20-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow KÃœRESEL ISINMA YENÄ° PAYLAÅžIM ARACI MI?
KÜRESEL ISINMA YENİ PAYLAŞIM ARACI MI? PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 33
KötüÇok iyi 
Yazar Raci DURCAN (Genç Birikim Dergisinden)   
14-06-2007
KÜRESEL ISINMA YENÄ° PAYLAÅžIM ARACI MI?
 
                                                                         Raci DURCAN (Genç Birikim Dergisinden)


     Image 2007 Yazı geldi, Ankara’da kırkikindi yaÄŸmurları baÅŸladı. Günaşırı yaÄŸmur yağıyor. Ülkenin çoÄŸu yerinde hava raporları ‘yaÄŸmurlu’ olarak gösteriyor. Bazı bölgelerimizde sel yüzünden insanlar dahi ölüyor. Küresel ısınma dolayısıyla en kurak yaza geçireceÄŸimizi iddia edenler fikirlerini deÄŸiÅŸtirtirdiler mi? diye bakıyorum; yaÄŸan yaÄŸmurları ‘Küresel felaket’ anonsuyla duyurmayı tercih ediyorlar. Dikkatinizi çekiyor mu?

                                             ***

 Okul yıllarında sizler de benim gibi Deli Dumrul hikayeleri okumuÅŸ olmalısınız. Kuru çayın üzerine köprü yapıp geçenden 5, geçmeyenden döve döve 10 akçe almakla nam salmış bir yiÄŸidi unutmak kolay deÄŸil.
     Günümüzde yaÅŸasaydı gözleri faltaşı gibi açılacak, belki ‘bunu ben nasıl düÅŸünemedim?’ diye hayıflanacaktı. Zamane Deli Dumrul’ları insanı kuru çay üzerine yapılmış köprüden geçirmenin deÄŸil; soluduÄŸu havayı satmanın peÅŸindeler. Yöntemleri biraz farklı tabii. Deli Dumrul gibi köprünün başına kılıçla dikelip geçmeye zorlamıyorlar. Köprüden geçmeye  heveslendiriyorlar sadece. Karşı çıkanlarsa medeniyetsizlik ve duyarsızlıkla suçluyorlar... O dönemde henüz medya icra-i sanat eylemediÄŸinden köprüden geçmenin faziletlerini reklam edip köylüleri gönüllü yapmak mümkün olmazdı. Åžimdi var ve soluduÄŸumuz havayı satın almak için pek hevesliyiz.
    

    Kyoto protokolünden bahsediyorum. Yıllardır ‘Küresel Isınma’ baÅŸlığı altında ifade edilen, insan eliyle atmosferin kirletilerek Dünya’nın felaketler zinciri içine itildiÄŸi iddialarından. Pek masum gibi görünen bu çabaların altında, zengin ülkelerin dünyayı yeniden paylaÅŸma düÅŸüncesi yatıyor. Bu yazıda sizlere Türk Medyasında pek yer bulmamış, fakat Amerikan ve özellikle Kanada basınında tartışma yaratan küresel ısınma’nın politik bir paylaşım aracı olduÄŸunu izah etmeye çalışacağız.

    Küresel Isınma tabir edilen ÅŸey; dünyanın ortalama ısındaki artışa iÅŸaret etmektedir. Bu baÄŸlamda felaket tellallarının dile getirdikleri ÅŸeyler ÅŸu ÅŸekildedir: 2005 yılı Dünya tarihinde bilinen en sıcak yılı yaÅŸamıştır. Isınma devam ederek bir dizi zincirleme felakete yol açacaktır. Isı artışının sebebi yeryüzündeki insan faaliyetleridir. Bu nedenle insan faaliyetlerine sınırlama getirilerek önlem alınabilir. 1980 yılından itibaren günümüze kadar ortalama ısı 0,5 derece santigrad artmıştır. Bu artışın rakamsal olarak küçük görülmekle birlikte sonuçları çok büyük olacak, milyonlarca insan doÄŸal felaketlerden etkilenecektir. Isınmaya neden olan insan faaliyetlerinden en önemlisi fosil yakıtların tüketimiyle atmosfere salınan karbon gazıdır. Atmosferdeki karbon gazı artışı ozon tabakasının incelmesine ve sera etkisi yaratarak ısınmaya neden olmaktadır. Ozon tabakasındaki incelme zararlı güneÅŸ ışınlarının filtrelenmeden dünyamıza ulaÅŸmasına yol açmakta ve canlı hayata zarar vermektedir. Ayrıca sera etkisi, Dünya’nın ortalama ısısının her geçen gün yükselmesine ve geri dönüÅŸümü olmayan bir reaksiyon zincirini tetiklenmesine neden olmaktadırlar. Ä°klimlerdeki deÄŸiÅŸim sokaktaki insanın dahi fark edebileceÄŸi bir duruma gelmiÅŸtir. Dünyanın ortlama ısısının yükselmesi kutupların erimesine, bu da Kuzey Amerika için hayati ehemmiyeti olan Atlas okyanusu sıcak su akıntısının kesilmesine ve denizlerdeki su seviyesinin yükselmesine neden olacaktır. Karbon gazı salınımına getirilecek sınırlamalarla bu felaketin önüne geçebiliriz vs... Bu fikirlerle her gün medya bombardımanına tutuluyorsunuz. Peki bunlar doÄŸru mu? Ä°nsan tabiatı yok edilebilir mi? Tabiatın kendi savunma mekanizması mevcut deÄŸil mi? Kyoto protokolü gerçekten çevreci bir anlayışla mı geliÅŸtirildi? Yoksa sanayileÅŸmekte olan ülkelere kısıtlama aracı yapılarak Dünya’nın zenginler tarafından yeniden paylaşımı için mi planlandı?

      28 Nisan 1975 tarihli Newsweek gazetesini açtığınızda, karşınızda kocaman ‘The Cooling World- SoÄŸuyan Dünya’ adlı makaleyi görebilirsiniz. Yayınlandığında büyük yankı uyandıran bu makalede Dünya’nın gittikçe soÄŸuduÄŸu ve 10 yıl içerinde kuzeyde Kanada, Rusya  gibi büyük buÄŸday üreticisi ülkelerin topraklarının donarak tarım yapılamaz hale geleceÄŸi iddia edilmiÅŸti. Hindistan, Pakistan gibi muson yaÄŸmurları nedeniyle tarım yapabilen ülkeler de dramatik bir ÅŸekilde soÄŸuyan iklim deÄŸiÅŸikliÄŸinden nasiplerini alacaklar; açlık, kıtlık gibi felaketlerden etkilenmeyen ülke kalmayacaktı. Aynı makalede Kolombiya üniversitesi görevlilerinin uydu fotoÄŸraflarını inceleyerek yaptıkları gözlemlemeler  N. Hemisphere bölgesindeki kar yüksekliÄŸinin ani ÅŸekilde arttığından bahsedilmektedir. 1964-72 yılları arasında aynı bölgeye düÅŸen güneÅŸ ışınları %1,3 oranında azalarak soÄŸumaya neden olduÄŸu iddia edilmektedir. BildiÄŸiniz gibi bu iddiaların hiçbiri gerçekleÅŸmedi. Ne dünya soÄŸudu, ne de iklimler radikal bir ÅŸekilde deÄŸiÅŸerek makalede öngörülen felaketler ortaya çıktı.

    Dünyanın giderek soÄŸuduÄŸu ve yeni bir buzul çağının eÅŸiÄŸinde olduÄŸumuz iddiaları çabuk unutuldu. Åžimdi felaket tellalları küresel ısınmadan söz ediyorlar. Fosil yakıtların büyük oranda tüketiminin yol açtığı karbondioksit salınımının sera etkisi yaratarak buna yol açtığını söylüyorlar. Bu doÄŸruysa yukarıdaki bahis konusu makalede geçen soÄŸumayı ne ile izah edeceksiniz? EÄŸer karbondioksit salınımı sera gazı etkisi yaratacak kadar etkiliyse Dünya’nın hızla sanayileÅŸtiÄŸi II. Dünya savaşı sonlarına rastlayan 1940-1980 yılları arasında ısı düÅŸüÅŸünü ne ile izah edeceksiniz? Ä°klim bilimcilerin açıklamalarına göre Dünyanın ortalama ısısı 1600-1700 yıllarından itibaren artmaya devam etmiÅŸ; 1940 yılından 1980 yılına kadar düÅŸüÅŸ göstermiÅŸtir. BilindiÄŸi gibi en büyük enerji sarfı, sanayileÅŸmenin hızla sürdüÄŸü II. Dünya savaşının bitiÅŸiyle baÅŸlamıştır. EÄŸer karbondioksit salınımı iklim üzerinde bu kadar etkiliyse ortalama ısıdaki bu 0,5 C lik düÅŸüÅŸ meydana gelmezdi. Gerçek ÅŸu ki Dünyanın ortalama ısısı, insan faaliyetlerine baÄŸlı kalmaksızın tarih içinde deÄŸiÅŸim göstermektedir.

    Bundan beÅŸyüzbin kadar yıl önce ilk buzul çağı sona ererken Dünyanın en sıcak bölgesi 7 dereceydi. OrtaçaÄŸ ısınma periyodu 1300 yıllarına kadar devam etti. Ardından gelen küçük buzul çağı Vikinglerin yerleÅŸtiÄŸi Görönland’ı yaÅŸanmaz hale getirdi. Küçük buzul çağında Londra’da Times nehri dondu ve üzerinde ateÅŸ yakılıp sığır piÅŸirebilecek duruma geldi. 1850 yılından itibaren dünya yeniden ısınmaya baÅŸladı 1940 yılına kadar devam bu süreç yerini 1980 yılına kadar devam eden soÄŸumaya terk etti. 1980 den itibaren tekrar yükselerek 2005 yılında tavan yaptı.

     GörüldüÄŸü gibi iklim deÄŸiÅŸiklikleri tarihte hep oldu. Bu deÄŸiÅŸikliklere neyin sebep olduÄŸu konusunda fikir birliÄŸi yoktur. Ä°nsan eliyle iklimlerin deÄŸiÅŸebileceÄŸini iddia edenler tarihteki deÄŸiÅŸikliklerin sebeplerini açıklamaya yanaÅŸmamaktadırlar. Zaten küresel ısınma senaristlerinin konuÅŸtuÄŸu dil bir bilim deÄŸil, felaket tellallığıdır.

     Küresel ısınma tellalları ozon tabakasının Antarktika üzerinde inceldiÄŸini ve incelmeye devam ettiÄŸini iddia etmektedirler. Gerçek ÅŸu ki, yeryüzünden itibaren 14-40 km yükseklikte bulunan ozon tabakası kalınlığı bölgelere göre deÄŸiÅŸiklik göstermektedir. Bir bölgedeki kalınlık da zaman içinde de deÄŸiÅŸim göstermektedir. Yani ozon tabakasının sadece Antarktika üzerinde inceldiÄŸi iddiası doÄŸru deÄŸildir.

    Ozon tabakasındaki incelme ilk defa 1970 yıllarından Amerikan kamuoyunda konuÅŸulmaya baÅŸlandı. Supersonic uçakların egzos yoluyla stratosfere bıraktığı suyun ozon tabakasını etkilediÄŸi iddia edildi. Bu teorinin yanlışlığı anlaşılınca suyun yerini NOx aldı. Nükleer patlama artıkları NOx üretmekte yahut onu stratosfere taşımaktaydı. Bunun gibi birçok iddia kamuoyunda tartışıldı. Sonuçta ABD uzayda üs kurma ve supersonik transport projelerini askıya aldı. Konunun üzerini açan kiÅŸi, Dünya’yı ufoların ziyaret ettiÄŸi iddialarının en ÅŸiddetli savunucularından, Arizona üniversitesi atmosferik fizikçisi James Mc. Donalds’ dı. Onun teorisine göre supersonik uçuÅŸlar ozon tabakalarında %4 lük bir azalmaya neden oluyordu. Bu, sadece ABD de yılda 40.000 deri kanseri vakası demekti. 1971 yılında yayınlanan Science dergisinde, 2 yıl içinde ozon eksikliÄŸinin %50 oranına yükseleceÄŸi, gündüz güneÅŸ ışınına maruz kalan canlıların körleÅŸeceÄŸi, John Stone tarafından iddia edildi. Kamuoyunu dehÅŸete düÅŸüren bu iddialar etkisini gösterdi, süpersonik transport için hazırlanmış uçak modelleri topraÄŸa gömüldü.  J. F. Keneddy’nin 1967 yılındaki katlinden sonra meydana gelen bu geliÅŸmeleri, Rusya ile nükleer savaÅŸa girmekten kaçınan ABD derin devletinin bir manevrası olarak deÄŸerlendirmek mümkündür. Nitekim 1975 yılında ABD ile Rusya arasında baÅŸlayan nükleer silahlardaki indirim görüÅŸmelerinde bu konu gündeme gelmiÅŸtir. Nükleer patlamaların ortaya çıkardığı nitrojen oksit’in ozon tabakasını tahrip ettiÄŸi öne sürülerek hızla tırmanmakta olan nükleer silah üretimi ve geliÅŸtirilmesi kontrol altına alınmıştır. Sonraları atmosferdeki nitrojen oksidin çoÄŸunun insan faaliyetleri sonucu oluÅŸmadığı ispatlandı. Hatta ozon tabakasını koruyan bağışıklık sistemi olduÄŸu söylendi. Fakat günümüzde de devam eden  ‘ozon savaÅŸları’ baÅŸlamış oldu.

    Küresel ısınmacı felaket tellallarının bilimle baÄŸdaÅŸmayan iddiaları gerçek iklim bilimcileri tarafından defalarca çürütülmüÅŸ olmasına raÄŸmen bunlar kamuoyuna yansıtılmaz. IPCC adlı kuruluÅŸun öncülük ettiÄŸi bu iddialar çoÄŸu bilim adamı tarafından kabul edilmezdir. IPCC’nin düzenlediÄŸi toplantıya katılan 2500 civarındaki bilim adamının sadece 80 tanesinin sonuç belgesini imzasıyla oluÅŸan metni herkesin onayladığı gerçeklermiÅŸ gibi sunmaktalar. Ä°mzalayanlar da iklim deÄŸiÅŸikliklerinin insan faaliyetleri sonucu oluÅŸtuÄŸunu deÄŸil, alınacak birtakım önlemlerin yararlı olabileceÄŸi ÅŸeklindeki tavsiye kararından dolayı bunu yapmışlardır.

   Küresel ısınmanın sera etkisinden dolayı oluÅŸtuÄŸunu ispatlayacak elimizde bilimsel bir veri mevcut deÄŸildir. Sera’yı bilirsiniz, saydam bir bölgeye hapsolarak çevresinden ayrılmış hava kütlesinin güneÅŸ ışınlarıyla ısınması sonucu oluÅŸur. Böyle bir ÅŸey olsaydı üst atmosferde ölçülen sıcaklıkların, yer tabanlı sıcaklık artışıyla paralellik göstermesi gerekecekti. Üst atmosferde ölçülen böyle anormal bir artış söz konusu deÄŸildir. 10 yıllık periyodlar için 0,12 C lik bir artış söz konusudur. Bu artışta ÅŸehirleÅŸme etkisinin önemini IPCC dahi kabul etmektedir. Åžehirlerdeki beton ve asfalt yığınlarının güneÅŸ ışınlarını absorbe etmekten çok geri yansıttığını sizler de gözlemliyorsunuzdur. Böylece kar yaÄŸdığında ÅŸehir dışındaki kırsallara ÅŸehir içinden daha fazla yaÄŸmış olduÄŸunu fark etmiÅŸsinizdir.

    Antarktika’nın ısınarak buz kütlelerinin eridiÄŸi iddiaları doÄŸru deÄŸildir. Nature dergisinin yayınladığı fakat The Times’ın görmezden geldiÄŸi makaleye göre Antarktika 1966 yılından beri soÄŸumaktadır. Batı Antarktika buz kütlesi erimekten çok kalınlaÅŸmaktadır. Bazı vadilerdeki kar kalınlığı artmakta ve bazı bölgelerdeki ısı düÅŸüÅŸü 10 yıllık periyod için 2 derece olarak ölçülmüÅŸtür.

     Küresel ısınmanın insan saÄŸlığı ve geleceÄŸi için bir tehdit oluÅŸturduÄŸu tezi de bilimsel deÄŸildir. Karbondioksitin zirai alanda üretimi artırıcı etkisi olduÄŸu bilinen bir gerçektir. Hatta karbon dioksitin bol olduÄŸu dönemde %30’a varan üretim artışları görülmektedir. Ayrıca yüksek sıcaklıklar, ölüm oranlarını azaltmaktadır. Sıcaklık artışında görülen ölümler(mesela 2005 Fransa) sıcaklık artışından deÄŸil, sıcaklık deÄŸiÅŸkenliÄŸinden kaynaklandığı bilim adamları tarafından ifade edilmektedir.

    Küresel ısınmacı tez IPCC toplantılarına dayanır. IPCC üçüncü toplantısında Mann’ın çalışmalarını temel alarak Küresel ısınmayı red edilemez bilimsel bir gerçekmiÅŸ gibi sunmuÅŸtur. Küresel ısınmayı yani; ani artışı izah için kullandığı ‘hokey çubuÄŸu-hockey stick’ tabiriyle  meÅŸhurdur. Mann’ın çalışması birçok zaaf taşımaktadır. Ä°lki; çalışmalarında sadece Kuzey Hemisphere yöresini baz almasıdır. Bir bölgede yapılan incelemeyle dünyanın genelini açıklayıcı bir tez öne sürmenin yanlışlığını kabul edersiniz. Ä°klimlerin tarih boyunca istikrarlı bir çizgide olduÄŸu kabulüyle 2000 yılını, son bin yılın en sıcak yılı ilan etmiÅŸtir. Ä°klimlerin istikrarı konusunda teorisinde kullandığı 12 set verinin dokuzunu aÄŸaç halkaları incelemelerinden, üçünü ise buz kalıpları incelemelerinden almıştır. Modelinde deÄŸerlendirmeye aldığı buz kütlelerinin bazıları Güney Hemisphere’den bir kısmı Görönland’dan ve iki tanesi de Peru’dan alınmıştır. Åžimdi düÅŸününüz; 12 set veriden sadece 8 tanesi Kuzey Hemisphere aittir ve onlar da aÄŸaç halkaları sıcaklık tespit etme metoduyla elde edilmiÅŸtir. Bu verilere dayanarak son bin yılın en sıcak dönemini yaÅŸadığımız iddia edilmektedir. Mann’ın tezi iklimlerde istikrar olduÄŸu kabulüne dayanır. Halbuki Dünya’nın buzul çağından çıktıktan sonra 12.000 yıl önce ortalama ısının 14 C olduÄŸu bilinmektedir. 800-1300 yılları arasında bir ısınma süreci yaÅŸandığı, ardından 1300-1850 yılına kadar küçük buzul çağıyla tekrar soÄŸuduÄŸu bilim çevreleri tarafından kabul edilen bir gerçektir. Mann’ın ‘Hockey Stick’ adıyla anılan tezi yeryüzü tabanlı ölçümlere dayanmaktadır. Yer bazlı ölçmelerin üst atmosferdeki ölçümlerden farklılık gösterdiÄŸini daha önce izah etmiÅŸtik. Bu farkın büyük ölçüde ÅŸehirleÅŸme etkisinden kaynaklandığını da... Meteorolojistlerin dünya çapındaki 10.000 kadar veri toplama istasyonu ÅŸehirlerde yahut ÅŸehirlere yakın bölgelerdedir. AÄŸaç halkası deÄŸerleri tezde veri olarak deÄŸerlendirilmeden çıkartıldığında Mann’ın tezi askıda kalmakta ve açıkladıkları kanaate ulaşılamayacağını kendisi ve arkadaÅŸları dahi kabul etmektedir.

    Küresel ısınmacı tezin sahipleri Amerika ve Avrupa’da yüksek bürokratik kademelere getirilirken bu tezin yanlışlığını ispatlayan bilim adamlarının söyledikleri kulak arkası edilmektedir Gerek medya, gerekse yönetimler tarafından cezalandırılmaktalar. Daha önce internette yayınlanmış bu konuyla ilgili bir makalemi deÄŸiÅŸik haber kuruluÅŸlarına ve editörlere göndermiÅŸ olmama raÄŸmen bir tane bile geri dönüÅŸ olmadı. Her gün ‘küresel ısınma ÅŸu kadar zarara neden oldu’ diye felaket tellallığı yapanlar, aksi düÅŸünceyi görmezden gelmeyi tercih etmektedirler.

  Bütün bunlar bir yana, Kyoto sözleÅŸmesini Küresel ısınmanın bir çözümü gibi önümüze sürülmektedir. Kyoto sözleÅŸmesi atmosfere salınacak gazlarda bir düÅŸüÅŸ meydana getirmeyecektir. Hedefi, karbon salınımı 1990’lardaki seviyenin 5 puan altına çekmektir. Avrupa ülkeleri bu hedefi tutturamadıklarını geçen yıl belirtmiÅŸlerdir. SözleÅŸmenin ayrıcalıklı ülkeleri vardır. Hindistan, Rusya, Kazakistan gibi ülkeler salınımlarını azaltmak zorunda deÄŸiller, hatta alacaklı duruma geçmektedirler. Üstelik bir ülke kendisi karbon salınımını azaltamıyorsa bunu kotası olan baÅŸka ülkeden satın alabilmektedir. ÖrneÄŸin ABD’nin fazlası, Uganda’nın eksiÄŸi vardır ve ABD bu ülkenin karbon salınımını satın alarak yükümlüÄŸünden kurtulabilmektedir. Yahut üçüncü ülkelerde geliÅŸtireceÄŸi projelerden alacağı puanlar hedefinden düÅŸülecektir. Bu ve bunun gibi maddelerle Dünya’daki toplam karbon salınımı düÅŸmeyecek, sadece ticari bir meta haline gelecektir. Milyarlarca dolarla ifade edilen yeni bir piyasa oluÅŸacaktır.

   Karbon salınımındaki düÅŸüÅŸ hedeflerinin gerçekleÅŸmesi, sanayileÅŸmiÅŸ ülkelerdeki yatırımların azalması ve bu da milyonlarca kiÅŸinin iÅŸsiz kalması demektir. Ä°ÅŸsizlik meydana geldiÄŸinde bundan ilk etkileyecek kiÅŸiler ABD’de hispanikler, zenciler ve bu gibi yabancı unsurlardır. Karbon salınımındaki gerçek düÅŸüÅŸü elde etmek, dünya sanayisinin geriye gitmesi, iÅŸsizlik ve buna baÄŸlı yoksulluk demektir. YoksulluÄŸun çevre kirliliÄŸini artırıcı bir etkisi olduÄŸunu hepiniz kabul edersiniz. Bugün bile ÅŸehrin varoÅŸlarına gittiÄŸinizde kışın hava kirliliÄŸinden genzinizin yandığını görebilirsiniz. Çevreyi nisbeten az kirleten teknolojiyi kullanmak belli bir hayat standardını gerektirmektedir. Çevrecilik, iÅŸsizlik ve yoksulluÄŸu getirip tabiatın daha çok tahrip olmasına yol açacaktır.

     Bugün 4.000 den fazla -ki içlerinde 70 tanesi nobel ödülü kazanmıştır- bilim adamı Mann’ın görüÅŸlerinin tam aksini ispatlamışlardır. Harward-Smithson astrofizik merkezinin yayınlamış olduÄŸu ‘1000 yıllık iklim çalışması’ adlı dökumanda küresel ısınmacı tezin ne kadar büyük bilimsel defektler taşıdığı izah edilmiÅŸtir. Tarihteki iklim deÄŸiÅŸiklikleri ele alınarak günümüzdeki deÄŸiÅŸikliklerin gayet tabii olduÄŸu anlatılmak istenmiÅŸtir. Üstelik bu çalışmada Mann’ın yaptığı gibi sadece aÄŸaç halkaları metodu kullanılmamıştır. Tarih içinde çok kısa (100 yıl) geçmiÅŸi olan ısı kayıtlarındansa, meteorolojistlerin araÅŸtırmalarında kullandıkları onlarca metoda dayalı verilerin deÄŸerlendirilmesiyle elde edilen ısı eÄŸrileri gerçek durumu gözler önüne sermektedir. Ä°klim deÄŸimleri karbon salınımından deÄŸil, bugün henüz bilinmeyen baÅŸka nedenlerden, belki GüneÅŸ fırtınalarından kaynaklanmaktdır. Üst atmosferde meydana gelen karbon artışının, iklim deÄŸiÅŸiminden önce mi sonra mı oluÅŸtuÄŸu konusunda bir fikir birliÄŸi yoktur. Bu artış iklim deÄŸiÅŸiminden sonra meydana geliyorsa zaten bu konuyu tartÅŸmak gereksizdir.

     Kyoto protolünün öngördüÄŸü iklim deÄŸiÅŸimi  ve bunun insan faaliyetleri sonucu oluÅŸtuÄŸu tezi büyük bir ekonomik silah olarak gündemimize girmiÅŸtir. Dünyadaki tüm hesaplaÅŸmalar, bölüÅŸümler ÅŸimdi ozon üzerinden yapılmaktadır. Yunan felsefesindeki 4 element’den (ateÅŸ, toprak, su, hava) sonuncusu da vahÅŸi kapitalizm tarafından ticari meta haline getirilmiÅŸtir. Nefes alırken deÄŸil ama, verirken vergilendirileceÄŸiz, ücret ödeyeceÄŸiz. Nefesimizi dahi ücretlendirecek bu yeni kısıtlamaya karşı çıkmalı, akamete uÄŸratmalıyız. Küresel ısınma ve buna dayalı felaket senaryolarını üzerinde hiç düÅŸünmeden, red edilemez bilimsel gerçeklermiÅŸ gibi önümüze sunan medyaya tavır belirtmeliyiz. GeleceÄŸimizi kurtarmak adına geleceÄŸimizi yok etmeyi hedefleyen bu söylemin bilim diliyle konuÅŸmadığını, politik bir proje olduÄŸunu anlamalı ve anlatmalıyız. Fosil yakıtlara dayalı bir ekonominin sürüp gittiÄŸi Müslüman coÄŸrafyayı derinden etkileyecek bu yalan kampanyaya teslim olmamalıyız. 

  (*)  Makale büyük ölçüde ABD Oklahama senatörü J. M. Inhofe’in 28 Temmuz 2003 de yaptığı parlamento konuÅŸması ve Rogelio Moduro’un ‘The Holes in Ozon Hole’ adlı kitabının özetinden yararlanılarak hazırlanmıştır.

 (yazı genç birikim dergisinden alıntıdır) 

Yorum
Hidrojen
Yazar girisim açık 2007-07-11 10:03:05
Hidrojen
Yazar girisim açık 2007-07-11 10:04:33
AÅŸağıda alıntılanan yazı, Küresel Isınma feryadının ardında ne yattığına dair bir ipucu vermektedir. 
Kaynak:http://otvav.wordpress.com/2007/03/22/kuresel-isinma-icin-yegane-cozum-yenilenebilir-enerjiler-ve-hidrojen/ 
 
KÃœRESEL ISINMA İÇİN YEGANE ÇÖZÃœM YENÄ°LENEBÄ°LÄ°R ENERJÄ°LER VE HÄ°DROJEN (DÃœNYA) 
 
Prof. Dr. L Engin TÃœRE 
UNIDO-ICHET Direktör Yrd.  
 
 
 
Dünyamızı tehdit eden küresel ısınmanın temel nedeni olan ve fosil yakıtlar olarak tarif edilen kömür, petrol ve doÄŸalgazın dünyamıza verdiÄŸi korkunç boyuttaki zararlardan biraz bahsedeceÄŸim. BilindiÄŸi gibi insanlık özellikle son 150 yıldır yoÄŸun olarak bu fosil yakıtları tüketmekte ve bunun sonucu olarak dünyamız yaÅŸanabilir bir yer olmaktan hızla çıkmaktadır. Fosil yakıtların saÄŸladığı avantajlar yanında verdiÄŸi zararlar saymakla bitecek gibi deÄŸildir. ÖrneÄŸin kömürün kalorifer kazanında veya sobalarımızda yandığı zaman atmosfere saldığı zehirli gazlardan bahsetmeden önce, kömür madenlerinden, buralarda grizu patlamaları sonucu hayatını kaybeden yüzlerce madenciden, kömürün çıkartılması, saklanması, taşınması ve nihayet yakılması sonucu çevreye verilen zararları incelememiz gerekir.  
 
 
Kömüre benzer ÅŸekilde petrol kuyulanndaki yangınlar, özellikle petrolün büyük tankerlerle deniz yoluyla taşınması sırasında meydana gelen kazalar sonucu denizlere saçılan ve doÄŸal hayata geri dönülemez zararlar veren tanker facialanrının maddi boyutu maalesef tahminlerin çok üzerindedir. Birçokları tarafından adeta çevre dostu yakıt olarak takdim edilen doÄŸalgaz ise hiç de sanıldığı gibi sütten çıkma ak kaşık deÄŸildir. DoÄŸalgazın çevreye verdiÄŸi zararlar kömür ve petrole göre nispeten daha az da olsa, küresel ısınmaya neden olan gazların başında gelen karbondioksit ve asit yaÄŸmurlarına neden olan azot oksider, doÄŸalgaz yakıldığında da yine bol miktarda atmosfere atılmaktadır. 
Fosil yakıtların çevreye verdiÄŸi tüm bu zararlar, sosyal maliyet olarak kabul edilmekte olup, bunların insanlar, bitki örtüsü, hayvanlar, hatta binalar üzerindeki olumsuz etkileri tek tek hesaplanmaktadır. Sosyal maliyet konusu üzerinde yapılan ciddi çalışmalar fosil yakıtların çevreye verdiÄŸi zararın yılda yaklaşık 5 trilyon dolar (5 bin milyar dolar) olduÄŸunu ortaya çıkarmıştır. Yani Türkiye bütçesinin neredeyse 125 katı. 
 
 
 
Fosil yakıtların bu korkunç boyuttaki zararları bilinmesine raÄŸmen, özellikle, bunlardan büyük kazanç saÄŸlayan uluslararası ÅŸirketler ve tabii onların desteklediÄŸi politikacılar dünyamızı kirletmeye devam etmektedirler. Burada en büyük teselli ve umudumuz ise bu kirletme sürecinin fazla devam edemeyeceÄŸi, zira fosil yakıtların 30-40 sene gibi çok yakın bir gelecekte tükenecek olmasıdır. Geçen aylarda BP BaÅŸkanı‘nın 38 yıllık petrol rezervi var beyanı üzerine, bazı ulusal gazetelerin “korkulacak bir ÅŸey yok daha 38 yıllık petrol var” ÅŸeklinde manÅŸet atmaları, toplumun uzağı görmekten ne kadar aciz olduÄŸunun açık bir göstergesidir. On binlerce yıllık insanlık, hatta yüzlerce yıllık devlet tarihleri içinde 38 yıl son derece küçük bir zaman dilimi olup, ülkelerin planlannı bu gerçeÄŸe göre yapmaları gerekir. Konunun diÄŸer boyutu ise doÄŸaya, çevremize karşı yapılan bu acımasız saldınya karşı dünyanızın da kendi ekolojik dengesini korumak için verdiÄŸi ilginç savunmadır. ÖrneÄŸin Andrew Katrina gibi isimler verilen fırtınaların ÅŸiddetlerini giderek arttırması, daha çok sel baskınları veya aşırı kuraklık olması, buzulların hızla eriyerek, denizlerin yükselmesi gibi deÄŸiÅŸiklikler son yıllarda daha çok gözlenmektedir. Bunların hepsi dünyanın bu savunma mekanizmasının bir parçası olarak kabul edilebilir. Ä°nsanoÄŸlu kendi bindiÄŸi dalı kesmekte ve yaÅŸadığı çevreye verdiÄŸi zararları arttırdıkça göreceÄŸi tepkinin de giderek artacağının ve hatta bu hatanın kendi sonu olacağının bilmem farkında mı? 
Peki, bu problemlerin çözümü var mı? Benzin biterse otomobillerimizi neyle çalıştıracağız? DoÄŸal gaz ve kömür biterse neyle ısınacağız? Daha temiz ve güvenli bir yakıt bulunabilir mi? Dünyamızı bu çevre kirliliÄŸinden ve küresel ısınmadan kurtarabilecek miyiz? Bütün bu soruların cevabı kesinlikle EVET ama vakit geçirmeden politikalarımızı ve çalışmalarımızı temiz ve yenilenebilir kaynaklara yöneltmek ÅŸartıyla. 
 
 
 
Yapılan çalışmalar ve hesaplamalar, sahip olduÄŸumuz güneÅŸ, rüzgar, jeotermal, biyoküde, hidrolik, dalga, gelgit gibi temiz enerji kaynaklarının tüm enerji ihtiyacımızın yüzlerce defa fazlasını saÄŸlayabileceÄŸini göstermektedir. Burada bu enerjilerin maliyetleri ve dezavantajları nelerdir soruları akla gelmektedir. Günümüzde rüzgar enerjisi gibi kaynaklar ile fosil yakıtlar karşılaÅŸtırıldığında, maalesef yukarıda kısaca deÄŸindiÄŸim sosyal maliyet hesapları göz önüne alınmamakta ve örneÄŸin kömürle veya doÄŸalgaz ile çalışan bir termik santralın kuruluÅŸ, yakıt, iÅŸletme ve benzeri giderleri üzerinden üretilecek elektriÄŸin birim fiyatı hesaplanmaktadır. Bu santralın çevreye vereceÄŸi zararlar maliyet hesaplarına dahil edilmediÄŸi için sonuç olarak elektrik fiyatı rüzgar enerjisinden elde edilecek elektrikten daha ucuz gözükmektedir. Bugün, bazı geliÅŸmiÅŸ ülkeler karbon vergisi ve çevre etki deÄŸerlendirmesi sistemini uygulamakta olup, karşılaÅŸtırmayı bu faktörleri göz önüne alarak yapmaktadırlar. Burada unutulmaması gereken diÄŸer bir konu da Türkiye‘nin enerjisinin yaklaşık yüzde 70‘ini ithal ettiÄŸi ve bunun karşılığında yılda 20 milyar doların üzerinde yurtdışına ödeme yaptığıdır. Ödenen bu miktarın önümüzdeki yıllarda hem artacak ithalat miktarı hem de petrol ve doÄŸalgaza yapılacak zamlarla daha da büyüyeceÄŸi ve ekonomimizde gittikçe derinleÅŸen bir yara açacağı kesindir. BilindiÄŸi üzere Türkiye petrol, doÄŸalgaz ve kömür gibi fosil yakıt kaynakları yönünden fakir bir ülke olmasına karşın, güneÅŸ, rüzgar, ve jeotermal gibi temiz enerji kaynakları yönünden son derece zengin bir ülkedir. Görüldüğü gibi temiz ve yenilenebilir kaynaklara yönelmek Türkiye için bir tercih deÄŸil zorunluluktur. Atatürk‘e 1936 sanayi planı hazırlığı sırasında, kömürden benzin üretimimin mümkün fakat bunun pahalı olduÄŸu söylendiÄŸinde aynen ÅŸu cevabı vermiÅŸtir. “Kömürden benzin istihsali bir maliyet mevzuu deÄŸil, bir milli müdafaa mevzudur.” 
 
 
 
Temiz enerji kaynaklarının geniÅŸ çapta kullanılmasını engelleyen faktörlerin başında bu enerjilerin kesikli yani düzensiz olması ve depolanamaması gelmektedir. ÖrneÄŸin güneÅŸ enerjisi günün her saatinde aynı ÅŸiddette olmadığı gibi havanın bulutlu olması halinde gücünü büyük ölçüde kaybetmektedir. Bu enerjiler ile son kullanıcı arasında bir baÄŸlayıcıya yani sentetik bir yakıta gerek duyulmaktadır. Uzun yıllar yapılan araÅŸtırmaların sonucu bu baÄŸlayıcının ideal yakıt olarak kabul edilen hidrojen olduÄŸunu göstermiÅŸtir. Hidrojen aynı elektrik gibi ikincil bir enerji, yani enerji taşıyıcı olup, bir ÅŸekilde üretilmesi gerekmektedir. Bu üretimin temiz enerji kaynakları ile sudan elde edilmesi ise hem sonsuz bir enerji, hem de dünyanın küresel ısınma baÅŸta olmak üzere tüm çevre problemlerinden kurtulması anlamına gelmektedir. ÖrneÄŸin güneÅŸ enerjisi ile suyun hidrojen ve oksijene ayrılması, elde edilen hidrojenin istenilen yere boru hatları veya depolanmış olarak taşınması ve daha sonra yine oksijenle birleÅŸerek yakılması sonucunda elde edilen enerjinin atık maddesi yine birkaç damla saf su veya su buharı olmaktadır. 
 
 
 
Hidrojen güvenliÄŸi konusunda yapılan çalışmalar bu yakıtın benzin, LPG gibi yakıtlardan çok daha güvenli olduÄŸunu göstermiÅŸtir. BilindiÄŸi üzere 6 Mayıs 1937 de Alman yapımı Hindenburg adını taşıyan zeplinin fırtınalı bir havada Amerika da Lakehurst ÅŸehrine inerken padaması sonucu 37 kiÅŸinin hayatını kaybetmesi hidrojenin güvenliÄŸi konusunda maalesef yanlış bir kanaat oluÅŸturmuÅŸtur. Daha sonra NASA tarafından bu konuda yapılan kapsamlı bir araÅŸtırmanın sonucu hazırlanan raporda kazanın, balonun yapıldığı kumaşın üzerine sürülen boya karışımının son derece yanıcı olmasından kaynaklandığı ve hava ÅŸartları nedeniyle bulutlardan boÅŸalan statik elektriÄŸin bu maddeyi ateÅŸlediÄŸini göstermiÅŸtir. Raporda ayrıca hidrojenin yakıt olarak deÄŸil, balonun havalanması için kullanıldığı ve motorlar için depolarda dizel yakıtı bulunduÄŸu belirlenmiÅŸtir. Sonuç olarak, hidrojen yerine asal gaz olarak bilinen helyum gazı kullanılsa dahi kazanın kaçınılmaz olduÄŸunu ve balon ateÅŸ aldıktan sonra dizel yakıtın saatlerce yanmaya devam ederek aynı facianın yaÅŸanmasına neden olacağı açıklanmıştır. 
 
