-Peki öÄŸretmenim, GüneÅŸ nereden kopmuÅŸ diye bir soru yöneltmiÅŸ. Bu soruya cevapta aciz kalınca öÄŸretmen, babamın yanına gelip ÅŸöyle bir kulağını kıvırarak ona unutamayacağı bir ÅŸamar patlatmış; hem de hemen orada, sınıfın ortasında...
ArkadaÅŸları arasında böylesine küçük düÅŸürülürken babam o gün okulu terk etmiÅŸ ve bir daha da semtine uÄŸramamış. ÖÄŸretmen böylece -o zaman çocuÄŸu zoraki olarak ailenin ve kendi tercihinden mahrum bırakma zorunluluÄŸu da olmadığından- babamı daha çocukken bize, yani toplumumuza bağışlamış, hediye etmiÅŸ…
Sanırım bu onursal deneyim babamda -bir de kökleÅŸen bir itiyat empozesiyle- odur budur topluma ve muhitine empoze edilen sloganik kliÅŸe anlatımların sığlık ve sefaletini gören ve gösteren bir refleks de kazandırmış…
Günlük yaÅŸamında ve eserlerindeki -iddialara ve iddialarına devamlı kaynak ve mantıki dayanak arayan bilinçli itiyadının- bilinçaltı saiki buydu sanıyorum…
Bu bilinçaltının ona empoze ettiÄŸi ve kazandırdığı bir güzellik de -sanıyorum- fikri derinlik ve ilmilik arayışı olmuÅŸtur. Babamdaki bu kalite ve ilmilik gayretinin cüz’ünü -çokları ülke gemisinin kaptan köÅŸküne taşınan- deÄŸme ünvanlı tayfada bulamazsınız. Yani: babamdaki -düÅŸünsel konulardaki- kalite arayışını, sair göstermelik, yaldızlı ve tantanalı caka satıcılarda bulmak mümkün bile deÄŸildir.
xxx
Gariptir ki, kendi okulu ve okumasıyla ilgili bu hatırasını naklettiÄŸim babam, benim sonuna kadar okullu olmamın da müsebbibi ve kendiliÄŸinden garantörü oldu.
Bir gün Malatya’nın “en havalı ve asortik”okulu, Sümer İlkokulunun 5. sınıfından, okulu asarak havai arkadaÅŸlarla –havai bir zevk için, havai ÅŸekilde gezinmek üzere- ÅŸehir merkezine (çarşıya derdik biz ona) kaçtım. AkÅŸam eve geldiÄŸinde neÅŸeyle babamı karşıladım ve kucağına atladım. Önce sevgime mukabele eder gibi durdu ama hemen ardından “seninle görülecek bir hesabım var” deyip acaip bir tokat patlatarak okuldan ÅŸehre izinsiz kaçışımın hesabını sordu. O dayağı hala unutamıyorum; hala hatırlıyorum. Bir daha rasgele keyfiliÄŸe kaçar mısın okuldan!... Hala okutmasa da okutuyormuÅŸ gibi yapan yerlerde hayali olarak dolaşıp duruyorum iÅŸte…
Ve ben okudum: ilkokulu bitirdim, ortayı-Liseyi geçtim, Fakülteyi bitirdim; yurt içi ve yurtdışında master programları takip ettim. İngiltere’de lisan öÄŸrendim; güya… Çoklarının gıbta edebileceÄŸi –benim de o çaÄŸlarda çok önemli olduÄŸunu zannettiÄŸim- bürokratik görevlere geldim. Helsinki’de, Roma’da, İsviçre’de, İrlanda'da uluslar arası sempozyum ve kongrelere katıldım. Avrupa ülkelerinden transit geçtim… Bu gün bir ikisi önemli bürokratik ve siyasi görevlerde kendilerini çok önemli zanneden insanların okuyup –belki de- “adam olmalarına” kapı da açtım…
Bu vetire içinde anti parantez söyleyeyim ki ikbale ulaÅŸmış “dinci dünyaperestler"den hiçbir karşılık görmedim ama komplekssiz, temiz “mümin” nitelikli insanlardan oldukça iltifat da aldım.
xxx
İşte, ÅŸimdi burada duraksayarak, “ilkokul” bile okumamış, hayat mektebinin ordinaryüs profesörü babamla beni kıyaslayarak bir önemli mesaj vermek istiyorum; EÄŸitime dair…
Bu mesajımda okullarımıza, rasyonel yaklaşımlara, yabancı hayranı bakışlara ve hayatın gerçek anlam ve deÄŸerlerine dikkat çekmek istiyorum… Åžu –insanları verimli öÄŸrenme çaÄŸları geçinceye kadar- lisansız ve mesleksiz bırakan eÄŸitim dedikleri ÅŸeyin de -bizim Raci Durcan kardeÅŸimizin anlatımıyla- zorunlu anlamsızlığına dikkat çekmek istiyorum:
Yani, bu mukaddimeden sonra babamın ve babamla ben gibilerin –özetle- tenkidi bir tahliline geçebilirim:
Yukarıda da söylediÄŸim gibi babam: ilkokuldan terk bir terzi idi. Ama benim gibi yurtdışı eÄŸitimli, -müÅŸterisi olan- makam sahiplerine hep yol, doÄŸru yolu gösterdi; onları yanlışlarından doÄŸruya yönlendirmek istedi. Merhum TürkeÅŸ’le, Özal’la, Ecevit’le, kısmen de Sn. Demirel ve Bölükbaşı gibilerle -dostluk içindeki telkinleriyle- iyiliÄŸe de yol ve kapı açmak istedi.
xxx
Babam Devlet’ten bir kuruÅŸ (sübvansiyon) almadan bir esnaf olarak habire çalıştı ve üretti; helal kazandı, Devletten maaÅŸ alanları da vergileriyle habire besledi büyüttü. DüÅŸünün ben hala Devletten aldığım küçük bir meblaÄŸ tazminatla onun gibilerin verdiklerinden tüketim zevkini yaşıyorum…
Babamı babam yapan rahmetli ve çok dirayetli anamdı.O’nun, anamın, O’nu hür ve fütursuz yapan tavrı ve takviyesi olmasaydı, bu derece iyi sonuç alabilir miydi; bilmiyorum... Evlenmelerinin hemen akabinde askere giden babamın geride bıraktığı bütün yükleri taşıyan hep anam oldu. Babamın gaile ve çocuklarından tasarruf ettiÄŸi enerjisini düÅŸünsel faaliyetlerine ayırmasına imkan ve huzur veren o rahmetli anamdı…
xxx
Dedemin teÅŸhisi babamı iyi tarif ediyor: Hayali bir sahnede en küçük çocuÄŸu M. Mesut Çekmegil’in aÄŸzına ÅŸiirli ifadelerle: “Koy bir insan da yaÅŸasın, yok mu bir insancı hiç/ Hür düÅŸün: dinci, vatancı cümle bi-mana bana” mısralarını koyan dedem, babama ise: “Mekteb-i tab’ım füyuzat dersini talim eder/ Kendi derdi gönlümün billah gelmez yadına…” diye söyletir...
Ben ise o ortamda daha kundakta bir bebek iken: “Ayrı gayrı bilmezem her zerre bir ayinedir/ Bir gelir bunda müsemma ile her esma bana…” diyebilmiÅŸim nasıl olmuÅŸsa, hayali dünyasında…
xxx
Babamı en çok seven üç kiÅŸi sanıyorum: Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu, Åževket Başıbüyük ve Bilal Sürgeç kardeÅŸlerim beyefendilerdir. Üçü de anısına muhteÅŸem üç kitap yazdı. Sırasıyla: “Bilge Terzi”, “Büyük DoÄŸu’nun Son kalesi, M. Said Çekmegil” ve “Bir Åžehri Åžekillendiren Adam: M. Said Çekmegil” baÅŸlıklı üç kitap yayınladılar... Hakkında yazılan sair yüzeli sayfalık kadar orta boy bir kitap dolduran makalemsi yazılar da, babamın saÄŸlığında, “Çekmegil’in Eseri Neyi Anlatır” baÅŸlığıyla unutulmaz bir anı olarak saÄŸlığında zaten yayınlanmıştı…
xxx
Babamın hayatında deÄŸer verdiÄŸi ilkeler içinde baÅŸ kriter ölçü, Nida dergisinin -Babamın hatırasına yayınlanan özel bir sayısında, -hem de kapaktan kerametle-: karmaşık yollar içinde: “Hak: bir tektir"; "O’na götüren tarik de Bir tektir…” ÅŸeklinde belirtilmiÅŸti...
Almanya EÄŸitim ataÅŸemiz Ercan Arslaner kriter’de yayınlanan bir yazısında -hatırasını tazizen- O’nunla Alman düÅŸünür Bertolt Brecht arasındaki benzerliklere dikkat çekmiÅŸti..
Yazılarını her sayısında muntazaman yayınladığı kriter dergisini merhum Alaadin Kürün yayın hayatına geçirmiÅŸti… Bu dergi Kültür Bakanlığının bütün kütüphanelerinde mevcuttur sanıyorum halen...
O’nun “Kriter”i, hala onun hatırasına kadirbilir torunları Melike Tanberk ve Fatih Zeyveli tarafından gündemde ve ayakta tutulmakta…
xxx
Anılarım içinde Sn. Bülent Ecevit’le ilgili olanı calib-i dikkattir: Malatya’yı bir ziyaretinde -yanlış hatırlamıyorsam protokol icabı ziyaret ettiÄŸi- Faik TÜRÜN paÅŸamız Sn. Ecevit’e, “dikkate deÄŸer bir mütefekkir” olarak babamla tanışmasını tavsiye eder… Sn. Ecevit, bütün mahalli parti ileri gelenlerinin muhalefetine raÄŸmen -onları da yanına alıp- “kendilerine muhalif bile olsalar” böylesi düÅŸünürlerden uzak kalmamaları tavsiyesinde bulunarak, babamın terzihanesine ziyarete gider. Yarım saat kadar ekonomi ağırlıklı tartışmadan sonra Sn. Ecevit: Malatya’dan sonra ilk uÄŸrak yeri -siyasi çevrelerde- meÅŸhur Adana mitinginde o meÅŸhur “Ortanın solu, Muhammed’in yolu”sloganını deklare eder ama kısa bir süre sonra Ankara’dan gelen bir uyarı ile bu sloganı terk etmek zorunda kalır…
Merhum Ecevit’in Mevlana’dan muktebes ÅŸu dizeleri de calib-i dikkattir. Diyor ki, 1976 yılında yayınladığı “Åžiirlerim” kitabında:
“Canım tende oldukça Kur’anın kölesiyim/ O seçkin Muhammed’in yolunda ölesiyim/ Herkim bu sözden baÅŸka bir söz söylerse benden/ Hem ondan üzülürüm hem o sözü diyenden…”
Babamı merhum “Mehmet efendi”yle tanıştıran Merhum Özal imiÅŸ. Babam, oÄŸluyla -benle ilgili önemli ve tek bir- ricasını –onu parçalamak isteyen kartlaÅŸmış kurtlardan koruma ricasını- ilgi ve imkanına raÄŸmen kulak ardı eden BaÅŸbakan Turgut Özal’la sanki biraz dargınlaÅŸtı sanıyorum… Ölümü üzerine yazdığı ve kriter siteme panel dergisinden iktibas ettiÄŸim bir yazısı sanki bunu da biraz, zikretmeden, terennüm eder gibiydi…
xxx
Babam geride pek çok eser bırakıp gitti. Hatırasına, Nida özel sayıda yazı yazan torun damatlarından Raci DURCAN bey’e göre babamın en önemli eseri ben; Selami Çekmegil imiÅŸ… Ama eserleri arasında baÅŸkalarınca benim esamem bile okunmaz nedense…
xxx
Åžimdi artık ondan –kendisini tarif eden- kriter’den üç dört aktarımla konuÅŸmamı kesiyorum:
“Tahassür”ü:
“Su sesi çaÄŸlardı kulağımızda
“Borularda akıp gitti
“Para sesi vardı cüzdanımızda
“Kağıtlar yerini aldı, bitti...
“Bir ses daha vardı
“İliklerimize kadar akardı
“Alkole buladılar
“Mikrofonlar eritti...
“Lahuti bir naÄŸme eserdi
“Dünyamızda
“Onu ÅŸükürsüzlük yedi bitirdi...
“Pekmez köyde varsa var
“Pal parmağı uzunda
“Küheylan atlar artık antika
“EÅŸeÄŸin arkadaÅŸlığı Barış Manço'da
“GöÄŸü uçaklar,
“Denizi torpidolar,
“Yeri fabrikalar öÄŸüttü...
“Mekanik bir dünya geldi
“Tabii dünyamızı itti...”
“KomÅŸu Müezzin kardeÅŸi”nden Åžikayeti:
Uykunun en tatlı saatlerinde
Nedir minareden ilan ettiÄŸin
Namaz uykudan hayırlıdır dersin
Ah bu gerçeÄŸi bir bileydin...
Gecenin bittiÄŸi bu saatlerde
Nedir avaz avaz seslendiklerin
Bilir misin neler neler söylersin
Ah söylediklerini bir bildireydin...
Seherin başladığı bu saatlerde
Nidan Allah-ü ekber Allah-ü ekber
Allah en büyüktür diye haykırıyorsun
Ama minareden inince
BaÅŸka baÅŸka büyükler arıyorsun...
Her sabah erken erken
Allahtan baÅŸka ilah yok derken
Neden kafadaki putları kıramıyorsun
Başkalarını uyarırken
Sen bir türlü uyanmıyorsun...
Günde beÅŸ vakit fezaya
Allah elçi yolladı diye ÅŸahitlik edersin
Ama müÅŸrik salonda çocuklarına
“Sakın inanma o bir çöl bedevisidir”
DendiÄŸinden bihabersin...
Haydin namaza namaza diyorsun
Hangi namaza dostum
Ölen gayretlerimizin namazına mı
Yoksa sen bir jimnastik mi istiyorsun...
Eğer mescide topladıkların
Cemaat olup ta namaz kılsaydı
Kıldığı namazı bir anlasaydı
MüÅŸrikler hakim olur muydu dünyana
Putçular bir yana devrilirdi
Putlar bir yana...
İmamını tanımayan imamlar
Namazdan niyazdan sözden ne anlar
BeÅŸ vakit namazda doÄŸru yol ister
Aman sapıklardan olmayalım der
İşte o kadar bu istek
Namazla baÅŸlar namazla biter
Yalanlar, yalanlar, yalanlar…
Resulullah’ın makamında olduÄŸunu düÅŸün imam!
Sahabe gibi muti ol imama Cemaat!
Bilal-i HabeÅŸi’nin yerinde bulunduÄŸunu unutma Müezzin!
Allahtan baÅŸka kurtarıcı tanıma Müslüman!
Kur’andadır dosdoÄŸru yol ey insan!
Bu içten sözlere inan, inan, inan…
Umudu:
Şehit ekili toprak altından
YemyeÅŸil filizler beliriyor;
GüneÅŸ yeniden doÄŸmak için ufuktan
Tunç renklerini dökerek batıyor...
Çırpınıp duruyor ipek kanatlı kelebek
Aynalarda yıkanıyor bir melek
BoÅŸuna gitmedi olanca emek
Kentten uzakta bir çoban karışan saçlarını tarıyor…
Kulak ver arzın kalbine
Umutlar taşıyor baksana ahengine,
Sen hayale dalma da yine
Dünya afakı aydınlatmak için yanıyor...
Bu kadar yağmur duası boşuna mı
Çakan ÅŸimÅŸekler altında biriken gözyaÅŸlarımız yağıyor.
Bir çocuk gelecek günlerden habersiz
Ağlıyor!..
Ve Uyarısı:
Yarım yüzyıl kadar evveldi
Malatyaya bir madam geldi
Eli yüzü düzgün
Ne kördü ne keldi
Fal bakar gümüÅŸ para alırdı
MüÅŸterileri kuyrukta seldi
Fincana falan deÄŸil
Bakıp laflar söylediÄŸi avüç içi tek eldi.
GelmiÅŸten geçmiÅŸten haberler verir
Adamı ya güldürür ya üzerdi
Falın haram olduğunu nereden bilsin
İli dini başka bizden değil, eldi.
Kendisi gavurdu ama
Bazı sözleri güzeldi
Vallahlı billahlı hatunlara
Åžöyle nasihat ederdi
Siz rabbinizi ne kadar da çok
Ne kadar da şuursuz anıyorsunuz
Bir kere ÅŸuurla Allah demek
Bin kere ÅŸuursuzluÄŸa yeter derdi.
Ben çocuktum o zaman
Cazip gördüÄŸü kalabalıktan
Çokça para alıp gitti...
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.