24-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Güncel Yazılar arrow KUTSAL TOPRAKLARA YOLCULUK-5-
KUTSAL TOPRAKLARA YOLCULUK-5- PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 26
KötüÇok iyi 
Yazar Halit ÖZDÃœZEN   
04-08-2013
KUTSAL TOPRAKLARA YOLCULUK
                     -5-
                                                                     Halit ÖZDÜZEN (AraÅŸtırmacı yazar)
Bir sonraki gün cumartesi olduÄŸundan Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünnetine uyarak, eÅŸimle beraber özel kiralayacağımız araçla Mescid-i Kuba’ya ve yeniden Uhud’u ziyaret ederek, Hz. Resulullah’ın tedavi edildiÄŸi maÄŸara ve Okçular Tepesini yakından görmek istiyorduk. Bu vesileyle Peygamber Efendimizin sık sık giderek ziyaret ettiÄŸi Hz. Hamza ve Uhut ÅŸehitlerini tekrar ziyaret edecektik.

Yemek sırasında kafile baÅŸkanı adaşım Açıkel Hoca, elinde bir liste ile masamıza gelerek   ”Yarın sabah için özel kafileyle Kuba’ya gitmeyi planlıyoruz, katılmak istermisiniz” dedi? Tesadüf mü tevafuk mu nasıl anlarsam anlayayım; aklın yolu birdi. “Programda Uhud’da var mı” dedim? “O da bir baÅŸka gün inÅŸallah” dedi. O gün topluca hurma pazarına gidileceÄŸi için Uhud bir baÅŸka güne ertelenmiÅŸti. Memnuniyetle kabul ettim. Sabah namazı sonrasında YeÅŸil Kubbe önündeki toplu selamlama sonrası hareket edilecekti.

        Medine Hurma Bahçeleri

      O akÅŸam yemek sonrası lobideki bir masada tek başıma oturup dinlenirken, daha önce hiç karşılaÅŸmadığım, orta yaÅŸlı, kıyafetinden Türk olduÄŸunu anladığım bir zat masama gelerek selam verdi. Nereli ve hangi kafileden olduÄŸumu sordu, öÄŸrenince ”Ä°zniniz olursa sizinle görüÅŸmek istiyorum” dedi.  Elindeki çantası ve kıyafeti ve duruÅŸundan ticaret adamı görün-tüsü vardı. Ne söyleyeceÄŸini merek ederek masaya davet ettim.  TeÅŸhisimde yanılmamışım, adam Medine’de hurma bahçeleri kiralayarak, ürünlerin bir bölümünü ihraç eden diÄŸer bölümünü de Hacılara satan bir iÅŸ adamıymış. Daha önce bizim kafile ve gurup baÅŸkanları ile görüÅŸerek bahçesine davet etmiÅŸ, fakat olumlu sonuç alamayınca son bir çare olarak perakende müÅŸterileri aramaya baÅŸlamış.

     Biraz hoÅŸ beÅŸten sonra, birkaç soruyla sosyal statümü ve ekonomik konumumu öÄŸrenmeye çalıştı. Daha sonra da, “kafile baÅŸkanları ile görüÅŸerek o ÅŸahsın bahçesine topluca gitmeye ikna etmemi” istedi. Bu mümkün olmadığı takdirde “kafileden birkaç arkadaÅŸ bulun, size araba göndererek aldırayım” dedi.  Teklifinde tüm hurma bahçelerini gezecek, oradaki fiyatları öÄŸrendikten sonra, arzu edersek  hurmayı kendisinden, eÄŸer arzu etmezsek de baÅŸka bir bahçeden alabilecektik. Daha sonra da bahçesini anlatıp,  hurmalarını methetmeye baÅŸladı. Konuyu kavramıştım, “kafile baÅŸkanlarının ve yol arkadaÅŸlarımın üzerinde etkimin olmadığını, benim de ihtiyacımın önemli bir bölümünü Ankara’da tanıdık bir firmadan karşıladığımı” söyleyerek, göndermek istedim. Bu seferde beni oldukça sevdiÄŸini söyleyerek o gece eÅŸimle özel davetli olarak çay içmeye bahçesine davet etti. Ne kadar dil döktüyse nafile, nazik bir ÅŸekilde reddettim. Yine de son bir ümitle kartını uzatarak,”sabahleyin beni ararsanız sizi aldırırım “ diyerek ayrıldı. Ä°yi bir pazarlamacıydı, iÅŸini çok güzel yapıyordu,  ama ben aradığı müÅŸteri deÄŸildim.

      Hacıların evlerine döndüklerinde, gelen misafirlerine “kutsal mekanlardan”  en ballandırarak anlattıkları mekan  “Medine hurma bahçeleridir.”  Hurma bahçeleri adeta pazarlamanın showromları gibi çalışmaktadır. ÖÄŸrendiÄŸim kadarıyla bahçelerin içerisinde hurma ve hurma mamullerinin satıldığı marketler bulunmaktaydı. Fakat orada satılan hurmaların çok azı o bahçelerde üretilen hurmalardı. DiÄŸerleri çeÅŸitli bölge ve ülkelerden getirilip pazarlanmaktaydı. Bir bölümü ÅŸeker, badem, ceviz ve baÅŸka yemiÅŸlerle atölye ortamında üretilip  ambalajlanmış olarak satılıyordu. Ancak alıcılar o bahçelerde pazarlandığı için hepsini de “Medine Hurması” olarak algılamaktaydı. Üstelik pek çok üretici, Hz. Peygamberin diktiÄŸi hurma cinsi olduÄŸunu belirterek ürünleri pazarlıyordu!

     Peygamber Efendimiz( S.A.V.)  hurmayı ve hurma bahçelerini severdi. Medine çevresindeki hurmalıkları ziyaret ederek orda oturarak gölgeleniÅŸ, sulama kuyularına ayağını uzatarak serinlemiÅŸ ve ashabıyla kuyu başı sohbetleri yapmıştı. Ancak o hurma bahçeleri günümüzde yerlerini otel ve iÅŸ merkezlerine bırakmıştı. Åžimdiki hurma bahçeleri ise o günün Medine’sine uzak olan mahallerde sonradan oluÅŸturulmuÅŸtur.

      Hurma bahçelerinde hurma yanında bol miktarda sebze ve bazı meyveler de yetiÅŸtirilerek pazarlanmaktaydı. Otelin lokantasında yediÄŸimiz sebzelerin pek çoÄŸu bu bahçelerin ürünüydü. Hurma piyasasının en büyük alıcısını Türkler oluÅŸturuyordu. Bunun yanında hurma piyasası ve bahçelerde Türklerin hakim olduÄŸunu öÄŸrenmemde bende memnuniyet yarattı. EÄŸer zaman bulabilirsem hurma aÄŸaçlarının gölgesinde yeÅŸillikler arasında ve su havuzlarının başında piknik havasında bir sabah kahvaltısı yapmayı düÅŸünebilirdim, ancak ziyaret yoÄŸunluÄŸundan bu düÅŸüncemi gerçekleÅŸtirebilmem imkansız gibi görünüyordu.  

     Medine’de gördüÄŸüm her hurma aÄŸacını, Hz. Peygamberin ve güzide Ashabının diktiÄŸi hurmaları soyundan olabilir; düÅŸüncesiyle ve sevgiyle seyrettim. Ne mutlu onlara ki ataları ilk yapılan Mescid-i Nebeviye direk ve mihrap olmuÅŸ aÄŸaçların soyundan geliyorlardı.

      Kuba Ziyareti

     Sabah namazı sonrası toplu selamlamada, güneÅŸ biraz yükselince avludan ayrılarak, bir grup arkadaÅŸla güneydeki caddeye doÄŸru yöneldik. Orada birikmiÅŸ minibüs ÅŸoförleri, “Kuba Kuba” diye bağırarak müÅŸteri arıyordu. Grup ve kafile baÅŸkanları toplu gideceÄŸimizi söyleyerek  pazarlık yapıp çok uygun bir bedelle gidiÅŸ-dönüÅŸe anlaÅŸtılar; Medine caddeleri o saatlerde fazla kalabalık deÄŸildi, kısa bir sürede Kuba’ya ulaÅŸtık. Ä°lk ziyaretimizde zaman kıtlamasından dolayı mescit ve çevresini fazla inceleme fırsatı bulamamıştım; ÅŸimdi rahat rahat hem  ibadetimi yapacak hem de  ortamı inceleyecektim.

     Mescidin giriÅŸ bahçesinde hurma aÄŸaçları sıralanmıştı. Merdivenlerinden çıktığımda ana bölüm ve müÅŸtemilatını yüksekliÄŸinin normal yer seviyesinden 4 veya 5 metre yüksekte olduÄŸunu gördüm. Dış avludan Kuba ve çevresi rahatlıkla seyredilmekteydi. Mescidin arkasındaki yoldan sonra alabildiÄŸince hurma bahçeleri uzanıyordu. Onca yapılaÅŸmaya karşılık bölgenin hala yeÅŸillikler içinde olması bende memnuniyet uyandırdı! Kim bilir apartmanlar yapılmadan önce bölge ne kadar yeÅŸil ve güzeldi... Gözlerim Hz. Peygamberi ve Hz. Ebubekir’in ilk geliÅŸinde karşılamada genç kızların söylediÄŸi ÅŸarkıda geçen güney ve güneybatıdaki veda tepelerini aradı, yapılaÅŸma oraları da içine aldığı iÅŸin göremedim. Fakat  “ÇaÄŸrı” filmindeki evlerinin damına çıkmış genç kızların tef çalarak ÅŸarkı söyledikleri sahne gözlerimin önünde canlandı. 

    Hatırımda kalan bir iki mısrayı oracıkta mırıldandım : “Taleal-bedru aleyna/ Min seniyeti-il veda/Vece’ÅŸ ÅŸükrü aleyne / Ma dea Lillahi da// Ay doÄŸdu üzerimize  /Veda tepelerinden/ Åžükür gerekti bizlere / Allah davetinden. Ä°le baÅŸlayan methiye , Ente Åžemsün ente bedüun/ Ente nur’un ala nur/ Ente misbahi süreye/ Ya Habibi ya Resul// Sen güneÅŸsin, sen aysın/ Sen nur üstüne nursun/ Sen Süreyya ışığısın/ Ey sevgili ey Resul’” diye devam ettim. Bereket ki dış avlu güneÅŸliydi ve orada kimsecikler yoktu, yoksa belki de “deli diye” beni mescitten kovarlardı.

       Mescidin Mekânı Ve Süslemeleri

      Hz. Resulullah (S.A.V.) tarafından yapılan Kuba Mescidi önce Hz. Osman (r.a), daha sonrada Ömer bin Abdülaziz tarafından geniÅŸletildi. Osmanlı döneminde (H.1245/M 1829)  PadiÅŸah II Mahmut zamanında tek minareli olarak yeniden inÅŸa edildi. Günümüzde ihtiyacı karşılayamaz duruma geldiÄŸinden Suudi yönetimince yıkılıp yeniden yapılarak yaklaşık dokuz-on bin kiÅŸinin rahatlıkla namaz kılabileceÄŸi konuma getirilmiÅŸtir.

     Mescidin dört dış köÅŸesinde iki ÅŸerefeli dört minare bulunmaktadır. Dikdörtgen plana göre yapılmış olan mescitte ön kısım ortada büyük bir kubbe, onu çevreleyen beÅŸ orta boy kubbe ve onları taşıyan oldukça kalın direkler üzerine kurulu ana bölümden oluÅŸmaktaydı. Onların arkasında oldukça geniÅŸ bir iç avlu, avlunun dört çevresinde küçük kubbelerden oluÅŸan kapalı alan, kapalı alanın üst bölümünün önünde ahÅŸap tenteyle kaplı balkonlarda hanımlar bölümü yer almaktaydı. O alanın altındaki revaklar bir çerçeve gibi iç avluyu çevrelemiÅŸti.  Mihraba göre caminin sağında boydan boya geniÅŸ bir dış avlu bulunuyordu. Ä°ç avlunun üzeri açılıp kapanan çadırımsı bir örtüyle kaplıydı.  Yapıda bölümler biri biriyle oldukça uyumlu, orijinal bir mimari tarz uygulanmıştı. Çizen mimarın eline saÄŸlık diyelim.

       Ana bölümde ince iÅŸçiliÄŸi olan mermer bir minber, onun solunda yine oldukça usta bir elden çıktığı anlaşılan yine mermer mihrap, renkli mermerlerle kaplanmış sütunlar yapıya ayrı bir güzellik katmaktaydı. Bir çok bölümde ince ahÅŸap iÅŸçiliÄŸi ile yapılmış kütüphane rafları, tavanlardan sarkan görkemli avizeleri ile Mescit daha da görkemli konuma gelmiÅŸti. Bütün bunlardan öte  insanı manevi   bir atmosfere taşıyan Osmanlı tarzı çok  güzel iç süslemeler ve hat sanatının eÅŸsiz örnekleri yapıya önemli bir derinlik kazandırmaktaydı. Yaklaşık bin metreyi aÅŸabilecek uzunluktaki kemer kuÅŸak yazıları ve levhalar kufi ve celi sülüs tarzında olmak üzere iki bölümden oluÅŸuyordu.  Bunlardan bir kısmı duvarları süslerken  bir kısmı da mermerlere daha da bir güzellik katmıştı. Yazı ve levhaların büyük bir  bölümü ile onları süsleyen çerçevelerde altın  suyu kullanılmış olması, yazı ve levhalara  daha da parlaklık kazandırmıştı. Bu konumuyla seyrine doyum olmayan. mescit nadide bir sanat galerisini andırıyordu.

     Mescidin  hattatının  daha önceki bölümlerde  Kıbleteyn Mescidi anlattığımızda bahsi geçen  Hasan Çelebi , iç süslemelerinde de oÄŸlu Mustafa’nın  kaleminden çıkmış olması  beni  oldukça duygulandırdı. Hasan hoca ve oÄŸlu Kuba Mescidindeki 1987 yılında baÅŸladığı çalışmayı bir yıldan fazla bir sürede tamamlamışlardı. Hasan Çelebi’ye boÅŸuna Reisü’l Hattateyn denilmemiÅŸti! Pek çok mekânda verdiÄŸi emek ve döktüÄŸü alın teri, sonunda ona bu unvanı kazandırmıştı. Hasan Çelebi’nin  CumhurbaÅŸkanımız Abdullah Gül tarafından “Kültür ve Sanat Ödülü”, Erzurum A.Ü. tarafından da  “Fahri Doktora Ödülü” verildiÄŸini  Türkiye’ye döndükten sonra öÄŸrendim. Sanatkarı takdir edenleri kutlamak gerekir.

    Görevlerimi yerine getirdikten sonra merdivenlerden aÅŸağı inmeye baÅŸladım. Geç kaldığımdan dolayı kafile baÅŸkanımız Halit hoca beni aramaya çıkmıştı. Avluda karşılaÅŸtı-ğımızda bana,” Hocam merak ettik,  nerede kaldın?” dedi. Gördüklerim ve yaÅŸadıklarımı nasıl anlatabilirdim,  “tanıdık biriyle karşılaÅŸtım, ondan geciktim” dedim. Kafile alt giriÅŸte toplanmış merakla beni bekliyorlardı. O güne kadar yapılan gezilerde toplanma yerine geliÅŸte geç kalma gibi bir sabıkam yoktu. Özür dileyip iÅŸi tatlıya baÄŸladım. Halit hocanın kafileyi sohbet için topladığı  Mescidin alt giriÅŸ zemininin  ön cephesindeki duvarına mermer   bir  fer-man ÅŸeklinde hazırlanmış rölyef üzerine Arapça harflerle Tövbe Suresi  108. Ayeti ve Kütüb-i

    Sitteden mescitlerle ilgili  iki hadis yazılmıştı.

    Ayeti Latin harflerine aktardığımızda ÅŸöyleydi: “Lâ tekum fîhi ebedâ(ebeden), le mescidun ussise alât takvâ min evveli yevmin ehakku en tekûme fîhi, fîhi ricâlun yuhıbbûne en yetetahherû, vallâhu yuhıbbul muttahhirîn” Meali: Ebediyen orada namaz kılma. Ä°lk günden takva üzerine tesis edilen (kurulan) mescid, orada namaz kılmak için elbette daha hayırlıdır. Orada temizlenmeyi, arınmayı seven(isteyen) adamlar vardır. Ve Allah, temizlenmiÅŸ olanları sever.”(Tevbe 9/108)

    Ayet orijinali ÅŸekliyle biraz önce ziyaret etiÄŸimiz Mescidin mihrabı üstüne Hasan Çelebi tarafından kenar süslemeli olarak hat sanatıyla da yazılmıştı. Ayette iki mescit geçmekteydi. Hz. Peygamber(S.A.V.)’e birinci mescit için “Ebediyen orada namaz kılma” emri bulunmakta; ikinci mescit içinde takva mescidi olduÄŸu belirtilmektedir. Takva mescidi,  Kuba Mescidi olduÄŸuna göre  “namaz kılma” diye emredilen yer de “Dirar Mescidi” olmaktaydı.. “Dirar”ın Türkçe karşılığı zararlı demektir. Ä°slam Tarihindeki “Zararlı Mescit”  olayın günümüze yansımaları bakımından üzerinde durulması gereken oldukça önemli ve ibretlik bir konudur.

     Dirar Mescidi Olayı

     Bedir, Uhut, Hendek savaÅŸları, Hayber ve Mekke’nin fethi sonrası M.630’a gelindiÄŸinde Ä°slam iyice güçlenince, Bizans’ın  bölgedeki çıkarlarını  sarsılmaya baÅŸlamıştı.  Bu arada Müslümanlar çoÄŸalınca, aralarındaki münafık sayısı da artmıştı. Münafıklar kendi aralarındaki gizli  buluÅŸmalarında  Hz. Nebiyi ZiÅŸan  ve oluÅŸturduÄŸu  devlete karşı yıkıcı düÅŸünceleri konuÅŸmaktaydılar. Bir süre sonra, geniÅŸ çaplı toplantıları için buluÅŸma mahalline ihtiyaç duymaya baÅŸladılar. Faaliyetin içerisinde  Kubalı ilk Müslümanlara diÅŸ bileyen sonradan Müslüman olmuÅŸ Kubalı münafıklar da vardı. Toplantılarını dikkat çekmemesi için rahatlıkla  toplanabilecekleri bir mescit yaptırmaya karar verdiler. Mescidin yeri olarak da Kuba’yı belirlediler. Kuba’nın, Medine  dışında olması nedeniyle gözlerden uzak olacaklardı. Bu hareketin içerisinde olanların çoÄŸu oldukça zengindi; aralarında topladıkları parayla eski Kuba Mescidini,  hatta mütevazi “Mescid-i Nebi”yi gölgede bırakacak bir mescit yapmaya baÅŸladılar.

       Bu organizasyonun arkasında Åžam’da yaÅŸayan Medineli müÅŸrik Eb’ul Amr da vardı.Amr, Hz. Peygamber Medine’ye gelmeden önce oldukça zengin ve itibarlıydı. Kabilesinden büyük bir çoÄŸunluk Ä°slam’a katılınca  Hz. Resulullah’a  ve Müslümanlara karşı mücadele baÅŸlattı. Müslümanların güçlendiÄŸini görünce de  Mekke ‘ye giderek müÅŸriklere katılıp Bedir,Uhud, Hendek savaÅŸlarında düÅŸman saflarında yer aldı. Mekke’nin fethiyle de Åžam’a kaçarak Bizans ordusunu Müslümanlar üzerine yönlendirmeye çalıştı.

      Bizans ordusu tehdit oluÅŸturmaya baÅŸlayınca Hz. Peygamber Medine’nin kuzeyindeki Tebük’e karşı sefere hazırlandı. Bu arada Medineli muhaliflerde yeni mescit için kollarını sıvamışlardı Münafıklar yeni mescide  araziyi veren Kubalı ve   yakınlarını öne çıkararak kendileri geri planda kalmayı tercih ettiler. Bazı Müslümanlar “Kuba’da bir mescit varken, ikinciye ne gerek var?” diye sormaya baÅŸladılar. Münafıklar gerekçe olarak, “yaÄŸmurlu havalarda ortadaki dere yükseldiÄŸinden mescidine gidemediklerini” belirterek, esas amaçlarını gizlediler. Yapılan eylem çok iyi bir hizmet gibi gözüküyordu, Müslümanlara yeni bir toplantı ve ibadet yeri yapılmaktaydı. Bu sav pek çok Müslüman gibi Hz. Resulullah’a da makul gelmiÅŸ olmalı ki itiraz etmedi.

     Ä°slam ordusu Tebük seferi için toplandığında, yeni mescit iÅŸine destek veren Medineli münafıklar mescidin yapımını ileri sürerek, sefere katılmamak için  Hz. Peygamberden izin istediler. Sefere giderken de kendisini mescid inÅŸaatına davet ederek, orada namaz kılmasını istediler. Hz. Resulullah sonradan olaydan  kuÅŸku duymuÅŸ olmalı ki, “sefer yürüyüÅŸüne baÅŸladığını” bildirerek oraya  gitmedi. DiÄŸerlerinde olduÄŸu gibi, bu sefere de bazı kalbi zayıf Müslüman ve pek çok münafık çeÅŸitli mazeretler ileri sürerek katılmadılar.

        Hz. Muhammed (S.A.V)’in komutasında 30 bin Müslüman askeri Tebük’e doÄŸru yönel-diÄŸinde, Medine için önemli bir tehdit olarak bekleyen Bizans ordusu savaÅŸ alanını terk ederek kaçtı. Bunun sonucunda Müslümanlar savaÅŸmadan Bizans’a karşı önemli bir galibiyet elde etmiÅŸ oldular. Hz. Peygamber bir müddet bekleyerek, o yöreyi tahkim ettikten sonra ordusuyla beraber Medine’ye dönmeye baÅŸladı. Sefer sürecinde münafıklar ikinci mescidi tamamlamışlardı.  Ä°slam Ordusu Kuba yakınlarına geldiÄŸinde “Dirar Mescid”ini yapan zengin münafıklar, Hz. Resulullah( S.A.V)’ı karşılayarak zafer kutlamaları için yeni yaptırdıkları görkemli mescide davet ettiler. Öte yandan ilk Kuba Mescidini yapıldığı mahalle sakinleri de Kuba Mescidine gelmesini istiyorlardı.  Hz. Cebrail,  Hz. Nebiy-i ZiÅŸan Medine yolunda iken, sefere katılmayanlar ve münafıklar hakkında önemli ayetler indirmiÅŸti :

     “Bir de ÅŸunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleÅŸtirmek, inkarcılıklarını pekiÅŸtirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resulü'ne savaÅŸ açmış kiÅŸi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. "Amacımız sadece iyilikti" diye de yemin edecekler, Allah ÅŸahit, onlar kesinkes yalancıdırlar. Orada asla namaza durma! Daha ilk günden takva temeli üzerine kurulan mescid, namaz kılman için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır. Allah da temizlenenleri sever. Binasını Allah'a saygı ve O'nun hoÅŸnutluÄŸunu kazanma temeli üzerine kuran mı daha iyidir yoksa binasını kaymak üzere olan bir uçurumun kenarına kurarak onunla birlikte cehennem ateÅŸine yuvarlanan mı? Allah kötülükte ısrar eden kimseleri doÄŸru yola iletmez. Onların kurduÄŸu bina, yürekleri paramparça olmadığı sürece içlerinde bir huzursuzluk kaynağı olmaya devam edecektir. Allah Alim’dir ,Hakim’dir (Tevbe, 9/107-110)

     Dirar Mescidinin Akıbeti

      Haklarında inen ayetleri Hz. Resulullah münafıkların yüzüne okuyarak yaptıklarının çok çirkin bir iÅŸ olduÄŸunu bildirdi. Münafıklar  “amaçlarının sadece iyilik olduÄŸunu,” kendi-lerinin asla kötü bir iÅŸ yapmadıklarını, “Allah’ın dinine hizmet etmek istediklerini”  yemin billah ederek” anlattılar.   Ancak da nafile,  kesin Ä°lahi Hüküm inmiÅŸti. Hz. Peygamber Dirar Mescidi’nin yıkılıp enkazının da yakılmasını emrederek, Kuba Mescidine yöneldi. Böylece Ä°slam’da önemli bir fitnenin  kaynağı ortadan kalkmış oldu. Tarihi rivayete göre, olayı duyan münafıkların başı Ebu’l Amr Åžam’da kısa bir süre sonra kahrından ölmüÅŸtür.

      Yüce Allah’ın ayetleri o günü kapsadığı gibi, günümüzü ve kıyamete kadar toplumsal yaÅŸamda gerçekleÅŸen bazı olayları da kapsamaktadır. Gayelerinin Ä°slam’a hizmet olduÄŸunu belirtenler tarafından kurulan bazı vakıf, dernek, fikir kulübü v.b. benzeri kuruluÅŸlar arasında “Dirar Mescidi”ni aratmayacak bazı örnekler bulunmaktadır.  Bunlardan çoÄŸunun binaları “Dirar ” gibi kaÅŸene tarzında inÅŸa edilmiÅŸ yapılardır. Hiçbir zaman aralarına fakir ve güçsüzleri kendilerine “yük olur” diye almazlar. Mütevazi yapılarda oturmaktan hoÅŸlanmadıkları gibi, fakir Müslümanlarla da yakınlık kurmazlar. O kuruluÅŸları tanıyıp anlamanın yolu öncelikle arkalarında hangi güçler ve hangi gayenin olduÄŸuna anlamaktan geçmektedir. Çünkü Yüce Allah(C.C.) Kur’an’ı Kerim’de  buyuruyor ki” (Allah’a) Ortak koÅŸanlar nefislerinin küfrüne göre Allah’ın mescitlerini ÅŸekillendiremezler….”(Tevbe 9/17) hemen devamındaki ayette ise,“….Allahtan baÅŸka kimseden korkmayanlar ÅŸekillendirebilir…(Tevbe 9/18) Ayetler dar anlamıyla cami ve mescitleri kapsamakta ise de geniÅŸ anlamda tüm Ä°slami aktiviteleri kapsamaktadır.

     Dirar Mescidinin arsasının akıbetini merak etmiÅŸtim,  uzun bir müddet metruk olarak kalmış, daha sonra da gübrelik ve çöplük olarak kullanılmış. Günümüzde de çöplük olarak kullanıldığını söylediler. Asrımızdaki “Dirar Mescitleri” de, er ya da geç çöplük olmaya mahkûmdurlar.

    Hurma Severmisiniz?

     Bir kenara çekilip, Dirar Mescidini düÅŸünmeye baÅŸladığımda Halit Hoca Hz. Peygamberin gidiÅŸ geliÅŸlerindeki Kuba halkıyla kurduÄŸu diyaloÄŸu ve Mekkeli muhacir ashabıyla yaptığı sohbetleri anlatıyordu. Nebiy-i ZiÅŸanın orada başında bulunduÄŸumuz kuyuya yüzüÄŸünü düÅŸürdüÄŸünü, çok arayıp bulamadıklarını, bu nedenle kuyuya “ hatem/yüzük kuyusu”  denildiÄŸinden bahsediyordu. Mescidin giriÅŸindeki kuyu ÅŸimdilerde muhafaza altına alınmıştı. Yine bir baÅŸka kıssa da Hz. Resulullah (S.A.V)’ın  ikram edilen bir sepet hurmayla kalabalık bir ashap grubunu doyurduÄŸundan bahsetmekteydi.

     Söz Hz. Peygamber ve hurmadan açılmışken, benimde çok önceleri Ehlibeyt olan bir zattan dinlediÄŸim bir kıssa aklıma geldi. Hazreti Peygamber ve Hz. Ali ÅŸaka ve nüktedanlıkta meÅŸhurmuÅŸ. Bir gün beraberce Medine’de bir davete katılmışlar, yemekten sonra ev sahibi misafirlere kaselerde hurma ikram etmiÅŸ. Yan yana oturan Hz. Nebiy-i ZiÅŸan ve  Hz. Ali diÄŸer misafirler gibi hurmalardan yemeÄŸe baÅŸlamışlar. Hz. Ali(r.a) yedikleri hurmaları önüne koyarken, Hz Resulullah (S.A.V) yediÄŸi hurmaların  çekirdeklerini  çaktırmadan Hz. Ali’nin önüne bırakıyormuÅŸ.  Bir müddet sonra Hz. Ali’ye dönerek çekirdekleri iÅŸaret edip “ Ya Ali senin kadar çok hurma yiyen görmedim” demiÅŸ.  Bunun üzerine  H. Ali’de  kısa bir tereddüt geçirdikten sonra ”Ya Resulullah der,  bende sizin gibi hurmayı çekirdeÄŸiyle yiyeni görmedim” deyince, cemaat  baÅŸlamış gülüÅŸmeye.

       Kur’an-ı Kerim’de bir çok sebze ,meyve  ve  bitki ismi geçmektedir.  Pek çok akademis-yen ve araÅŸtırmacı bunların yararları konusunda önemli tespitlerde bulunarak, kitap ve makaleler yazmışlardır.  Kaba bir tasnifle baktığımızda, muz, üzüm, incir, kiraz, nar, hurma ve zeytin bunları en baÅŸlıcalarıdır. Rebbu’l Alemin Kur’an’da meyvelerden, incir ve zeytinin üzerine yemin etmiÅŸtir; bu nedenle ikisi diÄŸerlerinden daha öne çıkmaktadır. Hurma ise Kur’an’da en çok bahsi geçen meyvelerden biridir. Ayrıca hadis külliyatında da hakkında pek çok rivayet yer almaktadır

     Cennetlerin anlatıldığı ayetlerde o kutsal mekanlarda, muz, nar, hurma, üzüm bahçele-rinden bahsedilmektedir. Bu meyveler önemli birer besin kaynağı olduÄŸu gibi pek çok rahatsızlığa da ÅŸifa saÄŸlamaktadır. Rivayete göre bu meyvelerin tohumlarını yeryüzüne  Cennetten Hz. Adem (A.S.) beraberinde  indirmiÅŸtir.  Hurma hariç diÄŸer  meyvelerin tamamı ülkemizde yetiÅŸmektedir. Hurma konusunda da güney Egedeki MuÄŸla yöresinde bazı çalış-maların yapıldığı bilinmektedir.

      Hurma Pazarı

    Hurma  Hz. Peygamber’in çok sevdiÄŸi bir meyve olduÄŸu için Türklerin iftar sofralarının en vazgeçilmez çerezi olmuÅŸtur. Medine’ye gelinince Medine hurmasını almamak olmazdı! Otelde kahvaltı yaptıktan sora sıra hurma almaya yöneldik. Hurma Pazarı  Mescid-i Nebinin güney batısında kaldığımız otele yakın bir yerdeydi, kafile halinde oraya doÄŸru yola koyulduk 

    Medine Hurma Pazarı yaklaşık 6-7 dönümlük bir alana kurulmuÅŸ,  dış dükkânlar ve pasaj dükkanlarından oluÅŸmaktaydı.  Çarşıda yüze yakın hurma türü ve hurmadan yapılan onlarca ürün sergilenmekteydi. Pazardaki dükkanlar  muhtelif  ülkeden gelen Müslümanlar  tarafından iÅŸletiliyordu. Türklerde bu çarşıda yerlerini almışlardı. Yabancı satıcıların pek çoÄŸu Türkçeyi diÄŸer Medine esnaflarına göre daha  iyi konuÅŸmaktaydı. Medine çarşılarında ancak orta yaşın üzerindeki bazı esnaf çat- pat Türkçe konuÅŸurken buradaki gençlerde mallarını satabilecek kadar Türkçe konuÅŸuyorlardı. Bunun en önemli nedeni, hurma pazarında Türk alıcıların  oldukça fazla olmasıydı. Pek çok ülkede hurma üretildiÄŸi halde ülkemizde henüz pazar bulacak düzeyde üretim yapılamamıştı.

     Pazarda hurmalar kilo başına  10 ile 100 Riyal(5-50 Tl.) arasında satılıyordu. Sıkı bir pazarlık yapıldığı taktirde satıcı söylediÄŸi fiyattan yüzde 25-30  aÅŸağılara inmekteydi. Ben pazarı incelerken  grup arkadaÅŸlarımız  çeÅŸitli dükkanlara dağılınca, biz de gözümüze kestirdiÄŸimiz  bir dükkana girdik. Orayı Hintli Müslümanlar iÅŸletiyordu. Satıcılar bizi- Türkiye’de sebze meyve pazarındaki- çığırtkanlar gibi yüksek sesle karşılayıp, ürünlerini methetmeye baÅŸladılar. Bir yandan çeÅŸitli hurmalardan ikram ederken bir yandan da dükkanlarında bulunan hurmaların çoÄŸunun Medine üretimi olduÄŸunu  özellikle söyleyerek bizi  ikna etmeye çalışıyorlardı.

      Onları dinlemiÅŸ görünerek, hurmaların kalitesini test etmeye çalışıyordum. Ä°yi ve kaliteli bir hurmanın içi açıldığında çekirdeÄŸi kaplayan liflerin altın sarısına yakın olması o hurmanın tazeliÄŸini göstermekteydi. Hurmanın böcekli ve güveli olup olmadığı harmandan rastgele seçilen 3-5 hurmanın içerisi açılmadan niteliÄŸi anlaşılamazdı. Gösterilen numuneler standart boy olduÄŸu halde, kolinin içersinden üste iriler alta daha küçükler konulmuÅŸ olabiliyordu. Ancak biz içini açmaya teÅŸebbüs ettiÄŸimizde onlar el çabukluÄŸuyla açarak varsa içerisinde bozuk olanları gizliyorlardı. Ben bu kriterlere göre inceleme yaparken, tezgahtarlar, “nereden böyle bir müÅŸteriye çattık” der gibi, yüzüme bakarak, kendi aralarında ana lisanları ile konuÅŸmaya baÅŸladılar. Bu kadar sıkı bir inceleme sonrasında  fazla miktarda alacağımı sandıkları için  bana tahammül gösterdiler. Ayrıca dükkana gelmiÅŸ müÅŸteriyi de kaçırmak istemiyorlardı. Neyse pazarlık  sonucu Medine  üretimi hurmadan  ihtiyacımız  kadar alarak, kargoya gönderip,iÅŸi tatlıya baÄŸladım.

      Suriye iç savaşından önce taşımacılık karayoluyla yapıldığı için fiyatı oldukça uygunmuÅŸ, uçakla taşınmaya baÅŸlanınca zamlanmış.  Buna raÄŸmen aynı cins hurma Medine’den alındığında maliyet olarak Türkiye’den ucuza gelmektedir. Bununda ötesinde iÅŸin psikolojik boyutu da öne çıkmaktadır. Halk arasındaki yaygın söylentiye göre, “Medine’den alınmış hurma,  diÄŸer ÅŸehirlerden alınan Medine hurmasından daha bir lezzetli oluyormuÅŸ” (!) Ben de eÅŸe ,dosta ve  misafirlerime mahcup olmamak için   oradan da  bir miktar almış oldum (!)

                                            BEŞİNCÄ° BÖLÜMÜN SONU

Yorum
Modern Seyahatname
Yazar alioktay açık 2013-08-06 06:20:45
AraÅŸtırmacı-yazar Halit Özdüzen Türk Edebiyatına yeni bir tür getiriyor. Sadece bir gezi yazısı desek haksızlık etmiÅŸ oluruz. Evliya Çelebi'nin seyahatnamesi gibi... 
 
Kutsal Topraklarda gözlemlediklerini tarihi, coÄŸrafi bilgilerle, yörenin sosyolojik durumunu da aktararak bizlere sunmuÅŸ. Öyle ki bu yazı dizisinde peygamberimizin yaÅŸamından kıssalardan tutun da hurma aÄŸaçlarına kadar her ÅŸey aktarılmış. Tarihi olaylar, ve bazı ayetlerin hangi durumlarda, nerede indikleri aktarılmış. 
 
Ãœstelik tüm bunlar akıcı bir üslupla yapılmış ki bence en önemli nokta bu olsa gerek. 
 
ALİ OKTAY ÖZBAYRAK- HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ/ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
bU ÃœSLUP oKUTUR
Yazar BİLAL SÜRGEÇ açık 2013-09-04 11:48:14
30 yıllık tarih öğretmeni olarak her eğitim döneminde kitap değiştirme durumunda kaldım. Aynı kitaba bağlılık bir usanç ve bıkkınlık duygusu insana veriyor. Anlatılan olay o konunun kaba inşaatıdır. Yazarın üslubu ise mimaride çalışan ustanın sanatını gösterir. Yazı çekici olmalı, okutmalı kendini cümleler tespih taneleri gibi birbirini çekmeli,sürükleyici olmalı, merakı gidermeli. Bu yazı dizisinde bu var.Üstat Halit Özdüzen'in tarihi olayları yerinde, coğrafyası ile birlikte gözlemliyerek anlatması yukarıda işaret ettiğim olumlu husuları kapsıyor. Bu yazıyı bu eğitim döneminde öğrencilerime okutacağım. Yazı insanı olayın içerisine çekerek sürükleyici oluyor.Halit Özdüzen Bey, bu yazısından dolayı tebriklerimi sunuyorum ellerine sağlık diliyorum.

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 04-08-2013 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111589768 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net