14-10-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Çeviriler arrow Genel arrow UÇURTMA
UÇURTMA PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 25
KötüÇok iyi 
Yazar W. Somerset - MAUGHAM M.Selami ÇEKMEGÄ°L   
03-09-2005
Image  
W. Somerset MAUGHAM’dan
Çeviren, : M. Selami ÇEKMEGÄ°L

Bunun tuhaf bir hikaye olduÄŸunu biliyorum. Ben kendim anlamıyorum. Yazıyorsam, bu sadece, yazdığım zaman onun daha açık bir görünümünü elde edebileceÄŸim, veya bundan da çok, insan tabiatının giriftliÄŸine benden fazla aÅŸina bazı okuyucuların onu bana analşılabilir hale getirecek bir izah verebilecekleri ümidiyledir. Aklıma ilk gelen ÅŸey, onda Freud’vari bir ÅŸeylerin varlığı oldu.
Åžimdiye kadar gerek feud’tan ve gerekse muakiplerinden pek çok kitap okudum. Bu hikayeyi yazmaya niyet edenice de Modern Kütüphanece neÅŸredilmiÅŸ, Freud’un önemli yazılarını ihtifva eden bir cilde ÅŸöyle bir göz attım. Çok söz eden monoton bir yazar olması ve içinde falan filan teoriyi ortaya atmış olduÄŸunu iddia ettiÄŸi uslubun, aynı alanda çalışan bilimadamlarına karşı bir kibir ve kıskançlık ifade etmesi sebebiyle bu, benim için sıkıcı, görev gibi bir ÅŸey oldu. Mamafih onun, kibar ve nazik bir kimse olduÄŸuna inanıyorum. BildiÄŸimiz üzere, çok kere insan, yazar olarak büyük farklılıklar gösteriyor. Kimsenin tavuÄŸuna kış diyemeyecek kadar halim – selim bir ÅŸahıs, yazar olarak acı, kaba ve gaddar olabiliyor. Fakat bu, konumuzla ilgisiz bir husus. Yeniden okuduÄŸumda da Freud’un eserlerinde zihnimdeki konuya ışık tutacak herhangi bir ÅŸey bulamadım. Sadece olayları nakletmekle yetineceÄŸim.

Önce ÅŸunu açıklamalıyım ki, bu hikaye bana ait deÄŸildir; ilgili olan ÅŸahısların da hiçbirini tanımadım. Onu bana bir akÅŸam, arkadaşım Ned Preston anlattı; anlatış sebebi de meseleyi nasıl çözebileceÄŸini bilmeyiÅŸi ve pek yanlış olarak, kendisine yararlı olabilecek bazı tavsiyelerde bulunabileceÄŸimi sanması idi. Okuyucumun, Ned Preston hakkında bilmesini gerekli gördüÄŸüm hususları baÅŸka bir hikayemde anlatmıştım; burada sadece arkadaşımın –Londranın büyük hapishanesi- Wormwood Scrubs’ta –hapislerin halleri ile meÅŸgul olması gereken- bir görevli olduÄŸunu hatırlatmakla yetineceÄŸim. Vazifesine çok ciddi sarılır ve mahkumların derdini kendine dert edinirdi. Cafe’ Royal’in, o eski Cafe’ Royalden kalan anlamsız ve boÅŸ dekorasyonu ile süslü, uzun ve basık odasında, akÅŸam yemeÄŸimizi yemiÅŸ; kahve ve likörümüzle birlikte, Ned’in doktorunun emirlerine raÄŸmen, uzun ve güzel pürolarımızı tüttürmekte idik.

Biraz duraklamadan sonra Ned: “Hapisanede uÄŸraÅŸtığım acaip bir adamım var ÅŸimdi” dedi. Ona nasıl davranacağımı bilemiyorum”.

“Niçin hapsedilmiÅŸ?” diye sordum.

Karısını terketmiÅŸ ve mahkemenin ödemesini emrettiÄŸi nafakayı da tamamen reddetmiÅŸ. Onunla tekrar tekrar, boÄŸazım kuruyuncaya kadar tartıştım; keÅŸiÅŸe kızıp oruç bozduÄŸunu söyledim. Karısına kuruÅŸ ödemektense bütün hayatı boyunca hapsanede kalmayı tercih ettiÄŸini söylüyor. Onu açlığa terkedemeyeceÄŸini söylediÄŸimde verdiÄŸi tek cevap: ‘Niçin terkedemeyecek miÅŸim’ oluyor. Son derece iyi davranışlı, sıkıntısız, iyi çalışan, oldukça mesut görünümlü biri. Karısının ÅŸimdi ne berbat bir hayat geçirdiÄŸini düÅŸünmek ona büyük bir zevk veriyor.”

“Karısıyla zoru neymiÅŸ?”

“Uçurtmasını parçalamış!..”

“Ne yapmış?”

“Evet öyle yapmış; uçurtmasını parçalamış. Bunun için onu ölünceye kadar affetmeyeceÄŸini söylüyor”

“Deli olmalı!”

“Hayır, deÄŸil; tamamen makul, oldukça zeki ve efendi bir arkadaÅŸ.”

“Adı Herbert Sunbury idi. Pek görgülü annesi, ona asla Herb veya Bertie olarak seslenilmesine müsaade etmez, fakat daima Herbert olarak çaÄŸrılmasını isterdi; tıpkı kendisinin kocasını hiçbir zaman Sam olarak deÄŸil, fakat daima Samuel olarak çağırmış olması gibi. Bayan Sunbury’nin öz adı Beatris idi. NiÅŸanlandıkları zaman Bay Sunbury ona Bea diye seslenmeye yeltenince ayağını bastı:

“Adım Beatrice koyuldu” dedi. “Åžimdiye kadar hep Beatrice oldum ve bundan sonra da, sana, yakınlarıma ve dostlarıma hep Beatrice olacağım”  

Ufak tefekti; ama soluk rengi, keskin, muntazam yüzü ve ufak boncok gibi gözleri ile kuvvetli, aktif sırım gibi bir kadındı. Her aman muntazam olan, yaşına göre ÅŸaşılacak derecede siyah saçlarını, uygun yaÅŸa geldiÄŸinden beri, hep kraliçe Victorya’nın kızları stilinde taramış ve hiçbir zaman deÄŸiÅŸtirmeyi uygun görmemiÅŸti.EÄŸer yaptıysa, saçının asli renginin muhafazası için birÅŸey yapmış olması onun hafifmeÅŸrepliÄŸe yegane tavizi olymuÅŸtu. Allık veya dudak boyası ÅŸurda dursun, ömründe burnunun ucuna pudra bile deÄŸdirmemiÅŸti. Hem pratik ve hem de iÅŸlemeli bir modele göre, modaya aldırmaksızın mahalle terzisinde yaptırdığı iyi kumaÅŸ siyah elbiselerinden baÅŸkasını giymezdi. Yegane ziyneti, ucunda altın bir haç asılı ince, altın bir zincirdi.

“Samüel Sunbury de ufak yapılı, karısı gibi zaif nahif bir kimse idi. Fakat tepesindeki geniÅŸ saçsız kısmı kapamak üzere bir taraftan diÄŸer tarafa dikkatlice taramak zorunda kaldığı saçları kızıldı onun. Gözleri duru mavi, rengi solgundu. Bir avukat bürosunda katip olarak çalışıyordu. Çıraklıktan baÅŸladığı iÅŸinde, önemli olan ÅŸimdiki son pozisyonuna çalışarak tırmanmıştı. Patronu kendisine Bay Sunbury diye hitap eder, bazan de pek önemli olmayan müÅŸterilerle kendisinin meÅŸgul olmasını isterdi. Yirmi dört yıldır her gün ÅŸehre aynı trenle iner ve akÅŸamları da oturduÄŸu kenar mahalleye hep aynı trenle dönerdi. Tabii Pazar günleri ve deniz kenarında geçirdiÄŸi onbeÅŸ günlük senelik tatili müstesna...


Elbiseleri içinde zarifti. Ä°ÅŸe mat gri bir pantolon, siyah bir ceket ve fötr ÅŸapka ile gider, dönünce de hemen terlikleri ile büroda giyilemeyecek derecede eski ve parlamış olan siyah ceketini giyerdi. Fakat Pazar günleri Bayan Sunbury ile her zaman devam ettikleri kilise ayinine fötr ÅŸapkası ve redingotu içinde gitmekle hem kutsal güne olan saygısını, hem de içki barları açılıncaya kadar bisiklete binen ve sokaklarda sürüten dinsiz insanlara karşı protestosunu göstermiÅŸ olurdu.Prensip olarak Sunbury’ler hiç alkollü içki kullanmazlarsa da Bay Sunbury’nin hafta içinde yediÄŸi bir bardak sütle börek ve tereyağından ibaret mütevazi öÄŸlen yemeÄŸinin acısını çıkarmak için çektiÄŸi dana rostosu ve tatlı ihtiva eden mükellef ziyafette Bayan Sunbury, kocasının sıhhatini düÅŸünerek bir bardak bira almasına müsaade ederdi. Bayan sunbury, dünyada evine likor bile sokmadığı için, kilise merasiminden sonra, Samuel elinde bir sürahi ile sessizce sıvışır ve köÅŸedeki bardan yarım litre bira satınalır, fakat hiçbir ÅŸey onu yalnız içmeye ikna edemeyeceÄŸinden sırf arkadaÅŸlık için bayan Sunbury de bir bardak içerdi.

Herbert, Allah’ın onlara bahÅŸettiÄŸi tek çocuktu. Kendilerine atfedilecek herhangi bir tedbirin sonucu deÄŸildi bu; kendiliÄŸinden öyle oldu. Herbert’in üzerine titriyorlardı. Ä°lkin güzel bir bebek, sonra da yakışıklı bir çocuk oldu, Herbert. Bayan Sunbury onu ihtimamla büyüttü. Masada dik oturmasını, dirseklerini masaya dayamamasını, çatal ve kaşığı bir centilmen gibi nasıl tutacağını öÄŸretti ona. Çay içmek için bardağı tutarken serçe parmağını dışa doÄŸru ayrık ve gergin tutmasını bile öÄŸretmiÅŸti. Herbert nedenini sorduÄŸunda da:

“Nedeni üzerinde durma; böyle yapılır iÅŸte. Bu, senin neyin ne olduÄŸunu bildiÄŸini gösterir.” Diye cevap verirdi.

Zamanla, Herbert okula gidecek çaÄŸa geldi. Onu daha evvel sokakta çocuklarla oynamaya bile bırakmayan bayan Sunbury endiÅŸeye düÅŸtü:

“Kötü iliÅŸkiler iyi tavırları bozar” dedi. “Ben hep kendi kendime yaÅŸadım ve her zaman da kendi kendime yaÅŸayacağım.”

Evlendiklerinden beri her ne kadar aynı binada oturmuşlarsa da komşuları ile aralarında bir mesafe bulundurmaya dikkat etmişti.

“Londra’daki insanların ne menem olduklarını bilmezsiniz. Bir ÅŸey diÄŸer bir ÅŸeye kapı açar ve daha nerede olduÄŸunuzu bilemeden bir bakarsınız bir sürü ayak takımı insanlarla karışmışınız. Artık onlardan kurtumazsınız da...” derdi.

Beatrice Herbert’in mahalle mektebinde kaba saba çocuklarla temasa gelmesinden hiç hoÅŸlanmadı ve oÄŸluna dedi ki:

“Bak Herbert, ben ne yapmışsam sen de öyle yap: Daima kendi kendine yaÅŸa ve mecbur olduÄŸundan daha fazla onlarla ilgi kurma”

Fakat Herbert okulda iyi gitti. Çalışkan ve zeki biur öÄŸrenci idi. Raporları fevkalade idi. AritmetiÄŸe istidatlı olduÄŸu anlaşıldı.

“Madem öyle” dedi, bay Sünbury, “muhasebeci olması iyi olacak. Ä°yi bir muhasebeci için daima iyi bir iÅŸ bulunur.”

Böylece o anda ve orada Herbert’in ne olacağı kararlaÅŸtırıldı. Herbert boy attı. Annesi:

“Hey Herbert, yakında bana yetiÅŸeceksin” dedi.

Okuldan ayrıldığı zaman Herbert, babasından iki santim daha uzun ve büyümesi durduÄŸu zaman da boyu, 1.85’ti.

“Tam uygun boy” dedi annesi, “ne çok uzun, ne de çok kısa”

Babasından aldığı mavi gözleri, annesine benzer düzgün fiziÄŸi ve siyah saçı ile Herbert, yakışıklı bir oÄŸlandı.Babasının solgun rengine raÄŸmen, onun derisi düzgün ve parlaktı. Samuel Sunbury oÄŸlunu, firmasının hesaplarını yapmak üzere senede iki defa bürosuna gelen muhasebecinin yanına koydu.

Yirmi yaşına bastığı zaman Herbert her hafta annesine küçümsenmeyecek kadar bir miktar para getirebiliyordu. Annesi getirdiÄŸi paradan kendisine öÄŸlen yemeÄŸi için 15 milyon lira cep harçlığı olarak ta 20 milyon lira iade ediyor, gerisini de ilerisi için bir tedbir olarak tasarruf sandığına yatırıyordu. Herbert’in 21. doÄŸum yıldönümü akÅŸamı bay ve bayan Sunbury yataÄŸa girdikleri zaman bayan Sunbury:

“Bazı insanlar nimetin kadrini bilmiyorlar; ÅŸükür rabbıma ben biliyorum. Hiç kimsenin bizim Herbert’ten daha iyi bir çocuÄŸu olamaz. Hayatında bir gün bile haztalandığını ve bana huzursuzluk verdiÄŸini hatırlamıyorum. Bu, eÄŸer bir çocuÄŸu doÄŸru dürüst yetiÅŸtirirsen senin için iyi bir puan olacağını gösterir. Onun 21 yaşına girdiÄŸini düÅŸün bir kere; gözlerime inanamıyorum.”

“Evet, daha nerede olduÄŸumuzu bile bilemeden evlenecek ve bizi terkedecek.”

Bayan Sunbury, sert bir ÅŸekilde: “Niçin evlenmek isteyecekmiÅŸ?” diye sordu. “Burada iyi bir yuvası yok mu? Kafasına saçma fikirler sokma Samuel; yoksa kavga ederiz. Biliyorsun ki, bu benim istediÄŸim  son ÅŸey. Evlenmek ha!.. Onun aklı bu kadar kıt deÄŸil. Ne kadar bahtlı olduÄŸunu bilir o... O akıllı çocuktur; maküldür Herbert.”

Bay Sunbury sükut etti. Beatrice’e cevap vermenin kendisine ber ÅŸey saÄŸlamayacağını çoktan öÄŸrenmiÅŸti... Bayan Sunbury:

“Kendi kendini bilmeden evlenen insana tahammül edemem. Bir insan otuz otuzbeÅŸ yaşına varıncaya kadar da kendini bilemez” diye devam etti.

Bay Sunburuy konuyu deÄŸiÅŸtirmek için:

“Herbert hediyelerini beÄŸendi” dedi.

Bayan Sunbury hala altüst olmuÅŸ bir halde “Tabii beÄŸenecek” diye karşılık verdi.

Hediyeler gerçekten de güzel olmuÅŸtu. Bay Sunbury oÄŸluna akrep ve yelkovanı fosforlu, gümüÅŸ bir kol saati, bayan Sunbury de bir uçurtma vermiÅŸti. Mamafih bu ona bayan Sunbury’nin verdiÄŸi uçurtmaların ne ilki ve ne de sonuncusu idi. Ä°lk uçurmayı yedi yaşında böyle bir ÅŸekilde vermiÅŸti. Oturdukları eve yakın umuma mahsus bir saha vardı. Cumartesi öÄŸle sonları hava güzel olhduÄŸu zaman bayan Sunbury kocasını ve oÄŸlunu alarak orada yürüyüÅŸe çıkarlardı. Beatrice, bütün bir  hafta havasız bir büroda kapalı kaldıktan sonra biraz temiz hava almanın Samuel için yararlı olacağını söylerdi. Saha, her zaman kalabalık olurdu.  Fakat daima kendi başına yaÅŸamayı seven bayan Sunbury, mümkün olduÄŸu kadar onlardan uzak dururdu.

Birgün ansızın Herbert:

“Åžu uçurmalara bak anne” dedi.

Havada esmekte olan taze bir meltem içinde irili ufaklı sayısız uçurtma yüzüyordu.

“Uçurtma Herbert; uçurma deÄŸil” dedi, bayan Sunbury.

Babası, “gidip nereden uçurulduklarını görmek ister misin Herbert?”

“Oo, evet babacığım.”

Sahanın ortasında hafif bir yükseklik vardı. YaklaÅŸtıkça aÅŸağıya doÄŸru koÅŸarak uçurtmalarını havalandıran ve rüzgara kaptıran oÄŸlanlar, kızlar ve adamlarla karşılaÅŸtılar. Bazan uçurtmalar havalanamıyor, yere düÅŸüyor fakat bir de rüzgarı yakalayınca havalanıyor ve sahibi ipini bıraktıkça da yükseliyor da yükseliyordu.

Herbert hayranlıkla baktı onlara.

Heyecanla, “anneciÄŸim bir uçurtma alabilir miyim?” diye sordu.

BirÅŸey istediÄŸi zaman ilkin annesine sormasının uygun olacağını çoktan öÄŸrenmiÅŸti.

“Ne yapacaksın?”

“Uçuracağım, anneciÄŸim.”

“Bu kadar keskin olursan kendini kesersin!..” dedi Annesi.

Bay ve bayan Sunbury’ler küçük cocuklarının  başı üzerinden birdibirlerine bakışıp tebessümleÅŸtiler. DüÅŸünün, uçurtma istiyordu Herbert; adam olmuÅŸtu sanki...

“Ä°yi bir çocuk olursan ve diÅŸlerini her sabah muntazaman, ben söylemeden yıkarsan, Noel Babanın sana bir üçurtma getirmesine ÅŸaÅŸmam.”

Yılbaşı çok uzak deÄŸildi ve Noel Baba  Herbert’in ilk uçurtmasını getirdi. BaÅŸlangıçta uçurabilmekte Herbert pek baÅŸarılı olamamış ve Bay Sunbury kendisi tepe aÅŸağı koÅŸarak onu havalandırmak zorunda kalmıştı. Çok küçük bir uçurtma idi ama onun havada yüzüÅŸünü görmek ve eline yaptığı küçük çekiÅŸleri hissetmek Herbert’i heyecanlandırmıştı.  Artık her Cumartesi öÄŸlen sonu babası ÅŸehirden döner dönmez acele sahaya gitmek için anne ve babasını rahat bırakmaz olmuÅŸtu. Nasıl uçurulacağını çabuk öÄŸrendi. Bay ve bayan Sunbury, onun tepe aÅŸağı koÅŸuÅŸunu ve uçurtma meltemi yakalayınca da elindeki ipi tedricen bırakışını göÄŸüsleri kabararak seyrediyorlardı.

Bu iÅŸ Herbert’te bir iÅŸtiyak haline geldi ve büyüdükçe de annesi ona her sene daha büyük uçurtmalar aldı. Rüzgarı hesap etmede Herbert hayli hüner kazandı ve uçurtmasıyla yapılmasını mümkün göremeyeceÄŸiniz ÅŸeyler yapabilir hale geldi. Sahada baÅŸka uçurtmacılar da vardı. Yalnız çocuklar deÄŸil, gençler, büyük adamlar bile... Ä°nsanları yanyana getirecek en tabii ÅŸey aralarında mevcut müÅŸterek bir zevk olduÄŸuna nazaran, bütün tecrit gayretine raÄŸmen kısa zamanda bayan Sunbury, kocası ve oÄŸlu herkesle konuÅŸur oldular. Biribirleriyle uçurtmalarını mukayese ediyorlar ve baÅŸarıları ile öÄŸünüyorlardı. Artık onsekizine girmiÅŸ büyük bir çocuk olan Herbert, bazan diÄŸer uçurtmacılara meydan okuyor, sonra onların uçurtmalarının rüzgarına göre manevra yaparak ipleri kendinikinin karşısına geçince ani bir çekiÅŸle rakip uçurtmayı alaÅŸağı ediyordu. Fakat çok daha önceleri bay Sunburuy de oÄŸlunun bu kendinden geçiÅŸ hali ile hallenir olmuÅŸtu. Bazan uçurtmayı oÄŸlundan isteyerek kendisi uçuruyordu.Onu çizgili bol pantolonu, siyah ceketi ve fötr ÅŸapkası içinde tepe aÅŸağı koÅŸar görmek hayli eÄŸlenceli bir manzara olsa gerekti. Bayan Sunbury de ardından ciddi ciddi rahvan koÅŸar, uçurtma rüzgarda yüzmeye baÅŸlayınca da ipini kocasından alıp uçurtmanın yükselen uçuÅŸunu seyre dalardı. Cumartesi öÄŸlen sonları onlar için haftanın önemli bir günü haline geldi. Sabahları ÅŸehre giden trenlerine yetiÅŸmek için evi terkettiklerinde bay Sunbury ile Herbert’in yaptığı ilk ÅŸey uçurtma havası olup olmadığını anlamak için göÄŸe bakmaktı. En çok sevdikleri belirsiz rüzgarlı ve fırtınalı havalardı. Bu onlara maharetlerini sergilemek için en uygun ÅŸansı saÄŸlardı. Bütün akÅŸamları bu mevzuu konuÅŸurlar, kendilerinkinden daha ufak olan uçurtmaları küçümser, daha büyük olanlardan ise gıpta ile bahsederlerdi. DiÄŸer uçurtmacıların tarz ve usullerini, en az boksözlerinveya futbolcülerin rakiplerini kritik etmeleri kadar hararetle tartışırlardı. Tek ihtirasları, herkesinkinden daha büyük ve daha çok yükseÄŸe çıkabilen bir uçurtmaya sahip olmak idi artık... 21. doÄŸum gününde Herbert’e verdikleri uçurtma için küçük bir davul kenarına sarılmış piyano teli kullanılmıştı. Fakat bu bile Herbert’i tatmin etmedi. Her nasılsa birisi tarafından bir kutu uçurtma icad edildiÄŸini duymuÅŸ ve bu fikir hemen kendisini cezbetmiÅŸti. Kendisinin de böyle birÅŸey yapabileceÄŸini düÅŸündü Biraz çizme kabiliyeti olduÄŸu için hemen model çizmeye koyuldu. Ufak bir model yaptırarak bir öÄŸle sonu denemeye koyuldu. Fakat baÅŸarılı olmadı. Ä°natçı bir çocuktu; yenlmeyecekti. Herhangi bir yanlışlık olmuÅŸtu ve bunu düzeltmek te kendisine düÅŸüyordu...

Derken kötü bir ÅŸey oldu; Herbert akÅŸam yemeklerinden sonra dışarı çıkmaya baÅŸladı. Bayan Sunbury bundan pek hoÅŸlanmadı ise de bay Sunbury onu ikna etmeye çalıştı. Nihayet çocuk 22 yaşına gelmiÅŸti; bütün zaman evde kalması sıkıcı olurdu. Ufak bir yürüyüÅŸe çıkmak veya sinemaya gitmek istemiÅŸse bunda büyük bir sakınca olmamalıydı... Herbert aşık olmuÅŸtu!.. Bir Cumartesi akÅŸamı, uçurtma sahasında ÅŸahane bir eÄŸlenceden sonra açık havada akÅŸam yemeÄŸi yerlerken, ansızın:

“Genç bir bayanı yarın çay için bize davet ettim; olur mu anneciÄŸim?”

“NeymiiÅŸÅŸ?” dedi bayan Sunbury bir an için gramerini bile unutarak.

“Ä°ÅŸittin, anneceÄŸim”

“Peki bu genç bayanın kim olduÄŸunu ve nasıl tanıştığını sorabilir miyim?”

“Adı Bevan, Betty Bevan... onunla ilk defa yağışlı bir Cümartesi öÄŸlen sonu sinemada tanıştım. Tesadüfi bir karşılaÅŸma idi. Yanımda oturuyordu Çantası düÅŸünce yerden aldım, bana teÅŸekkür etti; böylece konuÅŸmaya baÅŸladık...”

“Yani eski bir hileye kandığını mı söylemek istiyorsun? Çantasını düÅŸürmüÅŸ(!)”

“Yanılıyorsun anneciÄŸim; o hoÅŸ bir kız,  gerçekten, iyi de eÄŸitim görmüÅŸ.”

“Peki bütün bunlar ne zaman oldu?”

“takriben üç ay kadar önce”

Ooo!.. Demek üç ay önce tanıştın ve çaya yarın çağırıyorsun?”

“Herneyse, elbette o zamandan beri görüÅŸüyorum. O ilk günkü filimden sonra müteakip Salı akÅŸamı da birlikte sinemaya gitmeyi teklif ettim. Pek bilemeyeceÄŸini; belki gelip belki de gelemeyeceÄŸini söyledi. Fakat oldu ; geldi..”

“Gelirdiiii... sana geleceÄŸini peÅŸin söyleyebilirdim.”

“Ve o zamandan beri de takriben haftada iki defa sinemaya gitmekteyiz.”

“Demek bu kadar sık dışarı çıkmanın sebebi buymuÅŸ!..”

“DoÄŸru; fakat bak anneciÄŸim, onu size zorla yük etmek istemem. EÄŸer gelmesini istemiyorsan, başının aÄŸrıdığını söyler ve dışarıda bir yere götürürüm.”

Bay Sunbury, “Pekala Herbert, anneciÄŸin onu çaya kabul edecek; deÄŸil mi sevgilim? Sadece ne var ki, annen yabancılardan pek hoÅŸlanmaz; zaten hiç sevmedi onları.”

“Ben kendi başıma yaÅŸarım” dedi bayan Sunbury, acı bir ÅŸekilde. “Ne iÅŸ yaparmış?”

“Åžehirde bir daktilo bürosunda çalışıyor ve eÄŸer ev diyebilirseniz, bir evde kalıyor. Biliyor musunuz, annesi ölmüÅŸ, babası da yeniden evlenmiÅŸ; üç de çocukları olmuÅŸ. Üvey annesi ile geçinemiyormuÅŸ. Herzaman kötüleme tahkir ve dır dır, diyor.”

Bayan Sunbury özen taşıyan bir çay hazırladı. Henüz hiç kullanmamış oldukları oturma odasındaki masanın küçük süslerini çıkarıp üzerine bir masa örtüsü serdi. Çay takımını ve yine henüz hiç kullanmamış oldukları demliÄŸi çıkardı; börek yaptı, pasta hazırladı, ince yaÄŸ ve ekmek dilimleri kesti.

Samuel’ine, “Bizim kimseye benzemediÄŸimizi  görmesini istiyorum” dedi.

Herbert Miss Bevan’ı getirmeye gitti. Bay Sunbury, Herbert’in, Miss bevan’ı yanlışlıkla her zaman yemek yiyip oturdukları yemek odasına götürmesi ihtimaline karşı onları kapıda karşıladı. Genç bayanı oturma odasına alırken Herbert, çay masasına hayretle ÅŸöyle bir göz attı.

Herbert: “AnneciÄŸim iÅŸte Betty” dedi.

“Miss Bevan sanırım” diye mükabele etti annesi.

“DoÄŸru, fakat beni Betty diye çağırın; olmaz mı?”

“Belki bunun için tanışıklığımız henüz biraz erken” dedi bayan Sunbury kibarca; “oturmaz mısınız, miss Bevan?”

Gariptir ki, belki hiç te garip deÄŸil, bayan Sunbury’ye Betty, yaşına göre çok bilmiÅŸ gözüktü. O da, bayan Sunburuy’nin keskin özelliklerini, oldukça parlak küçük gözlerini taşıyordu. Fakat dudakları parlak kırmızı boyalı, yanakları hafif allık sürülmüÅŸ ve kısa siyah saçları dalga yaptırılmıştı. Bayan Sunbury, bütün bunları bir bakışta farketti ve hemen şık sun’i ipek elbisenin, mübalaÄŸalı derecede yüksek topuklu ayakkabılarının ve başındaki cafcaflı ÅŸapkasının kaça mal olmuÅŸ olabileceÄŸini kuruÅŸuna kadar hesap etti. Entarisi pek kısa idi ve ten renkli çorabını oldukça teÅŸhir ediyordu... Betty’nin makyaj ve giyimini tasvip etmeyen bayan Sunbury, bir an için hoÅŸnutsuzluk izhar ettiyse de, daha evvel bir hanımefendi gibi davranmaya karar vermiÅŸ olduÄŸu için ilkin iÅŸler iyi gitti. Hiç kimse bir hanımefendi gibi nasıl davranılacağını bayan Sunbury’den daha iyi bilemezdi. Çayları doldurdu ve Herbert’ten bir bardağını hanım arkadaşına vermesini istedi.

“Samuel hayatım, biraz yaÄŸla ekmek veya börek alıp alıp almayacağını bayan Bevan’a sorsana!..”

Samuel, kaba usulü içinde iki tabak uzatarak, “ikisinden al!” dedi, “iyi yemek yiyen kimseleri görmek hoÅŸuma gidiyor.”

Betty, mütereddit bir tarzda ucundan tutarak tabağına bir dilim ekmekle yaÄŸ ve bir dilim de börek kondurdu. Bayan Sunbury, kibarca ve arkadaÅŸça, havadan sudan bahisler açtı. Betty’nin gittikçe ne yapacağını bilemez hale gelip huzursuzlandığını görmekten memnun oluyordu. Daha sonra pastayı keserek büyük bir parçasını misafirinin önüne sürdü. Betty bir az ısırdı, fakat tabağına koyarken yere düÅŸürdü.

“Oh, afedersiniz” dedi ve yerden kaldırdı.

Bayan Sunbury, “zararı yok baÅŸka bir parça vereyim”dedi.

“Oh, zahmet etmeyiniz, o kadar titiz doeÄŸilim, yer temizdir”

Bayan Sunbury, alaylı bir tebessümle, “umarım temizdir fakat yere düÅŸmüÅŸ bir pastayı size yedirmeyi düÅŸünemem. Onu buraya getir Herbert, bayan Bevan’a biraz daha vereyim.” Dedi.

“Daha fazla istemiyorum bayan Sunbury, gerçekten istemiyorum.”

“Üzüldüm, pastamı sevmediniz demek, bilhassa sizin için yapmıştım.” Bir parça aÄŸzına alıp, “tadı benim hoÅŸuma gitti.”

“Onun için deÄŸil bayan Sunbury, çok güzel olmuÅŸ; sadece ÅŸu var ki, aç deÄŸilim.”

Betty daha fazla çay almayı da reddetti. Bayan Sunbury, Betty’nin çaydan kurtuluÅŸuna memnun olduÄŸunu farketti. Kendi kendine, “sanırım yemeklerini mutfakta yiyorlardır.” Dedi. Herbert bir sigara yaktı.

Betty, “Bi cigarada bize ver, Herb” dedi, “Bir sigara için ölüyorum.”

Bayan Sunbury bir kadının sigara içmesini hiç hoÅŸ karşılamazdı ama kaÅŸlarını hafifçe kaldırmakla yetindi.

“Biz onu Herbert diye çağırmayı tercih ederiz” dedi.

Betty, bayan Sunburuy’nin baÅŸtanberi herÅŸeyi kendisini huzursuz etmek için yaptığını anlamayacak aptal deÄŸildi. Rakibine yüklenmek için bir fırsat yakalamıştı nihayet.

“Biliyorum” dedi. “bana adının Herbert olduÄŸunu söylediÄŸi zaman neredeyse bir kahakaha patlatacaktım. Birine Herbert diye seslenildiÄŸini düÅŸünün; bence büyük bir ÅŸaka bu.”

“OÄŸluma vaftizinde verilen ismini beÄŸenmediÄŸinize üzüldüm bayan Bevan. Pek güzel bir isim olduÄŸunu sanıyorum ben; tabii bu bir kimsenin hangi sınıf bir insan olduÄŸuna baÄŸlı...”

Herbert vaziyeti kurtarmak için atıldı:

“AnneciÄŸim, dairede de beni hep Bertie diye çağırıyorlar.”

“O zaman söyleyebileceÄŸim tek ÅŸey, onların bir sürü alelade kimseler olduÄŸudur.”

Bayan Sunburuy asil bir sükunete gömüldü ve konuÅŸma olduÄŸu kadarıyla Bay Sunbury ile Herbert arasında sürdürüldü..Mamafih Betty’nin gücenmiÅŸ olduÄŸunu anlamak bayan Sunbury’yi memnun etmemiÅŸ deÄŸildi.Kızın gitmek istediÄŸinin, fakat vaziyeti nasıl ayarlayacağını kestiremediÄŸinin de farkına vardı. Yardım etmemeye kararlı idi. Nihayet Herbert insiyatifi ele aldı.

“Pekala Betty, sanırım yola koyulmak zamanımız geldi. Ben de seninle yürüyeceÄŸim.” Dedi.

Bayan Sunbury ayaÄŸa kalakarak:

“Hemen gitmeniz ÅŸart mı? Ne güzel oturuyorduk.” Dedi.

Gençler ayrıldıktan sonra bay Sunbury vaziyeti yoklamak için, “hoÅŸ bi kız” dedi.

“Hıhh.. hoÅŸmuÅŸ. BaÅŸtan ayağı boya ve pudra. Ä°nan bana, saç tuvaletsiz ve yüzü yıkanmış olsa çok farklı gözükür. Adi, adi bir kız, pislik kadar adi...”

Bir saat sonra Herbert döndü.

Kızgındı:

“Buraya bak Anne! Zavallı kızcağıza böyle davranmakla ne yapmak istiyorsun? Utandım senden sadece...”

Bayan Sunbury parladı:

“Annenle öyle konuÅŸma, Herbert! Böylesi bi gadını benim evime sokmaman gerekirdi. Adi, adi bi gız , pislik kadar adi.”

Bayan Sunbury kızdığı zaman sadece grameri bozulmakla kalmıyor, aynı zamanda (k)ları telafuzuna da dikkat edemiyordu. Herbert annesinin ne söylediÄŸine bakmaksızın:

“Betty hayatında böylesine hakaret görmediÄŸini söyledi. Teskin etmek için görülmedik bir zahmet çektim...”

“her neyse; o kız bir daha buraya gelmeyecek. Sana doÄŸrudan bunu söylüyorum.”

“O senin fikrin; ben onla niÅŸanlıyım bile...”

Bayan Sunbury soludu:

“DeÄŸilsin”

“Evet niÅŸanlıyım. Bunu çok uzun zaman düÅŸündüm. Åžimdi böyle altüst olduÄŸunu görünce ona acıdım ve evlenme teklifimi yaptım. Ä°kna etmek için hayli gayret sarfettim diyebilirim.”

Bayan Sunbury, “aptal!.. Aptal!..! diye bağırdı.

Sonra görülmedik bir kavga oldu. Bayan Sunbury ile oÄŸlu birbirlerine girdiler. Her ne zaman zavallı Samuel araya girmek istediyse her ikisi birden kabaca ‘kes sesini’ diyerek susturdular Sonunda Herbert evden fırladı çıktı ve bayan Sunbury kızgınlık içinde gözyaÅŸları döktü.

Ertesi gün olan hadiseden hiç bahsetmediler. Bayan Sunbury Herbert’e soÄŸuk bir kibarlık içinde, Herbert ise sessiz ve asık suratlı idi; akÅŸam yemeÄŸinden sonra dışarı gitti. Cumartesi günü öÄŸleden sonra meÅŸguliyeti olduÄŸnu ve kendileri ile üçurtma sahasına gidemeyeceÄŸini söyledi.

Bayan Sunbury sert bir ÅŸekilde, “sensiz gidebiliriz sanıyorum.” Dedi.

Deniz kenarında geçirecekleri mutat 15 günlük tatil zamanı yaklaşıyordu. Her zaman ‘Hern Koyu’na giderlerdi. Çünkü bayan Sunbury orada her zaman iyi tabakadan kimseler bulunabileceÄŸini söylüyordu. Senelerce hep aynı motel odalarını kiralamışlardı. Bir akÅŸam olabildiÄŸi kadar tabii bir tarzda Herbert:

“Anne, bir ara yazıp ta benim bu yıl odamı istemediÄŸimi bildirsen iyi olur  Betty ile evleniyoruz ve balayını güney sahillerinde geçireceÄŸiz.” Dedi.

Bir an odaya bir ölü sessizliÄŸi çöktü. Bayan Sunbury zorlukla: “biraz ani deÄŸil mi Herbert” dedi.

“Betty’nin iÅŸyerinde tasfiye var; ÅŸimdi iÅŸsiz. Biz de hemen evlenmemizin daha iyi olacağını düÅŸündük. Debney caddesinde iki oda bir ev kiraladık ve tasarruf sandığındaki paramla da döÅŸüyoruz.”

Bayan Sunbury bir kelime bile söylemedi. Ölü gibi sarardı ve ince yanaklarında gözyaÅŸları yuvarlanarak aktı...

Herbert, “oo, hadi anne, bu kadar mesele yapma” dedi. “insan nasıl olsa bir gün evlenecektir. Babam seninle evlenmemiÅŸ olsaydı ben ÅŸimdi burada olurmuydum?”

Bayan Sunbury, sabırsız bir elle hemen gözyaÅŸlarını sildi:

“Baban benimle evlenmedi; ben onunla evlendim. Dengeli ve hürmete ÅŸayan bir insan olduÄŸunu biliyordum. Ä°yi bir koca ve iyi bir baba olacağını anlamıştım. Hiçbir zaman piÅŸman olacak bir sebep te olmadı; baban için de tabii. DoÄŸru deÄŸil mi Samuel?”

Samuel çabucak, “dos doÄŸru!”dedi.

Herbert, “biliyor musun, Betty’yi tanıdığın zaman seveceksin, anne. HoÅŸ bir kız; gerçekten hoÅŸ. Onda sana benzer çok ÅŸey bulacağına eminim. Ona bir ÅŸans ver.”

“Ölümü çiÄŸnemeden bu eve adım atamaz  o.”

“Bu saçma anne; niçin? Biraz makul olsan herÅŸey aynı ÅŸekilde devam eder. Demek istiyorum ki, her zaman yaptığımız gibi Cümartesi öÄŸle sonları uçurtma uçurmaya gidebiliriz. Yalnız niÅŸanlı olduÄŸum ÅŸu günlerde biraz zor oldu. Biliyor musun, uçurtma uçurmanın zevkini bilmiiyor daha. Buna yanaÅŸacak ve evlendikten sonra farklı olacak; sen ve babamla gelip uçurtma uçurabileceÄŸim. Bu apaçık.”

“O senin hüsnü kuruntun; her ne ise, sana söyliyeyim ki, eÄŸer o kadınla evlenirsen benim uçurtmamı ucuramazsın. Onu sana vermemiÅŸtim; ev masraflarımdan yaptığım tasarrufla almıştım. O benim anlıyor musun.”

“Öyle olsun; senin olsun. Betty, onun her ÅŸekliyle bir çocuk oyunu olduÄŸunu ve bu yaÅŸta uçurtma uçurmaktan sıkılmam gerektiÄŸini söylüyor.”

Herbert ayaÄŸa kalktı ve bir daha sinirle kendini dışarı attı. Ä°ki hafta sonra evlendi. Bayan Sunbury, düÄŸüne gitmeyi reddetti. Tabii, Samuel’in de gitmesine müsaade etmeyecekti. Tatillerine çıktılar ve döndüler. Normal yaÅŸantılarını sürdürmeye devam ettiler. Cümartesi öÄŸle sonları Herbertsiz sahaya gidip, dev üçürtmalarını uçurdular. Bayan Sunbury oÄŸlunu hiç anmadı. Onu affetmemeye kararlı idi. Fakat bay Sunbury, sabah trenlerinde oÄŸlu ile karşılaşıyor ve aynı kompartmana girebildikleri zamanlarda biraz konuÅŸabiliyorlardı. Bir sabah Sunbury gökyüzüne bakarak:

“Bu gün uçurtma havası var.” Dedi.

“Annemle hala uçurtmaya gidiyor musunuz?”

“Ne sanıyorsun? O da benim kadar maharet kazandı. Yukarıya iÄŸnelenmiÅŸ etekleri ile tepe aÅŸağı koÅŸarken görmelisin onu. Ä°nan bana,bu iÅŸi daha evvel bu kadar benimsediÄŸini hiç hatırlamıyorum. KoÅŸmayı sorsan, benden çok daha iyi koÅŸabiliyor.”

“Güldürme beni baba!”

“Kendine bir uçurtma almayışına ÅŸaşıyorum Herbert; ona çok düÅŸkündün.”

“Öyle idim biliyorum. Bir defasında teklif ettim, ama sen kadınların ne olduklarını bilirsin; Betty, ‘yaşının adamı ol’ dedi. Çocuk üçürtması istemem elbet; büyükleri de çok para tutuyor. Evi tefriÅŸe baÅŸladığımız zaman, Betty: en iyisini almak üzün vadede daha iyidir demiÅŸti. Taksitle satış maÄŸazalarından birine gittik . Her ay kira ile taksitleri ödedikten sonra geriye ne kalır ki! Åžu anda elimizdeki para ancak idaremize yetecek kadar. Ä°ki kiÅŸiyi beslemenin bir kiÅŸiyi beslemekten pek daha fazla masraf tutmayacağını söylerler. Benim ÅŸimdiye kadar ki tecrübem bunu doÄŸrulamıyor.”

“Betty çalışmıyor mu?”

“Hayır senelerce çalıştıktan sonra artık evlenmiÅŸ olduÄŸunu ve pek zora gelemeyeceÄŸini, biraz rahatına bakacağını söylüyor. Tabii, evi temiz tatmak ve yemek piÅŸirmek için de biri lazım.”

Bu altı ay böylece devam etti. Bir Cumartesi  öÄŸle sonu, herzamanki gibi uçurtma sahasında iken Bayan Sunbury, kocasına:

“Benim gördüÄŸümü sen de gördün mü?”

“Herbert’i gördüm; eÄŸer kastın oysa. Sinirini bozacağını sandığım için sana söylemedim.”

“Onunla konuÅŸma; görmemiÅŸ gibi davran.”

Herbert boÅŸ seyirciler arasında duruyordu. Ebeveyni ile konuÅŸmak için hiç bir teÅŸebbüste bulunmadı. Ama, bütün dikkatiyle evvelce sık sık uçurduÄŸu büyük uçurtamayı takip ettiÄŸi Bayan Sunbury’nin gözünden kaçmadı. Hava serinlemeye baÅŸlayınca Bay ve bayan Sunbury’ler evlerine döndüler. Bayan Sunbury’nin gözleri fitneyle parlamıştı. Samuel:

“Gelecek Cumartesi de gelip gelmeyeceÄŸini merak ediyorum.” Dedi.

“Bahse karşı olmasaydım, geleceÄŸine seninle bahse girerdim Samuel; kaç zamandır bu günü bekliyordum...”

“Neyi bekliyordunn??”

“Onun buradan, uçurtmadan ayrılamayacağını ta başından biliyordum.”

“Onun buradan, uçurtmadan ayrılamayacağını ta başından biliyordum!..”

DoÄŸru idi; müteakip Cumartesi ve bunu takip eden Cumartesiler Herbert sahaya devam etti. Aralarında hiç bir temas olmadı. Herbert, sadece bir müddet uçurtmalara bakıp durdu ve sonra da sessizce uzaklaÅŸtı. Ä°ÅŸler birkaç hafta böylece devam ettikten sonra Sunbury’ler Herbert’e bir sürpriz yaptılar. Daha evvel kendi uçurduÄŸu büyük uçurtmayı bırakıp sahaya kendi tasarladığı modele göre yapılmış kutu ÅŸeklinde yeni bir uçurtma getirdiler. Herbert, bunun diÄŸer uçurtmacılar arasında pek büyük bir ilgi uyandırdığını gördü. Herkes etrafında toplanıyor ve bayan Sunbury rahat ve akıcı bir ÅŸekilde uçurtma hakkında izahat veriyordu. Ä°lk defa Samuel tepe aÅŸağı koÅŸtuÄŸu zaman uçurtma havalanmadı ve kötü bir ÅŸekilde yere düÅŸüp yuvarlandı. Herbert yumruklarını sıktı, diÅŸlerini gıcırdattı. Modelinin baÅŸarısızlığına dayanamamıştı. Bay Sunbury tekrar tepeye çıktı. Bu sefer uçurtma havalanmıştı. Etraftakilerden bir alkış koptu. Bir müddet sonra Samuel uçurtmasını aÅŸağıya çekti ve tekrar tepeye çıkardı. Bayan Sunbury oÄŸluna yaklaÅŸarak:

“Bir denemek ister misin, Herbert?”

Herbert içini çekti.

“ Evet anne, bir denemeliyim.”


alışalım diye küçük yaptırdık. Eski modellere benzemiyor. Fakat büyük bir model  için de her ÅŸey hazır. Onunla bir kere alıştıktan sonra uygun rüzgarda iki mil yükseÄŸe çıkmanın mümkün olduÄŸunu söylüyorlar.”

Bay Sanbury de onlara katıldı.

“Samuel, Herbert uçurtmayı bir denemek istiyor!”

Bay Sunbury memnunluk ifade eden bir tebessümle uçurtmayı Herbert’e uzattı. Herbert, tutması için ÅŸapkasını annesine verdi ve sonra bayır aÅŸağı hızla koÅŸtu. Uçurtma, çok güzel bir ÅŸekilde havalandı. Onun havalanışını seyrederken göÄŸsü sevinçle kabardı. Küçücük siyah bir ÅŸeyin böyle tatlı yükseliÅŸini görmek büyük bir zevkti. Ama bunu seyrederken bile yaptırmakta oldukları büyük uçurtmayı aklından çıkarmadı. Bunu onlar, anne ve babası uçurtamazlardı. Havada iki mil yükseldiÄŸini söylemiÅŸti annesi.. hey be!..

“Niçin gelip bir bardak çay içmiyorsun. Yaptıracağımız yeni uçurtmanın taslaklarını gösterirdik. Belki bazı tavsiyelerin olabilir.” Dedi bayan Sunbury.

Herbert tereddüt etti. Evden çıkarken Betty’ye biraz bacaklarının açılması için yürüyüÅŸe çıkacağını söylemiÅŸti. Betty onun her hafta sahaya geldiÄŸini henüz bilmiyordu ve o anda kendisini beklemekte idi. Fakat içinde mukavemet edilmez ÅŸiddette bir dürtü vardı.

“Gelsem fena olmaz” dedi.

Çaydan sonra yeni uçurtmanın malzemelerine baktılar. Daha evvel hiç görmediÄŸi yenilikleri içinde bu uçurtma muazzam bir ÅŸeydi. Ayrıca çok ta pahalıya mal olacaktı.

“Bunu siz kendi kendinize uçuramazsınız” dedi.

“Deneyebiliriz.”

Herbert mütereddit bir ÅŸekilde:

“Sanırım ilk vehlede benim yardım etmemi arzulamazsınız” diye sordu.

“Pek fena bir fikir olmasa gerek” dedi, bay Sunbury.

Herbert eve döndüÄŸünde vakit hayli geç olmuÅŸtu; düÅŸündüÄŸünden de geç... Betty, huzursuz bir halde idi:

“Nerelerdeydin Herb? Öldün sandım. AkÅŸam yemeÄŸi, herÅŸey seni bekliyor.”

“Bazı arkadaÅŸlarla karşılaÅŸtım; biraz çene çaldık.”

Betty, ÅŸöyle keskin bir göz attı ve hiçbirÅŸey söylemedi. Canı sıkılmıştı.

Yemekten sonra Herb sinemaya gitmeyi önerdiyse de Betty reddetti:

“Ä°stiyorsan sen git, benim için önemli deÄŸil.”dedi.

Müteakip Cumartesi Herbert yine sahaya gitti. Ve annesi yine uçurtmayı uçurmasına müsaade etti. Yenisini sipariÅŸ vermiÅŸlerdi. Üç haftaya kadar alacaklarını ümit ediyorlardı. Biraz sonra annesi Herbert’e:

“Elizabeth burada”dedi.

“Betty mi?”

“Seni gözetliyor...”

Bu Herbert’te hoÅŸ olmayan bir etki yaptıysa da umursamazmış gibi davrandı.

“Gözetlesin önemi yok” dedi.

Fakat, Herbert’in sinirileri bozulmuÅŸtu; anne ve babasıyla çaya gidemedi. DoÄŸruca eve döndü. Betty kendisini bekliyordu.

“Demek çene çaldığın arkadaÅŸlar onlarmış. Zaten bir süredir ki, Cumartesi öÄŸlen sonları yürüyüÅŸe çıkmalarındahn ÅŸüphelenmiÅŸtim. Sen koca adam, uçurtma uçuruyorsun ha!.. Çok çirkin buluyorum.”

“Senin nasıl bulduÄŸun bana vız gelir. EÄŸer sen beÄŸenmiyorsan benim için önemli deÄŸil; katlanacaksın.”

“Bunu kabul etmeyeceÄŸim; sana açık söylüyorum. Kendini aptal yerine koymanı kabul etmeyeceÄŸim.”

“Ben çocukluÄŸumdan beri her Cumartesi uçurtma uçurdum; istediÄŸim sürce de uçuracağım!”

“O diÅŸi köpek sadece seni benden ayırmak istiyor. Ben bilirim on... EÄŸer adam olsaydın, o bana öyle muamele ettikten sonra onunla bir daha konuÅŸmazdın.”

“Onun hakkında böyle konuÅŸamazsın; o benim annem. Ä°stediÄŸim kadar onu görmek hakkımdır benim.”

MünakaÅŸa saatlerce devam etti; Betty bağırdı, Herbert bağırdı. Her ikisi de inatçı olduklarından daha evvel de bazı ufak tartışmaları olmuÅŸtu. Fakat bu onların ÅŸimdiye kadar ki ilk ciddi kavgaları idi. Pazar günü ve haftanın geri kalan diÄŸer günlerinde aralarıında zahiri bir sükunet oldu ise de biribirleri ile konuÅŸmadılar. Tesadüfen müteakip iki Cümardtesi saÄŸanak halinde yağışlı geçti. Betty, saÄŸanağı gördükçe kendi kendine gülümsedi. Herbert sukut-u hayale uÄŸradıysa da hiç belli etmedi. Kavganın hatırası nisbeten gölgelendi. Ä°ki oda içinde yaÅŸamak, aynı yatakta yatmak farklılıklarını unutmalarını ve anlaÅŸmalarını zorunlu kılıyordu. Betty, Herbert’ine karşı nezaketli olmak için özel bir gayret gösterdi. Zaten kızdırıldığı zaman ne yapabileceÄŸini göstemiÅŸ olduÄŸunu sanıyordu. Herbertse onun kimse tarafından istismar edilemeyecek bir kadın olduÄŸunu zaten bildiÄŸi için makul davranıyordu. Aslında Herbert oldukça cömert ve iyi bir koca idi.

Fakat onbeÅŸ gün kötü havadan sonra açtı.

Sabah trenini beklerken platformda karşılaÅŸtıkları zaman Bay Sunbury, “yarın iyi bir uçurtma havası olacaÄŸa benzer.” Dedi. “Yeni uçurtma da geldi.”

“Geldi mi?”

“Annen senin de gelip bize yardım etmeni elbette arzuladığını söylüyor. Fakat kimsenin karı ile koca arasına girmeye hakkı yoktur. EÄŸer Betty’den korkuyorsan gelmemen daha iyi olur demek istiyorum. Sahada son derece iÅŸtihalı bir genç tanıdım; onu uçurabilecek bir kimse varsa o da kendisi olduÄŸunu söylüyor.”

Herbert’i bir kıskançlık duygusu kapladı.

“Hiçbir yabancıyı dokundurmayın uçurtmamıza. Yarın orada olacağım.”

“Sen yine de bir düÅŸün Herbert. Gelmesen de olur; biz durumunu biliyoruz.”

Herbert kısaca: “GE LE CE ĞİM” dedi.

Böylece ertesi gün ÅŸehirden döndüÄŸünde Herbert iÅŸ elbiselerini deÄŸiÅŸtirdi. Betty yatak odasına geldi:

“Ne yapıyorsun?”

Herbert neÅŸeyle, “elbiselerimi deÄŸiÅŸtiriyorum” dedi. Çok heyecanlı olduÄŸu için, sırrını saklayamadı: “Yeni uçurtmaları gelmiÅŸ ben uçuracağım.”

“Oh, hayır, uçurmayacaksın; bırakmam” dedi Betty.

“Aptal olma Betty. Ben gideceÄŸimi söyledim ve gideceÄŸim. Senin isteyip istememen önemli deÄŸil benim için; bunu kabul edeceksin.”

“Bırakmayacağım;  iÅŸte bu kadar.”

Betty kapıyı kapadı ve önüne geçti. Gözleri parladı, çenesi gerildi. Kendisi ufak tefek birÅŸey, Herbert ise, uzun kuvvetli bir adamdı. Betty’nin iki kolundan tutup yolundan kenara çekti. Fakat Betty, Herbert’in dizine bir tekme attı.

“Çenen bir yumruk indirmemi mi istiyorsun?”

“EÄŸer gidersen geri gelme!” diye bağırdı Betty.

Her ne kadar çırpındı tekmelendi ise de Herbert onu kollarından havaya kaldırıp yatağın üstüne fırlattı ve evden çıktı.

Küçük kutu uçurtmanın sahada uyandırdığı heyecan ÅŸimdikinin yanında bir hiçti. Fakat havalandırmak hayli zor oldu. Ne kadar koÅŸtu, soludu ve diÄŸer ateÅŸli uçurtmacılardan yardım gördü ise de Herbert uçurtmayı havalandıramadı.

“Zararı yok!” dedi, “Yakında usulünü kavrayıp alışacağız. Bu gün rüzgar uygun deÄŸildi, hepsi bu kadar.”

Anne ve babası ile çaya gitti. Eski günlerde olduÄŸu gibi çene çaldılar. Betty’nin kendisi için hazırladığı sahneyi hayal edemediÄŸi için, sohbeti hayli uzattı. Fakat akÅŸam yemeÄŸini hazırlamak üzere Bayan Sunbury mütfaÄŸa girince Herbert te evine gitmek zorunda kaldı. Betty, gazete okuyordu. Gözünü ÅŸöyle bir kaldırdı:

“Paketin hazır.” Dedi.

“Neyim?”

“SöylediÄŸimi iÅŸittin. Sana giderken geri gelmemelisin demiÅŸtim. Seninle hiç bir ilgim kalmadı. HerÅŸeyini paket ettim. Yatak odasında.”

Herbert bir an hayretle Betty’ye baktı. O tekrar gazete okurmuÅŸ gibi yaptı. Betty’ye iyi bir sopa çekmek geldi içinden,

“Pekala, istediÄŸin gibi olsun” dedi.  

Yatak odasına gitti. Çamaşırları bir bavula yerleÅŸtirilmiÅŸ ve geri kalan herÅŸeyi Betty tarafından kahve rengi bir kağıt içine paket edilmiÅŸti. Çantayı bir eline, paketi diÄŸer eline alıp tek kelime bile söylemeksizin oturma odasından geçerek evi terk etti. Annesinin evine gitti; zili çaldı. Bayan Sunbury kapıyı açtı ve Herbert:

“Evime geldim, anne” dedi.

“Geldin mi Herbert? Odanı hazırlamıştım. EÅŸyalarını indir ve içeri gir. Henüz yemeÄŸe oturuyorduk.” Yemek odasına girdiler. “Samuel, Herbert geldi; koÅŸ, bira al.”

Yemekte ve yemekten sonra Herbert Betty’den çekmiÅŸ olduÄŸu sıkıntıları anlattı.

Sözü bitince bayan Sunbury: “Neyse Herbert, kurtuldun artık” dedi, “Onun sana karı olamayacağını söylemiÅŸtim; adi adi bir kız, pislik kadar adi. Sense daima iyi yetiÅŸtirildin.”

Bütün hayatı boyunca kullandığı kendi yatağında uyumak ve sonra da Pazar sabahı kalkıp traÅŸ olmadan kahvaltı yapıp gazetesi “News of the World” okumak Herbert’in hoÅŸuna gitti.

Bayan Sunburuy, ‘Bu sabah kiliseye gitmeyeceÄŸiz” dedi, “senin sinirlerin bozuktur Herbert, bugün herÅŸeyi kolayına alacağız.”  Hafta boyunca daha çok uçurtma hakkında konuÅŸtular, ama Betty hakkında da çok ÅŸey söylediler; Betty’nin neler yapabileceÄŸini müzakere ettiler.

Bayan Sunbury, “Tekrar seni elde etmeye çalışacak” dedi.

Herbert: “Bunu yapmasına imkan kalmadı.”

Babası: “ona bakmak zorunda kalacaksın.” Dedi.

Bayan Sunbury: “Niçin bakacakmış” diye bağırdı. “onunla hile yaparak evlendi ve ÅŸimdi de kendisi için kurmuÅŸ bulunduÄŸu yuvadan kovdu.”

Herbert, “beni yalnız bırektığı sürece hakkı olanı vereceÄŸim” dedi.

Hergün kendini daha rahat hissediyordu Herbert. Gerçekten de yavaÅŸ yavaÅŸ sanki o evden hiç ayrılmamış gibi hissetmeye baÅŸladı ve sepetine çıkıp yerleÅŸen bir fino gibi eve yerleÅŸti. Annesinin elbiselerini fırçalaması, çoraplarını onarması hoÅŸuna gitti. Annesi ona daima yediÄŸi ve en çok sevdiÄŸi yemekleri yediriyordu. Betty, derme çatma neviden bir aÅŸçı idi. Hele ilk sıralar piknik yapar gibi komik olmuÅŸtu. Yemekleri de aÄŸza alınacak cinsten deÄŸildi. Herbert annesinin ‘taze yiyeceklerin konservelerden daima daha iyi olduÄŸu ÅŸeklindeki fikrini hiç unutmamıştı. Konserve balık yemekten bıkmıştı. Sonra, içinde rahat hareket edilebilecek geniÅŸ bir evde olmak, biri aynı zamanda mutfak olarak kullanılan kümes gibi küçük iki odaya tıkılmaktan çok daha iyi idi.

Bir defasında annesine: “Hayatımda evimi terkederken yaptığım hatadan daha büyüÄŸünü iÅŸlememiÅŸtim, anne” dedi.

“Biliyorum Herbert, fakat geri döndün ve bir daha da terketmen için herhangi bir sebep olmayacak.”

Cüma gunu ücret aldı ve henüz akÅŸam yemeÄŸini bitirmemiÅŸlerdi ki, kapının zili çaldı..

“O; Betty.” dediler, hep birden.

Herbert sarardı; annesi öÄŸluna ÅŸöyle bir göz attı ve:

“Onu bana bırak; ben muhatap olacağım” dedi.

Kapıyı açtı. Betty eÅŸikte dikilmiÅŸti. Bayan Sunbury’yi itip içeri girmek istedi fakat Bayan Sunbury ona mani oldu.

“Herb’i görmek istiyorum.”

“Äžöremezsin; dışarıda”

“Hayır deÄŸil. Babası ile eve girdiklerini gördüm; geri dışarı da çıkmadılar.”

“Her ne ise, o seni görmek istemiyor. EÄŸer huzursuzluk yapmaya kalkarsan polisi çağırırım.”

“Haftalık paramı istiyorum.”

“Zaten onu sırf bunun için istemiÅŸtin.” Dedi ve cüzdanı uzattı. “7 pound  var.”

“yedibuçuk sterlin mi? Haftalık kira 2 pound.”

“Sadece bu kadar alacağın para. Burada kendi masrafları için de para harcayacak; deÄŸil mi?”

“Sonra mobilyanın taksitleri de var.”

“Zamanı geldiÄŸinde onu ayrıca düÅŸüneceÄŸiz. Parayı istiyor musun, istemiyor musunu?”

Karışık, bedbaht, kaÅŸları yıkılmış ve ne yapacağını bilemez halde Betty kalakaldı. Bayan Sunbury parayı avucuna tıktı, kapıyı yüzüne çarptı ve tekrar yemek odasına döndü.

“Tam aÄŸzının payını verdim”dedi.

Zil tekrar tekrar çaldı fakat cevap vermediler ve biraz sonra durdu. Betty’nin gitmiÅŸ olduÄŸunu tahmin ettiler.

Ertesi gün hava güzeldi. Tam uygun bir esinti vardı havada. Herbert iki üç denemeden sonra büyük kutu uçurtmayı havalandırmanın yolunu bulmuÅŸtu. Ä°pi çözdükçe havada yükseliyor da yükseliyordu. Annesine heyecanla:

“Bir mil yükseldi” dedi.

Hayatında böylesine heyecan duymamıştı. Birkaç hafta geçti. Betty’ye, kendisi veya aile fertlerinden birini rahatsız etmediÄŸi sürece, her Cümartesi ‘ sterlin içeren bir posta çeki alacağını ve zamanı gelidikçe de mobilyaların taksitlerinin taraflarından ödeneceÄŸini belirten, Herbert adına, bir mektup tanzim ettiler. Bayan Sunbury mobilya taksitlerine çok karşı çıktıysa da Bay Sunbury, bir defacık için ondan farklı düÅŸündü ve Herbert’e bunu böyle yapmanın doÄŸru olacağını ifade etti. Herbert, yeni uçurtmanın sırrını tam öÄŸrendi ve onunla büyük iÅŸler yapar hale geldi. DiÄŸer uçurtmacılarla yarışma zahmetine katlanmasına artık lüzum kalmamıştı; onların klasının çok üstüne çıkmıştı artık. Cumartesi öÄŸlen sonları onun ihtiÅŸam anları idi. Etrafında uyandırdığı hayranlıktan büyük zevk duyuyor ve daha az baÅŸarılı uçurtmacılar kendisine gıpta ediyorlardı. Sonra bir akÅŸam babası ile eve yürürlerken Betty önlerini kesti:

“Merhaba Herb” dedi.

“Merhaba”

“Kocamla yanlız konuÅŸmak istiyorum Bay Sunbury”

Herbert bozuk bir tarzda: “Bana söylemen icap eden, babamın iÅŸitemeyeceÄŸi hiçbir ÅŸey yoktur” dedi.

Betty tereddüt etti. Bay Sunbury huzursuzlandı; gidip kalmak arasında hangisini yapacağını bilemedi.

“Peki, öyleyse” dedi Betty, “Eve dönmeni istiyorum, Herb. O akÅŸam eÅŸyalarını paket ettiÄŸim zaman gitmeni istememiÅŸtim. Sadece seni korkutmak için yapmıştım. Çok sinirli idim. Yaptığım için özür dilerim. Bir uçurtma için kavga etmek çok aptalca bir ÅŸey.”

“Her ne ise. Geri gelmiyorum; anlıyor musun? Beni kapı dışarı ettiÄŸin zaman, bana yaptıklarının en iyisini yapmış oldun.”

GözyaÅŸları Betty’nin yanaklarından aÅŸağı doÄŸru yuvarlanmaya baÅŸladı.

“Fakat seni seviyorum, Herb. EÄŸer o saçma uçurtmanı uçurmak istiyorsan uçur yine. Artık üstünde durmayacağım; yeter ki gel.”

“Çok teÅŸekkür ederim. Fakat bu yeterli deÄŸil artık; nasıl bahtlı biri olduÄŸumu anladım ben. Hayatımın sonuna kadar yetecek evlilik hayatı da yaÅŸadım. Hadi baba!..”

Hızla yollarına devam ettiler.  Betty, onları takip için hiçbir teÅŸebbüste bulunmadı. Müteakip Pazar kiliseye gitiler ve akÅŸam yemeÄŸinden sonra Herbert bir bakmak üzere, üçürtmayı sakladıkları bodruma indi. Ondan çok uzak kalamıyordu. Üzerine titriyordu adeta uçurtmasının. Bir dakika sonra elinde bir balta ile, yüzü bembeyaz, koÅŸarak telaÅŸla geri geldi:

“Parçalamış!.. Bununla yapmış!..”

Sunbury’ler bir korku ve ÅŸaÅŸkınlık içinde bodruma seÄŸirttiler. Herbert’in söylediÄŸi doÄŸru idi. Balta ile vahÅŸice saldırılmıştı. Tahta iskelet parça parça idi ve makarası ufalanmıştı adeta.

“Biz kilisede iken yapmış olmalı; gidiÅŸimizi gözetlemiÅŸ, öyle yapmış.”

“Fakat içeri nasıl girmiÅŸ?” diye sordu bay Sunbury.

“Ä°ki anahtarım vardı. Eve geldiÄŸim zaman, baktım birisi yok yanımda. Ama aklıma böyle birÅŸey hiç gelmemiÅŸti.”

“Onun yaptığından emin olamazsın. Sahada bazı kimseler de çok kıskanmışlardı. Onların yapmış olması da ihtimal dahilindedir.”

Herbert: “Her ne ise birazdan anlayacağız. Gidip soracağım kendisine, eÄŸer o yapmışsa öldüreceÄŸim onu.”

O kadar hiddetli idi ki, Bayan Sunbury bile korktu:

“Sonra da cinayet icin kendini astır. Hayır Herbet gitmene izin vermiyorum. Birak baban gitsin; geldiÄŸinde ne yapacağımızı oturup kararlaÅŸtırırız.”

“DoÄŸru Herbert, ben gideyim.”  Herbert’i ikna etmek icin çok uÄŸraÅŸtılar. Sonunda Bay Sunbury gitti; yarım saat sonra döndü.

“Tamam o yapmış bana doÄŸrudan doÄŸruya söyledi. Yaptığı için de iftihar ediyor. Kullandığı dili tekrar etmeyeceÄŸim. Fakat kısacası kendisinin uçurtmayı kıskanmış olduÄŸudur. Herbert’in kendinden çok uçurtmayı sevdiÄŸini, uçurtmayı bu sebepten parçaladığını ve mecbur kalırsa yine parçalayacağını söyledi.”

“Ä°yi ki bunu bana söylemedi. Bunun için beni asacaklarını bile bilsem çeker boynunu koparırdım. Neyse, bundan sonra benden bir kuruÅŸ alamayacak; hepsi bu kadar.”

Babası: “Seni mahkemeye verir” dedi.

“Bırak versin.”

Bayan Sunbury sükunet içinde, “Mobilyaların taksitinin vadesi gelecek hafta Herbert; yerinde olsam ödemem.” Dedi.

Samuel: “ O zaman mobilyaları alır geri götürürler ve ÅŸimdiye kadar ödenen bütün paralar heba olur.”

Bayan Sunbury, “Peki ne olacak?” diye cevapladı kocasını; “Herbert buna katlanabilir. O kadından kurtuldu ve biz de oÄŸlumuza tekrar sahip olduk ya; önemli olan bu...”

“Para bakımından iki kuruÅŸun bile gözümde deÄŸeri yok.” Dedi Herbert; “gelip mobilyaları götürdükleri zaman Betty’nin yüzünün ne hal alacağını görebiliyorum ÅŸimdiden. Bunlar onun için çok ÅŸey ifade ediyordu. Hele de piyano...”

Böylece müteakip Cuma Betty’nin haftalığını yollamadı. Falan filan tarihte vadesi dolan taksitlerin ödenmemesi halinde mobilyaların geri alınacağı yolunda Betty’nin mobilyacılardan yollattığı mektuba da, ödemelere devam etme durumunda olmadığını, mobilyaları en uygun bir zamanda götürebilecekleri cevabını verdi. Betty onu istasyonda beklemeye ve Herbert kendisi ile konuÅŸmayınca yol boyunca hakaretler yaparak ardından takibe koyuldu. AkÅŸamları evlerine gelip, onları çıldırtacak dereceye gelinceye kadar zillerini çalıp çalıp kaçtı. Bay ve bayan  Sunbury Herbert’lerini dışarı çıkıp onu boÄŸmaktan zor alıkoydular. Bir defasında taÅŸ atarak oturma odalarının penceresini kırdı. Dairesine gayrı ahlaki ve tahkir edici posta kartları yolladı. En nihayet Sulh Mahkemesine baÅŸvurup kocasının kendisini terkedip geçimi için nafaka ödemediÄŸini ÅŸikayet etti. Herbert’e celp geldi. Her ikisi de hikayelerini hakime anlattılar. Hakim bunu acaip bir hadise olarak düÅŸündüyse de bunu belli etmedi. Aralarında sulh için gayret etti. Fakat Herbert tekrar karısına dönmeyi katiyetle reddetti. Hakim Herbert’in her hafta Betty’ye 5 Pound ödemesine karar verdi. Herbert ödemeyeceÄŸini söyledi. Hakim:

“O zaman hapse girersin” dedi.

Fakat Herbert ne dediÄŸini bilerek söylemiÅŸti. Betty’nin yeniden ÅŸikayeti üzerine bir defa daha hakim huzuruna çıkarıldı. Hakim ilam hükmünü yerine getirmemesinin sebebini sordu:

“Ona para ödemeyeceÄŸimi söylemiÅŸtim ve ödemeyeceÄŸim; uçurtmamı parçaladı mı parçalamadı mı? EÄŸer hapse gönderirseniz hapse de gireceÄŸim!”

Hakim bu sefer Herbert’e sert davrandı: “Çok aptal bir gençmiÅŸsin” dedi; “gerekli parayı ödemen için bir hafta veriyorum. EÄŸer yine saçmalık yapar ödemezsen aklın başına gelinceye kadar hapsedileceksin.”

Herbert ödemedi.

Arkadaşım Ned Preston’un onunla tanışması ve benim de hikayeyi iÅŸitmem iÅŸte böyle oldu.

Ned bitirirken “ne yaparsın?” diye sordu. “Biliyor musun Betty pek fena bir kız  deÄŸil. Onu bir kaç kere gördüm. Herbert’in uçurtmasına olan aşırı kıskançlığından baÅŸka fena bir tarafı yok. Öbürü de hiçbir ÅŸekilde aptal falan deÄŸil. Gerçekten vasatın üstünde yakışıklı. Bu adamı bu derece delice uçurtma uçurmaya baÄŸlayan ne olabilir sanıyorsun?”

“Bilemem” dedim. Uzun süre düÅŸündüm:  Bilir misiniz; uçurtma uçurmak hakkında birÅŸey bilmiyorum. Belki onun bulutlara doÄŸru yükseliÅŸini seyretmek kendisine kuvvet duygusu ve göklerin rüzgarını kendi arzusuna ram eder gözükmesi bir hakimiyet duygusu veriyor. Belki de garip bir ÅŸekilde, kendisini böyle çok yukarılarda hür bir ÅŸekilde uçan uçurtma yerine koyuyor ve onu hayatın monoton seyrinden bir kaçış olarak deÄŸerlendiriyor. Pek belirgin olmayan karışık bir ÅŸekilde uçurtmanın kendisine hürriyet ve macera idealini temsil etmiÅŸ olamsı da bir ihtimaldir. BildiÄŸiniz gibi insan bir kere ideal virüsüne yaklanmaya görsün; onu artık kral doktorları ve cerrahları bile bundan kurtaramaz. Fakat bütün bunlar pek hayali ÅŸeyler, basitlik ve saçmalıklar bile denilebilir. Sanırım problemi insan denen hayvanın psikolojisi hakkında benden daha çok bilen birinin önüne koymak daha iyi olacak...

Yorum
Neriman OVALI hanımefendi'den...
Yazar Selami Çekmegil açık 2010-06-01 08:46:33
Neriman OVALI hanımefendi'den bu hikaye konusunda bana bir yorum geldi. Aydınlatıcı ve eleÅŸtirel nitelikli bu yorumu aÅŸağıda Neriman hanıma teÅŸekkürlerimle sunuyorum.  
Diyor ki Neriman hanım:  
 
"ZAVALLI HERBERT  
…iki dominant kadın.. iki kompleksli kadınla yaÅŸamak zorunda kalan zavallı Herbert .. kazandığını sanıp ta oÄŸlunun hayatıyla oynayan.. aşırı kuralcı, .hoÅŸgörüden uzak bir anne... yine kompleks . yine egoizm .. yine hükmetme saygısızlığına sahip bir eÅŸ... çevremizde sık sık benzerlerini gördüğümüz çok tanıdık hikayelerden biri gibi geldi bana.. ve üzüldümmm.. kiÅŸiliÄŸini göstermekte geç kalan ve bunu yanlış uygulayan Herbert .. mahvolmuÅŸ... Çocuklarımıza tüm imkanlarımızı verirken..tabikiii onları en iyi eÄŸitim .. kariyer .. ekonomik güçç elde etmesine destek olurken bile ..iyi insan olmaları gerektiÄŸini unutturmayalım... Anne beklentisiz sevmeli evlatlarını.. önce saÄŸlıklı ve mutlu baÅŸarılı olmalarını dilerken kiÅŸiliklerini gözardı etmemeli.. bastırmamalı... saygı çerçevesinde hak aramayı öğretmeli... eÅŸ.. fedakar olmalı... karşılıklı özveriyle yürüyen mutlu evlilikler var... anne geline ..gelin anneye saygı duymalı..ve Herbert uÄŸradığı haksızlığı böyle karşılamamalı...  
Neriman OVALI"  
 
 

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 18-10-2012 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
120869565 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net