KÄ°MSE CEHENNEME GÄ°TMEK Ä°STEMEZ AMA…
Bölüm
IV

Hurşit PEKER İnsanın
bütün yaptığı hayırlar, iyilik ve güzellikler Allah’ın vaat ettiÄŸi saadete
ermek için birer vasıdadır. Bu vasıtaların sorumluluk bilinci ile yerine
getirilmesinin karşılığı ise cennet…
Puta tapanların Allah’ın varlığı hakkında herhangi bir
ÅŸüpheleri yoktur. “Ebrehe Mekke’yi kuÅŸattığı zaman KureyÅŸ Kabe’nin kurtarılması
için putlara deÄŸil, Allaha yalvarmışlardı.” 34 Allahın var olduÄŸunu bilip kabul
ediyorlardı. Ancak sorun Allah’ı gereÄŸi gibi takdir edip etmeme sorunuydu.
(22/74) Dolayısıyla tarih boyunca hep (bugünler dahil) sorun Allahın varlığı
deÄŸil birliÄŸi olmuÅŸtur.
Çünkü Allaha inanmak fıtri bir olgudur.
“Puta tapanlar da dahil, ÅŸuurunda Allah inancı olmayan bir kimse yoktur.”35
Putperestler “Biz bu putlara bizi Allaha daha çok yaklaÅŸtırsınlar diye
tapıyoruz”(39/3) diyorlardı. Kendilerine “Allahtan baÅŸka ilah yoktur denilince
Hz. Muhammedi (a.s) kastederek “Tanrıları tek tanrı mı yaptı, doÄŸrusu bu çok
tuhaf bir ÅŸeydir.”(38/5) diye hayrete düÅŸtükleri haber veriliyor. Böyle
marazlı bir inancın ruh haletinin altında basiretsizlik, tembellik ve
bilgisizlik yatmaktadır. Bu tür hastalara “Bu mudur, bunlar mıdır, benim
tanrılarım” diyecek Ä°brahim (a.s) gibi doktorlar gerekir. (6/76,77,78)
Cehalet, hakka giden yolda insanın
yönünü/yolunu kesen en büyük engeldir. Daha doÄŸrusu, bilgisiz, cahil insan
hakka, doÄŸruya, hikmete kapalı; inanç adına yaptığının farkına varmadan, bidat
ve hurafelerin kucağına düÅŸenlerin durumu, küfre düÅŸmek kadar tehlikelidir.
Ä°nsan imtihan için yaratılmış, özüne
(fıtratına) imtihan olma duygusu yerleştirilmiştir. Bu duygular ilim ile
disipline edilmeyip duygusal boyutlarda kaldığı sürece sınavı baÅŸarılı olamaz.
Din, insanlığın yegane vazgeçilmez ihtiyacıdır. Ama Allah’a raÄŸmen baÅŸka rab,
ilah ve inanç edinenlerin bu ihtiyaçları karşılanamayacağı, O’nun rahmetinden
ve mükafatından mahrum kalacağı, kurtuluÅŸa- esenliÄŸe erecek olanlar ise; Allah
ve Resulüne itaat edenler olacağı haber verilmektedir. (33/71)
SaÄŸlam bir iman; gaflete düÅŸmeden salih
bir amel ve sıhhatli bir akide ile gerçekleÅŸir. Mesele taklidi bir imana teslim
olup onun elinde oyuncak olmak, o veya bu dine mensubiyet deÄŸil… Allah’ın
belirlediÄŸi hudutlar içerisinde sadece ve sadece O’nun adını koyduÄŸu dine uymak
gerekir. Dolayısıyla saÄŸlam kaynaklara dayanarak bilinçli bir teslimiyet
gerekir. Åžekli bir inanç- imanla yetinmek, kulluÄŸun ruhunu ve hakikatini
araÅŸtırmamak günah kirlerinden temizlenmeye yetmez. Kulluk adına derinleÅŸmek,
Allah ile irtibatı nitelikli hale getirmek gerekir. Zaten insan doğruyu bulma
kabiliyeti ile yaratılmış, doğruyu bulma ve ona uymakla da sorumludur. Doğru
yolu bulmanın kriteri ise, duygusallık değil ilimdir. İlmi sorumluluk bilinci
insanı hidayete, hidayette onu “onur makamı” cennete götürür.
İnsan, inandığını anlamaya, muhakeme
etmeye, emekler verip gayret göstermelidir. Tembellik ve gaflet korkunç bir
hastalıktır. Gaflet içerisinde ne yaptığının farkında olmayarak ÅŸuursuzca
yapılan bir ibadet, ibadet olma özelliÄŸinden ziyade adet ve alışkanlık olur ki,
oda insanı özlenen mutluluk yurduna götürmez. Her ne kadar niyeti ve
samimiyeti (kendince) iyide olsa ilme dayanmayan bir iman- amel, Allah katında
karşılığının müsbet yönde olacağı düÅŸünülemez.
Tarihin hiçbir devrinde insanlık
inkarından değil; batıl, bozuk ve yanlış bir itikadın kurbanı olmuştur. Dinin
temeli imandır. İnsan neye inanırsa onun kuludur. Ceza ve mukafatını onun
elinden alır. Allaha inandığını söyleyip putlara/yaratıklara secde edenlerin
niyeti ne olursa olsun, Allahın elinden alacağı bir ikram yoktur. Böyleleri
Kuran’ın tabiri ile “cahiliye” vasfını üzerlerinden atamazlar.
İnsanoğlu fıtratı gereği yaşamakta
olduÄŸu dünyada ebedi olmadığını; bu dünyadan baÅŸka hayat için hazırlanmış bir
sahnenin de bulunduÄŸunu, ince bir hesaptan geçeceÄŸi bilincini taşıyarak
geleceğini (ahretini) kurtarma endişesi ile yaşamaktadır. Ama ne var ki;
düÅŸüncesizliÄŸin, hesapsızlığın, bilgisizliÄŸin ve gafletin sonu ancak piÅŸmanlık
ve yorgunluk olur.
Dini-Ä°slami kaynaklarda Mekke toplumunun
kendilerince bir Allah inançları ve ibadet ÅŸekilleri vardı. Ancak, Allaha daha
çok yaklaÅŸmak ve ahrette mutluluÄŸa ermek için putlara tapmaları “cahiliye
toplumu” olarak anılmalarına sebep olmuÅŸtu. Günümüz insanlarında da benzer
sapmalara rastlamak mümkündür. O zamanki putlar, insan suretinden baÅŸka bir
şeyler değildi. Ziyaret ve yatır denilen yerlerdekiler de insan sureti ve
nihayet kabirlerdir. İstekler aynı olmakla beraber farklı olan sadece zamandır.
Zaman farkı cahiliye denilen kavramın özelliÄŸini ve kimliÄŸini ortadan
kaldırmıyor. Ne zaman ve nerede Allahtan baÅŸka varlıklara yönelinip isteklerde
bulunulursa cahiliye devam ediyor demektir. Öyleki, cahiliyenin tabiatında
Allahı inkar deÄŸil, O’na yaklaÅŸma adına vesileler vardır.
Bilgisizliği, zannı ve tembelliği
yüzünden cehenneme yolladığımız putperestleri bir kenara bırakıp, Müslüman namı
ile anılan, toplumlarda bir takım istekleri için yatırlarda adaklar adayıp
kurbanlar kesen, adı Müslüman olan insanlarımıza sormak lazım; itikat ve
amellerinizin menzili nereye…
“Kimse cehenneme gitmek istemez” baÅŸlığı
taşıyan yazı dizimizdeki amacımız; içeriyi iyi sanılan davranışlar arasındaki
olumsuzluÄŸu vurgulamaktır. Daha güzel bir ifade ile A.Bayındır Hocanın “doÄŸru
bildiÄŸimiz yanlışlar” ifadesidir. Hedefimiz; yanlışta olanları hidayete ermiÅŸ
olanların arasına katmak, onlara da hidayet payesi vermek elbette değildir.
Amacımız; doÄŸru adımlarla yürümeye katkı saÄŸlamaktır. Müsrikleri, münkirleri
masum göstermek gibi bir çaba gösterilmesi hoÅŸ olmaz. Kimsenin de haddi
deÄŸildir. Önemli olan Allahın vermiÅŸ olduÄŸu aklı fıtratı gereÄŸi doÄŸru
kullanmaktır.
“OÄŸlum sınavı kazansın, kızım koca
bulsun, torunumun çocuÄŸu olsun” diye ziyaret ve yatır denen yerlerde dualar
edip, istekte bulunanlar… ÖlmüÅŸ yakınlarının “sevapları artsın, günahları
azalsın” diye hatimler sipariÅŸ verenlerin saf niyetleri günah iÅŸlemek, ÅŸirk
koÅŸmak ve azap çekmek için midir?
Memleket tabandan tavana bir kaos, kafa
karışıklığı içerisinde.. Müfessir bir Profesör “Kuran; anlamak, vermek istediÄŸi
mesaj ve manaları kavramak ve Allaha kulluk yolunda onun rehberliğinden
istifade etmek maksadı ile okunur. Sadece Allah rızası için yapılan ve riya
vb. maksatlar karıştırılmayan ibadetlerden sevap umulur. Fakat sadece lafzını
acele acele okuyup hatim indirmek ve sevabını bedelli-bedelsiz birilerine
göndermek maksadı ile veya desinler, görsünler gibi basit düÅŸünceler ile
okunursa bunlar ibadette ihlası ortadan kaldıracağı gibi riya anlamına da
gelir.”36 Riyanın sözlükteki anlamı ise ÅŸirktir.
Åžu an bir üniversitemizin dekanı olan
müfessir profesör, hatim indirmelere vb. durumlara “riya olur” derken aynı
müfessir; “yanılmıyorsam 1993 yılında Bosna-Hersek için 1001 hatmin Diyanet
Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Nuri Yılmaz’ın riyasetinde ve BaÅŸbakan Tansu Çiller’in de
katılımı ile duasının yapıldığını televizyonlardan izledik.” 37 der. Günümüz
Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanı Prof. Mehmet Görmez’in riyasetinde de birçok ÅŸehrimizde
ne maksatla yapıldığı net olmayan 1001 hatimler indirilip duyalar yapıldığını
çeÅŸitli medya kanalları ile canlı ve haber olarak görüp dinledik ve
okuduk. Ziyaret ve yatırlarda
adaklar adayarak isteklerde bulunan vatandaÅŸlara “araÅŸtırmamış, bilgisiz,
ilimsiz, fıkıhsız, gaflete düÅŸmüÅŸ vs. diyelim”. Müfessir Profesörün “sevap
beklenmez, riya olur” dediÄŸi bir eyleme; hem profesör, hem Diyanet Ä°ÅŸleri
BaÅŸkanı hemde yüzde çoÄŸunlu Müslüman olan bir toplumun BaÅŸbakanları… Onlara ne
diyelim… Niyetlerini nereye koymalı? “Al birini vur ötekine” hesabı zihinleri
bulandıran, yoran çeliÅŸkiler devam edip duruyor…
19.12.2011’de emekli bir vaiz “Sayın
BaÅŸbakanım; sizi sevgi ve saygı ile selamlar. Rahatsızlığınız geçmiÅŸ olsun der,
Allahtan acil ÅŸifalar, ülkenin hayrına matuf bütün teÅŸebbüslerinizde üstün
baÅŸarılar; valideniz Tenzile ErdoÄŸan’a da Allahtan rahmet ve gufran dilerim…
Sayın baÅŸbakanım merhum’e (anneniz) için “üçüncü günü mevlidi” “kırkıncı günü
mevlidi” okuttunuz, törenler düzenlediniz. Misafirlere yemekler yedirdiniz. Bu
konuda:
1. Allah’ın dininde kitabında “yedinci günü
mevlidi, kırkıncı günü mevlidi” üçüncü günü, elli ikinci günü mevlidi, ölüm
yıldönümü mevlidi diye teÅŸri olunmuÅŸ bir ibadet biçimi veya böyle bir dua
töreni var mı? 2. Yapacağınız ibaretlere tek
“yol göstericimiz” olan Ä°slam Peygamberinin (a.s) bu mealde bir fiili veya
sözlü önerisi, yani sünneti var mı? 3.
Kaynaklarımızın tespitine göre Peygamberimiz (a.s), hayatta iken yakın
arkadaÅŸlarından veya akrabalarından bir kısmını kaybetmiÅŸ, bunlar için üzülmüÅŸ,
aÄŸladığı da olmuÅŸtur. Bunlar için Allah’tan rahmet ve gufran dilediÄŸi, dua
ettiÄŸi olmuÅŸtu. Ancak bunlardan hiçbiri için yedinci veya kırkıncı mevlit
töreni veya bir “dua merasimi” düzenlediÄŸi olmuÅŸ
mudur? 4. BilindiÄŸi gibi, Ä°slam’da tek kaynak
vardır ki o da, vahiydir. Bu kaynağın arı-duru ve ÅŸaibesiz hükümleri arasında,
“mevlit okuma”, ölü için yedinci ve kırkıncı törenleri var
mıdır? 5. İbadet diye yapılan bu işlere Kuran
ve sünnet dışında bile “mesnet” sayılabilecek bir içtihat var mı? Ä°çtihat
erlerinden hiçbirinin bu anlayış ve uygulama ile uyumlu sayılacak bir ameli
veya şifai fetvaları var mıdır?...
Bu gibi iddiaların “vahiy kaynağında
veya tarihi verilerde” dayanağı var mı? EÄŸer yoksa, Allahın dinine, kitabına
ilave yapılmış olmaz mı, dine –din uslubuyla- yapacak her ilave yanlış deÄŸil
mi? EÄŸer yanlış ise, siz de bu yanlışa katılmış olmaz mısınız?”37 diye sorar.
Bu ünvanlı kariyerli insanların niyetlerini
nereye kaymalı? Bilindiği gibi iyi niyet her zaman iyi neticede vermiyor. İyi
niyet güzel bir eylemi de garanti etmiyor. Hatta istenmeyen olumsuzlukların bir
bölümü iyi niyetlerden kaynaklandığı ve insanlığın bir problemi olarak
gündemdeki yerini koruduÄŸu bilinmektedir. Bilgiden mahrum tüm davranışlar;
hatalı, kusurlu ve yanlış olur ki iyiliÄŸe güzelliÄŸe vesile olmaz. Bilimle,
hakikatle ilgisi olmayan duygusal her bilgi insanı yanıltır ve sonu pişmanlığa
çıkar. Bir düÅŸünür; “Bu kadar açık tembihlere/sorulara raÄŸmen, iyi niyetlerle
oluÅŸmuÅŸ sanılsa da, kesif Ä°slam aleminde bilmezlerce cehennemlik suçlar iÅŸlenip
durmuÅŸtur. Ä°yi niyet ilme ve takvaya dayanmıyorsa bazen de çok acı neticeler
verir olmuÅŸtur.” 38 der. Ä°ÅŸte bir hikaye:
“Uzaklarda bir köyde; kocası, çocuÄŸu
doÄŸmadan ölmüÅŸ; tek başına yaÅŸayan hamile bir kadın vardı. Kadın, kendisine
arkadaÅŸ olması için daÄŸda yaralı olarak bulduÄŸu gelinciÄŸi evlinde beslemeye
başladı.
Gelincik kadının yanından bir an bile
ayrılmazdı. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasada oldukca uysallaşmıştı.
Birkaç ay sonra kadının çocuÄŸu doÄŸdu.
Tek başına tüm zorluklara göÄŸüs germek ve yavrusuna bakmak oldukça zordu.
Günler geçti, kadın birkaç dakikalığına
da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kaldı. Gelincikle
bebek evde yalnız kalmışlardı, aradan biraz zaman geçti ve anne eve geldi.
GelinciÄŸi ve kanlı aÄŸzını gördü. Anne çıldırmışcasına gelinciÄŸe saldırdı ve
oracıkta öldürdü hayvanı. Tamda o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi
duyuldu. Anne odaya yöneldi… Ve odada beÅŸiÄŸi, beÅŸiÄŸin içindeki bebeÄŸi ve
bebeÄŸin yanında duran parçalanmış yılanı gördü..”39 Kadın sabırlı olup
araÅŸtırma yapsaydı yavrusunun amansız düÅŸmanını öldüren sevimli hayvanın canına
kıyar mıydı. Demek ki niyetler her zaman iyi neticeler vermiyor.
Devam edecek Ä°nÅŸ. 2012 HurÅŸit
PEKER
KAYNAKLAR
-34 mevdudi.(Tefhimu’l Kuran 3/359)
-35.B.Bilhan.(Bu Yol.ÇaÄŸlar Ofset.Cami Åžerit
Mah.Akdeniz/Mersin) -36.Prof.M.Z.Duman(Kur’an
ve Müslümanlar.3 baskı .2006.s.282-3)
-37.A.G.E (Sayfa:305) -38.B.Bilhan:Mersin
E.Merkez Vaizi.Kriter ORG.sitesi
-39.M.S.Çekmegil.(Ä°man.Nabi-Nida Y.2.Baskı.Sayfa
:121) -40.KenBlakhad .H.Y.Veren
Öyküler.Epilson y.Çev:Akın Alıcı.sayfa:149-150)
Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler. Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz. Powered by AkoComment 2.0! |