(Server Vakfı’nda Bir Sohbet)
M. Selami Çekmegil Efendim, hepinizi saygıyla ve en
derin, içten sevgiyle selamlıyorum. TeÅŸekkür
Ediyorum; buraya kadar ÅŸeref verdiniz ve ben de ÅŸereflenmiÅŸ
oldum.
Çünkü bu kadar kıymetli arkadaÅŸ içerisinde konuÅŸmak bir
mazhariyettir.
Åžimdi konuya baktığımız zaman öyle fikri derinlikli olarak hangi
alana
girebiliriz; insan kestiremiyor. Ancak, Sayın Vakıf Başkanı Mehmet
Ali
Bulut, 'bir sohbet yapacağız' dedi... Ve sohbet te, çok güzel bir
ÅŸey...
İnsanların anlaşmasına kaynaşmasına en uygun ortamlardan bir
tanesi. Zaten, sohbet büyük hareketlerin de ön habercisi...
Peygamberimizin arkadaşlarının ashab ismiyle ululanması O'nun
sohbetinde
bulunmuÅŸ olmalarından geliyor. O itibarla, sizinle böyle bir sohbete
katılmak
benim için büyük bir zevk oldu; sizlerle beraber olduÄŸu için...
Sizlerle
beraberden kastım fikri değerlere itibar ettiğinizden dolayı; yani
günlük ekmek peÅŸinde koÅŸan insanların ötesinde fikri boyuta
yönelen ve onu arzulayan arkadaÅŸ grubu olduÄŸunuz için; bundan
kıvanç duyuyorum. Ve böyle bir sohbetin çok deÄŸerli olacağını
düÅŸünüyorum. Aramıza gelseydi çok sevinirdim, bir ÅŸair
arkadaÅŸ,
Malatyalı bir kimse için, akrostiÅŸli bir ÅŸiir yazmış; sohbeti ifade
Ederek... Ama, akrostiÅŸ ÅŸiirin birinci harfleri deÄŸil; -genellikle ÅŸairler
birinci
harflerle atıf yaptıkları insanı telmih ederler- bu öyle deÄŸil... Bu
ÅŸiirin ikinci
kelimelerinin baÅŸ harfleri akrostij teÅŸkil ediyor. Onu ben
söylemeyeceÄŸim; akrostiÅŸin matufunu... Fakat ÅŸiiri okurken isteyenler
o kelimeleri takip ederek biraz zor da olsa bulabilirler. Diyor ki ÅŸair
arkadaÅŸ; konu
sohbetten açıldı ya: “Gönül Sohbet ister, kahve
bahane,
“Åžefkat Ellerinle sar beni üstad,
“Muhabbet Laf ile gitmez derine,
“Ruhunu Anlayıp sor beni
üstad,”...
Sedat Ayar isimli bir ÅŸair arkadaÅŸ bu... Åžu anda da Belko'da çalışıyor,
müdürdür...
Arhavili bir arkadaÅŸ; onun ÅŸiiri: “gönül Sohbet
ister, kahve bahane,
“ÅŸefkat Ellerinle sar beni üstad,
“muhabbet Laf ile gitmez derine,
“ruhunu Anlayıp sor beni
üstad, “tanışmak Madem ki bunca geç
oldu,
“gönül Ä°klimine ser beni
üstad,
“günlerim Çaresiz dertlerle
doldu,
“görme Eller gibi hor beni üstad,
“ilhamsın Kalbine anlayanların,
“götür Muradıma ver beni üstad,
“ibrettir Ehline anlattıkların,
“gönülden Gönüle der beni üstad,
“ÅŸiiri Ä°yice gözden geçirip,
“ism-i Latifinde gör beni
üstad.
Bu: “Çekmegil ekolü” dediÄŸimiz zaman akla gelen tek isim, Malatya
düÅŸünce
ekolleri dediÄŸimiz zaman çağımızda, günümüzde akla gelen tek
isim, M. Said Çekmegil’in en yakını sizin bir kardeÅŸinizi
iltifatlandıran bir şiir...
Åžimdi, “Çekmegil DüÅŸünce Ekolü”
dediÄŸiniz zaman, düÅŸünce kavramı
ortaya geliyor. DüÅŸünce bir defa mahalli ve kiÅŸisel tarif edilebilecek bir
boyut
deÄŸildir. Bütün insanlığın uzandığı, bütün insanlığın mazhar
olduÄŸu, insani bir olaydır; evrensel bir boyutu vardır, düÅŸüncenin.
Tarih
boyunca düÅŸünce iki ana çizgi takip etmiÅŸtir: (Evet, belli ki, baÅŸkan
Mehmet Ali
sohbeti derinleÅŸtirecek, bu belli...) iki ana çizgisi vardır,
düÅŸüncenin... Bu, Hz. Adem'den böyle baÅŸlamış, günümüze kadar böyle gelmiÅŸ
ve
günümüzden sonra kıyamete kadar da böyle gidecektir. Bu iki ana çizgiden
biri,
insanı doÄŸru yolda yürüten, doÄŸruya götüren düÅŸünce; diÄŸeri de
namütenahi
eÄŸri yönlere yönelten rastgele düÅŸünceler dizisi... Biz Çekmegil DüÅŸünce
Ekolü
dediÄŸimiz zaman, makbul olanı seçiyoruz ve insanı o tek olan doÄŸru
yolda
götüren, doÄŸru yola yönelten bir düÅŸünce ekolünü tarif etmek
istiyoruz.
DediÄŸim gibi, yanlışa yönelik yollar namütenahidir; onların sayılmakla
bitmesi mümkün
deÄŸildir... Onun için, biz ÅŸimdi Tek’i tarifle çoÄŸu reddetmiÅŸ olacağız...
Çekmegil,
böyle bir özellik taşıyor... Çekmegil’in hayat sürdüÄŸü Malatya, her
ÅŸeyin en uç noktasını da
temsil eden bir ÅŸehir özelliÄŸi de taşır aynı zamanda... Ä°lla
istiyorsanız yanlış çizgilerden bir
düÅŸünce, onun örneÄŸini de Malatya'da bulabilirsiniz... Mesela, tarihi
düÅŸünce ekolleri içerisinde Vahdet-i Vücut fikrinin banisi diye
söylenen Muhiddini Arabi'nin “hac”da Malatya’lı bir zengin tarafından
tanınıp, getirilip, Malatya'da üç sene ikamet ettirildiÄŸi; orada,
“Vahdet-i Vücut” fikrini iÅŸlediÄŸini söylerler.
Åžimdi “Vahdet-i Vücut” gibi bir uç fikir Malatya'da baÅŸlıyor
üremeye
ve ondan sonra onun en zıddı olan düÅŸünce “tevhit akidesi” yine
Malatya'da
buluyor en güçlü savunucularını...
Bu çok ilginç bir hadisedir, sadece bununla sınırlandırmayalım:
Mesela, Türkiye'de
muhtelif politik düÅŸünce yaklaşımları olmuÅŸtur. Sosyalist düÅŸüncenin,
sosyal
platformda makes bulduÄŸu en belirgin illerden birisi de
Malatya'dır.
Eski, Ä°ÅŸçi Partisi'nin, sosyalist düÅŸüncede ileri boyutta bir siyasi
mücadele olduÄŸunu
söyleyebiliriz...Bu iÅŸçi partisi TBMM’deki iki temsilcisinden
birini Malatya'dan seçtirmiÅŸtir ve en çok oyu da
Malatya'dan almıştır. Bunun karşısında MaraÅŸ’lıların ÅŸairi, (Biraz
Evvel bir beyefendi ona evrensel boyut kazanmıştır dedi; sanmıyorum ama,
diyelim doÄŸrudur.) Necip
Fazıl’ın Büyük DoÄŸu hareketi de en güçlü teÅŸkilatını Malatya’da kurmuÅŸ ve
sonucunu da
Malatya'da almıştır. Bakın iki zıt kutbun iki belirgin örneÄŸini yine
Malatya'dan verebiliyoruz, iÅŸte...
MaraÅŸ deyince hemen, Çekmegil ekolünün bir özelliÄŸi aklıma geldi. Bazıları
Malatya ekolleri diye tabirler üretiyorlar ama Bir ressam arkadaşım var
Sacit Duman, -ÅŸimdi burada yok maalesef- dedi ki o tabiri
kullanan bir arkadaÅŸa: -'Malatya'da ekollerden bahsedilmez; bir tek
‘ekol’ vardır, Malatya’da; onu
söyleyebilecekseniz söyleyin, gerisi boÅŸ laf” dedi.
Evet, ÅŸunu diyecektim: “Çekmegil ekolü”nün bir özelliÄŸi de kadir bilir
olmaktır... Bakın şimdi:
Beni, Maraşlı olan Sayın Vakıf Başkanımız buraya davet etti ya; bu
bir
kadirÅŸinaslıktır. Beni sizinle tanıştırması fevkalade bir lütuftur
benim için. Ama bu kadrin altında kalmayız biz; Çekmegil altta kalmaz
iltifata mukabele hususunda,
yani. Ha, -bir nokta daha da güzel- “sayın baÅŸkan bir ara Malatya'da
bulundum”, dedi... Åžunu
söyleyeyim: Malatya' ile tek bir temas dahi ona rengini vermeye
yeter... Mesela (YiÄŸit hemÅŸehrimiz) Hasan
Celal Güzel habire Antepliyim der durur ama geçen Ramazan,
rahatsızlığı
münasebetiyle hastaneye yatmış. Orada bir hatıra, bir hesaplaÅŸma
yazısı
yazmış. O yazıda, bütün ÅŸahsiyetinin Malatya'da teÅŸekkül ettiÄŸini
ifade ediyor. Ramazan münasebetiyle yazdığı ve Çekmegil’i özellikle andığı
bir yazı;
okumuşsunuzdur. Vakıf başkanı (Mehmet Ali)
kardeÅŸimiz de ne kadar Malatya'da bir süre
bulundum derse desin: sonuçta bizim boyamızla boyanmıştır, o...
(gülüÅŸmeler)
Ama –dedim ya- biz bu kadirÅŸinaslığın altında kalmayız... Ekolümüzün
özelliÄŸinin bir tanesi de insaniliktir ve kadirbilirliktir.
Åžimdi
bakın, Malatya’lı olarak MaraÅŸ'a nasıl mukabele edeceÄŸiz. Bu,
1953'te yazılmış bir ÅŸiir. MaraÅŸ'ı gezdikten sonra yazıyor ‘ekolün
kurucusu’.
Diyor ki:
(1953’te MaraÅŸ)
“Duyardım Kahraman MaraÅŸ'ı ama,
“Gördüklerim gelmemiÅŸti aklıma,
“Gördüm bu gazi ÅŸehri,
“Gezdim bu gazi ÅŸehri,
“Bilmem ki nasıl anlatayım,
“-Hüküm ‘zahire’dir-
“Hükmüm,
“Ve benim gördüÄŸüm
“Bu ÅŸehir bakiredir...
“DüÅŸman
bayrağı yırtılmadan,
“Türk bayrağı dalgalanmadan,
“Cemaatine Cuma namazı kıldırmayan cami;
“Ulu Cami!
“Bu ÅŸehirdedir...
“Hamamdan dönen Türk hatunlarına
“Sarkıntılık ettiler diye,
“Dönerek deliye,
“Üç soysuz düÅŸman askerine,
“Aslanlar gibi saldıran,
“Ve pis vücutlarını dünyadan kaldıran,
“Seksenlik ihtiyar,
“Aslan ihtiyar! Bu
ÅŸehirdedir.
“TeÅŸkilatlı bir orduyu,
“Kancıkça kurulan pis pusuyu,
“Kazma, kürek, balta bıçak
“Ve birkaç silahla kovan,
“Åžehitler, gaziler.. bu
ÅŸehirdedir.
“Bugün de öyle bir yerdir ki, bu
ÅŸehir:
“En güzel lokantaları içkisiz,
“En güzel otelinde mescit var..
“Ä°nsanları deÄŸil çelimsiz,
“Camiler doludur, genç ve ihtiyar,
“Sokakları, müsrif süs kadınlarından ari,
“Ä°nsan inÅŸirah duyar,
“Gezince bu aziz ÅŸehri.”
Evet.. Çekmegil’in verdiÄŸi deÄŸerleri, -MaraÅŸ'ta simgeleyerek,
temsil
ederek ekol olarak verdiÄŸi deÄŸerleri- böylece belirtmiÅŸ
oluyoruz.
Åžimdi... gerçekten, düÅŸünce dediÄŸimiz zaman, bütün
insanlara ait
birÅŸeyden bahsetmiÅŸ oluyoruz. Unutmayalım ki insan oluÅŸ düÅŸünce ile
baÅŸlıyor. DüÅŸüncenin olmadığı yerde, aklın olmadığı yerde,
insandan sözetmek mümkün deÄŸildir. Onun için düÅŸünceyi getirip bir
mahalle, bir kiÅŸiye hapsetmek mümkün de deÄŸil... Fakat düÅŸüncenin o
mahalde
ve o ÅŸahısta kazandığı bir takım özellikler söz konusu olabilir...
Çekmegil ekolü -bu
bakımdan- o, ezelden ebede giden doÄŸru yolun, doÄŸru çizginin en
süslü, belki de en renkli bulvarlarından birini teÅŸkil
ediyor.
Ä°ÅŸte bu düÅŸünce ekolünde, o ana doÄŸru düÅŸünce çizgisini
renklendiren bütün iÅŸlemeleri ve
zerafeti bulmak mümkün... Åžairane bir ruh vardır ve Çekmegil duygulu
bir adamdır. Ben şimdi
Çekmegil reklamı yapıyorum, MaraÅŸlı hemÅŸehrim böyle seçti
konuyu... Bu itibarla bu ekolün ne gibi özellikleri var ki,
Server Vakfı -ne zaman
baÅŸladı bilmiyorum, 20 senelik mazisi içerisinde ilk defa- bir kiÅŸiye
izafeten böyle bir
konu takdim etti. Ä°ÅŸte burada Çekmegil düÅŸünce ekolünü
resimlendirmek, ÅŸekillendirmek zarureti ortaya geliyor:
Bir defa, bu ekol bütüncül bir yaklaşımdan yanadır, parçalayıcı ve
ayrımcı değildir.
Bakın ben şahsen, iyileri ve iyi şeyleri birbirinden koparmak kadar
vahim bir cinayettir;
DüÅŸünemiyorum bile. Ä°nsanların iyilikte birlikleri, iyilikte ittifak
etmeleri
yardımlaÅŸmaları bir hayatın en iyi gidiÅŸi ve en iyi görüntüsüdür.
Bunu
parçalayacak her yaklaşım insana ihanettir. Ounun için Çekmegil ekolü
bütüncüdür. Onun bir büyük ÅŸairi, M. Said Çekmegil’in babası Seyyid Ali
Sanih aynen ÅŸöyle der: “Ayrı gayrı bilmezem,Her zerre
bir ayinedir,
“Bir gelir bunda müsemma ile her esma bana.”
Bu kadar da güzel bir ÅŸekilde formüle eder bu bütüncülüÄŸünü, bu ekol...
Ä°ÅŸte bu bütünlük
içerisinde ekolümüz, yanlış yönleriyle mistizizmi reddederken, onu inkar
etmez ama
ona doÄŸru bir elbise giydirmek ister... Nitekim okuduÄŸum ÅŸu iki
mısra,
vahdeti vücudu reddeder ama “vahdeti ÅŸuhud”a, Allah'a götüren
iÅŸaretleri de telmih eder:
“Ayrı gayrı bilmezem, Her zerre bir ayinedir,
Bir gelir bunda müsemma ile her esma bana” der...
İkincisi bahsini yaptığım bu ekol, realite ile temennileri
bütünleÅŸtirmiÅŸtir. Vakıaları
zikretmekten gocunmaz ve kaçmaz. Ama ona iyi bir elbise
giydirmekten de geri durmaz. Mesela M. Said Çekmegil:
“Türk’üm, müslümanım demiÅŸim,
“Türk’ün, müslüman kalmasını istemiÅŸim”,
diyor...
Bakın bir realiteden bahsediyor, yani kendini
tarif edecek bir isim
koyuyor. Arkadan o ismi değerli kılacak ve o ismin sahibini değerli
insan
yapacak formülü söylüyor. “Türk’üm, müslümanım
demiÅŸim,
“Türk’ün, müslüman kalmasını istemiÅŸim”
diyor.
Åžimdi bazıları ırkçılığı, kavmiyetçiliÄŸi red sadedinde bir
bakarsınız toptan kavimleri bile iptale yönelirler. Ama bu bir vakıadır.
Allah'ın
bir gerçeÄŸidir, bunu yok edemezsiniz ki... Ä°ÅŸte Çekmegil düÅŸünce
ekolümüz bu gerçeÄŸin farkındadır. Ve o gerçeÄŸi
makbul ve iyi bir çizgi de tutmak için formülünü böyle söyler, böyle
temenni eder, böyle dua eder.
Bütün bunlardan sonra
Çekmegil düÅŸünce ekolümüzü yine Çekmegil’e ait bir ÅŸiirle tarif
edeceğim, Akıllı kişi işleri vakitsiz yapmaz, mesela vakti
gelmeden namaz kılmaz... Vakti
gelmeden kılınan namazın boş, nafile namaz olduğunu bilir... (itirazlar,
tartışma istekleri
ve bir iki karşılıklı söyleÅŸi...)
Bazıları, nafile namaz kılanlara evliya der. Ama Çekmegil ekolündekiler ona
çoklukla nafile namaz derler, ve velayeti zorunlu ve vakitli
ibadetlere sadakatte ararlar...
Onun için Malatyalı vakti geldiÄŸi
zaman namazını kılar. Ve bunu ÅŸöyle
ifade eder, anlatır. Vaktin önemini belirtmek için M. Said
Çekmegil:
“Kış mı uzun sürdü
“Sabrımız mı tükendi, nedir?
“Yüreklerimiz hala üÅŸümektedir.
“Hala korkuyoruz soÄŸuk almaktan...
“Öyle bir mevsim geçtik ki,
“Nasıl da kurtulduk kurumaktan...
“Davamız sanki limon aÄŸacı;
“Odalarımızda sakladık onu.
“Mevsim mevsim koruduk donmaktan...
“Sabret, yaz gelsin de limon aÄŸacım!
“Çıkarayım seni gün ışığına
“Dalların açılsın rahmete,
“Kurtulmalıyız odalardan...”
Bu
duaya inÅŸallah hepimiz yürekten katılıyoruz ve özlediÄŸimiz mevsimi
bekliyoruz. Yani, limon aÄŸacımızın güneÅŸe açılıp o güzel
ürünleriyle
bizleri besleyeceÄŸi günleri, O güzelim estetik görüntüsüyle bütün
sokakları renklendireceği ve rayihalandıracağı demleri
bekliyoruz.
Evet... Åžimdi bu espriler içerisinde “Çekmegil DüÅŸünce Ekolü”nün
bazı
özelliklerine daha dikkat çekeceÄŸim. Çekmegil düÅŸünce ekolünün
verdiÄŸi kriterlere göre -aslında bakın yanımda dört tane kriter
dergisi var, bütün halk kütüphanelarinde de vardır, Milli
Kütüphane'de de vardır; ÅŸimdi bunlardan özümseyerek aktarmak
Ä°stiyorum-:Çekmegil bir defa özü kaybetmez ve uydurmacılığa
terketmez...
Mesela Mehmet Akif'in çok güzel bir sözü var, hadis
uydurmacılığı konusunda, ÅŸöyle:
“Lisan-ı pak-i nebiden yalanlar uyduruyor,
“Utanmadan da sevap iÅŸledim deyip; duruyor” diyor, o,
hadis uyduranlar
için...
Åžimdi uydurmacılık öyle bir alan ki, en çok dikkat edilmesi gerekli
kutsal bir
alanda bile tarih boyunca bir sürü, peygamberler adına yalanlar
uydurulmuştur. Bırakın Peygamberimizi, sıradan bir insan adına bile
uydurma yapmanın ne kadar kötü olduÄŸunu bilmemize raÄŸmen,
Peygamber adına yapılan uydurmaları ayıklamada titizlik
göstermeyen bir camiaya, bu hassasiyeti hatırlatmak Çekmegil
ekolünün vurgularından bir tanesidir: Aman diyor, sakın diyor,
“baÅŸkalarının uydurduÄŸu ÅŸeyi uyduran kiÅŸiye izafe ederek siz de
onun yanlışına iÅŸtirak etmeyin!”. Bu, düzgün insanlar için umumi bir
hassasiyettir ama
Çekmegil’de biraz vurgu ve ağırlık kazanmıştır. Çünkü bu
uydurmalardır ki bizi sağlıklı ortamdan uzaklaştırıp sağlıksız bir
alanın zebunu yapmıştır. Çünkü bu uydurmaları aklın önüne
barikat gibi koymuÅŸlar. Mesela, bahçe sularken bilirsiniz: -bahçede
bir
evlek yere biz Malatyalılar çırmar deriz- bir çırmar (yani bölme)
suya doyduktan sonra oranın önünü tıkayıp, toprak koyup baÅŸka bir bölmeye
(çırmara) aksın isteriz. Fakat uydurmacılık alanında konulan bu
barikatlar, doÄŸru yolunda akan suyu tabii mecrasından saptırmak için Peygamber
adına uydurulan sözlerle
oluÅŸturulmuÅŸ... Onun için de büyük bir camiayı yer yer
peygamberine iftira
eder bir konuma sürüklemiÅŸtir. Onun için Çekmegil düÅŸünce ekolünde bu
hassasiyet
ön plana çıkar...
Mesela, ruhban sınıfı diye bir sınıfı ta kabul etmez, Çekmegil
ekolü... Onun
için “teokrasi”yi reddeder... Çekmegil ekolünde teokrasi merduttur.
Teokrasi,
kelimenin orijinal Avrupa manasıyla söylüyorum, ruhban sınıfının
idaresi
demektir. Çekmegil ekolü insanları sınıflara ayırmaz. Böyle bir sınıf
teÅŸekkülünü kabul etmez. Böyle bir sınıfın insanlara tahakkümünü
kesinlikle kabul etmez. Onun çizgisinde doÄŸru yönetim vardır. DoÄŸru
usül
ve esasları takib etmek vardır. Bu, mesleği ve vasfı ne olursa olsun
böyledir. Ä°ÅŸte bu özellikleri ile Çekmegil ekolü ileri düzeyli bir
zihniyeti
temsil eder. Ve en çok öze önem verir, Bu ekol... Çekmegil’in yakın
dostu Abdullah Öztemiz (HacıtahiroÄŸlu)
isimli bir ÅŸairimiz var bizim. -Åžu an Türkiye'de yaÅŸayan tek aruz
ÅŸairi odur ve Malatyalıdır; onun ÅŸiirini müsaade ederseniz
okuyacağım, kriter’den... Diyor ki, “KabuÄŸun zırhını deldin,
öze verdim önemi,
“BoÅŸ kalıplardan arıttın, söze verdim
önemi “SavaÅŸ açtım sıradan sözlere beylik olana
“Külü korlardan ayırdım, köze verdim
önemi.
“Zorlanıp söylemedim duymadığım duyguları
“Sarı yaprakla sarardım, güze verdim
önemi.
“Sarsamaz bir kiÅŸi, sarsılmasa, bir
başkasını,
“Acı göz yaÅŸları döktüm göze verdim önemi.
“Işığın deldiÄŸi yığınlarla karanlık bulutu
“Geceden sıyrılarak gündüze verdim
önemi.”
Ä°ÅŸte bu espriler içerisinde, bazı fikirler
işleyen bazı son mısralar
aktararak sözü asıl konuÅŸmacılara bırakacağım. Bu açış imkanını
bana verdiÄŸi için Sayın BaÅŸkanımız bence isabetli bir karar vermiÅŸ
oldu.
Ama sözü bitirmeden önce bizim ekolün diye sahipleneceÄŸim
ünlü bir ÅŸairimiz var:
Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu... Osman Bey diye bir ÅŸiir yazıyor.
Åžiir biraz
uzunca, inÅŸallah kötü okuyarak sizleri sıkmam –anti parantez kötü
okuyamayacağınız bir şiir- O şiiri
okuyayım. Çünkü çok güzel duygular ve ifadeler var. Çekmegil ekolünün
izlerini yansıtıyor düzgünce.
Belki bu benim bütün söylediklerimi özetleyecek...
Bu arkadaşımız hukukçudur. Åžu anda Bursa'da ikamet etmektedir
ve
ekolümüzün aÅŸağı yukarı uç temsilcilerinden bir tanesidir. Osman Bey’e ÅŸiir
yazıyor. Osman bey
Ä°stanbul'da orijinal ismi baÅŸka olan bir iÅŸadamı, bir tüccar, zannediyorum,
belki de gayrı müslim.
Diyor ki, Metin bey:
“Ne kadar mutlusunuz ÅŸimdi
kimbilir
“Adada üç aylık evinizin geniÅŸ balkonu
“Bir yandan denize bakar, karanlık sakin
“Müzikal bir hışırtı içinde sadece...
“Anımsayın gökyüzü yerden daha tenhadır artık
“Öyle günlere geldik ki düÅŸünmek bile
mekanikleÅŸti...
Åžimdi burada bir nokta koyacağım, baÅŸka bir yere geçiyorum, diyor
ki, kriter’deki müstearıyla Seydi Hocagil (M. Said
Çekmegil):
“Su sesi çaÄŸlardı kulağımızda
“Borularda akıp gitti
“Para sesi vardı cüzdanımızda
“Kağıtlar yerini aldı, bitti...
“Bir ses daha vardı
“Ä°liklerimize kadar akardı
“Alkole buladılar
“Mikrofonlar eritti...
“Lahuti bir naÄŸme eserdi
“Dünyamızda
“Onu ÅŸükürsüzlük yedi bitirdi...
“Pekmez köyde varsa var
“Pal parmağı uzunda
“Küheylan atlar artık antika
“EÅŸeÄŸin arkadaÅŸlığı Barış Manço'da...
“GöÄŸü uçaklar,
“Denizi torpidolar,
“Yeri fabrikalar öÄŸüttü...
“Mekanik bir dünya geldi
“Tabii dünyamızı itti...”
Çekmegil böyle diyor, Metin bey de:
“Öyle günlere geldik ki, düÅŸünmek bile mekanikleÅŸti.”
diyor...
Çekmegil ekolünde mekanikleÅŸmek yoktur. Daima
yeniden üretir; organiktir, o... Devam Ediyor Metin
bey: “Madeni prüzlere benzedi insan sesleri
“Dün saÄŸanak bir facia iken
Zeytinburnu'nda “Hatırlayın:
“Kadıköy, olaÄŸanüstü bir yaz günü yaÅŸamıştı azap
içinde...
“Bizim küçük kentimizde Osman Bey, oysa
“Faytonları daha yeni kaldırdı belediye...
“Ama sokakları dolduran kısrak kokusu
“Hala asidik sarhoÅŸluÄŸuyla
“Birer il yarasıdır yüzlerinde insanımızın
“Kirazlar yüz tutmuÅŸsa da kurtlanmaÄŸa
“BaÅŸlamıştır kayısılar yarılmaÄŸa ÅŸekerden.
( Anti parantez, Kayısının en iyi yetiştiği yerlerden birisi de
Malatya'dır. Dünyada baÅŸka yerde bu
tadı bulamazsanız. Ama Armudu, Åžeftalisi, Kirazı kendine özgüdür
Malatyanın
ve başka yerde bulamazsınız. )
“Babam,
“SöylemiÅŸtim size,
(burası çok önemli, burada bir tip tarif
ediyor ve bu ekolün yaklaşımlarından birini öne getiriyor)
“Babam,
“SöylemiÅŸtim size,
“Demiryolları'ndan emekli eski bir memur
“Sabah namazında uyanır
“OkÅŸar uyuyan torunlarının saçlarını
“Ak sakalından sızarken abdest suları...
“The ekonomist’i okumamıştır hayatında
“Fizibilite raporlarından da yoktur haberi
“Hakkından gelmeyi bilmiÅŸtir ama
“Küçücük bütçesiyle
“Yedi çocuklu ailenin
“Kendi namusu ve yağıyla kavrulmasının...
(Burada faziletli tipi tarif ediyor ÅŸair, evet...) “Kimsenin
malında gözü olmadan,
“Tok gözlü büyütmüÅŸtür çocuklarını...
“Osman Bey,
“Ä°ÅŸte ben “SessizliÄŸimi kimi zaman
“BudapeÅŸte'de gördüÄŸünüz
“Åžarklı heykele benzetebilirsiniz.
“Yahut Venedik'te, kırık bir sandalda
“Taze istiridyeler satan ihtiyara...
“Heybetim oysa saklıdır içimde
“Modern asfaltlara tahammülsüz
“Çıplak daÄŸları gibi Anadolu'nun
“Yazları kayalar yuvarlayarak
“Kışları çığlar devirip
“Tarihsiz heyelanlarla sarsarız yocuları
“Hepten meziyetsiz deÄŸiliz; anlatabilsem
“Ah, bir anlatabilsem Osman Bey;
“Paradan puldan yana yoksulluÄŸumuzu
“Hadi tevekkülle karşılayalım
“Fikirde ferasette ustalığımız
“Taaa... (Tanzimat'tan)(*) bu yana
“Gömülüp kalmıştır candamarımızda
“ÇoÄŸu zincirli bugün insanların belki
“ÇoÄŸu köle
“Ama onların bileklerinde
“Biraz zorlayınca kırılacak
“Görülebilen demir parçaları var.
“Bizim boyunlarımızda oysa ...(*)
“Farkedilmez prangalar...
(Åžimdi esas prangaya geliyor,bakın) “Dualarında
“Rahat döÅŸek ölümü isterdi anam...
“O günden bu yana Osman Bey
“Buldum bazı yenilgilerimizin kaynağını
“Bu asyalı tevekkülün
“Bu ÅŸarkkari korkunun temelinde
“Sizin azıcık itibar ettiÄŸiniz mistizizim var
“Batılı: zaten, anlıyorum,
“YaÅŸamında materyalist,
“Hülyalarında mistiktir.
“Bizimkilerse size
“Tersinden benzemeye çalışmışlar anlaşılan.
“Yahut böyle olmasını siz istediniz...
“Bilmiyorum, Osman Bey, bilmiyorum
“Öyle derinden bir fesat tohumu ekilmiÅŸ ki arza
“Ne sizin “diazem”le rahatlattığınız ömür
“Ne asyalının afyonkeÅŸ felsefesi
“Yüzünü güldürmüyor evrenin
“Dünyanın çivisi kopmuÅŸ, derler ya:
“Bu iÅŸin dimağında bir bozukluk var.
“BoÅŸaltıp beynimizin cürufatını
“Unutalım ezbere bildiÄŸimiz kelimeleri
“Fiyatları ayarlayan borsadan
“Faizin nirengi noktasında dikilen gökdelenlere
“Tabiatı yasaklayan ÅŸehirden
“Adım başına fücur fışkıran çarşılara kadar
“HerÅŸeyimizi, bütün eski bildiklerimizi
unutalım...
(Åžimdi de Malatyalı’nın esas teklifi geliyor):
“Kısacası
“Ä°nsana benzetmek için papaÄŸanlaÅŸtırılmış
dünyamızı...
“Osman Bey, Osman Bey,
“Yalnız ellerimiz kalsın açıkta
“Sımsıkı tutuÅŸalım el ele
“Dilimizde tek marÅŸ: besmele,
“Kur'an'dan baÅŸlayalım...” Çekmegil
düÅŸünce ekolünün son ve öz cümlesi budur.
Åžimdi ÅŸiir olarak her ÅŸair baÅŸka bir ÅŸairi eleÅŸtirebilir. Fakat Çekmegil
ekolünde ÅŸiir
dediğimiz zaman fikirden kopuk bir şiir hatırınıza gelmez. Zaten
Orwell bunu çok tenkit eder. Ona göre, sanat için sanat iddiası,
insana
bir hakerettir, aynen içi boÅŸ gönderilmiÅŸ bir zarfa benzer... Ben bu
görüÅŸe katılıyorum. Ve bugün, bu muhtevayı size verdiÄŸim için de
“göneniyoum...” Hadi, bir de MaraÅŸlı bile olamayan bir öztürkçecinin
özenti kelimesiyle söyledim...
Hepinize yürekten teÅŸekkür ederim...
___________________
(*)Åžiir ezberden okunmuÅŸtu. Bu sebepten ÅŸiirin orjinalindeki
bir iki kelime sohbette yanlış hatırlanmış ve böyle
okunmuÅŸtur...
|
Çekmegil'e Panelli Anma Yazar Melitenli açık 2007-04-21 23:15:12 http://www.onsayfa.com/forum/flash-haberler/53827-cekmegile-panelli-anma.html#post67559 |
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |