18-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Çeviriler arrow George Orwell arrow MADENDE
MADENDE PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 5
KötüÇok iyi 
Yazar Geroge ORWELL'den M.Selami ÇEKMEGÄ°L   
08-03-2014
                                        MADENDE(*)

                              Geroge ORWELL
                              Türkçeye Çeviren: M. Selami ÇEKMEGÄ°L
Chesterton'un deyimiyle medeniyetimiz, eÄŸer düÅŸünülürse, tamamen kömür üzerine kurulmuÅŸtur. Bizi hayatta tutan ve Makine yapan makinaların hepsi, doÄŸrudan ya da dolaylı olarak kömüre bağımlıdır. Batı dünyasının metabolizmasında kömür madencisi önem itibariyle toprağı süren adamdan hemen sonra gelir. O, omuzlarında mümkün olan hemen her ÅŸeyi taşıyan bir heykel gibidir. Bu sebepten, eÄŸer elinize fırsat geçirir de zahmetine katlanırsanız, madenden kömür çıkarma ameliyesi seyretmeye deÄŸer.

Bir kömür madenine indiÄŸinizde önemli olan, “Kazıcılar”ın iÅŸbaşında olduÄŸu zaman aynaya girebilmenizdir. Bu kolay deÄŸildir. Zira, istihsal sırasında ziyaretçiler bir ayak bağı olarak pek hüsnü kabul görmezler. Ama bir baÅŸka zaman gittiÄŸimizde de mümkündür ki tamamen yanlış bir intiba ile ayrılırsınız. Mesela bir pazar günü maden sakin görünür. Oraya gidilecek zaman kanaların kükrediÄŸi, havanın kömür tozuyla simsiyah olduÄŸu ve madencilerin neler yapmaya mecbur olduklarını gerçekten görebileceÄŸiniz bir zamandır. Bu zamanlarda maden cehennem gibi, veya hiç deÄŸilse benim tahayyül ettiÄŸim cehennem gibidir. KiÅŸinin cehennemde tahayyül ettiÄŸi ÅŸeylerin çoÄŸu oradadır. Sıcak, gürültü, kargaÅŸa, karanlık, pis hava hepsinden kötüsü dayanılmaz bir darlık. AteÅŸ dışında her ÅŸey... Çünkü orada kömür tozu bulutlarını güçlükle delip geçebilen madenci lambalarının veya elektrikli el fenerlerinin zayıf ÅŸualarından baÅŸka bir ateÅŸ yoktur.            

Nihayet, son tahkimat direkleri arasında sürünerek ulaÅŸtığınız zaman karşınızda bir metre yüksekliÄŸinde parlak siyah bir duvar görürsünüz. Ä°ÅŸte ayna orasıdır. Yukarınız kömür koparılmış kayadan oluÅŸan düzgünce bir tavan, altınızda ise yine kayadır. Öyle ki içinde bulunduÄŸunuz galerinin yüksekliÄŸi sadece kömür tabakasının 1 metreyi aÅŸmayan kendi kalınlığı kadardır.             BaÅŸka her ÅŸeyi bir an için unutsanız bile burada ilk intibanız, kömürü alıp götüren konveyör bandının korkunç ve sağır edici gürültüsü olur. Kömür tozu bulutlarının lambanızdan çıkan ışık ÅŸualarını yansıtması nedeniyle pek uzakları göremezsiniz. Ama her iki yanınızda dört-beÅŸ metre aralıklarla sırlanmış biriken kömüre kürek sallayan ve hızla sol omuzları üzerinden geriye atan yarı çıplak diz çökmüÅŸ adam dizilerini görebilirsiniz. Bunlar bu kömürü bir iki metre arkalarında hareket halindeki elli-altmış santimetre geniÅŸliÄŸinde lastik bir konveyör bandına yüklemektedirler. Bu bant üzerinde ışıldayan bir kömür nehri devamlı akar durur. Büyük bir madende bu bant her dakika tonlarca kömür taşır, ana yollarda bir yerde yarım tonluk vagonetlere boÅŸaltır; oradan da bu vagonetlerle kafeslere taşınır ve yukarı çekilir.            

“Kazıcıları” iÅŸbaşında dayanıklılıklarına gıpta etmeden seyretmek mümkün deÄŸildir. Yaptıkları korkunç ve lalettayin bir ÅŸahsın standartlarına göre hemen hemen insanüstü bir iÅŸtir. Çünkü bunlar muazzam miktarlardaki kömürü, zahmeti iki veya üç kat daha artıracak bir pozisyon içinde üretmektedirler. Tavana çarpmaksızın ayaÄŸa kalkmadıkları iÅŸ yerlerinde devamlı dizüstü kalmak çalışmak zorundadırlar. Bunun ne korkunç bir gayret istediÄŸini denemek suretiyle kolayca görebilirsiniz. Kürekle çalışmak ayakta iken nispeten kolaydır: KüreÄŸi sürmek için dizlerinizi ve bacaklarınızı da kullanabilirsiniz. Oysa diz üstü çalışırken bütün yük kollarınıza ve bel kaslarınıza biner. DiÄŸer ÅŸartlar da iÅŸleri kolaylaÅŸtıracak cinsten deÄŸildir. BaÅŸta sıcaklık gelir -madenden madene deÄŸiÅŸmekle beraber bazı madenlerde boÄŸucu sıcak vardır. Sonra genzinizi ve burun deliklerinizi dolduran göz kapaklarınız boyunca biriken kömür tozu ve nihayet o daracık yerde bir makinalı tüfek gürültüsüne benzeyen konveyör bandının bitmez tükenmez gürültüsü. Yine de kazıcılar çelikten yapılmış gibi görünür ve çalışırlar. Gerçekten de baÅŸtan ayaÄŸa üzerlerini örten ince bir kömür tabakası ile kazıcılar döÄŸme-demir heykelleri andırırlar. Madencileri sadece çalıştıkları yerde yarı çıplak görürseniz ihtiÅŸamlarına ÅŸahit olabilirsiniz. Pek çoÄŸu küçük yapılıdır. Zira iri adamlar bu iÅŸte dezavantajlıdır. Ama hemen hepsinin narin esnek bellerine doÄŸru incelen geniÅŸ omuzları adaleli küçük kalçaları ve bir gram fazla ete yer vermeyen asil vücutları vardır. Daha sıcak madenlerde kazıcılar sadece takunya, kilot ve dizbağı giyerler. Dış görünüÅŸlerinden onların genç ya da yaÅŸlı olduklarını söylemeniz güçtür. Altmış ya da altmış beÅŸe kadar her yaÅŸta olabilirler ama çıplak ve kömür tozuyla kapalı olduklarından hepsi birbirlerine benzer. Genç, o da halterci vücuduna sahip bir genç olmayan kimse bu iÅŸi yapamaz. Belde bir iki kilo fazla et olsa daimi bükülmeler imkansızlaşır. Bu manzarayı, simsiyah vücutlarıyla koca küreklerini harikulade güç ve süratle kömüre daldıran dizüstünde belleri bükük bu insan safını, bir kere görseniz bir daha unutamazsınız. Kazıcılar teorik olarak yedi buçuk saat durmadan çalışırlar. Zira “dinlenme” verilmez.  Ama fırsat bulunca on beÅŸ dakika kadar yanlarında getirdikleri genellikle bir parça ekmek, sadeyağı ve bir bardak soÄŸuk çaydan oluÅŸan yemeklerini emeÄŸe ayırırlar. “Kazıcıları” çalışma esnasında ilk seyrediÅŸimde kömür tozları arasında elim, dehÅŸet içinde kaygan bir ÅŸeye temas etmiÅŸti. Bu çiÄŸnenmiÅŸ bir parça tütündü. Hemen bütün madenciler susuzluÄŸa karşı iyi geldiÄŸi söylenen tütün çiÄŸnerler.            

Etrafınızda olup bitenleri tam mânâsıyla anlayabilmeniz için muhtemelen birkaç kömür madenini ziyaret etmeniz gerekir. Bunun esas sebebi sırf bir yerden diÄŸerine gitmek için sarf ettiÄŸiniz enerjinin baÅŸka bir ÅŸeye dikkat etmenize engel olmasıdır. Biraz da yeraltında karşılaÅŸtıklarınız hayal sükûtuna uÄŸratıcı veya hiç deÄŸilse umduÄŸunuza benzemez niteliktedir. Bir telefon kulübesi geniÅŸliÄŸinde ve onun iki üç kat uzunluÄŸunda çelikten yapılmış bir kutudan kafese binersiniz. On kiÅŸiliktir ama balık istifi doldururlar ve içinde uzun boylu bir kimse eÄŸilmeden duramaz. Çelik kapılar üzerinize kapanır ve yukarıda kafes kontrol odasından biri, sizi kuyu boÅŸluÄŸuna bırakır. Bir anlık bir mide bulantısı hisseder ve kulaklarınızın zarının delineceÄŸini zannedersiniz. Ama tam dibe varıp da kafesin tekrar yukarıya çıkıyormuÅŸ kanaatini uyandıracak derecedeki ani duruÅŸuna kadar hareket ettiÄŸinizin pek farkına varamazsınız. Oysa ki yolculuÄŸun ortalarında kafesin hızı saatte altmış mile ulaşır, bazı derin madenlerde bunu da geçer. Dipte kafesi terk ettiÄŸinizde belki de yerin dört yüz metre altındasınız. Bir baÅŸka deyiÅŸle üzerinizde orta halli bir daÄŸ var; yüzlerce metre kaya, ÅŸimdi türleri kaybolmuÅŸ hayvan kemikleri, toprak, çakmak taÅŸları, nebat kökleri, ot ve üzerinde yayılan inekler-iÅŸte bütün bunlar başınızın üzerinde askıya alınmış ve baldırınız kalınlığında tahtadan bir payanda ile tutulmaktadır. Ama gerek sizi aÅŸağı indiren kafesin süratinden gerekse içinde yol aldığınız zifiri karanlıktan dolayı kendinizi picandilly metrosundan daha derinde hissetmezsiniz.           

Ä°nsanın asıl garibine giden yeraltında katedilmesi gereken yatay mesafelerdir. Yeraltına inmeden önce madencinin kafesten çıkıp hemen birkaç metre ileride bir kömür damarı üzerinde çalışacağını hayal ederdim. Madencinin iÅŸine baÅŸlamadan önce Londra köprüsünden, Oxford Circus'e kadar uzunluktaki geçitlerden geçmek zorunda olduÄŸunu düÅŸünmemiÅŸtim. BaÅŸlangıçta maden kuyusu tabiatiyle bir kömür damarı yakınlarında bir yere açılır. Ama bu damar iÅŸlenip bitince yeni damarlar takip olunur. Böylece iÅŸyeri gün geçtikçe ocak tabanından uzaklaşır. EÄŸer kuyu dibinden iÅŸ yerine olan uzaklık bir milse bu muhtemelen ortalama bir mesafe, üç mil ise oldukça normal bir mesafedir; hatta bu mesafenin beÅŸ mile ulaÅŸtığı birkaç madenin mevcudiyetinde bile bahsedilir. Ancak bu mesafeler yeryüzündekilerle mukayese edilebilir cinsten mesafeler deÄŸildir. Zira o bir millik veya üç millik mesafede, çoÄŸunlukla anayol dışında bir boÅŸluk olmadığı gibi o yolda da insanın ÅŸöyle rahatlıkla dimdik durabileceÄŸi yerlerin sayısı çok deÄŸildir.            

Bunun tesirini birkaç yüz metre gitmeden fark edemezsiniz. Duvarları Derbyshire'deki duvarlar gibi kaldırım taşından örülü iki buçuk metre en, bir buçuk metre yüksekliÄŸindeki kötü ışıklandırılmış bu galeriden hafif kamburlaÅŸmış bir halde yola çıkarsınız. Her metrede veya iki metrede bir, üzerinde hatıl veya kiriÅŸleri taşıyan tahta payandalar vardır.           

KiriÅŸlerin bir kısmı acaip biçimde eÄŸrilmiÅŸtir ve sizin de daha çok eÄŸilip bükülmenizi icabettirir. Yürümek genellikle nahoÅŸtur -kalın toz tabakası veya serpiÅŸtirilmiÅŸ kömür parçaları ve su bulunan bazı madenlerde çiftlik arazisi gibi çamurlu zemin... Yolsa; ayrıca kömür vagonetlerini taşıyan minyatür bir tren demiryolu vardır ki üzerinde yürümek bir hayli yorucudur. Her yer ÅŸist tozundan grileÅŸmiÅŸtir. Hemen her madende aynı nitelikte tozlu ve hareketli bir koku vardır. Ne iÅŸe yaradıklarını asla öÄŸrenemeyeceÄŸiniz acaip makinalar, tellere demet yapılarak asılmış aletler ve bazen lambaların huzmelerinden rahatsız olup kaçışan fareler görürsünüz. Fareler, bilhassa nakliyat için atların kullanıldığı madenlerde, ÅŸaşırtıcı derecede boldur. Farelerin ilk defa madene nasıl geldiklerini öÄŸrenmek merak konusu olabilir. Muhtemelen kuyuya düÅŸerek gelmiÅŸ olabilir. Zira ağırlıklarına nispeten yüzey alanları çok geniÅŸ olduÄŸundan hangi yükseklikten düÅŸerse düÅŸsünler zarar görmedikleri söylenir. Yeryüzünde çalıştırılan nihayetsiz çelik halatlarla çekilerek kuyuya doÄŸru sarsılarak ilerleyen vagonetler dizisine yol vermek için duvara yapışırsanız, açıldığında kuvvetli bir hava akımına yol veren havalandırma perdelerinden ve kalın tahta kapılardan sürünerek geçersiniz. Bu kapılar Yer altı havalandırma sisteminin önemli bir parçasıdır. Pislenen hava bir kuyudan kayıştan vantilatörler marifetiyle emilirken temiz hava baÅŸka birinden içeri girer. Fakat kendi başına bırakılırsa hava en kestirme yolu takip ederek daha derindeki iÅŸyerlerini havasız bırakacağından bütün kestirme yolları kapamak mecburiyeti vardır.            

BaÅŸlangıçta kambur yürümek eÄŸlenceli gelirse de kısam bir süre sonra bu niteliÄŸini kaybeder. Benim esasen çok uzun olmak gibi bir dezavantajım var ama, tavan bir yirmi veya altına düÅŸünce yürümek bir cüce ya da bir çocuk dışında herkes için güç bir iÅŸ olur. Yürürken sadece iki büklüm olmakla kalmayıp aynı zamanda hatıl veya kiriÅŸlere çarpmamak için yaklaÅŸtığınızda ona göre eÄŸilip bükülürken başınızı dik tutmak mecburiyetiniz de var.                

Bundan dolayı boynunuzda daimi bir aÄŸrı peydah olur; ama bu baldır ve dizlerinizde duyduÄŸunuz aÄŸrı yanında hiçtir. Yarım mil sonra yürüyüÅŸ (mübalaÄŸa etmiyorum) dayanılmaz bir acıya dönüÅŸür. Yolun sonunu nasıl getireceÄŸinizi hatta geriye nasıl döneceÄŸinizi düÅŸünmeye baÅŸlarsınız. Süratiniz yavaÅŸladıkça yavaÅŸlar.            

Birkaç yüz metre uzunluÄŸunda çok alçak bir kesime gelirsiniz ve burada çömelerek ilerlemeye baÅŸlarsınız. Sonra muhtemelen eski bir göçükte tavan aniden esrarengiz bir yükseklik kazanır. Ve yirmi metre kadar dimdik yürürsünüz son derecede ferahlarsınız. Ama bundan sonra bir baÅŸka yüz metrelik basık bir kesim ve sonra da altından sürünmeniz gereken bir kiriÅŸ dizisi gelir. Bu defa el ve dizler üzerinde emeklemeÄŸe baÅŸlarsınız bu bile çömelerek yürümekten daha rahattır. Ne var ki kiriÅŸlerin sonuna gelip de yeniden ayaÄŸa kalkmak istediÄŸiniz zaman dizlerinizin geçici olarak görevi bıraktıklarını ve artık sizi taşımayı reddettiklerini görürsünüz. Utanarak bir mola verip bir iki dakika dinlenmek istediÄŸinizi söylersiniz.(madenci) Kılavuzunuz size acıyacaktır. Kaslarınızın kendisininki gibi olmadığını bilir. O, “sadece dört yüz metre kaldı” diyerek cesaret verir; sizse sanki dört yüz mil demiÅŸ gibi hissedersiniz. Ama sonunda her nasılsa aynaya kadar sürüklenirsiniz.            

 Artık bir saate yakın bir sürede bir mil katetmiÅŸ oluyorsunuz; oysa bir madenci aynı iÅŸi yirmi dakikada yapardı. Oraya varınca yürümekte olan iÅŸi salim bir kafayla seyretmek için bile birkaç dakika kömür tozu üzerinde sırtüstü yatıp güç kazanmak zorundasınız.           

Geriye dönüÅŸ ise zaten yeterince yorgun oluÅŸunuz ve hem de yolun kuyuya doÄŸru hafif yokuÅŸ yukarı olmasından dolayı daha da zordur. Alçak yerlerden bir kaplumbaÄŸa süratiyle geçersiniz ve artık dizleriniz çözülünce mola istemekten utanmasınız bile, taşıdığınız lamba bile bir dert haline gelmiÅŸtir; belki de tökezlediÄŸiniz anda düÅŸürürsünüz. EÄŸer lamba madenci lambası idiyse sönüverir. KiriÅŸlerde eÄŸilmek ilerledikçe daha çok gayret ister ve bazen eÄŸilmeye unutursunuz. Bunun üzerine madenciler gibi başınızı öne eÄŸerek yürümeyi denersiniz.. Bu defa da bel kemiÄŸinizi çarparsınız. Madenciler bile sık sık çarpar bel kemiklerini. Yarı çıplak gezmenin gerekli olduÄŸu çok sıcak madenlerde madencilerin sırt düÄŸmeleri tabir ettikleri omurganın iki yanında mahfaza taşımalarının sebebi budur. Demiryolunun meyilli olduÄŸu yerlerde madenciler takunyaların oyuk taraflarını raylara raptederek kayarlar. Ulaşımın çok kötü olduÄŸu madenlerde madenciler yetmiÅŸ seksek santim uzunluÄŸunda sapının altında oyuk bulunan bir baston taşırlar. Normal yerlerde bastonun sapından, sığ yerlerinde ayrık yerinden tutarsınız. Bu bastonların büyük yardımı olur ve tahtan yapılmış baretler -oldukça yeni bir icat- büyük nimettir. Bunlar bir Fransız veya Ä°talyan çelik miÄŸferine benzer ama bir nevi aÄŸaç özünden yapıldığı için çok hafif ve ÅŸiddetli bir darbeyi hissettirmeyecek kadar kuvvetlidirler. Nihayet yeryüzüne tekrar ulaÅŸtığınızda yeraltında belki üç saat kalmış ve iki mil katetmiÅŸsinizdir ama satıhta yirmi beÅŸ mil yürümekten daha çok yorulmuÅŸ olursunuz. Artık bir hafta kadar baldırlarınız öylesine katılaşır ki merdivenlerden aÅŸağı inmeniz bile güç bir iÅŸ olur; merdivenin kenarında dizlerinizi bükmeden acaip bir ÅŸekilde inmeye çalışırsınız. Madenci dostlarınız tutuk yürüyüÅŸünüze dikkat ederek size takılırlar:(Madende çalışmak ister misin, ha? vs). Bununla beraber, mesela hastalık sebebiyle uzun süre iÅŸinden ayrı kalan bir madenci bile ocaÄŸa döndüÄŸünde ilk birkaç gün için epece aÄŸrı çeker.            

Belki mübalaÄŸa ettiÄŸim zannedilir ama eski tip ocaklara girip de (ki Ä°ngiltere'deki ocakların çoÄŸu eski tiptir) kömür ayaklarına giden hiç kimse muhtemelen mübalaÄŸa ettiÄŸimi söyleyemez. Ama ÅŸunu vurgulamak istiyorum. Normal bir insan için baÅŸlı başına bir günlük ağır bir çalışmaya muadil olan bu korkunç sürünerek gidip gelme iÅŸi madencinin mesaisinin bir kısım bile deÄŸildir. Bu bir ÅŸehirlinin her gün metro ile görev yerine yaptığı seyahat gibidir. Madencinin yedi buçuk saatlik asıl ağır iÅŸi iÅŸte bu gidiÅŸ geliÅŸ arasına sıkıştırılmıştır. Ben maden ayaklarına bir milden daha uzun yolculuk etmedim, ama bu mesafe genellikle üç mildir. Bu madenlere ben dahil kömür madencileri dışında çok kimse ulaÅŸamaz bile. Ä°ÅŸte bu daima gözden kaçmaya mütemayil bir husustur. Kömür madenini düÅŸünürken derinlik, sıcaklık, karanlık ve kömürden siyahlaÅŸmış adamların ayakta kazma sallamasını tahayyül edersiniz. GidiÅŸ dönüÅŸ esnasındaki kilometrelerce sürünmesi aklınıza gelmez bile. Ayrıca bir zaman meselesi var. madencinin yedi buçuk saatlik vardiyası çok uzun görünmez ama buna “ulaşım” için en az günde bir saat çok kere iki saat ve bazen de üç saat eklemek mecburiyeti vardır. Elbette “ulaşım” teknik anlamda bir iÅŸ deÄŸildir ve madenciye bunun için para ödenmez ama bu da iÅŸe eÅŸdeÄŸerdedir. Madencilerin bu duruma aldırmadığı söylemek kolaydır. Muhakkak ki bu seyahat onlar için, size ve bana olduÄŸu kadar zor gelmez. Bu iÅŸi çocukluklarından beri yapmışlar ve gerekli kaslarını kuvvetlendirmiÅŸlerdir. Ter altında ÅŸaşırtıcı ve hatta oldukça dehÅŸet verici bir atiklikle hareket ederler. Bir madenci benim sadece sendeleyebileceÄŸim erlerde başını eÄŸerek uzun ve uygun adımlarla koÅŸar. Ä°ÅŸ başında onları eller ve dirsekler üzerinde görürsünüz, tahkimatlar arasında köpekler gibi dolaşırlar. Ama onların bu iÅŸi hoÅŸlanarak yaptıklarını düÅŸünmek hata olur. Bu hususta pek çok madenci ile görüÅŸtüm ve hepsi de seyahatin zor olduÄŸunu kabul ettiler. Aralarında bir ocaktan söz ederlerken “seyahat” üzerinde durdukları hususlardan biridir. Vardiya dönüÅŸünün iÅŸe gidiÅŸten daha çabuk olduÄŸu söylenir; bununla beraber bütün madenciler en bitirim ÅŸeyin yorucu bir günün sonundaki bu dönüÅŸ olduÄŸunu söylerler. Bu onların vazifelerinin bir bölümüdür ve buna razı olmuÅŸlardır; ama gene de bir gayret ister. “Seyahat” belki de bir günlük iÅŸinizden önce ve sonra yaptığınız küçük bir daÄŸa tırmanma gibidir.            

 Ä°ki üç ocağı gezdikten sonra yeraltında olup biten iÅŸlemleri biraz kavramaya baÅŸlarsınız. (Åžunu belirteyim: MadenciliÄŸin teknik yönüyle ilgili hiçbir ÅŸey bilmiyorum; ben sadece gördüklerimi anlatıyorum) Kömür kalın kaya tabakalar arasında ince bir damar halinde bulunur ve yerinden çıkarılma ameliyesi katmerli bir Napoli dondurmasının orta tabakasının alınmasına benzer. Eskiden madenciler kömürü kazma ve manivela ile çıkarırlardı; bu iÅŸ çok yavaÅŸ bir iÅŸti. Zira kömür el deÄŸmemiÅŸ haliyle hemen hemen kaya gibidir; serttir. Åžimdilerde ise bu iÅŸ çok güçlü ve dayanıklı, ÅŸerit testere gibi diÅŸleri olan beÅŸ on santim uzunluÄŸunda bir buçuk-iki santim geniÅŸliÄŸinde ancak dikey deÄŸil de yatay hareket eden elektrikli kömür kesicileriyle yapılmaktadır. Bu makine kendi gücüyle ileri geri hareket edebilir ve iÅŸleten iÅŸçi onu istediÄŸi yöne çevirebilir. Ne var ki bu Makine bugüne kadar duyduÄŸun en berbat sesleri çıkarmakta ve bir metre ötesinin görülmesine bile imkânsız kılan ve nefes almayı son derece zorlaÅŸtıran bir kömür tozu bulutu çıkarır. Makine ayak boyunca hareket ederken damarın altından bir buçuk metrelik derinliÄŸe kadar traÅŸlar. Bundan sonra üstte kalan kömürün koparılması kolaydır. Mamafih bunun zor olduÄŸu yerlerde patlayıcı madde kullanılma zorunluluÄŸu da vardır. Bir kiÅŸi sokaklarda asfaltları delmek için kullanılan makinalardan daha küçük elektrikli matkaplar ile kömür damarı içine aralıklı delikler açarak patlayıcı madde koyar, kil ile üstünü tıkar, eÄŸer bulursanız münasip bir köÅŸeye sığınarak (ki bu noktadan yirmi beÅŸ metre uzaklaÅŸması gerekir) elektrik ile patlatır. Bu ameliyeden maksat kömürü gevÅŸetmektir, çıkarmak deÄŸil. Bazen, tabii fazla patlayıcı madde kullanıldığı zaman, sadece kömürü parçalamakla kalmaz, tavan da çöker.           

Patlama yapıldıktan sonra kazıcılar kömürü yıkar, kırar ve kuvvetli bandlı konveyör üzerine atarlar. Yıkılan parçalar, ilkin yirmi ton ağırlığa ulaÅŸabilen büyük parçalar halindedir. Bandlı konveyör kömürü vagonetlere döker. Vagonetler ana nakliye yollarında sürüp giden halatlar vasıtasıyla kafese taşınır. Bunlar yukarı çıkarılır ve yüzeyde kömür eleklerde elenir ve gerekirse aynı zamanda yıkanır. Mümkün olduÄŸu ölçüde kir(yani ÅŸist) yeraltı yollarının yapımında kullanılır. Bu iÅŸte kullanılmayan kısım yüzeyde tumba edilir; böylece kömür bölgelerinin karakteristlik manzarası çirkin gri daÄŸları andıran artık yığınları meydana gelir. Çıkarılan kömürle hasıl olan yeni tavanları destelemek için yeni tahkimat yapılır ve müteakip vardiyada bandlı konveyör sökülerek bir buçuk metre ileriye monte edilir. Mümkün olduÄŸu nispette kesme, patlama ve çıkarma iÅŸlemleri üç ayrı vardiyada yapılır. ÖÄŸleden sonra kesme, gece vardiyasında patlatma(yakında adam çalıştığı zaman patlatmayı yasaklayan fakat her zaman tatbik edilmeyen bir talimat vardır) ve sabah vardiyasında kazma-doldurma iÅŸlemi; sabah altıda baÅŸlar bir buçuÄŸa kadar devam eder.            

Kömür çıkarma iÅŸlemini seyrederken bile kısam bir seyir süresinde bazı basit hesaplamalar yapınca kazıcıların ne harikulade bir iÅŸ yaptığını anlayabilirsiniz. Normal olarak her adamın dört beÅŸ metre geniÅŸliÄŸinde bir alanı temizlemesi gerekir. Kesici Makine kömür damarını yüz ila yüz yirmi cm derinliÄŸinde alttan traÅŸlar. EÄŸer kömür tabakası bir yirmi kalınlığında ise her iÅŸçinin band üzerine yedi ila on iki metreküp arasında deÄŸiÅŸine hacimdeki bir miktar kömürü kırıp yüklemesi gerekir. Bir baÅŸka deyiÅŸle bir metreküp kömürün yedi yüz elli kilo civarında olduÄŸun kabul edersek, her adam saatte iki ton kömür üretiyor demektir. Bunun ne demek olduÄŸunu anlayacak kadar kazma kürek tecrübem vardır benim. Bahçemde hendekler kazarken eÄŸer bir öÄŸle sonrası iki ton toprak atmışsam akÅŸam yemeÄŸini hakkettiÄŸimi düÅŸünürüm ben. Ama toprak kömüre nispetle kolay iÅŸlenebilir bir nesnedir ve ayrıca ne yerin üç yüz metre altında boÄŸucu bir sıcakta çömelerek çalışmakta, aldığım her nefeste kömür tozu yutmaktayım ve ne de iÅŸe baÅŸlamadan önce iki büklüm bir mil yürümekteyim. Madencinin iÅŸi benden, uçan trapezde el bırakma numarasını yapma, ya da “Grand National”i kazanmak kadar uzaktır. Ben bir beden iÅŸçisi deÄŸilim ve Allah'ın izniyle de olmayacağım., ama eÄŸer mecbur kalırsam yapabileceÄŸim bazı bedeni iÅŸler var. Mesela kolaylıkla bir çöpçü veya kötü bir bahçıvan hatta onuncu sınıf bir tarım iÅŸçisi olabilirim. Ama akla gelebilecek herhangi bir çaba ya da eÄŸitim ile bir kömür madencisi olamam ben; bu iÅŸ birkaç haftada öldürür beni.            

Kömür madencilerini çalışırlarken seyredince bu insanların ne kadar farklı dünyaları olduÄŸuna ÅŸahit olursunuz. Kömürün çıkarıldığı derinlerde bir kimsenin bir ömür boyu bahsini bile iÅŸitmeden kolaylıkla geçip gideceÄŸi bir dünya bulunmaktadır. Muhtemelen insanları büyük çoÄŸunluÄŸu bu hususta bir ÅŸey iÅŸitmek bile istemezler. Ama o dünya bizim yüzeydeki dünyamızın vazgeçilmez bir tamamlayıcısıdır.            

Dondurma yemekten AtlantiÄŸi geçiÅŸe, ekmek piÅŸirmekten roman yazmaya kadar yaptığınız hemen her iÅŸ doÄŸrudan veya dolaylı olarak kömür kullanılmasını gerektiriyor. Sulh zamanındaki bütün sanatların icrası için kömüre ihtiyaç duyulur; harp çıkarsa kömüre duyulan ihtiyaç daha da artar. Devrim sırasında madenci çalışmasına devam etmelidir yoksa devrim durur; zira devrim, karşıt devrim gibi, kömüre muhtaçtır. Yüzeyde her ne olursa olsun kazma ve kürek ara vermeden veya hiç deÄŸilse en çok birkaç haftayı geçmeyen bir aradan sonra çalışmaya devam etmelidir. Hitler'in kaz adımı yürüyebilmesi, Papa'nın BolÅŸevizmi itham edebilmesi, Kriket seyircilerin Lord's da toplanabilmesi ve ÅŸairlerin birbirlerini hicvedebilmesi için kömürün mevcudiyeti gerekir. Ama genellikle bu gerçeÄŸin farkında olmayız biz; sadece “kömürümüz olsun” isteriz o kadar. Kömür elde etlenin neye mal olduÄŸunu nadiren hatırlar veya hiç hatırlamayız bile. Åžu anda rahat bir kömür ateÅŸi karşısında oturmuÅŸ yazıyorum. Nisan olmasına raÄŸmen hâlâ ateÅŸe ihtiyaç duyuyorum. On beÅŸ de bir, bir kömür arabası kapıya yanaşır ve deri ceketli adamlar zift kokan saÄŸlam çuvalları içinde onu içeri taşıyıp merdivenin altındaki kömür deliÄŸinden paldır küldür aÅŸağı boÅŸaltırlar. Pek nadiren ve o da muayyen bir zihni gayret sarf ettiÄŸim zaman evime gelen bu kömürle uzak madenlerdeki iÅŸçiler arasında bir irtibat kurduÄŸum olur. Aksi halde o “kömür”dür iÅŸte, bulunması gereken bir ÅŸey; kudret helvası gibi buna para ödüyorsunuz. Ä°ngiltere'nin kuzeyini arabanızla boydan boya geçersiniz de arabanızı sürdüÄŸünüz yolun yüzlerce metre altında madencilerin kömüre kazma salladıklarını bir defa olsun hatırlamazsınız bile. Yine de arabanızı ileri süren bir bakıma madencilerdir. Onların aÅŸağıdaki lambayla aydınlatılmış bu dünyaları yukarıda gün ışığıyla aydınlatılmış dünyaya kökün çiçeÄŸe lüzumlu olduÄŸu kadar lüzumludur.            

Maden ocağındaki ÅŸartlar kısam bir süre öncesine kadar ÅŸimdikinden daha kötü idi. Bugün tek tük, hâlâ hayatta olan, gençliklerinde el ve dizleri üzerinde yürüyerek bellerinden asılı küfelerle kömür taşımış çok yaÅŸlı kadınlar vardır. Bunlar hamile oldukları zaman bile bu iÅŸi yaparlarmış. Bugün bile, gebe kadınlara taşıtmaksızın kömür üretilmeyecekse kömürsüz kalmak yerine onların çalışmalarına müsaade etmeliyiz gibi geliyor bana. Ama bu meyanda da çok zaman onları bu iÅŸi yapmakta olduklarını unutmayınız. Bütün bedeni iÅŸler için durum aynıdır; o iÅŸin bize hayat vermesine karşılık biz onun varlığından bihaberizdir. Madenci herkesten daha çok beden iÅŸçisi tipini temsil eder. Bu sadece onun iÅŸinin berbat olmasından deÄŸil aynı zamanda yaptığı iÅŸin hayati ehemmiyeti haiz olması ve buna raÄŸmen tecrübemizden uzakta kalması, görünmez bulunması ve adeta damarlarımızdaki kanı unuttuÄŸunuz gibi onu da unutmanızdandır. Bir bakıma çalışmakta olan kömür madencilerini seyretmek insanı terzil edicidir. Ä°çinize “Entellektüel” ve üstün kiÅŸi ÅŸeklindeki statünüz hakkında genel olarak bir anlık bir tereddüt getirir. Zira, en azından madencileri seyrederken anlarız ki onlar orada kan ter içinde kaldığı için üstün insanlar üstünlüklerini sürdürebilmektedir. Siz ve ben ve de Times Literary Supplement'in editörü ve de ÅŸairler ve de Canterbury BaÅŸpiskoposu ve “Bebelere Marksizm”in muhariri YoldaÅŸ X; hepimiz hayatımızın nisbi nezahatini aslında yer altında gözlerine kadar kapkara, genizlerine kadar kömür tozuyla dolu, çelikten kollaps-konsolidasyon ve belleriyle kürek sallayan o maden iÅŸçilerine borçluyuz. 

Not: Yazı, çevirmenin Kültür Bakanlığı yayınlarından "George Orwell'den Seçmeler" kitabından; Cüneyt Durcan kardeÅŸimiz tarafından tape dilerek sitemize gönderilmiÅŸtir... 

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 14-05-2014 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111257004 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net