DERSHANECÄ° OLMAK
Bilal SÜRGEÇ
Åžahıs olarak çeyrek yüzyıllık bir dershane deneyimini geride bıraktım. Bu mesleÄŸi sektör olarak hiç sevmedim. Kendim için klasik tekerlemeyi ÅŸöyle yapayım “Dünyaya bir daha gelsem kesin dershaneci olmam”. ÖÄŸretmenlik ve ticaret birbirine karıştı. Bu ticari anlayışa uymayan anlayışıma aykırı geldi ancak Benim sevmemem bu sektörün olumsuz olduÄŸunu göstermez. Türkiye’ye en faydalı kurumlarının başında dershaneler gelir.Bu sektörün Türkiye’ye olan müspet katkılarını anlatmak ciltler dolusu kitaplara sığmaz.
Dershanede eÄŸitim için tek kuruÅŸ para alsan idealizm olmaz. Öyle algılanıyor. Ölümüne çalışsan, öÄŸrencine faydalı olsan rakip ortamda bu bir numara olman için gösterdiÄŸin bir hırs olarak kabul edilir. Sıfır bilen birine matematiÄŸi tam öÄŸret bu daha fazla özel ders vermen için yapıldığı söylenir. Devlete de yaranamazsın. Her ÖSS’de dershaneler gündeme gelir. Popülist politikacılar “dershaneleri kapatacağız “derler. Derler de habire imtihan koyarlar: KPSS, SBS vs.
Bundan otuz yıl önce ÅŸehirim Elazığ’da dershane yoktu. BüyükÅŸehirlerdeki dershaneler liselere reklâm broÅŸürleri gönderirlerdi. Åžu anda olmayan Unkapanı dershanesi bunlardan biriydi.
1980’de Elazığ’da ÅŸu an dahi güçlü bir ÅŸekilde varlığını sürdüren Ä°stanbul Dershanesi kuruldu. Åžu anda Türk dershanecilik sektörünün önemli isimlerinden biri olan Final Dergisi dershaneleri yönetim kurulu baÅŸkanımı Ä°brahim TaÅŸel, bu dershanede öÄŸretmenimizdi MesleÄŸini sevdalısı olduÄŸu çalışmasından belliydi. Geceleri dahi dershanede yatardı. ÖÄŸrencilerle saatlerce ilgilenirdi. Özel hayatı yoktu. Onun bütün özeli öÄŸrencileriydi. Ä°nsan para için bunu yapmazdı. Ben onun için o yıllar arkadaÅŸlarıma “Ä°brahim Hocanın yaptığı iÅŸi bana tiriliyon verseler yapmam” demiÅŸtim. Atalarımız “Büyük lokma ye büyük laf etme” demiÅŸ. Bu söz bende gerçekleÅŸti. Nasıl oldu anlayamadım lisede öÄŸretmenken dershanede öÄŸretmen oldum.
Dershanecilik meÅŸakkatli bir iÅŸtir. Dershanede çalışan bir öÄŸretmenin özel hayatı olmaz. Bu iÅŸi mutlaka yapıyorsa vakti çok sınırlıdır. Hazırlıksız dersine giremez. AkÅŸam derse hazırlık yapmadan girip çocukları tahtaya kaldırıp hadi dersi anlat diyemez. Milli EÄŸitimdeki gibi artı eksi cetveli yoktur. Hazırlıksız derse girdi mi öÄŸrencisi onu cezalandırır. Zaten en büyük müfettiÅŸ öÄŸrencisidir. ÖÄŸrenci lütfedip dershane öÄŸretmenini beÄŸendi mi. ÖÄŸretmenin istikbali açıktır bu iÅŸten bir parça ekmek yer. Dershane öÄŸretmeninin yaÅŸlı olmaması lazımdır; Ancak tecrübesiz de olmamalıdır.. Dersi kesinlikle sandalyede oturarak anlatmamalıdır. BildiÄŸi her ÅŸeyi söylememeli soru çıkacak alanları çok iyi bilmelidir. Önceki sınavlarda çıkmış soruları iyi bilmelidir. Yayınları iyi takip etmelidir. Herhangi bir soruya yanlış cevap verirse biter. Varis ÅŸeker hastalığı tansiyon gırtlak sorunu strese baÄŸlı bütün hastalıklara dershane çalışanları yabancı deÄŸildir. Stres içerisinde yaÅŸar acaba sözleÅŸmem yapılacak mı önümüzdeki yıl çalıştırılacak mıyım? ÖÄŸrenci beni beÄŸendi mi, müdürü ziyaret eden veli, acaba beni mi ÅŸikâyet etti. ÖÄŸrenci benden memnun mu? Acaba öÄŸrencilere kendimi sevdirebildim mi? Vs Dershanecinin birinci derecede yakına olana taziyesi üç gündür. Dershane öÄŸretmeni hasta olmamalıdır. Rapor resmiyette vardır fiiliyatta yoktur. Ders boÅŸ geçti mi dershanecinin sonraki i yılları da boÅŸa geçer. Ä°ÅŸsiz kalır. Mesela uyduruk sevk alıp eylem yapamaz. Zaten ideolojik bir baÄŸlantısı yoktur. Dershaneciden ideolog, fikir adamı düÅŸünen adam çıkmaz o sürekli çalışır. Gece çalış gündüz çalış. Dershaneci öÄŸretmenin tücar olmuÅŸ ÅŸeklidir. Ticareti de tam beceremez Bir on yıl önceye kadar dershaneler en parlak devrini yaÅŸadı. Åžimdi ise dershanecilik sektör olarak can çekiÅŸiyor bunun temel nedeni Fen ve Edebiyat Fakültesi mezunlarının istihdam edilmemeleridir. Ä°ÅŸsiz kalan her öÄŸretmen adayı dershane piyasasına ucuz iÅŸ gücünü saÄŸlamıştır. Bu piyasa da 70 bin kiÅŸi çalışıyor Yine azımsanmayacak yan çalışanları var: matbaacısı, reklâmcısı, nakliyecisi vs. Devlete yük deÄŸildir. Devlete dünyanın vergisini öderler stopaj vergisini zarar etseler dahi öderler. Ödememezlik yapamazlar. Ama yine de devlete yaranamazlar Anadolu’da dershane fiyatları yıllık sekiz yüz ytl’dir sekiz yüz ytl’ye 600 saat ders Bunu hangi garibanın çocuÄŸu karşılayamaz ki Ancak gelin görün ifade edilen rakamlar tuzu kur olan insanların çocuklarının gittiÄŸi toplam öÄŸrenci sayıları bini geçmeyen grup dershanelerindeki fiyatlar söyleniyor farariye birkaç kiÅŸi biniyor gariban serçeye binenler de farariye binmiÅŸ gibi gösteriliyor. Dershanecilik Anadolu’da eÄŸitimi yaygınlaÅŸtırdı Üniversiteyi kazanan her öÄŸrencinin reklâmını yapan dershane üniversitenin de reklâmını yaptı. O gitti iyi öÄŸrenciyi buldu. Birinciler çıkardı maalesef bu beyinlerine devletin kendisi sahip çıkamadı. Birinci olan Türkiye’de ÖSS ‘de dereceye giren her öÄŸrenci Amerikan bursuyla karşılaÅŸtı altın gibi beyinler böylece göçmüÅŸ oldu. EÄŸitimin asıl meselesi budur. Ä°ÅŸte bu beyin göçünü anlatan Yeni Åžafak’taki haberle yazımıza son verelim 5 Haziran 2008Yeni Åžafak‘da ilginç bir haber “ÖSS birincilerini Amerika kapıyor“. ÖSS’de derece yapanlar bir ÅŸekilde lisans eÄŸitimlerini Türkiye’de bitirdikten sonra, soluÄŸu yurtdışında alıyorlar ve ilk tercih de Amerika, bu bir gerçek! Tabii baÅŸarılı bir öÄŸrencinin yurtdışına çıkıp birikimine birikim katması gayet normal. Ancak “Ben bir daha Türkiye’ye dönmem!” demek, ya da tamam dönmesin ama yurtdışına gidince Türk olduÄŸunu bile unutmak, bunlar iÅŸte iÅŸin vahim tarafları! 1999 ÖSS Birincisi - Gökhan Mumcu ABD’de sadece bir kurumdan aylık 3 bin dolar burs aldığını söylüyor. Mumcu, Türkiye’ye dönmeyeceÄŸini belirtti. |
Teşekkür Yazar girisim açık 2008-06-19 10:57:11 Bilal Bey'e mesleğin içinden bilgiler dolasıyla teşekkürler. Deshanelerin bir nevi sosyal adaleti sağladığını, gariban anadolunun üniversite yolunu açtığını belirtmesi şimdiye kadar duymadığımız bir ifade. Ülkemizde dershanelere duyulan antipatinin yersiz olduğunu ortaya koymuş oluyor. Beyin göçüne dikkat çekmesi de önemli. Aslında sanayinin gelişmediği ülkelerde yapılan eğitimin tek faydasının yüksek teknoloji uygulayan ülkelere kaliteli öğrenci sağlamak olduğu söylenebilir. Bunu şunun için söylüyorum. Mühendis olarak okuldan mezun olduğumuzda ülkemize, düşünerek katkıda bulunacağımızı sandık. Yaptığımız tekşey Avrupa ve Amerikadan gelen makinaların servis hizmeti olduk. Ne yeni bir ürün geliştirmeniz mümkün, ne de bunu yapsanız bile pazara sürmeniz. Onca emek, eğitimde harcanan onca yıl neye yaradı? Hepsi hepsi içlerindeki birkaç kişinin ABD veya Avrupada parlak sayılacak işlere girebilmesi için. Onlar da Ortadoğuda insanları daha çabuk ve teknolojik nasıl öldürebeileceklerini hesap eden enstitülerde bilimsel araştırma yaparak ülkemizin şanını yüceltiyorlar! | Yazar dedemin mesleği açık 2008-06-19 23:12:38 Sayın Süregeç en içten duygularla dersaneciliğin problemlerini belki ilk defa anlatanlardan biridir.Yazısı daha kısa,öz ve planlı olsaydı,anlaşılması ve değerlendirilmesi daha kolay olurdu.TÜRKİYE'DE asıl problem dersanaecilik değildir veya o problemlerden biridir.Ondan önce gelen ana problem eğitimin doğru bir sistemle düzene konmasıdır.Yurt çapında öğretim yapan çocuklarımız%60 'la meslek okuluna,%40'la yüksek tahsile yönlendirilmelidir.Bu nisbetler yalnız öğretim yapanları değil,bütün yurt sathındaki çocuklarımızı kapsamalıdır.Bu durumda eğitim dışında kalmayan kimse olmayacağı gibi kalite oldukça yükselecektir. Söylediklerimle konuya sadece giriş yapmış oldum.Dersanecilik,bu ülkede öğrenciyi ve onun fakir ailesini düşünerek kurulmamış aksine milletin seçtiği siyasi partilerden gelen Eğitim Bakanlarını etkisizleştirmek amacıyla geliştirilmiştir.Daha düne kadar öğrenciye okulda öğrendiği değil,dersanede öğrendikleri soruluyordu.Bunun aksini yapmak için de hayli konuşuldu. Düzeltmeyi sağlmamnın iki yolu vardır: 1.Doğru sistem, 2.Adalet ve şefkat. Doğru sistemim içinde doğru öğretmen yetiştirmek vardır.Bu konu başlı başına incelemeye değer.Bu alanda bir çelişkiyi söyleyeyim:Türkiye'de ilk kurulan eğitim fakültesini adını bile doğru koyamamış,alanlarını tesbit edememişitir. Eğityimci olmayanlar YÖK başkanı seçilmiş ve 4 yıl politika yapan Teziç ayrılırken "Yüksek öğrenimin problemlerini hallediniz."demiştir.Eğitimden hiç anlamayanlar ancak yüksek öğrenimi ilk ve orta öğretmden ayırırlardı.Halbuki öğretim, her seviyesinde özellikle öğretim problemleriyle birbirinden farksız derecede önemliydi.Evvelki gün SBS,bugün OKS ve yarın tekrtar SBS olacak.Bakanlığımız çalışıyor; fakat nasıl olduğunu siz düşünün.SBS iyi idiyse onu neden bırakmışız.Anlaşılan bu kafa ile eğitimi düzeltmek hiçbir zaman mümkün olmaz.Son tavsiyem şudur:"Amacınızı belirleyin ve oraya gitmek için uğraşın.Yoksa kimse ne kadar çok dersanaya gitse de pusulasız gemiler gibi dalgalarla boğuşur,durur." Ercan ARSLANER (19.06.200ff | Yazar bilal sürgeç açık 2008-06-20 13:03:24 Ercan Abi "TÜRKİYE'DE asıl problem dersanaecilik değildir veya o problemlerden biridir.Ondan önce gelen ana problem eğitimin doğru bir sistemle düzene konmasıdır.Yurt çapında öğretim yapan çocuklarımız%60 'la meslek okuluna,%40'la yüksek tahsile yönlendirilmelidir.Bu nisbetler yalnız öğretim yapanları değil,bütün yurt sathındaki çocuklarımızı kapsamalıdır.Bu durumda eğitim dışında kalmayan kimse olmayacağı gibi kalite oldukça yükselecektir. "diyor aynen katılıyorum.Yine Ercan Abi "Dersanecilik,bu ülkede öğrenciyi ve onun fakir ailesini düşünerek kurulmamış aksine milletin seçtiği siyasi partilerden gelen Eğitim Bakanlarını etkisizleştirmek amacıyla geliştirilmiştir.Daha düne kadar öğrenciye okulda öğrendiği değil,dersanede öğrendikleri soruluyordu."diye devam ediyor. Ancak bu görüşe karşı değil de şöyle bir gerekçe ileri sürmek istiyorum.Okulda yazılı sistemini değerlendirecek yazılı okuma bilgisayarı geliştirilemedi. Bugün sanayi kolunda çıraklık sıkıntısı çekiliyor bunun temel nedeni kesintisiz eğitimdir. Mevcut sistem düz liseleri ödüllendirdi. İlk beş yıldan sonra çıraklık eğitiminin yanında ortaokul eğitimi de verilebiridi. Üniversitelerin kapasitesi her yıl ancak 250 bin öğrenciyi alıyor olarak düşünülürse 1.5 miliyon genç hiç bir eğitim almadan ortada kalıyor.Bu da mevcut işsizliği körüklüyor. Dershanecilik bir sonuçtur.Nedeni ortadan kaldırmadan sonuç üzerinde durmak doğru değildir. Bütün dershaneciler de sütten çıkmış ak kaşık değil tabi. Misal vurdulu kırdılı bazı dizilerde eğitimle hiç alaksı yokken gençler çok izliyor diye bazı marka ve iri dershanelerin reklamları yayınlanmakta.Bu da o dershanenin maliyetini artırmakta yani vatandaş marka diyerek gittiği dershneye verdiği para ile mafya filimlerine sponsorluk yapmış olmakta.Ancak dershanenin Anadolu'da yaptığı reklamlarla mahalli basının gelişmesine katkı sunmaktadır.
| dershane nin hizmeti..? Yazar Fahri açık 2008-06-25 01:52:44 Önce Eğitim Diyorlar, HAYIR! Bir ülkenin milli hedefleri olmaz ise, eğitim anlayışı-politikası olabilir mi? Ulusal yani milli kimliği olmayanın, bireysel kimliği olur mu? 30 yılı aşkın süredir, adında Türkiye bulunan Radyo Televizyon kurumumuz var. Televizyonun önemi, çocuklar üzerindeki iyi-kötü etkileri bilinirken, bir tane “yerli malı” çocuk proğramı veya çocuk kanalı var mı? Jojo-Jetixler-Babytv ler "milli ve manevi karakterimize" çok mu uygun? Kaç tane, milli-Türkçe bilgisayar oyunu, çocuk kitabı, masal kitabı, çocuk filmi var? Ya reklamlar? Evet, reklamlar.! Eğitim-Öğretim denen şey, sadece okuma-yazma öğretmekten mi ibarettir? Bir ülkenin en yetkilileri, AB üyeliği milli davamızdır, en önemli hedefimizdir der ise, Oyuna gelenlerin değil, oyun düzenleyenlerin yanında yer almalıyız der ise, Yabancı sermaye gelmezse düze çıkmamız, kalkınmamız mümkün olmaz der ise, Çiftçiye anana selam söyle, fındık üreticisine o senin sorunun kardeşim der ise, Devleti tüccar zihniyetiyle yöneteceğiz, babalar gibi satacağız diyorlarsa, o ülkede nasıl bir eğitim-öğretim anlayışı vardır? Nasıl insanlar yetişir? Hadi diyelim ki, bunlar cahil ama koskoca bir profesör*, "çocuklara yazık etmeyelim, bunların başarılı olanlarını, devlet parasıyla batıda, ABD de okutalım, geri dönmeleri de gerekmesin" diyorsa, köşesinde yazıyorsa, bu öğretim üyesi nasıl öğrenci yetiştiriyor olabilir? Bunu söyleyeni, o üniversite hala hoca olarak tutuyorsa, öğrenciler protesto etmeyip derslerine giriyorsa.. belki de boşa konuşuyoruz demektir. Ama, ülkemiz sadece onlardan ibaret değil. Bu ülkede, çocuklarda bizim. Yine okullar açıldı. Her sene olduğu gibi, sadece İstanbul’dan manzaralar izledik, şikayetler dinledik. Sanki, bu ülkede başka şehir yok, sadece İstanbul var! Türkiye sadece İstanbul’dan ibaret! Varsa yoksa İstanbul! Eskiler derler ya, hani elinde yetki olacak, şunların her birini Anadolu’nun en ücra yerlerinde iskana tabi tutacak ve mecburi yayın yaptıracaksın! Bir de proğramlar yapıyorlar, hitap ettikleri tek kesim, ülkemizin orta-üst gelir grubu gibi görünüyor, ancak öyle değil. Asortik hanımlar-beyler, çocuklara nasıl davranmamız gerektiğini, kişilik gelişimini, ilk günler psikolojisini, 7 yaşın geç olduğunu vb. örneklerle anlatıyorlar? Belli ki, batılı eğitim görmüşler, konularına teorik olarak hakimler ve büyük olasılıkla bu konuda bir AB projesinde çalışmışlar. Öte yanda, tam Ilımlı İslam örneği, M. Eğitim Bakanlığı yetkilileri var. Duruşları, konuşmaları, dilleri İslami ama söylemleri diğerleriyle birebir aynı. Batılı-batıcı. İlginç! Sorulması gerekir, bu söylemlere, politikalara kim karar verdi? Milli Eğitim Şürası’ nda mı, Talim Terbiye Kurulu’nda mı kararlaştırıldı? Bakanlığa çöreklenmiş AB komisyonlarının, STK ların katkısı var mı? Yoksa, kimse bir şeye karar vermedi de, herkes ağzına geleni her kanalda konuşuyor mu? Hiçbir proğram, abisi üst sınıfa geçtiği için, onun muhtemelen solmuş-eskimiş önlüğünü giymek zorunda olan ufaklığın psikolojisini ve anne-babasının (ebeveyninin) ona nasıl yaklaşması gerektiğini işlemiyor! TV de öğretmeniyle dalga geçen, jeeple okula giden, anne-babasına kafa tutup, kapıyı yüzüne çarpan, partilerde uyuşturucu çeken çocukları gördükçe kişilikleri-psikolojileri nasıl etkileniyor acaba, diye tartışmıyor! Ülke gençlerinin üçte ikisi, niçin kurtuluşu yurtdışına kapağı atmakta görüyor incelemiyor? Pazarcılık, taksicilik yapan öğretmenlerini, işsiz gezen üniversite mezunu ağabeylerini gördükçe geleceğe dair, okumaya dair ne düşünüyorlar acaba, diye sorgulamıyor! Ülkemiz insanları üzerinde, psiko-sosyal çalışma yapmış da, sonuçlarını anlatan hiçbir zat yok. AB de şöyle, ABD de böyle imiş, oradaki istatistiklerden şu sonuçlar çıkıyormuş! Mafya olmak en iyi çıkış yolu mu yoksa! Madem zengin çocukları, yurtdışına kapağı atıp kendini kurtarıyor, onlara da kapağı mafyaya atmak yada yasadışı-kirli işler-kapkaç mı kalıyor? Doğunun küçük çocuklarına ise, ya örgüte katılıp dağa çıkmak, ya İstanbul’a göç edip çetelere malzeme olmak yada güneyin turistik otellerinde modern köle olmak mı düşüyor? Bunlar, umurlarında değil, İstanbul dışındaki ve düşük gelirli-yoksul-açlık sınırının altında yaşayan kesim, onlar için yok sanki! Kendileri mi görmek istemiyor, bizlere mi unutturmak istiyorlar? Zenginle yoksul arasındaki gelir farkı 30 katı geçmiş, bölgeler arası eşitsizlik dağları aşmışken, bütün millete tek bir doğru önermek, akademik ünvanlarına ne kadar yakışıyor, en hafifinden ayıp değil mi? Değil, çünkü misyonları bunu gerektiriyor. İnsaf yahu.! * Son 25 yılda insanlar, okumakla adam olunmuyor, okumakla kurtulunmuyor noktasına geldi. Devlet ise, yıllarca onca masraf ederek okuttuğu, üniversitelerinden mezun ettiği çocuklarının yarısına yakınını işsiz gezdiriyor, faydalanmıyor. En başarılılarını yurtdışına kaçırıyor! Yurtdışında okuyan öğrencilerin yıllık maliyetinin 4.5-5 milyar dolar civarında olduğu hesap ediliyor. Başıboş, amaçsız-hedefsiz yurt dışına yollanan bu çocuklar, vatanlarına yabancılaşıyor, bir kısmı devşiriliyor ve borç olarak alınmış bunca para sokağa atılıyor. 1950-60 lı yıllarda yabancılar, devşirmek, batı hayranlığıyla donatıp geri göndermek için, tümü burslu öğrenci ararlarmış. Garabete bakınız, şimdilerde ise, kendi elimizle ve paramızla gönderiyoruz! Niçin-kurtulsunlar diye! Kimden ve neden kaçıp-kurtuluyorlar? Düşmandan mı? Bunların üstüne, Soktates-Erasmus ve muhtelif değişim proğramları yetmemiş, MEB kalkmış 1000 üniversite mezununu, öğretim elemanı yetiştirmek maksadıyla yurtdışına yollamaya çalışıyor! * Toplumlar, çocuklarını okumuş olsunlar diye okutmazlar. Onca paralar döküp okullar yapmanın, öğretmenler yetiştirip, onlara maaş ödemenin mantığı üretimde saklıdır. Hem okutan hem okuyan için ekonomik fayda ve buna bağlı sosyal-kültürel gereklerdir. Köylü toplumunda, öküzün arkasında tarla süren köylünün, okuma-yazma bilmesi gerekmiyordu ama vergi tahsildarı kayıt tutacak kadar bilmeliydi. Sanayi toplumunda, alet ve makineleri kullanacak kalifiye elemana, çok daha gelişmişlerini icat edecek her türden mühendisliğe ihtiyaç doğdu. Sınırlar genişledi, uluslar oluştu. Dolayısıyla, ulusal devletler bu gereği, toplum adına üstlendiler ve gitmek istedikleri yöne doğru yönlendirdiler, geliştirdiler. Bu günde aynı şeyi yapıyorlar. Yani, eğitim -ve öğretim- öncelikle bir amacı, bir genel amacı hedeflemelidir. Bu hedef, toplumun ve ekonominin nasıl bir sisteme yöneldiği ile bire bir ilgilidir. Temelde, ekonomi-politikanız eğitim politikanızı belirler demek yanlış değildir, bilakis doğrudur. Nasıl bir toplumsal yaşam istiyoruz, bunun için nasıl bir ekonomik sistem kurmak gerekir. Bunun gerektirdiği insanları, çocuklarımızı nasıl eğitmek gerekir, hangi bilgilerle, becerilerle, ülkülerle, manevi ruhla donatmak gerekir. İşte çıkış noktası budur. 10 yıl-20 yıl sonra ne kadar enerjiye ihtiyacınız olduğunu hesaplar ve planlarken, ne kadar hangi meslekten elemana ihtiyacınız olacağını da planlamak gerekir. En azından hesap edip, yönlendirmek icap eder. Üniversiteleri bilim üreten, araştırma-geliştirme merkezlerine dönüştürmek, sanayi ile işbirliği kurarak, yeni teknolojiler geliştirmeyi amaçlamak gerekir. Teknoloji ve sanayileşme, birbirinden ve bilgiden bağımsız değildir ve bütün bu işler bir disiplini -zor değil- gerekli kılar. Bizde, yoldan çıkma bu noktada başlamıştır. Sanayide, ulusal kalkınma-gelişme modeli terk edilip, ithalata ve ithal ikameye dönüldüğünde, yeni yeni başlayan bilgi üretimi de terk edilmiş, hazır bilgi ithal edilmiştir. Zaten, ta Tanzimat’tan beridir aydınlarımız ve yönetici elitimiz buna oldukça teşnedir. Üniversitelerimiz, sosyal bilimler ağırlıklı, devlet kapısına "eli götünde" üst düzey memur yetiştiren kurumlar olmaktan çok öte gidememiştir. Hele 1980 den sonra, başarının ölçütü, yurt dışında kaç makale yayınlandığından ibaret olmuştur. İthalat bunlarla sınırlı kalmamış, eğitim sistemi-metotları-kitapları-danışmanları da getirilmiştir. Nihayetinde, Cumhuriyetin idealist öğretmen kuşağının ömrünün sonuna, 12 Eylül ve Özal isabet etmiş, akabinde bu günlere gelinmiştir: Serbest piyasa, serbest soygun, serbest eğitim! Her şey serbest, yani başıboş! Bu başıboşlukta, başı bozuklukta fayda gören "kökü dışarıda odaklar" ve bizatihi yabancılar! Öğretimi yani çocuklarımızı bile, kar aracı olarak gören, özelleştirmeye açan bir zihniyet! Aynı zihniyet, fakir aile çocuklarımızı da potansiyel müridi-militanı, oy deposu olarak görmektedir. Sağlıklı, faydalı bir eğitim-öğretim için, "vatana-millete ve kendisine faydalı evlatlar yetiştirmek" için, her şeyden önce sağlıklı bir toplum, toplumsal düzen gereklidir. Bunun ilk şartı da, hukuk ve adaletin tesisi ve hükmüdür. İnsanı insan olduğu, vatandaş olduğu için önemli bulan anlayış; devleti şirket yada tahakküm aracı olarak değil, toplumun ortak işlerini görmek için hizmet amaçlı tesis edilmiş; halkı müşteri değil, patron olarak gören anlayış hakim olmalıdır. Hukukun olmadığı, adaletsizliğin kol gezdiği bir ortamda, demokrasiden, demokratik toplumdan ve dolayısıyla sağlıklı bir eğitimden, özgür düşünceli, bağımsız, demokrasiyi içselleştirmiş bireylerden söz edilemez. Ne idüğü belli olmayan, oradan buradan derlenmiş-ekletik, yabancı, ezberci, taklitçi bir öğretim yapabilirsiniz ama asla milli eğitimden bahsedemezsiniz. Girişteki örneklerle birleştirdiğimizde, geldiğimiz nokta budur. Her yıl değiştirilen müfredatlar, öğretmenlerin siyasi sebeplerle kıyımları, okul içlerine kadar girmiş çeteler, uyuşturucu, bir türlü karar verilemeyen not, sınav ve geçme sistemleri, dershane-kurs-özel okul saçmalıkları, lise düzeyli yüksek okullar, mühendislik bitirip pazarlamacılık yapmak durumunda kalan gençler… Camlarını açık tutmaktan, çocuklarını sokağa oyuna bırakmaktan korkan anneler.. Diğer yanda, bir yanlıştan, daha büyük bir yanlışa savrulan bir kısım eğitimciler-aileler! Demokrasiyi-çocuk haklarını, sınırsız özgürlük ve sorumsuzluk gibi sunan uzmanlar veya öyle algılayan öğretmenler-aileler, sonuçta evde-okulda hiçbir şekilde söz dinlemeyen, başına buyruk çocukların ortaya çıkmasına sebep oldular! Önerilerin ve söylemin aksine, kişiliği gelişmemiş, TV-bilgisayar ve tüketimin malzemesi olmuş, egoist, sorumsuz, serseri, rapçı kılıklı, futbol-NBA ve müzik dışında ilgi alanı olmayan, bizlere anne-babalarına tahakküm eden, peşinden koşturan çocuklar oldular! Yada bir kısım tarikatların, star yarışmalarının ağına düşüp, yiten çocuklar..! Batının, 20-30 yıl önce uygulayıp, epeydir vazgeçtiği yöntemleri, hala doğruymuş gibi bize sunan uzmanlar ve TV proğramcıları, Onların artık, cinsel özgürlük yerine, tek eşliliği önerdiğini, ailenin ve hatta geniş ailenin yararlarını tartıştığını; eğitim alanını, oyun alanı-serbest alan olmaktan çıkarmaya, genç kızlarını küçük yaşta hamile kalmaktan, çocuklarını uyuşturucunun pençesinden kurtarmaya çalıştıklarını bilmiyorlar mı acaba? Bütün bu olumsuz ortama ve gidişe rağmen, biz anne-babalar, bütün bunlardan bir ders çıkarabiliriz. Hiç olmazsa onlara daha fazla özel zamanlar ayırabilir, aile içinde doğru yöntemler uygulayabilir, doğru bilgi ve saygıya teşvik, terbiye edebiliriz. Çocuklarımızı sağlıksız, tümüyle yabancı ve yanlış içerikli, TV ve bilgisayar oyunlarının bakıcılığına terk etmeyebiliriz. Cep telefonu- marka esiri, tüketimin malzemesi olmalarını elimizden geldiğince engelleyebiliriz. Elbette, içinde bulunduğumuz çevrede, bireysel ve ailesel çabalar yeterli olmayacaktır, olmamaktadır. O halde, onlara güvenilir ve güzel bir ortam sağlamak, güvenilir ve güzel gelecek bırakmak için, elbirliği ile bir yol bulmalı ve ne gerekiyorsa yapmalıyız.
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |