DÄ°L ÜZERÄ°NE DÜÅžÜNCELER
Dr. Åžemsettin IÅžIK Allah, Hz. Adem’i dünya gezegeninde karşılaÅŸması muhtemel durumlara karşı gerekli bilgi ve beceri ile donatılmış bir ÅŸekilde yaratmıştır. [1] Bunun içinde yaÅŸayacağıortama ait eÅŸya ve onlar arasında cereyan eden hususlar yer aldığı gibi ayrıca elde ettiÄŸi tecrübe ve ona baÄŸlı unsurları aktarabilmeye yönelik beyan kabiliyeti de yer almaktadır. [2] Bu da ona, hem kendisine hazır olarak sunulanı, hem de daha sonradan ona ilave ettiÄŸi tecrübelerini baÅŸkaları ile yazılı veya sözlü olarak paylaÅŸma imkanı tanıyan bir ayrıcalık kazandırmıştır. [3]
Böylesi bir donanım ve bunu destekleyen çeÅŸitli imkanlarla hayata baÅŸlayan insanoÄŸlu, zamanla üzerinde yaÅŸadığı coÄŸrafyadan baÅŸka yerlere doÄŸru yaptığı yayılma hareketi sayesinde, adeta bir tohumdan neÅŸet eden aÄŸaç gibi zamanla farklı ırk ve dillere doÄŸru bir açılma göstermiÅŸtir. [4] Bundan da kök, gövde, dal, yaprak ve meyve gibi farklı renk ve biçimlerde tezahür eden insanlık aÄŸacı zuhur etmiÅŸtir. Vahdetten doÄŸan bu kesret, Yüce Allah tarafından milletler ve medeniyetler arasında bir yarış meydana getirmesi için fıtrî bir kanunun olarak konulmuÅŸ [5] ve bu çerçevede diÄŸerırklar gibi Türkler de dünya sahnesinde kendilerine verilen rolü oynamak üzere yerlerini almıştır. Tarih boyunca çeÅŸitli isim ve medeniyetler altında varlık gösteren Türkler, Müslüman olduktan sonra göçebe hayatından tamamen yerleÅŸik hayata ve dar bir kelime kapasitesinden ümran diline eÅŸ zamanlı olarak geçiÅŸ yapmıştır. [6] Zira bu husus, yaÅŸanılan hayatın ve deruhte edilmekte olan misyonun kaçınılmaz bir gereÄŸi olarak karşılarına çıkmıştır. Aksi takdirde inançlarını yaÅŸama ve yayma uÄŸruna baÅŸka millet ve medeniyetlere ait diller altında eÄŸitim ve öÄŸretim görmeye mahkum olacaklardı. Bu da onları, her an geliÅŸmekte olan medeniyetin gereklerine göre kendi dil malzemelerinin verdiÄŸi imkanlar içinde yeni kelime ve kavramları üretme ve bazılarını da etkileÅŸim içinde oldukları medeniyetlere ait dillerden alma durumu ile yüz yüze getirmiÅŸtir. Müslüman Türkler bu dar boÄŸazı aÅŸarken, dilin ahenk ve uyumunun bozulmaması için son derece seçici davranmışlardır. BaÅŸka millet ve medeniyetlere ait kelime ya da kavramlar, ya ait oldukları disiplinler gereÄŸi aynen alınmış, ya deÄŸiÅŸtirilerek ya da orijinalinden farklı anlamlarda kullanılmak üzere alınıp dil hazinesine katılmıştır. Bunları ÅŸöyle gruplandırmak mümkündür:
1- Alındığı dildeki gibi aynen kullanılan kelime ve kavramlar: Bazı kelime ve kavramlar, çeÅŸitli disiplinler gereÄŸi aynen alınırken, bazıları da duygu ve düÅŸüncenin ifade edilmesine bir zenginlik katması için alınmıştır. Bunlardan bazıları ÅŸunlardır: ALINDIÄžI DÄ°L | ALINDIÄžI DÄ°LDEKÄ° KULLANIÅžBÄ°ÇÄ°MÄ° | TÜRKÇE’DEKÄ° KULLANIÅžBÄ°ÇÄ°MÄ° | Arapça | Akaid | Akait | Arapça | Cebir | Cebir | Arapça | Fıkıh | Fıkıh | Arapça | Hadis | Hadis | Arapça | Ä°ktisat | Ä°ktisat | Arapça | Kelam | Kelam | Arapça | Kur’an | Kur’an | Arapça | Siyer | Siyer | Arapça | Sünnet | Sünnet | Arapça | Tarih | Tarih | Arapça | Tefsir | Tefsir | Arapça | Tıp | Tıp | Arapça | Muallim | Muallim | Arapça | Muhaddis | Muhaddis | Arapça | Müfessir | Müfessir | Arapça | Mühendis | Mühendis | Arapça | Tabib | Tabip | Yunanca | Astronomi | Astronomi | Yunanca | Biyoloji | Biyoloji | Yunanca | CoÄŸrafya | CoÄŸrafya | Yunanca | Fizik | Fizik | Yunanca | Kimya | Kimya | Yunanca | Psikiyatri | Psikiyatri | Yunanca | Psikoloji | Psikoloji | Fransızca | Sosyoloji | Sosyoloji | Yunanca | Astronom | Astronom | Yunanca | Biyolog | Biyolog | Yunanca | Psikiyatr | Psikiyatr | Yunanca | Psikolog | Psikolog | Fransızca | Sosyolog | Sosyolog | Yunanca | Jinekolog | Jinekolog | Almanca | Martin | Martin | Arapça | AÅŸk | AÅŸk | Arapça | Devlet | Devlet | Arapça | Düvel | Düvel | Arapça | Emtia | Emtia | Arapça | Hafız | Hafız | Arapça | Ä°cbar | Ä°cbar | Arapça | Katip | Katip | Arapça | Kıymet | Kıymet | Arapça | Kitap | Kitap | Arapça | MaÅŸuk | MaÅŸuk | Arapça | Mektep | Mektep | Arapça | Åžair | Åžair | Arapça | Åžiir | Åžiir | Arapça | Tercüman | Tercüman | Arapça | Valide | Valide | Farsça | Birader | Birader | Farsça | Gül | Gül | Farsça | Para | Para | Farsça | Peder | Peder | Farsça | Pul | Pul | Ä°ngilizce | Jet | Jet | Ä°ngilizce | Kep | Kep | Ä°ngilizce | Operatör | Operatör | Ä°ngilizce | Taksi | Taksi | Ä°ngilizce | Tente | Tente | Fransızca | Jandarma | Jandarma | Fransızca | Jeton | Jeton | Fransızca | jilet | jilet | Fransızca | Operasyon | Operasyon | Yunanca | Jeoloji | Jeoloji |
2- Alındığı dilden farklı anlamlarda kullanılan kelime ve kavramlar
Bazı kelime ve kavramlar, yaygın olarak orijinalinde kullanılmayan anlamlarda kullanılmak üzere dil daÄŸarcığına katılmıştır. Bunlardan bazılarını ÅŸöyle sıralamak mümkündür: ALINDIÄžI DÄ°L | ALINDIÄžI DÄ°LDEKÄ° KULLANIÅžBÄ°ÇÄ°MÄ° | TÜRKÇE’DEKÄ° KULLANIÅžBÄ°ÇÄ°MÄ° | Arapça | Acûz | Ä°htiyar | Arapça | Deva’ | Ä°laç | Arapça | Ä°stîrad | Ä°thalât | Arapça | Mescûn | Mahkum | Arapça | Muqamere | Macera | Arapça | Münadile/ Muqaveme | Mücadele | Arapça | Münah | Ä°klim | Arapça | Mütezemmit | Mutaassıp | Arapça | Müttehem | Zanlı | Arapça | Sâid | Ä°ktidar | Arapça | Sevb | Libas | Arapça | Sevre | Ä°htilal | Arapça | Åžer’ı | MeÅŸru | Arapça | Tasdîr | Ä°hracât | Arapça | Teqayyu’ | Ä°stifra | Arapça | Ümmet | Millet | Arapça | Zakire | Hafıza |
3- Alındığı dilden kısmî deÄŸiÅŸiklik yapılarak kullanılan kelime ve kavramlar
Yine birçok kelime ve kavram, ait olduÄŸu dilden kısmî deÄŸiÅŸiklikler yapılarak dil malzemesine katılmıştır. Bunlardan bazılarını da ÅŸöyle sıralamak mümkündür: ALINDIÄžI DÄ°L | ALINDIÄžI DÄ°LDEKÄ° KULLANIÅžBÄ°ÇÄ°MÄ° | TÜRKÇE’DEKÄ° KULLANIÅž BÄ°ÇÄ°MÄ° | Arapça | Qahqaha | Kahkaha | Arapça | Tevbe | Tövbe | Arapça | Enbar | Ambar | Farsça | AhÅŸam | AkÅŸam | Farsça | Âhur | Ahır | Farsça | Asman | Asuman | Farsça | ÂÅŸnâ | AÅŸina | Farsça | ÂtaÅŸ | AteÅŸ | Farsça | Âyine | Ayna | Farsça | CıharÅŸembe | ÇarÅŸamba | Farsça | Emrud | Armut | Farsça | Enar | Nar | Farsça | ErmeÄŸan | ArmaÄŸan | Farsça | Gâyet | Gaye | Farsça | Merdûbân/Neverd-i bâm | Merdiven | Farsça | Nemaz | Namaz | Farsça | PençÅŸembe | PerÅŸembe | Farsça | Ukyanus | Okyanus | Farsça | Urdu | Ordu | Ermenice | Orinag | Örnek | Yunanca | Anatolia | Anadolu | Yunanca | Anguri | Ankara |
Elbette dilimize kazandırılan bu tür kelime ve kavramları, burada tek tek ele alıp saymak mümkün deÄŸildir. Burada örnek olarak zikredilenlerin yanında, kendisine has yüzlerce kelime ve kavramı olan Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, Akait gibi Ä°lahiyata ait disiplinlerin yer aldığı Sosyal Bilimlerden Fen Bilimlerine, SaÄŸlık bilimlerinden Güzel Sanatlara varıncaya kadar çeÅŸitli bilim dalları ve onlara ait terimleri bu kapsama dahil etmek gerekir.
Bunların yanında Hz. Muhammed’i sembolize eden Farsça ‘gül’ kelimesinden, ona karşıduyulan aÅŸk ve muhabbeti ifade etmesi için Gülbey, Gülbeyaz, GülÅŸah, GülÅŸen, Güldâne, Gülizâr, ve Yazgülü gibi bir çok bileÅŸik isim türetilmiÅŸtir. Yine ‘dil’kelimesi de böyledir. Oysa onunla eÅŸ anlamlı olan gönül, yürek ve kalp kelimeleri, zaman zaman birbirinin yerine kullanılsa da özel kullanım alanları ile daha da bir güzelleÅŸtirilmiÅŸtir. Mesela ‘yürek’ kelimesi, cesaret ve ÅŸecaat ile ilgili alanlarda; ‘gönül’, beÅŸeri aÅŸk ve duygularda; ‘kalp’ ise, inanç ve âtıfet duygularının makes bulduÄŸu hususlarda kullanılmıştır. Bu cümleden olarak haya ile utanma, namus ile iffet, ayıp ile günah, caiz ile uygun, gıybet ile dedikodu, ilah ile tanrı, halife ile sultan, ÅŸeyh ile yaÅŸlı ve haÅŸyet ile korku gibi pek çok kelimenin bu tür kullanımları ile lafız ve mânâ yönünden bir derinlik ve sanat ortaya çıkarılmıştır. Bu baÄŸlamda pek çok örnek sıralamak mümkündür.
Hatta bununda ötesinde, beÅŸeri alanlarda kullanılan kelime ve kavramlar ile ÅŸer’i alanda kullanılanlara kendisine has bir incelik ve ruh kazandırılmıştır. Bu durum, neredeyse bir çok dili geride bırakacak bir safhaya kadar da ulaÅŸtırılmıştır. Söz geliÅŸiÅŸerik, ÅŸirket, iÅŸtirak, müÅŸterek gibi Arapça’dan alınan her bir kelimeye, kendisine mahsus birer hususiyet yüklenmiÅŸtir. Bunun en bariz ÅŸeklini, aynı anlama gelen‘ortak’ ve ‘ÅŸerik’ kelimelerinin kullanım alanlarında görmek mümkündür. ‘Åžerik’yerine, ‘ortak’ kelimesi de kullanılabilirken, ‘ortak’ yerine ‘ÅŸerik’ kelimesi hiç kullanılmamıştır. Çünkü ‘ÅŸerik’ kelimesi, ilah anlayışını tavzih etmeye,‘ortak’ kelimesi de iktisadî alanda kullanılmaya hasredilmiÅŸtir. Hâlbuki aynıkökten türetilen ÅŸirket, iÅŸtirak ve müÅŸterek gibi kelimeler, iktisat alanında tebarüz eden kelimelerden olmuÅŸtur. Yine çeÅŸitli temaların iÅŸlendiÄŸi gazel, rubaî, koÅŸma, ağıt gibi manzum özelliÄŸe sahip birçok tarz arasında, sırf Hz. Peygambere ait duyguları dile getirmeye edebî bir tür olarak naat hasredilmiÅŸtir.
Böylesi bir hassasiyete raÄŸmen, zaman zaman bazı kelime ve tamlamalar ile dilin omurgasında ciddi ağırlaÅŸma yaÅŸanmışve bundan kaygı duyulup, dilde bir tasfiye hareketine gidilmesinin elzem olduÄŸu kanaatine de varılmıştır. Fakat daha sonra dil içerisinde kendine yer bulmuÅŸolan kelime ve kavramların atılmasından, hem onu fakirleÅŸtireceÄŸi hem de adeta bir milleti meydana getiren unsurlardan birini ve bir kaçını, kurulan ortak medeniyetten dışlama anlamına geleceÄŸi için vazgeçilmiÅŸtir.
Milletlerin belli bir eceli olduÄŸu gibi [7] Sümerce, Hititçe Akadça, HabeÅŸce, ve Sanskritçe gibi ihtiyaçlara cevap veremeyip tarihe mâl olan dillerin de belirli bir ömürleri olmuÅŸtur. Bunun yanında ilahî hitabıtaşıyabilecek bir seviyeye ulaÅŸtığı için pek çoÄŸu da vahiy dili olarak seçilmiÅŸtir. [8] Dolayısıyla dil, her an kendisini mütehassısları eliyle yenileme ve üzerine yüklenilen kültürel birikimi taşıma gibi bir özelliÄŸe sahip bulunmaktadır. Bu yüzden bir dile mâl olmuÅŸ kelime ve kavramlarla ne kadar oynanılırsa, o derecede geçmiÅŸe ait deÄŸerlerden ve o medeniyeti inÅŸa eden anlayıştan da o kadar uzaklaşılacağıaÅŸikardır. Fakat ne var ki her geçen gün, kendisine ayrı bir ruh ve mânâ kazandırılan kelimelerden birer birer uzaklaşılarak kuru ve yavan bir dile doÄŸru yol alınmaktadır. Bu da ne duygudaki samimiliÄŸi ve derinliÄŸi ifade etmeye yetmekte ve ne de edep ve edebiyata uymaktadır. Haliyle bu da bizi, adeta bir kültür sömürgesi içinde kalan topluma dönüÅŸmüÅŸ bir dil manzarası ile karşıkarşıya bırakmaktadır. Bunu ıslah etmeden, düÅŸünceyi ve ona yüklenen hususlarıdüzeltmek de oldukça zor görünmektedir. Nitekim asırlar önce, ülkenin yönetimi sana bırakılsaydı ilk iÅŸ olarak ne yapardın ÅŸeklindeki bir soruya, Konfüçyüs ÅŸöyle cevap verir: Hiç kuÅŸkusuz dili gözden geçirmek ve dili düzeltmekle iÅŸe baÅŸlardım der. Niçin dediklerinde, dil düzgün olmayınca söylenen, söylenmek istenen deÄŸildir. Söylenen, söylenmek istenen olmayınca, yapılması gereken yapılmadan kalır. Yapılması gereken, yapılmadan kalınca, töreler ve sanatlar geriler. Töreler ve sanatlar gerileyince de adalet yoldan çıkar. Adalet yoldan çıkınca, halk çaresizlik içinde kalır. Bu sebeple, söylenmesi gereken başıboÅŸ bırakılamaz. Onun için dil, her ÅŸeyden önemlidir [9] demek suretiyle dilin, hayatın akışı üzerindeki etkisine dikkat çekmiÅŸ bulunmaktadır. Elbette ilmin vatanı olmadığı gibi ona baÄŸlı olan ve onsuz anlaşılması mümkün olmayan kelime ve kavramların da millet ve milliyeti yoktur. Zira içinde yaÅŸadığımız bu zamanda, milletlerin tanışması ve medeniyetlerin birbiri ile bilgi ve teknoloji alış veriÅŸinin engellenmesi veya dondurulması mümkün deÄŸildir. Burada arzulanÅŸey, doktorun elindeki neÅŸter gibi yerli yerinde ve kıvamında kullanmaya özen gösterilmesidir. EÄŸer olumsuz bir durum meydana gelecek olursa, o zaman dil ve ona baÄŸlı olan kültür de zayi olma tehlikesiyle yüz yüze gelecektir. Bu yüzden dile yeni girecek kelime ve kavramların, dil estetiÄŸinin korunması için erbabıtarafından son derece seçici bir ÅŸekilde yapılması gerekmektedir. Özellikle de sözün kalitesinin artırılması için desibelinin yükseltildiÄŸi ve batı dillerinin tasallutuna maruz kalındığı son günlerde, buna daha çok dikkat etme zarureti hasıl olmaktadır. Aksi takdirde dilimizde yer alan ve medeniyetimizle özdeÅŸleÅŸen bu ahenk ve uyum, mekanik gürültüleri çaÄŸrıştıran dillerin girdabında kaybolup gitmeye yüz tutacaktır.
Netice itibariyle demek istiyoruz ki dil, maddî ve manevî dinamiklerini harekete geçiren en büyük güçtür. Bu nedenle ondaki ahenk ve zenginliÄŸi bozmamak için dilimiz ve kurulan medeniyetin geliÅŸmesine katkısı olan TürkçeleÅŸmiÅŸ her bir kelimeye, adeta toplumu oluÅŸturan çeÅŸitli unsurlar gibi bakıp, hepsine birden sahip çıkmamız gerekmektedir. Bunun için söz geliÅŸi imkan yerine olanağı, ihtimal yerine olasılığı, muhakeme yerine uslamlamayı, idrak yerine algıyı, tezahür yerine ortaya çıkmayı, vaka yerine olguyu, fert yerine kiÅŸiyi, cemiyet yerine toplumu,ÅŸuur yerine bilinci kullanmak yerine, bu tür pek çok kelimeyi bir dil zenginliÄŸi sayıp, hepsini birden muhafaza etmeye özen gösterilmelidir. Zira bunlar, ulaşılan medeniyet seviyesinin göstergesi mesabesinde bulunmaktadır. Bundan dolayı yeni ve eski kelime ve kavramları birlikte koruyup, nesiller arasında duygu ve düÅŸünce aktarımına set vuracak bozulma ve yozlaÅŸmaya da imkan vermemek gerekir. Dr.Åžemsettin IÅžIK
[1]-“Allah, Adem’e bütün isimleri öÄŸretti. Sonra onları önce meleklere arz edip, eÄŸer siz sözünüzde sadık iseniz ÅŸunların isimlerini bana bildirin dedi.” Bakara: 2/31. [2]-Bkz..“Ona açıklamayı öÄŸretti.” Rahman: 55/4 [3]-Bkz. “O Rab ki kalemle (yazmayı) öÄŸretti. Ä°nsana bilmedikleri ÅŸeyi öÄŸretti.” Alak: 96/ 4-5. [4]-Bkz.“Onun delillerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin deÄŸiÅŸik olmasıdır. Åžüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.” Rum: 30/22. [5]-Bkz. “Ey insanlar! DoÄŸrusu biz sizi bir erkek ve bir diÅŸiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en deÄŸerli olanınız, Ondan en çok korkanınızdır. Åžüphesiz Allah bilendir, her ÅŸeyden haberdardır.” Hucurat: 49/13. Yine bu hususa, Nisa Sûresi dördüncü ayette de ÅŸöyle yer verilmektedir: “EyÄ°nsanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan, ondan eÅŸini var eden ve ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize hürmetsizlikten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduÄŸunuz Allah’ın ve akrabanın haklarına riayetsizlikten de sakının. Allah ÅŸüphesiz hepinizi görüp gözetmektedir.” [6]-Günümüzde TDK’nın hazırlamış olduÄŸu sözlükler ile Åžemseddin Sami’nin Kâmûs-i Türkî’si ve KaÅŸgarlı Mahmud’un Divan-i LüÄŸâti’t-Türk’ü karşılaÅŸtırıldığında, dildeki geliÅŸme daha net bir ÅŸekilde görülmektedir. [7]-Bkz. “Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiÄŸi zaman artık ne bir saat geri kalırlar ne de ileri giderler.” Yunus: 10/49. [8]-Bkz. “(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediÄŸini saptırır, dilediÄŸini de doÄŸru yola iletir. Çünkü O, güç ve hikmet sahibidir.” Ä°brahim: 14/4 [9]-ErdoÄŸan, Mehmet, Gençlerle SöyleÅŸi, DÄ°B Yay. Ankara, 2003, s. 56. Dr.Åžemsettin IÅžIK Ankara - Gölbaşı Not: Yazı, Bilal Sürgeç eliyle sitemize iletilmiÅŸtir; teÅŸekkür ederiz.kriter
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |