MÜNEVVER Ä°NSAN
BÄ°LAL SÜRGEÇ Münevver Anlayışımız Sait Abi’nin 1960’ların başında kaleme aldığı önemli bir eserdir.
O eserinde Münevver insanı ÅŸöyle tarif ediyor: parlatılmış aydınlatılmış ışıklı manasındadır. Münevver de aydınlanmış, karanlıktan kurtulmuÅŸ insan… Bir kimsenin aydınlatılması; karanlıktan kurtulması, yani onun kafasının nurlanmış olması lüzumlu bilgilerin ışığında hareket etmesi ile olur.
Münevver tabiri Sait Abi’nin kendisine mükemmel uyuyordu. O bir münevverdi. Türkiye’de aydın sanılan malumat sahibi kiÅŸilerden deÄŸildi. O, haberi çok iyi kritik ederdi. Belli usul dairesinde tetkik ve tahlilini yaparak fikir bütünü haline sokardı. Bilim adamı diye geçinen birçoklarının yaptığı gibi bilgi ezberleyen, bu bilgiler tekrar eden biri deÄŸildi. O, bilgiyi süzer analizini yapar tenkitini yapar doÄŸrusu “budur” derdi
Otuzlu yaÅŸlarında itibaren “ Münevver” kavramı üzerinde kafa yormuÅŸtur. Hem takip ettiÄŸi yayınların kritiÄŸini yapmış hem de teknik geliÅŸmelerin toplum üzerindeki tesiri üzerinde durmuÅŸtur. GeliÅŸen teknolojinin özellikle televizyonun olumsuzluÄŸuna iÅŸaret etmiÅŸti:
: “ÇoÄŸunlukla gayri münevver ellere düÅŸen teknolojinin insanlığa bela ettiÄŸi bu alet, evlerden sadece eÅŸ dost akraba, komÅŸu sohbetlerini kaldırmamış, uykuyu, huzuru, eÄŸer varsa utanma duygusunu da alıp götürmüÅŸtür. GeçmiÅŸteki zamansızlığı daha da artırmış, baÄŸlılarını hasta eder olmuÅŸtur. “ (2 bsk s 8)
Sait Abi bu eserinde fikirlerini vurucu bir ÅŸekilde anlatan etkili bazı hatıra türü diyaloglara da yer veriyor:
“ Bir gün, bir müesseseye iÅŸimizi takip etmek için gitmiÅŸtik. Alakalı kısma gelince orasının ÅŸefi olan genç bir zat namaz kılan arkadaÅŸlarını kendince susturmuÅŸtu. Bizi gören mümin arkadaÅŸlar münakaÅŸalarını tazelediler. Henüz iyice tanımadığım genç ÅŸef, arkadaÅŸlarını güya yenmiÅŸti. Galibiyetinin gurur ile bize de aynı ÅŸeyleri anlatarak; iyi kimselerin namaza ihtiyaçları olmayacağını ÅŸöylece ifade ediyor, soruyordu:
-Kur'an demiyor mu ki, namaz insanları kötülüklerden alıkor?
— Evet, dedim. Kur'an, namaz müminleri, dediÄŸiniz gibi (edepsizlikten ve uygunsuzluktan) , kötülüklerden alıkoyacağını bildirir.
—O halde namaz insanları iyi yapmak içindir, dedi.
—DoÄŸru, namazda müminler için birçok hikmetler saklıdır; biri de söylediÄŸiniz gibi, Müslimleri iyi ve temiz yapmak içindir, deyince:
—Öyle ise iyi ve temiz kimselere namazın ne lüzumu vardır? Diye iÅŸi halletmiÅŸ gibi marurane tavırlarla kolayından kapamak istedi. Kendisine ÅŸunları sordum:
—Uçakta kanat ve pervane neye yarar?
—Uçağı yükseltmeye.
—Pekâlâ, uçağınız yükselince gaye artık tahakkuk etmiÅŸtir diye kanat ve pervaneyi kesip atabilir misiniz? ve ÅŸayet böyle bir akılsızlığa teÅŸebbüs etseniz haliniz ne olur? Diye sorunca:
—DüÅŸer, parça parça oluruz, diyebildi. Ä°ÅŸte bundan sonra bu zata ÅŸunları izah etmeye çalıştık:
—Maddi yükseliÅŸimize vesile olan kanat ve pervaneye yükseldikçe daha çok muhtaç olursak artık yükseldik bunlara ihtiyaç kalmadı diye kanat ve pervaneyi ÅŸuursuzca parçaladığınız an, nasıl aÅŸağılara düÅŸerek parçalanırsak… iÅŸte manevi yükseliÅŸimize vesile olan ibadetlermiz de öyledir. Kim ki, '' Ben artık iyiyim kimseye bir zararım dokunmuyor, benim kalbim temiz…'' diyerek inandığını zannettiÄŸi Allah'ın emirlerine ihtiyaç duymayacak duygusuzluÄŸunu silkip atamazsa, küfrün bataklıklarına düÅŸer, mahvolur ki, maddi düÅŸüÅŸle kıyas olunmayacak kadar mühimdir; çünkü maddi düÅŸüÅŸle olsa olsa, geçici imtihan alemini kaybeder insan! Manevi düÅŸüÅŸ öyle mi ya; bu düÅŸüÅŸ hem de yükseldikten sonra, felaketlerin en büyüÄŸüdür. Ve bu '' Müslümanım'' diye bilen herkesin bilmesi lazım gelen hususlardan biridir.
Bu misal ÅŸefi susturmuÅŸ ve orada bulunan ve düÅŸünebilen gençlerin tasvibini kazanmış; düÅŸünce ufkunu açmıştık. (s 42-44)
Sait Abi’nin fikirlerini en etkili ÅŸekilde diyaloglarında veriyordu. Bunların her biri kayaları parçalayan bir gülle gibidir:
DoÄŸru ve güzel ne varsa, onlar bütün noksanlıklardan münezzeh olan yaratıcımıza aittir.
Yarasa ışıktan rahatsız oluyorsa güneÅŸi mütecaviz olarak mı ilan edeceÄŸiz
Kur’ana tam uygun olan sistemin adı Ä°slamiyet’tir
Nefsine, ailesine, milletine merhamet etmesini bilmeyenlerin, insanlığa merhamet duyuyorum demesi kendi kendisini tanımamasının ta kendisidir.
Biz Müslüman’ız. Müslümanlar ebedi sadetle müjdelenmiÅŸ mutlu insanlardır.
Ä°slamiyet baÅŸlı başına bir dünya görüÅŸüdür ve diÄŸer meteryalist doktrinlerin hiç birine ihtiyacı yoktur.
Ä°slamiyeti esas alan deÄŸil de ikinci planda bir unsur kabul eden her sistem gayri Ä°slami bir yoldur.
Münever Anlayışımız isimli eserinde Sait Abi Kayseri ile ilgili bir hatırasını anlattıktan sonra Ä°slam tarihinde kölelik müessesini tahlilini yapıyor:
“965 Sonbaharında Kayseri'ye (Ä°lim Anlayışımız) konulu bir konferans için gitmiÅŸtim. B.d.Fikir kulübü kayseri ÅŸubesi bir de serbest sohbet gecesi tertip edilmiÅŸti. Dinleyiciler arasında henüz yüksek öÄŸrenimini tamamlamamış bir genç ayaÄŸa kalkarak; (En ileri nizam dediÄŸiniz Ä°slamiyet köleliÄŸi niçin kesin olarak yasaklamamıştır?) diye bir sual açmıştı. Orada mevzuun nedenlerini yukarıdaki düÅŸünceler ışığı altında anlatmaya çalışırken ÅŸu hususa da iÅŸaret etmiÅŸtik:
-Evet, kölelik, insanların dindirilmesini özlediÄŸi müzmin bir marazdır. Ancak, kangren olmuÅŸ bir uzuv gibi hemen kesip atacak cinsinden deÄŸil, tüberküloza yakalanmış bir ciÄŸer gibi tedricen tedaviyi icap ettirir. Siz bir bünyeden kolu, bacağı ve benzerlerini hemen kesip atarak hayatı kurtara bilirsiniz ama hastalanmış ciÄŸeri birden bire söküp alırsanız acaba neyi kurtarabilirsiniz?
-Peki, İslam tedricen de olsa bu sosyal yarayı tedavi etmiş midir?
-Hem de nasıl; Müslüman olmayanların rüyalarında görseler bile inanmayacakları büyük bir inkılapla.. Bunu meÅŸhur ve Ä°slam sosyoloÄŸu addedilen Ä°bni Haldun Mukaddimesinin birinci cildinin 14. fasılında biraz uzunca izah eder. Biz burada Ä°slam Türk Ansiklopedisininden beraber takip edelim: ''Ä°slam hukukuna nazaran insanlarda asıl olan hürriyettir. Bütün insanlar dünyaya hür olarak gelirler, yalnız muhariplik sıfatı, gayrı Müslimlerin bir maÄŸlubiyet neticesinde hürriyetten mahrumiyetini intaç edebilir…Müslümanlık, bütün insanlar arasında esasen bir müsavat umdesi tesisi etmiÅŸ olduÄŸundan Müslümanlar, hiçbir insana , mücerret köle veya cariye olduÄŸundan dolayı bir nazar-ı hakaretle bakmamış, belki onlarında hukukuna riayeti bir vecibe bilmiÅŸ, onların arasında yetiÅŸen muktedir, faziletli, ÅŸahsiyetleri her türlü takdire, tebcile, yüksek mevkilere layık görmüÅŸlerdir. Bu babdaki dini evamir ve tergibat sayesinde pek çok kimseler kölelikten kurtulmuÅŸ, yüksek tahsil ve terbiye görmüÅŸ, pek mühim mevkilere nail olmuÅŸlar, bunların arasında nice müfessirler, muhaddisler, fakihler, edipler, kumandanlar, hükümdarlar zuhur etmiÅŸ, bunların evvelce köle veya köle zade olmaları, Ä°slam Ä°çtimai heyeti arasında kadirlerini asla eksiltmemiÅŸtir. Peygamber efendimizin ( S.A.V) azatlısı olan Zeyd B. Harise'ye bir Ä°slam ordusunun kumandası tevcih edilmiÅŸti. Zeyd'in oÄŸlu Usame de Bizans'a gönderilen kuvveyi seferiyenin kumandanı ta'yin olunmuÅŸtu. Hazreti Ebubekir'in azadlısı olan Bilal'i HabeÅŸi Resul'i Ekrem'in müezzinlerinden bulunuyordu., O ulvi vazifeyi ifa etmek ÅŸerefine nail olan bu muhterem zat, daima ümmet tarafından bir lisan-ı ihtiram ile yad olunmaktadır. Abdullah b. Saib Mahzumi'nin azadlısı olan mücahit b. Cübeyr Tabii'nin en büyüklerinden olup hadiste, fıkıhta mümtaz bir imam sayılmaktadır. Yezid b. Sabit'in azatlısı olan Hasan Basri Ä°slam âleminde yüksek bir mevkie nail olup fekahatiyle, züht ve takvasıyla pek meÅŸhur bulunmaktadır. Validesi Hayre, Ümmühat-ı müminden Ümmi Seleme hazretlerinin azatlısı idi. Hazreti Ömer'in oÄŸlu Abdullah'ın azadlısı bulunan Zeyd b. Elsem de Medine-i Münevvere'de yetiÅŸen müfessirlerin en büyüklerinden biridir. Cenab-ı Faruk'un Mekke-i Mükerreme'de Valisi Ä°bn Haysem-i Fihri'nin azadlısı olan Ata b. Ebi Rebah da yine tabiinin büyüklerinden olup pek yüksek alimlerden, müfessirlerden bulunmaktadır. Ä°bn Abbas Hazretlernin kölesi olup oÄŸlu Ali tarafından azad edilen Ä°krime de eski müfessirler arasında mümtaz bir sima olarak görülmektedir. MeÅŸhur Hind fatihlerinden Mahmud Gaznevi esasen bir köle zade idi. Yine Hind fatih ve hükümdarlarından en meÅŸhurlarından olan ve Mehmet Åžihab-üd-din Gavri'nin serdarlarından bulunan Kutbeddin de kölelerden yetiÅŸmiÅŸti. '' Ä°slam Tarihi, biçare gayrı Müslimlerin köle diyerek ebediyen lekelemek istedikleri ehliyetlilerden nice yüksek simalar kaydetmektedir.
Dikkat buyurulsun ki, bir asır öncesine kadar Amerikan devlet reislerinden Abraham Linkole'nin tecrübe edip te muvaffak olamadığı köleliÄŸi kaldırma iÅŸini Hazret-i Ömer (R.A.) tam onüç asır önce baÅŸararak köleliÄŸi Kur'an hükümlerinin hakim olduÄŸu diyarlardan söküp atmıştı.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |