20-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow HUZUR BOZAN HAYALPEREST ALÄ° ÅžERÄ°ATÄ°
HUZUR BOZAN HAYALPEREST ALİ ŞERİATİ PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 14
KötüÇok iyi 
Yazar Metin Önal MengüşoÄŸlu--Umran Dergisi,Kasım 2012   
05-12-2012
HUZUR BOZAN HAYALPEREST
ALÄ° ÅžERÄ°ATÄ°
Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu
                                               -Umran
Dergisi Kasım 2012-
                                                                                                                                                                                            Bulutun âdeti budur, denizden alır da suyu
                                               Yine denize götürür; yaÄŸmur damlası olarak
                                                                                     M. Celalettin RUMÄ°
Ä°nançları, davası uÄŸruna gerektiÄŸinde kendini bile yakabilen insanlar, öteden beri, sıra dışı bir alaka toplamayı baÅŸarmışlardır. Ali Åžeriati, bu ve benzeri karakterlerin daha da ötesine taÅŸan bir ÅŸahsiyet olarak görünmüÅŸtür tarih sahnesinde. Onun Türkiye’de okunmaya baÅŸladığı 1980 sonrasında Müslümanlar, düÅŸünce ve yazı hayatında Türkiye soluyla bir yarış içerisine girmiÅŸ ve bir hayli de mesafe almışlardı. Artık onların da ütopyaları, hayalleri, idealleri,
hevesleri vardı. Üretilen, keÅŸfedilen, yeniden hatırlanan düÅŸünce ve uygulama modellerinin hemen tamamı, halkın pratikleriyle çatışma içerisindeydi. Yenilikçi ve ıslahatçı her düÅŸünce ve pratik, toplumunkinden çok farklı ve onlarınkine raÄŸmen olgunlaÅŸmıştı. Sözünü ettiÄŸim münevverlerin ömrü ne kadarsa bütün zamanları boyunca, mensubu bulundukları aile, kavim ve dindaÅŸlarıyla uzun soluklu bir ayrışmayı göze almış, göÄŸüslemeye hazırlanmaktaydılar. Nasıl Ali Åžeriati kendi toplumunun karanlık alanlarına çaktığı spotlar, projektörlerle onların gözlerini alıyor, ruhlarını huzursuz ediyorsa, benzeri Türkiye’de de gerçekleÅŸiyordu. Sizi rahatsız etmeye geldim, böyle diyerek baÅŸlıyordu söze Åžeriati ve konuÅŸuyor, konuÅŸuyordu. Türkiye’nin yenilikçi ve ıslahatçı münevverlerinin diliyle örtüÅŸüyordu onun temel söylemi. 

            Ali Åžeriati, susmayı zillet bilen ve durmadan konuÅŸan bir adamdı. Bugün elimizde bulunan yüklü miktardaki yazılı külliyat, esasen onun düÅŸüncelerini sesli biçimde dile getirdiÄŸi konferans, seminer ve derslerinden mürekkepti. O, dinleyenlerin zihninde yepyeni, görülmemiÅŸ ÅŸimÅŸekler çaktıran sözler söylüyor, iÅŸaret fiÅŸekleri fırlatıyordu. Åžii Ä°ran toplumunda, asırlar boyunca benzeri görülmemiÅŸ bir takım iddialarla genç insanların karşısına çıkıyor, onların zaten Safevi diktatörlüÄŸün despotizminden bunalmış kalplerine, ferahlık yayıyordu. Dinleyicileri arasında büyük çoÄŸunlukla genç nesil bulunduÄŸundan, aslında sizi rahatsız etmeye geldim derken, dinleyicilerinden ziyade, egemen sistemin ve dindarlığın köküne dinamit koyuyor ve onları huzursuz ediyordu. Neredeyse mevcut inanış ve uygulamaların tamamına yakınını dogma olarak niteliyor ve hırpalıyordu. Bu söylem, genç nesillerin nice zamanlardan beridir arayıp da bulamadığı bir kurtuluÅŸ reçetesi gibi görünüyordu.

            EÄŸer din, ölümden önce bir iÅŸe yaramazsa, ölümden sonra hiçbir iÅŸe yaramayacaktır.

            Bütünüyle üzerine ölü toprağı serpilmiÅŸ bulunan Müslüman coÄŸrafyanın her haritası bakımından yenilikçi, ıslahatçı görüntülü bu entelektüel enerjiye, yeniliÄŸe açık nesiller elbet bağırlarını açacaklardı. GeleneÄŸin saltanat tahtında oturan ulema ile sistemin sahibi görünümündeki siyaset adamları bakımından da bu söylem, büyük bir tehlikenin habercisiydi. Ancak onlar bakımından da alakanın odaklanması gereken ciddi bir cereyan yaratmıştı çok kısa zaman zarfında. 

            DüÅŸünce ve inanış hürriyetleri, mezhep asabiyeti ve siyasi saltanatlar tarafından asırlardır kısıtlanmış bulunan Ä°ran toplumunda, alttan alta oluÅŸan dogma karşıtı düÅŸünce ve inanışlar, sanki Ali Åžeriati’yi bekliyorlardı. Gerçi bu toplumda mevcut inanış ve anlayışa aykırı sesler çıkartan, Safevi ÅžiiliÄŸini hakiki Åžiilikten ayırmaya çalışan Kesrevi gibi münferit ÅŸahsiyetler çıkmıştı. Hatta Ali Åžeriati’nin bizzat babası Muhammed Taki de tıpkı oÄŸlu gibi düÅŸünmekteydi. Nitekim oÄŸlundan önce devlet tarafından sorgulanarak hapse de atılmıştı. Ancak Ali Åžeriati babasından daha keskin dilli birisiydi. 

            Kimdi Ali Åžeriati? Birikimi neydi? Daha mektepteyken arkadaÅŸları ona bütün öÄŸretmenlerinden daha bilgili ama tüm öÄŸrencilerden tembel sıfatını yakıştırmışlardı. Batıya seyahatinde Alexis Carrel, Massignon, Henri Corbin, Jacques Berque, Sartre, Karl Marx gibi batılıların kimisiyle tanışmış, kimisinin etkisinde kalmış öyle bir Ä°ranlıydı ki, kendi ifadesiyle: öyle bir aileden geliyorum ki, eÅŸraftan kimsenin kanını taşımıyor, diyerek temize çıkmaya çalışıyordu. Neden temizlenmekti amacı; geleneÄŸin kabuk baÄŸlamış kiriyle birlikte her türlü siyasal ve mezhepsel baskıdan (mı?) Ä°ran toplumuna egemen ve esasen Ä°slâm ile baÄŸdaÅŸması mümkün olmayan bir ruhaniler topluluÄŸu, inananların zihin ve kalplerini bir kumpasa almış durumdaydı. Onların büyük bir kesimi siyasi saltanatı sürdürenlerle hoÅŸ geçinmeye bakıyorlardı. Onların büyük bir kısmı gelecekteki Ä°slâm’ın siyasi egemenliÄŸini ancak beklenen Mehdi gelince görebileceklerine inanıyorlardı. Gerçi Åžeriati Ä°slâm Devleti yahut siyasal hâkimiyeti doÄŸrudan konuÅŸan bir düÅŸünür deÄŸildi. Yönetimlerin deÄŸiÅŸmesinden önce doÄŸrudan halkın kendini deÄŸiÅŸtirmesi ve bilinçlendirilmesinin peÅŸindeydi.

            Ali Åžeriati evvela bütün gemilerini yakmış birisi sıfatıyla çıkmıştı halkının karşısına; bu sebepten olaÄŸanüstü bir alaka ile karşılanmıştı. Åžöyle bir duası vardı: Allahım! Beni huzurun ve mutluluÄŸun bayağılığına sürükleme; ruhuma büyük ıstıraplar, yüce tasalar ve muhteÅŸem hayretler bağışla. Lezzetleri hakir kullarına ver; sevgili dertleri ise benim canımın üstüne yığ.

            O nasıl bir duaydı ki hayat serüvenini izlediÄŸiniz vakit, bunun sahiden gerçekleÅŸtiÄŸini görmekteydiniz. Pekâlâ, bu Ä°slâm açısından doÄŸru bir temenni miydi? Müslümanlar Allah’tan dünya ve ahret için saadet istemeli deÄŸiller miydi? Gelin görün ki Sünni dünyanın da mistik bloku içerisindeki yaygın bir anlayışla örtüÅŸen bu dua, Hz. Ebubekir’e atfedilen ÅŸöyle uydurma bir söze dayandırılmaktaydı: Yarabbi! Benim vücudumu büyüt, öyle büyüt ki, cehennemi tamamıyla ben doldurayım. Öteki kullarından hiçbirisi cehenneme girmesin. 

            Meslekten din adamı(!) deÄŸildi. Her ne kadar Ä°slâm’da herkes dininin adamıdır denilse de, özellikle Åžii dünyada, öteden beri ulemanın öyle bir ağırlığı mevcuttu ki, Hıristiyan ve Musevi ruhbanlarına taÅŸ çıkartırdı. Åžeriati ancak edebiyat, ÅŸiir ve felsefe tahsil etmiÅŸti. Bir kere bu eksikliÄŸi saltanat sahibi ulema tarafından onu halkın gözünden düÅŸürmeye yeterdi. Lakin ulemanın o güne kadarki tutumu, en çok da siyaset adamlarına yakınlığı, genç insanları canından bezdirmiÅŸ ve farklı ÅŸeyler söyleyen bu ÅŸair ve filozofun ayak izine sürüklemiÅŸti.

            Bu ÅŸair ve filozof, evet, baÅŸka tellerden çalıyordu; son derece iyi bir hatipti. DoÄŸudan batıdan yığınla malzemeyi harmanlayarak konuÅŸmalarını süslüyor ve dinleyenleri neredeyse büyülüyordu. Hele ki Müslümanların mukaddes kitabı olan Kur’an’ı mezarlıklardan ÅŸehre getirip (ölülere deÄŸil) canlılara okumalıyız dedikçe, yepyeni kapılar pencereler açmaktaydı ahalinin önünde. 

            Hiç durmadan, bıkmadan, usanmadan, yılmadan konuÅŸan bu dinamik adam baÅŸka neler söylüyordu: Ä°slâm mistisizmden ayrıdır. Bir mistik “Allah adına” yaÅŸar ve “Allah uÄŸruna” ölür. Fakat Müslüman Allah’a yaklaÅŸmak için savaşır… Bizim gayemiz (mistikler gibi) fena (kaybolmak) deÄŸil, aksine “açmak”, çiçeklenmektir. ALLAH’TAN BAÅžKA HERKESE ULAÅžMAK, ÇOK UZAKTIR. 

            Allah’ı ne metafizik yoluyla ne de göklerde ara; O’nu ancak bu dünya üzerinde arayacaksın.
            Takva sahibi olmak için kendini manastıra kapatan rahip gibi deÄŸil, alana etkin bir ÅŸekilde girerek, insan sorunlarına tüm ağırlığınla eÄŸilmelisin.
            Allahın elini sıkarak O’nun müttefiki olmalısın!
            Ä°nzivada filozof, ÅŸair, zahit, abit yetiÅŸir; Müslüman: Hayır!

            Bu ne müthiÅŸ, ne iÅŸitilmedik bir çaÄŸrıydı. Bu çaÄŸrıda bilindik anlamda din de vardı, dinsizlik de. Kimdi bu adam; dindar biri mi yoksa dini içinden yıkmaya çalışan dinsiz mi? Hele yeryüzündeki ilk zorbalığın sebebi hususunda söylediklerine bakılınca, sanki Karl Marx konuÅŸuyor sanırdınız. Âdem’in oÄŸulları olarak bilinen Habil ile Kabil’i karşılaÅŸtırdığı satırlar ÅŸöyleydi: Farklılık onların mesleÄŸindeydi. (sınıf bilinci m.ö.m) Kabil’in bir demet buÄŸday sunması, onun bir çiftçi olduÄŸunu göstermektedir. Habil, insanın varoluÅŸunun tabiata-avcılığa, balıkçılığa ve vahÅŸi hayvanları ehlileÅŸtirmeye dayandığı zamanki tarih dönemini temsil eder. Kabil ise üretim kaynaklarının egemen bir sınıfça tekelleÅŸtirildiÄŸi özel mülkiyet ve tarım dönemini temsil etmektedir.
            Kabil, Habil’den sonra yaÅŸamaya devam ettiÄŸinden, yazık ki bizler de Kabil’in çocukları olmaya mahkûm olduk.
            Her vesileyle Öze DönüÅŸ diye bir deÄŸiÅŸimden, geliÅŸmeden dem vurup duran Åžeriati, gerek yukarıda aktarılan duası ve gerekse de bu ifadeleriyle acaba bizi hangi Öze dönmeye çağırıyordu. Zira burada Ä°lahî Vahyin öÄŸretisiyle hiç de uyuÅŸmayan son derece tehlikeli yabancı yorumlar göze çarpmaktaydı. Evet, elbette ülkedeki Marksistler, yenilikçiler, batıcılar ve mezhep taassubu yüklü dini baskılardan yılmış insanlar, bu yorumları alkışlıyorlardı. Söz konusu yorumların ne kadarı sahih, ne kadarı Ä°lahî Vahye müstenitti; bunu analiz edebilecek yetkin kimseler de yoktu ortalıkta. Öyle bir vasat yaÅŸanmaktaydı ki adeta ne olsa gider’di. Nitekim yeryüzündeki ilk zorbalığı sanki Ä°lahî meÅŸiyyete yükleyen yukarıdaki izahların olumlu bir izahı, Ä°slâm açısından yapılamazdı.

            Åžeriati’nin kendi muhitinde Sünni olmakla suçlandığı bilinmektedir. Onun SünniliÄŸe yaklaÅŸtığı zannını besleyenlerin gördükleri neydi diye sorulduÄŸunda, belki Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’e sövmediÄŸi söylenebilir. Hz. AyÅŸe hakkındaki kanaatleri de çok olumsuz gözükmez. Ne var ki Peygamber’in halefi kimdi sorusuna Åžeriati de tıpkı Safevi Åžiileri gibi elbette Hz. Ali’yi göstermekteydi. Ali adlı derleme kitabında Gadir-i Hum diye meÅŸhur olmuÅŸ tarihi efsaneye o da sığınır. Peygamberin Hz. Ali’yi kendi yerine halife tayin ettiÄŸini savunur.  Ayrıca Ä°nsan-ı Tamam sıfatını yakıştırarak Hz. Ali’yi o da öteki sahabeden ayırmayı sürdürmekteydi. Beni dine ve ÅŸiaya çeken gelenek deÄŸil akli-insani gerçeklerdir, derken hangi noktada tenkit ettiÄŸi gelenekçilerden ayrılmaktadır; bunu bilmek çok zordur. Daha ilginci onun ÅŸu tanımlamalarında yatmaktadır: Åžia: ilerici, soyluluk karşıtı, ırksal ve sınıfsal Ä°slâm patentli egemenliklere karşı bir kavramdır. Ne gariptir ki Åžia tam da bu tanımlamanın zıddına uygun bir mezhebin adıdır. Hilafet makamını Hz. Ali’nin, ardından da onun sulbünden gelenlerin hakkı olarak gören ve bunu asırlar boyunca savunan kimdir? Burada güdülen soy sop ve ırk davası deÄŸil de nedir?
           
           Muhammed Kimdir adlı eserinde Sünni kaynaklara da müracaat etmekten çekinmemiÅŸ ve Ä°mam Sadık’a ait güzel bir ifadeyi eserinin başına epigraf olarak yerleÅŸtirmiÅŸtir:
            “Resulullah(s.a.v.) kul gibi yemek yiyor, oturup kalkıyor ve bir kul olduÄŸunu söylüyordu.” Eserin devamında da Ali Ä°mran Suresindeki ayeti özetliyordu, mealen: “Muhammed nihayet bir elçidir. O ölür yahut öldürülürse, ökçeleriniz üzerinde geri mi döneceksiniz?”

            Aynı Ali Åžeriati hem de aynı eserinde, güya Hz. Ali lehine olacağını düÅŸünerek, maalesef ÅŸöyle bir söz sarf etmekten de sakınmamıştır: “Muhammed’in Ali hakkındaki sükûtu, onu tarihte savunmasız yapacaktır.
            Ali adlı eserine daha doÄŸrusu konuÅŸma metinlerinden oluÅŸan kitabına bakıldığında, yine Hz. Ali savunması sadedinde çok daha vahim, gayrı ilmi ve yoÄŸun tarafgirlik, asabiyet ve hissiyat yüklü ifadeler görülmektedir. Kimi zaman efsanevi bir hakikat olarak Ali diyerek kendisi de bir nevi itirafta bulunmaktadır. Yani Hz. Ali’yi sanki bile istiye efsaneleÅŸtirmekte bir sakınca görmemektedir. Tercüme hatalarını hesaba katarak ÅŸöyle birkaç satır okuyalım:
            Tıpkı efsanevi bir tanrı(Ali) gibi savaşıyor insandaki kahramanlık ihtiyacını gideriyordu.
            Ali örnektir, önder deÄŸildir. O yol göstericidir ve imam-ı mübindir.
            O’nun doÄŸum yıldönümünü Ali milletine ve bu on dört asır boyunca adalet ve hakkı aramada Ali’ye sığınan, zulme ve zalim güçlere karşı Ali’nin velayetini kendisine ÅŸiar edinip iÅŸkence ve kırbaç altındayken “Ali, Ali” diye inleyen tüm nesillere, Ali’ye her zamankinden çok daha fazla muhtaç olan bugünkü nesle ve aynı zamanda ÅŸu anda dünyanın dört bucağında hak, adalet ve iman için savaÅŸan insanlara mübarek olmasını temenni ederim.

            Yukarıdaki satırları okuyunca hemen Anadolu coÄŸrafyasının yetiÅŸtirdiÄŸi ozan, Pir Sultan Abdal hatıra geliyor. Onu aÅŸağıdaki satırları söylemeye cesaretlendiren acaba Åžiilerin bu söylemleri miydi diye düÅŸünmeden edemiyorsunuz. Ne diyordu Pir Sultan Abdal:
            Gafil kaldır ÅŸu gönlünden gümanı
            Bu mülkün sahibi Ali deÄŸil mi?
            Yaratmıştır on sekiz bin âlemi
            Rızıkları veren Ali deÄŸil mi?

            Ali Åžeriati malumdur ki genç nesillere konuÅŸma ve kitaplarıyla dinamik bir ruh aşılamada büyük mesafe kaydetmiÅŸtir. Bunu görmezden gelmek mümkün deÄŸildir. Hele ki Ä°nsanın Dört Zindanı gibi orijinal, sosyolojik ve psikolojik etkisi yüksek eserleri ve mesela Hac adlı muhteÅŸem çalışmasıyla, gerçek bir uyarıcı önder ve mümin olarak çıkar karşımıza. Lakin hemen arkasından bahsettiÄŸi zindana sanki bizzat kendisini kapatmaktan da geri durmaz. Dikkatle izleyen insanları bu hal ÅŸaşırtmaz da ne yapar? ÇoÄŸu kere devrim ile tarih ve kültürü kıyaslayarak, devrim lehinde adımlar atar. Tarih ve kültürün yarattığı körlük ve sağırlıklara dikkat çeker. Ama aynı çukura kendisini de attığından acaba habersiz midir? Ali ve Ebuzer’i her vesileyle tarih ve kültür üstü, neredeyse insanüstü olarak vasıflandırır. Ali adlı konuÅŸmalar kitabından bir alıntı daha yapalım:
            “Kur’an’ı biz indirdik, onu koruyacak olan da yine biziz” ayeti ile Allah, Peygamber’in risaletini, ekolünü, Kur’an’ın ve Ali’nin mensup olduÄŸu hak yolu korumayı garanti etmiÅŸtir.

            Evet, Anne Baba Biz Suçluyuz diyerek anne ve babalardan tevarüs eden çok katı ve koyu tarafgirliÄŸi kınarken ise sanki karşımızda baÅŸka bir Ali Åžeriati bulunmaktadır. Peygambere atfedilen mevzu bir hadis söylenmektedir; insanların said veya ÅŸaki olacağı, daha anne karnındayken belirlenir denilmektedir. Ali Åžeriati, ataların bu telakkisini eleÅŸtirir. Ana rahmine baÄŸlı olan dünya görüÅŸüne asla itibar etmez. Hatta daha da ileri giderek der ki: Diyorsun ki: imamlar masum ve metafizik kiÅŸilerdir. Allah’a bunlarla tevessül edelim… Adalet, özgürlük, insanlık ne olacak… Ben bu Ali’yi kendime önder kabul edemem. Ben nesnel ve insanların toprağından olan, benim gibi insan olan birinin önderliÄŸini isterim. Lahuti biri, insanın iÅŸine gelmez. DüÅŸmanını bir bakışla hamam böceÄŸine çeviren, bir gecede yedi yerde birden misafir olan birine uyamam.

            Onu okuyunca burada söylediklerinin ne kadar isabetli olduÄŸunu görmemek, kabul etmemek mümkün gözükmez. Ancak okumayı sürdürdüÄŸünüzde karşınıza birden tam bu eleÅŸtirdiÄŸi anne babası çıkar. Toplumunu sosyolojik ve itikadi yönden böyle saÄŸlam analiz eden adam gider, bu sefer yerine sanki bambaÅŸka birisi gelir yerleÅŸir. Vahdet-i vücut telakkisi hastalıktır diyen kendisidir. Ama Hz. Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve Zeynep’in masumiyetini, bu ailenin imamet hakkını, hem de ehli beytin ahrette ÅŸefaat edeceÄŸini delilsiz, dayanaksız bir ÅŸekilde, üstelik geleneksel Safevi ÅžiiliÄŸine uyarak savunan da kendisidir. Åžii olmadığım iftiradır diyerek mezhebiyle her zaman iftihar eden Åžeriati, Ebuzer katili Osman nefretiyle yaÅŸadım demekten de hiç çekinmez. Yani bütün ömrünü böyle bir nefretle kapatan bir insanın, nasıl hala büyük düÅŸünür kaldığına veya sayıldığına ÅŸaÅŸar kalırsınız.
            YaÅŸadığı dönemin Ä°ran’ında Ä°slâm adına konuÅŸulan ve yaÅŸanılanlar arasında Åžeriati, bütün bahsi edilen çeliÅŸkilerine raÄŸmen, yine de en sıhhatli ve isabetli iddiaların sahibi olarak gözükmektedir. Azami bir hüsnü zan besleyerek bütün bu tarafgir görüÅŸlerini, Safevi Åžiasını kısmen yumuÅŸatmak ve vasata çekmek maksadıyla yaptı diyebiliriz. Böyle aşırı bir iyimserliÄŸi hak edecek gayret ve samimiyeti mevcuttur. Gönül bunu her vakit yapmak istiyor, lakin gelin görün ki kimi yazdıklarını okudukça, kalp bir türlü onu makul ve maruf bulamıyor.
            Ömrünün son demlerinde yurt dışından çocuklarına yazdığı mektuplarda muhtemelen daha da romantikleÅŸen ÅŸair ve hatibimiz, Arap ve Türkleri kastederek, onlara anlatmalı ki Ä°ranlılar tarihin efendileri, başı dik aktörleriydi; KureyÅŸ halifesinin uÅŸağı olan vahÅŸi Türkler, gibi ifadeler kullanmaktan çekinmemektedir. OÄŸluna tavsiyesi Daima Müslüman ve Ä°ranlı kal. Åžiilik vazgeçilmez mezhep, beklenen Mehdi ise sonsuz bir iman ilkesidir. 

            Hayatının büyük bir bölümünde zuhurata tabi olarak sesli düÅŸünen Åžeriati, belki de bu sebepten ötürü, büyük çeliÅŸkiler içerisinde bir haleti ruhiye sahibidir. Ali Rahnema onu ÅŸöyle anlatıyor: Åžeraiti’nin haleti ruhiyesi med-cezir gibi iyimser direniÅŸ daveti ile kötümser güçsüzlük, boyun eÄŸme duyguları arasında gider gelir.

            Gün gelir tam bir put kırıcı olarak çıkar karşımıza. Sevinirsiniz iÅŸte bir muvahhit, hanif insan diye. Gün gelir Allahperest Marksist olur. Karl Marks’ın o meÅŸhur Din afyondur sözünü ÅŸerh ederken uyuÅŸturucu anlamında deÄŸil, aÄŸrı dindirici anlamında bir afyon olduÄŸu sonucuna varır. Bunu da kendi toplumundaki her ÅŸey Allah’tan, hikmetinden sual olunmaz, kadere iman, hayır ve ÅŸer Allah’tan gibi itikatların aÄŸrısını gideren bir ecza olarak görür. Ali alkolünü içmediÄŸi, Fatıma hummasına düÅŸmediÄŸi, Zeynep hülyasını seçmediÄŸi, Hasan ile Hüseyin üzerinden Osman’a kefen biçmediÄŸi, Ebuzer ile kendinden geçmediÄŸi zaman, cins ve mümtaz bir sosyolog, düÅŸünür, filozof, ÅŸair ve hatiptir. “Nasıl” diye sorup “niçin” diye sormayan gelenekçileri kınarken “Hayır”ı “evet”inden fazla olan dine yazıklar olsun diyen, biz doÄŸulular tümden geçmiÅŸe taparız diye ekleyen de kendisidir. Madem böyledir, peki hangi hakla aradan geçen bin beÅŸ yüz seneye raÄŸmen, hala o dönemlerin siyasal hadiseleri üzerinden itikat ve eylem belirlemeler; bu hangi akla hizmettir? 

            Devrimci, yenilikçi ve ıslahatçı görünümüne raÄŸmen onun ÅŸuur altını besleyen ana kaynak, yine ve hala maalesef bir çeÅŸit tarafgirlik yani Åžia ve imamet mitolojisi idi. Onun derslerini dinleyenlerin altlarındaki sandalyeyi unutacak kadar kendilerinden geçtiÄŸini söylüyorlar. Sistemle savaÅŸan, iflah olmaz, yılmaz bir asiydi o. Bazen sosyalist, bazen laik, bazen demokrat, bazen liberal, bazen ispritizmacı, bazen ruh çağıran, hatta bazen reankarnasyonu, Ayn’ül Kudat Hemedani’nin ruhunun kendinde yeniden hayat bulduÄŸunu savunan ve her zaman Müslüman bir karakteri vardır. Türbelere gidip aÄŸlayanlarla alay eder ama kendisi iyi bir medyumdur. Yahut böyle görünmekten zevk almaktadır.

            Ulema despotizminin toplumun zihninde dogmalar yarattığını tespit ederek onları dinin düzenbaz muhafızları olarak suçlar. Hakiki din ona göre topluma dair bir ideoloji ve sosyo ekonomik anlayış getirmeliydi. Oysa ÅŸimdiki sahte din ayin ve merasimlere boÄŸulmuÅŸtur. Ali Rahnema gibi ona Bir Ä°slâm Ütopyacısı mı demeli yoksa büyük çeliÅŸkilerin büyük adamı mı? Ali Rahnema’ya göre o birinci sınıf bir eklektik’tir. Yine onun tanımıyla Åžeriati Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Budist, Mazdeki, Sufi, Sapkın, Marksist, VaroluÅŸçu, Hümanist, Åžüpheci, Milliyetçi, Enternasyonalist’tir. Sanki Muhammed Ä°kbal’i incelediÄŸi Biz Ve Ä°kbal adlı eserinde, karşımızda mezhepler üstü, taassubun her türlüsünü yenmiÅŸ bir adam vardır. Åžöyle söyler: Peygamberin muhiti köÅŸeye çekilmiÅŸ abitler deÄŸil, mücahitlerdi. Åžimdiki zahit ve mutasavvıfların çoÄŸu Eflatun, Hıristiyanlık, ruhbanlık, Hind-Çin irfanından etkilenmiÅŸlerdir.
            EÄŸer toplumumuzun alın yazısını aÄŸartmak istiyorsak, bu ümmeti uyandırmak ve ölmüÅŸ cesedine ruh vermelidir. Ä°slâm’ı içine sokulan hurafelerden, yanlış inanç ve gerici öÄŸelerden arındırmalıdır. Hz. Ali’nin dediÄŸi gibi “dine kürkü ters giydirmiÅŸler, Ä°slâm’ın düÅŸmanlarla cihat ilkesini, Budist ve Hıristiyanların nefisle cihadına döndürmüÅŸler.”

            Dikkat edilirse yukarıdaki satırlar tasavvuf çevrelerinin pek sevdiÄŸi ve kimi âlimlerce uydurma olduÄŸu söylenen, küçük cihattan büyük cihada döndük, ifadesi taşıyan bir hadise dokundurmaktadır. Bunu da Hz. Ali’ye atfetmektedir. Elbet gelenekçi çevreleri hayli rahatsız edecek bir çıkıştır bu.
            Ä°nsanın en büyük özelliÄŸi kendisinden “haberdar” olmasıdır diyen Ali Åžeriati, acaba kendisinden ne ölçüde “haberdar” birisidir? Yeniden soracak olursak; kimdir o? Bu geniÅŸ hayalci zihnin sahibi, nihayet iflah olmaz bir çay ve sigara tiryakisidir. Öyle ki alışkanlıklarını kendini öldüresiye sürdürmekte ve bir türlü terk edememektedir. Elbette kendisine yaÅŸatılan iÅŸkenceli hapishane hayatının, bu tutumundaki rolü, ihmal edilemeyecek ölçüde büyüktür. 

            Ä°slâmÅŸinasi (Ä°slâmoloji) dediÄŸi cereyanın kurucu ideologu Ali Åžeriati, bu oluÅŸumda kâfirlerin bile bir yeri var demekteydi. Tiyatrocu, hiciv erbabı, ÅŸair, hatip, filozof, ressam, gazeteci, öÄŸretmen, enternasyonalist, materyalist, idealist, ispiritizmacı, modernist; bir insan nasıl bunların hepsi olabiliyor ve fakat hala Müslüman kalabiliyordu? Oluyordu iÅŸte. Bütün kusur ve eksiklere raÄŸmen, yalnızca Ä°ran Åžiileri deÄŸil, bütün dünya Müslümanları onun ÅŸahadeti sonrasında kendisine rahmet okumuÅŸlardı. Hiç kimse yukarıda sayılan sıfatlardan Müslümanlık hariç, hiç birisini ona tek başına yakıştıramazdı. Çünkü o, her seferinde zuhurata tabi kalarak sesli düÅŸünüyor, insanları da düÅŸünmeye davet ediyordu. DüÅŸünen insanın ise düÅŸünme esnasında mümin veya kâfirliÄŸi konuÅŸulamaz; bu ancak neticede, düÅŸüncenin vardığı menzilde ortaya çıkacak olan bir kimliktir.
            Ömrünün son demlerinde sigarayı alabildiÄŸine çoÄŸaltmıştı. Etrafında kendisini sevenler ve ailesi sigarayı bırakmasını, sıhhatinin bozulduÄŸunu söyleyip duruyorlardı. Onun cevabı tek ve netti: Sigara içmeyi deÄŸil, kibrit kullanmayı bıraktım. Çünkü artık aÄŸzında hiç sigara eksik olmuyor bir bitenin yerine yenisini o bitenin ateÅŸiyle yakıp avunmaya çalışıyordu.
            En baÅŸa dönerek ÅŸunları rahatlıkla söyleyebiliriz, Ali Åžeriati’nin eserleri Türkiye’de çevrilip yayınlanmaya baÅŸladığı tarihlerde, yani seksenli yıllarda, bir muvahhid damar çoktan kendine alan açmaya baÅŸlamıştı. Yani yeni nesillerin bilmediÄŸi, bilemeyeceÄŸi bir husus var ki Ali Åžeriati’nin söylemi, en azından Türkiye’nin her bölgesi bakımından bir ilk oluÅŸturmuyordu. Ancak onun yenilikçi ve ıslahatçı fikirleri, Türkiye’nin tevhid çizgisindeki Müslümanlarıyla elbette paralellik arzetti. Hayra alamet sayılması gereken bu benzerlik, yine Åžeriati’ye ait çeliÅŸkilerle bazen gürültüye gitmiyor deÄŸildi. Biz Müslümanların, ortaya konulan söz ve yazılar üzerinden, doÄŸrular Allah’a, yanlışlar bize aittir ÅŸeklinde bir örfümüz mevcuttur. Hepimizin kusurları vardır, olabilir diyerek, sözün sonunda bu sesli düÅŸünen, sadık, samimi ve cins düÅŸünüre Allah’tan rahmet diliyoruz.

ALÄ° ÅžERÄ°ATÄ° YAZISINDA
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1.      Ali Åžeriati Üzerine (Bir Oturum) Mehmet ÇaÄŸlar; Ä°brahim Kozak; Mustafa Tahir. Bir Yayıncılık, Eylül 1984 Ä°stanbul.
2.      Hacc; DüÅŸünce Yayınları, Türkçesi: Fatih Selim. Mayıs 1980 Ä°stanbul.
3.      Medeniyet ve Modernizm; DüÅŸünce yayınları, Türkçesi: Fatih Selim; Abdurrahman Arslan, Aralık 1980, Ä°stanbul.
4.      Öze DönüÅŸ, Åžafak Yayınları, Çeviri: Kerim Güney, Mayıs 1985, Ä°stanbul.
5.      Biz ve Ä°kbal, Burhan Yayınları, Türkçesi: Ergin Kılıçtutan, Mayıs 1984, Ä°stanbul.
6.      Yarının Tarihine Bakış, Akabe Yayınları, Çeviren: Orhan Bekin, Eylül 1987, Ä°stanbul.
7.      Anne Baba Biz Suçluyuz, Seçkin Yayıncılık, Tercüme: Kerim Güney, AÄŸustos 1987, Ä°stanbul.
8.      Sanat, Åžura Yayınları, Çevirenler: Ejder OkumuÅŸ; Åžamil Öcal; Said OkumuÅŸ, 1997, Ä°stanbul.
9.      Papa ve Marks Olmasaydı, Aylık Dergi Yayınları, Çevirenler: Ali Ä°skender; Sabahattin Yakın, Nisan 1983, Ankara.
10.    Kevir, Fecr Yayınları, Türkçesi: Muhammed Nayif Åžayir, 2. Basım Haziran 1998, Ankara.
11.   Muhammed Kimdir, Fecr Yayınları, Çeviren: Ali SeyidoÄŸlu, 1988, Ankara.
12.   Ali Åžeriati, Ali Rahnema, Kapı Yayınları, Çeviren: Zehra Savan, Haziran 2006, Ä°stanbul.
13.   Ä°nsan, Fecr Yayınları, Tercüme: Dr. Åžamil Öcal, Nisan 2008, Ankara.
14.   AÅŸina Yüzlerle, Fecr yayınları, Tercüme: Davut Duman, Kasım 2007, Ankara.
15.   Ali, Fecr Yayınları, Tercüme: Alptekin DursunoÄŸlu, Kasım 2008, Ankara.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 05-12-2012 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111414564 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net