Kökleri çok eskilere, Tanzimat’a kadar inen ayrıcalık konularından biri olarak gördüÄŸüm ÅŸu dokunulmazlık konusuna ben de burnumu soksam mı acaba, diye bir merak sardım. Gerçi vaktiyle Tanzimat’tan tevarüs ettiÄŸi bu müesseseyi uzun süre koruyan ve sahiplenen bir muhalefet partimiz ÅŸimdi aleyhinde imiÅŸ gibi ise de, ben bu konuya güncel mesele olarak deÄŸil de düÅŸünsel mesele olarak girmek istiyorum; yararlı fikirler ortaya getirebilirim sanıyorum… Fakat bu meseleye girmeden önce zihnim dağınık ÅŸekilde baÅŸka alanlara kendiliÄŸinden yöneldi ve bizdeki aydın tipini tersim edecek baÅŸka hadiselere de kaydı. Önce oralarda kısaca dolaşıp sonra da asıl konuya döneceÄŸim.
***
Vaktiyle, siyasi arenada baÅŸarı için eski söylemleri deÄŸiÅŸtirme gereÄŸini hisseden eski baÅŸbakanlardan sayın Tansu Çiller, “Ne mutlu Türkiye Vatandaşıyım, diyene” diye bir slogan üretmeye yönelmiÅŸti de acaip tepkilere muhatap olmuÅŸtu. Tansucu diyebileceÄŸimiz bir bakış tarzına göre iÅŸte bu, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” demesine raÄŸmen uzun bir zaman periyodu içinde bir türlü mutlu olamayan halkımız için kesin bir mutluluk(!) reçetesi olabilirdi… Ama görün ki; o zaman günlerce gazeteler bunu manÅŸet yaptı, yazarlarımız bunu yazdı, koca koca partilerimiz bu konuda demeçler vererek, bazıları bazılarını vatan hainliÄŸiyle ya da Türk dostluÄŸu veya düÅŸmanlığıyla itham edip, bu önemli konuya zamanın devlet baÅŸkanı da dahil olmaktan geri duramamıştı.. Parlamentoya gensoru, soru önergeleri verilmiÅŸ, televizyonda çok bilmiÅŸ üniversite profesörlerimiz açık oturumlarda ciddi, ciddi ahkam kesmiÅŸ ve de bizim o zamanın parasıyla iki bin lira (ÅŸimdi 20 kuruÅŸ) ucuz ekmek için iki saat kuyruklarda ömür tüketen umut fukarası halkımızdan hiç kimse de, “ben mutlu olamadıktan sonra benim üstümden mutlu bir hayat süren sizlerin beni mutlu ilan etmesi kime ne ifade eder; acılarım ve ızdıraplarım içinde bana “ne mutlu” yakıştırması yapmanız benim neyimi deÄŸiÅŸtirir?.. Marifet beni mutlu göstermeniz deÄŸil benim gerçekten mutlu olmamdır” diyememiÅŸti.
***
Biz iki yüz yıldır çoklukla böylesi konularla meÅŸgulüz. Bu tip sun’i konular yüzünden bize yön veren, bizim için ciddi sonuçları olabilecek yapısal meselelerimizi tartışamıyoruz bile. Ä°ÅŸte onun için ben bu yazıda doÄŸru mu, yanlış mı; olmalı mı, olmamalı mı diye önem vererek düÅŸünmemiz gereken yapısal temel konulardan birinin bir köÅŸesini teÅŸkil eden “dokunulmazlık” konusuna ÅŸöyle bir dokunmak istiyorum:
Dokunulmazlık, parlamento faaliyetleri nedeniyle rahat, endiÅŸesiz ve serbestçe fikirlerini söylemesini temin için parlamenterlere tanınan “sorumsuzluk” zırhından farklı bir müessesedir. Parlamento bugünkü ÅŸekliyle bir vakıa, bir müessese olarak kabul edildikten sonra, elbette ki parlamento faaliyetleri sebebiyle, saÄŸlıklı, bağımsız ve cesurca davranmasını temin bakımından parlamenterin bu aktivitesinden sorumsuz olacağı ilkesinin benimsenmesi normal gözükmeli, hatta bu konuda lider baskısından, parti meclisi tasallutundan (saldırısından) medyanın hakaretinden masuniyeti güvence altına alınarak, meseleleri tabusuz, yasaksız ve sınırsız ÅŸekilde tartışması saÄŸlanmalıdır.
Dokunulmazlık ise bundan farklı bir müessesedir.
Dokunulmazlık parlamenterlere, görevleri ile ilgisiz, yasamayla ilgisi bulunmayan eylemleri için giydirilmiÅŸ bir korunma zırhıdır. Bu zırhı sorumsuzluk zırhı gibi algılamak yanıltıcı bir yaklaşımdır. Ben ÅŸahsen bu zırha karşıyım hatta bu zırhın baÅŸkalarına giydirilmesine de karşıyım. Bir kısım memurun yargılanması için birtakım yasalarla gerekli görülen temelde ayrıcalığı hedef almış mekanizmaların çoÄŸunu da bu platformda deÄŸerlendirme eÄŸilimindeyim.
Dokunulmazlık zırhını savunmak için nazariyede ileri sürülen, “yasal uygulamalardaki muhtemel yanlışlıklara karşı bir korunma aracı” olarak savunulan bu zırhın belli statüdeki kimseler için öngörülmüÅŸ olması mefhumu muhalifinden bu statü dışındaki kiÅŸilere yasal uygulama yanlışlığı yapmanın pek fazla ciddiye alınmadığını da çaÄŸrıştırabilir ki, bunu savunmak oldukça zordur.
Niçin, aç kaldığından bir ekmek çaldığı ihbar edilen zavallı, kimsesiz bir çocuÄŸu polis kolundan tutup götürebilsin de, hakkında, faraza milyarlarca liralık rüÅŸvet söylentisi gazetelerde manÅŸetten verilen bir parlamenter veya bakanın ya da sivil veya asker bürokratın ifadesini savcı alamasın? O aç çocuÄŸa isnat edilen ekmek çalma eylemi suç olarak bu tip bir koruma altında deÄŸilken, milyarlar götürdüÄŸü söylenen parlamenterlerin ya da baÅŸka bir yetkilinin eylemi belli prosedürler aşılmadan iliÅŸilemez bir konumda tutulsun? Bence o çocuÄŸun geleceÄŸinin karartılmasının önlenmesi, zaten sona yaklaÅŸmış kara görüntülü bir kariyerin korunmasından az mı önemlidir?
Öyle de suçların takibinde, suçluların kimliÄŸi açısından bir ayrım yapılmamalı veya ayrı usul iÅŸlemleri uygulanılmalı mı? Elbette, öyle... padiÅŸahın, devlet yetkisi kullananların cinayeti ile kapıcının cinayeti neden ayrı terazide tartılsın ki?
Parlamenterlere ve yüksek dereceli bürokratlara saÄŸlanan dokunulmazlık imtiyazı, hak kavramına, evrensel deÄŸerleri ihata eden ilme ve imtiyazsızlık ihtiyacının iyice açığa çıktığı bakış tarzımıza aykırı sonuçları ima ediyor. Adalet bölünme kabul etmez bir kavramdır. Adaleti bu gün olduÄŸu gibi çeÅŸitli yargı tiplerine ayırır ve farklı tanımlara ulaşırsanız onu parçalamış ve tanımsız hale getirmiÅŸ olursunuz. Usul Hukuku, adil sonuca varmak için takip edilecek yöntemleri belirleyen bir branÅŸtır. Usul Hukuku’nda mutlak doÄŸruya en yakın sonuç hedeflenip, masum kiÅŸileri en fazla güvende tutan tarz benimsenmelidir. Tüm yargılamalarda bu tarzın prensip alınması eÅŸitlik ve adalet açısından kamu vicdanını daha çok tatmin etmez mi? Suçluluk ve suçsuzluÄŸun doÄŸru ve emin bir ÅŸekilde tespiti için bunu belirleyecek en iyi yöntemi herkese ve her branÅŸa uygulamak daha da rasyonel deÄŸil mi? Yasal düzenlemelerde bazı yetkililere tanınan prosedür farklılığı ya da parlamenterlere tanınan dokunulmazlık zırhının, usul hükmü olarak, bu platformda eÅŸitlik, adalet, kamu vicdanını tatmin ilkeleri dikkate alınarak deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸini düÅŸünüyorum.
Tabii bu konu, yönetenlerin, menfaat gruplarının farklı tercihlerinin etkisinden sıyrılarak esas olarak adaleti hedef edinecek bir siyasi tercihle çözümlenebilecek bir husustur. Hukuk mekanizmalarını ellerinde tutanlar doÄŸru ilkeleri deÄŸil de baÅŸka bir hedefi, mesela çaÄŸdaÅŸlaÅŸmayı esas alıyorlarsa bu tercihle elde edilebilecek sonuç adaletten çok belki de çağın bize ızdırap veren haksızlıkları olacaktır.
Bu bir tercih meselesidir ve tercih edenlerin gücüne göre ÅŸekillenir. Güçlüler baÅŸka hedefe yönelince güçsüzlerin adalet özlemi sonuçsuz bir yakınmaya dönüÅŸür. Trilyonları götürenlerle uÄŸraşılamaz da karnını doyurmak için bir ekmek çalanlar topluma mesele olur.
Kanımca tüm dünyada devlet görevlilerinin eyleminde adaletin ölçüsünü baÅŸka, sıradan bireyin eyleminde baÅŸka tanımlayanlar yasal düzenlemeleri ile adaletin beyinlerde yer etmiÅŸ kutsal niteliÄŸini yok etmiÅŸlerdir. PadiÅŸah‘ın cinayeti ile kapıcının cinayetini farklı tartan terazinin dirhemlerinde veya ayarında bir bozukluk olduÄŸundan hep kuÅŸkulanılmıştır. Bu tip emrivakiler tüm ülkelerde zulme dönüÅŸmüÅŸ ve toplumu bozarak yıkıma götümüÅŸlerdir. En yeni örneÄŸi ise SSCB’dir diyebilirsiniz.
Dokunulmazlık bana tarikat ÅŸeyhlerinin fikirde itiraz edilmez iddia edilen konumunu da çaÄŸrıştırıyor.
Parlamento, kaliteli kiÅŸilerle oluÅŸturulabilse dokunulmazlık zırhına zaten gerek te kalmaz. Parlamentoda mutlaka bulunması gerekli görülen söz hürriyetinin sınırsızlığına tahammül göstermeyen seçkinci aydınlarımızın parlamenterlerin meclis dışındaki suçları için dokunulmazlık zırhına ihtiyaç hissetmeleri bana çeliÅŸki gibi gözüküyor. Belki de onlar, dokunulmazlığı, kendilerine saÄŸlanan veya saÄŸlanmasını arzu ettikleri bazı imtiyazlara methal (giriÅŸ) teÅŸkil etmek üzere gizliden istemektedirler. Kanımca dokunulmazlık fikri anayasalardan çıkarılmalı, tüm parlamenterler (bürokratlar) da sıradan simitçi bir vatandaÅŸ gibi hukuka uygun davranış bilincine yönlendirilmelidirler. Hatta onlar için bu bilnice ihtiyaç simitçiden daha fazladır. Simitçinin eylemi kendi imkansız çevresine örnek teÅŸkil eder. Ötekilerde ise kötülüÄŸü topluma yayma ve iyi gösterme potansiyeli söz konusudur.
Bu yapı içinde parlamenter, parlamento faaliyetleri cümlesinden sayılabilecek tüm faaliyetleri sebebiyle sorumsuz olmalı, söz hürriyeti mutlak kabul edilmeli, içe sindirilmeli, bunun dışındaki eylemleri için tanınan dokunulmazlık zırhları kaldırılmalıdır. O zaman belli parlamenterler için zaman zaman çıkan suni tartışmaların önü de kesilmiÅŸ olur. Tutarlı bir düzende dokunulmazlıklara, imtiyazlara ve farklı uygulamalara ihtiyaç yoktur.
***
KeÅŸki sayın Çiller baÅŸbakanken söylediÄŸi sözünü önemli destek verdiÄŸi Müslüman Çeçenleri de kucaklayacak ÅŸekilde formüle edebilmiÅŸ olsaydı…
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.