18-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow ÖRNEK ve ÖNCÃœ BÄ°R MÃœNEVVERÄ° ANLAMAK
ÖRNEK ve ÖNCÜ BİR MÜNEVVERİ ANLAMAK PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 24
KötüÇok iyi 
Yazar Necmettin EVCÄ°   
19-11-2006
ÖRNEK ve ÖNCÜ BÄ°R MÜNEVVER’Ä° ANLAMAK

Necmettin EVCÄ°
 
 
‘Hayır matem senin hakkın deÄŸil…Matem benim hakkım;

             Asırlar var ki, aydınlık nedir, bilmez afakım!’ (M. Âkif) 


ImageHer toplumun kara günlerinde bir deniz feneri gibi yönlerini bulmalarını saÄŸlayan kılavuzları, iÅŸaretleri vardır. Onlar uzun süren fırtınalı gecelerin kara sularında birer deniz feneri gibidirler. Sizi selâmete çıkaracak yolu gösterirler. Size hakkı ve sabrı ve aÅŸkı tavsiye derler. Rotanızı saldıkları ışığa göre ayarlarsınız. Bu anlamda Allah kimseyi aÅŸksız, ışıksız; yolsuz, yönsüz bırakmasın. Derin sarsıntı ve bunalımlarla medeniyetimizi yitirmeye baÅŸladığımız talihsiz günlerden bu yana yönsüzlüÄŸün, yolsuzluÄŸun kahredici anaforunu yaşıyoruz. Åžiddetli çalkantılar içinde alabora olan bir geminin yolcuları gibiyiz. Kayalara vurmakta olan bu gemide batışın canhıraÅŸ çaresizliÄŸiyle yaÅŸama tutunmak için son umut gibi salınan çığlıklar lüks kamarada keyif çatanların duyarsızlığını kımıldatmadı bile. Oysa bu batış az sonra herkesi ölümcül kucağına alacak, geçici avunmalarıyla o ışıltılı yaÅŸamlara da son verecektir.  Özellikle Tanzimat sonrası yaÅŸanan katasrof kimi sözde aydın ve yöneticiye ihtiÅŸamlı hayatların geçici, müptezel zevklerini yaÅŸattıysa da, bir ümmeti de yeniden doÄŸruluÅŸu imkânsız kılacak ölçüde çökertmiÅŸtir. Nice acıları, ağıtları, sefaletleri, yoksullukları, yoksunlukları içeren bu zamanlar ölçümüzü ve öncülerimizi yitirdiÄŸimiz yıllardır.  
 Ölçüsü olmayan bir toplum ÅŸaÅŸkındır, deli divane olmuÅŸtur. Mihenk taşımızı, hareket ve nirengi noktamızı yitirmiÅŸ, ne yitirmesi ısrarla ondan uzaklaÅŸmış, kaçınmışızdır. Bile isteye yitirdiÄŸimiz -çok çalışmaksızın sadece istemekle de bulamayacağımız- kendi hakikatimizden uzak bu çorak iklimde neredeyse öz suyumuz tükenmiÅŸ, varlığımız yeÅŸeremez olmuÅŸtur. Ä°nsan olarak bize anlam ve onur kazandıran Ä°slâm varlığımızı terk etme sürecine girme maskaralığından sonra biz zilletten baÅŸka hangi mertebede var olabilirdik? Tek kelimeyle kendimizi yitirdiÄŸimiz zorlu, ağır, uzun zamanlardan sonra ÅŸimdi kendimize gelme vaktidir. Ne geçmiÅŸe gam ve kederle, ne de geleceÄŸe kaygı, kuÅŸku veya boÅŸ hayallerle bakmak yerine kendimizi olduÄŸumuz gibi, olduÄŸumuz kadar, olduÄŸumuz yerde yeniden keÅŸfetmenin çabası içinde olmamız gerekiyor. Ä°sabetli bir hareket noktası için tutarlı bir gerçekliÄŸe sahip olmalıyız. Niçin böyle söylüyorum? BoÅŸ hayaller ve avunmalarla gönül eÄŸlemek bize kısmi bir rahatlık verse de bizi ÅŸimdi hayati derecede muhtaç olduÄŸumuz bilgi ve bilinç seviyesine taşıyamadı, taşıyamayacaktır. DiÄŸer taraftan katı, keskin gerçeklerden ruhumuza sirayet ederek benliÄŸimizi saran karamsarlık yaÅŸam coÅŸkumuzu tezyif etti. Üzerinde duracağımız düzlemi bulacağımızda kendimiz, kendimizi bulduÄŸumuzda üzerinde duracağımız zeminin olmuyorsa;  düÅŸlerimiz, düÅŸüncelerimiz ve yaÅŸantımız arasında bağıntı olamayışındandır.  

Öyleyse yeni zamanların koÅŸulları gözetilerek, ruhları yeniden canlandıracak saÄŸlık aşısını her hasta bünyeye ulaÅŸtırmak gerekmektedir. Çünkü bünyemizi mahfeden hastalık mikrobu sistemli, programlı olarak her bünyeye zerk edilmiÅŸtir. Rabbimize sonsuz hamd olsun ki, bir mucize gerçekleÅŸti ve bizler o zehri içip ÅŸifa bulanlardan olduk. Buna ÅŸaşıp kalıyorlar zaten. Nasıl oluyor da en az bir yüz yıldır fiilen uygulanan kültürel yok etme sistemli faaliyetine raÄŸmen bunlar daha bilgili, daha diri, daha çok var olabiliyorlar? Ä°slâm nurunu bin bir hesapla söndürmek isteyenler, Allah’ın, Musa’yı (as) Firavun eliyle koruduÄŸunu bilemezler. Ve onlar hesaplarında hep yanılmış olanlardır.  

Bunca uzun süren kıştan, bunca tufandan sonra ÅŸimdi millet varlığımızın hızla sıhhatine kavuÅŸması için birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmek, öncü olmak, öncüleri öne çıkarmak gerekmektedir. Hayırlarda yarışmak kuÅŸkusuz lâdini etki ve yönlendirmelerle düzlemi deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ aklımızın ve ruhumuzun tekrar aslî yatağında akması yönünde bir çaba ile baÅŸlamalıdır.  

Her ne olursa olsun içimizden hakkı ve sabrı tavsiye edecek bizlere doÄŸru yolu gösterecek öncüler eksik olmamalıdır. ‘Sizden hayra çağıran, iyiliÄŸi (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. KurtuluÅŸa erenler iÅŸte bunlardır’ (Al-i Ä°mran 104) Tüm koÅŸullar elveriÅŸsiz de olsa, en zor zamanları da yaÅŸasak ilmi ve fikri canlılığımızı akim bırakmamak emredilmiÅŸtir. Siyasi, sosyal, ekonomik çöküntüler bir bakıma gelip geçici ve hemen her toplumun yaÅŸadığı, yaÅŸayabileceÄŸi sarsıntılardır. Dünya hayatı biraz da bu sarsıntılarla birlikte yaÅŸamak demektir. Ayrıca materyalist daha doÄŸrusu dünyacı eÄŸilimleri yaÅŸamına baskın olan insan ne yapıp eder kendisine uÄŸraÅŸacağı bir problem var eder. Peki, sonra ne yapar? Var ettiÄŸi bu problemi çokluk yan etkileri toplumsal bünyeye baÅŸka hasarlar veren baÅŸka problemlerle çözer. Hayatı baÅŸarmak adına düÄŸümlemek ve çözümlemek arasında geliÅŸ gidiÅŸlerle bir nesil bir ömrü telef eder. Aklınız bozulmamış, ruhunuz kaymamışsa ne yapıp eder bu sapmanın, savrulmanın üstesinden gelirsiniz. Bizi istikamet üzere tutacak olan akıl ve ruh saÄŸlığımızın, doÄŸallıkla inancın, umudun, bilincin, ilmi gayretlerin özetle entelektüel derinliÄŸin ve geniÅŸliÄŸin azalmamasıdır önemli olan. Bu keyfiyet toplumun manevi gücünü, varlık azmini, yaÅŸam coÅŸkusunu oluÅŸturur. DeÄŸilse tüm varlığınızı nispet ettiÄŸiniz ekonomik sarsıntılarla allak bullak olan hayatın çöküntüleri altında kalır ve bir daha kalkmamacasına yok olursunuz. Yok olmazsınız da Allah sizi götürür yerine baÅŸka bir kavim, baÅŸka bir topluluk getirir. Yok olmamak için bizi var eden cevher, o deÄŸiÅŸmez öz her bir deÄŸiÅŸimle yenilenerek çoÄŸalmalı, zamanlar ve nesiller boyu akıp gitmelidir. Bu akış kimin, kimlerin marifetiyle canlı kalacak, hızlanacaktır? Elbette o toplumda üst yapı elemanları diyeceÄŸimiz âlim ve entelektüel öncüler tarafından. Aydınlar, münevverler, ilim adamları, her kesimden ve her seviyeden düÅŸünce ve duyarlığı kendisi için varoluÅŸ çabası sayan hemen herkes öncüdür. Anlamak, anlatmak, uyarmak, gerektiÄŸinde müdahale edip karşı koymak, direnmek ve cihad etmek onların sorumlulukları arasındadır. Burada kapitalist toplumdan sosyalist modele kadar hemen her kesimde görülecek teorisyen ve pratisyen saçma ayrımını da yapamayız. Ä°slâmi yaÅŸama biçimi bize böyle bir ayrım yapma yetkisi ve alanı vermez. Åžimdi burada ahkâm kesmemek için en azından Ä°slâm’dan benim anladığım kadarıyla Ä°slâm öÄŸretisi ve pratiÄŸi böyle bir anlayışa açık deÄŸildir demek istiyorum. Müslüman parçalı deÄŸil bütüncül, mütemmim bir benlik sahibi olmalıdır. Normal zamanlarda görevi fikir vermek olan aydın öncüler yeri geldiÄŸi zaman kan fikir deÄŸil kan vermeyi vazife bilmiÅŸlerdir bilmelidirler. Hususen Müslüman aydının bu konudaki hassasiyeti onun diÄŸer insanlara nazaran daha fazla olan sorumluluÄŸundan dolayıdır. Bilmek ve birçok ÅŸeyin farkında olmak ona ilave yükümlülükler getirir. O nedenle inanmış münevver inandığı gibi düÅŸünür, düÅŸündü gibi yaÅŸar. Yani onun inancı, düÅŸüncesi ve yaÅŸantısı arasında kapanmaz mesafeler olmaz. Hatta onların en önemli eserleri hayatlarıdır denebilir. Ä°ÅŸte onlar örnek ve öncü olmayı hak edenlerdir.  

Yayılmacı batının modern uygarlığı küresel emperyalizmini kurmaya baÅŸlayınca Osmanlı düzeni ve toplum yapısı ekonomik, kültürel ve toplumsal anlamda geri kaldı, sonrasında çöktü. Bu çöküÅŸün enkaz yığınları arasında tutarlı düÅŸünmek neredeyse imkânsızlaÅŸmıştır. Ümitsizlik, kendine güvensizlik gittikçe yayılan salgına dönüÅŸmüÅŸ; korku, vehim, yeis tüm benlikleri kemire kemire tüketmeye baÅŸlamıştır. Ümmetin öncüsü olması gereken aydınlar halkın duyarlıklarının bile çok gerisinde kalarak taklitçi ve teslimiyetçi bir tutum benimsemiÅŸlerdir. Evvela sanatın doÄŸasına ve mahiyetine ters olan  ‘Sanat sanat içindir’ boÅŸ lakırdılarıyla ülke ve toplum sorunlarına karşı duyarsız yaÅŸayarak bir devri heba etmiÅŸlerdir. Kim bilir belki de belli, amaçlar doÄŸrultusunda baÅŸta batılı düÅŸünce akımlarının yerli acenteliÄŸini yaparak esaslı bir görev de icra etmiÅŸ olabilirler. Bunların aydınlıkları suflör olmaktan baÅŸkası deÄŸildir. ‘Tek diÅŸi kalmış canavar’ kanlı uygarlık sahnesinde varlığımızı yok etme trajedisini oynatırken bu teslim olmaktan baÅŸka hünerleri olmayan aydınlar batının sarhoÅŸ yavelerini Türkçeye allayıp pullayarak çevirmekten baÅŸka bir halt etmediler. Milleti ‘alçakça vuran darbeler’ in sahibi olmayı baÅŸarmış olanlar bu züppeliÄŸi onur niÅŸanı olarak zaten milli duyarlıktan yoksun yüreklerinde arlanmadan taşıyabilirler.  

‘Serseri: Hiçbirinin mesleÄŸi yok, meÅŸrebi yok;

Feylosof hepsi, fakat pek çoÄŸunun mektebi yok! 

Åžimdi Allaha söver sonra biraz bol para ver

Hiç utanmaz Protestanlara zangoçluk eder’  

Tanzimat ve sonrasında Ä°ttihat ve Terakki aydınları son derece indirgemeci ve teslimiyetçidir. Avrupa’nın pozitivist, profan anlayışı karşısında bir gram olsun muhakeme ve kritik kabiliyetleri yoktur. Ä°flah olmaz hastalık ölçüsünde kompleks içinde, iÅŸbirlikçi ve içinden çıktıkları topluma yabancıdırlar. ‘Ait oldukları toplum’ demedim. Çünkü aidiyetlerini ifade edecek deÄŸerleri hor görmüÅŸ, inkâr etmiÅŸlerdir. Her bakımdan zaten küçümsedikleri toplumdan uzaklaÅŸmışlardır, toplumlarından kopmuÅŸlardır. Çare ve çözümleri çok basittir: Madem uygarlık seviyesinde Avrupa üstünlüÄŸü ele geçirmiÅŸtir, o halde geri kaldığımız bir uygarlığa zihnen ve yaÅŸama pratiÄŸi bakımından teslim olunmalıdır. Batının maddi ilerlemesi ayrıca onun haklı ve doÄŸru olması anlamına gelir. Bir virüs gibi yayılan bu anlayış o dönem aydınının ana karakterini oluÅŸturur. Öyle ki batı özelliklede Fransa karşısında kompleksli bir benliÄŸi olmayanlara aydın bile denilmeyecektir. Ne yazık ki aydınlık ve aydın olmak bu seviyesizlikte bu basitlikle ucuzlamıştır. Âkif bu kepazeliÄŸi ironik bir üslûpla ne güzel tasvir eder: 

‘Mütefekkir geçinenler ne diyor siz de bakın:

Medeniyette tealisi umumen Åžark’’ın, 

Yalnız bir yolu tâkip ederek kâbildir,

BaÅŸka yollarda selâmet gösteren gâfildir. 

Bakarak hangi zeminden yürümüÅŸ Avrupalı,

Aynı izden saÄŸa, sola hiç sapmamalı.’ 

Ä°ÅŸte bu yıkıntı, bu altüst oluÅŸ anında bütün bir milletin kalbini kalbinde, bütün bir âlem-i Ä°slâm’ın ruhunu ruhunda taşıyan tepeden tırnaÄŸa bu toprağın sesi bu kültürün nefesi, onurlu, namuslu, aslının, asaletinin, aidiyetinin bilincinde tek başına neredeyse milletin makûs tarihini ve talihini titretip dirilten bir haykırış duyulur. Umut dolu, cesaret, güven dolu bir seda!.. Bu bütün mazlum gönülleri ateÅŸleyen, karşı konulmaz ve yenilmez bir ÅŸekilde tüm yürekleri, bedenleri harekete geçiren sesin, bu ÅŸerefli, hisli, bilgili, inançlı, akıllı, heyecanlı ayaÄŸa kalkışın, bu bitmeyen, yılmayan, yorulmayan azmin adı Mehmet Âkif Ersoy’dur.  

‘Üç buçuk soysuzun ardında zaÄŸarlık yapamam.

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.’ 

Mehmet Âkif Ersoy ve arkadaÅŸları bu zihni hercümerç içinde ait oldukları tarihin ve toplumun üzerine kâbus gibi çöken zor zamanda aydın sorumluluÄŸunu hakkı ile ifa etmiÅŸlerdir. Ve yine ne acı ki özgün Ä°slâmi kimliÄŸimizi ve istiklâli kayıtsız koÅŸulsuz savunmak onların hakir görülmelerine sebep olabilmiÅŸtir. Bir toplum kendisine aydınları ile inanır ve güvenir veya bir toplum kendisini aydınları ile aÅŸağılar ve inkâr eder. Biz az sayıda inanalar ve çok sayıda inkâr edenler arasında kaotik, bunalımlı bir karanlık dönem yaÅŸamışızdır. Bu karanlık doÄŸrudan doÄŸruya milletine kasteden gizli ve hain amaçlı odak ve örgütlerle bu milleti boÄŸmaya yönelmiÅŸtir. Siyonist örgütlenme Ä°ttihat ve Terakki oluÅŸumu ile birleÅŸerek yönetimdeki ya da yönetimi arzulayan kiÅŸilerin özellikle iktidar ve makam zaaflarını kullanarak dehÅŸet verici komplolarını adım adım uygulamaya koymuÅŸlar ve baÅŸarmışlardır. 33 yıl boyunca bir karış toprak alamadıkları Abdülhamit dönemi Osmanlısına karşı yenilik, özgürlük, eÅŸitlik yaveleri atan bu çok vatanperver aydın ve bürokrat kadrosu Abdülhamit’in hallinden sonra gasp ettikleri iktidarları döneminde bütün özgürlükleri daraltmışlar, ülkeyi yargısız infazlar sürgün ve cinayetlerle yönetmiÅŸlerdir. Ülke dört taraftan harbe sürüklenmiÅŸ balkanlarda, Trablus’ta, Kafkaslarda, Orta DoÄŸu’da mübarek vatan toprakları emperyalistlere peÅŸkeÅŸ çekilmiÅŸtir. Emanuel Karasso’lar, Moiz Kohen’ler (Ä°kisi de beynelmilel siyonisttir. Ä°lki Selanik mebusu sıfatıyla Abdülhamit’e MeÅŸrutiyet Meclisi’nin hall kararını bizzat elden tebliÄŸ etmiÅŸtir, diÄŸeri daha sonra ismini ‘Muhsin Tekin Alp’ diye deÄŸiÅŸtirerek Türkçülük akımının baÅŸlatıcılarından olmuÅŸtur. ‘Kemalizm’ kitabının yazarı da iÅŸte bu kiÅŸidir.) ellerini ovuÅŸturarak gülerken bu ülke evlatlarına da kan, gözyaşı dolu derin acılar kalmıştır.  

Mehmet Âkif gibi onurlu ve namuslu aydınlar bu kuÅŸatılmışlığa karşı din ve milletin sadece gür sesi deÄŸil harekete geçen direniÅŸ gücü olmuÅŸlardır. Mehmet Âkif bu tarihin yetiÅŸtirdiÄŸi müstesna bir kiÅŸiliktir. Âkif bu toprakların öz evladıdır. O zifiri karanlıkta parlayan bir meÅŸaledir. O gerçek bir öncü, gerçek bir örnektir. Memleketi ve milleti satan aydınların kalabalık yaÅŸantıları karşısında Âkif yalnız yaÅŸamış belki yalnız ölmüÅŸtür. Ama onun ÅŸahsında hakikatin ışığı ÅŸimdi her birimizin gönlünü ve kalbini aydınlatmaktadır. Ä°hanetleri karşılığı debdebeli yaÅŸayanlar milletin hafızasında bir anlık hatırlanmayı bile hak etmeksizin silinip gittiler. Åžimdi onlar derin yalnızlıkların ıssız kuraklığında bu millete zulmetmenin zevkini hangi ıstıraplarla yaşıyorlardır acaba? Ne koyu bir trajedi… Kim bilir ne elem verici durumdadırlar. Âkif ise özellikle yeni genç kuÅŸağın bugününü ve yarınını inÅŸa ve irÅŸat edecek bir öncü olarak sanki ölmemiÅŸ gibidir. Millet olma ve Ä°slâm’ı anlama kararlılığımız arttıkça Âkif’i daha iyi anlıyoruz, Âkif’i anladıkça Ä°slâm ve millet olma bilincimiz artıyor. Âkif gerçekten mükemmel bir ÅŸahsiyettir. Pürüzsüz, lekesiz, dosdoÄŸru yaÅŸamıştır. Âkif arkasından gitmek, örnek almak için tam bir sembol kiÅŸiliktir. Onu iyi anlamak gerekir, onu kiÅŸiliÄŸimizi oluÅŸturacak model ÅŸahsiyet olarak bilmelidir. Âkif bir büyük imkândır. Ä°nadına ve yine aynı hain emellerle onu unutturmaya, gözden düÅŸürmeye çalışanlar vardır, var olabilir. Onu hatırlamak anmak ve anlamak birilerine karşı duruÅŸ için deÄŸil her ÅŸeyden evvel müslümanca var oluÅŸumuz içindir. Bu millet Müslüman’dır. Tarihsel ve kültürel kimliÄŸimizi ve güzergâhımızı baÅŸka deÄŸil ancak Ä°slâm ile ifade edebiliriz. Ä°slâm bu milletin benliÄŸini, varoluÅŸ amacını oluÅŸturur. Ä°slâmsızlık bu toplum için anlamsızlık ve anlamsızlığın boÅŸluÄŸunda yok olmaktır. Bu böyle olduÄŸu içindir ki varlığımızı yok etmeyi amaçlayanlar Ä°slâm ile bağımızı zayıflatmak, koparmak isteyenlerdir. Ä°stiklâl marşımızın ÅŸairi bu din-i mübin ile bu Kur’an’la aramızdaki bağın kopmazlığını ifade etmiÅŸtir.  

Anlattıklarımızı tamamlaması bakımından denk düÅŸtüÄŸü için deÄŸerli edebiyat araÅŸtırmacısı Osman Nuri Ekiz’in ‘Mehmet Âkif’ kitabından ÅŸu ifadeleri birlikte okuyalım: ‘Sanatını hiçbir zaman ve hiçbir ÅŸart altında dahi ÅŸahsi duygu ve düÅŸüncelerin, ihtirasların tatmini için kullanmamıştır. Daima topluma ait gerçeklerin ve düÅŸüncelerinin anlatımı için bir vasıta olarak gördü. Milletimizin ve Ä°slâmiyet’in en karanlık günlerinde o, sanatıyla büyük bir ümit ve güven meÅŸalesi olarak her an yanı başımızda bulunmuÅŸ, milletimizin acılarını paylaÅŸmış, moral vermiÅŸ. Çaresiz ruhlara güven aşılamıştır. Hiçbir zaman fikirlerinden ve duygularından vazgeçmemiÅŸtir. Edebiyatımızda onun kadar fikirlerinde istikrar saÄŸlamış ve görüÅŸlerinden vazgeçmemiÅŸ, hatta taviz vermemiÅŸ sanatçı çok azdır. O’nun bir insan olarak hissetmediÄŸi ve benimseyip yaÅŸamadığı hiçbir duygu ve düÅŸünce eserlerinde yer almamıştır. Nasıl duyduysa öyle yaÅŸamış ve öyle yazmıştır. Her zaman samimi ve içten bir insan olmuÅŸtur. Bu sebeple Âkif’in ÅŸiirlerine onun sonsuzlukla kucaklaÅŸmış, fâni varlığı yani kendisidir demek çok doÄŸru ve yerinde bir deÄŸerlendirme olur.’ (Osman Nuri Ekiz, Mehmet Âkif, s.59, Toker Yay. Ä°st. 1985) 

Âkif üzerine yapılan çalışmalar umut verici olmaya baÅŸlamıştır. GördüÄŸümüz kadarıyla bu çalışmalardan bir tane bile olsun yok ki okurunu bir ÅŸekilde Ä°slâm’la ve Kur’an’la buluÅŸturmasın. En son Dücane CündioÄŸlu’nun çalışmaları buna örnektir. Türkiye yazarlar birliÄŸi meselenin ayrımına varmıştır. Yine birliÄŸin onursal genel baÅŸkanı D. Mehmet DoÄŸan Âkif’i anlattığı kitabını ‘Camideki Åžair’ diye isimlendirmiÅŸtir. DoÄŸrudur. Âkif bir bakarsınız camide halka hitap etmekte, bir bakarsınız mahalle kahvesinde sohbet halinde, bir de bakarsınız Çanakkale boÄŸuÅŸmasının en kanlı yerinde ve birde barkasınız ki Sırat-ı Mustakim’in, Sebil-ür ReÅŸat’ın yazıhanesinde, Tacettin Dergâhı’nda birde bakarsınız mısır çöllerinde, Berlin’de, Japonya’da ama her zaman hayatın içinde. Yazarlar birliÄŸi ve onun bünyesinde kurulan Mehmet Âkif araÅŸtırma merkezi bu ünlü ve Müslüman öncü ÅŸairimiz için birçok etkinlikler yaptı, yapıyor. Mehmet DoÄŸan ve arkadaÅŸları Safahat okumalarını tekrar baÅŸlatacaklar. Bir seri konferans ve seminere ilaveten Âkif konulu yazı yarışmaları düzenleniyor. Bu çalışmaları önemsiyor, takdir ediyorum. Yazar kadrosunda olduÄŸum Ay Vakti dergisi aralık sayısını Âkif ağırlıklı çıkaracak. O sayı için Mehmet DoÄŸan ile bir de söyleÅŸi yaptım. EÄŸer nasip olursa o söyleÅŸiyi siz deÄŸerli okurlarımla da paylaÅŸmak isterim ama ben burada sizlerle sırf Âkif’in Safahat’ını paylaÅŸmak istiyorum. Safahat okumaları yaygınlaÅŸtırmamız gerektiÄŸi kanaatindeyim. Bir de bu konuda yazmakla diÄŸer arkadaÅŸların da dikkatlerini hiç olmazsa aralık ayı için Âkif’e çekebilir miyim diye düÅŸünüyorum. 

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 19-11-2006 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111270370 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net