03-05-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa
BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR EVİNE GİDEN YOL; PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 19
KötüÇok iyi 
Yazar (UZAYLI ALÄ°MLERÄ°N DÃœNYA GÖZLEMLERÄ°NDEN ALINMIÅžTIR)   
25-02-2007
Ebu Welid bin Abba Vite'den 

Çağımızın Bilim Kurgu Romanı

ANA BÖLÜM II:

BÄ°RÄ° BÄ°ZÄ° GÖZETLÄ°YOR EVÄ°NE GÄ°DEN YOL;

YAHUT MODERN TUHAFÄ°STAN  TARÄ°HÄ°

(Uzaylı Alimlerin Dünya Gözlemlerinden Alınmıştır)

Türkçe'ye Uyarlayan: Prof. Dr. Mustafa ErdoÄŸan Sürat 

                                                                                                   
     Image                
                                                    
(Not: AÅŸağıdaki gözlemler son savaÅŸ yıllarına rastlamıştır.) 

      1 Mart 1939: Mavi Gezegen gözlem programı baÅŸladı. Minel hayr!

      2 Mart 1939: Ä°nsanlar (ins taifesi) titredikleri zaman cam bir kutudan çıkardıkları küçük beyaz lokmaları yutuyorlar. (Acep, kinin tabletleri mi kastediliyor?) Küçük taneleri niçin yuttukları belli. Bunlar beyaz kömür... Yutulunca ÅŸahsı ısıtıveriyor...

      4 Mart 1939: Minderde birbiriyle kucaklaÅŸan kimseler gözüküyor.(GüreÅŸ KarşılaÅŸmaları?) Herkes karşısındakini yere yatırmaya çalışıyor.

      4 Mart 1939(AkÅŸam): Daha küçük mekanlarda da kucaklaÅŸan ve  terbiyesi yüzünden okunan insanlar var. (Edep?) Ama bunlarınki seyircisiz ve saygı-ÅŸefkat dolu.( Cima?) ANCAK BAZILARINDA BU EN MAHREM Ä°LÄ°ÅžKÄ°YÄ° HERKESÄ°N GÖZÜ ÖNÜNE TAÅžIMA EĞİLÄ°MÄ° SEZÄ°LÄ°YOR. Allah(cc) korusun, böylesine aÅŸağılaÅŸmak onları minik, havlayan yaratıklara döndürmez mi?(Paparazzi?..Terier cinsi köpekler?...)

      4 Haziran 1939: Uzun, örgü saçlı, ÅŸefkatli insanların karınları ÅŸiÅŸiyor. Sakın bu sıtma olmasın? (En ileri uzaktan gözlem bile bu hatadan kaçamaz ki...iÅŸte burada da hamilelik malarya, yani sıtma zannediliyor!) SoÄŸuk zemine yatmakla karnı ÅŸiÅŸmenin ilgisi tam kurulamadı. Çünkü meÅŸru sarılmalar sıcak ortamlarda daha ziyade gerçekleÅŸmiÅŸti.
      Kasım 1939: Zarif ve iyi huylu, uzun saçlı, karınları ÅŸiÅŸ yani malaryalı insanlar, çok küçük, huysuz, sürekli aÄŸlayan, çirkin yaratıklar husule getiriyorlar. Küçük huysuz insancıklar yeryüzüne taşınmış olmaktan asla mutlu gözükmediler bize

      21 Nisan 1940: Kentlerin tepesine uçan cisimlerden patlayıcılar atıyorlar. Bunların atıldığı dönemlerde, yeryüzüne henüz avdet etmiÅŸ o küçük yaratıklar kendilerini dünyaya çıkaran uzun saçlı masum insanlardan daha az korku alametleri gösteriyorlar. Acaba küçük ve viyaklıyor olmak cesaret kaynağı mı? Åžüphesiz bu görüÅŸümüz doÄŸrudur.

      29 Nisan 1940: Küçük yaratıkların boyları uzuyor, enleri artıyor. Habire kalınlaşıyorlar... Bunu bir milyon ışık yılı uzaktan bir milimetreyi ölçen cihazlarımızla tespit etmiÅŸ bulunuyoruz. Acaba gökten yaÄŸdırılan patlayıcılar, bu tehlikeli ve korkusuz yaratıklar sürekli büyümesin diye mi atılıyor?

      1 Mayıs  1940:  Ellerindeki vurucu, kırıcı aletleri(kazma,çekiç?) daÄŸlara, taÅŸlara, maden ocaklarına darp ettiren tek tip giyimli insancıklar yollarda toplanıp baÄŸrışmaya baÅŸladılar. (Ä°ÅŸçi Bayramı?) Acaba,“bize kırılacak taÅŸ, dövülecek maden gösterin” mi demek istiyorlar?

      Eli hiç çekice deÄŸmemiÅŸ ve tektip kıyafetli olmayan bazı kiÅŸiler, üzerinde kıvrık kesici ve vurucu alet resimleri(orak-çekiç) bulunan bayraklar asılı yüksek tüneklerden bağırarak kalabalığa sesleniyorlar. Bunların niyeti tulumlu canavarların ÅŸerrinden doÄŸayı korumak mıdır?”Yapmayın, çok ayıp; tulumlarınızı çıkarın, bizim gibi boyunluk (kıravat?) takın” mı diyorlar? Fakat o da ne? Tünekteki tulumsuzlar konuÅŸtukça tulumlular azdılar. (provokasyon?) Gözlem sonucu: Süslü giyimli, eli nasırsız ÅŸeytanlar, tek tip giysili zavallıları tahrik ediyorlar.

      27 Mayıs 1941:  Küçük ÅŸapkalı diktacı yalakası bir takım dünyacı insanlar, ortaboy ÅŸapkalılara evet, ortaboy ÅŸapkalılara zulmeden çevrelerle yaÄŸlı ballı gözüküyorlar? Bu tehlikeli deÄŸil mi? Zalimlere yardakçılık edenler er geç zulmü tatmazlar mı? Durun bakalım bu iÅŸin sonu nereye varacak?

      28  Mayıs 1941: Çok küçük ÅŸapkalıların elinde demir ve kağıt harcamlar (para) çokça birikiyor, haydi hayırlısı... Durun durun, ünlem bıyıklı bir çobanın sürüsü gibi hareket eden birileri, çok küçük ÅŸapkalıları armut toplar gibi topladılar. Bakın, hepsini vagonlara istif edip uzak ve soÄŸuk bir diyara taşıdılar. Burada demirden iki ÅŸeritli ince bir yol ve demir araba ahırı(istasyon?) var. Binanın üstünde AÅžKALE yazısı okunuyor...Çok küçük ÅŸapkalı paracıl adamlar aÄŸlıyorlar, ünlem bıyıklı çobanın adamları ise pek neÅŸeliler... Gözlem sonucu: gülmek ve aÄŸlamak artı-eksi hallerdir, tek baÅŸlarına varolamazlar.... Bu gün aÄŸlayanlar yarın güler, son gülen iyi güler; iyi günler tüm başıörtülüler! Hepinize iyi ve verimli çalışmalar, dinlenmeler, ibadetler; saygıdeÄŸer ve edepli insanlar!       

     Alfred, ulusal duruÅŸ tabir edilen bir duruÅŸla ve hiddetten hırlayarak okumuÅŸtu, birazcık Avrupa BirliÄŸi kokan uygarlık yanlısı o deÄŸerlendirmeleri. Åžimdiyse, anti-dünyadan rezerve ettirdiÄŸi uçak biletinin tüm uçuÅŸ iÅŸlemlerini yaptırmış, Miraç mekanının sayısız yönlerinden yalnızca birisine koÅŸut ve sadece üç-dört kozmos milimetresi kadar hakikate yaklaÅŸacak, fakat ışık hızıyla on milyarlarca yıl sürecek uhrevi bir yolculuÄŸun eÅŸiÄŸine gelmiÅŸti. Anti adı Pao-Saola ÅŸeklinde atlaslara yazılı karşıt bir baÅŸkentin havaalanındaydı. Rastlantıya bakın ki, o gün pistin inÅŸa edilme yıldönümü kutlanıyor ve çeÅŸitli nedenlerle hastalarını öldürüp idam cezasına çarptırılmış havayolu hemÅŸirelerinden oluÅŸan bir “ilahiciler” korosu, Anti-Dünya'nın geleneksel ilkbahar ÅŸükür duasını seslendiriyordu:

     Fa sol mi re si,

     KurumuÅŸ salça , tentürdiyot

     Ve çimen lekesi;

     Fa la sol,

     Lekelerin iblisi defol!

     Åžeytana uymasaydın,

     Bunca kirlilik öÄŸesi,

     Si la si

     Ne arardı giysinde,

     PreslenmiÅŸ pasta

     Ayy, geri kadınlar yasta

     Üstüne tezek ve yaÄŸlı boya

     Fa mi fa

     SürülmüÅŸ gömlek,

     Ä°ÅŸiniz kirlenmek mi ey taife-i kelek?

     Kirlenmek mi tek iÅŸiniz,

     Åžeytandan baÅŸka ne olabilirsiniz?

     Åžükürler olsun yüce Tanrı'ya

     Do re mi fa,

     Biz temizlerdeniz!

     Alfred, Anadolu sularında vıraklamış onurlu bir kurbaÄŸa olduÄŸu için bu güfteden alınmak istedi. Hatta sinirlerine hakim olamamayı, etrafa protesto saldırılarında bulunmayı da deneyebilirdi. Fakat, ilahi devam ettikçe, ulusalcı açıdan kızılacak pek bir mevzunun bulunmadığına kani olmuÅŸtu. EleÅŸtirilerde azıcık gerçek payı da mevcuttu.

     Günlerden Cuma,Cumartesi veya Pazar olmalıydı kesin uzaysal takvimde. Çünkü kentin kırmızı kiremitli çatılarından, sıcak ama barış dolu gün ışığıyla haftalık kavuniçi banyosunu alan balkonlarından, sessizlik, gayret, dua, koÅŸu ve tefekkürün ince buharları yükseliyordu. Hayli ulusalcı ve de yurtsever takılan Anadolu kurbaÄŸası Alfred, memlekette bir çok, nota okuyabilen müzisyen ve çok iyi problem çözen matematikçilerle tanışmıştı muhakkak. Yalnız onun geldiÄŸi topraklarda, üçgenin açı kanunlarını kalbinde ısıtıp baÄŸrına basan,onları koklamaya doymayan veya ezgilerin notasıyla gözleri arasında görmenin çok ötesinde bir görüÅŸ saÄŸlayana rastlamış olabilir miydi? Tövbe deyin! Åžükür ilahisinde Anadolu kurbaÄŸası Alfred beyi rahatsız edebilecek haklı eleÅŸtiriler sürüp gitmekteydi:

      La sol la si mi,

      Pencerenin perdesini

      Yok yav, ne zeki milletsiniz;

      Biz de pencerenin iÅŸkembesi sanmıştık,

      Düm teke düm tık!

      La sol la mi si,

      Pencerenin perdesini,

      Aç bana göster yüzünü;

      Yüzüm teyzemgilde kaldı,

      Horoz göstereyim mi?

      Re sol la mi,

     Kukuri kuuu

     Do re mi fu!... ve nakarat: ÅŸükürler olsun biz temizlerdeniz!

     Koronun azgın manitaları sanki, bir yandan nota okuyor öte yandan, manevi otobanla sıfır, normal uzay yoluyla sonsuz mesafe uzaklıktaki E5 Karayoluna doÄŸru, kol iÅŸareti çekiyorlardı. Alfred Öztürk -soyadı kanununa göre bu Türk kurbaÄŸasının da soyadı bulunmalıydı- evet,deÄŸerli Öztürk yine de bozulmadı. O böyle ulusalcı düÅŸüncelere dalmış düÅŸünürken, dinleyicilerinin içinden geçenleri önündeki elektronik ÅŸef sehpasından okuyan yardımcı koro yönetmeni, Öztürk'ün yanına sokuldu ve hakimane bir fısıltıyla ÅŸunları söyledi:

      -“UçuÅŸ aygıtına bindiÄŸiniz andan itibaren adınız Uryel olacaktır. Babası kumaÅŸ tüccarı, ailesi mutlu,okuldaki baÅŸarısı parlak,öÄŸretmenlerinin gözdesi talebe Uryel!”

      KurbaÄŸa Alfred'in bu iÅŸittiklerinden dolayı adeta kanı donmuÅŸtu.O zaten dünyada hayvan, anti-dünyada parlak bir iÅŸ adamı olmaktan yılmıştı. Utana sıkıla sordu:

      -“Bundan emin misiniz? BulunduÄŸunuz görev derecesi, bana bu hususu tebliÄŸ yetkisini size vermekte midir?”

      -“Hayır” diye çıkıştı ÅŸef yardımcısı, “ilahilerimiz hakkında içsel yorumlar yapmanız dolayısıyla, kimlik çarpılmasına uÄŸradınız. Bir anlamda asabilik ÅŸampiyonu bir evliya olan, Med asıllı Roj besteci ZACKO, yani ZEKO çarptı sizi!”

      Alfred Öztürk, ulusalcı geçinip, Batıyla müttefik Ä°slam çimentosundan koparak, yüce Batı ve DoÄŸu Uygarlılarından sonra kainatlar-arası medeniyetin de nefretine muhatap kılınmaktan pek üzülmüÅŸ, iyice afallamıştı:

      -“Zacko da kim?” sorusunu yöneltti muhatabına.

      -“Zacko, demin kulak misafiri olduÄŸunuz Anti Dünya ilahisinin bestecisidir.”

      Ä°kisinin konuÅŸmaları bittiÄŸinde, koro dağılmış, konser de nihayete ermiÅŸti. KurbaÄŸa Alfred bey, terminal binasının sosyal tesislerine yöneldi. Buranın da ünlü bir hamburgercisi vardı elbet ve elbette adı Dc Monald's deÄŸil kısaca MD idi. Yalnız servis, ayakta yapılmıyor oturma zorunluluÄŸu bulunuyordu; zira servis tipi de farklıydı. Fast Food, FF yerine, Slow Slimming, yani,SS! Oturulan tabureler sizi, kiÅŸi ağırlığı çarpı yaÅŸ bölü boyunuzun bir metreden sonraki ekine eÅŸdeÄŸer bir hızla, saniye üstünden silkeliyor, karnınızı doyurup, eksik kilonuzu tamamlayarak, fazlalıklarınızı ise attırıyordu. Aslında fazla kilolar, genellikle ÅŸiÅŸkoluktan yakınan anti dünyalı müÅŸterilerden alınıp, titreÅŸen sandalyeler yardımıyla zayıflara aktarılıyor, herkes için doyum duygusu ise yan bir teknoloji kanalıyla saÄŸlanıyordu. Bay Alfred, MD'ye girip, titreÅŸen taburesine kuruldu. Bir yandan da her yönden görülebilen plazma ekrandaki kainat haberlerini izlemeye koyuldu. Ne izlediÄŸiniz önemli deÄŸildi bu sistemde, ne izlemek istediÄŸiniz çok mühimdi. Alfred Öztürk, Uzan'ların eski televizyon kanalı niyetine, gözünü spikere dikti.

     Haberler dış kainattan anti dünyaya geldikçe metamorfoza uÄŸruyordu anlaşılan. Çünkü haber saatinde Maliye Bakanı'yla ilgili savalar onu ÅŸiddetle ÅŸaşırttı. Bakan bey bir durakta beklerken, yanına sokulan bir hanım, geceleri altını ıslattığını, bu yüzden kocasıyla boÅŸanmanın eÅŸiÄŸine geldiÄŸini söylemiÅŸ, bakan bey ise, cebinden yahut çantasından çıkarttığı büklüntülü koca bir boruyu kadına göstererek, borunun üzerinde biriken bembeyaz kireç tabakasına dikkat çekmiÅŸti. Spiker, bakanın aÄŸzından bir uyarı yapıyor, bakan beyin diÄŸer elindeki poÅŸeti sofra tuzu gibi dolduran birikintiyi gösteriyordu: her yıl idrar yollarımızdan  atılan kireç tam iki kiloydu ve de hepimiz kalyon kullanmak zorundaydık. Haber saati bitmiÅŸti. Bülten sonunda, konuyla ilgili görüÅŸleri soruluverilen Zukur hoca ismindeki bir ÅŸahıs, kendisini ÅŸaşırtmış veya ÅŸaşılatmış -lafın burasında peltek spiker heceleri karıştırmıştı- Van'daki bir üfürükçünün penceresini sökerken ekrana geldi; derken, elindeki tornavidayı kireçli idrar yolları borusuna sürterek, o da halka mesajını verdi. ÅžaÅŸkın Alfred beyin imdadına ise garson yetiÅŸivermiÅŸti. KurbaÄŸa Alfred'i uyardıktan sonra, sipariÅŸini aldı ve buradaki televizyon izleyicilerinin, izlenen her ÅŸeyi anti dünya dilinden dünya diline çevirmeleri gereÄŸini anımsattı. Åžu hale nazaran, bakan tamiratçı; durak ise, çamaşır makinesi bozulan bir evin banyosu, boru da, mal sahibi kadına deÄŸil makineye ait bir yedek parçaydı.

      Yemek ve çay faslından kısa bir süre sonra uçuÅŸ saati geldi, KurbaÄŸa Alfred, anti maddeden yapılmış kozmos uçağına binerek, ışığın birkaç trilyon katı hızla çıkacağı yolculuÄŸa hazırlandı. Anons: Kainatlar-arası kıble istikameti. Altılı taban 305 numaralı sefer, Uzay Gemisi, Düldül-i Kebir el Tekbir 6. Evrak gösterimi, bilet kontrolü. Valizini yerleÅŸtirme, yerine oturuÅŸ, Åžekerlemeye dalış!  

      Cani Robot, At Suratlı Dev Geyik Muus  Saldırıyor  

      Başı uykuya düÅŸtüÄŸünde, KurbaÄŸa Alfred bey ensesine korkunç bir sille yiyerek, korku ve endiÅŸeyle arkasına döndü: Muus kin dolu bir attan daha iri, çok daha koca suratlı, tüm çizgileri hiddet dolu ona bakıyor, sırıtıyordu.

      Alfred, evliyalar otağı Anadolu'nun her varlığına özgü ve de Rabbimizin Celal sıfatıyla uyumlu hiddetli bir bakışın,bu itikatsız robotu eriteceÄŸinden emindi. Ancak, en son uzak algı-hızlı tepki, yani RPSR sistemleriyle donatılmış cani robot beyni, Celal sıfatının hangi “a”ile yazılması gerektiÄŸine kadar her düÅŸünce sinyalini okudu, küçüldü aniden, halı maytı (mite) haline gelmesiyle, Alfred Öztürk'ün burnundan, oncağızın ciÄŸerine girmesi bir oldu.

      Åžimdi kurbanında korkunç boÄŸmaca nöbetleri baÅŸlamıştı. Hem öksürüyor, hem de balgamındaki kanın bakır tadıyla, kusuyordu Alfred. Kusmuk parçaları, annesinin,babasının kardeÅŸlerinin, lisede sevdiÄŸi kızların mahalledeki aÄŸabeyler ve sevecen ablaların bibloları ÅŸeklinde dökülüyorlardı aÄŸzından. Hepsi de canlıydılar, Alfred'e onları yerden toplaması için yalvarıyorlardı. Öksürük nöbetleri içerisinde kızıl balgamlar tükürmek neyse, bir yandan elleriyle boz bulanık mide suyundan makete dönüÅŸmüÅŸ sevdiklerini, canlarını toplarken, ruhu aÅŸağılanıyor, gözleri utanç ve hırstan yaÅŸ döküyordu.

      Kenarlarından irin, kusmuk, kan süzülen avuçlarını açarak, duaya yöneldi Alfred. Yardımcıların en son melcei, Allah(cc) katından yardım diliyor, aÄŸlıyor, korkuyla büzülüp küçülüyordu.

      Neydi bu olanlar;düÅŸ müydü, gerçek miydi?

      Yücelerden, tüm çevreden, derinlerden sesler duydu:

      ANTÄ° DÜNYADA DÜÅž YOKTUR. SEN GERÇEK DEĞİŞTÄ°RDÄ°N.

Yorum
Sayın Sürat, M.E.'den Tamamlama...
Yazar Selami Çekmegil açık 2007-03-07 23:23:22
In English: 
 
BIZARRED LAND RUBAI 
The ocean throws that which is in her left hand! 
It will eat up that which God have made,in number seventy million. Lo!  
Dad; 
Which unknovn villains have made is but a scandal, a national disaster, 
And we wise men having our book of guidance may be successful to anchor  
whatever! 
 
And In Turkish: 
 
TUHAFİSTAN'A RUBAİ 
Batıyor orta-boy tekne, yan yatıyor yetmiş küsur, 
Yolcusuyla batıyor; kimde kusur, ha, kimde kusur? 
Okuyalım, yazalım, konuşalım; okyanus soluyup ter dökelim, 
Bakarsın susar azgın deniz, batığı kenara çekelim! 
null

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 25-02-2007 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111972621 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net