Ergenekon’lu, darbeli, AKP’li notlar (2)Türkiye’ye yapılacak kötülükler üzerine...Oyun aslında çok açık oynanıyor. Görmek isteyenler için gizlisi saklısı yok. 2002 yılı sonunda, AKP’nin seçimleri kazanıp hükümet olmasından beri sahnede heyecanla izlenen bir oyun bu. Adı sır deÄŸil: AKP’yi devirmek! Nasıl mı? Yeni bir 28 Åžubat’la... Muhtıra ile... Askeri darbeyle... Olmadı, yargısal darbeyle...
O tarihlerde ‘darbe’nin peÅŸindeydik. Özellikle Ankara’da askerle ‘organize iÅŸler’in içindeydik. Bize çalışan bazı devrimci gençler saÄŸda solda bomba patlatarak asker için darbe ortamı oluÅŸturuyordu. “Ordu-gençlik el ele, milli cephede!” mitingleri düzenleniyordu. Bir keresinde, bir arkadaşı tarafından kazayla öldürülen devrimci bir genci, “Ülkücüler vurdu!” diyerek neredeyse bütün Ankara ayaÄŸa kaldırılmış, büyük bir gösteri yapılmıştı. BaÅŸbakan Demirel‘le hükümetini ve ‘faÅŸizm’i protesto ederek Ankara’da TandoÄŸan Meydanı’na yürüyenler, aslında neye alet olarak yürüdüklerini bilmiyorlardı tabii... Dergimizin adı Devrim’di. DoÄŸan AvcıoÄŸlu yönetiyordu. Ä°ki hedefimiz vardı: Biri Demirel, öteki Ecevit. Ä°kisini de düÅŸman görüyorduk. Ä°kisi de umut olmaktan çıkarılmalı, ikisi de siyaseten yıkılmalı, inandırıcılıkları beÅŸ paralık edilmeliydi. AP lideri ve BaÅŸbakan Demirel, ‘Amerikan emperyalizmi‘nin uÅŸağı idi. Ayrıca bir ‘yobaz‘dı, ‘gizli gündem’ sahibi; ‘Nurlu ufuklar’ diyerek Türkiye’yi irtica karanlığına çekmek isteyen Said Nursi cemaatindendi çünkü... Ecevit ise çok partili demokrasiye sahip çıkan bir ‘romantik’ti. Demirel’e alternatif oluÅŸturduÄŸu için de demokrasiye umut baÄŸlanmasına neden oluyordu. Oysa, demokrasi bize yaramazdı. Halk cahildi! Bizde seçim sandığından hep Menderes, Demirel gibi emperyalizmin iÅŸbirlikçileri, bir de ‘ÅŸeriatçı gericiler’ çıkıyordu. Ne mi yapmak lazımdı? Önce askeri bir darbeyle parlamentonun ve partilerin kapısına kilit vurulacaktı. Ve Moskova’da piÅŸirilen ‘kapitalist olmayan yol‘dan devletçi bir düzene doÄŸru yol alacaktı Türkiye... Devrim dergisinde, bir yandan demokrasinin bizim gibi ülkelere neden yaramadığını anlatan yayınlar yaparken, öte yandan ‘kapitalist olmayan yol’a girmiÅŸ ülkelerle ilgili yazıları hiç eksik etmiyorduk. Irak’ta Saddam Hüseyin’i, Suriye’de Hafız Esad’ı, Libya’da Kaddafi‘yi, Sudan’da General Nimeyri‘yi ya da Mısır’da Nasır’ı sahneye çıkaran Batı karşıtı, Baasçı, otoriter rejimlerin propagandasını yapıyorduk. HerÅŸey darbe içindi! HerÅŸey, ‘cahil halk‘ın oylarıyla seçim sandığından çıkan iÅŸbirlikçi, yobaz, gerici düzene son vermek içindi. HerÅŸey, cici demokrasi diye yerin dibine batırdığımız çok partili demokrasinin çanına ot tıkamak içindi. Ama olmadı. 9 Mart deÄŸil 12 Mart kazandı! Biz deÄŸil onlar kazandı. 1971’de askerden darbe geldi ama bizim istediÄŸimiz darbe deÄŸildi bu. 12 Mart, demokratik hak ve özgürlüklerin, insan haklarının canına okudu. Deniz GezmiÅŸ’leri idam sehpasına gönderdi. Ziverbey KöÅŸkü adındaki iÅŸkence evinden geçirdi, DoÄŸan Bey’i, Ä°lhan Abi’yi, Ä°lhami Abi’yi... 9 Mart’a karşı ünlü MadanoÄŸlu davası açıldı. Ama sonunda beraat çıktı. Masum muyduk? Darbeye karışmamış mıydık? Askerle organize iÅŸler içinde olmadığımız için mi, 12 Mart’ta MadanoÄŸlu Davası beraatle sonuçlanmıştı? Sanmıyorum. Çünkü, iÅŸin aslı ‘hukuk’la pek fazla ilgili deÄŸildi. Delillerde yetersizlik olabilirdi. Ama beraat konusunda iÅŸi aslı daha çok darbe hukuku ile ilgiliydi. MadanoÄŸlu davası beraatle sonuçlanmak zorundaydı. Zira aksi halde, iÅŸin ucu ordunun en tepesine, örneÄŸin Genelkurmay BaÅŸkanı Faruk Gürler PaÅŸa’ya, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur PaÅŸa’ya kadar uzanacaktı. Bunu kimse göze alamadı. MadanoÄŸlu davasında beraat kararı böyle geldi. Ä°lginç olan bir nokta daha vardı. 9 Martçılar bu beraat kararıyla sanki ‘demokrasi kahramanı’ oldular. Evet, 12 Mart 1971 askeri rejimi, ülkede demokrasi ve insan haklarının canına okudu. Ancak, 9 Mart da bir ‘demokrasi hareketi’ deÄŸildi ki. Tam tersine çok partili demokrasiye paydos için yola çıkmış, Türkiye’nin Batı’ya sırtını dönerek baÅŸka sulara açılmasını öngören, askerci-cuntacı bir gizli örgütlenmeydi. Ancak cuntacı takımı, ‘BolÅŸevik’ metotlardan da bir ÅŸeyler kaptığı için, bu iÅŸleri ters yüz etmekte mahirdir. Demokrasinin köküne kibrit suyu ekmek için yola çıkmışsınızdır, ama burası Türkiye’dir, zaman geçer demokrasi kahramanı da olabilirsiniz. 12 Mart’ta böyle olmuÅŸtu(H). Tarih tekerrür edebilir mi? Bilemiyorum. Ama Shakespeare’in sözü aklımda: “Bütün dünler, bugünleri aydınlatan fenerlerdir.” Devamı yarın... ———————- H DoÄŸan Yayıncılık’tan çıkan “Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” isimli kitabım bu yılları anlatır.
(*) (25 Mart 2008 tarihli Milliyet'ten)
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |