25-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow OKUMAKLA YAÅžAMAK ARASINDA
OKUMAKLA YAŞAMAK ARASINDA PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 17
KötüÇok iyi 
Yazar NECMETTÄ°N EVCÄ°   
22-03-2007
OKUMAKLA YAÅžAMAK ARASINDA

NECMETTÄ°N EVCÄ° 
 
 

ImageBir ses çağırır bizi, gideriz.

Bir ses duyar gideriz. 

Okur için bilmeceyi andıran hayatın sırları, sınırsız alaşımlarla söze dönüÅŸen seslerle; kelimeler, cümleler, ifadeler çaÄŸlayanında çözülecek sanılırken efsunlu akışkanlıkta daha da çoÄŸalır. Bir seste, bir sözde gizli anlamın büyüsüne kapılıp gidersiniz. Bir muamma dünyasında aradığınız sır gibi, meçhul gibi bir ÅŸeydir aslında. Okur bir yanıyla yitik sesler, saklı sözler arayıcısıdır. Bakalım onlar hangi sır perdesini ummadık, umulmadık bir yerde aralayıp hayata katılacaklar. Bir ses duyar ve gideriz peÅŸi sıra. DüÅŸümüzün, düÅŸüncemizin en tenha yerlerine bir yolculuk gibidir bu gidiÅŸler. O tenha, o sanki kelimelerin ilgisiz yalnızlıklarıyla sessizlik giyindikleri cevher ne kadar cevvaldir. Orada yeni bir gerçeklik inÅŸa ediliyor gibidir. Ä°çimizi, dışımızı, dört yanımızı saran bir gerçeklik.  

 

Hakikat gündelik koÅŸuÅŸturma içinde nesnel görüngüler ve yine nesnel mecburiyetler boyu sürüp giden rutin realitenin dışındadır. Bir ÅŸey daha var; sanki bir hakikat tasdik edilmiÅŸ, onaylanmış aklın kabul sınırlarının dışındadır veya dışında olmalıdır. Böyle bir iç gerçekliktir okurda oluÅŸan ve orada gerçeklik yaÅŸanmışlıkla deÄŸil de yaÅŸanmamışlıkla, daha doÄŸrusu yaÅŸanamayışlıkla ölçülür olmuÅŸtur. 1950’li yılların Paris’inde bir yayınevi kitaplarının reklâmını yaptığı afiÅŸe ‘YaÅŸamanıza imkân olmayan ÅŸeyleri okuyunuz’ yazar.(1) Ä°nsan varlığını asıl merak damarından tutup yakalamaktadır bu slogan. Burada ‘gerçeklik’ yaÅŸanabilirlik sınırlaması içinde kabul edilmiÅŸtir. YaÅŸam ise dokunarak hissedilenlerden ibarettir. Oysa yaÅŸanması imkânsız olan ÅŸeyler de gerçektir. Üstelik onlar yaÅŸanılmayacak seviyede üstün, aÅŸkın gerçekliÄŸe tekabül edebilirler. Hatta okuyarak edineceÄŸimiz veya ulaÅŸacağımız gerçeklikler yaÅŸayarak duyduklarımızdan daha az haz verici deÄŸildir. Ayrıca insan yaÅŸadıklarından daha fazla yaÅŸamadıklarını, yaÅŸayamadıklarını merak eder. Ä°ster duygusal, ister zihinsel olsun birebir temas kurulamayan olgular karşısında her zaman tatmin edilmez bir merak uyanır. O soyut ve sanal alanlara yönelerek anlam boÅŸluÄŸumuzu doldurmakla kalmaz ayrıca bu yöndeki faaliyetimizden mutluluk duyarız. Okumakla kazanılan mutluluÄŸun ciddi sebeplerinden biri elbette bize yansıyan hayatın farklı biçimlerini kimselerin bilemediÄŸi açıdan algılama ayrıcalığını yaÅŸamaktır. Siz buna bilinenin ayrımına varma ya da ayrımına varılanı bilme zevki de diyebilirsiniz.  

Okumak bizi özel, ayrıcalıklı birikimlerin yaÅŸantıların sahibi yapar. Giderek bu oluÅŸum iç dünyamızda yoÄŸrulup zenginleÅŸtirilmiÅŸ verilere dönüÅŸerek hayata katılır.  Ä°nsan bilginin ve düÅŸünmenin tadına varmaya görsün. Onu yaÅŸanır kılmak için çabalar durur. Burada sözü edilen yaÅŸantı özellikle duyum yoÄŸunluÄŸu ve sezgi zenginliÄŸi ile iç yaÅŸantısına tekabül eder. Reklâm cümlesi, yaÅŸamı etkili bir motif kışkırtıcılığıyla kullanarak alttan alta okuma edimini yaÅŸama geçirmeyi, yaÅŸamla bütünleÅŸtirmeyi amaçlar. Okumak bir yaÅŸama biçimidir André Maurois’in deyimiyle bir sanattır. O’na göre ‘Okuma sanatı her ÅŸeyden önce, yaÅŸamı kitaplarda bulmak ve kitaplar sayesinde onu daha iyi anlamak sanatıdır’(2) Az önce sözünü ettiÄŸimiz reklâm sloganı, açı farkıyla hemen hemen aynı ÅŸeyi söylüyordu. Bütün bu yaklaşımlara göre okur, normal hayat içinde yaÅŸayamayacaklarını okumaktan zevk alır/almalıdır.  

Bir harf, bir kelime çeker bizi gideriz.

Mahalle arkadaÅŸlıklarınkine benzer iki mutlu çocuk gibi Sacit’le ben kol kola. Åžehrin gürültüsü umurumuzda bile deÄŸildir. Elif elif diye gezip tozduÄŸumuz bir hafta sonudur. Sahaflardayızdır. Renk renk, çeÅŸit çeÅŸit kitaplar. El uzatsan o uzak o muammayla iç içe gerçeklere dokunacaksın. Bu raflarda lügatler var. UnutulmuÅŸ, zamanın toz toprağı üzerlerini kapatmış kelimeler. Kimileri coÅŸkuyu, kimileri hüznü taşıyor. Kimilerinin rengi solmuÅŸ tutuklanmaktan. Yasaklanmaktan, açıkta kalmaktan, dışlanmaktan, kovulmaktan bitap düÅŸmüÅŸ bazıları. Renklerini, müziklerini yitirmiÅŸ gözükseler de, sessizlikleriyle bile devrim patlıyorlar aslında. Kış ortasında çiçek gibi, güneÅŸ gibi açıyorlar, muÅŸtu gibiler, davet gibiler, ilham gibiler kötü zamanlara karşı sessizliklerini giyinseler de. Böyle söylerim. ‘Susku ve sessizlik aynı anlama mı gelir?’ diye sorar dostum. ‘Gelmez’ der, kimi kelimeleri tozlu sayfalar arasından çekip üzmeden, örselemeden çıkarıp O’na gösteririm. ‘Canlılık aşısı olarak hayata katmalısın bütün bunları’ Bazıları ne çok şımartılmıştır. Onları da görürsünüz. Hepsi bir sembol, hepsi bir mana. YaÅŸamla baÄŸlantılarını, iliÅŸkilerini kurduÄŸunuzda varlığa nitelik kazandıran diyalektik, ruh ve zihin dünyamızı nice anlamlarla ikmal etmiÅŸtir. Özsuyunu hangi uzun, temiz ırmaklardan içerek üreten hayat aÄŸacının dalları, yaprakları, çiçekleriydiler o kelimeler. Ve ÅŸimdi yaÅŸanmış anıları, yaÅŸanacak anları adlandıracak temsil ve ifade gücüyle belleÄŸimize, oradan sözlüklere taşındılar? Söz’le yaÅŸam iliÅŸkisi arasında okurun dünyası böyledir. 

Söz deyip geçmeyiniz. Söz kutsaldır. Bir tek harf bile neleri deÄŸiÅŸtirmeye muktedirdir. Bunu en iyi ÅŸairler bilir. Bir tek harfin göçmesi anlamı da göçürür. Bir tek harf bakışları, duruÅŸları, yaÅŸamı deÄŸiÅŸtirir, akışı bozar. AÅŸkı, hasreti, öfkeyi, sabrı, erdemi kimileyin bir tek kelimeye, o kelimede de hususen bir tek harfe yükler ÅŸair. Harf oracıkta, o kullanımda eÅŸsiz bir tını, müthiÅŸ bir içerik kazanır; vurgunun, ritmin, kalkışın, gidiÅŸin bütün yükünü neredeyse tek başına sürükler. O harf; o zaman, orada kendi sınırlarını aÅŸmıştır. Alt tarafı bir harf, bir kelime deÄŸil midir? Bir tek harfle deÄŸiÅŸir anlam. Bir tek harfle yatışır kabaran iç ırmakların. Ä°syanın ve itaatin arasında bir tek harf vardır. Onun için aÅŸk da, inanç da, direnç de bir harfe gizlenip yüreÄŸimize girerler. Kalbinize düÅŸen o bir tek kelimenin dal budak salmasıyla oluÅŸur düÅŸ ve düÅŸünce çınarınız. Kalbim, aklım, hayallerim bir tek kelimeyle büyür yerine göre. Aklımın, yüreÄŸimin tam orta yerine düÅŸen bir tek kelimeyle tutuÅŸur benliÄŸim. Bir tek kelimeyle kopar tufan. Bir tek kelimeyle yeÅŸerir can eviniz. Elif kıyama durmuÅŸtur buradan bakılınca. Lâm ibadete  hazırlanmaktadır. ‘He’nin iki gözü iki çeÅŸme.’ Nun üzerine masallar söylenir.   

Sacit, ‘Bak. Bu raflarda da tarih var’ diyor. Bakışım raflardaki kitapları tek tek geziyor. Onlara bakmak, isimlerini, eski neÅŸriyatı, yeni çıkanları, neyin nerede olduÄŸunu, piyasada nelerin olup olmadığını (piyasa dedim deÄŸil mi? Eyvah!.) bilmek bile bir hoÅŸluk veriyor insana. Ä°nsan böyle bir yerde olsa ve hiç çıkmasa dışarı. Saatler boyu onlarla hemhal olsa. Çehov’un bahis öyküsündeki idealist genç avukatı gibi, sayfalarda saklı dünyalara gitse. Kimileyin derin, ağır bir retoriÄŸe katılsa görülmez bir dinleyici olarak. Ä°stediÄŸi anda yüzyıllar, binyıllar öncesine filozofların tartışmasına müdahil olsa. Hatta retoriÄŸin akışını durdurup gelecek zaman haberleriyle söze katılsa. Diyaloglar tam istediÄŸi gibi geliÅŸse. BaÅŸka bir kitapta tarihin tozunu dumana katan savaÅŸlarının en sıcak yerinde yine hayali kiÅŸiliÄŸiyle en korunaklı biri olarak bulunsa. Dünyanın en nefes kesen diplomasisi yapılsa yanı başında. En güzel kızlara âşık olsa, en güzel yerleri gezse. Ve bütün bunlar maddi yaÅŸamın gerçekliÄŸinden daha sarıcı, etkileyici olsa. Herman Hesse’nin okuru gibi. Åžimdi O’nun ‘Çok Kitabı Olan Adam’ öyküsünü hatırlamanın tam zamanı. Ä°sminden de anlaşılacağı üzere öykü çok kitap okuyan, dünyası kitaplardan ibaret olan, Pamuk’un deyiÅŸiyle kitap sayfalarında kaybolarak mutlu olan bir kiÅŸiyi konu eder. Okur, yazarla birlikte kahraman, hükümdar bile olmuÅŸtur. Yasalar koymuÅŸ, yasaklara uymuÅŸ ve bir insan olarak sessiz bir onur duygusuyla, ruhsuz dünyanın keÅŸmekeÅŸinden çıkmış ve ışığa yönelmiÅŸtir. Yalnız haydut öyküleri, aÅŸk öyküleri okuyup zevk almamıştır. Hayır, onlarla birlikte sevmiÅŸ, birlikte öldürmüÅŸ, birlikte aÄŸlamış, birlikte günah iÅŸlemiÅŸ, birlikte gülmüÅŸtür. CaniliÄŸin, yokluÄŸun, yanılan, dalgalanan içgüdülerin ve ÅŸehvetin uçurumuna düÅŸmüÅŸtür…o titreten, korku veren sonsuz hazla çirkin olanı, yasak olanı deÅŸelemiÅŸtir.    

Öykü kahramanımız gibi, Ä°flah olmaz bir okur kendini kitap sayfalarında kaybeder. Orhan Pamuk, Nobel konuÅŸmasında okur ve yazarın sanal dünyasını kendi özel deneyiminden yola çıkarak anlattığı bir yerinde ÅŸöyle der: ‘Ä°nsan, tıpkı iyi bir okurun bir kitabın sayfaları içinde kaybolması gibi, karşısına çıkıveren bu yeni âlemin içine hemen girip kaybolmak ister.’ Sanal bir dünyada kaybolmak; dokusu gevÅŸek insan doÄŸamızın gereÄŸi dışında, biraz da kıyısına düÅŸtüÄŸümüz gerçek hayatın mecburiyetlerini göze alma zahmeti ve zorluÄŸundan da kaynaklanıyor olmalıdır. Gözlerimizi kitap sayfalarına çevirmek orada kelimeler dünyasında özel bir âlem kurmak realite dünyasına gözlerimizi kapamayı zorunlu kılar mı? Bu soruya her okur ve yazar kendi özel tercihlerine, önceliklerine göre karşılık verecektir kuÅŸkusuz. Pamuk, aynı konuÅŸmanın bir yerinde ‘Yazı deyince’ der, ‘önce..tek başına kendi içine dönen ve bu sayede kelimelerle bir yeni alem kuran insan gelir gözümün önüne’ ve devam eder: ‘Yazmak, okumak sanki bir dünyadan çıkıp ötekinin baÅŸkalığı, tuhaflığı ve harika halleriyle teselli bulmaktı(r)’ Pamuk’un kendisiyle özdeÅŸtirerek ve örtüÅŸtürerek çizdiÄŸi okur (ve yazar) tipi tam da kitap reklamındaki cümleye  uygun düÅŸmekte veya Çehov’un genç avukatıyla benzeÅŸmektedir.    

Dışarıda olup bitenlerin gerçekliÄŸi sanal düzlemde oluÅŸan yaÅŸantıyı gölgelemeli, geride mi bırakmalıdır? Okur için ayrı gibi gözüken bu iki âlem birbirini itmekle mi, çekmekle mi var olurlar? Okurun dünyası denildiÄŸinde kitaplarla, kelimelerle kurulan bir dünyayı kastedilir. Onun dünyası doÄŸal olarak yaÅŸanan gerçekliklerden ayrı, kurmaca bir dünyadır. Bu kurmaca dünya aynı anda hem sesler, sözler, kelimeler boyu etkilenimlerle, hem de kitaplar üzerinden özelleÅŸtirilmiÅŸ düÅŸüncelerin kendi içinde saÄŸlam, tutarlı bir örgüyle muhkem kılınmış savunma dünyasıdır. Savunma dünyası dememin sebebi okurun da yazara benzer bir tarzla mevcut görsel yaÅŸamla sıkıntılı olmasındandır. Bu sıkıntı tek taraflı bir hesaplaÅŸma içine bile itebilir insanı. ‘Tek taraflı’ tabirini, hayatın insana karşı böyle bir hesap içinde olmadığından, olmayacağından ötürü kullandım. Hayata karşı koyacağını sanırken onun görülmez duvarlarına fena halde çarpanlar, çarpılmışlıklarının ÅŸaÅŸkın telaşı içinde dışarıdan hiç bir müdahaleye gerek kalmadan kendi defterlerini dürer olmuÅŸlardır. YaÅŸamın mevcut iÅŸleyiÅŸi içinde mutluluk bulunamamıştır. Ä°nsan sadece mutluluÄŸu deÄŸil sürekli aşınmalarla kendi benliÄŸini de kaybetmek üzeredir. Asil, onurlu bir gerçeklik arayışı onu mevcut olanın dışında bambaÅŸka hakikatlerin eÅŸiÄŸine getirip bırakmıştır. O eÅŸikten girildiÄŸinde yeni ve asıl önemli hakikat, insanı var oluÅŸuna yakınlaÅŸtıracak anlam bulunacaktır. Belki hiç bulunmayacaktır. Belki o alana yaklaÅŸmakla ruh dünyasında olan deÄŸiÅŸimin elektriÄŸidir okuru kendinden geçiren. Hakikat varılacak bir menzil olmanın dışında belki bu arayış süreci ve coÅŸkusudur. Her kitap bir arayış, bir yeni kapıdır anlama açılan. Ä°ÅŸte okur bu duyguların coÅŸku sarmalında hakikatini bulmuÅŸtur. Onun için kelimelerle kurulu dünya yaÅŸanan dünyadan daha sahicidir. KeÅŸke bu dünyaların yerlerini birbiriyle deÄŸiÅŸtirmek mümkün olsa. Ne diyordu Pamuk? ‘..Okumak sanki bir dünyadan çıkıp ötekinin baÅŸkalığı, tuhaflığı ve harika halleriyle teselli bulmaktı(r)’ Demek oluyor ki bu dünyada mutlu olunsa bir baÅŸka dünyaya gerek kalmayacak. Yani duymak, hissetmek istediÄŸimiz ÅŸey; aslında gündelik hayatta duyamadıklarımız, hissedemediklerimizdir. Gündelik hayat da inadına duygu ve his dünyasını daraltarak kendi alanını geniÅŸletir. Öyleyse yaÅŸanması imkânsız olanlar hiç deÄŸilse okunarak duymalıdır. Ancak okumakla edinilecek olan yaÅŸanması imkânsız olandır. Okumayanlar böyle bir mana dünyasına gerek duymayanlar deÄŸilseler tüm soyut derinlik ve geniÅŸliÄŸiyle gerçekliÄŸi yaÅŸanılır kılmış olanlardır!      

Kitaplar bize, olana karşı olması gerekenleri öÄŸütler. DoÄŸrudur ama bütün bu anlattıklarımızı da ayrı bir deÄŸerlendirmeyle kritik etmek gerekir diye düÅŸünüyorum. Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız okuma tarzları, ters düÅŸtüÄŸümüz bir hayata karşı bize bir çeÅŸit sığınaklar oluÅŸturur. Bir bakıma okumak savunma mekanizmasına dönüÅŸür. Birebir etkisi ve gerçekliÄŸiyle yaÅŸadığımız hayatın da uzağına düÅŸmüÅŸ oluruz. Hayata karşı eleÅŸtirel bir tutum takınmak kendimizi onun dışına itmekle mümkün olmaz sadece. Hem okumak, kelimelerden kurulu bir mahpushane içinde gerçeklik tadında düÅŸler geliÅŸtirmek, sanal dünyalar kurmak mıdır? Bu yaklaşım; yaÅŸamı okumaktan, okumayı yaÅŸamaktan ayıran, koparan bir anlayışı barındırmaktadır. Ayrıca aÅŸkın bir yaÅŸam tasavvur ve pratiÄŸini benimsemeyen bir anlayış deÄŸil midir? EleÅŸtirel bir ele alışla esas okumanın, hayat içinde varlığı anlamak ve kavramak yönünde çözümleme yapmak olduÄŸunu hatırdan çıkarmamak gerekir. DeÄŸilse dünyayı, varlığı, hayatın hakikatini okumak yerine canımıza okuruz veya canımıza okurlar da bilemeyiz. Sonuçta yaÅŸamak durumunda ve zorunda olduÄŸumuz bir hayat var. Tüm üstün deÄŸer ve deÄŸerlendirmelerimiz aslına bakarsanız iyisiyle kötüsüyle, eksiÄŸiyle fazlasıyla bu hayat içinde bir anlam taşıyor. Hepimiz yaÅŸamak zorunda olduÄŸumuz veya yaÅŸamak zorunda bırakıldığımız bu hayat içinde sorumluluk üsleniyoruz. Ä°mtihan da, espri de, yaÅŸamın büyüsü de burada zaten. Elbette bir ses çağıracak ve gideceÄŸiz. Sonuçta bu sokaklardan, bu caddelerden geçip; durak ve vitrin kıyılarından, ekonomi bültenlerinin etrafından, manÅŸetlerin kenarından geçerek gideceÄŸiz. Bir ses duyacak ve gideceÄŸiz, Ama kelimelerle, sözlerle donanmış dimağımızla ufukları kapatan duvarların karşısında durarak gideceÄŸiz. Elbette bir sese kulak verip, bir sözün yankısına kapılıp gideceÄŸiz ama bu gidiÅŸ yeryüzü atlasının tam orta yerine insan yüreÄŸini bir medeniyet tohumu gibi yerleÅŸtirmek için olmalı. Demir ve beton alaşımlı kentler bile can yeÅŸermeli o yüreÄŸin göverdiÄŸi yerlerde. 
 

DokunabildiÄŸimiz ve bize dokunan dünyaya zihnimizdeki soyut tanımlamalar, denkleÅŸtirmelerle anlam veririz. Bu denklem üzerinden yaptığımız çözümlemelerle farklı gerçeklikler arasında denge kurarız. Hayatın ve insanın gerçeklikleri karşılıklı birbirini besleyerek çoÄŸaltan gerçekliklerdir. O nedenle gerçekliÄŸi belli ve keskin sınırlamalar içinde ve birini ötekine uyumsuz alanda konumlandırma hatasına düÅŸmeden, hayatı da insanı da soyut ve somut bütünlükleriyle kavramak gerekmektedir. Her düÅŸün bir gerçeklik, her gerçekliÄŸin bir düÅŸ boyutu vardır ve bunlar merkeze yaÅŸamı ve varlığı alarak birbirlerini destekler.  DüÅŸ ve gerçek çoÄŸu zaman iç içe girmiÅŸtir. Varlık, yaÅŸam, insan bu yekpare yapıları ile özelliklidir. GerçekliÄŸi parçalanmış insan yaÅŸama sorunsuz katılamaz. Yine gerçekliÄŸi parçalanmış hayat içinde insan sorunsuz olamaz. Ä°ÅŸte bu dengeyi kurmak çok önemlidir. VaroluÅŸta ve yaÅŸamın hakikatinde bu denge vardır. Biz insanlar gerçeÄŸi hayallerin, hayalleri gerçeklerin tavizsiz, uzlaÅŸmaz kuÅŸatmasına alarak varlığın bütüncül hakikatine uymayan dünyalar kurma ustasıyızdır. Bu indirgemecilik ilk bakışta iÅŸimize de gelir gibidir. Çünkü böylelikle yani hayatı idealleÅŸtirdiÄŸimiz tercihlerimize indirgeyerek iÅŸimize gelmeyen sorumluluklardan da kaçmanın sözde haklı gerekçelerini hazırlamış oluruz. Hatırlayın, Servantes’in DonkiÅŸot’u da aslında gerçekleri teslim alacak ÅŸiddette idealleÅŸtirilen düÅŸlerin iflah olmaz kahramanıydı. Ve onun gerçekliÄŸi bütünüyle ÅŸövalye romanlarından derlenip toparlanan düÅŸlerden, deÄŸerlerden oluÅŸan bir anlamdan ibaretti. O anlam kendi sınırları içinde kalsaydı yel deÄŸirmenleri canavarlaÅŸmayacaktı. Halüsinasyon ölçüsü kaçırılan gerçeklerle hayallerin yerlerini karıştırmaktır. Fark edemediÄŸiniz gerçeklikten sonra size fark edemediÄŸiniz acılar, periÅŸanlıklar kalır.  

Hesse’nin baÅŸ taraflarını özetlediÄŸimiz öyküsü ÅŸöyle biter: Bir gün bir rüya görür okurumuz. Bu rüya ona kendi durumunu göstermeye yetmiÅŸtir: Yalnız kitaplardan oluÅŸan yüksek bir duvar yapmakla meÅŸguldür. Duvar baÅŸka hiçbir ÅŸey görülmeyecek kadar yükselir. Görevi dünyanın bütün kitaplarını üst üste koyarak büyük bir bina oluÅŸturmaktır. Birdenbire binanın bir bölümü sallanmaya baÅŸlar; kitaplar kayıp gider ve büyük bir gürültü kopar. Ortaya çıkan boÅŸluktan içeriye ilginç bir ışık düÅŸer ve kitap duvarının öteki tarafından dehÅŸet verici bir ÅŸey görünür. Çok büyük bir karmaÅŸa, figür ve ÅŸekillerden oluÅŸan bir yumak, insanlar ve doÄŸa parçası, ölenler, doÄŸuranlar, çocuklar, hayvanlar.. Rüyadan sonra okur sokaÄŸa fırlar. Geceden artakalmış bir ayyaÅŸ gibi kurÅŸun renkli bir sabah ışığında yolunu kaybeder. Neredeyse olduÄŸu yerde yığılıp kalacaktır. Karşısına solgun, zayıf, hastalıklı görünümü olan bir kız çıkar. Ve kızın önüne yığılıp kalır. Kız alıp götürür onu. 

Bu öykünün ayrıntılı tahlili yapılmalıdır. Ä°mgesel, sembolik anıştırmalar içeren öykü saÄŸlam metaforlarla tam da deÄŸinmek istediklerimize dikkat çekmektedir. Hesse’nin ‘Okur’u DonkiÅŸot kadar gözü kara deÄŸil belki. Ama aynı psikolojinin farklı uçlarını yaÅŸarlar. Çehov’un kitaplarıyla birlikte mahpusluÄŸu seçen genç avukatı dışarıyı bilen biri olarak daha farklı bir yerde durmaktadır. Bilinçli düÅŸsel gerçeklikler üreticisi olarak yeri en saÄŸlam olan Orhan Pamuk galiba. Hele bir de parasal olarak kendini iyi kötü güvenceye almışsan deÄŸmeyin keyfinize.  

Ben okumalarımla nerede duruyorum peki? DüÅŸümle, düÅŸüncemle, sanat ve siyaset görüÅŸümle nerede duruyorsam orada duruyorum. Ayrıntılı olarak neler yazıp neler okuduÄŸumu bilmiyorum dersem yanlış anlaşılabilirim. Okumalarımla, yazmalarımla yaÅŸadığımı biliyorum yalnızca. YaÅŸayamadıklarım dokunduÄŸum dünyadan uzak olsalar da onlar bölünmez, duraksamaz bir akışla bir ÅŸekilde yaÅŸama katılıyorlar. Bir ses duyup gidiÅŸimiz, içinde yaÅŸam olan sözlerin, içinde söz olan yaÅŸamın sahibi oluÅŸumuzdandır. DeÄŸilse Islanmamak için sığındığım saçak altları bile yaÄŸmurdan korumaz beni. Okur oluÅŸumuz bizi alıp götürecek sese ve söze olan tutkumuzdandır. Ä°çinde yaÅŸam olan okumalar, içinde okuma olan yaÅŸamlara karşı deÄŸildir. Bu kadar basit.         
 
 
 

__________________________

  1. Ä°lhan E. PostacıoÄŸlu, Okumak ve YaÅŸamak,s. 6, Fatih Gençlik Vakfı yay. Ä°st. 1987
  2. André Maurois, YaÅŸama Sanatı, çev. Nihal Önal, Varlık yay. Ä°st.1968)

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111670424 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net