1. CevÅŸen, hâlisâne yapılmış bir duadır. Onun hangi cümle ve kelimesi ele alınırsa alınsın, damla damla ihlâs ve samimiyet yüklü dua takattur eder. Durum böyle olunca, CevÅŸen kime izafe edilirse edilsin, özdeki bu husûsiyete tesir etmemeli. Burada, "Bir sözün Efendimiz'e izafesiyle bir baÅŸkasına izafesi arasında fark yoktur." demek istemiyoruz elbette. Demek istediÄŸimiz ÅŸudur: CevÅŸen'in asgarî vasfı onun bir dua olmasıdır. BaÅŸka hiçbir özelliÄŸi bulunmasa, sadece onun bu özelliÄŸi bile, CevÅŸen'e bir deÄŸer ve kıymet atfetmek için yeterli bir sebeptir. Halbuki onun daha nice özellikleri vardır ki, diÄŸer maddelerde bazılarına iÅŸaret edilecektir. Öyleyse, sadece senedine âit ÅŸaibeden dolayı CevÅŸen'i tenkit pek haklı bir davranış olmasa gerek.
Peygamberâne ifadeler
2. Efendimiz'e ait sözlerin bütün beÅŸer sözlerine bir rüçhaniyet ve üstünlüÄŸü vardır. O'na ait beyan ve sözleri seçip tanımada maharet kazanmışlara gizli kalmayacak bir gerçektir ki, CevÅŸen baÅŸtan sona peygamberâne ifadelerle bezeli bir edâya sahiptir. Bu sebeple de duada O'na ait malzemeleri kullanmak hem önemli hem de kabule daha yakındır. Fakat yine de bu bir tercih meselesidir. Yoksa insan namazın dışındaki duaları hangi dille yaparsa yapsın bu durum duanın aslına tesir etmez; zira Cenab-ı Hak bütün dilleri bilir ve duaya icabette sadece duanın samimi ve gönülden olmasını esas alır. Zaten dillerin ve renklerin ayrı ayrı oluÅŸu O'nun kudretini ele veren âyetlerden deÄŸil mi?
3. Yukarıda da iÅŸaret ettiÄŸimiz gibi Sünnî kaynaklar CevÅŸen'e yer vermezler. Sadece Hâkim'in Müstedrek'inde CevÅŸen'den birkaç fıkrayı görebiliriz. Onun dışındaki eserlerde ben ÅŸimdiye kadar, CevÅŸen'e ait ibare ve ifadelerin birkaçının bile nakledildiÄŸini görmedim. Ancak bu tamamen senede ait bir husûsiyete dayanılarak alınmış müÅŸterek tavrın tezahüründen baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir ve CevÅŸen'in deÄŸerine menfî yönde etki edecek bir ağırlığı da yoktur. Nitekim Buharî ve Müslim'in rivayet ettiÄŸi pek çok hadis var ki; aynı hadisler çok küçük farklarla, hatta bazen aynı ÅŸekliyle Küleynî'nin el-Kâfî'sinde yer almaktadır. Ne var ki Ehl-i Sünnet alimleri Küleynî'den tek bir nakilde dahi bulunmamışlardır. Halbuki onda yer alan hadisler, Buharî ve Müslim'de de yer aldıklarına göre hem senet hem de lafız itibarıyla cerhi söz konusu olmayan hadislerdir. Ancak, el-Kâfî'de yer alan hadisleri daha çok Åžiî imamlar nakletmiÅŸler ve bu sebeple de Sünnîlerce, daha iÅŸin başında endiÅŸeyle karşılanmışlardır. CevÅŸen için de aynı durum söz konusu olmuÅŸtur. EÄŸer CevÅŸen Åžiî imamlar yoluyla nakledilmemiÅŸ olsaydı, öyle zannediyorum ki, bütün Sünnîlerce kabul görecek ve baÅŸ tacı edilecekti. Fakat CevÅŸen, senet yönüyle bir talihsizliÄŸe uÄŸradığı için, bunca insan sırf bu yüzden onun nurlu, feyizli ve bereketli ikliminden mahrum kalmıştır. Åžu anda böyle bir talihsizliÄŸi önleyecek güçte de deÄŸiliz. Asırların birikimiyle vücut bulmuÅŸ böyle bir kanaati bertaraf etmek imkânsız olmasa bile çok zordur.
4. Bazen hadis kriterleri ölçü olmayabilir. Ehlullahın Efendimiz'den keÅŸfen hadis alması hiç de az vâki olmuÅŸ hâdiselerden deÄŸildir. Ä°mam Rabbanî der ki: "Ben, Ä°bni Mesud'dan, Muavvizeteyn'in Kur'ân'dan olmadığına dair rivayetini görünce, bu sûreleri farz namazlarımda da okumamaya baÅŸladım. Ne zaman ki, Efendimiz'den onların Kur'ân'dan olduÄŸuna dair ihtar aldım, ancak o zaman bu sûreleri farz namazlarımda da okumaya baÅŸladım." Bazılarının bizim Kunut duâsı olarak okuduklarımızı, Kur'ân'dan kabul etmesi de, yukarıda iÅŸaret etmek istediÄŸimiz husûsa ayrı bir delil kabul edilebilir. Ve yine Ä°mam Rabbanî'den bir misal.. diyor ki: "Ben bazı hususlarda Ä°mam Åžafiî'yi taklit ediyordum. Ancak bana Ä°mam Ebu Hanife'nin peygamberlik mesleÄŸini temsil ettiÄŸi ihsas edildi. Ben de Ebu Hanife'ye iktida ettim..."
Bu durum da elbet belli kriter ve ölçü gerektirir. Yoksa önüne gelen herkes keÅŸfen birÅŸeyler aldığını söyler ve ortalık bir sürü uydurma keÅŸiflerle dolar. Ama bazı büyük zatları bu kategoriye dahil etmek çok büyük yanılgı olur. Onlar "keÅŸfen aldık" dediklerini mutlaka öyle almışlardır ve dedikleri de katiyen doÄŸrudur. Ne var ki, bunları belli hadis kriterleri içinde tahlil etmek imkânsızdır. Onun için de hadisçiler bu türlü ifadelere iltifat etmemiÅŸlerdir. Ama onların iltifat etmemesi bu ifadelerin doÄŸru olmadığı mânâsına da gelmez. Bütün bu söylediklerimiz CevÅŸen için de aynen geçerlidir. Onun için biz kesinlikle diyoruz ki, CevÅŸen mânâsı itibarıyla Efendimiz'e ilham veya vahiy yoluyla gelmiÅŸtir. Daha sonra da ehlullahtan birisi bu CevÅŸen'i keÅŸif yoluyla Efendimiz'den almış ve CevÅŸen bize kadar öyle ulaÅŸmıştır.
Bu hususlara ÅŸunu da ilave etmek faydalı olur kanaatindeyim. Ä°mam Gazalî gibi bir allame, GümüÅŸhanevî gibi bir büyük veli ve Bediüzzaman gibi bir sahibkırân, CevÅŸen'i kabullenip onu vird edinmiÅŸlerdir. Hatta Ä°mam Gazalî ona bir ÅŸerh yazmıştır. CevÅŸen'in me'hazindeki kuvvet ve kudsiyete ait baÅŸka hiçbir delil ve bürhan olmasa, sadece isimlerini verdiÄŸimiz büyüklerin bu kabulleniÅŸleri ve yüz binlerce insanın CevÅŸen'e gönülden baÄŸlanıp deÄŸer atfetmeleri, CevÅŸen hakkında en azından ihtiyatlı konuÅŸmaya yetecek güç ve kuvvette delillerdir. Sadece senedine ait bir boÅŸluktan dolayı CevÅŸen'e dil uzatmak en ılımlı ifadeyle bir haksızlıktır.
ÖZETLE
1-CevÅŸen, mânâsı itibarıyla Efendimiz'e ilham veya vahiy yoluyla gelmiÅŸtir. Daha sonra da ehlullahtan birisi bu CevÅŸen'i keÅŸif yoluyla Efendimiz'den almış ve CevÅŸen bize kadar öyle ulaÅŸmıştır.
2-Sünnî kaynaklarda CevÅŸen'den bahsedilmiyor. Ama Ä°mam Gazali, Ä°mam Åžazelî ve Bediüzzaman gibi kametlerin tasdik ettikleri bir meselede temkinli olmamız gerekmez mi?
3-CevÅŸen'in asgarî vasfı onun bir dua olmasıdır. BaÅŸka hiçbir özelliÄŸi bulunmasa, sadece onun bu özelliÄŸi bile, CevÅŸen'e bir deÄŸer ve kıymet atfetmek için yeterli bir sebeptir.
|