25-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
MALATYA YILIKLARI PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 45
KötüÇok iyi 
Yazar Bilal SÃœRGEÇ   
27-09-2007
MALATYA YILIKLARI 
                                                      Bilal SÜRGEÇ          

            1985’de Fırat Üniversitesi tarih bölümünden mezun olduktan sonra en büyük idealim Pakistan’a gidip yüksek lisans yapmaktı. Ä°nsan hayatını bazen idealleri, düÅŸünceleri, cehti deÄŸil bahtı belirliyor. Benimki de öyle oldu. Pakistan’a gitmek için bayağı uÄŸraÅŸtım. Doktora yapmaya herhangi bir burs alarak deÄŸil kendi gayretimle gitmek istiyordum. Bu uÄŸraÅŸ mezuniyetten dört yıl sonra gerçek oldu, Karaçi Üniversitesi benim müracaatımı kabul etmiÅŸti ancak bu sefer ben müsait deÄŸildim; Kütahya’da askerdim. Ä°çimde de bir heves kalmamıştı.

1985’in Kasımında Erzurum’da öÄŸretmenlik sınavına girdim o zamanda mezun olan öÄŸretmenleri sınava tabi tutuyorlardı. Yetenek sınavı bilgi ölçmek için deÄŸildi. Ä°htiyaç fazlası olanları elemek içindi. Bu anlayış bir plansızlığın sonucudur. 
            Bir ülkenin kalkınması öÄŸretmenlerin elinden geçer ancak bu ülkede en hafife alınan kurum öÄŸretmenlik mesleÄŸi oldu. Bazen askerliÄŸini çavuÅŸ veya onbaşı olarak yapan eÄŸitmenlere, bazen köy enstitüsü, bazen öÄŸretmen okulları, bazen eÄŸitim enstitüleri bazen, bazen öÄŸretmen liseleri, bazen fen ve edebiyat mezunlarına hatta bazen öÄŸretmenlik mesleÄŸi ile hiç alakası olmayan veteriner, hukukçulara öÄŸrencilerin eÄŸitimleri teslim edildi.
            Türkiye’de öÄŸretmenlik mesleÄŸi hala oturmamıştır. Bunun nedeni devletin bir eÄŸitim politikasının olmamasıdır.
           1985’in Åžubat ayında tayinimin Malatya Sümer Lisesi’ne çıktığını öÄŸrenince içimi bir sevinç kapladı. Malatya, Elazığ’a komÅŸu bir il. YeÅŸili ile ünlü bir ÅŸehir. BaÅŸka neyi ile ünlü siyaseti ile ünlü. Ä°smet Ä°nönü ve Turgut Özal Malatyalıdır. Bir de kitaplarından tanıdığım Sait Çekmegil Malatya’da yaşıyor.Sümer Lisesi Ä°stasyon Caddesi’nin üzerinde sarı binaydı. Belki de hala öyledir. Sonradan deÄŸiÅŸen tek ÅŸey yanındaki merkez bankası binasıydı. Okul müdürü sesiz sakin efendi görünüÅŸlü Adil Tekin Hocaydı. DiÄŸer hatırladıklarım Ä°dareciler Mehmet Küçüker, ReÅŸat Filinte, Hikmet ArabacıoÄŸlu, Vahap Karaca. Rehber öÄŸretmenim Hatice ÅžendoÄŸdu, CoÄŸrafya ÖÄŸretmeni Saim Galeri.
            Sümer Lisesi güzel günlerim geçti. 1 Nisan 1986’da öÄŸretmenliÄŸe baÅŸladığım bu okulda 21 ay çalıştım. Ä°lk göz aÄŸrımdır. Hala muhabbetle anarım. ÖÄŸretmenlikte ilk yıllar insanın kafasının tamamen fedakârlıkla dolu olarak geçtiÄŸi yıllar olur. 
            Sümer Lisesi ÅŸuanda ÅŸehrin merkezi sayılır; ancak 1986 yılında hemen ilerlisinde Tevfik Temelli Caddesi’nde tek katlı bahçeli evler yaygındı daha sonra buralara yüksek katlı siteler yapılmaya baÅŸladı. Bu tek katlı evlerin bahçelerinde Malatya’nın simgesi kayısı aÄŸaçları vardı.
            Fakültede birinci sınıfta Genel Türk Tarihi dersine Prof. Dr Bahaeddin Ögel Hocamız gelirdi. Elazığlı’ydı. Ankara Dil Tarih ve CoÄŸrafya Fakültesinde öÄŸretim üyesiydi. O yıllarda YÖK kurulmamıştı. Hocalar, Ankara’dan uçakla geliyordu. Fırat Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümünün de kurucusuydu. Bir gün eski hatıralarını anlatırken ÅŸöyle dedi: “ Çocuklar bizim gençlik çaÄŸlarımızda Elazığ’da lise yoktu. Liseyi Malatya’da okuduk. O zaman trenle Elazığ’dan Malatya’ya ancak üç saate varırdık. Bir arkadaÅŸ hemen atıldı: “Hocam aradan elli yıl geçmiÅŸ yine trenler Malatya’ya üç saatte varıyor. “ Bahattin Hoca yarı ÅŸaÅŸkın yarı espri ile “Yapma yahu demek demiryolu teknolojisi bir geliÅŸme olmamış.”dedi. BeÅŸ yıl sonra o demiryolunu ben de kullanmaya baÅŸladım. 1 Nisan 1986’da Malatya Sümer Lisesinde göreve baÅŸladım. Evi altı ay sonra getirdim. Selçuk Akıllı isminde Elazığlı aynı lisede sosyal bilgiler dersinin öÄŸretmeni bir arkadaşımız vardı. O da Elazığlı ve evini getirmemiÅŸti. 
            Murat 124 marka taksisiyle gidip geliyordu. Maliyeti ucuzlatmak için biz de biniyorduk. Hatta o zaman otogar Sümer Lisesinin az ilerisindeydi. Orada durur otobüs iÅŸletmelerinin simsarlarına biraz harçlık vererek Elazığ’a gitmek için otobüs bekleyen yolcuları alırdı. Selçuk Hoca derslerini ayarlamış haftada üç gün geliyordu. Ben ise beÅŸ gün geliyordum. Üç gün onunla diÄŸer günler de Sümer Lisesine yakın olduÄŸu için istasyonda trene biniyordum.Trenle geliÅŸ gidiÅŸlerde harika kitap okunurdu. Bu yolculukta Haldun Taner’in bütün eserlerini okudum. Bu yazarı 1986’dan iki yıl önce Milliyet Gazetesindeki yazılarından keÅŸfetmiÅŸtim. Fikirlerinden ziyade üslubuna hayrandım. Makalelerinde çok okuyan, nazik, kibar bir insan olduÄŸu her halinden anlaşılıyordu. Ä°stanbul beyefendisi derler ya tıpkı öyle. Haldun Taner’in eserlerini üzerine satın aldığım tarihi de yazmışım: 4 Nisan 1986. Tesadüf o ki, 7 Mayıs 1986’da Haldun Taner vefat etti. Ben de bütün eserlerini ikinci kez daha ciddi okumaya baÅŸladım. Denemeleri: Oyma Akıl Koyma Akıl, Berlin Mektupları Yaz Boz Tahtası, Ölürse Tenler Ölür Canlar Ölesi DeÄŸil. Hikâyeleri: Çok Güzelsin Gitme Dur, Yalıda Sabah, On ikiye Bir Var. Haldun Taner’in bir de KeÅŸanlı Ali Destanı adında tiyatro eseri var.Elazığ’dan Malatya’ya gelmiÅŸim Malatya’nın farklı bir ÅŸehir olduÄŸu hemen göze çarpıyordu. Bez afiÅŸlerle ilanlar “ UÄŸur Mumcu Kitaplarını imzalıyor” Pak Kazanç Ä°ÅŸhanın’daki filan kitapevinde diye. Burada Ugur Mumcu, Ali Sirmen, Celil Gürkan, Yalçım Küçük kitaplarını imzalamaya gelmiÅŸlerdi. Kitaptaki imzada atılan tarih:11 Nisan 1986. Daha sonra Rıfat Ilgaz ve Ali Rıza Demircan kitaplarını imzaladı. Bu yazarlarla söyleÅŸiler de yaptık. TaÅŸradaki bir vilayet için bu tür imza günleri ilginç oluyordu. UÄŸur Mumcu’ya imam Hatip Lisesi mezunu olduÄŸumu yazılarını okuduÄŸumu söyledim. Birkaç ay önce Sultan Abdülhamit’le ilgili bir yazı yazdığını aynı zamanda bir tarih öÄŸretmeni olarak bu konuda yazdığı görüÅŸlere katılmadığımı söyledim. Ä°mam hatip mezunu bir okuru olmamı ilginç buldu. Ancak görüÅŸlerinde kendisinin haklı olduÄŸunu söyledi. Ali Sirmen de Barış DerneÄŸi davasından yeni hapisten çıkmıştı. Onun da “On Ä°kiye Bir Var” isimli bir deneme eserini aldım. Malatya Sıtmapınarı’nda KoyunoÄŸlu Mahallesi, burada Sümer Ä°ÅŸçi Evlerinin bulunduÄŸu bir site var. Bu sitenin bulunduÄŸu cadde üzerinde bir ev kiraladım. Evin ön cephesi caddeye, arka cephesi alabildiÄŸine geniÅŸ bahçelere bakıyordu.. Bu bahçeler kayısı aÄŸaçları ile doluydu. Arka balkon geniÅŸçeydi. Mayıs ayından Ekim ayına kadar bu balkonda kitap okumanın tadına doyum olmazdı. Ev, Sümer Lisesine yakın olduÄŸu için öÄŸrencilerim etraftaki evlerde oturuyorlardı. Çok güzel komÅŸuluklarımız vardı.Burada PerÅŸembe Pazarı kurulurdu. O yıllar için çok canlı pazardı. Milletimiz bir özelliÄŸi alışveriÅŸ yapmasa dahi Pazar gezisinden zevk alırdı. Mahallemizin muhtarı Halis Dayı diye hitap ettiÄŸimiz yaÅŸlı bir amcaydı. Malatya’nın yerlisiydi. 
            Mahallemizin muhtarı Halis Dayı diye hitap ettiÄŸimiz yaÅŸlı bir amcaydı. Malatya’nın yerlisiydi. Karşı komÅŸularımızdan biri de Kasım Melek’ti. Tıpkı soyadı gibi melek bir insandı. Misafirperverdi. Cömert. bir insandı. Kendine özgü tasavvuf anlayışı vardı. Birine iyilik yapmaya bayılırdı. Bir tanıdığı sıkıntıda mı, hemen yardımına koÅŸardı. Åžehirde oturmasına raÄŸmen sofrasında misafir eksik olmazdı. Bu özelliÄŸi onun evine bir bereketin akmasına saÄŸlardı. Kasım Amca memur olmasına raÄŸmen bir gün dahi ekonomik sıkıntıdan bahsettiÄŸini duymadım. En zevk aldığı ÅŸey, Åžeyhi ile olan hatıraları anlatmaktı. Åžeyhi ÖrüÅŸkürt Köyünde metfun Åžeyh Ali Efendi’ydi. Bir adama referans olduÄŸunda “ Bunu iÅŸe alın bu ÅŸeyhin deÄŸerli bir mürididir. Ä°yi çıkar.” diye referans verirdi. Çalıştığım iÅŸ yerine alınan elamanlara kefil oldu. Hepsi de pırlanta gibi çıktı. Ramazan Abi, Sadullah ve Ahmet. Gerçekten cemaatten çıkan bu arkadaÅŸlar manevi bir tornada iÅŸlenmiÅŸ, belli bir tezgâhtan çıktığı her hallerinden belli oluyordu. Çok terbiyeli ve saygılılardı. Hanımı Hayriye Teyze bizim aileyi evlatları gibi kabullenmiÅŸti. 
            Sık sık yemeÄŸe davet ederlerdi. Hele Hayriye Teyze, nefis biber turÅŸusu yapardı. ahrete önem verenler dünya ile çok barışıktır. Dünyaya küsenler aslında dünyaya önem verenlerdir. Kızları Zeynep ve Sadiye, Sümer Lisesinden öÄŸrencimdi. OÄŸulları arkadaÅŸlarım olan Osman ve Hasan mühendislerdi. Kasım Amca “Malatya’da kal ve ev al!” dedi ve aldırttı. Yoksa ev almak aklımda yoktu. Onca zaman geçmesine raÄŸmen o evleri satmak içimden gelmedi ÅŸuanda Malatya’da kirada. Allah ömür verir yaÅŸarsak Malatya’ya dönüp o evde bir süre oturmak istiyorum. Kasım Amca, AkçadaÄŸ’ın Bahri (Çatyol) Köyü’ndendir. Malatya’ya gittiÄŸimde AkçadaÄŸlılar böyle kavgacı ÅŸöyle kavgacı derlerdi. Acaba espri mi yapıyorlardı? Yoksa gözümü mü korkutmak istiyorlardı, bilmiyorum; ancak söylenenler pek de doÄŸru çıkmadı. En büyük yanlış bir belde hakkında genelleme yapmaktır. Bir baÅŸka nedenle daha sonra AkçadaÄŸ’ın köylerini de gezdim. Misafire hürmet eden en azında bir ayran, bir çay ikram etmek isteyen, sıcakkanlı insanlarla karşılaÅŸtım öyle kavgacılıklarını da görmedim.Malatyalıların yabancıya gönlünü açan, onları kucaklayan bir hasletleri vardır. Bunu babam da müÅŸahede ettiÄŸini söylüyordu. Mahalle camisinden çıktığında “Müslüman! seni ilk kez görüyoruz kimsin, nereden gelmiÅŸsin?” diye sorup tanıştıklarını, çay ikram etmek istediklerini söylemiÅŸti. Yine Balıkesirli bir öÄŸretmen arkadaşım çocuÄŸunun doÄŸumunda kapı komÅŸusu yaÅŸlı bir teyzenin Malatya’nın yabancısı oldukları için kendileriyle bilge bir anne gibi ilgilendiÄŸini garip olmanın duygusunu hiç tatmadıklarını, yine bu komÅŸu teyzenin hanımına çocuk bakımı konusunda rehberlik ettiÄŸini söylemiÅŸti.Malatya zihni canlı bir ÅŸehirdir. Duyarlıdır. Bunu sonraki misallerimle anlatmak istiyorum.
            1986 yılında Malatya’da Fen Lisesi hizmete girdi. Lise birinci sınıfta okuyan bir kısım zeki ve çalışkan öÄŸrencilerimiz 1986’nın ekim ayında Fen Lisesine geçiÅŸ yaptı. Bu ileride Sümer Lisesinin aleyhine olacak bir durumdu. Bu öÄŸrenciler üniversiteye giriÅŸ sınavlarında yüksek puan alacaklardı. Åžimdi bazı illerin düz liselerinde okuyup siyasette, bürokraside, edebiyat dünyasında sivrilen insanların hayatlarını okuyunca Anadolu ve Fen Liselerinin köklü geleneksel bir yapıya sahip, bünyesinde cumhurbaÅŸkanı, baÅŸbakan çıkartan bu liselerin suyunu kuruttuÄŸunu görüyoruz.
            ÖÄŸretmenlikte ilk yıllarımda, branşımı o kadar seviyorum ki, lisede okuyan öÄŸrencilerime herhangi tarihi bir konuyu anlatmak için akademik bir kurula hesap verecekmiÅŸim gibi saatlere hazırlık yapıyorum. Anlattığım konularla ilgili hangi tarihi fıkralar var o konuda Ä°smail Hami DaniÅŸment’in iki ciltlik “Tarihi Hakikatler” isimli kitabını karıştırıyordum. Ders sayısı da fazla deÄŸildi; ancak yirmi saat derse giriyordum.ÖÄŸrencilerime tarihle ilgili kitap aldırttım. Özetlerini çıkarıyorlardı. Derste okudukları kitaplar hakkında öÄŸrendikleri yerleri anlatıyorlardı. ÖÄŸrencilerimi hiçbir zaman notla korkutmadım. CoÄŸrafyanın insan yapısında etkisi olduÄŸuna inanırım. Elazığ’dan Malatya’ya bir kamyon dolusu eski gazete, dergi ve kitaplarımla gelmiÅŸtim. Elazığ’da da yoÄŸun kitap okuyor haftalık Bayrak Gazetesinde yazıyordum. Ancak Malatya’da kitap okumanın tadı bambaÅŸka oldu. Havası mı, insanı mı neyi etkiliydi acaba? Sıtmapınarı yan bir semt olmasına raÄŸmen biri birine elli metreyi geçmeyen tam beÅŸ kitapçı vardı. Takıldığım yer ÇaÄŸrı Kitapeviydi. Burada Ali Hoca isminde bir arkadaÅŸ vardı. O yıllarda harareti yüksek Müslümanların çıkardığı ne kadar dergi varsa buraya geliyordu. Yine Rahmetli Abdülhamit Turgut’un arkadaÅŸlarının iÅŸlettiÄŸi Sıtmapınarı Camii yanında levhası olmayan bir kitapevi vardı. Bunlar sadece fikre dayalı kitap ve diÄŸer yayınları satıyorlardı. O yıllarda Ä°stanbul kamuoyunda radikal Ä°slam’ın merkezi Malatya deniliyordu. Ben Ä°mam Hatip mezunuyum. Radikal kavramını kabul etmiyordum. Dinci, kökten dinci gibi ifadeler bir etiketleme hareketiydi. Malatya’da radikalizmin zirve yaptığı söylentisi 28 Åžubatta bazılarının hışmını bu ÅŸehrin üzerine çekti. Bu, Malatya’ya yapılan bir büyük haksızlıktı. Bu ÅŸehire karşı atılmış bir iftiraydı. 28 Åžubat süreci baÅŸladığında Adıyaman’daydım. Bir mahkeme kurulsa Malatya yargılansa birisi de benden ÅŸahitlik isteseydi. “Aman bu ÅŸehre iliÅŸmeyin, bu ÅŸehirde radikalizm dediÄŸiniz olay bu sevimli güzel ÅŸehrin canlılığından, çok güzel vasfından, duyarlılığından yeni fikirlere ilgili olmasından, meraklı oluÅŸundan kaynaklanıyor. Åžehir daha sonra normal seyrine girer.” derdim. Benim de çok sevdiÄŸim güya radikal olmuÅŸ öÄŸrencilerim vardı. 1980 sonrası Ä°slam ülkelerinden esen fırtına, Malatya’yı okuma ve merak duygusu diÄŸer illere göre baskın olduÄŸu için daha fazla etkiliyordu. Ä°ÅŸte bu radikal öÄŸrencilerimle konuÅŸtuÄŸum zaman çeÅŸitli coÄŸrafyalarda Müslümanların uÄŸradıkları haksızlıkları biraz daha seslerini yükselterek ifade ediyorlardı. Bir iki ayet meali ve bir iki hadis ancak ezberlerinde vardı. Ä°ki üç dergi ancak okumuÅŸlardı. Kuran-ı Kerim’in mealini baÅŸta sona okumamışlardı. Üzerlerinde gençlik heyecanı vardı. Malatya gençlerinin bundan heyecan duyması ne güzeldi. Tinerci, lümpen bir gençlik yerine iman alevini tutuÅŸturan bir gençlik ne güzeldi! Kendi hallerine bıraksan alt yapılarını tamamlayınca kafalarında normal bir ÅŸekillenme de oluÅŸacaktı. 1996 yılında Malatya’dan Adıyaman’a gitmiÅŸtim. Ä°ktibas Türkiye’de Müslümanların mücadelesinde etkin bir dergiydi. Malatya’da onlarca abonesi varken Ä°ktibas’ın merkezine sordum “Bu dergiyi Adıyaman’da benden baÅŸka alan var mı “Hayır” cevabını verdiler. Radikal diye bilinen birçok arkadaÅŸ 1991 yılı seçimlerinden sonra Refah Partisi’nin ivmesi yükselince yavaÅŸ yavaÅŸ bu partide yerlerini almaya baÅŸlamıştı bu arkadaÅŸlardan biri de aynı dershanede çalıştığım Emin hocaydı. 1991 seçimlerinde Refah’tan aday olmuÅŸtu. “Eskiden partiye karşıydın niye aday oldun” diyenlere. “Ticari geleceÄŸime daha uygun gördüm de onun için aday oldum” diye çok açık net bir cevap vermiÅŸti. Hatta o seçimde Malatya’dan milletvekili seçilen RP Genel Sekreteri OÄŸuzhan Asiltürk’e karşı tercihli oy için çalışma yapmış hatırı sayılır bir oy almıştı.
            Sümer Lisesi’nde çok iyi öÄŸretmen arkadaÅŸlar vardı. Bunlardan biri hemÅŸerim Saim Geleri’ydi. Saim Hoca hoÅŸ sohbet bir arkadaÅŸtı; o bugün de öyledir. Yalnız konuÅŸmaktan çok beni konuÅŸturmak istiyordu. O yıllarda en büyük zevkim Türk Tarih Kurumu’nun katalogunu istemek ve buradan kitap almaktı. Kitaplar ÅŸimdiki gibi özel kargo ÅŸirketleri olmadığı için posta ile gelirdi. Saim Hoca “Bunları oku! Sonra da bana anlat” derdi. Müzik öÄŸretmeni bir arkadaşımız vardı. Adı Nuri’ydi. Bayagı kilolu bir hocaydı. Balıkesirliydi. Geceleri bazı lokantalarda program yapıyordu. Sabahta bunları anlatmaktan zevk alırdı. Nuri, Saim Hoca ile aynı gün nöbetçi olunca “Filan lokantanın çorbası iyi, filanın döneri” diye lokantalar hakkında Saim Hoca’ya bayağı bilgiler verirdi. Saim Hoca sıkılıyor tabi, beni görünce “Hele gel bakalım, sabahtan beli kafamız ÅŸiÅŸti. Åžimdi biraz fikir sohbeti yapalım. Türkiye’de siyaset nasıl gidiyor?” diye bir iki soru sordu mu sohbet koyulaşıyordu. 
            Haftada bir kitap okuyordum. OkuduÄŸum her kitabın tanıtımını yapıyor haftalık Bayrak Gazetesinde yayınlanıyordu. Åžimdi bakıyorum da en sevdiÄŸim kitap türleri galiba hatıra kitapları olmuÅŸ; çünkü en fazla onları tanıtmışım. Osmanlı Devletinin son anlarında en çok kaynak gösterilen eserlerden biri Görüp Ä°ÅŸitiklerim isimli Ali Fuat Türkgeldi’nin hatıra kitabıdır. Türk Tarih Kurumu yayınlarındandı. ÖÄŸretmenliÄŸimin ilk yılında Malatya’da okudum. Çok etkilendiÄŸim bir eserdir. Ali Fuat Türkgeldi Sultan ReÅŸat ve Sultan Vahdettin’in baÅŸmabeyincisidir. Yani Özel kalemi gibi bir görevdir baÅŸmabayncilik. Bu dönemlerdeki hadiselerin içinde bulunduÄŸu için eseri bir numaralı kaynaktır. 31 Mart Vak’asında ve diÄŸer olaylarda devletin bir anlık zaafı, telafisi imkânsız bir ÅŸekilde devlete mal oluyor. 31 Mart’la sadrazam Hüseyin Hilmi PaÅŸa istifa eder. Sokakta karışıklıklar devam ederken Tevfik PaÅŸa kurÅŸun sesleri arasında sadrazamlığa atanır. Önceleri sadrazam tayini mızıka ile kutlanırdı ÅŸimdi silah sesleri ile. Ä°stanbul’da silah sesleri Ä°smail Canbulat tarafından Selanik’e “MeÅŸrutiyet mahvoldu” ibaresi ile bildirilir. Hareket ordusu harekete geçer. Sultan Ä°kinci Abdulhamit tahtan indirlir. Ä°htilalin kaçınılmaz manzarası ortaya çıkar. “Divan-ı Harp ilk kurbanlarını seçmiÅŸ 31 Mart hadisesinin faillerinden altı kiÅŸiyi köprüden daraÄŸaçları kurdurarak asmıştı. Ä°dam edilenlerin hali halka dehÅŸet veriyordu. Bu hal karşısında müteesir oldum ise de Arif Hikmet PaÅŸa “Bu kadar olmaz, hiç olmazsa yüz kiÅŸi olmalı” dedi.” Malatya hatıraları içerisinde okuduÄŸum kitapları ayrıntılı anlatmam mümkün deÄŸil. Yalnız bu eser bir ibreti alem. Tarihten ibret alınmalıdır deniliyor ya iÅŸte onun gibi. Balkan SavaÅŸları özellikle Çanakkale Savaşı’nı enteresan bir dille anlatıyor. Yürek taşıyan her insan ÅŸehitliÄŸi anlatan satırlarda göz yaÅŸlarını tutamaz. Bütün öÄŸrencilerime kitabın içerisinde geçenleri anlattım.. ÖÄŸrencilerim kitap almaya alışsınlar imrensinler diye evdeki kütüphanemi gösterirdim. Bir oda aÄŸzına kadar kitap doluydu. Gören öÄŸrencim hayran kalıyor. Bu öÄŸrencilerimden biri Hakkı Karahan’dı. Tez canlı heyecanlı, meraklı ve fakir bir çocuktu. Yazın inÅŸaatlarda çalışıyordu. Bir yıl aradan sonra Ä°stanbul’da üniversiteyi kazandığını duydum. Ä°nsan memnun oluyor. Yine 90’ların başında bir akÅŸam haber izlerken polisle girdiÄŸi çatışmadan öldürüldüÄŸünü duydum. Dev-Yol mu, Dev-Genç mi diye bir teÅŸkilata üye olmuÅŸ. Çok üzüldüm eÄŸer ilgi görseydi bir cemaat tarafından yetiÅŸtirilseydi kesinlikle kendini kurtarırdı. Genç, iÅŸsiz bir insanın en büyük talihsizliÄŸi yalnızlıktır.
            ÖÄŸrencilerime nasıl faydalı olurum diye düÅŸünürken okunması kolay hatıra türü kitapları öneriyordum. Yakup Kadri KaraosmanoÄŸlu, Zoraki Diplomat ve Politika’da 45 yıl kitapları zevk alarak okuduÄŸum kitaplardı. Bu kitaplardan aldığım zevki öÄŸrencilerimle de paylaÅŸmak istiyordum. Lisede özellikle tarih kitapları öyle önyargılı hakikat dışı, eksik ÅŸeyler yazıyor ki, bu kitapları okuyan bir öÄŸrenci Türklerin dünyada yapayalnız hiçbir dostu yokmuÅŸ gibi bu hisse kendini kaptırabilirdi. Bu saÄŸlıklı bir duygu deÄŸildir. Kimse ile barışık olmayan millet! Bu nasıl sakat bir düÅŸünce ki sanki bir meziyetmiÅŸ gibi kendi evlatlarına da okutuluyor. 
            Hâlbuki deÄŸiÅŸik kavimler Türk insanını sever. Mesele emperyalist güdülerle Anadolu’ya düÅŸmanlık hissi besleyen bir kısım aydın ve yöneticilerdedir. Bunun böyle olduÄŸunu yazan kitapları da öÄŸrencilerime okuturdum. Bunlarda biri Zoraki diplomattır. Yakup Kadri KaraosmanoÄŸlu’nun diplomat olarak bulunduÄŸu döneme ait hatıra kitabıdır. Bu kitapta Arnavutluk hatıraları bayağı beni etkiledi. Bu kitap üzerine bir yazı da yazdım Bayrak gazetesinde yayınladım. ( Bayrak- 9 Eylül1986)Tiran ve Arnavutluk, Yakup Kadri’nin hafızasında korkunç bir yer olarak kalmıştır. Ä°syanlar toprağına ayak basar basmaz arkadan hançerlenmeler hatırlanmaktadır. Fakat Yakup Kadri bu düÅŸüncesinde ne kadar yanıldığını Arnavutlukta göreve baÅŸlayınca anlar. Arnavutlarla sıcak iliÅŸkiler kurar. “Her sabah öÄŸlene doÄŸru, yan ucunda küçük bir Türk bayrağı çırpınan yepyeni pırıl pırıl Buick otomobile atlayarak dere tepe uzun gezintilere çıkıyorduk. Yolumuzun üstünde rast geldiÄŸimiz ne kimin olduÄŸunu, ne adlarını bilmediÄŸimiz bazı mandıracılara izbelere köylere uÄŸruyor hoÅŸumuza giden bazı köy kahvelerinin çardağı altında oturuyor, bize YanaÅŸan yerlilerle sohbet etmeye çalışıyorduk. Bunlar arasında tek tük Türkçe konuÅŸanlar da vardı. Fakat hemen hepsi, yedisinden yetmiÅŸine kadar hemen hepsi bize karşı öyle bir yakınlık ve öyle bir samimilik göstermekte idiler ki, bunlarla Türkçe dahi konuÅŸmaksızın anlaÅŸmak ahbaplık etmek mümkündü. Çok defa aramızda göz yaÅŸartıcı dostluk sahneleri oluyordu. Bir gün Elbesan civarında ihtiyar köylülerden biri, ağır ağır arabamıza yanaşıp ve ay yıldızlı kırmızı bayrağı “Osmanlı, Osmanlı” deyip alnına yüzüne ve gözlerine sürerek öpmüÅŸtü. BaÅŸka bir gün gene yaÅŸlı bir çoban bizi uzun uzun ve tatlı tatlı adeta hasretle seyrettikten sonra ÅŸoförümüze “Bu; Ä°stanbul’dan Tiran’a gelen paÅŸa mı?” diye sormuÅŸtu.” 
            1986’da Zaman gazetesi yayına girmiÅŸti. Ortalıkta bir heyecan vardı. Okuyan kesim Ä°slami duyarlılığı yoÄŸun olan kesimdi. Bunda Ä°ran devriminin de payı vardı. Kitapevlerinde yoÄŸun bir tartışmalar yaÅŸanıyordu. Tartışmak yanlış bir ÅŸey deÄŸil, ölçmek, biçmektir. Marksizm de sinmiÅŸti. Ä°stasyon caddesinde ÇaÄŸdaÅŸ Kitapevi vardı Marks’ın eserleri satılıyordu. Marksist filan pek görmedim. Marksistim diyenler de bu ideolojinin adına aşık olmuÅŸlardı Kapitali bir kez olsun okuyan yoktu.12 Eylül ülkücüleri hayal kırıklığına uÄŸratmıştı. Bu kesimde tasavvufi bir anlayışa yöneliÅŸ baÅŸlamıştı. Malatya’da etkinlikleri yok denecek kadar azalmıştı.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111647752 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net