26-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow DEÄžER ÃœRETMEK
DEĞER ÜRETMEK PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 17
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin EVCÄ°   
14-06-2007
DEÄžER ÜRETMEK

Necmettin EVCÄ° 

ImageBir Ankara akÅŸamı. Saat 23 suları. Ömer Köse ile MeÅŸrutiyet’in MithatpaÅŸa’ya yakın  bir yerinde henüz hizmete girdiÄŸini duyduÄŸumuz nezih bir mekânda kahvelerimizi içtikten sonra usul adımlarla Kızılay’a doÄŸru salınıyoruz. Teklifsiz hallerinden sıkı ahbap oldukları anlaşılan iki kiÅŸi BaÅŸkent’in bu en iÅŸlek caddesinde ağır, umarsız adımlarla karşıdan bizim tarafa yürüyorlar. Yürümüyorlar da parkta geziniyorlar sanki.  Biraz olsun tenha bir vakitteyiz. Yine de dikkatli ve ivedi olunmazsa bir facia yaÅŸanabilir. Büyük ÅŸehirler gafleti ve dalgınlığı kaldırmıyor, dahası affetmiyor. Caddenin tam orta yerinde durdular. Biri sigara sordu. DiÄŸeri ceplerinde arandı, paketi çıkarıp uzattı. Bu arada kendilerince önemli, keyifli olan hasbıhallerini de ihmal etmiyorlar.

 Bir otomobil ölümcül bir ÅŸaka yaparak yüreÄŸimizi aÄŸzımıza getiren bir hızla neredeyse sıyırarak vınladı geçti. Bizimkiler aldırmadılar bile.  Durup Ömer’e ‘Bak’ dedim, ‘ÅŸu anda çok önemli bir olaya tanıklık ediyoruz. Bu fotoÄŸrafı iyi çek. Bu görüntü toplumun her kademesinde bizim niçin deÄŸer sahibi olamadığımızın ve deÄŸer üretemediÄŸimizin resmidir. Bu sefer de öbür yanlarından bir araba kesintisiz höykürmesiyle egzozundan geriye ‘inleyen naÄŸmeler’ bırakıp roket hızıyla uçup gitti. Allah beterinden saklasın, ne acı bir görüntü. Ya sürücüler? Feci bir kazaya sebep olmamak için dikkatli, temkinli olmalı deÄŸiller miydi? Hiçbir kaygı gütmeksizin olmak ile olmamak, yaÅŸamak ile yaÅŸamamak arasındaki çizgi bu kadar mı birbirine yakın olur? Demek oluyor ki insan ve yaÅŸama dair onlar da yeter ölçüde duyarlığa sahip deÄŸiller.  Umarım içimden geçenleri Ömer de hissetmiÅŸtir: Allah’ım bu insanlar hiç mi korkmazlar? Kendilerine hiç mi saygıları yok, onları yaÅŸama baÄŸlayan amaçları, uÄŸrunda ölecekleri veya yaÅŸayacakları deÄŸerleri yok mu? Bu insanların kendileri, eÅŸleri veya çocukları kendileri için bir deÄŸer ifade etmiyor mu? Az önceki araçlar gibi bu sorular içimden geçerken deÄŸer meselemizin öncelikle insanın kendine deÄŸer vermekle mesafesiz bir iliÅŸkisi olduÄŸunu tekrar düÅŸündüm.  

Bir zamanlar ürettiÄŸi deÄŸerlerle hayatı süsleyen, anlamlı kılan, medeniyetler kuran  bizlerin bu periÅŸan duruma nasıl gerilediÄŸimiz ayrı bir konu. Düz bir bakışla sadece ÅŸunu soralım: Kendini  hiçe sayan bir adamın sahip olacağı, üreteceÄŸi deÄŸer olabilir mi? Sokaklar ölü ruhlarını gezdiren hayaletlerle dolup taÅŸmaktadır. Kendini, yaÅŸamını korumak için refleks düzeyinde bile çaba göstermeyenlerin ne ürettikleri deÄŸerleri ne de o deÄŸerler üzerinde yükselen yaÅŸamları, tarihleri olur. Burada üretim kelimesini seçerek kullanmamın sebebi bize üstünlük ve anlam kazandıracak vasıfların ancak üretilmiÅŸ bilinçlere dönüÅŸtürülmesi halinde deÄŸer vasfı kazanacağı sebebiyledir. Bütün bunları, bu konuda derin bir yanılgı içinde olduÄŸumuza dair gözlemim sonunda söyleme gereÄŸi hissettim. Çünkü deÄŸerlerin insanlara, toplumlara hatta farklı kültür çevrelerine göre deÄŸiÅŸmesinin tabanında ayrımına varılmış/varılmamış bilgi ve bilinç seviyeleri vardır. Ä°ÅŸte bu seviyeyledir ki, bir insan için deÄŸer olan diÄŸeri için bir anlam ifade etmeyebiliyor. Veya tarihin bir döneminde bir coÄŸrafyasında uÄŸrunda her türlü zorlukların göze alındığı bir anlam bir baÅŸka yer ve zamanda deÄŸersiz ayrıntıya  dönüÅŸebiliyor. Bir deÄŸerin deÄŸersizliÄŸe dönüÅŸme süreci büyük ölçüde yoÄŸunlaÅŸmış ve tanımlanmış bilinç seviyesiyle ilgili bir mahiyet arz eder.  

DeÄŸere konu olan çaba ve kazanımlar tek başına yaÅŸamdan ve tüm etkinliÄŸiyle insani faaliyetlerden soyutlanamaz. Bana göre hiç bir deÄŸer topluma dinamizm kazandıran hiçbir faaliyetten bağımsız deÄŸildir. Her bir deÄŸer ahlaki ve felsefi olarak bir diÄŸerine baÄŸlı olarak ister bireysel ister toplumsal düzeyde olsun bütünüyle insanı ve bütünüyle bir yaÅŸamı besler, büyütür. Hepimiz biliyoruz ki her bakımdan yoksul düÅŸmüÅŸ insanlar toplamından zengin bir toplum oluÅŸmaz. Hayatı besleyen bir damar kurumuÅŸsa bu marazi durum yaÅŸamın diÄŸer alan ve katlarına da sirayet eder. Bir hayat kendi içinde tutarlı bir bütünse ya sanatıyla, felsefesiyle siyasal, toplumsal ve ekonomik yapısıyla birlikte yükselir ya da birlikte alçalır. Bir yaÅŸamı inÅŸa etmek deÄŸerler üretmekle; tersten bir yaÅŸamı çökertmek deÄŸerleri tüketmekle, telef etmekle mümkün olur. Bize ait olan yaÅŸamları bize ait deÄŸerler dünyası ile kurarız. BaÅŸkalarına ait deÄŸerlerle kendi özgün ve özgür dünyamızı kurmamız mümkün deÄŸildir. BaÅŸkalarına ait bir hayatı yaÅŸamak; anlamaya, araÅŸtırmaya, derin farkediÅŸ ve analizlerle sonuçlar çıkarmaya takati kalmamış taklitçi benliklerin içine düÅŸtükleri çaresiz teslimiyetçiliktir. Teslimiyetçi benlikler ödünç ve kiÅŸiliksiz yaÅŸamak durumunda kalırlar, kalmışlardır. O kiÅŸiler nezdinde eÄŸer bir deÄŸer veya deÄŸerler skalasından söz ediliyorsa orada aslında kocaman bir yanılsama, koyu bir koÅŸullanma vardır. Taklit, düÅŸünceden bir ÅŸey içermediÄŸi için kayıp bilinçler üzerinde, ödünç hayatların, ödünç kavramların, ödünç motiflerin sığ kavgası verilir. Kavgası verilen deÄŸerler kazanılmış deÄŸerler olmadığından zihin ve bilgi gücüne, doÄŸallıkla açılmanın, geniÅŸlemenin, dönüÅŸümün heyecanı duyulmaz. Kendisine saygılı insan kazanılmış deÄŸerlerle ilkeleri belirlenmiÅŸ bir yaÅŸamın savunucusu ve sürdürücüsü olacağından arayışların, eleÅŸtirinin önü kapatılmaz. Çünkü kazanım bir defaya mahsus bir olgu deÄŸil bilakis her durumda yenilenen, yenilendikçe canlı kalan, diri kılan bir gerçektir. DeÄŸer sürekli düÅŸünmeyi, sürekli akıl ve alın teri akıtmayı zorunlu kılar. EÄŸer sahip olduÄŸumuz deÄŸerler üzerinde ve etrafında bu yönde bir gayret gösterilmezse çok geçmeden hayatımıza anlam ve güzellik katan deÄŸerler duraÄŸan yapısı içinde statikleÅŸir, köhner, çürür; giderek tabuya/tabulara dönüÅŸür. Bir zamanlar bilinç adına deÄŸer için, deÄŸer adına bilinç için verdiÄŸiniz kavganın istikameti anlayışsızlığa, idraksizliÄŸe, dayatmaya  sapar. Tarih bu acı gerçeÄŸin trajikomik örnekleriyle doludur. Bir zamanlar benliÄŸinizi ve yaÅŸamınızı anlamlı kılan, ışıtan deÄŸerler; sizin dışınızda cereyan eden zihni geliÅŸmelerin gerisinde ve içleri boÅŸaltılmış olarak deÄŸersizlikle eÅŸitlenir. Bir yandan deÄŸerlerinizin içeriÄŸini yenileyememiÅŸ, diÄŸer yandan yeni deÄŸerler de üretememiÅŸsinizdir. Aslına bakarsanız hayatı üretememiÅŸ, hayatı yenileyememiÅŸsinizdir. BaÅŸka bir söyleyiÅŸle algı ve anlam dünyanız, her ÅŸartta bir ırmak gibi akıp giden yaÅŸam ve varlık gerçekliÄŸini kavrayamamıştır. Bu noktada deÄŸerler bunalımı baÅŸlar. Ne nedir, niçindir, nasıldır bilinmez. Kelimeler, kavramlar, kutsallar her el atanın kendi keyfince yontacağı, yorumlayacağı zihni bir çöküntü ve hercümercin tozu dumanı içinde birbirine karışmıştır. Akıl ÅŸaşırmış, bilinç kaymış, ölçü kaybolmuÅŸtur. Bir milletin kültür ve düÅŸünce varlığını tehdit ve tahdit eden en ciddi bunalım iÅŸte budur. Orada bozulan, tıkanan sadece sanat, sadece edebiyat, içtimai tesanüt veya ekonomi deÄŸil doÄŸrudan insan ve yaÅŸamdır. Ä°nsan da yaÅŸam da diz üstü çökmüÅŸ ve birbirlerine hicranlarını arz etmektedir. Kaygının, korkunun, öfkenin kuÅŸatmasında insan da yaÅŸam da kendi kendini hiçliÄŸe tüketir olmuÅŸtur. Madem hayat birbirinden etkilenmeyen bağımsız üniteler toplamı deÄŸildir; öyleyse iyileÅŸme de kötüleÅŸme de bütün üniteleri etkileyen faktörler olarak var olurlar. Sanat alanında niçin iyi eserler veremediÄŸimizin açıklaması biraz da niçin iyi ıspanak yetiÅŸtiremediÄŸimizde gizlidir diye düÅŸünüyorum. Niçin ekonominin veya siyasetin özlenen düzeyde olmayışının sebebini, niçin aydınlarımızın istenen düÅŸünsel özgürlük ve olgunluk seviyesinde olmadığıyla cevaplamak isterim. Kolayca anlaşılacağı gibi üretim kavramını  salt maddi üretim baÄŸlamında anlamanın yanlış ve eksik olacağını ifade etmiÅŸ oluyorum.   

Åžunu söyleme imkânımızın fazla geçerliliÄŸi olacağını sanmıyorum: ‘Belki ekonomi ve bayındırlık alanında iyi sayılmayız ama bizim de üstün bir estetik anlayışımız var’. Veya ‘Adalet sistemimiz fazla iyi iÅŸlemiyor, siyasal yapımız problemlerle dolu ama ekonomik faaliyetlerimiz göz kamaÅŸtırıcı.’ Örnekleri çoÄŸaltabilirsiniz. Bana göre bütün bu kendimizi avutmaktan baÅŸka bir anlam içermeyen cümleler bir ÅŸekilde durumumuzu haklı çıkarmak için çocuksu mazeretler üretme yolunu aklileÅŸtirmeye dönük savunma mekanizmasının iÅŸletilmesinden baÅŸkası deÄŸildir. Mesele nedir? Fazla uzatmadan ben meselenin doÄŸrudan yaÅŸam ve insan tasavvuru ekseninde düÄŸümlendiÄŸini söylemek istiyorum. EÄŸer saÄŸlıklı bir insan tasavvurunuz varsa, yani ontolojik varlığımızı inkâra yönelmeden kendi gerçekliÄŸimize en uygun yaÅŸamı inÅŸa etmeye çalıştığımızda orada tüm soyut ve somut varlığımızın da birlikte güçlendiÄŸi görülecektir. Bir hayat bütüncül  yaÅŸandığında; ekonomiye, örneÄŸin tarımsal geliÅŸmelere veya çevreyi temiz tutmaya dönük faaliyetlerle birlikte ahlaki ve kültürel deÄŸerlerin de belli bilinç seviyesine eriÅŸtiÄŸi görülecektir. Ä°ÅŸte ancak o zaman bir deÄŸerden söz edilebilir ve o deÄŸerler gerçekten üretilmiÅŸ, kazanılmış karşılıklarıyla bir anlama sahip olabilir.   

Ä°lerlemeye ister ekonomik açılımla, isterse deÄŸerler noktasından bakılsın, yererli ölçüde üreten bir toplum olmayı, gereken çeÅŸitlilik ve kalitede baÅŸaramadığımız için toplumsal yaÅŸam birçok damardan tıkanmış, kültür ve medeniyetimiz yüzyıllardır zayıflama sürecine girmiÅŸtir. 

Maddi ve manevi bir ayrım yapmaksızın geliÅŸmeyi üretimle iliÅŸkilendirmem tüm kavramsal ve olgusal iliÅŸkilerin birbirini dolaysız ve kendiliÄŸinden etkileyen organik bütünlüÄŸü sebebiyledir. Uygarlığını yitirmiÅŸ bir neslin çocukları olarak bugün daha iyi koÅŸullarda var olmanın ve yaÅŸamanın mümkün yollarını arama çabası içindeysek tarihsel ölçekte uzun sayılacak bir zamanda kendimizi unutacak tarzda tehir ve ihmal ettiÄŸimizdendir.  

Tarihin zorunlu olarak getirip önümüze koyduÄŸu mecburiyetler veya yine tarihsel mecburiyetlerle kendimizi içinde bulduÄŸumuz zorlu, üretim ve rekabet dünyasına  gözlerimizi açtığımızda kendimizi tanımlamak için bile özgün kavramlarımızın olmadığını fark ettik. BenliÄŸimizi ve yaÅŸantımızı ifade ettiÄŸi söylenen deÄŸerler bilinç bulanıklığı içinde dışarıdan ithal edilmiÅŸtir. Yakın zamana kadar ithalle ikame olan sadece ekonomimiz deÄŸildi(r). Kültürümüz, hukukumuz, edebiyatımız, sanatımız, felsefemiz her ÅŸeyimiz ithaldi. Niçin ithal ediyoruz? Çok basit, çünkü üret(e)miyoruz. ÜretmediÄŸimiz ÅŸeylere de ihtiyaç duyduÄŸumuzdan iÅŸin kolayına kaçarak onlara ithal ederek sahip oluyoruz. Belki kolay bir yolla onlara sahip oluyoruz evet ama baÅŸkalarının bin bir gayretle ürettiÄŸi deÄŸere biz bir çırpıda, hemen hiçbir çaba göstermeksizin elde ettiÄŸimizden onun kıymetini de bilemiyoruz. DoÄŸrusu baÅŸka insan ve yaÅŸamların ihtiyaçlarına göre üretilmiÅŸ deÄŸerler belki bizim birinci önceliÄŸimiz deÄŸillerdi. Hadi bir ÅŸekilde onları hayatımıza kattık diyelim ama gelin görün ki, onları ortaya çıkaran süreç ve koÅŸulları yaÅŸamadığımızdan bir tuhaflık yaşıyoruz. YaÅŸam biçimimiz, kültür dünyamız ithalle ikame edilen anlayışa ters. Zarureten bu da olabilir, hatta toplumlar, kültürler arası alışveriÅŸi, bu yolla saÄŸlanan etkileÅŸimi makul ölçüleri içinde normal  karşılamak gerekir. Aslında kültür birbirine kapalı iliÅŸkilerden ziyade açık iliÅŸkiler ve iletiÅŸimler sonunda geliÅŸir, yenilenirler. Bu anlamda her bir kültür diÄŸerinin aynasıdır, denetçisidir. Her kültür diÄŸeri için bir imkândır. Ama bizde böyle olmadı, olmuyor. Kendimizi, kendi kültür kodlarımızı bilerek bir iliÅŸki kursak ve baÅŸkalarından mesela batıdan aldığımız kavram ve deÄŸerleri tahlil ederek bünyemize uygun hale getirsek, bu, saÄŸlıklı iÅŸleyen zihin dünyamızın sadece kanıtı olmayacak aynı zamanda bize belki bir çıkış, bir açılım da saÄŸlayacaktı. Ama zihin dünyamız deÄŸer üretme noktasında kendi varlığını tanımayacak ölçüde gaflete düÅŸtüÄŸünden batıdan ithal deÄŸerler bile deÄŸersizliÄŸe dönüÅŸmüÅŸtür. Ä°ÅŸte anormallik burada baÅŸlıyor. Diyelim ki bir kep aldık. Ama kep baÅŸa büyük geldi. Onu biraz geniÅŸleteceÄŸimiz yerde ısrarla ve zorbalıkla kafamızı küçültmemiz dayatılıyor. Bir toplum, ruhunu ve aklını yitirmeye görsün, onu ne acıklı yaÅŸamlar bekler; bir anlamda hepimiz böyle bir ortamın sıcaklığını yaÅŸamadık mı, yaÅŸamıyor muyuz?  

Åžu ya da bu ÅŸekilde ülkelerin birbirlerinden ihtiyaç duydukları malları ithal etmelerini anlamamak imkânsızdır. Hukuk, edebiyat, eÄŸitim, felsefe, anlayış ve giderek yaÅŸama biçimleri ithal etmelerini bir türlü anlayamıyor, kabullenemiyorum. Toplumun içine sürüklenmek istendiÄŸi gerilim hattında kavgası verilen tüm kavramlara bakınız, bunların tarihimizde hiç karşılıklarının olmadığını göreceksiniz. Her önüne gelenin ilkokul düzeyini aÅŸmayacak içeriÄŸiyle dillerine pelesenk ettikleri laiklik, çaÄŸdaÅŸ uygarlık, ilerleme, demokrasi gibi kavramlara bakınız hiç biri ya bize ait deÄŸil ya da bünyemize uygun hale getirebileceÄŸimiz bir senteze ulaÅŸtırılmamıştır. Bu karmaÅŸa ve akıl tutulması içinde saldıran da savunan da ne dediÄŸinin ayrımında deÄŸildir. Kimsenin bir ÅŸeyi, bir baÅŸkasını anlamak gibi bir derdinin olduÄŸu da gözlenememektedir. Ötekine tıkanmış kulaklar ve sıkılmış yumruklarla denenen diyalog sindirme ve giderek yok etme operasyonuna dönüÅŸtürülmektedir.  Siyasilerden, üniversite özellikle YÖK BaÅŸkanı Teziç’e kadar, sahici ve samimi olarak söz konusu kavramları Avrupa’da hangi süreçlerin ortaya çıkardığını ya bilmiyorlar ya da kasten jakoben tutum ve amaçlarını dayatmalarla gerçekleÅŸtirmek için yapay bahaneler, tabular oluÅŸturma gayreti içindeler. DiyeceÄŸim o ki, üretmediÄŸimiz veya içselleÅŸtiremediÄŸimiz kavramlar üzerinden verdiÄŸimiz kavganın toplumda ve tarihimizde karşılığı yoktur. Kör döÄŸüÅŸünü andıran bu tarz kavgalar kendimize ve yaÅŸama olan saygımızı yitirmemiz sebebiyledir. Dayatmacı bir tutumla gerilimden ÅŸahsi çıkar umdukları belli olan çevreler yaÅŸamı üretmek için hiçbir kaygısı olmayanlardır. YaÅŸamı üretmeyen, haliyle yaÅŸamı tüketmeye çalışanlar sadece kendi jakoben ideolojilerinin kaygısını güdenlerdir. Onların yaptıkları kepi büyütmek yerine kafamızın çapını küçültmeye çalışmaktır.        

Demek ki, bir toplum üretemediÄŸi zaman hayatın her alanında ve her ünitesinde geriye düÅŸüyor. Onun için de kalkınmışlık, geliÅŸmiÅŸlik gibi kavramları ÅŸimdiye deÄŸin yapılan kolaycılıkla sadece maddi veya sadece manevi kategoriye indirgeyerek ele almaktan yana deÄŸilim. Ekonomik alandaki geliÅŸmeler kendi kültür temellerini ve geleneÄŸini de oluÅŸturur. Daha da önemlisi kültür ve uygarlık bütün bir yaÅŸamı ve insan realitesini saran, kuÅŸatan, kucaklayan geniÅŸ bir iklimi ifade eder. Hayatın, var oluÅŸun doÄŸasına aykırı tasarım ve uygulamalar geliÅŸmeyi de engelleyici etkiler oluÅŸturur. Ä°nsanı ve yaÅŸamı özgür bırakmak gerekmektedir. Ä°nsan ve yaÅŸama saygılı olmak medeniyetin en ilk ve en basit ilkesidir. Bu ilk ve basit ilkeyi çiÄŸnediÄŸiniz zaman insanlığa, uygarlığa sırtınızı dönmüÅŸ olursunuz. O zaman yaÅŸam banal çıkarların yok edici kıskacında baskı altında kalır. YaÅŸamakla yaÅŸamamak, deÄŸerle deÄŸersizlik arasındaki ölçüyü belirleyen çizgi kaybolur. Bu anlayış ve uygulama içinde olanlar ile, ÅŸehrin en iÅŸlek caddesinin tam ortasında trafiÄŸe aldırmayan bizim ahbaplar veya onları hiçe sayan edalarla saÄŸlarından sollarından geçen otomobillerin sürücüleri arasında müthiÅŸ benzerlik vardır. Farklı kademeler ve farklı kategorilerde de olsalar her iki tip de hayata ve insana deÄŸer vermiyor.  

Öz saygımız olsaydı, kendimize deÄŸer verseydik yaÅŸamı daraltıcı, bunaltıcı bir tutumu benimsemez; düÅŸünce, bilgi ve deÄŸer üretimine hayatı zehir ederek tüketmeye hevesli olmazdık.  

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111696500 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net