FARKLILAÅžMAK – DONUKLAÅžMAK(*)
 Hayat, deÄŸiÅŸmez bir mihver etrafında namütenahi deÄŸiÅŸkenlerin dönüÅŸümünü yansıtıyor. Bu biçimsel deÄŸiÅŸkenlerin, deÄŸiÅŸmez mihver olan öz’ün yerini alması halinde hayat hikmetli ve tutarlı anlamını kaybederek, çeliÅŸkili bir anlamsızlıklar yığınına dönüÅŸmektedir. Biçimsel deÄŸiÅŸkenlerin deÄŸiÅŸmez mihverin birleÅŸtirici cazibesinden kurtulup ta kopuklaÅŸması halinde ise sonsuzluÄŸa dek dağılmalar ve ufalanmalar tabii bir sonuç olur. Bir baÅŸka ifade ile, biçimsel deÄŸiÅŸkenleri deÄŸiÅŸmez öz’ün yerine koyan toplumların varlık hikmetlerini yitirerek dönen dünyada tuz buz olduklarını söyleyebiliriz. Bütün tarih, ilkesel hak ölçülerin tanımcısı olan Tek’in güdümündeki geliÅŸme, deÄŸiÅŸme ve rasyonelleÅŸme çizgisini yitiren insanlığın, kendine hayat veren ilkesel davranış modelinden mahrum kalarak, çeliÅŸkili biçimselleÅŸmeye kurban ediliÅŸinin ızdırabını yansıtıyor.
Ama basiretli, inceleyici ve tahlilci bir gözle baktığımızda anlıyoruz ki hayatın tabii akışı, bir ölçüde farklılaÅŸmaya prim verme eÄŸilimindedir. FarklılaÅŸmanın olmadığı, gerçekleÅŸmediÄŸi ortamlarda hayat durur; zevk, renk ve espri kaybolur... Tek renkli, diyelim gri bir ortamda hayat devam etse bile neye yarar ki?.. Her tarafın griye boyandığı; yer, gök ve denizlerin gri olduÄŸu, aÄŸacın yeÅŸilinin, güneÅŸin yedi renkli huzmesinin, Bayrağın kırmızısının, gökyüzünün uçsuz maviliÄŸinin, sonbaharın sarısının bulunmadığı bir hayatın, kabrin soÄŸuk, donuk ve öldürücü kasvetinden ne farkı kalır?
Ama gelin görün ki, tek renkliliÄŸin bu öldürücü kasvetine raÄŸmen gelenekçilik illetine maruz, düzeni ritimleÅŸmiÅŸ orta yaÅŸlılarımızla hayatlarının düzeni kaymış yaÅŸlılarımızın üzerine en çok titredikleri ÅŸey statükonun korunmasıdır. Onların en fazla karşı oldukları ÅŸey de farklılaÅŸma ve farklı bir emr-i vakiye maruz kalma riski(!) dir. Bu farklılaÅŸmanın adını kuÅŸak farkı ÅŸeklinde adlandırarak kerhen tolerans gösterdikleri zamanları bir yana bırakırsanız, farklılaÅŸma ve yeni bir düÅŸüncenin ortaya çıkması onlar için bastırılması gereken en korkunç bir eÄŸilimdir. Ellerinden gelse yasa üstüne yasa çıkararak toplumun ve kiÅŸilerin etrafına dört duvar örer ve bu duvarları sorgulayanları idamla cezalandırırlar. Totaliter rejimler bunun en belirgin örnekleridir. Onlara göre farklılaÅŸma, deÄŸiÅŸik bir hüviyet taşıma adeta savaşılması gereken bir tehlikedir. Bu rejimlerde deÄŸiÅŸmez biçimde yasa enflasyonu görülmesi bundandır. Statükocular, kendilerini taklit eden ve tekrarlayanları, tablolarına yeni renk katmayanları himaye edip kollarken, kendilerine çok daha mükemmel bir ufkun nimetlerini de saÄŸlayacak olan ÅŸahsiyet ve hüviyet belirtilerinin tepesine balyozla vurmaktalar; kendi hayatlarının bile içine hapsedildiÄŸi kabirsel labirentlerin yok edilmesine razı olamamaktadırlar. Ä°ÅŸte bu, Kur’an‘a ve Kur’an‘ın haberini verdiÄŸi bitimsiz saadet ve hayatiyet ilkesine de son derece aykırı bir yaklaşım tarzıdır.
Hayat rehberi Kur’an‘ın hiçbir yerinde, Allah’ın kullarını, oÄŸulların ya da torunların dinine karşı teyakkuza davet ettiÄŸini görmüyoruz. OÄŸulların ve torunların dini henüz olmayan, taklidi mümkün bulunmayan bir hayat tarzı olduÄŸu cihetle ona karşı eleÅŸtiri esasen anlamsızdır da. O müstakbel hayat tarzı, belki de haksızlığın yerine hakkı ikame edecek; hakkın sözünün geçerli olduÄŸu o anlayış ikliminde “baba”lar yok olacak ve statik statüko oluÅŸmayacaktır. Ama atalarının dinini taklit, ataların dinine uymak Kur’an‘ın lafzen de kınadığı ve insanları müteyakkız olmaya çağırdığı çok önemli bir tehlike olarak ortada durmaktadır. Hz.Adem’den itibaren her peygamber, oluÅŸmuÅŸ çok tanrılı statükonun esaret zincirini kırarak, tevhid ilkesinin insanlığa bahÅŸedeceÄŸi deÄŸiÅŸim nimetinin yollarını açmakla görevlendirilmiÅŸlerdir. Tüm peygamberlerin deÄŸiÅŸmez misyonu budur.
Nitekim Kur’anda statükoyu temsil eden Baba Azer’in konumu, yıkılması gereken bir putçulukken, ona karşı çıkan oÄŸul Ä°brahim’in misyonu, o statükoyu yıkmaya yönelik “tevhid” akidesinin tabu tanımaz realitesinin ikamesidir. Kur’anın bu simgesel mesajını iyi kavrayarak statükocu ve müÅŸrik babaların donuk hayat felsefesinden ihyacı ve statükoyu deÄŸiÅŸtirecek hayat gerçeklerine yönelmenin, insanlığa cennet ufuklarını açacağına inanıyorum…
Cennet, ataların dininin oluÅŸturduÄŸu karanlık dehlizlerin esaretinden , Allah’ın öÄŸütlediÄŸi “tevhid” akidesinin bahÅŸedeceÄŸi hürriyet atmosferinde düÅŸünen ve davranan farklılaÅŸmış nesillerin ufkudur.
(*) bkz. Kendimizi Tartışmak, M. Selami Çekmegil, TimaÅŸ Yayınları, Ä°st, 1995
|
harika bir yazı Yazar batuhan açık 2007-04-15 18:22:43
| sanki geçmiÅŸte... Yazar batuhan açık 2007-04-15 18:26:31 sanki geçmiÅŸte daha mı sıradışı bir çizginiz varmış? yoksa geçen yılların özlemiyle yanmak ama bu sırada pek de birÅŸeylerin deÄŸiÅŸmediÄŸini görerek hayıflamak mı bu yazıyı tekrardan gündeme taşımanızın altında yatan sır? | Teşekkür... Yazar Selami Çekmegil açık 2007-04-16 23:01:34 Özlediğimiz eski ve genç ses; teşekkür ederim Batuhan kardeşim... | Dikkat!.. Yazar Melitenli açık 2007-04-18 09:31:50 Tabii bu farklılaşmayı zıpırlaşma olarak almamak lazım!.. | karşı görüş... Yazar Melitenli açık 2007-05-02 23:10:46 http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=65&Itemid=48 |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |