26-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow DOÄžUM
DOĞUM PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 21
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin EVCÄ°   
07-03-2007
DOÄžUM 
Necmettin EVCÄ°


Sevgili oÄŸlum Enes’e 
 

Image“AÄŸrılarım baÅŸladı”

Aylardır taşıdığı yükün yorgunu.

Korkuyla karışık tedirginlik ile aÅŸkın sevinçleri arasında son gidiÅŸ geliÅŸlerini yaÅŸadı. Az sonra ne olacak bilmiyor. Bilinmez. Ä°ÅŸte burda, iÅŸte ÅŸimdi, bir yaÅŸam kaderin trajik sınırında tükenmenin bastırılmış çığlığıyla sönebilir. Kendi ölümünü seyredersin. Ben de ölürüm. Ruhuyla  besleyerek içinde büyüttüÄŸü varlığı daha fazla taşıyamayacak. Varlık, içinde yokluÄŸu büyütür mü? BoÅŸluk soÄŸuk, hırçın bir denizin dalgaları gibi içimi dövüyor. BoÅŸluk. BoÅŸluk varlığın mekânıdır. Gel orayı sen doldur. Dolduracaksın. Zıt alanların, çizgilerin ÅŸaşılacak denli birbirine girdikleri bir andayız. YaÅŸamla ölüm düÅŸüncesi iç içe, sonsuz sevinçle sonsuz keder. Acı ile tatlı, aydınlık ile karanlık…  

“Selma” diyorum,“yorulmadın mı biraz otur istersen.” Cevap vermiyor. KaÅŸlarını ‘hayır’ anlamında yukarı kaldırıyor. Bir tek kelime olsun söylemeye mecali yok. Ä°ki eliyle kâh belini, kâh kalçasını tutuyor, ovuÅŸturarak ağır ağır sürdürüyor yürüyüÅŸünü. Odanın bir başından bir başına. Ben de katıldım O’na. Kalbimin üstüne basa basa adımlıyordu. Böylesine ilk yürüyüÅŸüm bu. O’nun da. Her adımda kuÅŸku. Hasret. BekleyiÅŸ. Her ÅŸeyin kesiÅŸim alanı içim. GeçmiÅŸ, gelecek birbirine karıştı sanki. DüÅŸlerim, gerçeÄŸim adım adım uzayan ve yine adım adım kısalan yollar. 

 

İlk Ayşe Hanım aklıma geliyor.

‘Önce AyÅŸe Hanım’a gidersin’ demiÅŸti.

“Gideyim mi?”

“Biraz daha bekleyelim.”

YürüyüÅŸü iyiden iyiye ağırlaÅŸtı.

‘Haydi çıkıp yürüyüÅŸ yapalım biraz.’

Çıkarız. ÖÄŸretmen Evleri’nden Anıt meydanı’na uzayan caddeye bayılıyorum. Sakin. Hele o iki yanı aÄŸaç sıralı, caddeyi boydan boya ikiye bölen orta kaldırım. Yolun hemen bitiminde istasyon. Ä°nsan bu semtte, bu yolu yürürken tuhaf bir gariplik, yabancılık, duymadan edemez. O’nunla el ele kol kola yürürken bile bu duygulardan kopamadım. Birbirine sığınmış iki yabancı gibiydik hep. GüneÅŸ aÄŸaçların yapraklarına altın yaldızlar dökerek batıyor. AÄŸaçlar yaprak yaprak yanıyor.

Gülsüm Teyze torununu elinden tutmuÅŸ.

Birbirimize gülümsedik. MaÅŸallah torunu da ne tonton olmuÅŸ.

‘Bizim de böyle bir çocuÄŸumuz olacak mı?’

‘Rabbim isterse olur. Ne kadar tatlı deÄŸil mi?’

DüÅŸlerim tutuÅŸuyor yapraklar gibi. Gülsüm Teyze’nin torunu oÄŸlum oluyor. Aynı öyle tostombul. Annesiyle yürüyüÅŸümüze o da katılıyor. Ellerinden tutmuÅŸuz. Sıkılıyor bundan. Mızmızlanmaya baÅŸlıyor. Elini kurtarmaya çalışıyor. Gel de zaptet. Yapma kuzum, etme yavrum, nafile. Peki onun dediÄŸi olsun bakalım. Bırakıyorum elini. Kurtuluyor elimizden. Dur bakalım ne yapacak. Önümüzden hoplaya zıplaya koÅŸuyor. Hep bir sevinç içinde. ‘Aman Sami’ diyor Annesi ‘elini bırakma. Yola fırlar mırlar.’ ‘korkma’ diyorum, ‘biz bostan korkuluÄŸu deÄŸiliz ya.’ Kelebekler gibi dans ediyor sanki. Lunaparka gidiyoruz. Dönme dolaba biniyoruz. Heyecanlanıyor, korkuyor. Atlı karıncadan çok hoÅŸlanıyor. Kovboyculuk oynuyor. Su tabancasıyla bana bum bum yapıyor. Hâlâ çikolatasını doÄŸru düzgün yemesini öÄŸrenemedi. Gene yüzüne yanağına bulaÅŸtırdı.  Annesi kızıyor ama olsun böyle de güzel. Trene bayıldı. Jetonla çalışan trene. Baba düüüüüt. Baba hüüüühhü hüh diyor. Küf küf küf. Minnacık elleriyle dairesel hareketler yapıyor. Ardından yine jetonla çalışan oyuncak uçaklar, otomobiller. Filin gözlerini ve hortumunu oynatması çok hoÅŸuna gidiyor.  Annesi el sallıyor uçağın pervanesi dönerken. DiÄŸer eliyle de benim elimi sıkıyor sevinçle. Elimin sıkılmasıyla kendime geliyorum. Her zamanki gibi cadde düÅŸler boyu uzayıp gitmekte. 

“Bir ÅŸey olur mu?”

soluk bakışlarıyla gözlerime sığındı.

“Böyle korkmana gerek yok” dedim.

Aslında yüreÄŸim göÄŸsüme balyoz gibi vuruyordu.

Uzun bir tren düdüÄŸü gecenin siyah sessizliÄŸini yırttı.

Az sonra yine bir yolculuk baÅŸlayacak. Bir marÅŸandiz, belki son seferini yapan bir banliyö geriye simsiyah dumanlar dökerek kayıp gidecek raylar üzerinden.

Gümbürtüsü kalp atışlarıma yamanacak.

Beraberinde geçmiÅŸ ve gelecek zaman irkiltileriyle.

Bu ne ilk irkiliÅŸim ne de son. Bunu biliyorum. O’da biliyor.

“Sancı çoÄŸalıyor. Alta doÄŸru iniyor.”

“Korkma. Her kolaylık zorluÄŸun içinde gizlidir. Her hüzün içinde biraz sevinç gizler.”

“Sırası mı felsefenin” diyor acı bir gülümsemeyle.

“YaÅŸadığımız hayat bu”

Karyolaya doÄŸru yekindi.

“Usulca  bırak kendini.”

Sırtüstü yatmasına yardım ettim.

“Rahat ol. Uzan ÅŸöyle. Kendine güven.”

Dudakları sessizce kıpırdadı.

“Haydi” dedi

“BeÅŸ dakikada buradayım.”

Rüzgâr gibi çıktım. Allah’tan AyÅŸe Hanımlar pek uzak deÄŸil. Evleri istasyonun hemen arkasında.

Gökte yıldızlar.

Bir yıldız daha parlasın istiyorum. Çok istiyorum.

Rayların üzerinde traversleri birer ikiÅŸer atlayarak geçtim.

Kapıyı telaÅŸla çaldım. AyÅŸe Hanım soluk soluÄŸa buldu beni.

“AyÅŸe Hanım  AyÅŸe Hanım.”

“Tamam” dedi. Ä°çeri girmesiyle çıkması bir oldu.

On dakika geçmeden evdeydik.

“Sen ÅŸöyle geç istersen” deyip bana odayı gösterdiler. 

Ä°çerdeydim. Bir başıma. Hemen bir sigara. Bekliyorum. Bir tutuklu gibi. Ne olacak ÅŸimdi? Bu oda böylesine dar gelmemiÅŸti bana. Hep böyle mi kalacağım? Öbür tarafa geçemem mi? Her ÅŸey nasıl ansızın oldu. Ansızın ve upuzun. Yakın ne kadar uzak, uzak ne kadar yakınmış meÄŸer. Ne oluyor-um, neler oluyor-um? Ä°çimde bir daralma bir geniÅŸleme, hem sevinç hem üzünç. Ä°çimde karışık duygular. Bir sigara daha. Karmakarışığım. Dağılıyor gibiyim, her bir parçam her yana dağılmış da ÅŸimdi tıkır tıkır toplanıyor gibiyim. Oturamadım. Başımı duvara dayadım. Ses. Bir ses  duyulmuyor. Oysa ÅŸimdi ne çok muhtacım bir sese. Saat kaç? Topu topu beÅŸ dakika mı geçti? Sen ne deÄŸiÅŸkenmiÅŸsin ey zaman. Ä°çinde yaÅŸadığımız, içimizde yaÅŸattığımız duruma göre meÄŸer biz kısaltır, uzatırmışız onu. Zorluklar boyu uzun, kolaylıklar boyu kısa. Kısa uzun nefeslerle tükenen bu kaçıncı sigaram? Kaçıncı gidiÅŸ geliÅŸim kapı ile pencere  arasında? Ses yok. Bir kapı aralansa. Kapım vurulsa. Bir gülüÅŸ bir aÄŸlayış. Gece bitse. Kalbim, kulağım, gözüm alabildiÄŸine duyarlı. Bazen önemsiz bir noktaya dakikalarca takılıp kalıyorum. Anılara takılıp kalmak oluyor bu. Biraz da mahsustan yapıyorum bunu. PeÅŸlerine takıldığım anıların düzensiz depreniÅŸleriyle sürüklenip gidiyorum. Yardımıma ancak düÅŸlerim yetiÅŸiyor.

Åžu kırmızı lâleler onun için. Haberi yok. Çok sevinecek. Bakalım beyaz gülün çocuÄŸumuz için olduÄŸunu bilecek mi? Bilir.

Gene bir tren düdüÄŸü.

(Belki tarihi konuÄŸum gidecek. GidiÅŸini bekliyorum çaresiz.)

Gece oldukça ilerledi.

Trenin arada gecenin tenha sessizliÄŸini silkeleyen gürültüsü. Uzak caddelerden taşıtların motor iniltilerinden baÅŸka bir ÅŸey duyulmuyor. O taşıtların sabaha kadar kapımın önünden vızır vızır geçmelerini istiyordum ÅŸimdi. Ne olur ne olmaz. Bir bakarsın acilen hastaneye gitmek gerekebilir. Åžeytanın kulağına kurÅŸun.

Bir ses bekliyorum.

Az sonra sevinçler sel olup coÅŸabilir içimde. Ve yine az sonra katransı bir hüzünle başımı duvarlara çarpabilirim.

Acısını sancısını hissedebiliyorum O’nun. Ä°çim sıtmaya tutulmuÅŸ gibi titriyor. DüÅŸlerim, duygularım, dualarım titriyor. Kapıyı aralayıp dinlesem, dikizlesem mi? Olmaz. Vazgeçiyorum hemen.

Kulağımı duvara iyice yapıştırdım.

Sesler duvarın sağırlığında yitti.

Az sonra acı bir bağırtı. Ah!. Ä°çimde bir yerlerim koparıldı sandım. Kötü bir ÅŸey olmasa bari. Kötü düÅŸünceler çoÄŸalıyor içimde. Neler oluyor? Åžu an ne durumda, de durumdalar? Zavallı yavrucak. Bir de sen. Asıl sen. Åžimdiden kaygıların sarmaya baÅŸladı beni. Meçhul ne kadar uzak, ne kadar yakın. Topu topu üç metre. Üç metre ötesi benim için bilinmezliklerle dolu.

Yine sessizlik.

Gaipten haber bekler gibi bekliyorum. Kapıdan, duvarın içinden, arasından. Bir ses bir hece bile yeter. O kadarı bile yeter. Bir çığlık bir aÄŸlayış olsun. Haydi, haydi artık. BoÅŸuna. Sağır duvar sır vermiyor. Yumruk yaptığım saÄŸ elimi sol avucumla sıktığımı fark ettim. Parmaklarımı sıktım birbirine geçirdim. Çiçekleri aldım kokladım, hemen yerine koydum. Sigara yaktım. Bir iki nefesten sonra kül tabağında boÄŸdum.

Kapıya yanaştım.

Dikkatle kulak kabarttım.

Bir dakika. Karanlığın iki kat ötesinden O’nu duyar gibiyim.

O benden gitti. Gene bana gelecek, geliyor iÅŸte.

Çok benzeÅŸiriz. Bu böyledir. Öyle ki, O konuk Ben’im bir bakıma. 

“Neler oluyor. Ne oluyorum?”

“O soruya belki hiçbir zaman yanıt bulamayacaksın.”

“Her ÅŸey bitti. Her ÅŸey bitti.”

“Ne bitmesi, yeni baÅŸlıyor.”

“Ölüyorum.”

“DoÄŸuyorsun”

“Ne doÄŸuÅŸu, büyük deÄŸiÅŸimin, büyük dönüÅŸümün kıyametini yaşıyorum.”

“Öyledir. YaÅŸadığın kıyamet doÄŸuÅŸundandır.”

Tekmelerini az yoklamadık ellerimizle. Duvarın öbür yanında. Durup durup tekme üstüne tekme vuruyor yine. Güm güm. Kalbim bu sesin ritmiyle atıyor ÅŸimdi. Sesler kesildi. Kalbim duracak oldu. GömleÄŸimin üst düÄŸmesini çözdüm.

Terimi sildim. Dayanamadım. Heyecanla sordum.

“Neredesin?”

“Hiçbir ÅŸey bilmiyorum.”

“Ne görüyorsun?”

“Hiçbir ÅŸey. Her ÅŸey garipleÅŸti. Gözlerim kamaşıyor.”

“Işıktandır. Karanlığın neresindesin?”

Sustu.

Ayşe Hanımın sesini duyar gibi oldum.

“Ä°yi gidiyor. Aferin. Ikın.” 

Susku kimileyin çok çetin iner insanın yüreÄŸine. Zaman akıp gitse. Korkularım, ölüm düÅŸüncelerim, ümitlerim, düÅŸlerim gibi. Haydi vur. Vur. Gene vur. Duvara duvara. Güm güm. Duymak istiyorum o gümbürtüyü. Kalbime kalbime vur. Ä°stiyorum. Bunu ben istiyorum.

Haberin yok. SessizliÄŸin bana acı veriyor. Hep seni düÅŸledim. Seni bekledim. Özledim seni. Senden ayrı düÅŸmek ne zor benim için ne zor bilemezsin.

Evine geleceksin. Sevinçler getireceksin haberin yok.

Başımı duvara dayadım.

Bitkinim.

Kulağım sürekli sende.

Bir tren daha keskin bir ıslık bıraktı gecenin ıssız boşluğuna.

Bu düdüÄŸü tanıyorum. Yolcuları uyarır: Hazır olun kalkacağız.

Bir kıpırdanma, bir koşturmadır başlamıştır garda.

Ä°nenler olur, binenler olur. Hep böyledir.

Gelenler gider sonunda.

Uzayan raylar, yollar boyunca sürüp gider bu yolculuk. DeÄŸiÅŸmez. Ä°stasyon istasyon. Mola mola. Kucaklaşıp sevinenler olur. Hüzünler sonraki ayrılıklara ertelenir. O ayrılık ne zaman? Bilinmez. Sanki hiç gelmeyecekmiÅŸ gibi yaÅŸanan. Esasen çok yakın olan.  El sallaşıp vedalaÅŸanlar hangi kavuÅŸmada sevinecekler? Bilinmez.

Saat gelmiÅŸtir. Vakit tamam.

Tren gene düdüÄŸünü öttürür. Simsiyah dumanlarını bırakır. Simsiyah. Hüzünce bir siyah. Zindansı. Ä°yi bilirsin. Sen ÅŸimdi, ÅŸu anda duvarını tekmelerken iyi bilirsin. Nasıl anlatsam. Senin için henüz erken. Karşıtsız. Nedir siyah? Senin dünyan. Ä°ÅŸte o seninle büyüyen, seni büyüten karanlık. BoÅŸluÄŸun rengi. Belki gözlerinin bir de.

Sen yırtarsın o kara kefeni. Senin için de aralanır aydınlığın kapısı. Çıplaklığı giyinirsin. Kör edercesine bir ışık boÅŸalır göz içlerine. AÄŸlarsın.

Ağlayacaksın.

Ağlayışını bekliyorum.

Özgürlük sevincinden olmalı çığlığın. Özgürlük korkundan ya da.

Zorunlusun.

Kaçıncı mevkide, hangi kompartımanda bulunursan bulun. Binecek bir yer edineceksin kendine.

“Aaah!..” Selma’nın sesi.

“Korkma” diyor hemÅŸire hanım, “iyi gidiyor. Sakin ol. Az kaldı.

“Yolculuk baÅŸlayacak. Gideceksin dur durak bilmeksizin. Takur tukur.”

DüÅŸe kalka. Evrile çevrile. DönüÅŸe dönüÅŸe kendine.

“Duyuyor musun beni?”

“Zar zor.”

“Karanlığın neresindesin?”

“Bilmiyorum.”

“Dayan. Biliyorum çok zor bir badireden geçiyorsun. Ama az sonra her ÅŸey bitecek.”

“Ne zaman bitecek? Kendimi bildim bileli sıkıntı ve acı çekiyorum.”

“Yanılıyorsun. Acı çekmeye yeni baÅŸladın. Åžimdiki sıkıntın geçmiÅŸteki rahatlığını unutturdu. Acılar çoÄŸaldıkça zaman uzar çocuÄŸum.”

“Hiçbir ÅŸey anlamıyorum.”

“Anlayamaman doÄŸal. Zamanla her ÅŸeyi anlayacaksın. Zaman sana anlatacak.”

“Zaman. O da ne?”

“Sana karanlık olan süreç. Åžimdilik düÅŸünme bunu.”

“Niçin?”

“Ne çok meraklısın. Söyleyeyim sende boyut yok henüz. Dünyanda ufuk yok. Ä°klimler, yer, gök, bahar, çiçek, geçmiÅŸ, gelecek. Sonsuzluk. Hiç biri.”

“Artık saçmalamaya baÅŸladın.”

“Az kaldı. Az kaldı. Birazdan her ÅŸeyi anlamaya baÅŸlarsın bir bir. Her gerçeÄŸin acı bir yüzü vardır bebek.”

Güm. Güm . Hah ÅŸöyle. Duvarın bazı yerleri kabarmış badanaları döküldü.

“Az kaldı. Az kaldı.” AyÅŸe Hanım’ın sesi.

“Çok iyi düz geliyor. Geliyor.”

“Korkma. Duvarın yıkılacağından korkma. Varlığın o duvarın yıkılmasına baÄŸlı. Altında kalıp ezilmezsin korkma.”

“Korkuyorum.” Dedi aÄŸlamaklı sesiyle. Çaresiz.

“Korkma vur.” dedim heyecanla.

“Hiçbir ÅŸey isteÄŸimle olmuyor artık.”

“Zaten hiçbir ÅŸey isteÄŸimizle olmuyor. Ä°yi ki de olmuyor.” derken sesimi kıstım. Adeta sözümü ondan gizledim. Kendimden bile.

“Başım dönüyor kayıyorum.”

“Bırak kedini direnme.”

Birden bire kaydıraktan kayıyor çocuÄŸum.

BaÅŸ dönmesi dönme dolaptan oluyor. AyÅŸe Hanım’ın sesi ile dönme dolap duruyor. Jeton atınca uçağın pervaneleri dönüyor. Çok hoÅŸlanıyor bundan. Zevkten, kendinden geçmiÅŸ halde el sallıyor annesine.

“Başı geliyor. Az daha gayret.”

Atlı karıncadan hiç inmek istemiyor. Oyuncak fil, hortumunu sallayınca büyülenmiÅŸ hayranlığının ürkek coÅŸkusuyla duralayıp bakıyor.

“KendiliÄŸinden oluyor her ÅŸey tutunamıyorum.” diyor.

“Direnmen faydasız tüm çaban boÅŸuna olur. Olması gereken oluyor” diyorum.

“Akıyorum.”

“Akışa bırak kendini.”

Elimden kurtuluyor. AÄŸaçlı yolun parke döÅŸeli kaldırımından hoplaya zıplaya koÅŸuyor. Hafif bir rüzgâr esiyor.

“Başımdan itibaren üÅŸümeye baÅŸladım.”

“Korkma kurtuluyorsun. Burada da bizim iflahımız kesildi.”

“Donuyorum. Eyvah kopuyorum.”

“Evet geliyorsun, kendine kopuyorsun. Yarı yanım sende biliyorsun.”

“Gidiyorum… gidiyor…git… g.”

Badanalar dökülüyor. Duvar yıkılıyor.

“Tamaaaam. “dedi AyÅŸe Hanım.

Bir çığlık boÅŸaldı.

Öte dünyadan bir sesti sanki: Ingaaaaaaa. Inngaaaaa! 

Bir presin altına sıkıştırılmış yayın boÅŸalması gibi gevÅŸedim birden. Derin bir ohh çektim. Kalbimdeki düÄŸümlenme çözüldü. Kendimi sevinçten tüy gibi hafiflemiÅŸ olarak koltuÄŸuma bıraktım. KoltuÄŸa deÄŸil de içimde havalanan boÅŸluÄŸa gömüldüm sanki. Uçuyorum.

Az sonra Ayşe Hanım kapıyı araladı.

“Müjde” dedi, “Nur topu gibi bir oÄŸlun oldu”

Hemen Selma’yı sordum.

“Rahat bir doÄŸum oldu” dedi.

Çiçekleri alıp yanına gittim. 

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 08-11-2007 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111684891 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net