 
 
BilindiÄŸi üzere hidrojen havadan 14 kat daha hafif olup, yakılabilmesi için havadaki konsantrasyonunun en az yüzde 4 olması gerekir. Hidrojenin basınçlı tüpler içindeyken, tüpün delinmesi durumunda hızla havaya yayılarak konsantrasyonu düşer ve yakılabilmesi imkansız hale gelir. Yapılan deneyler, böyle bir durumda hidrojenin yakılabilmesi için delinen tüpün 35-40 cm yakınında ilk saniyeler içinde bir kibrit çakılması gerektiÄŸini göstermiÅŸtir. Benzinin ateÅŸ alması için gerekli konsantrasyonun yüzde 1 ve havadaki yayılma hızının hidrojene göre çok küçük olduÄŸu göz önüne alındığında, hidrojenin benzine göre çok daha güvenli olduÄŸu açıkça görülmektedir. Ayrıca, hidrojenin yandığı zaman sadece saf su oluÅŸturması ve diÄŸer yakıtlarda olduÄŸu gibi zehirli gazlar ve karbon dioksit üretmemesi büyük bir avantaj olarak kabul edilir. BilindiÄŸi üzere, özellikle uçak yangınlarında bir çok insan duman ve zehirli gazlar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. ÖrneÄŸin pistte çarpışan uçaklarda çıkan yangınlar üzerine yapılan bir çalışmada, bu uçaklarda benzin yerine hidrojen kullanılması durumunda hiç kimsenin hayatını kaybetmeyeceÄŸi anlaşılmıştır. Hidrojenin güvenlik açısından diÄŸer yakıtlara göre diÄŸer bir üstünlüğü ise hidrojen alevinin ısı yaymasının çok daha az olması dolaysıyla etrafına daha az zarar vermesi ve yangının yayılmasına engel olmasıdır. 
 
 
 
Fosil yakıtlardan yalnız doÄŸrudan yakma ile enerji elde edilebilirken hidrojenden katalitik yanma, kimyasal dönüşün, doÄŸrudan buhar üretimi ve en önemlisi elektrokimyasal dönüşüm yoluyla enerji temin etmek mümkündür. Yakıt pilleri (Fuel cell) olarak bilinen bu sistemlerle hidrojenden yüksek verimde elektrik enerjisi elde edilebilmektedir. Günümüzde yakıt pilleri artık diz üstü bilgisayarlardan, otomobil otobüs gibi taşıt araçlarından denizaltılara kadar hemen her yerde kullanılmaya baÅŸlanmıştır. Hidrojenle çalışan yüzlerce otomobil, otobüs ve diÄŸer, araçlar artık dünyanın her tarafında insan ve yük taşımaktadır. 
Dünyada birçok ülke önümüzdeki yıllarda hidrojen enerjisine geçiÅŸ için yoÄŸun çalışmalar yapmaktadırlar. Ayrıca, sınırlı miktarda rezerve sahip fosil yakıtların 40-50 sene gibi çok kısa bir sürede tükeneceÄŸi gerçeÄŸi göz önüne alındığında zaten baÅŸka bir alternatif de bulunmamaktadır. Hidrojen enerjisi, ülkeleri petrol doÄŸalgaz gibi yakıtların ithali konusunda dışa bağımlı olmaktan kurtardığı için “bağımsızlık yakıtı” olarak da adlandırılmaktadır. Nisan 2004 de Kaliforniya Valisi Arnold Schwarzenegger “Hidrojen Otoyolları” projesi çerçevesinde halen 12 adet olan hidrojen dolum istasyonu sayısını önümüzdeki 6 yılda 200‘e çıkartmak için çalışma baÅŸlatmış ve bundan böyle her 30 km de hidrojenli arabalar için dolum istasyonları bulunacağı müjdesini vermiÅŸtir. Japonya önümüzdeki 20 yıl içinde 15 milyon hidrojenle çalışan otomobil imali için karar almış bulunmaktadır. Bu konuda dünyanın çeÅŸitli ülkelerinden yüzlerce örnek vermek mümkündür. 
Hidrojen enerjisi konusunda Türkiye‘de de çok önemli adımlar atılmıştır. Uluslararası Hidrojen Enerjisi BirliÄŸi (IAHE) BaÅŸkanı ve Miami Ãœniversitesi Temiz Enerji Enstitüsü Direktörü, Türk bilim adamı Prof. Dr. T. Nejat VeziroÄŸlu‘nun uzun yıllar süren çabaları nihayet sonuç vermiÅŸ ve Dünyada tek olan “BirleÅŸmiÅŸ Milleder Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi (UNIDO-ICHET) Mayıs 2004 yılında Ä°stanbul‘da kurularak çalışmalarına baÅŸlamıştır. 
 
 
 
Türkiye bugüne kadar hızla geliÅŸen teknolojiyi yakalamakta geç kalmış ve devamlı teknoloji ithal eden bir ülke konumuna gelmiÅŸtir. Hiç olmazsa enerji alanında bu konumdan çıkma ÅŸansı ÅŸimdi önümüzde durmaktadır. Artan enerji ihtiyacı ile bu ithalatın daha da artacağı kesindir. Türkiye‘nin geliÅŸmiÅŸ bir ülke konumuna gelmesi için fırsat önümüzdedir. Hidrojen enerji teknolojisinin ülkemizde geliÅŸtirilmesi hemen her sektörde yeni iÅŸ olanakları yaratacaktır. Türk bilim adamlarının ve sanayicisinin dikkatini geleceÄŸi kesin olan bu alana çevirmesini temenni ederim. 
 
(Dünya 15.02.2007) 
 
Hidrojen Devrimi 
 
Fosil yakıtların yakın bir gelecekte tükeneceÄŸine dair ön görüler baÅŸta otomotiv sektörü olmak üzere enerji kaynaklarıyla iliÅŸkili sektörleri harekete geçirdi.  
 
1990’ların ortalarından itibaren benzin ve yakıt pili ile birlikte çalışan melez (hibrid) araçlar geliÅŸtirilirken, yakıt pilinin beslenmesinde yakıt kaynağı olarak hidrojen kullanılıyor. Åžu anda prototipleri geliÅŸtirilen araçlar petrol yakıtlı araçlar gibi gürültü yapmıyor ve havaya bıraktığı emisyon ise sudan ibaret. Hidrojenin üretilmesinin ucuz hale gelmesi ile birlikte yaygınlaÅŸacak olan bu araçlar son tüketiciler için de petrol yakıtlarına oranla çok daha ucuz ve iki-üç kat daha verimli hale gelecek. Hidrojen,evsel ısınma ve elektrik ihtiyacının karşılanmasında önümüzdeki 20-30 yıllık süreçte düşük maliyeti ile önemli bir paya sahip olacak. Uzmanlara göre bugünkü teknoloji ile iki kova su ile normal büyüklükte bir evin elektrik ihtiyacının karşılanması mümkün.  
 
 
 
Önümüzdeki 30-40 yıllık dönemde Çin, Hindistan gibi yükselen ekonomilerin hızla artan talebiyle birlikte petrolün fiyatının bugünkü varil başına 60 dolar düzeyini katlaması bekleniyor. Bu durum karşısında devletler enerji çeÅŸitliliÄŸi ve güvenliÄŸinin saÄŸlanması için alternatif kaynak arayışında. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimin hız kazandığı bu dönemde geleceÄŸin yakıtı olarak kabul edilen hidrojen hem devlet bütçelerinde hem de ÅŸirketlerin ar-ge yatırımlarında önemli bir yer tutmaya baÅŸladı. Uluslararası Enerji Ajansı’nın vizyonu temiz ve sürdürülebilir enerji arzının saÄŸlanmasında hidrojenin ekonominin tüm sektörlerinde anahtar rol üstleneceÄŸi yönünde. Hidrojenin yaygınlaÅŸmasını saÄŸlayacak üç unsur, enerji sektörünün ithal petrole bağımlı olması, daha verimli ve düşük maliyetli enerji saÄŸlama, çevreyi kirletmeyen temiz kaynak arayışı. Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomilerin artan enerji talebi doÄŸrultusunda IEA (Uluslararası Enerji Ajansı) 2013 yılında arz-talep dengesinin tamamen bozulacağına yönelik tahminlerde bulunuyor. Petrolün bugünkü ve gelecekte öngörülen durumu, ithalat bağımlılığı, fosil yakıtların yarattığı karbondioksit emisyonları ve Kyoto SözleÅŸmesinin emisyonlara getirdiÄŸi sınırlamalar hangi kaynaktan üretilirse üretilsin hidrojen uzmanlar tarafından “fani” dünyada “ebedi ve hazır” bir kaynak olarak nitelendiriliyor. Ancak ÅŸu anda hidrojen piyasası ticaretinin tüketici ücreti, altyapı maliyetleri, hükümetlerin destekleyici politikalarının yayılması, yeni teknolojilerin toplum ve tüketiciler tarafından kabul görmesine baÄŸlı olduÄŸu bir gerçek. Petrole baÄŸlı enerji sektörünün dönüşümünün saÄŸlanmasında özel sektör kadar destekleyici hükümet politikaları da kilit rol oynayacak. 
 
 
 
IEA bünyesinde gerçekleÅŸtirilen Hidrojen Uygulamaları AnlaÅŸması (HIA) Genel Sekreteri Mary-Rose de Valladares hidrojenle birlikte enerji sektöründe bir dönüşüm yaÅŸandığını savunuyor. Dünya ekonomisinin anahtarı sayılabilecek enerji sektörü çok yavaÅŸ dönüşen bir sektör. Petrol ve doÄŸalgazın boru hatları, tanker taşımacılığı gibi büyük ulaşım projeleri ile taşınması, elektriÄŸin bir merkezden dağıtım yollarıyla evlere ulaÅŸması söz konusuyken, hidrojen gibi ihtiyacın olduÄŸu noktada enerjinin üretileceÄŸi bir sisteme geçilmesi dünyadaki ekonomik yapılanmada köklü bir deÄŸiÅŸim olacağının habercisi. GeliÅŸmekte olan ülkelerin artan enerji talebi ve dünyada elektriksiz yaÅŸayan iki milyon için hidrojen teknolojileri kullanılabilir. 
 
 
 
Valladares’in ’leapfrog’ (kurbaÄŸa sıçrayışı) diye tanımladığı, geliÅŸmekte olan ülkelerin enerji ihtiyacını bu ÅŸekilde karşılaması ile ekonomik alanda önemli bir sıçrayış yakalaması mümkün. Hidrojen enerjisinin global olarak kullanılacağı asıl büyük pazar ise otomotiv; ulaşım sektörü. Bu alanda da bugüne kadar yapılan çalışmalar, hidrojenle çalışan yakıt pilli araçların üretilmesi, bu alanda büyük bir rekabetin baÅŸlayacağını gösteriyor. Enerji ve otomotiv yavaÅŸ yol alınan sektörler olduÄŸu için ÅŸu an hibrid (melez) otomotivlerle baÅŸlayan dönüşüm süreci araçların 5.- 6. jenerasyonlarının üretilmesi ile hidrojenle veya baÅŸka kaynaklarla çalışan yakıt pilli araçların tamamen piyasada olması ile tamamlanacak.  
 
 
 
Yakında Depolar Hidrojenle Fullenecek 
 
 
IEA bünyesinde Hidrojen Uygulamaları AnlaÅŸması (HIA) çerçevesinde 28 yıl içerisinde hidrojenin depolanması, taşınması, farklı kaynaklardan üretilmesi gibi 14 farklı alanda çalışmalar yürütüldü. Avrupa Komisyonu’nun yanı sıra 15 ülkenin dahil olduÄŸu anlaÅŸma gereÄŸi üyeler genel giderler için ortak bir fona 7.500 dolar öderken, kendi ülkelerinde yürüttükleri çalışmaları ve personel giderlerini kendileri karşılıyor. HIA Genel Sekreteri Mary-Rose de Valladares 250 kiÅŸinin yer aldığı çalışmalarda bugüne kadar bir kaç milyar dolarlık bütçenin kullanılmış olduÄŸunu dile getiriyor. Yürütülen çalışmalar önümüzdeki dönemde hidrojenin elektrik üretimi gibi dolaylı yollarla enerji üretimi saÄŸlayan alanlarda geliÅŸeceÄŸini ortaya koyuyor. 
 
 
 
Hidrojen üretimi: Hidrojen elektrik gibi üretilmesi gereken bir kaynak. Suyun elektroliz yöntemiyle ayrıştırılması ve yenilenebilir kaynaklar, doÄŸalgaz ve kömürün aracılığıyla ortaya çıkan gazın ıslah iÅŸleminden geçirilerek hidrojen üretilmesi mümkün. Türkiye’de Karadeniz’de bulunan hidrojen-sülfür de ayrı bir hidrojen kaynağı. 
 
 
 
Hidrojenin saklanması ve taşınması:  
 
Yanıcı bir gaz olmasa da sıkıştırılmış haldeyken patlayıcı özelliÄŸe sahip olan hidrojen hava sızdırmayan, saÄŸlam yapılar içinde depolanmalı. Bunu saÄŸlayan en uygun madde ise sodyum bor hirörür. Bu da dünya bor rezervinin yüzde 70’ine sahip olan Türkiye’ye uluslararası üretici olma fırsatını beraberinde getiriyor.  
 
 
 
Hidrojenin kullanım alanları:  
 
 
- Elektrik üretimi ve ısınma, evsel yakıt pilleri 
- Taşınabilir cihazlar, dizüstü bilgisayar ve cep telefonu bataryaları 
- Ulaşım, yakıt pilli ve melez (hibrid) yakıtlı otomobiller 
- Enerji dışı alanlar; metalurji, cam sanayi 
 
 
Hidrojenin avantajları:  
 
 
- Hidrojenin en önemli kaynağı da, yandığında oluÅŸturduÄŸu atık su. Çevreye zararı yok. 
- Fosil yakıtlara göre iki-üç kat daha verimli. Otomobillerdeki benzin veya dizel yakıtın yüzde 80’i ısı olarak boÅŸa harcanırken hidrojen yüzde 50-60 oranında verimli. 
- Otomobillerde benzine göre çok daha sessiz çalışıyor. 
 
 
 
Hidrojen ne zaman kullanıma geçecek?:  
 
 
- Dar bir alanda da olsa karma yakıtlı araçlarda hidrojen kullanımı var. 
- ABD Kaliforniya Eyaleti hidrojenli araçları teÅŸvik etmek amacıyla 2010 yılına kadar tamamında hidrojen istasyonlarının yer aldığı bir otoyol ağı kurmayı amaçlıyor. 
- Yakıt pilli araçları ilk olarak 2012 yılında satışa sunulacak. 
- Melez (hibrid) otomotivlerle baÅŸlayan dönüşüm süreci araçların 5.-6. jenerasyonlarının üretilmesi ile hidrojenle veya baÅŸka kaynaklarla çalışan yakıt pilli araçların tamamen piyasada olması ile tamamlanacak. 
- 2030 yılında karma yakıtlı araçların otomotiv sektöründe payının artacağı, 2040 yılında da büyük oranda yakıt pilli araçların sektörde yer alacağı tahmin ediliyor. 
- Evlerde kullanım 2020 yılından itibaren yaygınlaÅŸacak. 
 
 
 
Åžirketlerin hidrojen çalışmaları: 
 
 
- Shell araÅŸtırma çalışmaları için 1999’da Shell Hydrogen’i kurdu. 
- BP de bünyesinde hidrojen departmanı kurmuÅŸ durumda. 
- Dünyada baÅŸta otomotiv sektöründe olmak üzere en çok Almanya ve Japonya’da araÅŸtırma yapılıyor. 
- 1990’larda itibaren geliÅŸtirilen melez (hibrid) yakıtlı araçlar yerini hidrojenle çalışan yakıt pilli otomobillere bırakacak. Daimler, Chrysler, Toyota gibi firmalara melez yakıtlı araçlarla deneme sürüşleri gerçekleÅŸtirirken General Motors yaklaşık 1 milyar doları hidrojenle çalışan ve yakıt pilli araçlara ayırırken son olarak Sequel hibrid aracı geliÅŸtirdi. Bugüne kadar melez ve yakıt pilli araçlar konusunda 100 milyon dolarlık araÅŸtırma yapan Hyundai bu yıl içerisinde 1 milyon dolarlık maliyetle hidrojenle çalışan yakıt pilli aracı üretti. 
- AB hidrojen araÅŸtırmaları için 2004-2005 yılları için 300 milyon euro kaynak ayırdı. 
- Türkiye’de Zorlu Grubu 10 milyon dolarlık yatırımla evler için yakıt pili geliÅŸtirdi. Vestel, diz üstü bilgisayarlar, cep telefonları için gerekli ÅŸarj aletlerinin prototiplerini üretti. 
- Akaryakıt firması Aytemiz hidrojen araÅŸtırmalarını gündeminde. Aytemiz ABD’li gaz ÅŸirketi Praxair ile hidrojen üretimi çalışmaları yürütüyor. 
 
- Elimsan TopluluÄŸu da Plug Power ÅŸirketi ile birlikte 5 kilovatlık yakıt hücreleri geliÅŸtirdi. 
- KOBÄ°’ler de hidrojenli cihazlara ilgi gösteriyor. Fırat otomotiv otomobillerde hidrojen üreten Hidrokit adlı ürünü geliÅŸtirdi. Benzinle bir arada kullanılan hidrojen sayesinde yüzde 25 oranında yakıt tasarrufu ve performansı artışı, karbondioksit emisyonunda da yüzde 70’lik bir azalma saÄŸlanıyor. Endüstriyel uygulamalar için enerji dağıtım sistemleri üzerine çalışan EAE Elektrik de hidrojenle beslenerek elektrik üretimi yapan 1,5 vatlık bir yakıt pili geliÅŸtirdi. Yakıt pilinin satış fiyatı 3.000 dolar. 
- Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nun 100.000 euro baÅŸlangıç bütçesi ile geliÅŸtirdiÄŸi hidrojen enerjisi ile çalışan Türkiye’nin ilk melez otomobili de 3 ay içerisinde tamamlanacak. Åžehir içi ulaşım için geliÅŸtirilen batarya takviyeli aracın 10-15.000 YTL satış fiyatı olması hedefleniyor. 
 
 
 
Hidrojen Bor Endüstrisini de GeliÅŸtirecek 
 
 
Hidrojenin güvenli bir ÅŸekilde taşınması ve depolanması için en uygun maden bor. Dünya bor rezervinin yüzde 70’ine sahip Türkiye’de hidrojen enerjisinin özellikle otomotivde yaygınlaÅŸmasıyla bor endüstrisinde de önemli adımlar atılması mümkün. 
 
 
 
GeçtiÄŸimiz günlerde hidrojenin saklanması ve taşınmasına yönelik araÅŸtırma çalışmaları geliÅŸtirmek üzere UNIDO ICHET ve BOREN bir iÅŸbirliÄŸi anlaÅŸması imzaladı. Otomotiv sektöründe 2040 yılına kadar tamamen yakıt pilli araçların üretilmesi durumunda ise hidrojenin saklanacağı her araçtaki 40-50 kilogramlık sodyum bor hidrür Türkiye’de üretilebilir. Her yıl 50 milyon adet aracın piyasaya sürüldüğü düşünüldüğünde Türkiye’nin bu alandaki yatırımı hidrojene yönelmiÅŸ bir otomotiv sektörünün yan sanayinde önemli bir güç olmasını saÄŸlayacaktır. 
1970’li yıllardan bu yana hidrojen üzerine çalışan ve dünya genelinde hidrojen enerjisi konusunda öncülerden biri sayılan Prof. Dr. Nejat VeziroÄŸlu da hidrojenin Türkiye için önemli bir gelir kaynağı haline geleceÄŸini savunuyor. Åžu anda yakıt ihtiyacının yüzde 70’ini petrol, doÄŸalgaz ve hatta kömür ithalatı ile karşılıyor. VeziroÄŸlu’na göre, hidrojen yayıldığında Türkiye hidrojenini yenilenebilir kaynaklarla kendi üretecek. Nükleer enerjiden de hidrojen üretilebileceÄŸini söylen VeziroÄŸlu, Karadeniz’in altındaki hidrojen üretimi için sudan üç kat daha ucuz hidrojen sülfür gibi Türkiye’nin hidrojen kaynakları açısından zengin olduÄŸunu dile getiriyor. Dünya hidrojene geçtiÄŸinde Türkiye tüm yakıt ihtiyacını kendi karşılayacak ve Avrupa’ya hidrojen satacak. BirleÅŸmiÅŸ Milletler Sınai Kalkınma TeÅŸkilatı’nın (UNIDO) geliÅŸmekte olan ülkeler için hidrojen enerjisinin geliÅŸtirilmesi yönünde Ä°stanbul’da kurulan ve baÅŸkanlığını VeziroÄŸlu’nun yürüttüğü Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri AraÅŸtırma Merkezi (UNIDO-IHEC) ar-ge ve patentlerin yanı sıra hidrojen enerjisi sektörünün üretim, depolama, fiyat gibi konuları kapsayan iki veri bankasıyla yapılan çalışmaları takip ediyor. UNIDO-IHEC hidrojen enerjisiyle ilgili birçok ülkede pilot projeler yürütüyor. 
 
Arjantin, Azerbaycan, Çin, Hindistan, Libya, Portekiz, Güney Kore’de yenilenebilir kaynaklarla hidrojen üretimi ve ulaÅŸtırmada hidrojene geçiÅŸi öngörün projelerin arasında Ä°stanbul’da iki yıl içerisinde hidrojenli otobüslerin faaliyete geçmesi ve Bozcaada’nın tüm elektrik ihtiyacının rüzgar enerjisi ile üretilen hidrojen ile saÄŸlanması var. Kaynak: Referans Gazetesi/Aslıhan DellaloÄŸlu 
 
Just wanted to say hi!
Yazar Andy açık 2010-02-05 02:04:47
What is up everyone? My name is Jessica. I am from Slovakia. I am new to the forum and just wanted to say hi.. I hope I posted this in the right section on your forum... http://www.kriter.org/?d8de5e108d6a2ec41241c8e71d1,
kriter Farkı!
Yazar admin açık 2012-01-31 18:49:26
KÃœRESEL ISINMA DEMÄ°ÅžLERDÄ° uyarmıştık ŞİMDÄ° DE BUZUL ÇAÄžI geliyor DÄ°YORLAR  
1-  
http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=444&  
Itemid=5  
2-  
http://gazete.netgazete.com/ShowPaper.aspx?news=hurriyet  
3-  
http://arama.hurriyet.com.tr/arama.aspx?t=mini+Buzul+%c3%87a%c4%9f%c4  
%b1+geliyor  
 

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 08-11-2007 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111418162 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net