KUTSAL TOPRAKLARA YOLCULUK -I- Halit ÖZDÜZEN (AraÅŸtırmacı –Yazar) BÄ°RÄ°NCÄ° BÖLÜM BindiÄŸimiz Suudi Arabistan Hava Yollarına ait uçak EsenboÄŸa’dan ayrılırken, pencerede Ankara ışık seli gibi altımızdan kaymaktaydı. Ä°çimizde baÅŸka yolculuklarda yaÅŸadığım hüznün zerresi yoktu, sanki geçici vatanımızdan, asli vatanımıza doÄŸru yol almaktaydık. Hatta bırakın hüznü, sevinç ve coÅŸkunun gecenin ilerleyen saatlerinde komÅŸu koltuklardaki yolcuların yüzlerine de yansımakta olduÄŸunu gözledim.
Rotamız Medine, orada yedi gün kaldıktan sonra, Mekke’ye geçerek Umre yapacağız. Bu kadar yüksek coÅŸku ve heyecanın sebebi, müminlerin sevgilisi Hz. Muhammed (S.A.V.)’e kavuÅŸma arzusuydu. Yüksek sesle okunan salâvatlarla bu arzu gönülden dile yansımaktaydı. Sevgi birikimi, göz pınarlarımızı harekete geçirmekte gecikmedi….. Birkaç gün önce elektronik postayla dostlarıma gönderdiÄŸim mesajda, “Umre yolculuÄŸa çıkacağımı belirterek helallik dileyip, dualar istemiÅŸtim”. SaÄŸ olsun dostlarım helallik ve dualarını esirgemediler. Ä°çlerinden bazıları dönüÅŸte gözlemlerimi yazarak kendileriyle paylaÅŸ-mamı isterken, yazarlık yanında on parmağında on marifet ve çeÅŸitli hünerleri bulunan bir arkadaşım da, “yazdıklarından bir senaryo, belki de bir belgesel materyali çıkarırız” diyerek yazmamı özellikle istedi .Böylece yolculuÄŸa çıkmadan önce ibadetlerim yanında, bu misyonu da yerine getirmeye karar verdim. YolculuÄŸun manevi boyutunun tamamını kâğıda dökebilmek imkânsız, haliyle bir bölümünü kendi özelime arÅŸivledim. Ancak görüp yaÅŸadıklarım ve gözlemlerimin önemli bölümünü sizlerle paylaÅŸacağım.. Uçağın kaptan pilotunun “Beyefendiler ve Hanımefendiler” hitabıyla baÅŸlayan Arapça olarak yaptığı konuÅŸması uzadıkça uzadı. 350-400 yolcudan benim gibi aradaki bazı sözcükleri anlayanların dışında, çoÄŸunluk Türk olduÄŸu için kimse pek bir ÅŸey anlamıyordu. Sanırım kaptanın da anlaşılmakla ilgili bir kaygısı yoktu. Belli ki eline aldığı metni protokol gereÄŸi okumaktaydı. Uzun konuÅŸmadan anladığım kutsal yörelerin özelliÄŸinin yanında, Suudi Arabistan’ın yönetimsel propagandası da yapılmaktaydı. Kaptanın sözleri bittikten sonra, bir baÅŸkasının üç dört cümlelik Türkçe ile yolcuları selamlaması, kaptanın sözlerinden sıkılıp uykuya dalmak üzere olan yolcuların ancak bir kısmını uyarabildi. Uluslararası yolculuklarda genel uygulamanın ne olduÄŸunu bilmediÄŸim için kaptanın Arapça bilmeyen yolculara neden Arapça hitap ettiÄŸini anlayamadığım gibi, konuÅŸmanın bu kadar neden uzun tutulduÄŸunu da anlamakta zorlandım. Acaba koltuklara takılacak kulaklıklarla anında tercüme yapılarak, konuÅŸmalar neden yolcuların anlayacağı lisana tercüme edilerek aktarılmaz? Ben bunlara takılıp kafa yorarken Türkçe konuÅŸan ses bir müd-det sonra, “Antalya’nın üzerinde olduÄŸumuz” anonsunu yaptı. Antalya görmeyeli ne kadar da büyümüÅŸ, sanırım yakında bir metropol kente dönüÅŸür. Ankara’da yaÅŸadığımız ışık seli, bu kez de Antalya semalarında yaÅŸanmaya baÅŸladı. Uçak Türkiye’yi arkasına alarak, mavi Akdeniz’in gece karasıyla yıkanan sularına üzerine doÄŸru ilerlerken sevinç ve coÅŸkumuz daha da yükselmeye baÅŸlamıştı. Araları ticari gayeyle iyice daraltılarak fazla koltuk ilave edildiÄŸinden, uçağın koltukları rahat deÄŸildi. Bereket yol fazla uzak olmadığı ve amaç kutsal olduÄŸu için katlanacaktık. KoltuÄŸumu hafif yatırarak gideceÄŸimiz Medine ÅŸehrini düÅŸünmeye koyuldum Seyahat öncesi derse çalıştığım coÄŸrafya ve tarihi mekanlar hayalimde bir bir canlanmaya baÅŸladı…
MEDÄ°NE COÄžRAFYASI Hz Resulullah Esbabına ÅŸöyle buyurur :"Ben rüyada Mekke'den hurmalıkları bol olan bir ÅŸehre hicret ettiÄŸimi gördüm; Yemame ya da Hecer olduÄŸunu düÅŸünmüÅŸtüm, meÄŸer Medine imiÅŸ." (Buharî, Menakıbu’l-Ensar, 45) Arap Yarımadasının batısında yer alan eski adı “Yesrib” olan Medine-i Münevvere Kızıl-deniz sahiline yaklaşık 200, güneyindeki Mekke ÅŸehrine 430 km. kadar mesafededir, geniÅŸ bir düzlük üzerine kurulmuÅŸ olan ÅŸehir, deniz seviyesinden ortalama 600 m. yüksekliktedir. Medine’nin kuzey ve güneyini daÄŸlar çevrelerken, doÄŸu ve batısı ise volkanik lav akın-tılarının oluÅŸturduÄŸu bazalt tabakası ile çevrilmiÅŸtir. Åžehir ve çevresi su kaynakları bakımın-dan zengin sayılır . Ancak kuyu sularının bir kısmına yer katmanlarındaki kimyasalların karışmasından dolayı, hafif acımtırak olduÄŸundan içmeye elveriÅŸli deÄŸildir. Bu nedenle içme suyu daha güneydeki kuyulardan saÄŸlanmaktadır. Son yıllarda ÅŸehrin artan su ihtiyacı çok uzaktan borularla taşınmaya baÅŸlanmıştır. Ä°çilmeyen su kuyuları da sulama suyu olarak faydalanılmaktadır. Medine yöresine yakın bazı ÅŸehirlerde kullanma suyu olarak Kızılde -nizden yeterince arıtılmamış hafif tuzlu sular da kullanılmaktadır. Meteorolojik verilere göre, Medine’nin en soÄŸuk ayı olan Aralık ayında gündüz ısı ortalaması 14-15 ,en sıcak ay olan Temmuz’da ortalama 35 derece olarak ölçülmüÅŸtür. Medine’nin isimlerinden “Yesrib”,târihî kaynaklara göre Amâlika kavminden, Medîne’ye ilk yer-leÅŸen ÅŸahsın ismi olduÄŸundan, o tarihten sonra bu isimle anılmıştır. Serb kökünden türeyen Yesrib ke-limesi, dil bilimcilere göre “zarar vermek, karıştırmak, kötülemek, bozmak, fesatlık" gibi anlamlara gelmektedir . Åžehrin adı olarak Kur'an'da yalnızca bir yerde geçmektedir. Peygamberimiz, halkın Yes-rib demelerini hoÅŸ karşılamadığından, Medine/“medeniyet ÅŸehri” ismini vermiÅŸtir, Yesrib ismini Mekkeli müÅŸriklerin bu ÅŸehirde yaÅŸayanları horlamak için kullanmış olabileceklerini de akla getirmektedir. Resullullah Efendimiz bu ismi asla kullanmamış ve Hicretinde ismini deÄŸiÅŸti-rerek de orada yaÅŸayanları da önemli bir sıkıntıdan kurtarmıştır. YaÅŸayan halkı, zorlama ve tazyik olmadan Ä°slâm'ı tebliÄŸ yoluyla kabul etmelerinden dolayı, "Kur'an'la fethedildiÄŸi" için bu hicret yurdu, Hz. Nebiyi ZiÅŸan tarafından "harem" kılınmıştır. Böylece Ä°slam Mekke ile beraber ikinci hareme sahip olmuÅŸtur. BilindiÄŸi gibi harem kutsal ÅŸehir olup, haram aylarda ve ihramlıyken orada kendiliÄŸinden biten otları dahi koparmak ve avlanmak yasaktır. Kaynaklarında Medine isminin yanında , Tayyibe Dârülîmân, Resûl-i Ekrem'e nispetle Medînetürresûl ,Medînetünnebî ve el-Medînetü'l-Münevvere isimleri kullanılmıştır. Bu isimlerden bir bölümü günümüzde de kullanılmaktadır. Medine’nin coÄŸrafyasını düÅŸünürken, uçaktaki garsonlar hummalı bir faaliyetle yemek servisine baÅŸladılar. Daha sonra da uçağın hoparlörlerinden Türkçe olarak “Kahire üzerin-den uçtuÄŸumuz” bildirildi. Uzun yıllardan beri hep Kahire’yi merak etmiÅŸimdir, pencereye doÄŸru yöneldiÄŸimde koskoca bir ÅŸehrin ışıkları ile karşı karşıya kaldım. Biraz sonra uçağımız çok geniÅŸ bir meydanın üzerinde uçmaya baÅŸladı. Sanırım orası “Tahrir Meydanıydı, dört bir yandan geniÅŸ yollar meydana baÄŸlanmaktaydı. On km yukarıdan da olsa Arap Baharının yaÅŸandığı önemli mekânlardan birini görebilmiÅŸtik. Nil’in çevresi ve yerini fark edemediÄŸimiz piramitlerde altımızdaydı. Kahire semalarından uzun bir müddet sonra ayrılabildik. Yemekten sonra yeniden Medine’yi düÅŸünmeye baÅŸladım.
MEDÄ°NE TARÄ°HÄ° Önce de belirttiÄŸim gibi uzun yıllar “Yesrip” adını taşıyan ÅŸehre ilk yerleÅŸimin ne zaman gerçekleÅŸtiÄŸi yönünde tatmin edici kesin bir bilgi bulunmamakla beraber, ÅŸehrin ortaya çıkışıyla birlikte, bölgede üç topluluÄŸun tarih sahnesinde belirdiÄŸi görülmektedir. Amâlika, Yahudiler ve daha sonra Yemen’den gelen Arap , Evs ve Hazrec kabileleri. Bunlardan Amâ-lika'nın bölgeye gelen ilk kavim olduÄŸu görüÅŸü ağırlık kazanmaktadır, Uzun yıllar küçük bir kasaba olarak varlığını sürdüren ÅŸehrin, yerleÅŸim birimi olarak geliÅŸ-mesinde Yahudi olan Benî Kaynuka, Benî Nadir ve Benî Kurayza isimli kabilelerin önemli rolü bulunmaktadır. Bu kabilelerin .M. 1. yy Kudüs merkezli Yahudi devletini tarih sahnesinden silen Roma Ä°mparatorluÄŸu saldırıları sırasında ülkelerini terk ederek Yesrib’e yerleÅŸen topluluklar olduÄŸu sanılmaktadır. Yahudiler sanat, ticaret ve tarım alanlarında uÄŸraşılar sergileyerek, aralarındaki güçlü dayanışma ile kısa sürede ÅŸehrin hâkimiyetini ele geçirirler. Daha sonra V.yüzyıl civarında Yemen’den gelen Evs ve Hazrec kabilelerinin ÅŸehre yerleÅŸmek istedikleri görülür. Sayıları kalabalık bu iki kabileyi kabullenmek istemeyen Yahudilerle gelenler arasında önemli çatışmalar yaÅŸanırsa da sonunda onlar da yerleÅŸirler. VI. yy’dan itibaren Evs ve Hazrec kabileleri Yesrip’deki siyasi hâkimiyeti ele geçirirler. Azınlıkta kalan ancak önemli kapital ve geniÅŸ tarım alanlarını ellerinde bulunduran Yahudileri kışkırtmasıyla iki kabile arasında yüzlerce cenk yaÅŸanır. Bu çatışmalarda hayatları yaÅŸanmaz konuma gelen kabileler için Mekke’de doÄŸan Ä°slâm ve onun peygamberi Hz. Muhammed(S.A.S.) tutunacak can simidi olur. Yesrip o dönemin su yollarının dışında kurulan ÅŸehirlerin tipik özelliklerini taşımaktaydı. Åžehir, yolların iki kenarına dizilen kerpiçten yapılan evlerden meydana gelmiÅŸti. Akraba evlerinin birbirine bitiÅŸik ve bazıları da kümeleÅŸerek mahalleleri oluÅŸturmaktaydı. Evlerin dışındaki küçük bahçeleri birbirinden ayıran çit, çalılık ve alçak duvarlar bulunurdu. Åžehrin dış kesiminde ise zengin Yahudilerin oturduÄŸu taÅŸtan yapılmış kale gibi saÄŸlam üç katlı malikaneler vardı, evlerin büyüklüÄŸü ailenin ekonomik güç ve sosyal statülerinin dışa yansımasıydı. Tarımsal üretime oldukça elveriÅŸli olan toprakları Hz. Muhammed (S.A.V)’le beraber ekonominin geliÅŸmesinde önemli etken olduÄŸu gibi, Mekke’den göçerek ticaretle uÄŸraÅŸan muhacirlerin de katkısıyla ÅŸehir kısa sürede yörenin önemli bir ticaret merkezi olmuÅŸtur. Hazrec ve Evs kabilelerinden Kabe’yi tavafa gidenleri, Hz. Peygamberin çaÄŸrısını can kulakları ile dinleyip Ä°slam ÅŸemsiyesinin altına girdiler. Bir sonraki sene yakınlarını da getirerek Hazreti Peygamber ve Ä°slam’la tanıştırdılar. Ä°slam’ı kabullenen Yesripli Müslümanlar, Hz. Muhammed’le Akabe’de biatleÅŸtiler. BiatleÅŸme sonrasında Yesriplilerin talebi üzerine ashabından Hz. Mu’sab (r.a)’ı Kur’an ve Ä°slami öÄŸretmek üzere onlarla beraber göndermiÅŸtir. Hz. Musab’ın yaptığı çalışmalar sonucunda iki kabile mensupları arasında da Ä°slam’a katılımlar olur. Bir yıl sonra Yesrib’li 73 Müslüman hacca gelirler. Hacca gelen Hazreç ve Evs mensupları Mekke kuzeyinde Hz. Nebiyi ZiÅŸanla yeniden biatleÅŸerek, O’nu ÅŸehirlerine davet ederler. Ä°slam tarihinde bunun adına “II. Akabe Biatı” denilmektedir. (Biat, bir ilke veya ilkeler adına bir insanla anlaşıp onunla her konuda iÅŸbirliÄŸi yaparak, o ilkeleri yaÅŸatıp kalıcı kılmak üzere yapılır.) Bu davetçiler arasında Medine yakınında bir köy olan Kuba’dan da Müslümanlar bulunmaktaydı. … Uçağın hoparlörlerinden kafileye katılan hocaların sohbet anonsu duyuldu. 10 dakikalığına kaptan pilottan izin aldıklarını ve Medine hakkında konuÅŸma yapacaklarını belirttiler. Çünkü “daha uzun süreli konuÅŸma uçağın güç kaynaklarını zayıflatmaktaymış (!)”. Kaptanın birkaç on dakika yaptığı sıkıcı konuÅŸma güç kaynaklarını zayıflatmadı da, bizimkilerin konuÅŸması mı zayıflatacaktı! Ne diyelim uçağın sorumluları böyle söylüyorsa bizlere de inanmaktan baÅŸka bir ÅŸey düÅŸmez(!) Kur’an tilavetiyle baÅŸlayan sohbet tekbir ve salavatlarla devam etti. Arkasından bizimle beraber aynı uçakta seyahat eden kafilenin baÅŸkanı Bala müftüsü Hz. Peygamber ve Medine hakkında kısa fakat doyurucu bir konuÅŸma yaparak, sohbeti dua ile tamamladı. Servis garsonundan çay alarak yudumlarken yeniden Medine’nin tarihine döndüm.
HÄ°CRET YURDU MEDÄ°NEYE DOÄžRU Miladi 622 yılı insanlığın ve Ä°slam’ın dönüm noktası olmuÅŸtur. Mekkeli müÅŸrikler kendilerine önemli bir problem olarak gördükleri Ä°slam’ı nasıl ortadan kaldırabileceklerini kararlaÅŸtırmak üzere ÅŸehir yönetim meclisinde büyük bir katılımla toplanırlar. Toplantıda Ä°slam’ı sonlandırmak için Hz. Muhammed (S.A.V.)’i katletmeye karar verirler. Olayın aileler arası kan davasına dönüÅŸmesi için de cinayeti her kabileden seçilen bir genç aynı anda iÅŸleyecekti. Böylece Hz. Peygamberin mensubu bulunduÄŸu HaÅŸimoÄŸulları bir kabileye karşı kan davası güdemeyecekti. Mekkelilerin kararından Hz. Ebubekir’i haberdar eden Resulullah, Medine’ye hicrete karar verir. Katliamın yapılacağı gece, yatağına Hz. Ali’nin yatarak gelenleri oyalamasını ister. Yatsı namazından sonra Hz. Ebubekir’le beraber evden ayrılırlar. O sırada gözcüler evin çevresinde gece yarısını beklemektedir. Hz. Peygamber, yerden bir avuç toprak alarak onların bulunduÄŸu tarafa atar. Daha sonra Yüce Allah Kur’an’da bu olayı anlatırken “…Sen atmadın ben attım” diyerek, onlarla beraber olduÄŸunu belirtecektir. MüÅŸrik gençler evden ayrılanları göremezler. Mekke’nin dışına çıktıklarında Medine’nin tam aksi istikametinde ilerleyerek, Bedir Dağındaki maÄŸaraya yönelirler. Bu davranışları Hz. Peygamber’in düÅŸünsel yeteneÄŸini ve zeka üstünlüÄŸünü göstermesi bakımından üzerinde durulması gereken önemli bir olaydır. Sağı solu arayan Mekkeli müÅŸrikler Sevr Dağına çıkıp maÄŸaraya yöneldiklerinde, Yüce Rabbimiz onları baÅŸka mucizelerle destekleyerek ellerinden kurtaracaktı. Her yeri arar bulamazlar, sanki yer yarılmışta içine girmiÅŸlerdir. Böylece üç günün sonunda ümitleri bitince bir gece vakti iki kutlu yolcu gündüzleri istirahat ederek, geceleri yol alıp Medine’ye doÄŸru yola çıkarlar. O toprakları görenler bilir, uçsuz bucaksız volkanik kayalardan oluÅŸan oldukça verimsiz topraklardır. Nereden su ve azık buldular, o arazide geceleri nasıl ilerlediler anlamak oldukça zordur, fakat Hz. Nebiyi ZiÅŸan daha önce kervan ticareti ile uÄŸraÅŸmış olmasının kendilerine kolaylık saÄŸladığını düÅŸünebiliriz. Kuba’ya vardıklarında belki de açlık ve susuzluktan bitap düÅŸmüÅŸlerdi. Yola çıktıklarını Medineli Müslümanlar haber almış, onları karşılamaya Kuba’ya gelmiÅŸlerdi..
Kuba Diye Kutlu Bir Köy Hz. Muhammed KureyÅŸli müÅŸriklerin elinin Yesrib’e kadar uzanacağını bilmekteydi. Ayrıca ÅŸehirde Yahudilerin önemli bir gücü olduÄŸu gibi, kavgalı Evs ve Hazreç kabilelerindeki Müslüman olanların sayısı da ancak birkaç yüz kiÅŸi civarındaydı. Kubalılar istediÄŸi kadar misafir kalabileceklerini bildirip, gelenlere evlerini ve gönüllerini açınca Hz. Resulullah bir müddet orada kalmaya karar verdi. Birkaç gün içerisinde Hz. Ali ve Hz. Ömer kafilesi de gelerek Kuba’da onlara katıldı. Daha önce gelen öncülerle Kuba’da katılanlar artık Hz. Peygamberi müÅŸriklerden koruyabilirlerdi. Hz. Muhammed (S.A.V) Yesrib’e hareket etmeyerek bir yandan Evs ve Hazreçlileri barıştırmak için onlara heyetler göndererek aralarında sulh saÄŸlamaya çalışırken, bir yandan da Kuba’da sürekli kalabileceklerini göz önüne alarak bir mescit inÅŸaasına giriÅŸir. Müslümanların yaptığı ilk mescid olarak tarihe geçen Kuba Mescidini Yüce Allah (C.C) Kur’an’da “Ta ki ilk günde takva üzerine kurulan mescit elbette içinde namaza durmaya daha uygundur. ”( Tövbe 9/107) diyerek yüceltmiÅŸtir. Amr b. Avm oÄŸullarının hurma kurutma yerinde yapılan mescit o günün ÅŸartlarına göre büyük sayılırdı. 32x32 metre ebadında 9 metre yüksekliÄŸindeki mescid, kaynaklara göre tavanı 21 Hurma kütüÄŸünde oluÅŸan direkler taşımaktaydı, tavanına da hurma dallarıyla kaplanmış,yerlere de hurma dalından yapılmış hasırları serilmiÅŸti. Ä°lk mescit olması yanında Müslümanların barınma yeri olarak da iÅŸlev görmekteydi. Ayrıca Evs ve Hazreç kabilelerinin barıştırıldığı mekan olma yanında , tarihi “Medine SözleÅŸmesi”nin alt yapısı da bu mescidde oluÅŸtu . Hz. Peygamber ve yanındakiler Kuba’da 14 gün kaldıktan sonra, sürekli kalacağı Medine’ye doÄŸru hareket ettiler. O gün Cuma idi, yolda hazırladıkları bir namazgahta Hz. Resulullah Cuma Hutbesini okuyarak, ilk Cuma Namazını kıldırdı. Ä°lk hutbeyle Ä°slam topluluÄŸunun bağımsızlığı ilan edilmiÅŸ oldu. Daha sonra orada “Cuma Mescidi” inÅŸa edilecektir. Medine’ye vardıklarında devesinin çöktüÄŸü ilk yer mescit yeri olma yanında, oraya Hz. Peygamberin evinin yapılması kararlaÅŸtırılarak ikinci gün ilk kazma vuruldu. O arsada inÅŸaat devam ederken, Müslümanlar namazlarını da orada kılıyorlardı. Fakat Medine Mescidi bitinceye kadar her cuma Kuba Mescidine giderek Cuma namazlarını kıldılar. Medine Mescidi Kuba mescidinden çok daha büyük ve çok daha görkemliydi, ancak Kuba Mescidi Hz. Resulullah ve yakın ashabının hep gönlünde yaÅŸadı. Hatta her Cumartesi günü sabah namazını evinde kıldıktan sonra Kuba’ya giderek oranın insanına ve Kuba Mescidine vefa örneÄŸi sergiledi. Hadis ravilerine göre Hz. Peygamberin“ Cumartesi günü Kuba Mescidinde kılınacak iki rekat namazın sevabının bir Umre sevabına denk olacağını “buyurduÄŸu rivayet edilmiÅŸtir. Bu sünnet ve geleneÄŸi yaÅŸatmak, Cumartesi günü Medine civarında bulunan her Müslümanın görevi olmalıdır.
Medine SözleÅŸmesi Medine vesikası olarak da bilinen sözleÅŸme, baÅŸlangıçta Yesripli Evs ve Hazrec kabilelerinden, Müslümanlarla Müslüman olmayanların uyacakları hukuku belirlemek için oluÅŸturulduysa da, daha sonra Yahudi ve Pagan (baÅŸka inanç grubu) ların da iÅŸtirakiyle tam bir anayasaya dönüÅŸtü. Müslümanların dışındakiler Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Müslümanların temsilcisi ve lideri olduÄŸunu tescil ettiler. AnlaÅŸmanın amacı, insanların hangi din ve etnik gruba dahil olurlarsa olsunlar bir arada barış içinde yaÅŸamasını saÄŸlamaktı. Pek çok araÅŸtırmacının tespitlerine göre, 47 maddeden oluÅŸan Medine SözleÅŸmesi ,Müslü-man olmayanlar, Müslümanların hukuk ve inançlarına saygı gösterirken, Müslümanlar da diÄŸer toplulukların inanç ve hukukuna karışmayacaklardı AnlaÅŸma Medine’de barış ortamının saÄŸlamış olması bakımımdan oldukça önemlidir. Daha önce birbiriyle savaÅŸan Evs ve Hazrec kabilelerinin tamamına yakını sulh zamanında Ä°slam’ı kabul etmiÅŸtir. Medine SözleÅŸmesi tarihin yazılı ilk çok kapsamlı “Anayasa”sı olması bakımından da önemlidir. Böylece Hz. Nebiyi ZiÅŸanın liderliÄŸinde ilk Ä°slam devletine doÄŸru hızlı adımlar atılırken Medine’de Ä°slamın ilk baÅŸÅŸehri oluyordu... Bundan sonra Medine tarihi Ä°slam tarihinin ana gövdesi olacaktı. Hz. Peygamberin yaptığı ilk icraat bir Mekkeli muhacirle , Medineli Ensarı kardeÅŸ ilan etmek oldu. KardeÅŸler kendi aralarında sosyo- kültürel ve ekonomik her türlü dayanışmayı saÄŸladılar. Yüce Allah Kur’an’da ÅŸu müjdeyi indirdi: “ Muhâcirlerle Ensârdan ilk önce, Ä°slâmiyeti kabul ile baÅŸkalarını geçenler ve onlara ihsân ile tâbi olanlar var ya, Allah, onlardan râzı oldu. Onlar da Allahtan râzı oldular. Onlar için, altından ırmaklar akan, içinde devamlı kalacakları Cennetler hazırladı. Ä°ÅŸte bu, en büyük bir kurtuluÅŸtur.” (Tevbe 9/ 100 ) Böylece Medine sulh, sükun ve huzur yurdu oldu. Resûl-i Ekrem, "Hz. Ä°brahim Mekke'yi harem yaptığı gibi ben de Medine'yi Harem yaptım" sözleriyle ÅŸehri Harem olarak ilân etmiÅŸtir. Uçaktaki görevliler kemerlerimizi baÄŸlamamızı bildirdi, çok geçmeden pilotun yankılanan sözleri yolcuları heyecanlandırdı, “Åžu anda Medine’nin üzerindeyiz, biraz sonra uçağın sol tarafında oturanlar pencerelerden Mescidi Nebi’yi görebilecekler” dedi. O an gerçekten ÅŸanslı olduÄŸumuzu anladım, uçağın kaptanına göre sol tarafında ve pencerenin önündeydik. Bir kaç saniye geçmiÅŸti ki, o muazzam yapı bütün heybetiyle belirmeye baÅŸladı sanki pırlantadan bir gerdanlık gibi Medine ÅŸehrinin boynuna asılmış, ışıl ışıl parlıyordu. Salavat sesleri dalga dalga yükselerek tüm uçağı kapladı. Artık uyuklayanlarda uyanmıştı ne gaflet ne de uyku kalmıştı; ÅŸükürler olsun artık Medine’deydik…
Medine’de Ä°lk Sabah Çok ÅŸükür her ÅŸey yolundaydı. Türkiye’den selam gönderen arkadaÅŸ, dost, akraba ve elektronik posta arkadaÅŸlarım bir bir gözlerimin önünde canlanmaya baÅŸladı. Pilot alçalmak için Medine üzerinde turlama safhasına girdi, her tur atışında penceremizden kaybolan Mescid-i Nebi daha sora büyümüÅŸ olarak yeniden belirmekteydi.. Sonunda uçağın tekerleri yerle buluÅŸtu ve biraz ilerledikten sonra durdu. O an ortalığı tekbir sesleri kapladı. Arap pilot hoparlörden son konuÅŸmasını yaptı ama, bu seferki oldukça kısaydı. Arkasından Türkçe bilen yardımcı, Medine’ye saÄŸ salim geldiÄŸimiz için Rabbimize hamdederek yolculara hayırlı ziyaretler dileyip, bizimle vedalaÅŸtı. Yolcularda sevinç ve coÅŸkulu bir hareketlilik baÅŸladı. Ä°nsanlar kendini bir an önce uçaktan Medine atmosferine atmaya çabalıyordu. Görevliler müdahale ederek kargaÅŸayı önlediler. Derken kapı açılarak yolcular iniÅŸ körüÄŸüne doÄŸru ilerlemeye baÅŸladı. Sonlarda olduÄŸumuz için uçaktan iniÅŸimiz birkaç dakikamızı aldı. Ancak o dakikalar bana saatler gibi geldi. Nihayet biz de o kutlu ÅŸehrin toprağına ayak basmıştık. Uçaktan indiÄŸimizde Sabah Ezanı okunmaya baÅŸlamıştı, bana o an sevgiliye kavuÅŸmanın müjdecisi gibi geldi. O güzel ses gecenin karanlığını yararak dalga dalga semaya yükselirken bizler meydan otobüsüne doÄŸru ilerliyorduk.
UçaÄŸa binmeden hareket saatine baktığımızda,” inÅŸallah sabah namazını Medine’de Mescid-i Nebide kılarız” diye düÅŸünmüÅŸtük, galiba arzumuz gerçek olacaktı. Temennimi bizi çıkış terminaline taşıyan otobüste yol arkadaÅŸlarımızdan birine söylediÄŸimde “ keÅŸke dedi, ancak sen Suudi polisi ve gümrüÄŸünü tanımıyorsun iki saatte çıkabilirsek çok iyi “dedi, birden içimdeki neÅŸe hüzne dönüÅŸtü, ama ümidimi kaybetmedim. Pasaport kontrol noktasına geldiÄŸimizde bütün bankoların görevlilerce doldurulup iÅŸlemlerin hızla yürüdüÄŸünü görünce içim ferahladı, on dakika sonra valizimizi alarak gümrük kontrol noktasına gelmiÅŸtik. Görevliler jet hızıyla valizleri geçirdiklerinde çıkış kapısında saÄŸlık görevlileri aşı kağıtlarımızı da kontrol etiler; iÅŸlemin tamamı çeyrek saatte bitmiÅŸti. Valizleri sürükleyerek, bizi otelimize götürecek otobüslere doÄŸru yöneldik. Daha önce gelmiÅŸ olanlar oldukça ÅŸaÅŸkındı; rüyada mıyız acaba diyenler oldu? Ezan ve havaalanı kontrolü Hz. Resulullah’ın bize hoÅŸ geldiniz hediyesi gibiydi… Otobüsümüz ÅŸehre doÄŸru yol alırken,kafilemizi yeni bir heyecan dalgası kapladı. Havaalanı ile otel arası 20 km.lik mesafeydi, ancak yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Dakikalar saatler gibi uzamaya baÅŸladı. Kafile görevlileri otelimizin mescide oldukça yakın olduÄŸunu söyleyince, sanki yüreÄŸime serin bir su serpildi. Otele varmak üzeri iken ikinci bir ezan okundu; meÄŸer ilk ezan vaktin girdiÄŸini belirtirken ikinci ezan sabah ezanıymış Otele vardığımızda müeezzin kamet getirmekteydi., artık Ä°mama yetiÅŸemeyeceÄŸimizi anlamıştık. Araçtan indiÄŸimizde otelimizin Ravza ile karşı karşıya olduÄŸunu görmek bende yeni bir heyecan yarattı. Kapı kartlarını alarak hızlı bir ÅŸekilde odamıza yöneldik. EÅŸime en seri ÅŸekilde abdest alıp mescide koÅŸacağımızı söyledim. Mescidin bahçesine yöneldiÄŸimizde Mescid-i Nebi bütün ihtiÅŸamıyla karşımızdaydı. O an Urfalı Åžair Nabi’nin dizelerini hatırladım.”Sakın terk-i edepten kuy-ı mahbubu Hüdadır bu / Nazargah-ı Ä°lahidir Makam-ı Mustafa’dır bu “ Resulullah’a Fatiha okuyarak Mescide yöneldiÄŸimizde Ä°mam selam vererek namazı bitirdi. Olsun daha namaz için vakit vardı; Ä°mamla olmasada Mescid-i Nebi’de sabah namazını kılacaktık ya… Namazdan ilk çıkanlara hanımların namaz kıldıkları yeri sorduÄŸumda kuzeyde uzak bir yeri iÅŸaret etiler, birkaç kapı geçtikse de oraya eriÅŸemedik,fakat zaman hızla eriyordu. Avluda bir kapının yanındaki minare ayağının çıkıntısının ardında arka arkaya namaza durmak zorunda kaldık… Tahiyyata oturduÄŸumuzda yanımızdan geçenlerin biraz hayret ve biraz da tepkili bakışlarını anlamakta zorlandım. MeÄŸerse kadınların kendi kapılarının dışındaki avlularda namaz kılmaları kesinlikle yasakmış, bilmeden o yasağı delmiÅŸ olduk. Sonraki günlerde Mekke’de eÅŸimi gecenin geç saatlerinde Beytü’l Harem’in en üst terasına çıkararak, yine bilmeden bir baÅŸka yasağı daha ihlal edecektik. Neyse ki her ikisinde de görevlilerle karşılaÅŸmadık. Namaz bittiÄŸinde daha fazla tepki çekmemek için hızla duamızı yaparak, Hz. Nebiyi ZiÅŸanı ziyaret için Bab-ı Selam kapısına doÄŸru yöneldik, oradaki görevliler hanımı iÅŸaret ederek “ Bab-ı Nisa”/hanımlar kapısına diyerek bizi uzaklaÅŸtırdılar. Yapılacak bir ÅŸey yoktu, ne de olsa daha yeniydik, sora sora kuralları öÄŸrenecektik. BulunduÄŸumuz yönden Mescidin tamamını görmek mümkün deÄŸildi, görebildiÄŸim kadarıyla oldukça görkemli ve heybetli bir yapı olmasına raÄŸmen mütevazi bir görünümü vardı. EÅŸim bir kenarda beklerken içeriye yönelip,bir müddet iç mekanı inceledim. Ä°çerisi de Hz. Peygamberin mizacını yansıtıyordu, heybetli fakat mütevazi… Dışarıya çıkıp, eÅŸimle güney avluya yöneldiÄŸimizde yeÅŸil kubbe bütün ihtiÅŸamıyla bizi bekliyordu. Ä°çerden ziyaret mümkün olmadı ama dışarıdan ziyarete engel yoktu. Ä°lerleyip türbenin tam karşısına geldiÄŸimizde Fatiha okuyarak selam verince, yapmam gereken görevi hatırladım; selam gönderenlerin selamını iletecektim; ancak ne gezer hiç kimsenin ismi ve cismini hatırlayamadım. Ama “Sana Türkiye’deki tüm müminlerin selamını getirdim Ya Resulullah” diyebildim. Arkasından da gözlerimden uzun süreden beri akmayan yaÅŸlar boÅŸanmaya baÅŸladı…. EÅŸim ezberinden Ya-Sin suresini okuyabiliyordu, daha sureyi bitirmeden iki görevli başı-mızda peyda oldu. Türbeyi göstererek, selat memnu / namaz yasak” diyerek bize güneyi (kıbleyi) /Kabe’yi iÅŸaret ettiler. Oldukça ÅŸaşırmıştık, içerisinde bulunduÄŸum duygular o anda onlara anlayacakları dilden cevap vermeye müsait deÄŸildi; “na salat, Kur’an dua, selavat” dedimse de kurulmuÅŸ makine gibiydiler. El kol iÅŸareti yaparak “haydi yallah “gibi kelimelerle resmen bizi Hz. Resulullah’ın huzurundan kovuyorlardı. EÅŸim dalaÅŸma dercesine koluma girerek beni karşılarından uzaklaÅŸtırmaya çalıştı, oradan ayrılırken yüksek sesle “ Siz bizi kovamazsınız” dedim. Sesimi duyan çevredeki birkaç Türk ziyaretçi beni teselli etmeye çalıştılar. Ancak görevlilerin tepkisine raÄŸmen eÄŸilerek Hz. Resulullah (S.A.V.) ı selamlayıp oradan ayrılarak otele doÄŸru yöneldik. Mescidin avlusundan çıkarken dönüp bir kere daha türbeye baktım; güneÅŸin ilk ışıkları oraya vurarak, oradan da çevredeki müminlerin yüzlerini aydınlatmaktaydı…. Birinci bölümün sonu
|
Yazının uzunluğu Yazar girisim açık 2013-07-04 19:19:09 Medinede'ki bir sabah namazının anlatımı bu kadar olursa, geri alan 14 gün herhalde bir kitap olur. Halit abiye teşekkürler. Gitmiş kadar olacağız herhalde. |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |