YARGI / ADALET SÄ°STEMÄ° ÜZERÄ°NE TESBÄ°TLER-1 Dr. Sami GÖREN (Hukukçu)
‘Adalet’ (kısaca adl) masdar olarak, düzeltmek, eÄŸri bir yoldan doÄŸru bir yola kaymak, eÅŸit ve muadil olmak, dengede tutmak, dengelemek, tartmak gibi anlamlara gelir.
‘Adalet’, doÄŸru oluÅŸu zihinde sabitleÅŸmiÅŸ ÅŸeydir. Düzgün ve usulüne uygun olmayan ÅŸeye ‘cevr’ (haksızlık ve eziyet) denir.
DoÄŸruluk ve düzgünlük kavramları, sapmazlığı ve ÅŸaÅŸmazlığı da içerisine alırlar. Adaletin anlam sahası içinde doÄŸruluktan söz ederken; haksızlıktan uzak olma, hakkaniyet sahibi olma manalarına da iÅŸaret etmiÅŸ oluruz.
‘Adalet’ bir baÅŸka deyiÅŸle, sapmazlık, kesin doÄŸru ve tam düzgünlüktür.
Zulmün karşıtı olarak ‘adalet’, bir ÅŸeyi ait olduÄŸu yere koymak, hakkını vermek, eÅŸit ve denk yapmak anlamına gelir.
Aynı kökten gelen ‘muadil’ kelimesi, eÅŸitlik, eÅŸitlemek,
‘Ä°’tidal’ ise, ılımlılık, ölçülü olmak, yani denge ve orta yolu izlemek demektir.
‘Adalet’ kavramını tek bir tanımla ifade etmek zordur. Bu kavramın kapsadığı alan da çok geniÅŸtir. ‘Adalet’ olayını çeÅŸitli cepheleriyle ve dereceleriyle anlatan bir kaç sözcük daha bulunmaktadır. ‘Adl’ kelimesi bunlardan yalnızca birisidir.
‘Kıst, kasd, istikamet, vasat, nasip, hisse, mizan’ gibi kavramlar da adalet kelimesiyle anlamdaÅŸtırlar.
‘Adalet’in karşıtı zulüm’dür. TuÄŸyan (azgınlık ve despotluk), meyl (kaykılmışlık) ve inhiraf (sapma) da zulmün anlamdaÅŸlarıdır.
Adalet; hak, kanun, kuvvet, bilgi gibi unsurları da içinde barındıran külli bir kavramdır. Adalet; haklıya hakkının verilmesidir. Hak ise; hukuken korunan menfaattir.
Adaletin bu tarifinde özellikle iki kavram öne çıkmaktadır. Bunlardan birincisi hak sahibi, diÄŸeri de hak sahibinin menfaatinin ne olduÄŸunu gösteren hukuk.
Bizde "el-adlü esasü'l-mülk" denmiÅŸtir. "El-adl", yani adalet; esas: Temel; mülk: egemenlik... (Yani emlak manasına, taşınamaz mallar manasına deÄŸil) mülk, egemenlik demek. Meliklik, malik olmak; bir toplumun yönetimine sahip olmak demek. "EgemenliÄŸin, hakimiyetin, idareye sahip olmanın temeli adalettir."
Kur’an insanlara adaletle iÅŸ görmeyi, adaleti yerine getirmeyi emrediyor: “Allah, adaleti, ihsanı (iyiliÄŸi ve güzel davranmayı), yakın akrabalara yardım etmeyi; fahÅŸa’dan (aşırılıktan), münker’den (kötü iÅŸlerden) ve baÄŸy’den (azıp-haddi aÅŸmaktan) uzak durmanızı emreder.” (16 Nahl/90) “Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiÄŸiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder.” (4 Nisa/58)
Peygamber Efendimiz (sav); “Bir ülke küfürle ayakta durur ancak zulümle ayakta durmaz” buyuruyor.
Yıllardır Türkiye’de en çok tartışılan konuların başında adalet / yargı gelmektedir. Yargı ile sıkıntısı olmayan, eleÅŸtirisi olmayan hemen hiç kimse yok gibi. Yapılan bütün kamuoyu araÅŸtırmalarında yargıya güven % 3-5 mesabesinde çıkmaktadır. Bu oldukça tablo üzücü ve düÅŸündürücüdür. Zira yargı adaletin tecelli edeceÄŸi makamdır. Onun için “et kokarsa tuz var ya tuz kokarsa ne var” denilmektedir.
Günümüzde
Ergenekon Soruşturması,
Yargıtay BaÅŸsavcısı tarafından AK Parti hakkında Anayasa Mahkemesine açılan kapatma davası,
Fethullah Gülen hakkında verilen beraat kararını oybirliÄŸiyle onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararına Yargıtay BaÅŸsavcısının itirazı,
yargıyla ilgili tartışmaları tetiklemiştir.
Biz yazımızda yargı sistemini analiz etmeye, bir fotoÄŸrafı paylaÅŸmaya çalışacağız:
|
ya tuz kokarsa.. Yazar Fahri açık 2008-04-22 04:20:28 "Adaletin karşılığı zulümdür" cümlesi, söyleyeceklerimi içermesine rağmen, ekleme lüzumu hissettim. Adalet, tek başına haklıya hakkının verilmesi değildir. Haksızın veya kusurlu, kabahatlı, suçlu olanın da, gerekli yaptırıma maruz bırakılmasıdır. Ki, insanların vicdanı rahatlasın. İnsanları -kamu vicdanını- rahatlatan muamele, "gereğin" ölçüsüdür. Bu, rahatlatma salt duygusal bir yaklaşım değildir. Geniş bakıldığında, yaptırım yoluyla hak sahiplerinin hakkının korunmasının gözetildiği çıkarılabilir. Adalet duygusunu asıl örseleyen, haklının hakkını alamamasından ziyade; haksızlığın-kabahatin-suçun karşılıksız kalması veya yaptırımda eşitlik sağlanmamasıdır. Adalet, kamu vicdanının kabul etmesine vesile olan, hakta ve yaptırımda eşit muamele ile tecelli eder. Bundan dolayı, adil bir hukuk düzeni, öncelikle zayıf-ezilen geniş kesimlere gereklidir. Toplumsal huzurun kaynağı burada aranır. Peygamber'imizin, “Bir ülke küfürle ayakta durur ancak zulümle ayakta durmaz” sözü tam burada yerini bulsa gerekir. Hak, "hukuken korunan menfaattir" tanımı, karşılıklı menfaatlerin tanınmasıdır şeklinde de ifade olunabilir. Mesela, sulama için aynı çayı paylaşmak zorunda olan birkaç köyün, sulama sırasına bağlı kurduğu –geçmişten süzülerek gelen- düzen, yazılı olmayan bir hukukun varlığı demektir. Bu çayın korunması, ıslahı, köprüsünün bakımı vd.de herkese yararlanılan kadar, ödev yükler. Geçmişten bugüne, adalette-yargıda yaşadığımız sorunlar, karşılıklı menfaatlere rıza göstererek, yani herkesin ve her kesimin menfaat ve ödevlerinin tanınması-kabulü ile oluşmuş bir hukuk olmadığındadır. Hakkın güçlü değil, güçlünün hep hakkı olduğu zihniyet iklimi hüküm sürdüğü sürece, sağlıklı bir değişim ummakta ne kadar rasyonel olur, Allah bilir.! * "İnsanlar tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır. İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onları telaffuz edemez."
| FAHRİ AÇIK BEY'E TEŞEKKÜRLER Yazar samigoren açık 2008-04-23 12:42:29 Fahri Açık Bey'e değerli katkılarından dolayı teşekkrülerimi sunuyorum; Allah (cc) kendilerinden razı olsun.... Selam ve Dua ile |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |