Bizim Müdür Bey bir baÅŸka...
Adil AKKOYUNLU(*)
Ä°ktidarlar deÄŸiÅŸtiÄŸinde, idarecileri de deÄŸiÅŸtirirler genelde. Kendi siyasi görüÅŸlerine yakın kimseleri getirirler kurum ve kuruluÅŸların başına... Bazen bu yer deÄŸiÅŸikliÄŸi ve atamaları sıradan memurlara kadar indirdikleri de olur...
Ama bizim Müdür Bey deÄŸiÅŸmez; o her zaman korur yerini... Kimse ayıramaz onu koltuÄŸundan. DeÄŸiÅŸsin hükümetler... Önemli deÄŸil... Bilir yöneticilerin ortak zaaflarını... Zayıf yönlerinden
yaklaşır onlara. Herkes ever onu. Kimse kıpırdatmaz yerinden. Kumar oynayanlarla aynı masaya oturur. Yeri gelir; dini sohbetlere katılır. Ä°çki içenlerle meyhaneye, namaz kılanlarla camiye gider... Bilir iÅŸini vesselam...
Memurlarıyla çok konuÅŸmaz. Selam bile vermez. Onun iÅŸi hep kendinden yukarıdakilerle. KonuÅŸtuÄŸunda da derin tecrübesine (!) dayanarak hep öÄŸüt verir personeline: “Memur, siyasetle ilgilenmez. Ä°ÅŸine bakar. Memurun siyasi görüÅŸü, dini, mezhebi olmaz; memur memurdur. Ben, kanunların dışına çıkmam. Ä°ÅŸini yapmayanı gözümün nuru olsa affetmem, ezerim. Biz emir kuluyuz. Benim personelim, kanunu bilir, dürüst, becerikli ve iÅŸinde baÅŸarılı olur. Amirlerine itaat eder. Böyle olursa kendisi kazanır. Olmazsa, kendisi zarar eder.
Bizim Müdür baÅŸka… Ne hinoÄŸlu hindir. Kanundan, tüzükten de çok anlamaz. Kitap okumayı hiç sevmez. Yerine göre, uzaktır siyasetten... Yeri geldiÄŸinde, siyasilerle kol kola en önde yürür... Yemekler yedirir... Ä°kramlarda bulunur. Hediyeler verir... Anlayacağınız; siyasilere pabuçlarını ters giydirir.
Kendisinden alttakileri adam yerine koymaz. Küçük düÅŸürür, hakaret eder, azarlar... “Benim onlara ihtiyacım yok; onlar bana muhtaçlar. Onun için saygıyı da, sevgiyi de onlar bana göstersin. Biraz deÄŸer verdin mi sırtına biner bunlar. Adam yerine koymazsan sayarlar seni...” der.
Fakat amirlerine karşı aşırı saygılıdır. Ä°ki dakika fırsat bulsa, gözlerinin içine bakarak gülücükler gönderir, övgüler dizmeye baÅŸlar. “Sizi çok takdir ediyorum efendim... Zat-ı âlinizi daima kendime örnek alıyorum. Ä°nanın; bir çocuÄŸum olsa; sizin adınızı koyacağım. Ä°yi insanların kıymeti bilinmiyor efendim. Dünya, kötüler dünyası. Sizin gibi deÄŸerli, çalışkan, dürüst, yetenekli insanların bakan, baÅŸbakan, cumhurbaÅŸkanı olması gerekir. Görsünler o zaman memleket nasıl idare ediliyormuÅŸ. Halkın hiçbir problemi sıkıntısı kalır mı? Dünyanın en ileri ülkesi biz oluruz. O zaman Amerika bizden borç para ister. Memleketimizde iyi insanların deÄŸeri bilinmiyor efendim.”
Bunlar, müdür Bey’in klasik, sözleri... Hükümetler ve amirler deÄŸiÅŸtikçe, aynı iltifatları bu kez yeni gelenler için yaÄŸdırır.
Müdür Bey, şık giymeyi sever. Mesai saatinin, tatilin önemi yok; yaz kış kravatını boynundan, ceketini sırtından çıkarmaz. Pantolonu daima jilet gibi ütülü... Ayakkabıları her gün boyalıdır... Haftada bir saç, her sabah sakal tıraşı olur.
Müdür Bey, kendisinin çok akıllı ve zeki olduÄŸuna inanıyor. Uzun yıllar müdürlük koltuÄŸunu koruyuÅŸunu çok zeki, iÅŸ bilir, dürüst ve kendine güvenirliÄŸiyle açıklıyor konuÅŸmalarında. “Elli kiÅŸi yerine bana iÅŸini bilen, dürüst, çalışan beÅŸ kiÅŸi verin, Devletin bütün kurum ve kuruluÅŸlarını üç günde süt liman yapayım.” diyor. Kim bilir belki de içinden iyi bir makamda bürokrat olarak çalışmak, milletvekili, bakan olmak da geçiyordur.
Personelinin yüzüne söylediÄŸini bazen baÅŸkalarına da anlatıyor: ”ÇoÄŸunun adamı var. Bir kiÅŸinin yapacağı iÅŸe on kiÅŸi tayin edilmiÅŸ. Yine de iÅŸ yapan yok. Ä°ÅŸ bilen de yok efendim. Bunların hepsini birbirine vursan bir adam etmezler. Vatan haini bunlar. Kaytarıyorlar. Çalışmıyorlar. Allah’tan korkmuyor, kuldan utanmıyorlar. Biraz sıkıştırdın mı, yukardan telefon... Gündüz feneri yakıp kalabalık arasında dolaÅŸan bir bilge varmış. ‘Adam arıyorum...’ Adam yok memleketimizde.” demiÅŸ. Çok doÄŸru söylemiÅŸ. Memleketimizde Allah’a ÅŸükür her ÅŸey var. En büyük sıkıntımız adam sıkıntısı…”
Müdür Bey’in aÄŸzı laf yapıyor. KonuÅŸmayı beceriyor. Ve karşısındaki insan neden hoÅŸlanıyorsa ona göre konuÅŸuyor. Yakinen tanımayan; “ne adammış be!” diyerek hayranlığını gizleyemiyor.
AÄŸzından vatan, millet, devlet, dürüstlük, fedakârlık gibi kavramları düÅŸürmeyen bu adamın, vergi ve diÄŸer borçlarını Kurumun tamir ve onarımını ihale alan müteahhitlere ödettiÄŸini... Kurumun arabasını ve ÅŸoförünü özel iÅŸlerinde kullandığını... Kuruma alınan bazı eÅŸyaları evine götürdüÄŸünü... rüÅŸvet (hayır, hediye) aldığını nereden bilecek onu tanımayanlar... Kurumun idaresindeki baÅŸarısızlığını bilmez herkes.
Müslüman’ın yanında; helalden, haramdan, dedesinin din âlimi ve hacı olduÄŸundan bahseder... Hemen her akÅŸam oturduÄŸu içki masalarında ise; yaptığı hovardalıkları anlatır... Memleketi, irticanın geri bıraktığını söyler... Bir iktidar döneminde kuruluÅŸa mescit açar, gelenlerle namaz kılar... Bir baÅŸka iktidar döneminde mescidi nasıl kapattığını övünerek anlatır...
Bazı tayini, sürgünü çıkan müdür arkadaÅŸlarına da bilgelik taslayıp nasihat etmeyi ihmal etmez: “Ä°ÅŸinizi bilmiyorsunuz. Göze batıyorsunuz... Yok davaymış... DinmiÅŸ... Vatan, millet… geçin bunları… Memurun dini, imanı, partisi olmaz. Senin vatanın; koltuÄŸun… Dinin, imanın, partin de; hükümet neyse, o olacak... Makamının gitmesini, huzurunun kaçmasını istemiyorsan; yöneticiler, hangi siyasi partidense; sen de ondan olacaksın... Gelene “aÄŸam”, gidene “paÅŸam” diyeceksin...
Aslında benim bildiÄŸim devlet memurunun bir kimliÄŸi, kiÅŸiliÄŸi de olmaz. Memur, yukardan gelen emirleri uygulayan bir köledir. Emir kuludur. Ne demek emir kulu? Emir verenin kuludur yani. DüÅŸünmez. Fikir üretmez... Efendisine adar kendini... Onun hoÅŸnutluÄŸunu kazanmaktan baÅŸka bir amacı bulunmaz. Memur dediÄŸin, gölgedir gölge...”
Müdürün, arkadaÅŸlarına nasihati boldur. Ne de olsa yaÅŸlı ve tecrübelidir. Toy idarecilerin onun, tecrübelerinden yararlanması gerekir. Ä°ç siyaseti de ÅŸeytana pabuç çıkartacak derecede: “Çalışmaya yönelteceksin personeli... BaÅŸka ÅŸey düÅŸünmelerine fırsat vermeyeceksin. Kavga çıkaranları barıştırmayacaksın. Hatta aralarını daha açacaksın. Birbirine düÅŸüreceksin. Daha olmadı; dini, laikliÄŸi, AtatürkçülüÄŸü, saÄŸcılığı - solculuÄŸu, KürtçülüÄŸü - TürkçülüÄŸü, AleviliÄŸi, SünniliÄŸi karıştıracaksın... Herkes birbiriyle kavgalı ve küs olursa seni unuturlar. Birbirlerini ÅŸikâyet ederler. Sana yaranmaya çalışırlar. Barışık ve birlik içerisinde olurlarsa, bu defa seninle uÄŸraşırlar. Bir idareci için en kötü ÅŸey: YönettiÄŸi kiÅŸilerin birlik içerisinde olmasıdır...”
Bu sözleri duyduÄŸumda çok düÅŸünmüÅŸtüm: Bütün baÅŸarısız idareciler de mi acaba bizim Müdür Bey gibi, fesat çıkartarak, dalkavukluk yaparak becerisizliklerini örtmeye çalışıyorlar? Bizim Müdür gerçekten bir baÅŸka... Güçlü gördüÄŸü siyasi iktidarların baÅŸkan veya eÅŸlerinin resim ve isimlerini küçük halılara dokutarak iÅŸletir, hediye eder…
Bütün bunların karşılığını da görüyordu. Makamını koruyordu iÅŸte... Müdürdü. Memnundu... Mutluydu… Yani mutlu görünüyordu. Kim bilir kafasında kaç tilki dolaşıyordu. ÇoÄŸu kez huzursuzluÄŸu yüzünden okunuyordu. GüldüÄŸünü kimse pek görmemiÅŸti. Belki sabahlara kadar plan düÅŸündüÄŸünden, uyuyamıyordu.
Ne ki; son zamanlarda kalbinden ÅŸikâyetçiydi. Ä°laç kullanıyordu. Toplantılarda bile dilaltı hap alıyordu bazen. Her iyilik bir arada olmuyor iÅŸte... Åžu kalbi de aÄŸrımasaydı; diyecek yoktu keyfine...
Bir gün, koltuÄŸunda otururken, masasını kucaklamış ve öylece ruhunu teslim etmiÅŸ buldular Müdür Bey’i…
(*) Yazarın yenilerde Çıra yayınları arsında yayınlanan Ä°nsan FotoÄŸrafları kitabından alınmıştır. Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriÅŸ yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |