TARIM POLÄ°TÄ°KASINDA TEMEL SORU Fahri YURTSEVERTarım politikasında en temel soru ÅŸu dur: Devlet, tarım politikasını öncelikle ülkenin doyurulması gereÄŸiyle mi belirlemeli ve buna göre müdahaleci olmalı, yoksa tarımı ticari sektör olarak görüp, piyasaya özel sektöre mi bırakmalıdır? Bu soru, aÅŸağıdaki ÅŸu soruyu ister istemez getirir: Devletin en temel ve birinci görevi, baÅŸlıca insan hakkı nedir? Devlet niçin var?
Ülkenin doyurulması gereÄŸiyle ele alırsanız, en nihayetinde kar-zarar hesabı yapamazsınız. Yani, bütün çabalarınıza raÄŸmen, sürekli zarar hanesine yazsa bile, seçiminizden vazgeçemezsiniz. Ä°ster kamu eliyle, ister özel sektör üzerinden olsun, zararı sineye çekmek zorundasınızdır. Bu zararın pek çok bileÅŸeni, adı olabilir, önemli deÄŸil.
"Özel sektöre, piyasa koÅŸullarına tümden bırakarak, ülkenin doyurulması gerçekleÅŸtirilemez mi, niçin olmasın" sorusu tam yerindedir.
Üstelik, "ee bunlar geçmiÅŸte denendi, sonuç ortada. Tarıma destek için ayrılan bütçe, sübvansiyonlar yıllarca ülkeyi yedi bitirdi, KÄ°T ler hep zarar etti ve etmeye mahkumdur, devlete yük olur, bu iÅŸ ancak özel sektör zihniyetiyle, giriÅŸimiyle, serbest piyasa ortamında çözülür.." denildiÄŸi ÅŸimdiki zamanlarda, bu soruyu anlaşılır biçimde cevaplamak zarurettir. Elbette bunu iddia edenler, ilk önce ÅŸu soruyu cevaplamak durumundadır: Ä°lk yılları saymazsak, bu memleket hiç doÄŸru düzgün yöneltildi mi? Uygulanmaya çalışılan doÄŸru yöntemler, gerçekten hayata geçirilebildi ve sonuç alınması beklenildi mi?
Ayrıca, bu devlete yük iddiasına da fazla prim vermemek icap eder. Bizde, bu yükler ve kamudaki ÅŸiÅŸkin personel, bir nevi "iÅŸsizlik sigortası" gibi iÅŸlev görmüÅŸtür. Yanlışlıklar ve eleÅŸtiriler saklı kalmak kaydıyla, sosyal devlet gereÄŸidir. Oluk oluk akan baÅŸka delikleri göz ardı edipte, bütün dikkatleri bu popülizme! çevirmek, kötü niyettir, maksatlıdır.
Bakınız, her ÅŸeye esas olan, temelinde olan "yaÅŸamın yeniden üretimidir", buda öncelikle zorunlu maddi ihtiyaçların üretimi-tüketimi ve tekrar üretimini kapsayan devamlı, sarmal, geliÅŸkin ve tabiatıyla sosyal bir süreçtir. Sonraki gün yemek yiyebilmek için, yarın çalışmanız gerekir. Yarın çalışabilmenizde, bugünkü yemeÄŸinizin vereceÄŸi enerji ile mümkündür. Üretim-tüketim-üretim veya ekonomi, öncelikle yaÅŸam için gerekli maddi ihtiyaçların karşılanması faaliyeti ve buna baÄŸlı iliÅŸkiler bütünüdür. Bu gerekler zamana, coÄŸrafyaya, kültürlere vb göre deÄŸiÅŸiklik gösterir. YaÅŸam, küçük kapalı bir köyde de yeniden üretilir; iki karık, dört dönüm eker, meyve toplar, hayvan otlatır, süt saÄŸar, çocuk yapar..gelecek yıla erersiniz. Çocuk ve torunlarınızla nesil-yaÅŸam devam eder.
Kasabaya, pazara götürdüÄŸünüz üretim fazlanızla, örneÄŸin yumurta-yoÄŸurt; pazardan karşılamak zorunda olduÄŸunuz ihtiyaçlarınız, örneÄŸin basma-tırpan arasındaki artı fark, karınızdır, zamanla birikiminiz -tasarruf- olur. Birikiminizle, yeni bir öküz almaya kalkarsanız, elinizdeki para sermaye niteliÄŸi kazanır. Öküzü alırsanız, "sermaye yatırımı" yapmış olursunuz.. J Ä°ÅŸgücü gereksinimi, daha çok çocuk -nüfus- demektir.. Yeni yatırım-lar-ınız, üretiminizi artırır.. J Yan yana Ä°ki öküzün boyunduruÄŸa baÄŸlanması ve nadasa bırakma, tohum, gübreleme, sulama bilgileri, know-hov dur. Tahta bile olsa, Saban'ın kullanılması teknolojik geliÅŸimdir.
Devam etmeyeceÄŸim, çünkü amacım kimseyi bilmiyor yerine koymak deÄŸil. Niçin bu kadar basite indirgedim, çünkü karmaşık bütün problemler, önce sadeleÅŸtirilir ki, çözülebilsin. Hele küreselleÅŸme denilen bu labirentte kaybolmamak için, peynirin kokusunu kaybetmemek elzemdir.
Bizler, tek tek kendimizi ve ailemizi "yeniden üretmekle" (nafaka) mükellefiz, farkında olmasakta bunun için uÄŸraşırız. Bir devlette, kendi milletini yeniden-üretmekle mükelleftir. Bütün düzenlemeler bu esasta olmak zorundadır. EÄŸer, benim büyük ailem, milletim diyebiliyorsa. Diyemiyorsa, varlık sebebini kaybeder, milletin-ulusun devleti olmaktan çıkar, birilerinin gücü haline dönüÅŸür. Devletin gözünde vatandaÅŸ ne kul, ne de müÅŸteri-pazar olamaz, olmamalıdır.
Ä°ÅŸte bu büyük toplumsal üretim, haliyle bir öngörü, hesap, plan, proÄŸramlama gerektirir. Planlamanın yapıldığı yer-kurum olmalı, bu merkez memleketin envanteri, aktif ve pasif bilançosu, istatistikler vs.. çalışmalarla, verilerle donanmalıdır. Bunun yıllık ölçeÄŸi, bütçede kendini gösterir-melidir.
Bakın daha bu üretim marifeti, özel giriÅŸimle mi, kamu eliyle mi, karma mı nasıl olacak sorusuna yeni geliyoruz. Ve buna karar verebilmek için, önce ülkemizin neye ihtiyacı olduÄŸunu ve elimizdekileri, imkanları vb. bilmeye ihtiyaç var. Ancak ÅŸu kesin, bu üretimi-geleceÄŸi planlamadan kendi haline bırakırsanız, neyle karşılaÅŸacağınızı bilemezsiniz. Evininin ihtiyacını bilmeden alışveriÅŸ yapan veya hesapsız kitapsız harcayan aile reisinin durumuna düÅŸersiniz.
Hele hele bir devletin, hesapsız kitapsız harcama bir yana, ekonomisinin düzenini, yeniden üretimini, su kendi yolunu bulur zihniyetiyle, karını maksimize etmekten baÅŸka tasası olmayanlara teslim etmesi, Allah bilir nelere mal olur, akıldan bile geçirilmemelidir. 20 yıl sonra ne kadar, hangi türden enerjiye ihtiyacımız olduÄŸunu hesap ve ne diye planlamaya çalışıyor isek, her alanda bunu yapma gereÄŸimiz var demektir. Tabiî ki, kendi karnımızı doyurmakla yetinemeyiz. Ürün ve üretim fazlaları vermek ve dışsatım hedeflenmeli ve herkes hak ettiÄŸi kadar, çalıştığı kadar kazanmalıdır. Üretenle yatan birbirinden ayrılmalı, devlet her ÅŸeyi insanların önüne hazır koymamalıdır. Yapıcı bir rekabet anlayışıyla, bunun sistemi-mekanizmaları kurulmalı; bireylerden, ailelerden, firmalardan, birlik-kooperatif-büyük ÅŸirketlere uzanarak toplanan üretim fazlaları, toplumsal ürün fazlasını, sermaye birikimini meydana getirmeli, böylece bilakis kamu da güçlenmeli, zenginleÅŸmelidir.
Bundan sonrası teknik bir konu olmakla beraber, hiçte zor deÄŸildir. ÖrneÄŸin, verimi artıracak büyük ölçekli üretimin tek yolu, küçük çiftçiyi, köylüyü toprağından etmek suretiyle, toprağı tek elde toplamak mıdır? Köylü, kooperatif veya ÅŸirket bazında örgütlenerek, toprağı toplulaÅŸtırılamaz mı? Birliklerde örgütlenerek, aracılar kaldırılarak, ürününü doÄŸrudan pazara, ÅŸehirlere-ihracata ulaÅŸtırmanın mekanizması kurulamaz mı?
Böylece, -iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi bir yana- bir sene aşırı üretim, sonraki sene kıtlık olmaz, piyasada bir fiyat istikrarı da saÄŸlanmış olmaz mı? Bu durum, enflasyonu kontrol altında tutmaz, en önemlisi demokrasiyi gerçek zeminine oturtmaz mı.?
ÖrneÄŸi yok demeyin, Deveci Armutu'nun ilk yetiÅŸtirildiÄŸi Bursa'nın bu köyünü yakından inceleyin. Mucizeyi görün.
Ben devlet deÄŸil özel sektörüm, kendi menfaatime bakarım, gerisi beni ilgilendirmez, ekonomi piyasalar bana bırakılmalıdır deniliyorsa, karşısında "ÅŸifa getiren politikalarıyla" devlet olmalıdır, deÄŸil mi?
Fahri Yurtsever-Ankara Kasım 2007
|
Tebrikler Fahri Bey! Yazar kubha açık 2008-01-30 23:01:25 Gerçekten devlete yük iddiası doğru değildir. Destekler ve kamudaki şişkin personel, gerçekten "işsizlik sigortası" işlevi görmektedir. Öyle de olsa böyle de olsa nehir mecraını bulmakta, paylaşım mekanizmaları bir şekilde çalışmaktadır. Ama bu şekildeki paylaşım mekanizmalarının sonuçları adaletli olmayabilmektedir. Bir çok eve tek maaş bile girmezken, dayısı arkasında olanlar karı-koca çalışmakta, toplumdaki iltihabı artırmaktadırlar. Sonuç olarak uzun vadede işe yaramamaktadır. | İslamcılarla aynı ağız mı? Yazar kubha açık 2008-01-30 23:18:29 Fahri bey, islamcılar da(müslümanlar demediğimi lütfen not ediniz!) Hz. Muhammed'den sonra adaletin bir türlü tesis edilemediğini, Kuranın ilkelerinin bir türlü hayata geçirildiği bir dönemin hiç yaşanmadığını söylerler ve farkında olmadan bilinç altına adaletin tesis edildiği bir düzenin aslında bir ütopya olduğunu fısıldarlar. Hz. Ebubekir'den başlar, Emevilerle devam eder, Selçuklu'nun fedakarlıklarını gözardı eder, 3 kıta 7 denize adaleti sayesinde yüzyıllarca hükmeden Osmanlı'yı hatırlamak istemezler. Siz de "İlk yılları saymazsak, bu memleket hiç doğru düzgün yöneltildi mi?" diyerek aynı uslubu kullanıyorsunuz. Arada sırada doğru düzgün yönetilmeseydik 84. yılımızı hiç kutlayabilir miydik??? | Yazar Fahri açık 2008-01-31 11:45:58 sn.kubha, öncelikle teşekkürler. haklısınız elbette ama her genellemenin içinde doğru ve yanlışlar barındırdığı malumunuzdur. Çok olan, azı örter-gizler. doğru düzgün yönetildi mi sözü, hep kötü ve hep iyi yönetilmediğini, olması gerektiği gibi olmadığını anlatabileceği gibi, iyi veya kötünün süreklilik arzetmediği şeklindede anlaşılabilir. sizin gibi düşünmesem, öyle olmasa, hep kötü yönetildi derdim. bahsettiğiniz islamcılar, yeni peygamber veya mesih bekleyenlerdir.!
|
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |