medeniyet ortak insani durumları gözetmelidir: Necmettin EVCÄ°Medeni olmak, medeniyeti temsil etmek anlamında ÅŸehirli olmak bir bakıma oraya ait olmakla eÅŸ anlama gelir. Medeni olmak Medineli olmak veya Medineli gibi olmak demektir. Medine Ä°slam medeniyetinin, Medineli ÅŸehirli insanın ilk versiyonunu oluÅŸturmuÅŸtur. Yanlış bilmiyorsam daha 19. yüzyılın baÅŸlarına kadar geniÅŸ Osmanlı toprakları içinde ‘ÅŸehirli’ (ÅŸehrî) nitelemesiyle o insanın Ä°stanbullu olduÄŸu ifade ediliyordu. Umran iÅŸte bu merkezlerde oluÅŸur. Batılılar’ın ‘Civilitation’
kavramıyla ifade ettikleri, gerçek anlamda ne Ä°bn-i Haldun’un ‘Umran’ını ne de bizim bugün kullandığımız ‘medeniyet’ kavramının içeriÄŸini karşılamaktadır. Varlık ve yaÅŸam algıları temelden farklı toplumlarda en yakın anlamlarla birbirini karşılayan kelimeler arasında bile açık farkların olması doÄŸaldır. Çünkü kelimeler ve kavramlar zaten bizim algılarımızı, tasavvurlarımızı, farklı yaÅŸamlarımızdan dolaysız etkileri içerir. Dil, kültürden ve yaÅŸamdan uzak deÄŸilse, kelimeler hayat içinde bir akış izleyerek kendi ruhlarını ve anlamlarını kazanırlarsa bu iki farklı iklimin, iki farklı kaynağından neÅŸet eden kelimelerin aynı anlamı taşıması da imkânsızdır. Bugün medeniyet veya uygarlık kelimeleri üç aÅŸağı beÅŸ yukarı batıda da doÄŸuda da uzak anlamlara gelmiyorsa yaÅŸamın global evreye girmesi sebebiyledir. Anlamsal karşılığı itibariyle tam örtüÅŸmese ve kimi anlam kaymaları olsa da medeniyet kelimesinin kendi kültür çevremizde ve medeniyet iklimimizde oluÅŸan genel anlayışı hatta çaÄŸrışımı merkeze alarak düÅŸünce üretebiliriz. Ancak ‘ÅŸehirleÅŸme’ ile birlikte var olan ortak yaÅŸama biçimi ve iradesi bizi bir ortak zemine götürmüyor da deÄŸildir. Yani ister batıda ister doÄŸuda ya da Ä°slâm toplumlarında olsun medeniyet ortak insan deÄŸerlerini esas almak, oradan hareket etmek durumundadır. Ali Åžeriati bu ‘fıtri durum’ gerçeÄŸinden hareketle medeniyetin hiçbir insan toplumunun özel inisiyatifinde olmadığını ifade eder. O’na göre ‘Medeniyet bütün insanlık tarihi boyunca meydana gelmiÅŸ olan maddi ve manevi eserler ve tasarruflar toplamından ibarettir… Binaenaleyh Ä°slâm medeniyeti, Hıristiyanlık medeniyeti, DoÄŸu veya Batı medeniyeti diyemeyiz. 17., 15., veya 5. asır medeniyeti demek gerekir. Çünkü medeniyet sadece özel bir ırka ait deÄŸildir, belki insanlığa aittir. Fakat özel bir bölgede daha çok dikkat çekmesi mümkündür, ama bu bölge yalnız başına medeniyet, kültür ve ilerleme bölgesi olamaz. O halde medeniyet bütün insanlığa, kültür ise bir kavme mahsustur.’(7) Medeniyet hangi din ve kültürden olursa olsun insan ve yaÅŸam gerçeÄŸine yakın ve uzak oluÅŸlarına göre deÄŸiÅŸik coÄŸrafyalarda tarihsel seyrine devam etti, devam ediyor. ‘Dünyada birçok medeniyet gelmiÅŸ geçmiÅŸ fakat medeniyet her defasında ayakta kalmış ve türünün taze örnekleriyle kendine yeniden hayat vermeyi baÅŸarabilmiÅŸtir’(8) Ä°nsanın ve yaÅŸamın yaradılışından gelen belli bir doÄŸası vardır. Tabiatın insanın ve yaÅŸamın doÄŸasını gözetmekle dünyayı anlar, yorumlarız. Medeniyet soyut veya somut deÄŸerlerimizin belirleyici oldukları yerden dünyevileÅŸmektir. ‘Üç Mesele’ de Ä°smet Özel’in dediÄŸi gibi ‘Medeniyeti hiçbir düÅŸünür salt maddi geliÅŸmiÅŸlik olarak görmese de onun kaçınılmaz olarak maddi verilere dayanılarak deÄŸerlendirildiÄŸini de kabul etmek zorundayız.’(9) Ä°nsan doÄŸasını varlığın esaslarını gözeterek terbiye etmeyi belli bir dengede baÅŸaramayan öÄŸretiler medenileÅŸme sürecinde bozulma yaÅŸarlar. Bu süreç onlar için özden uzaklaÅŸmayı hızlandırır. Ä°nsan maddi olsun manevi olsun fıtri nitelikleri ile örtüÅŸmeyen sapma noktalarından kendine yönelen baskılar altında bunalır, gizli-açık çatışmaya girer. Hayatın maddi realiteleri insanı ve bu masif öÄŸretileri çözer. Daha da açıkçası; varlık, yaÅŸam ve insan çatkısı belli deÄŸerler öncülüÄŸünde ve önceliÄŸinde ölçülü dengelenmeyen medeniyet, insanı bozar. En Nedvî’nin tespitiyle ‘Hissilik ve maddecilik ile katıksız bir ruhanilik birbirlerinin tam çeliÅŸiÄŸidir. Fakat aralarında büyük bir fark vardır, o da ÅŸudur: Maddeci bir hissilik, bir medeniyeti uyandırmakta ve bunun temelleri üzerinde bir medeniyet kurmakta daha kolay bir baÅŸarı elde eder, katıksız bir ruhanilik felsefesi ise, en dar bir alan içerisinde ve en küçük bir toprak parçası üzerinde dahi, uzun insanlık tarihi boyunca uygar bir hayat kurabilmiÅŸ deÄŸildir.’(10) DiÄŸer yandan kaçınılmaz ve dayanılmaz realite olarak dünyevileÅŸmek; yaÅŸamın, insanın ve en nihayet medeniyetin varacağı zorunlu uÄŸrak noktasıdır.. Bizler o realiteye, temel insanlık vasatına sadece deÄŸiÅŸik yorumlar, farklı tonlar katıyor/kazandırıyoruz. Pratikte medeniyetler iÅŸte bu renk ve ton farkıyla birbirinden ayrılırlar.
Medeniyet kimsenin malı deÄŸildir. O herkesindir. Ä°nanç ve yaÅŸama algımız, yaradılışımıza ve kendi doÄŸamıza saygımız medeniyetin muharrik elementleri olabilirler. Bu anlamda bir medeniyet ilk merhalede insanın içinde, ruhunda, yüreÄŸinde kurulur. En ileri ve son aÅŸamada da medeniyet insanların içini, ruhunu, kalbini doldurur, donatır.
Her medeniyet kendi insan tipini yetiÅŸtirir. Bu yetiÅŸme kendiliÄŸinden ve doÄŸal bir iÅŸleyiÅŸle olur. Ä°nsan bir medeniyetin ve bir kültürün içine doÄŸar. DeÄŸerler yaÅŸamın her anında ve her alanında bizi yaÅŸamımız için elzem olan hava gibi sarmıştır. Onu ancak kendi kültür havzanızın dışına çıktığınızda fark edersiniz, o kadar doÄŸal bir etki alanı oluÅŸmuÅŸtur. Ancak bir medeniyetin diriliÄŸi, gücü ve sürekliliÄŸi onun bilincine varmakla mümkündür. Ait olduÄŸumuz medeniyetin bilincine varmak yaÅŸamın ve varlığın bilincine varmak demektir. Kültürlü bir varlık olarak insanın yapması gereken de budur. Medeniyetin hayatımızdan uzaklaÅŸması veya yakınlaÅŸması insanın ondan uzaklaÅŸması ve yakınlaÅŸmasıyla eÅŸ zamanlı etkilenimlerle sürer.
YaÅŸamdan ve insan doÄŸasından uzaklaÅŸan toplumların medeniyetleri kalıcı olamaz; erir, çürür ya da barbarlığa dönüÅŸür. Ä°lkeselleÅŸmiÅŸ fıtri insani durumlar, ortak payda vasfını yitirip de medeniyetin zemini kayganlaÅŸtığında; zihin gücü sürdürülmek istendiÄŸinde hareket yeteneÄŸi, hareket gücü kaybetmemek için çabalandığındaysa zihinsel kabiliyet yiter. Geçen yüzyılın başında Arnold Toynbeé yüzde yüz kendinden emin bir edayla batı uygarlığının her medeniyetin mukadder sonunu yaÅŸamayacağını savladıysa da,(11) bugün dünyamız derin bir bunalım yaÅŸamaktadır. Global modern uygarlığın megapolleri yerleÅŸik bir barbarlık üretmiÅŸlerdir. Zevahiri kurtarmak için gerçeÄŸin görüntüsünü zarifleÅŸtiren medyatik makyajların gerisinde gizlenmek istenen; kaba, anlayışsız, vicdansız, deÄŸersiz, saldırgan, yırtıcı ve vahÅŸi bir benliktir. Bu yıkıcı, yok edici acımasız benlik, ÅŸeytani amaçları için ötekilerin tüm kentlerini en yakıcı, yok edici silahlarıyla yerle bir edecek ölçüde askeri, ekonomik ve siyasi alanda örgütlenmiÅŸtir. Bunlar devletleri ele geçirmiÅŸ korsan sürüleridir ve egemenlikleri altındakileri deÄŸersiz, duyarsız, düÅŸüncesiz bırakmışlardır. Merhum Âkif’in yaklaşık yüz yıl önce ‘tek diÅŸi kalmış canavar’a benzettiÄŸi medeniyet, geldiÄŸi bu son aÅŸamada sadece ÅŸeytanın imparatorluÄŸunu gerçekleÅŸtirmiÅŸ olmalıdır. O nedenle olsa olsa bu ÅŸeytanın uygarlığıdır. KuÅŸkusuz eski dönemlerde de zorbalık vardı. Ä°bn-i Haldun medeniyet maskesiyle tüm dünyaya korku ve dehÅŸet saçan yeni zorbalığı nasıl yorumlardı acaba? Medeniyet üzerine düÅŸünen, varlıktan ve yaÅŸamdan yana olan herkes çaÄŸa egemen bu gayri insaniliklerle yüzleÅŸmek durumundadır. En iyimser yaklaşımla medeniyetin akrep gibi kendi kendini sokma aÅŸamasına girdiÄŸi söylenebilir. Bir hiç uÄŸruna savaÅŸlar çıkarılmakta, ÅŸehirler yıkılmakta insanlar feci ÅŸekilde öldürülmektedir. Ne insana, ne yaÅŸama, ne inanca saygı duyulmaktadır. Çocukların, gençlerin, kadınların gerçekleri yırtılıp paramparça edilmekte, hayalleri çalınmaktadır. Hayat boÄŸulmakta, umut, aÅŸk, sevgi yok edilmektedir. Ä°nsanlık çökmekte evrensel yalanlarla insanın düÅŸleri, düÅŸünceleri saptırılmakta veya felç edilmektedir. Mephisto mutluluktan çıldırırcasına kahkahalar atmakta, Beatrice’in ruhu sersefil yerlerde sürünmektedir. Leyla ve Mecnun yüzyılların suçluları olarak çarmıha gerilmiÅŸtir. Medeniyet ötesi aÅŸamaya geçtiÄŸimiz bu süreci Farabî nasıl deÄŸerlendirirdi? Aristo, veya ÅŸehirleri felsefecilerin yönetmesi gerektiÄŸini söyleyen Socrates? (Benimkisi beÅŸeri bir merak sadece.)
Dip Notlar: (7) -Ali Åžeriaîi, Medeniyet Tarihi, C.1, s.14,15., çev. Ä°brahim Keskin, Fecr yay. Ankara 1987. (8) -Arnold Toynbeé, Medeniyet Yargılanıyor, s.28, çev. Ufuk Uyan, Yeryüzü yay. Ä°st. 1980. (9) -Ä°smet Özel, Üç Mesele, s. 127, Dergâh yay. Ä°st 1984. (10) -Ebu’l Hasan En Nedvî, Din ve Medeniyet Arasında, s. 75, çev. M. BeÅŸir Eryarsoy, GümüÅŸ yay. Ä°st. 1986. (11) -Toynbeé, aynen ÅŸöyle söyler: ‘Bilinen medeniyetlerin hiçbirisi medeniyet idealine ulaÅŸamamıştır… En medeni toplumlar bile yıkılmıştır. Sadece bizim batı medeniyeti hariç. Batı medeniyetinin yavru medeniyetleri bizim aynı kadere mahkûm olmadığımızı kolayca tahmin edebilir… Bana göre medeniyetler kurulduktan sonra tehditlere karşılık vererek büyürler. Üstesinden gelemedikleri bir tehditle karşılaÅŸtıklarında yıkılır ve parçalanırlar.’ age. s.56, çev. Ufuk Uyan, Yeryüzü yay. Ä°st. 1980. Yazar bu ve benzeri ifadelerle üstte yine kendisinden alıntıladığımız ifadelere ters düÅŸmektedir. Daha da önemlisi bu son ifadelerde zamanının Hantington’ı rolüyle, açıkça, Ä°ngiliz emperyalizminin militan entelektüeli olarak, ileri ve stratejik keÅŸif kolu görevini üslenmiÅŸtir.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |