19-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Çeviriler arrow George Orwell arrow Ä°SPANYA'DA ÇATIÅžMA
İSPANYA'DA ÇATIŞMA PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 3
KötüÇok iyi 
Yazar Geroge ORWELL/M.Selami ÇEKMEGÄ°L   
15-03-2014
Ä°SPANYA'DA ÇATIÅžMA  

                                                             George ORWELL
                              Türkçeye Çeviren: M. Selami ÇEKMEGÄ°L  
Bir öÄŸlen sonu Benjamin on beÅŸ gönüllü istediÄŸini söyledi. Daha önce durdurulmuÅŸ olan faÅŸist mevziine yapılacak saldırı bu akÅŸam gerçekleÅŸtirilecekti. On adet Meksika ÅŸarjörümü yaÄŸladım, süngümü çamurla kamufle ettim(bunlar çok fazla parladığı zaman konumunuzu açığa çıkaran ÅŸeyler), büyük bir parça ekmek, yedi santimetre kırmızı sosis ve karımın Barcelona'dan göndermiÅŸ olduÄŸu, uzun süreden beri sakladığım bir adet puroyu paket yaptım. Her adama üç bomba dağıtıldı. Ä°spanya hükümeti nihayet iyi bir bomba imalini baÅŸarmıştı. Bu, Mills bombası prensiplerine göre, ama, bir yerine iki pimli idi. Pimleri çıkardıktan sonra bombanın patlaması için
yedi saniyelik bir süre vardı. Esas dezavantajı pimlerden birinin çok sıkı, diÄŸerinin ise, çok gevÅŸek olmasıydı. Bundan dolayı ya her iki pimi birden yerinde bırakıp bir tehlike anında sıkı olanını çekememek ve yahutta sıkı olan pimi önceden çekip bombanın cebinizde patlaması endiÅŸesi ile devamlı korkuda kalmak şıklarından birini tercih durumundaydınız. Ama yine de fırlatılması kolay küçük bir bombaydı.

Gece yarısından biraz önce Benjamin on beÅŸimizi Torre Fabian'a götürdü. AkÅŸamdan beri durmaksızın yaÄŸmur boÅŸanıyordu. Sulama kanalları dolmuÅŸ taşıyor, ne zaman ayağınız sürçse belinize kadar sulara batıyordunuz. Avluda, zifiri karanlıkta saÄŸanak altında bir insan yığını karaltısı bekleÅŸiyordu. Kopp, önce Ä°spanyolca, sonra Ä°ngilizce konuÅŸarak taaruz planını izah etti. Buradaki faÅŸist hattı bir (L) eÄŸrisi çiziyordu ve saldıracağınız siper bu L'nin köÅŸesindeki, yukarı meyilli arazi üzerinde bulunuyordu. Yarımız Ä°ngiliz, yarımız Ä°spyanyol otuz kadarımız, tabur komutanımız Jorge Roca'nın ve Benjamin'in kumandasında yukarı sürünerek faÅŸist tel engeli kesecektik. Jorge, bir iÅŸaret olarak ilk bombayı fırlatacak sonra hepimiz yaÄŸmur halinde bomba göndererek faÅŸistlere siper dışına sürüp onlar toparlanamadan orayı ele geçirecektik. Aynı anda yetmiÅŸ komando, diÄŸerinin iki yüz metre kadar sağında, ona bir haberleÅŸme kanalı ile birleÅŸtirilmiÅŸ bulunan müteakip faÅŸist mevziine saldıracaktı. Karanlıkta birbirimizi vurmamız engel olmak için beyaz kol bağı takacaktık. O an bir haberci geldi ve beyaz kol bağı bulunmadığını söyledi. Karanlık içinden üzüntülü bir ses: “bizim yerimize faÅŸistlerin beyaz kol bağı takmaları ayarlayamaz mıyız?” diye önerdi.

            Bir veya iki saatlik bir vakit vardı. Katır ahırının üzerindeki ambar top atışıyla öylesine harap edilmiÅŸti ki, içinde ışıksız dolaÅŸmak mümkün deÄŸildi. DöÅŸemenin yarısı atılan mermilerle parça parça olmuÅŸtu. Altındaki taÅŸ zeminden yarım metre yüksekte idi. Biri bir kazma buldu ve döÅŸemeden bir kalas söktü. Birkaç dakika içinde hemen bir ateÅŸ yaktık, sırılsıklam elbiselerimizden buharlar çıkıyordu. Bir baÅŸkası bir oyun kâğıdı paketi çıkardı. Etrafta, konyaklı sıcak kahve dağıtılacağı yolunda -savaÅŸta her zaman rastlanılan esrarlı söylentiler cinsinden- bir söylenti dolaÅŸtı. Ä°ÅŸtahla, nerdeyse çökecek olan merdivene sıralanıp, kahvenin nerede bulunacağını soruÅŸturarak karanlık avluda dolaşıp durduk. Heyhat!.. Kahve yoktu, onun yerine bizi toplayarak, tek sıra yaptılar ve sonra ad Jorge'la Benjamin, artlarında onları takiben bizler hızla karanlığın içine daldık. 

            YaÄŸmur hâlâ yağıyordu ve zifiri karanlıktı ama rüzgâr kesilmiÅŸti. Çamuru anlatamam pancar tarlaları içinden geçen yollar, her yerde gölcüklerle dolu, sabun gibi kaygın kesekler silsilesiydi. Bizim kendi siperimizden ayrılacağımız yere varmadan çok önce herkes birkaç kere düÅŸmüÅŸ ve tüfeklerimiz çamurla kaplanmıştı. Siperde küçük bir insan grubu, yedeklerimiz, doktor ve bir sıra sedye ile bekliyorlardı. Siper içinde bir menfezde sıralandık ve bir baÅŸka sulama kanalı içinden güçlükle yürüdük. Zifosbatak!.. Bir kez daha çizmemizin kenarlarından dolan pis, kaygan çamur içinde bellerimize kadar sudayız. Jorge, dışarıda çayırda hepimiz geçinceye kadar bekledi. Sonra, hemen hemen ikiye katlanmış halde ileriye doÄŸru yavaÅŸ yavaÅŸ ilerlemeye baÅŸladı. FaÅŸist siperi takriben yüz elli metre uzaklıktaydı. Oraya varmak için tek ÅŸansımız gürültüsüz hareket etmemizdi. Ben, Jorge ve Benjamin'le öndeydim. Ä°kiye katlanmış halde fakat yüzümüz ileriye dönük olarak, her adımda daha da yavaÅŸlayan bir hızla, hemen hemen tam karanlığın içine süründük. YaÄŸmur hafif hafif vuruyordu yüzlerimize. Geriye göz attığımda bana en yakın kimseleri; ileriye doÄŸru usulca kayan, büyük, siyah mantarlara benzer hörgüç gibi ÅŸekiller demeti görebiliyordum. Fakat ne zaman başımı kaldırsam hemen yanımda olan Benjamin sert bir ÅŸekilde kulağıma “Başını indir!. Başını indir!.” diye fısıldıyordu. Ona endiÅŸe etmemesini söyleyebilirdim. Tecrübelerimle biliyordum ki, karanlık bir gecede yirmi adım ötedeki bir kimseyi görmeniz mümkün deÄŸildi. Sessizce gidiÅŸ çok daha önemli idi. EÄŸer bir duysalar iÅŸimiz bitikti. Yapacakları sadece makinalı tüfekleri ile karanlığı taramak olurdu. Buna karşı kaçmaktan ya da katledilmekten baÅŸka bir ÅŸey yapamazdık. 

            Fakat balçık haline gelmiÅŸ yerde sessiz hareket etmek sanki imkânsız gibiydi. Ne yaparsanız yapın ayağınız çamura saplanıyor ve attığınız her adım slop-slop: slop-slop...

            En kötüsü rüzgâr da durmuÅŸtu: yaÄŸmura raÄŸmen çok sakin bir geceydi. Sesler çok uzun mesafelere ulaşırdı. Ayağım bir tenekeye çarptığı zaman korkulu bir an oldu. Millerce mesafe içindeki her faÅŸist duymuÅŸ olmalı diye düÅŸündüm. Ama hayır, ne bir ses, ne cevabi bir atış, ne de faÅŸist hatlarında herhangi bir kıpırdanma. Daima yavaÅŸlayarak ileri doÄŸru sürünüp durduk. Oraya bir önce varmak; sırf onlar bizi duymadan önce bombalama mevziine ulaÅŸma arzumun derinliÄŸini size anlatamam. Böylesi bir zamanda herhangi bir korkunuz bile olmuyor. Sadece etkili olabileceÄŸiniz yere ulaÅŸmak için dehÅŸetle ve ümitsiz bir arzu duyuyorsunuz. VahÅŸi bir hayvanı takip ederken de aynı ÅŸeyi; atış menziline ulaÅŸmak hususundaki bu aynı muzdarip arzuyu ve bunu imkânsız gören aynı rüyamsı ümitsizliÄŸi hissetmiÅŸtim. Mesafe nasıl da uzadı. Araziyi iyi biliyordum, ancak yüz elli metre kadardı ama yine de bir milden daha fazla gibi geldi. O hızla sürünürken yerdeki büyük deÄŸiÅŸimleri bir karıncanın fark edebileceÄŸi kadar fark ederseniz ancak; ÅŸurada görkemli, ,düzgün bir çayır alanı; burada berbat, yapışkan, çamurlu bir arazi parçası; hışırtısından kaçınmak zorunda olduÄŸunuz sazlar; üzerinden gürültüsüz aÅŸmanız imkânsız gözüken umut kırıcı taÅŸ yığınları...
            Ä°leri doÄŸru öylesine bir asır kadar sürünmüÅŸ olduk ki, ben artık yanlış istikamete gitmiÅŸliÄŸimizi düÅŸünmeye baÅŸladım. Sonra karanlıkta belli belirsiz hatlar ÅŸeklinde daha koyu bir ÅŸey belirdi. Bu, dıştaki tel engeldi(faÅŸistlerin iki sıra tel engelleri vardı). Jorge yere diz çöküp cebinde bir ÅŸeyler aradı. Haiz olduÄŸumuz tek tel makasımız ondaydı. Snip, snip. Uzayıp giden bu nesne usulca kenara kaldırıldı. Arkadaki adamların yaklaÅŸmalarını bekledik. Sanki dehÅŸetli bir gürültü yapıyor gibiydiler. Artık faÅŸist siperine elli metre kadar bir ÅŸey kalmış olmalıydı. Hâlâ ikiye katlanmış halde ileriye doÄŸru devam. Fare deliÄŸine yaklaÅŸan bir kedinin ki gibi yavaÅŸça ayağınızı yere koyarak sinsi bir adım; sonra dinlenmek üzere bir duruÅŸ, sonra bir adım daha. Bir defasında başımı kaldırdım, Benjamin sessizlik içinde elini ensemin üzerine koyup sertçe aÅŸağı çekti. Ä°çteki tel engelin siperden ancak yirmi metre kadar uzakta olduÄŸunu biliyordum. Otuz kiÅŸinin iÅŸitilmeden oraya varabileceÄŸi bana imkânsız gözüktü. Nefeslerimiz bile kendimizi ele vermeye kafiydi. Yine de her nasılsa oraya ulaÅŸtık. Üzerimizde hayal gibi yükselen bulanık siyah bir höyük; faÅŸistlerin mevzii artık görülüyordu. Jorge, bir kez daha diz çöküp cebini yokladı: Snip, snip... Bu zımbırtıyı da sessiz kesmenin bir yolu yoktu.

            Ä°ÅŸte ikinci tel engele de varmıştık. Bunun arkasından dört ayak üzerinde ve daha süratlice sızdık. Hemen saldırı için toparlanmaya vaktimiz olsa hepsi mükemmeldi. Jorge'la Benjamin saÄŸa doÄŸru sürünüp geçtiler. Ama, etrafa yayılmış vaziyette olan gerideki adamlar tel engeldeki dar aralıktan geçebilmek için tek sıra olmak zorundaydılar. Tam o anda faÅŸist mevziinden bir parıltı ve bir patlama... Nöbetçi sonunda bizi duymuÅŸtu. Jorge bir dizi üstüne doÄŸrultu ve kolunu ÅŸöyle bir salladı: Boomm!..
Bombası siper üzerinde bir yerde patlamıştı. Derhal, bir kimsenin düÅŸünebileceÄŸinden çok daha ani ÅŸekilde faÅŸistlerin mevziinde on ya da yirmi tüfek patladı. Elhasıl, bizi bekliyorlarmış. O an için kızıl ışık altındaki her bir kum torbasını görebilirdiniz. Çok, çok gerilerde olanlar bombalarını fırlatıyorlar, ama bunların bazıları sipere ulaÅŸmıyordu. Her mazgal deliÄŸinden sanki alev fışkırıyordu. Karanlıkta size ateÅŸ edilmesi her zaman berbattır. Her namlunun parıltısı sanki doÄŸrudan sizi hedef almış gibidir. Fakat bunların en berbatı bombalardı. Bunların dehÅŸetini, karanlıkta yakınınızda bir bomba patlayıncaya kadar anlayamazsınız. Gündüzde sadece patlamanın gürültüsü vardır; gece ise birde kör edici kızıl parıltısı var. ilk yaylım ateÅŸte kendimi yere atmış, bütün bu zaman zarfında kaygan çamurda yan üstü yatmış vahÅŸicesine bir bombanın pimiyle güreÅŸiyordum. Lanet ÅŸey bir türlü çıkmıyordu. Sonunda onu ters yönde çevirdiÄŸimin farkına vardım. Pimi çıkardım dizlerimin üstünde doÄŸruldum, bombayı savurup tekrar kendimi yere attım. Bomba siper dışında saÄŸ taraf üzerinde bir yerde infilak etti. Korku hedefimi ÅŸaşırtmıştı. Tam bu anda baÅŸka bir bomba hemen benim önümde gümledi. Öylesine yakındaydı ki patlamanın ısısını hissedebildim. Kendimi iyice yere serdim ve yüzümü çamura öylesine ÅŸiddetli bastırdım ki boynumu incittim. Yaralandığımı sandım. Gürültü arasında arkamdan Ä°ngilizce bir sesin yavaÅŸ bir ÅŸekilde “vuruldum” dediÄŸini duydum. Bomba bana dokunmadan etrafımda birkaç kiÅŸiyi gerçekten yaralamıştı. Dizlerimin üzerinde doÄŸruldum ve ikinci bombamı da patlattım. Onun nereye gittiÄŸini hatırlamıyorum. FaÅŸistler ateÅŸ ediyor, arkadan bizimkiler ateÅŸ ediyor; ben ortada olduÄŸumun tam bilinciydeydim. Bir atış sesi duydum ve hemen arkamda birinin ateÅŸ ettiÄŸini farkettim. AyaÄŸa kalkıp ona, “Bana ateÅŸ etme, beyinsiz herif…!” diye bağırdım. O anda Benjamin’in on-on beÅŸ metre sağımda koluyla beni çağırdığını gördüm. Ona koÅŸtum. Bu ateÅŸ kusan mazgal delikleri hattını geçmem demekti. Giderken sol elimi yüzüme siper ettim –sanki insanın eli bir mermiyi engelleyebilirmiÅŸ gibi.- Ahmakça bir hareket. Ama bende yüzden vurulmanın korkusu vardı. Benjamin, yüzünde memnun ve ÅŸeytani bir ifade içinde, bir dizi üzerinde çömelmiÅŸ ateÅŸ ediyordu. Jorge, ilk yaylım ateÅŸte yaralı düÅŸmüÅŸtü, gözden uzak yerlerdeydi. Benjamin’in yanına diz çöktüm, üçüncü bombanın pimini çektim ve onu da fırlattım. Ahhaa!. Bu kez artık ÅŸüphe yoktu. Bomba köÅŸede, siperin içinde, makineli tüfek yuvasının tam yanında infilak etti.

            FaÅŸistlerin atışları ansızın yavaÅŸlamış gibi oldu. Benjamin ayaÄŸa fırladı ve “ileri!..hücum!..” diye bağırdı. Siperin üzerinde bulunduÄŸu kısa, dik bayırı hızla çıktık. Ben, “hızla çıktık” diyorum, ama tırmandık daha uygun bir tabir olur. Gerçek ÅŸu ki, baÅŸtan ayaÄŸa ıslak ve çamurlu bir halde, süngü takılı ağır bir tüfekle yüz elli kartuÅŸun ağırlığı altında hızlı hareket etmeniz mümkün deÄŸildir.
            Tepede bir faÅŸistin beni beklemekte olduÄŸundan emindim. O mesafeden bana ateÅŸ etse kesinlikle vurabilirdi. Ama yine de her nasılsa onun ateÅŸ edeceÄŸini hiç ummadım: süngüsüyle icabıma bakacağını düÅŸündüm. Süngülerimizin çatışmasının heyecanını sanki önceden hissetmiÅŸ gibiydim; onun kolunun benimkinden daha güçlü olup olmadığını merak ediyordum. Mamafih bekleyen bir faÅŸist yoktu. Müphem bir rahatlama hissiyle buranın alçak bir siper olduÄŸunu, kum torbalarının saÄŸlam bir istinat oluÅŸturduÄŸunu fark ettim. Kural olarak bunların aşılması zordur. Ä°çerideki her ÅŸey parça parça olmuÅŸtu; direkler saÄŸa sola savrulmuÅŸ, büyük ÅŸarapnel parçaları etrafa saçılmıştı. Bombalarımız tüm barınak ve sığınakları harap etmiÅŸti. Ve hâlâ görünürde bir kimse yoktu. Onların yer altında bir yerlerde gizlenmekte olduklarını düÅŸündüm. Ä°ngilizce olarak: “Haydi, çık oradan! Teslim ol!” diye bağırdım. (O an Ä°spanyolca hiçbir ÅŸey düÅŸünemedim) Cevap yok. Sonra bir adam, yarı ışıkta gölge bir ÅŸekil, yıkılmış kulübelerin çatısı üzerinden sıçrayıp hızla sola doÄŸru fırladı. Süngümü etkisiz bir ÅŸekilde karanlığa dürterek ardına düÅŸtüm. Kulübenin köÅŸesini dönünce diÄŸer faÅŸist mevziine uzanan haberleÅŸme kanalı içinde tüyen birini gördüm. –Bu daha önce gördüÄŸüm kiÅŸi miydi bilmiyorum- Çok net görebildiÄŸime göre ona çok yakın olmuÅŸ olmalıydım. Çıplak baÅŸlı idi ve sanki omuzların sıkıca sardığı battaniye dışında üzerinde bir ÅŸeyi yok gibiydi. AteÅŸ etmiÅŸ olsaydım onu parça parça uçurmuÅŸ olabilirdim. Fakat birbirimizi vurma korkusu sebebiyle siper içine girdikten sonra sadece süngü kullanmamız emredilmiÅŸti. Ve ben hiçbir durumda ateÅŸ etmeyi düÅŸünmedim. Bunun yerine zihnim yirmi yıl geriye, Çanakkale’de bir Türk’ü nasıl süngülemiÅŸ olduÄŸunu canlı bir pandomim içinde gösteren boks hocama gitti. TüfeÄŸimi dipçiÄŸinin ince yerinden kavrayıp adamın sırtına hamle yaptım. YetiÅŸebileceÄŸimin biraz uzağında kaldı. Bir hamle daha yine yetiÅŸmedi. Kanal yukarı seÄŸirterek ben üstte peÅŸinden omuz kemiklerine dürtükleyerek, ama tam ulaÅŸmaksızın kısa bir mesafe böyle ilerledik. – Sanırım ona o kadar komik gelmese de benim için anımsanacak komik bir hatıra. 
           
Elbette araziyi o benden daha iyi biliyordu ve az sonra uzaklaşıp kayboldu. Geri döndüÄŸümde o yer baÄŸrışan kimselerle dolmuÅŸtu. AteÅŸ sesleri biraz azalmıştı. FaÅŸistler üstümüze hâlâ üç taraftan ağır ateÅŸ yaÄŸdırıyorlardı ama, artık daha uzak mesafeden. Åžimdilik onları geriye sürmüÅŸtük. Kâhin bir eda içinde, “Burayı ancak yarım saat tutabiliriz, fazla deÄŸil” dediÄŸimi hatırlıyorum. Neden yarım saat demiÅŸtim, bilmiyorum. SaÄŸ taraftaki siper üzerinden baktığınızda karanlığı hançerleyen sayısız, yeÅŸilimsi tüfek parıltıları görebiliyordunuz; ama bunlar çok gerilerde, yüz veya iki yüz metre kadar uzaktaydılar. Åžimdi iÅŸimiz orayı araÅŸtırıp yaÄŸmalayamaya deÄŸer her ÅŸeyi yaÄŸma etmekti. Benjamin ve diÄŸer bazı kiÅŸiler orta yerdeki büyük barakanın veya sığınağın yıkıntıları arasında aranmaya baÅŸlamışlardı bile. Benjamin yıkık çatı arasından bir mühimmat sandığının halat sapından tutmuÅŸ heyecanla çekiÅŸtiriyordu:    
      “YoldaÅŸlar! Mühimmat!.. bol mühimmat var burada”!         
       Bir ses, “mühimmat istemiyoruz, tüfek istiyoruz” dedi. 
          
DoÄŸruydu. Tüfeklerimizin yarısı çamura bulanmış, kullanılmaz haldeydi. Temizlenebilirlerdi ama, karanlıkta kol demirini tüfekten çıkarmak tehlikelidir; bir yere koyar sonra da kaybedersiniz. Karımın Barcelona’da almayı becermiÅŸ olduÄŸu, çok küçük bir elektrikli cep fenerim vardı. Aksi halde tanım için aramızda hiçbir ışık olmayacaktı. Tüfekleri iyi birkaç kiÅŸi uzaktaki parıltılara doÄŸru düzensiz bir ÅŸekilde ateÅŸ etmeye baÅŸladı. Kimse seri ÅŸekilde ateÅŸ etmeye cesaret edemedi. Tüfeklerin en iyileri bile fazla ısınınca tutukluk yapabilirdi. Siper içinde bir veya iki yaralı ile birlikte on sekiz kiÅŸi kadar vardık. Ä°ngiliz ve Ä°spanyol birçok yaralı dışarıda yatıyorlardı. Ä°lk yardım konusunda daha evvel biraz eÄŸitim görmüÅŸ olan Belfast’tan Ä°rlandalı Patrick O’hara, elinde bandaj paketleri ile ileri geri gidip yaralıları sarıyor ve tabii, sipere döndüÄŸü her seferinde, ateÅŸe maruz kalıyordu.
           
Etrafı araÅŸtırmaya koyulduk. Etrafta yatan bir çok ölü vardı ama, onları incelemek için durmadık. PeÅŸinde olduÄŸum makinalı tüfekti. Dışarıda olduÄŸumuz bütün süre içinde müphem bir ÅŸekilde bu silahın neden atış yapmadığını merak etmiÅŸtim. Makinalı tüfek yuvasının içinde cep fenerimi yaktım. Acı bir sükut-u hayal”.. Silah orda yoktu. Sehpası, çeÅŸitli mühimmat ve yedek parça kutuları oradaydı ama, silah gitmiÅŸti. Onu ilk alarmda sökmüÅŸ ve taşımış olmalıydılar. Åžüphesiz emir altında hareket ediyorlardı. Ama böyle yapmaları çok aptalca ve korkakça bir ÅŸeydi. EÄŸer, silahı yerinde tutmuÅŸ olsalardı hepimizi toptan biçebilmiÅŸ olacaklardı. Çok kızdık; bir makinalı tüfek ele geçirmeyi çok istemiÅŸtik. 
           
Orayı burayı yokladık ama, bahse deÄŸer bir ÅŸey bulamadık. Etrafta bol miktarda faÅŸist bombalarından –bir ipi çekerek patlattığınız oldukça iptidai bir bomba tipi- vardı. Bunlardan bir çiftini hatıra olarak cebime koydum. FaÅŸist sığınaklarının çıplak periÅŸanlığından etkilenmemek mümkün deÄŸildi. Kendi sığınaklarımızda gördüÄŸümüz, yedek elbise, kitap, yiyecek, önemsiz ÅŸahsi eÅŸya döküntülerinden burada hiç yoktu. Bu zavallı ücretsiz askerlerin battaniye ve birkaç parça süngerleÅŸmiÅŸ ekmekten baÅŸka bir ÅŸeyleri yok gibiydi. Yukarıda uzak bir noktada, kısmen yerden yüksekte ve ufacık bir penceresi olan küçük bir sığınak vardı. Fenerimizi pencereden içeri tutar tutmaz bir tezahürat yükseldi. Bir metre yüksekliÄŸinde on beÅŸ santimetre çapında silindirik bir nesne deri bir mahfaza içinde duvara dayalı durmaktaydı. Açıkça bu bir makinalı top namlusu idi. Fırlayıp kapı aralığından içerik daldık ki ne görelim; deri mahfaza içindeki ÅŸey makineli namlusu deÄŸildi ama, bizim silaha muhtaç ordumuz için ondan da kıymetli bir ÅŸeydi. Katlanabilir sehpası ile birlikte, muhtemelen en az altmış ve ya yetmiÅŸ büyütme özelliÄŸini haiz dev bir teleskoptu. Bu tip teleskoplardan hattın bizim tarafımızda yoktu ve bunlara ölesiye ihtiyaç vardı. Onu zaferle dışarı çıkardık ve daha sonra taşımak üzere sipere dayadık.
           
O anda birisi bağırarak faÅŸistlerin yaklaÅŸmakta olduÄŸunu duyurdu. AteÅŸ sesleri kesinlikle çok yükselmiÅŸti. Ama faÅŸistlerin saÄŸdan karşı saldırıya geçmeyecekleri açıktı. Bu onların aradaki tampon bölgeyi geçmeleri ve kendi korumalarını tahrip etmeleri demek olurdu. Zerre kadar akılları olsa üzerimize hendeÄŸin içinden gelirlerdi. Sığınakların diÄŸer tarafına dolandım. Burası ortasındaki sığınaklarla beraber kabaca bir at nalı ÅŸeklindeydi. Öyle ki solumuzda bizi kuÅŸatan baÅŸka bir siper daha vardı. Åžiddetli ateÅŸ sesleri o istikametten geliyordu ama, bu önemli deÄŸildi. Tehlike noktası doÄŸrudan öndeydi. Burada hiçbir koruma yoktu. Tam başımızın üstünden bir mermi seli geçiyordu. Bunlar hattın daha yukarısındaki diÄŸer faÅŸist mevziinden geliyor olmalıydılar. Demek ki komandolar onu ele geçirememiÅŸti. Ama gürültü sağır ediciydi. Bu yığın halindeki tüfeklerin yakın mesafeden iÅŸitmeye alışık olduÄŸum kesintisiz, davul gibi gümbürtüsüydü. Ä°lk defaydı ki tam ortasında kalmıştım. Tabii ateÅŸ artık hat boyunca millerce mesafe bir alana yayılmıştı. Douglas Thomson yan tarafında faydasız sallanıp duran yaralı bir kolla sipere dayanmış parıltılara doÄŸru tek elle ateÅŸ ediyordu. TüfeÄŸi tıkanıklık yapmış olan birisi onunkini dolduruyordu.
           
Bu tarafta dört veya beÅŸ kiÅŸi kadardık. Ne yapmamız gerektiÄŸi açıktı. Kum torbalarını öndeki siperden çekerek korumasız tarafta bir barikat yapmamız gerekiyordu. Çabuk olmak zorundaydık. Halen ateÅŸ fazlaydı ama, her an azalabilirdi. Etraftaki parıltılardan karşımızda yüz veya iki yüz kiÅŸi olduÄŸunu tahmin edebiliyordum. Kum torbalarını rastgele çekiÅŸtirmeye, yirmi metre kadar ileriye taşıyarak kabaca yığmaya baÅŸladık. Bu berbat bir iÅŸti; her biri elli kilodan fazla çeken büyük kum torbalarıydı ve onları gevÅŸetmek bütün gücünüzü kullanmanızı gerektiriyordu. Sonra çürümüÅŸ telis torbaları yırtılır ve ıslak toprak boynunuzdan aÅŸağı, kollarınızdan yukarı her tarafınıza boÅŸalıverdi. Her ÅŸeyden derin bir dehÅŸet duyduÄŸumu hatırlıyorum: Kaos, karanlık, korkunç gürültü, çamurda kayar gibi ileri geri yürümek, patlayan kum torbaları ile uÄŸraÅŸmak- ve daima kaybetmek korkusu içinde elden bırakmaya cesaret edemediÄŸim tüfeÄŸim tarafından engellenerek cebelleÅŸme… hatta, aramızda bir çuvalla sendelerken birine, “Ä°ÅŸte savaÅŸ bu! Menhus deÄŸil mi?” diye bağırdım. Ansızın ön siper üzerinden birbiri ardına atlayan uzun boylu figürler beliriverdi. Yaklaşınca komando üniformaları giydiklerini gördük ve takviye olduklarını düÅŸünerek tezahürat yaptık. Mamafih üç Alman, bir Ä°spanyol sadece dört kiÅŸiydiler. Sonradan komandolara neler olduÄŸunu duyduk. Araziyi bilmediklerinden karanlıkta yanlış bir yere götürülmüÅŸler ve orada faÅŸistlerin tel engellerine takılarak birçoÄŸu vurulmuÅŸtu. Bunlar, onların yolunu kaybetmiÅŸ dört bahtlısıydı. Almanlar bir kelime Ä°ngilizce, Fransızca veya Ä°spanyolca bilmiyorlardı. Güçlükle ve el kol iÅŸaretleri ile ne yaptığımızı anlatarak barikat yapımında bize yardım etmelerini saÄŸladık.            FaÅŸistlerin artık makinalı tüfek de getirmiÅŸlerdi. Onun yüz veya iki yüz metre uzaklığa maytak gibi(mermi) tükürüÅŸünü görebilirdiniz. Mermiler üzerimize doÄŸru muntazaman, buz çatırtıları ile gelmekteydi. Çok geçmeden mahallin bu tarafındaki birkaç kiÅŸinin ardına yatıp ateÅŸ edebileceÄŸi, göÄŸüs seviyesinde, alçak bir siper oluÅŸturmaya yeter miktarda kum torbası fırlatmış olduk. Ben onların gerisinde diz çökmüÅŸ duruyordu ki bir havan topu mermisi başımın üzerinden vınlayıp geçti ve aradaki tampon bölgede bir yerde parçalandı. Bu diÄŸer bir tehlikeydi, ama, mevziimizi bulmaları birkaç dakikalarını alırdı. O berbat kum torbalarıyla güreÅŸmemiz bitmiÅŸ olduÄŸuna göre, gürültü, karanlık, yaklaÅŸan parıltılar, parıltılara bizimkilerin mukabele ediÅŸleri bir bakıma, kötü bir eÄŸlence de deÄŸildi hani. Hatta insanın biraz düÅŸünmek için vakti bile vardı. KorkmuÅŸ olup olmadığımı merak ettiÄŸimi ve neticede korkmamış olduÄŸuma karar verdiÄŸimi hatırlıyorum. Muhtemelen daha az tehlike altında olduÄŸu dışarıdayken korkudan yarı hasta olmuÅŸtum. Sonra ansızın faÅŸistlerin yaklaÅŸtığı yolunda baÅŸka bir bağırma oldu. Bu sefer artık ÅŸüphe yoktu. Tüfek patlamaları daha çok yaklaÅŸmıştı. Ancak yirmi metre kadar ötede bir parıltı gördük. Açıkça haberleÅŸme kanalından yukarı yolu almaya çalışıyorlardı. Yirmi metre mesafede, kolayca bombalayabilecek bir menzil içindeydiler. Birbirine sarılmış sekiz veya dokuz kiÅŸiydik; iyi yerleÅŸtirilmiÅŸ bir bomba hepimizi parça parça ederdi. Bob Smilie, yüzünde küçük bir yaradan kan akar halde dizleri üzerine kalkıp bir bomba fırlattı. Kapanıp patlamayı bekledik. Fitil havada yüzerken kırmızı ışık çıkararak yandı ama, bomba patlamadı. Bu bombaların en az en az dörtte biri çalışmazdı. FaÅŸistlerinki dışında bombam kalmamıştı ve onların nasıl kullanıldığını da tam bilmiyordum. Herhangi birinde fazla bir bomba var mı diye ötekilere bağırdım. Douglas Boyle, cebini yokladı ve bir tane yolladı. Fırlatıp kendimi yüzüstü yere attım. Yılda bir isabet eden ÅŸans eseri, bombayı hemen hemen tüfeÄŸin tam parıldadığı yere düÅŸürmeyi baÅŸarmıştım. Bir gümbürtü oldu ve hemen ardından inleme ve feryatların acı bir çığlığı yükseldi. Her neyse onlardan birine ulaÅŸmıştık; bilmiyorum öldü mü ölmedi mi ama, kötü ÅŸekilde vurulduÄŸu kesindi. Zavallı bahtsız adam! Feryat ediÅŸini duyarken belirsiz bir üzüntü duydum. Fakat, aynı anda, tüfek parıltılarının bulanık aydınlığında tüfeÄŸin patlamış olduÄŸu yerin yakınında ayakta duran bir insan silüeti gördüm; veya gördüÄŸümü sandım. TüfeÄŸimi havaya fırlatıp üstüne saldım. Bir feryat daha; ama, sanırım bu hâlâ bombanın etkisindeydi. Birkaç bomba daha fırlatıldı. Bundan sonra ilk gördüÄŸümüz tüfek parıltıları yüz veya daha fazla metre, oldukça uzakta idi. Bu suretle, hiç deÄŸilse geçici olarak, onları geriye sürmüÅŸ olduk. 
          
Herkes küfretmeye ve ne cehenneme bize destek göndermiyorlar diye söylenmeye baÅŸladı. Yarı makinalı bir tüfekle, ya da temiz tüfeÄŸi olan yirmi kiÅŸiyle burayı bir tabura karşı savunabilirdik. Tam bu anda, daha önce sipariÅŸlerle geriye gönderilmiÅŸ olan, Benjamin’den sonra kumanda mevkiinden Paddy Donovan ön siper üzerinden tırmanıverdi.           
“Merhaba! Haydi, dışarı çıkın! Herkes derhal geri çekilsin!”           
“Ne?..”           
“Geriye!. Dışarı çıkın!..”           
“Bu emirdir. Tekrar kendi hatlarımıza, çok çabuk.”  
         
ArkadaÅŸlara ön siper üzerinden tırmanmaya baÅŸlamıştı bile. Bunlarda birkaçı ağır bir cephane sandığı ile uÄŸraşıyordu. Aklım bulunduÄŸumuz yerin öbür tarafına da sipere dayalı olarak bıraktığım teleskopa gitti. Fakat o anda dört komandonun, sanırım önceden almış olduÄŸu garip emirler gereÄŸi haberleÅŸme kanalından yukarı doÄŸru koÅŸmaya baÅŸlamış olduÄŸunu gördüm. Bu kanal diÄŸer bir faÅŸist mevziine ve –eÄŸer varırlarsa- mutlak bir ölüme götürüyordur. Karanlık içinde gözden kaybolmak üzereydiler ki “geri çekil”in Ä°spanyolcasını düÅŸünmeye çalışarak arkalarından koÅŸtum. Nihayet, belki de doÄŸru anlamda “Atras!..Atras!” diye bağırdım. Ä°spanyol olan bunu anladı ve diÄŸerlerini geri çevirdi. Paddy siperde bekliyordu.            
“Hadi, çabuk ol.”            
“Ama teleskop?”
           
“A-teleskop! Benjamin bekliyor dışarda.” 
          
Dışarı tırmandık. Paddy, benim için teli kenarda tuttu. FaÅŸist siperden ayrılır ayrılmaz her istikametten geliyor gibi gözüken melun bir ateÅŸ altında kaldık. Bunun bir bölümünün kendi tarafımızdan gelmiÅŸ olduÄŸundan hiç ÅŸüphe etmiyorum. Zira, hat boyunca herkes ateÅŸ etmekteydi. Hangi yöne döndüysek yeni bir mermi akıntısı sıyırıp geçti. Karanlıkta bir koyun sürüsü gibi o tarafa bu tarafa sürülüp durduk. Bir kutu bomba ile birkaç faÅŸist tüfeÄŸinden ayrıca ele geçirmiÅŸ olduÄŸumuz, içinde 1750 kadar mermi olan ve elli kilo kadar ağırlıkta bir cephane sandığını yanımızda sürüklemenin de hiçbir faydası olmadı. Her ne kadar siperden sipere mesafe iki yüz metreden az ve çoÄŸumuz mahalli biliyor idiysek birkaç dakika içinde yolumuzu tamamen kaybettik. Her iki taraftan da mermi yaÄŸdığı bir yana hiçbir ÅŸey bilmeksizin kendimizi çamurlu bir tarladan saÄŸa sola kayar bulduk. Yolumuzu aydınlatacak ay ışığı yoktu, ama, gök biraz aydınlanıyordu. Bizim hat Huesca’nın doÄŸusundaydı: Ben ilk ÅŸafak söküp, neresi doÄŸu, neresi batı olduÄŸunu gösterinceye kadar olduÄŸumuz yerde beklemememizi istiyordum, ama, diÄŸerleri buna karşıydılar. Ä°stikametimizi birkaç kez deÄŸiÅŸtirerek ve sırayla cephane sandığını taşıyarak ileri doÄŸru kaydık. Nihayet ileride önümüzde hayal gibi uzayan bir siperin alçak düz çizgisini gördük. Bu bizimki de olabilirdi, faÅŸistlerinki de… Kimsede ne tarafa gittiÄŸimize dair en ufak bir fikir yoktu. Benjamin bazı uzun yabani otlar arasında sipere yirmi metre kalana kadar karnı üzerinde süründü ve meydan atmayı denedi. Onu bir “Bomm!” sesi cevapladı. AyaÄŸa fırladık, siper boyu yol alıp bir kere daha sulama kanalına daldık. –FaÅŸ, foÅŸ, faÅŸ, foÅŸ-; Tekrar emniyetteyiz.  
          
Kopp, birkaç Ä°spanyolla siper içinde bekliyordu. Doktor ve sedyeler gitmiÅŸti. Jorge ve bizim kendi adamlarımızdan Hiddlestone adlı biri hariç bütün yaralılar toplanmış gözüküyordu. Kopp, çok yorgun bir halde yukarı aÅŸağı gidip geliyordu. Boynunun arkasındaki ÅŸiÅŸman katlar bile çok solgundu. Siper üzerinden akıp giden ve başının yanlarında patlayan mermilere aldırmıyordu. ÇoÄŸumuz korunmak için siperin arkasında çömelmiÅŸtik. Kopp, “Jorge! Kogno! Jorge!” diye mırıldanıyor ve sonra Ä°ngilizce olarak “eÄŸer Jorge gittiyse çok kötü, çok kötü” diye söyleniyordu. Jorge onu ÅŸahsi dostuydu ve en iyi subaylarından biriydi. Aniden bize döndü ve kayıpları aramak için iki Ä°ngiliz, üç Ä°spanyol, beÅŸ gönüllü istedi. Moyle ve ben üç Ä°spanyolla gönüllü olduk.  
          
Dışarı çıkarken Ä°spanyollar ortalığın tehlikeli ÅŸekilde aydınlanmakta olduÄŸunu mırıldandılar. Bu görülür bir gerçekti. Gök hafiften mavileÅŸmiÅŸti. FaÅŸist tabyadan gelen heyecanlı seslere ait çok büyük gürültü vardı. Orayı öncekinden çok daha büyük bir güçle tekrar iÅŸgal etmiÅŸ oldukları açıktı. Siperden altmış veya yetmiÅŸ metre mesafede iken bizi görmüÅŸ veya iÅŸitmiÅŸ olmalılar ki üzerimize bizi yüz üstü yere kapaklandıran ağır bir ateÅŸ açtılar. Onlardan biri siper üzerinden bir bomba fırlattı –kesin bir panik iÅŸareti. Biz, faÅŸist seslerinin çok daha yaklaÅŸmış olduÄŸunu duyduÄŸumuz, ya da duyduÄŸumuzu sandığımızda –ki salt hayal olduÄŸundan ÅŸüphem yok ama, o zaman gerçek gibi algılamıştık-. Çayırda uzanmış yatıyor, hareketi devam için bir fırsat bekliyorduk. Siperi bırakmışlar ardımızdan geliyordular. Moyle’ye “koÅŸ!” diye bağırdım ve ayaÄŸa fırladım. Hey Allah, nasılda koÅŸtum! Daha evvel geceleyin baÅŸtan ayaÄŸa ıslanmış halde, üzerimizde bir tüfek ve mermi kartuÅŸlarıyla koÅŸamayacağınızı sanırdım. Ama ÅŸimdi peÅŸinizde sizi kovan elli yüz silahlı kiÅŸi düÅŸününce her zaman koÅŸabileceÄŸini öÄŸrenmiÅŸ oldum. EÄŸer ben hızlı koÅŸabilmiÅŸ idiysem, diÄŸerleri benden de hızlıydı. Ben uçarken meteor saÄŸanağı gibi olması gereken bir ÅŸey gelip beni geçti. Bu daha önce ön tarafta olmuÅŸ olan üç Ä°spanyoldu. Durmaksızın tekrar kendi siperimize döndüler ve ben arkalarından onlara yetiÅŸebildim. Gerçek ÅŸuydu ki sinirlerimiz tamamen bozulmuÅŸtu. Mamafih beÅŸ kiÅŸinin açık ÅŸekilde görülebilir olduÄŸu yarı aydınlıkta bir kiÅŸinin görülemez olduÄŸunu bildiÄŸimden geriye yalnız dönmüÅŸtüm. Dıştaki tel engele ulaÅŸmayı baÅŸardım. Karın üzeri yatmak mecburiyetinde olduÄŸumdan pek iyi olmayan yeri olabildiÄŸince araÅŸtırdım. Jorge ve Hiddlestone’dan hiçbir iÅŸaret yoktu; sessizce geri süründüm. Sonradan öÄŸrendik ki, Jorge da Hiddlestone da sargı yerine götürülmüÅŸlermiÅŸ. Jorge, omzundan hafif yaralanmış, Hiddlestone’sa korkunç bir yara almıştı. Sol kolunun yukarısına saplanan bir mermi kemiÄŸini birkaç yerinden kırmış; çaresiz yerde yatarken yanında bir bomba infilak edip vücudunun baÅŸka çeÅŸitli yerlerini parçalamıştı. Memnuniyetle söyleyeyim ki iyileÅŸti. Sonradan bana, bir mesafeye kadar sırt üstü yatarak çabaladığını sonra da yaralı bir Ä°spanyol’a yapışarak içeri girmek için birbirine yardım etmiÅŸ olduklarını anlattı. Artık aydınlanıyordu.  Hat boyu kilometrelerce civarda karışık anlamsız bir ateÅŸ, sanki bir fırtınadan sonra yaÄŸmaya devam eden yaÄŸmur gibi gümbürdüyordu. Her ÅŸeyin periÅŸan görüntüsünün, çamur bataklarının, ivezli kavak aÄŸaçlarını, hendek diplerindeki sarı suyu ve insanların traÅŸsız, çamura bulanmış, dumandan gözlerine kadar kararmış bitkin yüzlerini hatırlıyorum. Tekrar kendi sığınağıma gittiÄŸimde orayı paylaÅŸtığım üç kiÅŸi derin bir uykuya dalmışlardı bile. Bütün teçhizatları üzerlerinde olduÄŸu halde kendilerini yere atmışlar, çamurlu tüfekleri karşılarında çatılmış haldeydi. Sığınağın içindeki her ÅŸey, dışındaki her ÅŸey gibi sırılsıklamdı. Uzun araÅŸtırmalar yaparak küçük bir ateÅŸ yakmak için yetecek miktarda kuru odun yongaları toplamayı baÅŸardım. Sonra, uzun zamandır sakladığım ve hayrettir gece süresince bozulmamış olup puromu tüttürdüm.Sonradan öÄŸrendik ki, harekat, olabildiÄŸince baÅŸarılı olmuÅŸ. Bu harekat sırf faÅŸistlerin taburlarını, anarÅŸistlerin tekrar saldırdıkları Huesca’nın diÄŸer tarafından kaydırmaları için yapılmış bir akımdı. FaÅŸistlerin karşı saldırı içine yüz veya iki yüz kiÅŸi atmış olduklarını tahmin etmiÅŸtim. Ama sonradan bir firari bize altı yüz olduÄŸunu söyledi. Muhtemelen yalandı. Firariler açık sebepler tahtında sık sık yaltaklanmaya çalışırlar. Teleskopa çok yazık olmuÅŸtu. Bu güzelim ganimet parçasını kaybetmek düÅŸüncesi ÅŸimdi bile beni üzüyor.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 24-03-2014 )
Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111312171 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net