25-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Çeviriler arrow Genel arrow MUHTAÇ BÄ°R DOST
MUHTAÇ BİR DOST PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 25
KötüÇok iyi 
Yazar Somerset Maugham - M. Selami ÇEKMEGÄ°L   
27-07-2005
Image
Kendi Kalemlerinden Batılı Tiplemeler -1
Somerset Maugham’dan:
Çeviren M. Selami ÇEKMEGÄ°L

MUHTAÇ BÄ°R DOST

Otuz sene var ki etrafımdaki insanları tanımaya çalışıyorum. Onlar hakkında fazla birÅŸey bilmiyorum. Sadece yüzünü inceleyerek bir hizmetçi tutmaktan kaçınırım. Ama tanıdığımız insanları çehrelerinden deÄŸerlendirir, çene ÅŸekli, gözün bakış tarzı, ve ağız hatlarının biçiminden hükümler çıkartırız. Bu nevi hükümlerimizde isabetlerimizin yanılmalarımızdan fazla olduÄŸunu sanmıyorum.

Roman ve piyeslerin genellikle hayata yabancı olmasının sebebi, yazarlarının –belki de böyle gerektiÄŸi için- kahramanlarını, düÅŸünüÅŸ ve davranışları bakımından bir bütün olarak yaratmalarıdır. Yazarlar, kahramanlarını çeliÅŸkiler içinde göstermeye pek cesaret edemezler. Zira o zaman avama hitap edemezler. Ne var ki, gerçekte büyük çoÄŸunluÄŸumuz, bir takım  insicamsız  deÄŸerler manzumesiyiz. Mantık kitaplarında, sarı rengin tüp biçimli, ya da minnet duygusunun havadan ağır olduÄŸunu söylemenin mantıksızlık olacağı söylenir. Ama insanoÄŸlunun’ben’ini teÅŸkil eden manasızlıklar içinde bazan sarı renk bir at ile araba ve minnettarlık, önümüzdeki haftanın ortası olabiliyor. Ä°ÅŸte bu yüzdendir ki, kim bana tanıştıkları ÅŸahıslar hakkındaki ilk intibalarının daima doÄŸru çıktığını söylese inanmam...

Bu gibiler ya idraksiz veyahut cahildirler. Kendime gelince, insanlarla daha uzun süreli münasebetlerim beni daha fazla hayretlere sevk ediyor. Benim en eski arkadaÅŸlarım, karakterleri hakkında hiç bir ÅŸey bilmediÄŸimi söyleyebileceÄŸim kimselerdir.

Bu sabahki gazetelerden Edward Hyde Burton’un Kobe’de vefat haberini okuyunca bu düÅŸünceler aklıma geldi. Burton tüccardı ve uzun senelerdir ticretini Japonya’da sürdürüyordu. Onu çok az tanıyordum ama, bir defasında beni oldukça hayrete düÅŸürecek bir ÅŸey yapmıştı. Hadiseyi kendi aÄŸzından dinlememiÅŸ olsaydım onun böyle bir hareketi yapabileceÄŸine asla ihtimal vermezdim. GörünüÅŸ ve hareketleri muayyen bir karakter intibaını uyandırdığı için olay daha da ÅŸaşırtıcı oldu. “Ä°ÅŸte” derdiniz, “eÄŸer saÄŸlam karakterli biri varsa o da Burton’dur” . Burton l.60’ı pek fazla geçmeyen boyu, kır saçı, oldukça buruÅŸuk kırmızı bir yüz ve mavi gözleriyle zayıf ve ufacık bir adamdı.

Kendisini tanıdığım sıralar altmışında olmalıydı. Daima mevkiine ve yaşına uygun gösteriÅŸsiz ama muntazam giynirdi.

Büroları Kobe’de olmasına raÄŸmen, Burton sık sık Yokohoma’ya inerdi. Bir defasında orada, gemi beklerken, birkaç gün geçirmem icap etmiÅŸ ve British Club’ta Burton’u bana tanıştırmışlardı. Beraberce briç oynadık. Briç'i güzel ve cömertçe oynuyordu. Ne oyun sırasında ve ne de sonra içki içerken fazla konuÅŸmadı ama, söyledikleri makuldü. Zarif ve tatlı bir nükte sahibiydi. Klüpte sevildiÄŸini ve ayrıldıktan sonra iyi briçcilerden biri olduÄŸunu öÄŸrendim. Tesadüfen ikimiz de Grand Hotel’de kalıyorduk. Ertesi gün beni yemeÄŸe davet etti. Yemekte, yaÅŸlıca, ÅŸiÅŸman ve güleç yüzlü karısı ve iki kızıyla tanıştım. Beraberlik ve sevgiye dayanan bir aile olduÄŸu aÅŸikardı. Burton’da bana ençok tesir eden hassa, ÅŸefkati idi. Latif mavi gözlerinde hoÅŸnutluk veren birÅŸeyler vardı. Kızgınlık esnasında yükselteceÄŸini tahayyül edemeyeceÄŸiniz sesi kibar, tebessümü müÅŸfikti. Ä°ÅŸte gerçek insan sevgisinden dolayı sizi cezbeden bir adam... Burton’un cazibesi yanında tiksindirici hiçbir ÅŸeyi yoktu. Kağıt oyunlarından ve kokteylini yudumlamaktan zevk alır, çeÅŸnili bir hikayeyi maksada uygun bir ÅŸekilde anlatabilirdi. GençliÄŸinde atletizmle meÅŸgul olmuÅŸtu. Zengindi ve parasını kuruÅŸuna kadar kendisi kazanmıştı. Onu sevmenizin bir sebebi, çok küçük ve zayıf olması, ve himaye hissiyatınızı uyandırması olduÄŸunu zannediyorum. Karıncayı ezmeye tahammül edemeyeceÄŸini hissederdiniz.

Bir ikindi vakti, Grand Otelin salonunda oturuyordum. Bu, mahut  depremden önce idi ve salonda deri koltuklar vardı. Pencerelerden liman bütün kalabalığı ile ayaklar altında idi. Liman Vancouver, San Fransisko veya Shanghay, Hong Kong ve Singapour yoluyla Avrupaya giden büyük yolcu gemileri,menzili belirsiz ÅŸilepler, parlak rentkli yelkenleri ve kalkık arkaları ile “Junk”lar ve sayısız “Sampan”larla doluydu. Manzara, iÅŸlek ve canlı olmasına raÄŸmen, nedendir bilmiyorum, ruha ihÅŸirah veriyordu. Ona eriÅŸmek için sanki kolunuzu uzatmanız kafi idi.

Biraz sonra Burton salona girdi ve gözleri ile beni aradı. Sonra yanımdaki sandalyeye oturdu:
“Bir içkiye ne dersiniz?..”

Ellerini çırparak garsonu çağırdı ve iki ÅŸampanya ısmarladı. Garson içkileri getirirken sokakta geçen biri beni görünce el salladı. Ben başımla selamını alırken Burton:
“Turneri tanıyor musunuz?” dedi.
“Kulüpte tanıştık; gurbetçi olduÄŸunu söylediler.”
“Zannederim, buralarda onun gibileri çoktur.”
“Ä°yi briç oynuyor”

“Gurbetçiler genellikle böyledir. Burada geçen sene biri vardı, tesadüf bu ya, adaşımdı. Åžimdiye kadar rastaladığım briçcilerin en iyisi idi. Bilmem kendisine Londra’da  rastladınız mı? Adı Lemy Burton’du. Öyle tahmin ediyorum, pek çok tanınmış briç kulübünün üyesi idi.”

“Ä°sim bana aÅŸina gelmiyor.”
“OlaÄŸanüstü bir kağıt oyuncusuydu. Sanki kağıtlara karşı bir sevk-i tabiisi vardı; ürkütücü bir sevki tabii... Onunla epey oynamışımdır. Bir süredir Kobede bulunuyordu.”

Burton ÅŸampanyasını yudumladı. “Aslında bu oldukça tühaf bir hikaye” dedi. “Kötü biri deÄŸildi; onu severdim.Daima temiz ve şık giyinirdi. Bir bakıma kıvırcık saçları, pembe beyaz  yanaklarıyla yakışıklı sayılabilirdi. Kadınların oldukça hoÅŸuna giderdi. BaÅŸkalarına zararı yoktu. Sadece havai idi. Bu meyanda, çok tabii, içerdi. Aslında gurbetçiler hep böyledir. Üç ayda bir kendisine para gelir ve kağıt oyunlarıyla buna biraz da kendisi katkıda bulunurdu. Benim epeyce paramı aldı.”

Burton, dostça gülümsedi  Tecrübe ettiÄŸim için biliyorum, briçte letafetle ve cömertçe para kaybedebiliyordu. Çenesini ince eliyle sıvazladı; elinin üzerindeki damarlar kabarmıştı ve eli sanki ÅŸeffaftı.

“Herhalde bu yüzden meteliksiz kaldığı zaman ve biraz da adaşım olması hasebiyle bana gelmiÅŸ olsa gerek. Birgün büroma gelerek benden iÅŸ istedi. Oldukça ÅŸaşırmıştım. Bana evinden artık  para gönderilmediÄŸini ve çalışmak istediÄŸini söyledi. Yaşını sordum...”

“OtuzbeÅŸ” dedi.

“Peki, ÅŸimdiye kadar ne gibi  iÅŸler yaptınız?”
“Pek birÅŸey yapmadım” dedi.
Gülmeden edemedim.
“Kusura bakma, ÅŸu anda birÅŸey yapamam” dedim. “Åžöyle bir otuz beÅŸ sene sonra gelip beni gör, o zaman birÅŸeyler düÅŸünürüz.”

OlduÄŸu yerde kalakalmıştı. Rengi de üçmüÅŸtü. Bir lahza tereddüt ettikten sonra, bir süredir kağıt oyunlarında ÅŸansının yaver gitmediÄŸini söyledi. Briçle iktifa etmeyip pokere baÅŸlamış; onda da kaybetmiÅŸ, meteliksiz kalmıştı. Otel ücretlerini de ödeyememiÅŸti. Otelciler artık veresiye kalmasına müsaade etmiyorlardı. Durumu feci idi. EÄŸer bir iÅŸ bülamazsa, intihar etmekten baÅŸka çaresi yoktu.”

“Bir müddet ona baktım. Feci durumunu görebiliyordum. Ä°çkiyi mutad dozundan fazla içmekteydi ve elli yaÅŸlarında gösteriyordu. Kadınlar onu bu haliyle görselerdi pek beÄŸenmezlerdi.”

“Peki kağıt oynamaktan baÅŸka birÅŸey bilmez misin?’ diye sordum.”
“Yüzmeyi bilirim’ dedi.”
“Yüzmek mi?”
Kulaklarıma inanamamıştım, öylesine sersemce bir cevaptı ki...
“Üniversite takımında yüzerdim...”

“Ne demek istediÄŸini bir nebze olsun anlar gibi oldum. Üniversitedeki tali baÅŸarılarıyla öÄŸünen pek çok kimseye rastlamıştım.”
“GençliÄŸimde ben de iyi bir yüzücüydüm” dedim.

“Birden aklıma birÅŸey gelmiÅŸti...”

Hikayesine ara vererek Burton bana döndü.  “Kobe’yi biliyor musunuz?” diye sordu.

“Hayır” dedim. “Bir defasında uÄŸramıştım ama sadece bir gece kaldım”
“O halde Shioya klübünü bilmezsiniz Delikanlılık çağımda oradan baÅŸlayarak gemici feneri önünden dönmüÅŸ ve Tarumi koyuna kadar yüzmüÅŸtüm  Mesafe üç milden fazladır ve fener civarındaki akıntıdan ötürü yüzmek zordur. Neyse, genç adaşıma hadiseyi anlattım ve kendisinin de bu mesafeyi yüzmesi halinde iÅŸ vereceÄŸimi söyledim.”
“Hüsrana uÄŸradığını görebiliyordum. ‘Yüzücü olduÄŸunu söylüyorsun’ dedim.”
“Durumum iyi deÄŸil’ diye cevapladı”.
“Bir ÅŸey söylemedim. Umursamazlıktan geldim. Bir an bana baktı ve “kabul” kabilinden başını salladı”:
“Pekala’ dedi. ‘Ne zaman yüzmemi istiyorsunuz?”
“Saatime baktım. Onu biraz geçiyordu:
“Yüzme süresi bir saat bir çeyreÄŸi pek geçmez sanıyorum. Yarımda arabamla  Koy’a gelip seni bulurum. Sonra kulübe götürürüm, üstünü deÄŸiÅŸtirirsin, sonra da beraberce öÄŸle yemeÄŸi yeriz.”
“Oldu” dedi.

“El sıkıştık; kendisine iyi ÅŸanslar diledim ve ayrıldım O sabah iÅŸlerim çok sıkışıktı. Dolayısıyla, Tarumi koyuna yarımda ulaÅŸmak için epey  zorluk çektim. Ama acele etmeme gerek yokmuÅŸ;  zira  Burton ortalıkta görünmedi...”

“Son anda vaz mı geçti yoksa” diye sordum.

“Yoo, vazgeçmedi. BaÅŸlamasına baÅŸlamıştı ama sefahat ve içki onu yıkmıştı. Fener civarındaki akıntılar onun üstesinden geleceÄŸi cinsten deÄŸildi. Cesedini üç gün sonra bulabildik.”

Bir an birÅŸey söylemedim. Adeta bir ÅŸok geçirmiÅŸtum. Sonra Burton’a ÅŸu soruyu sordum:
“Ona böylesi ÅŸartlı bir iÅŸ teklif ettiÄŸinizde boÄŸulacağını biliyor muydunuz?”
Gülümser gibi yaptı ve bana o nazik ve riyasız mavi gözleriyle baktı. Eliyle çenesini kaşırken:
“Åžey” dedi, “ O sıralar büromda verilecek iÅŸ yoktu da...”


Somerset Maugham’dan:
Çeviren M. Selami ÇEKMEGÄ°L

Yorum
Bizimkiler farklı mı?
Yazar Melitenli açık 2009-10-06 06:12:27
Yazar batılı tiplemeler diye başlığa bir ilk değerlendirme koymuş. Bizim köşebaşını tutmuşlarımız farklı mı sanki!..
hello
Yazar marlon açık 2009-10-10 15:38:44
bu yazıyı okuyunca aklıma ilk evvela yarım ağızlarıyla hello,how are you? deyince yere göğe sığdıramadığımız küçük çocuklarımız geldi...belki imparatorluğun yıkılış yıllarında avrupadan damızlık erkek getirme fikirlerine kadar gelip dayanan bu aşağılık duygusu,özentilik o yıllarda bir nebzede olsa makul karşılanabilirdi.Ama 21.yüzyıl Türkiyesinde kendi fesahetini kendi ağzından beyan eden bir avrupa karşısında halen özenir bir pozisyonda olmanın açıklanabilir tutarlı bir yanı olduğunu düşünmüyorum...selam ve dua ile...

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 15-12-2009 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111671121 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net