Halkçılar ırkçıları elde ederse..." Cemal UŞŞAK/Bugün Ankara'da olup bitenleri saÄŸlıklı deÄŸerlendirebilmek için birkaç hususu daima elde tutmak gerekir:· Siyaset mühendisleri, geçmiÅŸte her daim statüko muhafızları olagelmiÅŸtir.· Onlar ise bir bakıma "yıkım ekibi" olarak iÅŸ görmüÅŸ ama sonrasını dizayn etmeye güçleri yetmemiÅŸtir.· Onlar, behemehâl bazı dış güçlerle ya "talep buluÅŸması" çerçevesinde iÅŸ tutmuÅŸlar veya onlar adına taÅŸeronluk yapmışlardır
Siyaseti dizayn etme teÅŸebbüslerinde, "dâhili müttefiklerin" aÄŸzına bir parmak bal sürülmüÅŸ olsa da, asıl kazanan hep dış güçler olmuÅŸ; asla ve kat'a ülke ve toplum olmamıştır.
Her ne ise; referanduma dört ay var. Bu hamur daha çok su götürür. Ben henüz, kısmî Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi müzakereleri sırasında TBMM'de oluÅŸan, BaÅŸbakan'ın tabiri ile "Ruh Üçüzleri"nin (CHP, MHP ve BDP) ittifakını layıkıyla anlamlandırabilmiÅŸ deÄŸilim.
Hangi sâik veya sâikler, hangi güç veya güçler, bu "düÅŸman kardeÅŸler"i (!), bir tespihin ipinde, statüko muhafızlığında dizivermiÅŸtir? Ki, her birisi 12 Eylül darbesinin maÄŸduru ve mazlumudurlar. Daha doÄŸrusu maÄŸdurları ve mazlumları adına siyaset yapmaktadırlar. Mamak ve Diyarbakır askeri cezaevinde çekilen iÅŸkencelerin travmatik izleri, hafızalarda yankılanmaya devam etmekte iken bunu nasıl yapabilmiÅŸlerdir? Bunlar nasıl olmuÅŸtur da darbe mahsulü 1982 Anayasası'nın deÄŸiÅŸtirilmesine karşı cansiperane mücadele ve ittifak içine girebilmiÅŸlerdir?
Soruların cevaplarını bulma gayretinde iken, hayalim bir hayli gerilere gitti.
Yıl 1944. BaÅŸbakan'ın Hitler'e benzettiÄŸi, "Milli Åžef" devrindeyiz. Milliyetçiler tabutluklara tıkılmış; iÅŸkenceye maruz kalmakta ve tırnakları sökülmektedir. Aradan fazla deÄŸil, sadece 13 yıl geçer ve 1957 yılına gelinir. "Milli Åžef" ve yakınları, yedi yıldır iktidardan uzakta olmanın hırsı ile Menderes iktidarına karşı herkesle ittifak etmeye hazırdırlar. Milliyetçi ve Türkçü camianın ise DP iktidarından rahatsızlığı vardır. On üç yıl önce tırnaklarını söktürttüÄŸü milliyetçilere el atmakta beis görmez. Kurt politikacı Ä°smet Ä°nönü için, elbette "düÅŸmanın düÅŸmanı dosttur.
"Tam o günlerde Bediüzzaman Said Nursi BaÅŸbakan Adnan Menderes'e bir mektup gönderir:"Halkçılar ırkçıları elde edip tam sizi maÄŸlûp etmeye bir ihtimal-i kavî ile hissettim..." (*)Bediüzzaman'ın dilinde "halkçılar" CHP zihniyetini temsil eder. O, kendi tabiri ile "müsbet milliyetçiler"le dosttur ama "ırkçılar"a mesafelidir. Ä°ktidar rehaveti ve sarhoÅŸluÄŸu içindeki Adnan Menderes, Said Nursi'nin bu ikazını kavrayacak ve ona göre davranacak durumda deÄŸildir.
1960 Mayıs'ına gelindiÄŸinde ise iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸtir zaten. "Halkçılarla" "Irkçıların" ittifakı gerçekleÅŸmiÅŸ, 1944'ün tabutluk iÅŸkenceleri geride kalmıştır.
Ve 27 Mayıs sabahı "ihtilalin kudretli albayı", Merhum Alpaslan TürkeÅŸ'in tok sesi, radyodan yankılanmaya baÅŸlar: "Sevgili vatandaÅŸlar! Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır... NATO ve CENTO'ya inanıyoruz ve baÄŸlıyız."
"Acaba" diyorum elli yıl önce "ırkçıları" ve "halkçıları" aynı çizgiye getirenler, "görülen lüzum üzerine", onları tekrar mı aynı çizgide buluÅŸturmuÅŸtur? Belki. Ama bir ilavesiyle: Türk ırkçılarının yanına, Kürt ırkçılarını da katarak.
Not: Sözüm asla ve kat'a, söz konusu partilere oy veya gönül verenlere deÄŸildir. Benim derdim, o partilere hükmeden zihniyetleredir.(*) EmirdaÄŸ Lahikası,s. 549; Söz Basım, 2008, Ä°stanbul.
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |