan değiştirirsen. Senin için turizm mevzuatı değişecek değil herhalde.! -Orada disko varken, ben orayı almış olsam haklılar. Gürültüyü biliyordun ve aldın. Demekki razı oldun, şikayet etme diyebilirler. Amma, tam tersi. Senin önerin, dağdan gelip bağdakini kovmaya eşdeğer. Asıl onlar, oradaki ortama uymalı, değil mi? -Öylede, gücü yetene. Üstelik yasal, birde kapı gibi ruhsatları varsa.. Orası turizm bölgesi.. Döviz gelecek neticede, yabancılar memnun edilmeli. -Evet oğlum, işte bu.! Senin özgürlük dediğin, ruhsat dediğin, bu noktada orman kanunu..! Biryerlerde okumuştum, sanırım şöyle diyordu: "Özgürlük, kendini açık denizde rüzgara bırakıp, rüzgarın seni götürdüğü yer değildir. Asıl özgürlük, dümene geçip, rüzgarın seni istediğin yere götürmesini temin etmektir. Özgürüm derken, rüzgarın tutsağı olmamalısın."
| Değerli katkılar... Yazar Selami Çekmegil açık 2008-06-26 09:28:31 Değerli katkılarınız ve tamamlamalarınız için teşekkürler Fahri bey. Yanlışları eleştirinin ("Sevdası Davası" olan Metin Önal Mengüşoğlu kardeşimizin yerinde tespit izahlarına göre de bir ibadettir aynı zamanda) Bizi bu ibadetin neşesinden mahrum bırakmadığınız için yürekten teşekkürler size... Selami | Yazar Fahri açık 2008-06-26 15:13:07 Sevgili Usta'm, Yorumumu tekrar ve dikkatli okumam, bir yanlış anlaşılmaya fırsat vermiş olabileceğimi düşündürdü. Özne, siz olunca değil 2, 4 kez düşünmek, tartmak gerekiyor. "Adalet mülkün temelidir" deyişi nasıl alakasız-yanlış aksettirilmiş ise, "Olduğun gibi görün.." sözü içinde buna benzer bir yanlış anlaşılmadan yola çıkarak, meramınızı anlatmak istemiş olmalısınız. Eminim böyledir. Yinede bence kötü bir seçim. Yada en azından, eleştirinizin Mevlana'ya dönük olmadığını işaret etmeliydiniz. Beklide, ben yanılıyorumdur. Hazret yanlıştır. Birde, sizin gözünüzle bakmayı deneyeceğim.
| Elbette... Yazar Selami Çekmegil açık 2008-06-26 16:48:22 Fahri bey, Elbette eleştirim hz. Mevlanaya değil, bir bakış tarzı bir yaklaşıma. Sanırım yazımın ortalardan itibaren ikinci kısmı sizin bakış açınız açısından oldukça vazıh. Yahut ben böyle sanıyorum... | İşte bir başka yönüyle Mevlana Yazar Selami Çekmegil açık 2008-06-26 22:25:56 kriter org'dan Fahri beye bir armağan olabilir mi? http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=115&Itemid=47 | Yazar Fahri açık 2008-06-27 20:25:46 Sanırım, 'nezaket münasebetiyle kıvırmaya' kalkarsam batacağım. Önce sizin, "Mevlana hazretlerine mal edilerek.." ve "Mevlana'nın, ulularından olarak tanındığı İslam platformunda..böyle algılanıyor" imalı addettiğim girişinizi baz alarak, "bu sözün bir yanıyla yanlışlığı" üzerinden Mevlana'yı mı, sofi camiayı mı, ikisini mi eleştirdiğinizi tam ayırt edemedim. Sonra, Selami Bey bunca basit yanlışlığa düşmüş olamaz diyerek, ikici yorumumu yazdım ve meseleye açıklık getirmenizi umdum. Yazınızdaki samimiyet bahsi ile, deyiş arasındaki bağıntıyı yeterli bulmadım. Ayrıntıya takılmak olsa bile, benim için müphem nokta bu idi. Bence, yazınızın ilk bölümü de gayet açık, gayet önemli ve daha çok yönlü işlemeyi gerektiriyor. İkinci ve üçüncü bölümler, daha bilindik ve tartışmaya mahal olmayan, başlardaki iddianızı kuvvetlendiren, destekler mahiyette bilgiler. Katılıyorum. Söylediğiniz algı çerçevesinde; "olduğun gibi görün" tavsiyesi, bayağılaşmaya prim vermektir. Talim terbiye ile çelişir. İlerlemeye, yeniliğe, medenileşmeye kapatır. Hatta, sözü ileri götürürsek, anadan olduğun gibi kalmayı icap ettirir. Sözden hareketle, bir Müslüman, iyi bir fert nasıl olmalı, toplum içinde giyimi kuşamı, tavır ve davranışlarını neye göre belirlemeli.. velhasıl kriter'i ortaya koymak istemişsiniz. "İnsan, göründüğünden daha güzeli hedeflemeli.. samimiyetle.. aldatma maksadı gütmeksizin..yoz taklitten uzak durarak.." öneriniz, kimilerince 'ne var bunda, tabii öyle olmalı' tepkisiyle karşılanabilirse de, kaş almayı-sürme çekmeyi-kravatı-İslami literatür kullanmayı tartışan diğer bir kesim için ise, pekala feci yanlış bulunabilir.! Günümüz için çok önemli bir mesele bu: "Müslüman toplum nasıl olur, olmalı.?"
| =Hayda!.. Bu da Yargıtay Kararı haberi. Yazar Melitenli açık 2008-06-27 21:02:08 ‘Mevlana ...’ davasında son söz: Mevlana, kitapta Nasreddin Hoca’yı öldürtmekle de suçlanıyor. 27/06/2008 Yargıtay, Mevlana’yı eÅŸcinsellikle suçlayan yazar ile kendisine ‘psikolojik tedavi’ öneren Mevlana AraÅŸtırma ve Uygulama Merkezi Müdürü’nün davasında müdürü suçlu buldu. Müdürün suçu, kiÅŸilik haklarına hakaret ANKARA - Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, “Mevlana eÅŸcinseldir” iddiasında bulunan Prof. Mikail Bayram için “Psikolojik tedaviye muhtaç olduÄŸunu düşünüyorum” diyen Mevlana AraÅŸtırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Nuri ÅžimÅŸekler’i suçlu buldu. Kurul Bayram’ın bu sözleri nedeniyle tazminata mahkûm edilmesini istedi. Selçuk Ãœniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Ãœyesi OrtaçaÄŸ Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Mikail Bayram, ‘Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahi Evran-Mevlana Mücadelesi’ adlı eserinde, “Mevlana’nın Nasreddin Hoca’ya eÅŸcinsel dediÄŸi ve öldürttüğü, ayrıca Mevlana’nın MoÄŸol ajanı olduÄŸu” iddialarına yer vermiÅŸ, “Mevlana eÅŸsinceldir ve Åžems ile ikisi livata yapmaktadır” görüşünü savunmuÅŸtu. Mevlana AraÅŸtırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Nuri ÅžimÅŸekler de katıldığı bir televizyon programında eseri eleÅŸtirirken, Mikail Bayram için “Psikolojik tedaviye muhtaç olduÄŸunu düşünüyorum, bu konuda psikologlarımız kendisine yardımcı olursa sevinirim” yorumunu yapmıştı. Yerel mahkeme reddetti ÅžimÅŸekler’in kendisini ‘akıl hastası’ olmakla itham ettiÄŸini, toplum önünde küçük düşürdüğünü ve kiÅŸilik haklarına saldırdığını iddia eden Bayram, ÅžimÅŸekler ve programın yayımlandığı televizyon kanalı aleyhine Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, 20 bin YTL’lik manevi tazminat davası açtı. Mahkeme, ÅžimÅŸekler’in sözlerinin eleÅŸtiri sınırları içerisinde kaldığına karar vererek, manevi tazminat talebini reddetti. Yerel mahkemenin kararında, ‘tartışma ortamına, davacı Bayram’ın yazdığı eserin yol açtığı, Bayram’ın kendi iradesiyle yarattığı bu ortamda basın yoluyla yapılan eleÅŸtirilere de katlanması gerektiÄŸi’ vurgulandı. Yerel mahkemenin kararının davacı Bayram tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne gitti. Daire, ÅžimÅŸekler’in, “Psikolojik tedaviye muhtaç olduÄŸunu düşünüyorum, bu konuda psikologlarımız kendisine yardımcı olursa sevinirim” ÅŸeklindeki sözlerinin ‘eleÅŸtiri sınırlarını aÅŸtığına, kiÅŸiliÄŸe yönelik saldırı niteliÄŸi taşıdığına’ hükmederek, yerel mahkemenin davayı bir kez daha görüşmesini istedi. Yerel mahkemenin kararında direnmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun gündemine taşındı. Kurul, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin gerekçeleri doÄŸrultusunda, yerel mahkemenin direnme kararını bozdu. ÅžimÅŸeker, son karar nedeniyle Prof. Bayram’a tazminat ödeyecek. Bayram eleÅŸtiriler üzerine kitabındaki Mevlana ve Nasreddin Hoca’ya iliÅŸkin iddiaların arkasında olduÄŸunu, eserin 30 yıllık bir araÅŸtırmanın sonucunda ortaya çıktığını söylemiÅŸti. (Radikal)
| Radikal'dendi... Yazar Melitenli açık 2008-06-27 21:04:10 Gazete haberinin kaynığını dencetmeyi unutmuşum; Radikal'dendi... http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=885460&Date=27.06.2008&CategoryID=97 | Konum Mevlana değildi ki!... Yazar Selami Çekmegil açık 2008-06-27 22:23:59 Yazımın konusu Mevlana değildi. Öne getirmek istediğim düşünce Mevlana uğruna kaybolup gitti. Bence yazımda Mevlana önemli bir figür olarak ana fikre ve yazıma renk katsın için seçilmişti. Umarım hatalı da olsa yazımın ana teması kaybolmaz zihinleden. Mamafih bu yorumlar kriteri oldukça renklendirdi sayılır. teşekkürler... | Yazar Fahri açık 2008-07-01 01:50:54 renk katmaktan keyif almamaya başladım, değerli dostum. kastım, "gargaraya getirmek", ayrıntıda boğmak kesinlikle değildi. öyle olsa, yüce Allah insanı kötü mü yarattı ki, olduğumuz gibi olmaktan utanalım der ve akabinde felsefi bir tartışma başlatırdım. * yinede üzgünüm, buna sebep olduğum için. bence, oldukça önemli bir mevzuu idi ve sizin bakış açınızı paylaşıyorum. | Fahri bey Yazar Selami Çekmegil açık 2008-07-01 06:38:01 Sizin yorum ve katkılarınız sadece renk katmıyor ufuk açıyor ve konulara boyut kazandırıyor. Benim son notum -menfi algılamaya müsait olmakla beraber- konunun özünü tartışmaya hiç yönelmeyen, sadece Mevlana konusuna ilişkin katkılara dairdi. Üstelik güreş bir bütündür, bazen minder dışına kaçışta oyunun bütünü içinde ustalıklı bir hamle sayılır. Ben zaman zaman denerim, bunu pes ediş olarak algılamayın lütfen. Fikir güreşi asil sporlardandır.
| selami bey niçin politikacı olmamış Yazar bülent sayın açık 2008-09-03 18:28:11 selami bey'i yazılarından takip etmeye çalışıyorum herkesin doğru kabul ettiği şeylerin tam aksini söyleyen bir mizaca sahip eğer siyasete girseydi her zaman dikkatleri üzerine çekerdi | Böyle bir sevdam yok!.. Yazar Selami Çekmegil açık 2008-09-04 01:02:05 Dikkatleri üzerime çekmek gibi bir sevdam yok değerli kardeşim Bülent bey. Acaba yazdığım konularda farklı bir boyuta işaret ederek kişisel ve toplumsal doğru düşünmeye katkım olur mu diye ibadet niyetine yazıyorum. İlgi, iltifat ve teveccühünüze yürekten teşekkürler ... Selami Çekmegil |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |