26-04-2024
 
 
 
  :: Ana Menü
 
 
 
Duyurular
AKIL IÇIN YOL BIRDIR

(THERE IS but
ONE WAY for REASON)
       
(linkleri SAG TIKLAYIN
                                 lütfen)

Sn.Soner YALÇIN'dan 
dikkate deÄŸer bir yazı: 
Edebiyatla 
               AhmaklaÅŸtırma
https://www.sozcu.com.tr/
2021/yazarlar/soner-yalcin
/edebiyatla-ahmaklastirma
-6335565/
 


Önerdigimiz sayfalar:
M. SAID ÇEKMEG?L 
anisina
https://www.facebook.com/
groups/35152852543/?mul
ti_permalinks=1015385
0899667544&notif_t=grou
p_highlights&notif_id=147
2405452361090




Nuri BiRTEK
                kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından 
              ilginç tespitler)
https://www.facebook.
com/nuri.birtek




Raci DURCAN
                  kardeÅŸimizin
(facebook sayfasından
             ilginç tahliller)
https://www.facebook.com
/raci.durcan?fref=ts



Mesut TORAMAN
                   karde?imizin
(facebook sayfas?ndan
dikkate de?er görüntüler)
https://www.facebook.
com/mesut.toraman.52









M. Selami Çekmegil 
                          kimdir!









    ____________________
BU SITE
    Selami ÇEKMEG?L’in
Yegenleri:
    Melike TANBERK ve 
    Fatih ZEYVELI'nin
 beyaz.net ekibi ile birlikte
      M.Said ÇEKMEGIL 
  an?sina ARMAGANIDIR!  


   Anasayfa arrow Medyadan Seçmeler arrow NECÄ°P FAZIL FENOMENÄ°
NECİP FAZIL FENOMENİ PDF Yazdır E-Posta
Kullanıcı Oylama: / 2
KötüÇok iyi 
Yazar Metin Önal MengüşoÄŸlu/Umran   
07-07-2012
NECÄ°P FAZIL FENOMENÄ°
(Alelade bir figür deÄŸil resmin tamamı)
                                                                                
                                             Metin Önal MengüÅŸoÄŸlu, Umran dergisi
Tanışma
Merhum Üstat Necip Fazıl hakkında ‘fenomen’ nitelemesi yerine ‘tek başına bir ümmet’ ifadesini kullanmak da mümkündü. Onun tek başına bir ümmet gibi hareket ederek, davasına muhtelif yeni cepheler kazandırdığı, böylece kendi açtığı yolda yine ancak kendisinin yürüdüÄŸü bir vakıadır. Öyledir lakin bütün bir hayatı ve eserleri incelendiÄŸinde, ciddi bir iz takibi yapıldığında, onun tek başına bir fenomen olduÄŸu, bu yakıştırmanın biraz daha şık ve
münasip durduÄŸu ağırlıklı kanaatimdir. Mesela ‘tek başına bir ümmet’ tabirinin önceki yüzyılda Cemalettin Afgani, Musa Carullah, AbdurreÅŸit Ä°brahim, Muhammed Ä°kbal ve Mehmet Akif gibi ÅŸahsiyetler üzerinde daha az sırıtarak durduÄŸunu düÅŸünüyorum. Müslümanlık, bahsi geçen zatların hayat serüvenlerinde, alınlarından akan ter gibi adeta kendiliÄŸinden, özümsenmiÅŸ bir iman manzumesidir. Oysa Necip Fazıl hem geç intisap ve intikal etmesi hem de onu elinde bir kılıç yahut sırtında şık bir yelek gibi taşıyor görünmesinden ötürü daha çok bir ÅŸövalye izlenimi bırakmaktadır.

1960 yılında Türkiye’de gerçekleÅŸtirilen askeri darbe, daha ileri tarihlerde çok ciddi bir kırılma noktası olarak deÄŸerlendirilmiÅŸti. Hatırladığım kadarıyla aynı tarih, benim ve yaşıtlarımın düÅŸünce ve inanç hayatında da kırılmaların baÅŸlangıcına denk düÅŸmüÅŸtür. Benim kuÅŸağımın tanıklık ettiÄŸi ilk askeri darbeydi bu. Ve hepimizi bir biçimde ilgilendirmekteydi. Namazında niyazında olan babam soruÅŸturmalar geçirmiÅŸti. Malatya’da ÅŸehir merkezine yakın bir evde kiracıydık. Ana caddelerden askeri araçlar geçip gidiyordu. OlaÄŸan üstü bir hal vardı ortalıkta. Küçük yaÅŸtan beri kendisine namaz, oruç öÄŸretilen bir Müslüman çocuÄŸuydum. Okuldaki öÄŸreti ile evdeki birbiriyle çeliÅŸiyordu. Daha o yaÅŸlarda okulların bizi putperest bir dine hazırladığına dair endiÅŸelerin sahibiydim. Bu sebepledir ki tahsil hayatım boyunca bütün okullara ve derslere karşı bir sevgisizlik ve ilgisizlik sahibiydim. Okullardaki öÄŸreti yerine kendi düÅŸünce ve inanç dünyama ait okul dışı bilgilenmeleri tercih eder olmuÅŸtum.

Necip Fazıl ismini biliyordum. Ä°lk defa nasıl, hangi vasıtayla öÄŸrenmiÅŸtim hatırlamıyorum. Öyle sanıyorum ki ÅŸiir okumaya olan ilgi ve merakım onun ismine de ulaÅŸtırmıştı beni. Henüz herhangi bir eserini görmüÅŸ deÄŸildim lakin bazı ÅŸiirlerinden bir biçimde haberdar olmuÅŸtum. Muhtemelen ilk kez Yeni Ä°stiklal mecmuasında gördüm adını. Hemen o mecmuadan bir adet edindim. Orada baÅŸyazılar yazıyordu. Tam bana göre kavgacı bir dili vardı. Ve evimizdeki öÄŸretiye yakın bir dava ve kavganın keskin dilli bu savunucusuna hayran olmamak elimde deÄŸildi. O kadar isabetle içimizi okuyor ve öylesine bir cesaretle davamızı dillendiriyordu ki, aradığımı bulmuÅŸtum. Artık bir Yeni Ä°stiklal okuyucusuydum. Sonradan öÄŸrendiÄŸime göre meÄŸer Üstadın Büyük DoÄŸu adlı mecmuası parasızlıktan yayınlanamıyormuÅŸ. Nitekim kısa bir süre sonra Büyük DoÄŸu ile de tanışacaktım.

Okulda düzenlenen bir münazarada ben de konuÅŸmacılardan birisiydim. O tarihlerde kültürel etkinlikler, ÅŸiir seansları bile ÅŸehirde bu iÅŸle ilgilenen herkesin dikkatini çeker, onlar da talebelerin arasına katılır, olan biteni izlemeye/ dinlemeye çalışırlardı. Bu münazaraya da, okul kantininde yapılıyor olmasına raÄŸmen, halktan bir hayli izleyici gelmiÅŸti. Münazara bitti; benim ekip maÄŸlup sayıldı. Ancak on konuÅŸmacı arasında bana en iyi konuÅŸmacı ödülü verildi. Malatya’nın bilge düÅŸünce adamı M. Said Çekmegil de meÄŸer dinleyiciler arasındaymış. Benim Yeni Ä°stiklal ve Tohum gibi mecmualardaki yazılardan yararlanarak hazırladığım ‘adalet’ savunması onun da dikkatini çekmiÅŸ. Etrafındakilere ‘bu çocukla tanışalım’ diye talimat vermiÅŸ. Tanıştık. Çekmegil ÅŸehrin mümtaz terzilerinden birisiydi. Ä°smini duymuÅŸtum. Hatta okuduÄŸum mecmualarda yazı ve ÅŸiirlerine rastlamıştım. Onunla tanışmam sanki bütün Müslüman dünya ile tanışmama vesile oldu. Çünkü onun terzi dükkânı tam bir Müslüman akademisiydi. Terzi dükkânı deÄŸil sanki kitap eviydi. Bir sürü Ä°slâmî mecmuaya orada rastladım. Birçok ünlü ismi orada tanıdım.

Üstat Necip Fazıl ile tanışmam da Çekmegil ile tanışmamın ertesine denk düÅŸer. Çekmegil’in dükkânı aynı zamanda Malatya Fikir Kulübü’nün gayrı resmi faaliyet merkeziydi. Orada haftada en az iki gün toplanır fikri mütalaalar yapardık. Günün birinde Çekmegil’in damadı ve iÅŸ ortağı merhum Alaaddin Kürün, Necip Fazıl’ın bir konferans için Malatya’ya geleceÄŸini, bu konuda bana da görev düÅŸtüÄŸünü söyledi. Onu sahnede ben takdim edecektim. Necip Fazıl’ı ne kadar sevdiÄŸim biliniyordu. Onun ÅŸiirlerini okulda, sahnelerde ezbere okumakla meÅŸhur olmuÅŸtum artık. Bir ÅŸey daha var. Esasen Necip Fazıl siyasi kimliÄŸi olan birisiydi. Onunla beraber olmak tehlikeliydi. Nitekim ÅŸehre onu konferansa çağırmak deveye hendek atlatmak kadar son derece zor bir iÅŸti. Ya bir derneÄŸiniz olacak yahut en az yedi kiÅŸi tertip heyeti kuracaktınız. KonuÅŸmanın yapılacağı salonu önceden belirleyecek, hatta tutulduÄŸuna dair polise belge gösterecektiniz. Hülasa ÅŸehirde bir konferans verdirtebilmek, bunu polis merkezinden geçirtebilmek sanki dünyanın en zor iÅŸiydi.

Alaaddin Kürün bütün zorlukları aÅŸtı ve polisten izini koparttı. Necip Fazıl Renkli Sinema’da konuÅŸacaktı. Yıl 1963 veya 64 idi. Ortaokul ve lise öÄŸrencilerinin bu ve benzeri etkinliklere katılması yasaktı. Duyulur veya yakalanırsa disiplin kuruluna verilir ve okuldan uzaklaÅŸtırılırlardı. Okuldan uzaklaÅŸtırılma, sınıfta kalma, hocalar tarafından disiplin kurulunda azarlanma kimin umurundaydı? Åžehirde iki tane Chevrolet marka kuyruklu taksi vardı. Birisini kiraladık, üzerine bir hoparlör yerleÅŸtirip bütün ÅŸehri dolaÅŸarak halkı konferansa davet ettik: ‘Büyük DoÄŸu’nun Mana Åžairi, Usta Oyun Yazarı, Üstat Necip Fazıl Åžehrimizde’ diye bağıran, bendim.

Ä°smet PaÅŸa’nın anne tarafı Malatyalıydı. Teyzesinin çocuÄŸu ise Malatya belediye baÅŸkanıydı. Bu sebeplerden ötürü ÅŸehir ahalisi büyük ekseriyetle C.H.Pliydi. Necip Fazıl’ı ve onun fikriyatını sevenler azdı. Sıradan insanlar bile, bilir bilmez bir husumet besliyorlardı bize. Nitekim belediye zabıtaları taksinin önünü kesiyor, sabote etmek istiyorlardı. Åžehirde Ä°slâm veya Müslümanlık adına geleneksel ve sıradan olanın dışında, en önde duran ÅŸahsiyet elbette M. Sait Çekmegil idi. Onun haricinde ayrıca bir de Risale-i Nur okuyan gruplar vardı. Onlar da alışılmışa muhalif eylemlerin peÅŸindeydiler. Bunun ötesindeki dindarlar ise her iki kesime husumet besliyorlardı. Risale-i Nur okuyanlar, kendilerinden baÅŸkasını beÄŸenmedikleri, Said Nursi kitaplarının haricinde okuma yapmadıkları, baÅŸka kitaplar okuyanları da sevmedikleri için onlarla bizim aramızda ciddi bir irtibat yoktu. Böyle bir irtibat olmadığı gibi içlerinden kimi baÄŸnaz ve aşırı yobazlar bizim selamımızı bile almaz olmuÅŸlardı.

Said Nursi’yi elbet biz de seviyorduk. Onun vefatı, akabinde mezarının kaybediliÅŸi yüreÄŸimizde onulmaz yaralar açmıştı. Ancak okunan kitapları, ilgi ve merakı tek bir merkeze, tek bir adama ve kitaba yığmak bize uygun görünmüyordu. Mesela onlar sözünü ettiÄŸim bu Necip Fazıl konferansına gelmiÅŸler miydi, hatırlamıyorum. GelmiÅŸ olsalar bile öyle sanıyorum ki görünmeyecekleri bir noktada, ancak sıradan bir izleyici gibi, bazen de bıyık altından sırıtarak çıkmışlardır salondan.

Åžehrimize gelen Üstat ve ben hava limanında vicahi olarak tanıştırıldık. Åžu karşımda aÄŸzı gözü oynayan, sigaraları, dünyanın en lezzetli nimetiymiÅŸ gibi, hayır içmeyen, çiÄŸneyen, yutan, ses tonu, seçtiÄŸi kelimeler ve güzel Türkçesiyle kalbimi fetheden adamın karşısındaydım iÅŸte. ‘Åžair’ dedi bana. Çantasını koltuÄŸumun altına verdi ve kendisine emanetçi yaptı beni.

Ä°lk intiba önemli ve bir yere kadar deÄŸerlidir belki fakat sonradan anlayacağım ki asla yeterli deÄŸildir bir insanı tanımak için. O, ÅŸiddetli bir fırtına, dehÅŸetli bir sel ayağı, coÅŸkun dalgalı bir deniz gibiydi. KonuÅŸuyor, anlatıyor, kızıyor, gürleyip duruyordu. Ne söylediÄŸinden ziyade nasıl söylediÄŸi dikkat çekiyordu. Anlatırlar, bir mecliste suratına abuk sabuk çehreyle bakan birisine ‘ne bakıyorsun’ diye sorunca adam, ‘seyrediyorum’demiÅŸ. Üstat da ardından ‘beni seyreden deÄŸil dinleyen adamlar gelsin konuÅŸmalarıma’ diyerek azarlamış etrafındakileri. Kim ne derse desin o adamcağızı ben haklı buluyorum. Necip Fazıl’ı dinlemek ne demek, o, konferanslarında bize bir drama sunuyordu. Zorunlu olarak biz de onu seyrediyorduk. Seyretmek, dinlemekten daha fazla haz veriyordu. Laf aramızda zaten dinleseydik de söylediklerinden pek bir ÅŸey anlayacak deÄŸildik. Dikkatli dinleyen ve izleyenler Necip Fazıl’ın konuÅŸmalarında umumiyetle teatral yanın muhtevanın önüne geçtiÄŸini göreceklerdir. Evet, son derece düzgün konuÅŸuyordu. MuhteÅŸem cümleler kuruyor, izleyicisini hop kaldırıp hop oturtuyordu. Ama konferanstan çıkanların hatırında kalanlar bence çoÄŸunlukla olayın gösteri tarafıydı.

O, elbette samimiyetle inandığı bir davanın yılmaz, usanmaz, iflah olmaz bir neferiydi. Ve elbette ‘Allah’ bile demenin suç sayıldığı bir ortamda, deÄŸme ulemanın viran olası hanede evlad-ı ıyal var düÅŸüncesiyle ses çıkartmadığı kimi zulüm, baskı ve dayatmalar karşısında susmayan, aÄŸzı kapatılsa bile bağırmak için çırpınan bir cesaret heykeliydi. Ortaya hiçbir ÅŸey koymamış olsaydı bile, Müslüman kimliÄŸini her kimliÄŸinden önde tutan, kendisinden sonraki kuÅŸaklara, etkisi neredeyse asırlar boyu sürecekmiÅŸ gibi görünen bir cesaret aşısı yapmıştı. Öyle bir dönemdi ki yaÅŸanan, bir ÅŸeyleri yaptığın, söylediÄŸin zaman çok çok hapse atılıyordun. Sonunda ne oluyordu? Hapisten çıkınca yine söylemeyi sürdürüyordun. Yine hapse atılınca artık sempatizanların sana kahraman muamelesi yapıyordu. Bu soÄŸuk savaÅŸ böylece sürüp gidiyordu. Bir tarafta siz vardınız, öte tarafta sizi resmi öÄŸretiye göre düÅŸünmeye zorlayan bir devlet. DüÅŸünce ve inançlarınızdan tavizler isteyen bir devlet.

Çekmegil ile bir hayli seviÅŸiyorlardı. Malatya ziyaretlerinde Necip Fazıl hep onun evinde misafir ediliyordu. Birlikte sabahlara kadar satranç oynuyorlardı. Malatya hadisesi adıyla meÅŸhur ÅŸu Ahmet Emin Yalman’ın vurulduÄŸu tarihte, Necip Fazıl Malatya hapishanesinde yatmış. En yakınları bile korkudan onun adını anmaktan çekinirken, Çekmegil cezaevine bir yün döÅŸek ve yorgan götürmüÅŸ onun için. Her hafta muntazaman ev yemekleri taşımış. Bu bakımdan derin bir ahbaplıkları vardı. Lakin her geçen gün giderek çoÄŸalan düÅŸünce ve anlayış farklılıkları da gözden kaçmıyordu. Gerçi Necip Fazıl ile tartışmak mümkün deÄŸildi. Her zamanki ruh haliyle hep onun dediÄŸi doÄŸruydu ve kestirip atıyordu. Kolay kolay kimse ona karşı bir tez ileri süremezdi. Sürenlerle ise baÅŸ edemedi mi onları yüksek sesle azarlar, sözü gırtlağına tıkardı. BulunduÄŸu bütün meclislerin en yüksek rütbelisi daima oydu. Ya buna tahammül edecektiniz yahut onun bulunduÄŸu yerden savuÅŸup gidecektiniz.

Yorum

Sadece kayıtlı kullanıcılar yorum yazabilirler.
Lütfen hesabınıza giriş yapınız veya kayıt olunuz.

Powered by AkoComment 2.0!

Son Güncelleme ( 13-07-2012 )
< Önceki   Sonraki >


Advertisement

Kullanıcı Girişi
Ziyaretçi Sayısı
111684814 Ziyaretçi
 
www.beyaz.net